İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

11 Şubat 2016 Perşembe

GÜNEŞ VE KATRAN

Yaşar Nuri ÖZTÜRK

Önce, başlığımızın esin kaynağı olan peygamber sözünü görelim:


 “Allah’a yemin olsun ki sizi, güneş gibi aydınlık bir din üzerinde bıraktım. Bir din ki, aydınlıkta gecesi de gündüz gibidir.” (İbn Mâce, 1/4)

Böyle bir din bıraktı Hz. Muhammed. Kaynağı Kur’an olan bir din.

Kur’an’ın adlarından biri de ‘Nur’, yani ışıktır. Işık kitabın dini başka nasıl olabilirdi!

Aradan 1500 yıl geçmiş bulunuyor.

 Daha Peygamberimizin son nefesini verdiği anda başlayan yozlaşmalar, bir süre sonra Emevî Arabiz-mi’nin putçu karşı devrimiyle köşe taşlarını örseledi ve buna bağlı olarak büyüyen yozlaşma ve sömürü ‘güneş ve ışık’ dini, bir katranla örttü.

 Bugün dünyanın hemen her yerinde ‘Müslüman ve Müslümanlık’ dendiğinde insanlar şöyle bir ürperiyor ve içlerinden âdeta “İyi ki ben bunlardan değilim” diyor. Çünkü ‘Müslümanlık’ geriliğin, kirliliğin, sahteliğin, sürünmenin, şiddet ve dehşetin alâmetifarikası haline getirilmiş.

 Müslüman dünyanın bugün kendisine Allah rızası kazandıracak bir tek ibadeti olabilir: Hz. Muhammed’in bıraktığı ışık-aydınlık dine bulaşan (veya bulaştırdıkları) kir ve karanlığı bu dinin bünyesinden temizlemek.


 Bunun için yapılacak ilk şey, son beş yüzyılın en büyük Müslüman düşünürü olarak gördüğümüz Muhammed İkbal’in 1920’lerde söylediğidir:

“Bizim İslam’a yapacağımız en büyük iyilik, dünyaya, İslam’ı bizim temsil etmediğimizi ilan etmektir.”

Ne yazık ki, bunun tam tersi yapılıyor. Örnek olarak, İslam dünyasının en önde ve din açısından da en iyi durumda olan ülkesi Türkiye’yi seçiyorum.


Din çapulculuğu aşılmadıkça...


  Türkiye örneği bize itiraz edilemeyecek biçimde gösteriyor ki, din çapulculuğu aşılmadıkça Müslümanların iflah etmesi mümkün olamaz. Kur’an, zulümden arındırılmamış bir dinsel hayatın mutluluk getirmeyeceğini, böyle bir dinin dinsizlikten daha beter olduğunu ısrarla bildirmektedir.

Işık-aydınlık dine inkârcılardan hiçbir zarar gelmez. Onların zararları, ışığa karşı olmaları yüzüden, kendilerinedir. Ama dini, nefislerinin menfaat, koltuk ve kinlerine paravan yapanların sergiledikleri karanlıklar, bütün dünyayı İslam’a karşı tavır almaya itiyor.

Işık ve aydınlık din, yüzyıllardan beri, mezhep ve tarikat tahribiyle katranlaşmıştı. Monarşik teokratik despotizmler döneminde, Kur’an’ın dinini, mezhep ve tarikat yobazlığının sömürüsü perişan ediyordu.

Cumhuriyet ve demokrasi devresinde bunlara parti, cemaat ve şirket sömürüsü eklendi.

 “Din, benim tarikatim, benim mezhebimdir” söylemindeki Kur’an dışı dayatma, günümüzde, “Dini ve İslam’ı benim partim, benim şirketim, benim cemaatim temsil eder’ söylemiyle birleşmiş bulunuyor. Yani bela çift çatallı hale gelmiştir.

Ne diyelim, Allah âdildir; herkes, o arada Türkiye halkı da müstahak olduğunu buluyor.


İkbal’in penceresinden Türkiye



İkbal söyleminin araladığı pencereden Türkiye’ye bir göz atalım.

Son yıllarda din adına ortalığa fırlayarak Allah’ın avukatı gibi onu bunu hesaba çeken, ağzını açana, “Bizden onay aldın mı da dinden söz ediyorsun?” diyecek kadar pervasızlaşan sözde ‘din savunucusu’ din bezirgânlarına bakalım. Dinin insan hayatından kovmak istediği ne kadar tutarsızlık, ilkesizlik, cehalet, merhametsizlik, iftiracılık, düzenbazlık, şehvetperestlik, doymazlık, kabalık, hatta ahlaksızlık varsa bunlarda.


Kanıt aramaya gerek var mı?



Var diyorsanız, yorulmanıza gerek yok, din, din diye ortaya fırlayıp sonra da ‘Avrupa tarihinin en büyük dinci soygunu’na imza atan Deniz Feneri hırsızlarına bakın.

Son yıllarda bunların yalnız ekranlara yansıyan rezillikleri bile dini ağızlarına almamaları için yeterli gerekçedir. Ama nerede o insaf, o insanlık!

Hâlâ onu bunu kâfir ilan etmeye, hâlâ kendilerinden başkasını Müslüman görmemeye, hâlâ Allah’ın avukatı pozuyla bağırıp çağırmaya, hâlâ haçlı kodamanlarla işbirliği yapmayan Müslümanları suçlamaya devam etmekteler. Yani din çapulculuğunu bütün hızıyla sürdürmekteler.

  Belli ki hiçbir uyarıcıları yok.


 08 Mart 2012, 15:53 Yaşar Nuri Öztürk

 http://www.yurtgazetesi.com.tr/gunes-ve-katran-makale,54.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder