BESMELE ÇEKMEK NE DEMEK
Yaşar Nuri ÖZTÜRK
04-03-2012 23:51
Yeni bir işe Besmele ile başlamak Müslümanların önemle korumaları gereken bir davranıştır. Ama bu başlama şeklinin esas amaç ve anlamını gözden kaçırmamak gerek.
Kur'an, mesajlarını vermeye Besmele ile başlayarak, ana konusunun ‘Allah’ ve Allah'ın temel niteliklerinin de ‘esirgemek ve bağışlamak’ olduğu gerçeğine dikkat çekmiştir.
Kuran'ın ve Hz. Peygamber'in dikkat çektikleri gerçek, Besmele'nin herhangi bir işe başlarken bilinçsizce telaffuz edilmesi değildir. Yani, burada istenen, bugün birçoklarının yaptığı gibi, dudaktan mekanik bir ‘söyleme’ değil, içten ve şuurlu bir yöneliştir.
Daha doğrusu, Besmele çekmek, el atacağımız her işte Tanrı’nın rahmetini egemen kılmak üzere iş yapacağımıza dair Tanrı’ya söz vermek demektir.
Rahmeti Yozlaştıranlar
Rahmet nedir Kur’an’ın temel kavramlarından biri olan ‘rahmet’ sevgi, şefkat ve merhamet anlamları taşır. O halde, Besmele çekmek, bu değerleri hayata ve insana egemen kılmak olacaktır.
TIKLAYINIZ.
http://kemaladal.blogspot.com.tr/2016/02/besmele-cekmek-ne-demek.html
*****
Dinin de ahlakın da esası dürüstlüktür. Yani olduğun gibi görünmek veya göründüğün gibi olmak...
Akıl, Kur’an ve Peygamber bize şunu söylüyor:
Müslümanlık namazsız olur ama ahlaksız olmaz.
Türkiye’de dayatılan Arap-Emevî yapımı din, bunun aksini iddia ediyor. Ona göre, Müslümanlık namazsız olmaz ama ahlaksız olur.
Meseleye Kur’an penceresinden baktığınızda şunu görüyorsunuz: Zaafların bulunması insanı ahlaksız yapmaz, hatalı yapar, günahkâr yapar. Hatalar tamir edilir, günahlar ise tanrısal rahmet tarafından affedilir. Hatalı olmak bir zaaftır, sürçmedir. Ahlaksızlık ise kötü niyet ürünüdür, bir temel çürümedir.
Türkiye’deki akıl almaz çarpıklıkların başında din-ahlak ilişkisindeki çelişki gelmektedir.
*****
AHLAK, DİN VE DÜRÜSTLÜK
Yaşar Nuri ÖZTÜRK
Akıl, Kur’an ve Peygamber bize şunu söylüyor:
Müslümanlık namazsız olur ama ahlaksız olmaz.
Türkiye’de dayatılan Arap-Emevî yapımı din, bunun aksini iddia ediyor. Ona göre, Müslümanlık namazsız olmaz ama ahlaksız olur.

Türkiye’deki akıl almaz çarpıklıkların başında din-ahlak ilişkisindeki çelişki gelmektedir.
TIKLAYINIZ.
http://kemaladal.blogspot.com.tr/2016/02/ahlak-din-ve-durustluk.html
*****
Önce, başlığımızın esin kaynağı olan peygamber sözünü görelim:
http://kemaladal.blogspot.com.tr/2016/02/gunes-ve-katran.html
*****
Akıl sözcüğü malum. Kur’an, akıl sözcüğünden türetilen takkul fiilini defalarca kullanır ve insanoğlunu, taakkule çağırır.
Takkul, aklı işletmek, akletmek, akıl yoluyla bilip anlamak, aklın verilerini esas almak gibi anlamlar taşıyor.Ne ilginçtir, Kur’an taakkul tâbirini defalarca kullandığı halde akıl kelimesini hiç kullanmaz.
Bu demektir ki, Kur’an, cevher olarak aklın varlığını yeterli görmüyor; o hepimizde var. Kur’an’ın istediği, aklın işlevsel olması veya işlevsel akıl.
Kur’an, aklın çıplak mülkiyetini yeterli görmüyor, aklın intifa (kullanım) hakkını esas alıyor.
Aklın çıplak mülkiyetine sahip olmanız ‘akıllı adam’ olmanız için yeterli değildir.
Kur’an’da, Peygamber öğretisinde, akıl ve bilimin İslamî ve gayri İslamî türlerinden bahis var mı ? Böyle bir ayrım var mı ?
AKIL PRANGALANINCA…
*****
GÜNEŞ VE KATRAN
Yaşar Nuri ÖZTÜRK
“Allah’a yemin olsun ki sizi, güneş gibi aydınlık bir din üzerinde bıraktım. Bir din ki, aydınlıkta gecesi de gündüz gibidir.” (İbn Mâce, 1/4)
Kur’an’ın adlarından biri de ‘Nur’, yani ışıktır. Işık kitabın dini başka nasıl olabilirdi!
Aradan 1500 yıl geçmiş bulunuyor.
TIKLAYINIZ.
http://kemaladal.blogspot.com.tr/2016/02/gunes-ve-katran.html
*****
AKIL VE İŞLETİLEN AKIL
Yaşar Nuri ÖZTÜRK

Takkul, aklı işletmek, akletmek, akıl yoluyla bilip anlamak, aklın verilerini esas almak gibi anlamlar taşıyor.Ne ilginçtir, Kur’an taakkul tâbirini defalarca kullandığı halde akıl kelimesini hiç kullanmaz.

Kur’an, aklın çıplak mülkiyetini yeterli görmüyor, aklın intifa (kullanım) hakkını esas alıyor.
Aklın çıplak mülkiyetine sahip olmanız ‘akıllı adam’ olmanız için yeterli değildir.
TIKLAYINIZ.
*****
İŞLETİLEN AKLIN MEYVESİ: BİLİM
Yaşar Nuri ÖZTÜRK
Emperyalizm morfiniyle uyuşturulanlar aklı mahkûm ettikten sonra, bilimin katline giriştiler.

Şimdilerde, ABD ve AB’de bir yığın sözde ‘İslamcı akademisyen’, daha doğrusu ‘oryantalist beslemesi aydın’ ‘bilimin İslamîleştirilmesi’ söylemini yaygınlaştırmaktalar.
Şu aldanışa, şu zavallılığa bakın! Birileri bilim üretecek, bunlar da onu ‘İslamîleştirecek’...
Bu emperyalizm hizmetkârları‚ İslamî akıl’dan da dem vuruyorlar. Aklı işleten başkaları, İslamî akıldan söz eden bunlar...
Evrensel aklın içi boşmuş; akıl İslamî akıl olmalıymış... Peki, neden bu içi boş aklı kullanmayı size öneren emperyalist kodamanlar bunu kendileri kullanmıyor?
Sizi kendilerinden çok mu düşünüyorlar dersiniz?

Bırakın böyle bir ayrımı, böyle bir ima var mı? Hayır ! Ama akılla bir türlü barışamamış olan hurafe hamalları, bir yolunu bulup aklı kötürümleştiriyorlar…
Son geveledikleri hezeyan, işte, bu İslamî akıl bühtanı…
http://kemaladal.blogspot.com.tr/2016/02/isletilen-aklin-meyvesi-bilim.html
*****
Siyaset ve saltanat dincileri insanımızı yıllardır, Allah ile aldatıyor. Kur’an, ısrarlı bir biçimde “Allah ile aldatılmayın” diye uyarmasına rağmen aldatılıyor. Din adına işletilen en verimli tezgâh işte bu ‘aldatma tezgâhı.’
Allah ile aldatmanın açtığı boşluk, zarar bakımından ondan asla geri kalmayan bir başka tehdit yaratmıştır: Sahte dinin açıklarını bahane eden inkârcı aldatma. Bu ikinci aldatmanın açtığı yaralar, birinciden hiç de geri kalmamaktadır.
Bu ülke için en büyük tehlike ve tehdit, andığımız bu iki başlı aldatmanın ortaklaşa yarattığı tahriptir.
TIKLAYINIZ.
EFENDİ DEĞİL, ARKADAŞ PEYGAMBER
Kur’an, hiçbir yerinde, ima ile bile olsa, Hz. Muhammed’i geleneksel İslam’ın kullandığı ilahlaştırıcı, toplumdan tecrit edici, farklılaştırıcı ifadelerin hiçbiriyle anmamakta, tanıtmamaktadır. Bu tür ilahlaştırıcı veya ilahlaştırmayı çağrıştırıcı ifade ve tavırları, bizzat Cenabı Peygamber’in çok sert biçimde yasaklayıp kırdığını, anılan eserin muhtelif yerlerinde gösterdik.
TIKLAYINIZ.
*****

Tekâsür, ‘çoklukla övünme yarışına girmek’ anlamında. Kur’an, tekâsürün, insan hayatında daha çok mal ve insan çokluğuyla övünme şeklinde belirdiğini gösteriyor.
Çoklukla övünme, niteliğe karşı niceliği yani, öze karşı şekil ve kütleyi öne çıkarmaktır ki, Kur’an bunu aldanışın, çöküşün habercisi sayar. Servetten ibadete kadar bütün alanlarda sayı çokluğuyla övünmenin birey ve toplumu, yıkımın kucağına ittiğini kabul ve ilan, Kur’an’ın ve Hz. Muhammed’in temel tavırlarıdır.
Övme görünümünde, ölüp gitmiş kişi veya kişilerin, üretilemeyen güzellik ve iyiliklerin yerine ortaya sürüldüklerini görürüz: “Benim babam, benim ecdadım şuydu, buydu. Ben, falan babanın, filan ırkın çocuğuyum…” teraneleri bu çaresizliğin ifade şekillerinden bazılarıdır.
*****
Birer yorum ve düşünce ekolü olan ve bir kısmı politik kamplaşmalardan kaynaklanan İslamî mezheplerin birçoğu kendisinin tek gerçek olduğunu iddia edebilmiş ve çerçevesinin dışında kalanları ‘İslam dışı’ (heterodoks) olmakla suçlayabilmiştir.
Oryantalistler, bu illeti yaygınlaştırmak için, birer yorum ve yaklaşım şekli olan mezhepleri, bağımsız birer din gibi öne çıkarmakta ve Müslüman kitleleri birbirine yedirtmekte pek usta davranmışlardır.
*****
Kur’an, iki imansızlıktan söz etmektedir:
İlahlaştırılmış kişiler hegemonyasının en kahırlı zararı, kutsallaştırılan din büyüklerinin dinde buyruk kaynağı olma noktasını da aşıp Allah’a bile din öğretme cüretine ulaşmaları ihtimalidir.
Kur’an, bunun olabileceğini ve olduğunu bildirmektedir.
Kur’an, “Allah’a din mi öğretiyorsunuz?” şeklinde acı bir serzeniş ifade eden hayatî soruyu işte bunun için sormaktadır.
“Onlara şöyle de: Allah’a dininizi mi öğretiyorsunuz? O Allah ki göklerde ne var, yerde ne varsa bilir. Allah her şeyi en iyi bilendir.” (Hucurât, 16)
Sorunun vurgu yapmak istediği gerçek şudur: İnsanoğlu, Allah karşısındaki cüret ve pervasızlığını o kerteye taşır ki, bir yer gelir, Allah’a din öğretmeye kalkar. Dehşet verici bir yerdir burası.
ATATÜRK’ÜN İSLAM YORUMU!
*****
*****
Kur’an kaynaklı düşüncenin modern dünyaya ve girmiş bulunduğumuz 21’inci yüzyıla neler kazandırabileceği, dünya akademik çevrelerince çok değerli çalışmalarla tetkik edilmektedir.
Bu satırların yazarı tarafından kaleme alınan ‘Kur’an Açısından Küresel Âfetler’ adlı eser, bu bağlamda ‘önemli’ kaydıyla duyurulması gereken bir eserdir.
Doğa güzelliklerini koruma açısından baktığımızda, Kur’an düşüncesinde nelerle karşılaşıyoruz?
11 Haziran 2013, 12:33

Zorbalığa ve zorbalara tepki vermeyerek onlara itaati meşrulaştıran, hele bir de bunu dinleştirenlerin Allah’ın düşmanı olduklarını bize öğreten tek kitap Kur’an’dır.
ELİAÇIK: FİRAVUNLUK SİSTEMİ AYNEN DEVAM EDİYOR
Eliaçık hoca, Hazreti Musa ve firavun arasındaki mücadelenin günümüz dünyasında çok iyi irdelenmesi ve anlaşılması gerektiğini vurgulayarak, "Firavunluk sistemi sona ermiş değil. Aynen devam ediyor" dedi.
O dönemin tefsirini çarpıcı detaylarla anlatan ve klasik tefsirlerin aksine yaşananların sadece bilgi ışığında gerçekleştiğini belirten Eliaçık hoca, şunları söyledi:
*****
“Dost dost diye nicesine sarıldım. Benim sadık yârim kara topraktır” diyor Âşık Veysel.
Kara toprak, hepimizi, en şefkatli anne olarak, bağrına basacaktır, bu bir gerçek. Çünkü toprak, bir şey beklemeyen dost, hiçbir eksiği görmeyen, bütün kötülüklere iyilikle karşılık veren annedir.
Gönül ve sevgi kurumu tasavvufta anne toprağa, baba göğe benzetilmiş ve şöyle denmiştir:
Laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliği konusundan hangi vesileyle söz edilirse edilsin, akla hemen bu cumhuriyetin kurulduğu günlerde karşılaştığı bâdireler gelmektedir.
Egemenliğimizin daha ilk günlerden beri karşılaştığı temel tehlikeler bugün de aynıdır ve daima şu iki başlık altında belirginleşmiştir:
1. İrticaî tehdit,
Dikkatlerden kaçmayan bir başka nokta da bu iki tehdidin her zaman ve tartışmasız bir biçimde dışarıdan kotarıldığı ve içimizden kendisine destek ve yandaş bulduğudur.
Atatürk irticayı iki temel açıdan değerlendirmiştir:
Birinci anlamda irtica, hayatı geri götüren ve güzel olan her şeyi tahribe yönelen bir şer unsur olarak görülmektedir. Şöyle diyor Atatürk:
“Hayatın felsefesi, tarihin garip tecellisi şudur ki, her iyi, her güzel, her faydalı şey karşısında onu imha edecek bir kuvvet belirir. Bizim lisanımızda buna irtica derler.”(Atatürk’ün Bütün Eserleri, 14/339)
İRTİCANIN BAŞ DESTİKÇİSİ: İNGİLTERE
Atatürk devriminin sağladığı muhteşem gelişme, Batı’daki benzeri gelişmelerden daha fazla bir şeydir. Çünkü Batı’da böylesi bir gelişme, dinin insan hayatından tümden kovulmasıyla sağlanmıştır. Oysaki bizde bu gelişme, dinin gerçeği ve ruhuyla kucaklaşan bir gelişmedir.
Bu gerçek göz önünde tutulduğunda Türkiye Cumhuriyeti sadece bizim için değil, bütün İslam dünyası için bir tür ‘kutsal emanet’tir. Demokrasi ve ilerleme adına İslam dünyasına bugün nelerin reva görüldüğüne bakarsak bu emanetin anlam ve önemini daha iyi kavrarız.
Bu emanetin anlamlarından biri de, demokrasi ve gelişmeyi, emperyalizmin boyunduruğuna girmeden sağlamış olmaktır.
Saygıdeğer Serendip Altındal’ın Yorumu:
Serendip Altındal
*****
BU GÜN 23 NİSAN!

Türkiye Cumhuriyeti Tarihinde çok önemli dönüm noktalarından biri olan, 23 Nisan 1920 Tarihinde, Türk Milletinin İradesini temsil eden Birinci Büyük Millet Meclisi'nin açıldığı ve Türk Halkının egemenliğini ilan ettiği günün anısına Atatürk'ün armağanı, "23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı"mızı kutlarım.
Bu vesile ile Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'ü ve silah ve dava arkadaşları ile emanet ettikleri "Türk İstiklal ve Cumhuriyetini kurtarmak" ve vatan uğrunda günümüzde can veren şehit ve kanlarını feda eden gazi "Türk İstikbalinin Evlatlarını", Geçmişteki tüm şehitlerimiz ve gazilerimizle birlikte,Saygı, Şükran ve Minnet duygularımla anarım.
Tüm şehitlerimiz, Ebediyete göçen gazilerimiz ve Vatanımızın bölünmez bütünlüğü için çabalamış insanların hepsi için, Allah'tan rahmet niyaz ederim. Ruhları şad, mekanları da cennet olsun İnşallah.
M. Kemal Adal
23 Nisan 2016/ İzmir
TIKLAYINIZ
*****
Cenabı Hak, neden peygamberliği Hz. Muhammed’le bitirdi?
*****

Kur’an’a göre, Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler zalim, fasık ve kâfirdir.(Maide, 44, 45, 47)
Kur’an’da, insanın egemenliğinden yani hüküm verme yetkisinden şikâyet yoktur; şikâyet insanın hüküm ve egemenliğinde Allah’ın indirdiğinin dışlanmasıdır.
Daha açık bir deyişle, kötü olan, yönetim ve egemenlikte Allah’ın indirdiğinin devre dışı tutulması ve onun yerine insan ihtiras ve keyfinin geçirilmesidir.
O halde, omurga kavram “Allah’ın indirdiği”dir. Hüküm, Allah’ın indirdiği ve “Allah’ın gösterdiği” ile yürütülecektir.(Nisa, 105) Böyle olunca akla hemen şu soru gelmektedir:
Allah’ın indirdiği ve gösterdiği ile hükmetme buyruk ve kavramı, laiklik kavram ve ilkesiyle çatışmakta mıdır?
Bu soruya güvenilir bir yanıt bulmak için, Kur’an’ın “Allah’ın indirdiği” ve “Allah’ın gösterdiği” ifadeleriyle neyin veya nelerin anlaşılması gerektiğini tespit etmek zorundayız.

Kur’an’a göre, peygamberlik Hz. Muhammed’le son bulmuştur.
Bu sona erdirmenin anlamı ve özü nedir? İslam tarihinde bu soruya ilk ciddi cevabı veren düşünür Muhammed İkbal (ölm.1938) olmuştur. Ona göre, peygamberliğin bitirilmesinin anlamı, insanlığın artık kendini kendi kuvvetleriyle yönlendirecek bir tekâmül düzeyine gelmiş olmasıdır.
Ancak, büyük düşünürün verdiği bu yerinde cevap sorunun cevaplarından sadece biridir.

Kitleleri Allah adına yönetecek kişiler devri, son peygamber Hz. Muhammed’le bitmiştir. Bunun daha terminolojik anlamı, yönetim erkinin arkasında tanrısal ve kutsal dayanak gören anlayış bitmiştir.
TIKLAYINIZ
İslam'da, olmazsa olmazların esasını ve çerçevesini, Kur'an belirler. Ana kaynak, zamanüstü kaynak odur. Kaynakların kaynağı odur.
Gazalî, el-Müstasfa’sında bu noktaya değinirken, “Mülzim yani bağlayıcı olan Kur’an’dır. Öteki kaynaklar sadece muzhir yani açıklayıcıdır” diyor.
‘Müslüman’ adını almanın biricik şartı Kur'an'a inanmak yani onun, ölümsüz ilkelerin kaynağı olduğunu kabullenmektir. Ancak Kur'an'a iman, küllî olacaktır. Kısmen benimseme yetmez. İkincisi, Kur'an'da yer alan ilke, kavram ve hükümlere yorum getirmek iman gerçeğini zedelemez. Bu yorumlama faaliyeti Kur'an'ın sadece izni değil, emridir.
O halde, bir konunun İslamîliğini vurgulayabilmek, ona Kur'an bünyesinde bir yer bulmayı gerekli kılar. Falan mezhebe, filan bilgine göre demek yetmez. Hadis de -uydurma olmamak şartıyla- Kur'an'ın Hz. Peygamber eliyle yorumu olarak değer kazanmaktadır.
ŞİRK NEDİR? NEDEN EN BÜYÜK GÜNAHTIR?
Şirk ve şirket, ortaklık demektir. Aynı kökten gelen şerik ise ortak demektir. Kur’an bu şerik sözcüğünün çoğulu olan şüreka kelimesini Allah’a ortak koşulanlar anlamında defalarca kullanmaktadır. Şirke bulaşana müşrik denir. Çoğulu müşrikun veya müşrikinsözcükleridir.
Kur’anın bir numaralı düşmanı, hatta tek düşmanı şirktir.
“Şirk gerçekten çok büyük bir zulümdür.” (
Lukman, 13)
Şirk bütün zulümlerin anasıdır. Allah’a karşı en büyük ihanet ve kahpelik de şirktir. Bunun içindir ki Allah, günahları affedeceğini yüzlerce kez tekrarlamakta, şirk dışındaki sürçmelerin (küfür de dâhil) affedilebileceğini söyleyerek İslam Dini dışında kalanlara da ümit ve ufuk açmaktadır ama söz şirke geldiğinde, tavrını birden değiştirip şirke batık olarak ölenlerin ebediyen kurtulamayacağını hükme bağlamaktadır.(
bk. Nisa,48, 116)
Bu böyle olduğu içindir ki biz “Kur’an Mümini” sıfatıyla şunu duyurmak borcunda olduğumuzu düşünüyoruz: İslam’ın yozlaştırılmasında temel olumsuzluk, tevhidin bilinmemesi değil şirkin bilinmemesi oldu.
İslam’ın bir numaralı yozlaştırıcıları olan Emeviler, tevhidin öğretilip öğrenilmesiniengellemediler; şirkin
TIKLAYINIZ
*****
KONU BAŞLIKLARI
ŞİRKİN TEMEL GÖRÜNÜMLERİ
Tevhidin omurga noktalarını tanıtan Zümer Suresi’nin üçüncü ayeti şirkin bu niteliğini ortaya çıkarmaktadır:
“Gözünüzü açın! Arı-duru Din yalnız ve yalnız Allah’ındır. O’nun yanında birilerinidaha veliler edinerek: “ Biz onlara, bizi Allah’a yaklaştırmaları dışında bir şey için kulluk etmiyoruz” diyenlere gelince, hiç kuşkusuz, Allah onlar arasında, tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü verecektir.” (Zümer Suresi 3. Ayet)
Şirkin, insanı Allah’a yaklaştırıcı araç ve aracı ilahları gerekli gören anlayışına Kur’an iki yanıt vermiştir:
Birincisi Kaf Suresi 16. ayettir ki, Allah’ı insana şah damarından daha yakın göstermekle değil aracının, aranın bile olmadığını ortaya koymuş, şirkin temel kanıtını geçersiz ve gereksiz kılmıştır.
İkinci beyyine, insanlık dünyasına ilk inen surelerde ifadeye konmuştur: 3. Sure olan Müzzemmil ile 4. sure olan Müddessir’de… İlginçtir, bu beyyine bu surelerin ikisinde de 11. ayettir.
“Benimle o nimete boğulmuş yalancıları baş başa bırak!” (3/11)
“benimle yarattığım kişiyi baş başa bırak!” (4/11)
Aynımesaj iki ayrı espri içinde verilmiştir: İnsan ister imanlı, ister inkarcı olsun, heriki halde de Allah ile insan arasında yaklaştırıcı söz konusu edilemez.
Yaklaştırıcılar kabul edilmesinin din hayatındaki uzantıları da gözden
KONU BAŞLIKLARI
BİDATLAR & HURAFELER
Şirkin bir ateizmolmadığını yukarda açıkladık. Şunları ekleyelim: Kur’an Mekke müşriklerininAllah’ı kabul ettiklerini açıkça bildirmektedir:
“Onlara ‘gökleri ve yeri kim yarattı, Güneş’i ve Ay’ı kim boyun eğdirdi?’ diye sorsan, mutlaka şöyle diyeceklerdir: ‘Allah’. Peki nasıl oluyor da döndürülüyorlar?” (Ankebut 61, 63. Ayrıca bkn Lukman 25, Zümer 38, Zuhruf 9,87)
Kaldı ki Arap cahiliye şiirinde Allah bütün yüceliği ve aşkınlığı ile yer almıştır. Müşriklerin Allah’a karşı tavırları asla söz konusu değildir. Onların tevhit inancı ve peygamberleriyle problemleri, Allah’ın yanına-yöresine ekledikleri aracı-şefaatçı alt-ilahlarının yok sayılmasından kaynaklanmaktadır. Bu alt-ilahları yok saydığı içindir ki, Hz. Peygamberi atalar dinine ihanet etmekle suçladırlar. Mekke müşrikleri kendilerini Allah’ın yakınları ve Beytullah’ın gerçek hizmetçileri sayıyor, bununla övünüyorlardı. Hz. Peygamber ve arkadaşlarını ise Beytullah’a musallat olmuş zındıklar olarak görüyorlardı.( bk. İbn Teymiye; El Furkan, 9-10)
Kısacası, şirkin Allah’ı inkâra ilişkin hiçbir sözü ve tavrı yoktur. Onun şikayeti, insanın Allah’a kulluğunda aracı, cennete gidişinde şefaatçı olarak görüp devreye soktuğu alt-ilahların kabul edilmemesidir. Kişi, kavram, kurum, kudret ve nesne olarak değişik görünümleri ve sembolleri olan bu aracılar kabul edildiği anda şirkin peygamberler ve tanrısal kitaplarla hiçbir alıp vereceği kalmıyor. Ne var ki böyle bir kabul, peygamberlerin tanıttığı dinin inkarı oluyor.
İslam’ın şirke geçit vermeyen mesajını tarih içinde en iyi kavrayanlardan biri olan Hz. Ömer, sabah namazlarının arkasından halka vaaz vermek için izin isteyen birine bu izni vermemiş, adamın, “İnsanlara öğüt vermemi engelliyor musun? Öğüt vermekte ne sakınca olabilir?” serzenişine ise asırlara ders olan şu muhteşem cevabı vermiştir:
“Böyle, namazların peşinden vaazlar vere vere böbürlenip şişerek ta Süreyya yıldızına kadar uzayabileceğimizden korkmaktayım.” (Heytemî, ez-Zevâcir, 1/79) Korktuğu aynen olmuştur.
Hz. Peygamber’in “Dört rekât olarak evlerinizde kılın, camiye sakın sokmayın, aksi halde ilerde bunu farzlaştırırlar!” talimatı vererek camiye sokulmasını engellediği ‘teravih’ namazını, ‘Ömer’in sünnetidir’ gerekçesiyle 20 rekâta çıkarıp camiye sokarak âdeta farzlaştıranlar aynı Ömer’in az önce değindiğimiz sünnetine neden hiç kulak asmazlar; neden bu sünneti hayata geçirmek için kıllarını kıpırdatmazlar? Kıpırdatmazlar, çünkü bu‘sünnet’, işlerine gelmemektedir.
Kitleleri din adına ‘sayı ve fotoğraf müptelası’ yapanlar, Peygamber’in ilan ettiği şu temel ilkeyi halka hiç hatırlatmadılar:
“Dininde samimi ol, azıcık bir ibadet sana yeter .” (Heytemî, ez-Zevâcir, 1/82)
Camilerde eğitim hizmeti olsun ama birilerini ‘kutsal adamlık’ payesine ulaştırmak şeytanlığı güden ‘sahte öğütçülük, salya sümük aktörlükleri, şeytancıl gözyaşı numaraları’ olmasın.
Bu millet şunu unutmuşsa yazıklar olsun bu millete: Türk halkının ırz ve namusunu ayaklar altına alan haçlı işgalcileri topraklarımızdan sürüp atmak için kelle koltukta cihada girişen Müdafaai Hukuk ve Kuvayi Milliye kadrolarını ‘Katli vacip haydutlar’ diye yaftalayan sarıklı namussuzlar bu lanetli zehirlerini cami kürsülerinden kusuyor, şeyhülislam fetvası olarak işgalciler eliyle dağıtıyorlardı. Şimdi biz buna ve bunun bugünkü devamı olan yapılanmalara din mi diyeceğiz?
Buna hâlâ ‘din’ diyen ve tavrını ona göre belirleyen şerefsizler elbette ki vardır ve olacaktır. Biz çok iyi biliyoruz ki, emperyalizme hizmeti din olarak öne çıkaran ‘bağımsızlık ve özgürlük düşmanı öğütçülük’ yani örtülü şirk dinciliği yoğunlaştıkça Türkiye’de ahlaksızlık, yolsuzluk ve şiddet de yoğunlaşıyor.
Gayet tabiîdir bu. Öyle tencereye böyle kapak. Riya aktörlüğünün götüreceği başka bir yer yok!
Öğüdün de eğitimin de en iyi ve en güvenli yeri mekteptir . Camiye gelince, İslam’ın zaten ibadet için özel mekân talebi yoktur. Herkes namazını niyazını istediği yerde yerine getirir. İslam’a göre, bütün yeryüzü mabet, bütün meşru filler ibadettir.
Omurga gerçek şudur: İslam’ın ibadeti birkaç rekât namazdan ibaret değildir. Başka ibadetler de vardır ve onlar namazdan daha önemlidir. Çünkü namazın aksine, onlara riya bulaşma ihtimali daha azdır. Bu yüzden onlar daha erdiricidir.
TEMEL İBADET OKUMAKTIR, NAMAZ DEĞİL!
D.
Mezhep taklitçiliğinin dine verdiği zararları Yaşar Nuri Öztürk "Kuran'daki İslam" kitabında şu şekilde açıklamaktadır:
"Allah adına yalan uydurmanın bir yolu da mezhepleri din haline getirmek olmuştur.
Mezhepler birer din, mezhep imamları tenkit üstü birer Peygamber haline getirilince İslam adıyla ortaya konan karışımın kaçta kaçının Allah'a, kaçta kaçının şuna buna ait olduğunu belirlemek, halk kitleleri için imkan dışına çıkar ve bu durum din adı altında bir kaosu insanlığın başına musallat eder.
Aradan yüzlerce yıl geçmesine, insanlık boyut değiştirmiş olmasına rağmen hiç kimse bu eskimiş ve bir kısmı komedi haline gelmiş yorumlara dokunamaz. işte zulüm ve Allah'a iftira budur.
Bu zulüm yüzündendir ki gerçek İslam bilginleri, samimi din görevlileri Allah'ın saf ve berrak Kuran dinini yüzyılımızın insanına olduğu gibi anlatmaya kalktıklarında sadece zorluklarla değil engeller, iftiralar ve suçlamalarla karşılaşabilmektedirler.
Çare Kuran'a gidişimizi engelleyen bütün putları, patentlerine bakmadan devirmek ve hükmü yalnız ve yalnız Allah'a bırakmaktır.
Buna karşı çıkanlar, görünüşte dini kabul ettiklerini söyleseler de inkârcıdırlar. Çünkü ak ve berrak din yalnız Allah'ın tekelindedir (39-Zümer Suresi-3). Ve bu tekelden rahatsız olup Allah'ın hüküm yetkisine şu veya bu şekilde karışanlar, Allah'a karşı gelmiş olurlar."
E.
Kitaplarında mezheplerin oluşturduğu İslam’ın, Kuran'ın dininin önünde oluşturduğu engeli gören Yaşar Nuri Öztürk "Çıplak Uyarı" kitabında devşirme dinin kaosu başlığıyla somut örnekler vererek mezheplerin oluşturduğu felaketi şöyle anlatır:
*****
BİR NESLİ NASIL ALDATTILAR?
Yaşar Nuri ÖZTÜRK

Asırlardır böyle…
Bu aldatmanın ne anlama geldiğini bu millet artık görmüş olmalıdır. Ne yazık ki görmüyor, görmek istemiyor, görmemesi için her türlü tedbir alınıyor.


Bunun çaresini ivedilikle bulmamız gerekir.
Bu tahrip hem ülkeyi felakete götürüyor hem de dinimize, ruhsal hayatımıza kötülük ediyor.
*****
EFENDİ DEĞİL, ARKADAŞ PEYGAMBER
Yaşar Nuri Öztürk
Basımda olan ‘Din Maskeli Allah Düşmanlığı: ŞİRK’ adlı eserimizde ele alınan tüm konular bağlamında en büyük Kur’an devrimlerinden biri de Hz. Muhammed’in, İslam’ın çekirdek nesli olan iman arkadaşlarıyla ilişkilerinin, bir benzeri görülmemiş düzenlenme şeklidir. Bu düzenlemenin özellikle şirk bağlamında çok dikkatle değerlendirilmesi gerekir.

Örneğin, ‘Efendimiz’ tabiri. Hz. Peygamber, arkadaşlarının kendisine “Efendimiz” (seyyi-düna) diye hitap etmelerini şiddetle yasaklamış, bu ifadeyi kullananların imanlarının gereğine göre değil de şeytanın keyfine göre konuştuklarını söylemiştir. Onun bu tavrı (sünneti diyelim), Kur’an’ın 10’a yakın ayetinin fiilî tefsiridir.
TIKLAYINIZ.
*****
GERÇEK KÂBE’YE DOĞRU…
06 Aralık 2012, 15:45
Yaşar Nuri Öztürk
İSLAM’IN sevgi, hoşgörü ve güzellik kurumu olan tasavvufla, şekil ve kural yönünü kotaran fıkıh kurumu arasında tartışma ve çekişmeler ilk günden beri var olagelmiştir.Ancak, şunu, gerçeğe saygının vicdan borcu olarak hemen belirtmeliyiz ki, bu iki kurumun temsilcileri arasındaki çekişmeler, politikanın iğrenç parmağı girmediği sürece, hep akademik ve bilimsel kalmıştır. Çekişmenin bu evresinde ne kan dökülmüş, hatta ne de can yakılmıştır.
Politikanın katranlı ve çıkarcı elleri dini âlet ederek bu çekişmeleri sömürdüğü andadır ki canlar yanmış, başlar uçmuştur. Ve ne yazık ki, insanlığın en değerli evlatlarından birçoğu, kanla susturulmuştur: Hallâclar, Aynulkudatlar, Nesîmiler, Bedrettinler, Hamza Bâliler, Molla Lütfiler yok edilmiştir.
Şekil ve kural kurumuyla ruh ve sonsuzluk kurumu arasındaki çekişmeler, genelde, iki noktada düğümlenir: Birincisi, şekil mi önemli, niyet mi; ikincisi, din adına yalnız secde edenleri mi sevelim, yoksa bütün insanlığı mı? İki kelimeyle ifade edersek kavga, kalıp ve öz kavgasıdır. Öz adına uğraş veren tasavvuf, İslam tarihine, ikincisi olmayan bir sonsuzluk edebiyatı bırakmıştır.
Fransız düşünürü Louis Gardet’nin ifadesiyle, tasavvufun bıraktığı bu büyük mirasın yalnız İslam’ın değil, bütün insanlığın kıvanç unsurlarından biri olduğunu söyleyebiliriz.Bugün dünya kütüphanelerindeki İslamî el yazması eserlerin % 80’e yakını doğrudan veya dolaylı, tasavvufun ürünü olarak görülüyor. Bu demektir ki, tarihsel Müslüman kamu vicdanı, oyunu, tasavvuf lehine kullanmıştır.
Şekilcilerle özcülerin en önemli tartışma konularından biri de gerçek hac-sembolik hac ayrımında kristalleşir. Sûfîlere göre, Kur’an ve hadisler gereğince incelendiğinde görülür ki, İslam’daki haccın Kâbe’de icra edileni semboliktir. Gerçek hac, insan kalbi etrafında yapılabilir.
Politikanın katranlı ve çıkarcı elleri dini âlet ederek bu çekişmeleri sömürdüğü andadır ki canlar yanmış, başlar uçmuştur. Ve ne yazık ki, insanlığın en değerli evlatlarından birçoğu, kanla susturulmuştur: Hallâclar, Aynulkudatlar, Nesîmiler, Bedrettinler, Hamza Bâliler, Molla Lütfiler yok edilmiştir.

Fransız düşünürü Louis Gardet’nin ifadesiyle, tasavvufun bıraktığı bu büyük mirasın yalnız İslam’ın değil, bütün insanlığın kıvanç unsurlarından biri olduğunu söyleyebiliriz.Bugün dünya kütüphanelerindeki İslamî el yazması eserlerin % 80’e yakını doğrudan veya dolaylı, tasavvufun ürünü olarak görülüyor. Bu demektir ki, tarihsel Müslüman kamu vicdanı, oyunu, tasavvuf lehine kullanmıştır.

TIKLAYINIZ.
Yaşar Nuri Öztürk
Kur’an’ın surelerinden biri de Tekâsür adını taşıyor.
Tekâsür, ‘çoklukla övünme yarışına girmek’ anlamında. Kur’an, tekâsürün, insan hayatında daha çok mal ve insan çokluğuyla övünme şeklinde belirdiğini gösteriyor.

Tekâsür suresi bize, insan sayısının çokluğunu bir üstünlük sebebi sayan iki Arap kabilesinin zavallılığını örnekleştirerek, ölümsüz bir ders vermektedir. Bu iki kabile, insan sayısı bakımından çok oldukları iddiasını birbirlerine karşı öne sürmekle başlattıkları kavgayı iyice kızıştırmış, nihayet ölülerini de saymaya başlamışlar ve böylece kavga mezarlığa götürülmüştür. Esrarlı Kur’an dili bunu şu şekilde ifadeye koyuyor:
“Oyalayıp aldattı, o çokluk kuruntusu sizleri. Öyle ki, ölüleri saymak üzere ziyaret ettiniz kabirleri. İş, sandığınız gibi değil, ilerde bileceksiniz bilinecekleri…”

TIKLAYINIZ.
*****
ALLAH’A İBADET / KULLUK
2/21*: KAVRAM OLARAK, İBADET, ALLAH'A KULLUK:
2/21**: BORÇ, ALLAH'A KULLUK BORCU
2/21***: RAHMET, ALLAH'A KULLUK / İBADETTE:
İBADET KAVRAMINI DOĞRU ÖĞRENELİM! (YNÖ)
İBADETLERİ ŞİRKE DÖNÜŞTÜREN BELA: RİYA (YNÖ)
Bu yazı RESUL KUR'AN'IN KUR'AN TEFSİRİ 2 BAKARA SURESİ E KİTAP (MKA); 21. AYET DİP NOTLARINDAN ALINTI YAPILARAK HAZIRLANMIŞTIR. – M. Kemal Adal
TIKLAYINIZ.
*****
KUR’AN DİN OLMAKTAN ÇIKARILINCA…
22 Ocak 2013, 11:59
Yaşar Nuri Öztürk

Oysaki bu mezheplerin hepsi, Kur’an’ı kaynak almakta birleşirler. Ve Kur’an, bu birliğe girenlerin kardeş olduklarını açıkça belirtir. (bk. Hucurât, 10)
Kendi mezhebi dışında kalanı ‘sapıklık ve fitne çıkarmak’la suçlamak, Emevîlerle başlayan ve sonra Emevîlik’e tepki olarak doğan anlayışlarla beslenen bir illettir.

Bu illet, İslam dünyasını tarih boyunca kemirmiş ve kemirmeye devam etmektedir.

TIKLAYINIZ.
*****
İMANSIZLIĞIN İKİ TÜRÜ ÜSTÜNE
Yaşar Nuri Öztürk
22 Şubat 2016, 09:43

Bu imansızlık açık bir inkârdır. Kişi, mertçe ve açıkça inanmadığını söyler ve onun inanmadığına inananlardan hiçbir çıkar sağlamaya tenezzül ve tevessül etmez. Zaten etseydi, inanmadığını açıkça söylemezdi. Bu inkârı sergileyenlere ‘inkârcı’ dendiğini hepimiz biliriz.
Bu imansızlık türü, birincinin aksine, maskeli, ikiyüzlü, namerttir. Biricik sermayesi, Allah ile aldatmaktır.
TIKLAYINIZ.
*****
‘ALLAH’A DİN Mİ ÖĞRETİYORSUNUZ?’
Yaşar Nuri Öztürk
25 Şubat 2016, 10:14





TIKLAYINIZ.
*****
'MÜSLÜMANLARIN MİLİTAN LİDERİ'Nİ TANIYALIM ve ATATÜRK’ÜN İSLAM YORUMU!
'MÜSLÜMANLARIN MİLİTAN LİDERİ'Nİ TANIYALIM!
Yaşar Nuri Öztürk
01 Eylül 2008
ve

Mustafa ACER
TIKLAYINIZ.
*****
‘CEHENNEM MÜFETTİŞLERİ’ VE BİR MİLLETİN ISTIRABI
28 Şubat 2013, 12:24
Yaşar Nuri Öztürkinfo@yasarnuri.com
Deyim, izleyici ve okuyucularımın…
Her yaş ve meslekten yüzlerce insan, dert yanıyor. Konu, din. Dertleri, beklentileri, özlemleri, sitemleri, şikâyetleri var insanların. Hepsinin ortak yanı, daha doğrusu ortak acısı, şu noktada düğümleniyor: Anlayış, şefkat, merhamet, ilgi ve sıcaklık beklediğimiz din adına horlanıyor, itiliyor, dışlanıyoruz. Din, kin aracı yapılıyor.
Devam ediyorlar: Cuma’da, Bayram’da ruhumuzu yıkamak ve Allah’a yaklaşmak için gittiğimiz camilerde âdeta, ‘Allah adına saldırı’ya uğruyoruz. Kalplerimizin çöp tenekesi, bedenlerimizin cehennem kütüğü, çocuklarımızın şeytanın askeri olduğunu söyleyen din görevlileri var. Sürekli camide görmediklerini, açık veya örtülü biçimde kâfir ilan ediyorlar.


TIKLAYINIZ
*****
DOĞAYI KORUMAK ÜSTÜNE
26 Şubat 2013, 12:30
Yaşar Nuri Öztürk info@yasarnuri.com

Bu konuda, ABD ve Kanada üniversiteleri başı çeken kuruluşlardır. Bu ülke üniversitelerinde Kur’ansal düşünceye, geleneksel-tutucu tavırları bir kenara iten ilginç yaklaşımlarla eğilen düşünürler, akademisyenler az değildir.
İran asıllı Profesör Hüseyin Nasr, son birkaç yıl içinde tasavvufu Amerika’da önemli bir ilgi alanı haline getiren çalışmalar yapmış, mühtedi yazar Schuon, tasavvuf düşüncesini Kızılderili çevrelere kadar götürmüştür.
Bu tür çalışmalar arasına, ekoloji (çevrebilim) konusuna Kur’ansal perspektiften bakan etütleri de koymamız gerekiyor. Özellikle, William Chittick’in vahdet-i vücut (panteizm) düşüncesiyle modern ekoloji arasındaki münasebetlere eğilen yazıları, altı çizilerek anılmalıdır.
Bu tür çalışmalar arasına, ekoloji (çevrebilim) konusuna Kur’ansal perspektiften bakan etütleri de koymamız gerekiyor. Özellikle, William Chittick’in vahdet-i vücut (panteizm) düşüncesiyle modern ekoloji arasındaki münasebetlere eğilen yazıları, altı çizilerek anılmalıdır.


TIKLAYINIZ
*****
ZORBAYA KARŞI ÇIKIŞ VE FİRAVUN
Yaşar Nuri Öztürkinfo@yasarnuri.com

İslam ümmetine ve Anadolu halklarına ilk kez bu satırların yazarı tarafından gösterilen bu gerçeğin ayrıntılarını, yeni çıkan ‘Kur’an’ı Tanıyor musunuz?’ adlı eserimden lütfen okuyun.
Tam bu noktada, insanlığın önünde dev bir meşale yakan Zühruf suresi 54-56. ayetleri görmekteyiz:

.....
VE
Dip not

İhsan Eliaçık hoca, geçmişte Firavunların halkı kandırdığı yöntemlerin günümüzde de varolduğunu belirterek, " Geçmişte çeşitli sihirbazlık yöntemleri ile halk itaat etmeye zorlanıyordu. Günümüzde ise birileri atom bombasını keşfetti ve sonra da dünyanın egemen gücü oldu. Firavunluk sistemi yok olmadı devam ediyor" dedi.
O dönemin tefsirini çarpıcı detaylarla anlatan ve klasik tefsirlerin aksine yaşananların sadece bilgi ışığında gerçekleştiğini belirten Eliaçık hoca, şunları söyledi:
TIKLAYINIZ
*****
DOST, EY DOST!...
24 Şubat 2013, 12:03
Yaşar Nuri Öztürk


TIKLAYINIZ
http://kemaladal.blogspot.com.tr/2016/03/dost-ey-dost.html
*****
Şirkin dayanakları olan yedek ilahların, yani dincilik baronlarının dünyalık dağıtarak başarılı olduklarını, onların avladıkları halka, bizzat Cenabı Hakk’a yönelik bir sitem ifadesiyle şöyle söyletiyor Kur’an:
“Derler ki, ‘Tespih ederiz seni; senin beri tarafından evliya edinmemiz bize yaraşmazdı. Ama sen onları ve atalarını öylesine nimetlendirdin ki, Kur’an’ı unuttular ve helâke giden bir topluluk oldular.” (Furkan, 18)
Bu ayet, İslam camiasını sürüye dönüştüren tarikat şeflerinin ‘Allah ile aldatma’ sistemlerinin mahiyetini muhteşem bir biçimde anlatmaktadır.
Laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliği konusundan hangi vesileyle söz edilirse edilsin, akla hemen bu cumhuriyetin kurulduğu günlerde karşılaştığı bâdireler gelmektedir.
Egemenliğimizin daha ilk günlerden beri karşılaştığı temel tehlikeler bugün de aynıdır ve daima şu iki başlık altında belirginleşmiştir:
1. İrticaî tehdit,
2. Bölücü tehdit.
Dikkatlerden kaçmayan bir başka nokta da bu iki tehdidin her zaman ve tartışmasız bir biçimde dışarıdan kotarıldığı ve içimizden kendisine destek ve yandaş bulduğudur.
*****
GÜNCEL İBRETLİK İKİ YNÖ. YAZISI
1.DÜNYALIK KARŞISINDA ALLAH’I SATANLAR
Yaşar Nuri Öztürk
09 Mart 2016, 09:36



......
2.TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN EGEMENLİĞİNİ TAHRİP SİYASETLERİ
Yaşar Nuri Öztürk
10 Mart 2016, 10:13





TIKLAYINIZ
http://kemaladal.blogspot.com.tr/2016/03/guncel-ibretlik-iki-yno-yazisi.html
*****
*****
İSLAM DİNİNDE VÜCUT BULAN TAHRİF
Yaşar Nuri Öztürk
18 Kasım 2015, 11:46
Biz Müslümanlar, şunu sürekli tekrarlarız: “Yahudilik ve Hristiyanlıkta büyük tahrifler olmuştur ama İslam’da tahrif yoktur, olmamıştır. Çünkü eski dinlerin kutsal metinlerinin aksine, Kur’an, Allah’ın korumasına alındığından hiç kimse tahrifat yapamamış, hatta buna yeltenememiştir.”
Bu söylem, Kur’an için doğrudur. Ancak bir doğru daha vardır: Bu söylem Kur’an için ne kadar doğru ise İslam dini için o kadar yanlıştır.
Sözün doğrusu şudur:
Kur’an’da hiçbir tahrifat yapılamamıştır, yapılamaz ama İslam’da büyük tahrifat yapılmıştır ve yapılmaya devam edilmektedir. Dinler tarihinin en büyük tahrifata maruz kalan dini İslam’dır.
Dini tahrif edenler, Kur’an’daki ‘tahrifattan korunmuşluk’u kitaptan dine kaydırarak, yaptıkları kötülükleri saklamaktalar.
İslam’daki büyük tahrifatı iyi niyetleri yüzünden görmek istemeyenler ise tahrifatçı geleneğin öncülerine farkında olmadan örtülü bir destek vermekteler.
Kur’an’da tahrif yapılamadı, yapılamaz. Din tahrifçiliği geleneği, bunu bildiği için İslam’daki tahrifatı rahatça yapmak üzere, İslam’ı Kur’an’ın elinden aldı.
Kur’ansızlaştırılan, başka bir deyişle kitapsızlaştırılan İslam, tahrifin her türüne açık hale getirildi ve Kur’an’a rağmen tarumar edilip tanınmaz bir şekle sokuldu.
İSLAM’DAKİ TAHRİFAT VE TAHRİBATIN ALT BAŞLIKLARI
TIKLAYINIZ
Yaşar Nuri Öztürk
18 Kasım 2015, 11:46
Biz Müslümanlar, şunu sürekli tekrarlarız: “Yahudilik ve Hristiyanlıkta büyük tahrifler olmuştur ama İslam’da tahrif yoktur, olmamıştır. Çünkü eski dinlerin kutsal metinlerinin aksine, Kur’an, Allah’ın korumasına alındığından hiç kimse tahrifat yapamamış, hatta buna yeltenememiştir.”
Bu söylem, Kur’an için doğrudur. Ancak bir doğru daha vardır: Bu söylem Kur’an için ne kadar doğru ise İslam dini için o kadar yanlıştır.
Sözün doğrusu şudur:

Dini tahrif edenler, Kur’an’daki ‘tahrifattan korunmuşluk’u kitaptan dine kaydırarak, yaptıkları kötülükleri saklamaktalar.
İslam’daki büyük tahrifatı iyi niyetleri yüzünden görmek istemeyenler ise tahrifatçı geleneğin öncülerine farkında olmadan örtülü bir destek vermekteler.
Kur’an’da tahrif yapılamadı, yapılamaz. Din tahrifçiliği geleneği, bunu bildiği için İslam’daki tahrifatı rahatça yapmak üzere, İslam’ı Kur’an’ın elinden aldı.

İSLAM’DAKİ TAHRİFAT VE TAHRİBATIN ALT BAŞLIKLARI
TIKLAYINIZ
23 Nisan 2016 Cumartesi
ATATÜRK VE İRTİCA İLE İLGİLİ ÜÇ YAŞAR NURİ ÖZTÜRK YAZISI
1. TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN EGEMENLİĞİNİ TAHRİP SİYASETLERİ
Yaşar Nuri Öztürk
10 Mart 2016, 10:13


1. İrticaî tehdit,
2. Bölücü tehdit.

..............
DEVAMI
******
2. ATATÜRK’ÜN GÖZÜYLE İRTİCA
Yaşar Nuri Öztürk
31 Mart 2016, 10:13

1. Felsefî açıdan,
2.Türk tarihi ve Türk Kurtuluş Savaşı açısından.



..............
DEVAMI
******
3. ATATÜRK DEHASININ ERİŞİLMEZLİĞİ
Yaşar Nuri Öztürk
13 Nisan 2016, 10:19



..............
DEVAMI
******
DİP NOT:

Nükleer enerjiye geçilmesinin ve gerektiğinde de ülke savunmasında kullanılabilir olmasının, Atatürk'ün "yurtta sulh cihanda sulh" deyimiyle uyuşmadığını ima bile etmek, Atatürk'ü ancak hiç tanımamakla veya konuyu kasıtlı olarak saptırmakla özdeştir.
Atatürk şayet yaşıyor olsaydı; inanın ki çoktan milli dijital güvenliğimiz ve her şeraitte nükleer bir savunmaya da hazırlıklı bir konumda olmamız çoktan sağlanmış olurdu. Çünkü Atatürk, sulhu sağlamanın tek nedeninin en az, en kuvvetli düşmanın kadar güçlü olmak demek olduğunu, şüphesiz herkesten daha fazla biliyor olurdu yine...
Aklın yolu tektir, aman ayrılmayalım...
Atatürk şayet yaşıyor olsaydı; inanın ki çoktan milli dijital güvenliğimiz ve her şeraitte nükleer bir savunmaya da hazırlıklı bir konumda olmamız çoktan sağlanmış olurdu. Çünkü Atatürk, sulhu sağlamanın tek nedeninin en az, en kuvvetli düşmanın kadar güçlü olmak demek olduğunu, şüphesiz herkesten daha fazla biliyor olurdu yine...
Aklın yolu tektir, aman ayrılmayalım...
Serendip Altındal
*****





M. Kemal Adal
23 Nisan 2016/ İzmir
TIKLAYINIZ
*****
12 Haziran 2016 Pazar
Yaşar Nuri Öztürk
25 Mayıs 2016, 10:07
İktidar erkinin arkasına dini koymak ne
demektir? Allah adına birinin veya bir kadronun kitleyi yönetmesi demektir.
Kur’an bunu kapatmış, bu devri bitirmiş. Nasıl bitirmiş?
Cenabı Hak, neden peygamberliği Hz. Muhammed’le bitirdi?
Birkaç hikmeti var. Bir tanesi de şu:
TIKLAYINIZ
TIKLAYINIZ
*****
15 Haziran 2016 Çarşamba
ALLAH’IN İNDİRDİĞİ İLE HÜKMETMENİN KUR’ANSAL ANLAMI
Yaşar Nuri Öztürk
02 Haziran 2016, 10:06






TIKLAYINIZ
*****
16 Haziran 2016 Perşembe
PEYGAMBERLİĞİN BİTİŞİNİN LAİKLİK AÇISINDAN ANLAM VE ÖNEMİ
Yaşar Nuri Öztürk
26 Mayıs 2016, 10:11




Peygamberlik neden bitirildi sorusunun çok önemli bir cevabı daha olması gerekir. O da şudur:
Kitleleri Allah adına yönetecek kişiler devri, son peygamber Hz. Muhammed’le bitmiştir. Bunun daha terminolojik anlamı, yönetim erkinin arkasında tanrısal ve kutsal dayanak gören anlayış bitmiştir.
*****
17 Haziran 2016 Cuma
ANA KAYNAKTA BİRLEŞMEK
Yaşar Nuri Öztürk
02 Ekim 2012, 11:55




*****
2 Nisan 2017 Pazar
ŞİRK NEDİR? NEDEN EN BÜYÜK GÜNAHTIR?
YAŞAR NURİ ÖZTÜRK’ÜN YORUMUYLA
ŞİRK-1
Yaşar Nuri ÖZTÜRK’ün “İslam Nasıl Yozlaştırıldı” isimli kitabından alıntıdır.









TIKLAYINIZ
*****
3 Nisan 2017 Pazartesi
ŞİRKİN TEMEL GÖRÜNÜMLERİ
YAŞAR NURİ ÖZTÜRK’ÜN YORUMUYLA
ŞİRK-2
Yaşar Nuri ÖZTÜRK’ün “İslam Nasıl Yozlaştırıldı” isimli kitabından alıntıdır.
www.hanifdostlar.net
www.kuranmuslumani.com

- Şirkin Temel Görünümleri
a) “Yaklaştırıcılar” kabul etmek
b) Şefaatçılar kabul etmek
c) Fırkacılık, hizipçilik
d) Ecdat (atalar) kabullerinin dinleştirilmesi

a.
“Yaklaştırıcılar” Kabul Etmek:







Ve



kaçırılmamalıdır: Din sınıfının, Din kıyafetinin, ibadette lider zorunluluğunun, ibadet için mekan-mabet zorunluluğunun, vaftiz ve aforoz’un bulunmaması, tüm yeryüzünün mabet kabul edilmesi bu uzantıların önde gelenleridir.
b.
Şefaatçılar Kabul Etmek:

TIKLAYINIZ
*****
4 Nisan 2017 Salı
BİDATLAR & HURAFELER
YAŞAR NURİ ÖZTÜRK’ÜN YORUMUYLA
ŞİRK-3
Yaşar Nuri ÖZTÜRK’ün “İslam Nasıl Yozlaştırıldı” isimli kitabından alıntıdır.

-Bidatlar, hurafeler
a) Şirkin bir ateizm olduğunu sanmak veya iddia etmek
b) Şirkin bir dinsizlik olduğunu sanmak veya iddia etmek
c) Şirk aracı yapılan şeylerin sadece eşya (taş-toprak, ağaç vs.) olduğunu
sanmak veya iddia etmek
d) Kutsal değerlerin veya kıymetli insanların şirk aracı olmayacağını sanmak

a.
Şirkin bir ateizm olduğunu sanmak veya iddia etmek:





b.
Şirkin bir dinsizlik olduğunu sanmak veya iddia etmek:

TIKLAYINIZ
*****
5 Nisan 2017 Çarşamba
CAMİLERİ RİYA BATAKLIĞINA DÖNÜŞTÜREN ZİHNİYET












TIKLAYINIZ:
*****
10 Mayıs 2017 Çarşamba
"KUR'AN'DAKİ İSLAM" ve "ÇIPLAK UYARI" - YAŞAR NURİ ÖZTÜRK
YAŞAR NURİ ÖZTÜRK
(Allah Rahmet eylesin, ruhu şad olsun İnşallah.)
UYDURULAN DİN, KUR'AN'DAKİ DİN. XIV. BÖLÜM: MEZHEPLER' DEN ALINTIDIR.
D.
MEZHEPLERDEN KURAN'IN İSLAMI İLE KURTULURUZ.







E.
ÇIPLAK UYARI

TIKLAYINIZ
*****
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder