NEBİ VE RESUL KAVRAMLARI
Doç Zeki
BAYRAKTAR-Yrd Doç Fatih ORUM - YükselenSözler--TV 8 (15-07-2014)
İZLEYİNİZ:
https://www.youtube.com/watch?v=mK7I-8ybPR
VE
KUR'AN'A VE GELENEĞE GÖRE NEBİ VE RESUL
VE
KUR'AN'A VE GELENEĞE GÖRE NEBİ VE RESUL
ABDÜLAZİZ BAYINDIR
İNCELEYİNİZ:
http://www.suleymaniyevakfi.org/kutsanan-gelenek-ve-kuran/kurana-ve-gelenege-gore-nebi-ve-resul.html
*****
İNCELEYİNİZ:
*****
HER KİM Kİ BU
DÜNYADA BİR BAŞKASININ İMANINI
YARGILARSA, KUR’AN’IN BİLDİRDİĞİNCE, O KİŞİ KENDİNİ
HÂŞÂ ALLAH’A ORTAK KOŞMUŞ / ŞİRKE DÜŞMÜŞTÜR.
YARGILARSA, KUR’AN’IN BİLDİRDİĞİNCE, O KİŞİ KENDİNİ
HÂŞÂ ALLAH’A ORTAK KOŞMUŞ / ŞİRKE DÜŞMÜŞTÜR.
ÇÜNKÜ HÜKÜM
YALNIZ VE YALNIZ ALLAH’INDIR(6/57; 6/62;
12/40; 12/67; 28/70; 28/88.) VE O HÜKMÜNE KİMSEYİ ORTAK
ETMEZ.(3/128; 18/26)
12/40; 12/67; 28/70; 28/88.) VE O HÜKMÜNE KİMSEYİ ORTAK
ETMEZ.(3/128; 18/26)
DİN YALNIZ
ALLAH’A ÖZGÜLENİR (7/29; 39/2; 39/11;39/14:
40/14; 40/65; 72/18; 98/5)
40/14; 40/65; 72/18; 98/5)
"BEN, DİNİMİ YALNIZ KENDİSİNE
ÖZGÜLEYEREK, ALLAH'A
İBADET EDİYORUM." (39/14)
İBADET EDİYORUM." (39/14)
“SİZİN DİNİNİZ SİZE, BENİM DİNİM
BANA” (109/6)
AŞAĞIDAKİ
BAĞLANTIDAN “KUR’AN”DAKİ
İSLAM’DA RUHBAN
SINIFI VE RUHBANLIK MÜESSESİ HAKKINDA”BÖLÜMÜNÜ
OKUYUN VE DEĞERLENDİRİNİZ.
SINIFI VE RUHBANLIK MÜESSESİ HAKKINDA”BÖLÜMÜNÜ
OKUYUN VE DEĞERLENDİRİNİZ.
AYRICA,
AŞAĞIDAKİ BAĞLANTIDAN “EVET, KUR’AN’IN RESUL
/ELÇİ OLDUĞUNU, ALLAH KUR’AN İLE BİLDİRİYOR” YAZISINI
OKUYUN
Özellikle: Dipnot: *4/80: ELÇİYE (RESULE,PEYGAMBERE) İTAAT NE DEMEKTİR?
VE DEĞERLENDİRİN
/ELÇİ OLDUĞUNU, ALLAH KUR’AN İLE BİLDİRİYOR” YAZISINI
OKUYUN
Özellikle: Dipnot: *4/80: ELÇİYE (RESULE,PEYGAMBERE) İTAAT NE DEMEKTİR?
VE DEĞERLENDİRİN
*****
SÖZÜNDE “MÜSLÜMAN”, BİR ATATÜRK VE İSLAM DÜŞMANI DA ŞUNLARI YAZIYOR.
*****
BAKINIZ: KUR'AN - I KERİM MEALİ (Türkçe Çeviri), Prof. Dr. YAŞAR NURİ ÖZTÜRK, Hürriyet Ofset 1994 Basımı,Sayfa: 607,KARMA İNDEKS,Kur'an, elçi olarak, 5/15; 11/1-3; 14/1; 27/2, 77; 32/3; 34 /6; 42/52; 47/30; 51/50-51; 65/11.
Türkçe ELÇİ kelimesi ile Arapça RESUL kelimesi aynı kavramdır. Aynı manaya gelir. Bu ayetlere göre KUR'AN RESULDÜR / ELÇİDİR.
Beyyine / Kesin Delil arayanlar, Arapça anlıyorlarsa bu ayetleri Arapça lafzından; Arapça anlamayanlar Türkçe istedikleri / güvendikleri meallerden okuyup görsünler.
Beyyinesiz / delilsiz söz, zandır; " ...zan, haktan hiçbir şey kazandırmaz / zan, hiçbir zaman gerçeğin yerini tutmaz" (53/28) ve "Ey iman edenler! Zandan çok sakının! Çünkü zannın bir kısmı günahtır..." (49/12)
EVET, GÜNÜMÜZDE KUR'AN, RESULDÜR / ELÇİDİR.
İNCELEYİNİZ:
http://kemaladal.blogspot.com.tr/2016/01/evet-gunumuzde-kuran-resuldur-elcidir.html
İRŞAD İÇİN CEVAPLAR - 6
" Müslüman ülkelerinde ki yönetim tarzları" ve Laiklik hakkında:
1. Dinin gerçeğine karşı olanlar,
2. Dinin tümüne karşı olanlar.
Bu iki zihniyet, Türkiye’nin ve Türk insanının tarih sahnesinde güçlü olmasını istemeyen dış unsurlar tarafından da sürekli bir biçimde beslendi.
Atatürk’ün dine karşı gösterilmesinin, içinde bulunduğumuz Ortadoğu coğrafyası açısından da çok tipik bir anlamı vardır.
Kur’an, krallık sistemlerini fesat ve zulüm sistemleri olarak nitelendiriyor. Bu demektir ki, Kur’an lâik bir yönetim sistemini öne çıkarıyor.
Atatürk, Kur’an dışı dinciliği ve hurafe tasallutunu yıktı. Dinî Kur’an’ın dışına çekip örflere boğduranların bu yapılandan rahatsız olması son derece doğaldır.
Atatürk; yıktığı hurafenin yerine, gerçek dinî koymanın en hayatî, en ciddî adımını attı. İkinci adımını da attı ve ondan sonra da bu dünyaya veda etti.
*****
Yazı başlığı: "Kur'an'dan, Allah İnsanı yeryüzünde halifesi olarak yarattı "
Oysa, Yazı metnindeki ayet ifadelerin hepsinde kelime "halife " olarak geçiyor.
Anlatım dilinde "halifesi olarak" ve "halife " aynı anlamda / manada değildir. "Allah İnsanı yeryüzünde halifesi olarak yarattı. " dersek başka, "Allah İnsanı yeryüzünde halife olarak yarattı." dersek başka bir şey anlatmış ve kastetmiş oluruz
Peygamberler dahil olmak üzere, Allah'ın yeryüzünde kendinin halifesi olarak yarattığı hiç kimse yoktur, olamaz. Şirke karşı olan Allah, yeryüzünde kendine "yerine geçen" ortak olarak ikinci bir ilah yaratır mı?
Lütfen ekteki "Melekler ile Cin ve İnsan, Kim Kimin Halifesi " yazısını okuyun ve değerlendiriniz
https://drive.google.com/file/d/0B7OnMyZUD2CIRmFOZ2ljT3V5OHM/view?usp=sharing
Türkkorur "KURAN VE CİHAD" kaydınıza yeni bir yorum yaptı:
Değerli Hocam; S.A.
Yazınızın sonunu Hamdele Salvele kısmını " Hamd Allah'a; Selam da kula kulluk etmeyen, yalnız ve yalnız Allah'a kul olanlara..." diye bağlamışsınız. Halbuki selam yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed'e ve onun al'ine ve eshabına olması gerekirdi. Dolayısiyle kula kulluk etmeyenlere de giderdi.
Dini konularda sizin gibi makale yazan dostların Peygamberimizi hiç zikretmemeni hiç doğru bulmadım. Bu belki sizin doğrunuz olabilir ama benim değil...(Yazılarınızı bundan sonra kuşku ile okuyacağım.) Makalenizin tamanı da inceleyerek okumamıştım. Şimdi daha dikkatli inceleyeceğim.
Özellikle: Dipnot: *4/80: ELÇİYE (RESULE,
PEYGAMBERE) İTAAT NE DEMEKTİR?
M. Kemal Adal
*****
İMAN VE NASİP
EVET, KUR’AN’IN RESUL /ELÇİ OLDUĞUNU, ALLAH KUR’AN İLE BİLDİRİYOR.
DEĞERLENDİRİN:
" Müslüman ülkelerinde ki yönetim tarzları" hakkındaki katıldığım yorumun en iyi ifadesi, Yaşar Yuri Öztürk'ün "ALLAH İLE ALDATMAK" kitabından alıntıladığım aşağıdaki satırlardadır:
"Müslümanların kendi dinleriyle vurulmalarının ve kendi dinlerini yanlış anlamalarının yarattığı ıstıraplar, İslam düşmanlarının vücut verdiği kahırlardan çok daha büyük olmaktadır. Ve bu, asırlardır böyle olmaktadır.
Kur’an’ın son vahyedilen ayeti (Mâide, 3), dinin adının Allah tarafından İslam konduğunu, mükemmel hale getirildiğini, tamamlandığını ve bunun ismi üzerinde de oynanmaması gerektiğini söylüyor.
Şeriati bir devlet şekli gibi sunuyorlar. Oysaki Kur’an, ima yoluyla bile bir devlet şekline temas etmiyor. Onu insan aklına bırakmış.
İslâm devleti tabiri, siyasal İslamcı istismarın bir uydurmasıdır. Kur’an’da böyle bir tabir yok. İslâm evrensel ve ölümsüz ilkeler bütününün adıdır. O halde İslam’ın devleti olmaz, Müslümanların devletleri olur. Gerçek bu olunca da onlarca, yüzlerce devlet şekli bulunacaktır."
İlaveten Kişisel inancım:
KUR'AN' MESAJININ ÖZÜ, BÜTÜNÜNDE " LAİKLİK" PRENSİBİ / İLKESİ İLE ÖRTÜŞÜR.
Saygılarımla
M. Kemal Adal
3. Şubat. 2016 / İzmir
*****
*****
1. Dinin gerçeğine karşı olanlar,
2. Dinin tümüne karşı olanlar.
Bu iki zihniyet, Türkiye’nin ve Türk insanının tarih sahnesinde güçlü olmasını istemeyen dış unsurlar tarafından da sürekli bir biçimde beslendi.
Atatürk’ün dine karşı gösterilmesinin, içinde bulunduğumuz Ortadoğu coğrafyası açısından da çok tipik bir anlamı vardır.
Gayet iyi bilmekteyiz ki, İslam’ın gerçeği bugün Ortadoğu’daki siyasal ve yönetimsel yapılanmalara izin vermez. Bunlara Kur’an’dan onay alamazsınız.
Çünkü Kur’an, yönetimde bey’at (sosyal mukavele) ve şûra (yönetenlerle yönetilenlerin karşılıklı denetimi) sistemi getirmektedir. Bunun günümüz diliyle ifadesi lâik- demokratik sistemdir.
Kur’an, krallık sistemlerini fesat ve zulüm sistemleri olarak nitelendiriyor. Bu demektir ki, Kur’an lâik bir yönetim sistemini öne çıkarıyor.
Atatürk, Kur’an dışı dinciliği ve hurafe tasallutunu yıktı. Dinî Kur’an’ın dışına çekip örflere boğduranların bu yapılandan rahatsız olması son derece doğaldır.
Atatürk; yıktığı hurafenin yerine, gerçek dinî koymanın en hayatî, en ciddî adımını attı. İkinci adımını da attı ve ondan sonra da bu dünyaya veda etti.
Sayın Yaşar Nuri Öztürk'ün (ALLAH ondan razı olsun) ALLAH İLE ALDATMAK Kitabından alıntılanmıştır.
Saygılarımla
M. Kemal Adal
3. Şubat. 2016 / İzmir
*****
“DÜNYADAKİ İNSAN SAYISI KADAR İNANÇ VARDIR. MÜSLÜMAN SAYISI KADAR KURAN YORUMU VARDIR.” İşte buna aynen katılıyorum.
Kur’an’ dan anladığım da bu zaten. Olan da, olması gereken de bu…
İnsanlar, günümüzde Kur’an’ın anadile çevirilerinden Allah’ın kendilerine gönderdiği mesajını okuyacaklar; kendi birikim ve doğrularıyla anladıklarına göre, kendi akıl ve gönlünü çalıştırarak yorumlayıp değerlendirerek, Kendi hür iradeleriyle inanıp müslüman olacak veya olmayacaklar.
Ve eğer bir veya bu şekilde Müslüman (Allah’a teslim) olmuşlarsa da, artık “Din”ini yaşarken, kendi inancı doğrultusunda, sadece ve ancak “Allah ve resulüne / günümüzde Kur’an’ın Ana dile çevirilerine” uyacaktır. Şeyhe, Şıha, Din maskeli Yobaza değil…
Böylece, Allah’tan başkasına kul olmadan ve hiçbir kimseyi Allah’a şerik / ortak yapmadan yaşayacaktır.
Unutmayalım ki “ "Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur. Yalnız şurası vardır ki din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır" (Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, Atatürk Araştırma Merkezi yayını, Ankara 1999 s.228),
Bu çerçevede ben, KUR’AN KÖLELİĞİ KALDIRMIŞTIR VE CARİYE DE ODALIK DEĞİLDİR diye inanmış bir kişi isem ( ki öyleyim) ve doğru sözlü samimi bir Müslüman ( Allah’a teslim olan) isem, günümüzde değişik biçimleriyle süregelen “köleliğe de karşı olurum ve cariyeyi de odalık olarak kullanmam.” Bu benim içtihadımdır, beni bağlar.
Konumuzla ilgili Kur’an’ ayetlerini, benim yorumumdan farklı değerlendirip farklı tespit ve sonuçlar çıkaran müslümanların bu görüşlerine de saygı duyarım. O da onların içtihatlarıdır, onları bağlar. Ama o içtihadı akıl ve gönlümle onaylamadıkça amel de (iş ve oluşta da) o içtihada uymam.
Bu bağlamda: BİR KİMSEYİ HİDAYETE ERDİRMEK GİBİ; KENDİLERİNE İNANÇ YAPSINLAR DİYE, KİMSEYE YORUMUMU DİKTE ETTİRMEK GİBİ (ki inancıma göre şirktir) BİR AMAÇ VE İDDİAM OLMADIĞINDAN, “KENDİMİ ZORLAMAM” SÖZ KONUSU DEĞİLDİR.
YAZIMA İKİ DEFA FARKLI ZAMANDA GELEN ELEŞTİRİ VE SORULARA CEVAP VERDİM.
DİLEYENLER, DİLEDİĞİNCE ANLASINLAR DİYE..
M. Kemal Adal
.
Merhaba.
Paylaşımlarda dikkatinizi / dikkatleri çekmek istediğim çok önemli bir husus var.
Yazı başlığı: "Kur'an'dan, Allah İnsanı yeryüzünde halifesi olarak yarattı "
Oysa, Yazı metnindeki ayet ifadelerin hepsinde kelime "halife " olarak geçiyor.
Anlatım dilinde "halifesi olarak" ve "halife " aynı anlamda / manada değildir. "Allah İnsanı yeryüzünde halifesi olarak yarattı. " dersek başka, "Allah İnsanı yeryüzünde halife olarak yarattı." dersek başka bir şey anlatmış ve kastetmiş oluruz
Peygamberler dahil olmak üzere, Allah'ın yeryüzünde kendinin halifesi olarak yarattığı hiç kimse yoktur, olamaz. Şirke karşı olan Allah, yeryüzünde kendine "yerine geçen" ortak olarak ikinci bir ilah yaratır mı?
Lütfen ekteki "Melekler ile Cin ve İnsan, Kim Kimin Halifesi " yazısını okuyun ve değerlendiriniz
Türkkorur "KURAN VE CİHAD" kaydınıza yeni bir yorum yaptı:
Değerli Hocam; S.A.
Yazınızın sonunu Hamdele Salvele kısmını " Hamd Allah'a; Selam da kula kulluk etmeyen, yalnız ve yalnız Allah'a kul olanlara..." diye bağlamışsınız. Halbuki selam yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed'e ve onun al'ine ve eshabına olması gerekirdi. Dolayısiyle kula kulluk etmeyenlere de giderdi.
Dini konularda sizin gibi makale yazan dostların Peygamberimizi hiç zikretmemeni hiç doğru bulmadım. Bu belki sizin doğrunuz olabilir ama benim değil...(Yazılarınızı bundan sonra kuşku ile okuyacağım.) Makalenizin tamanı da inceleyerek okumamıştım. Şimdi daha dikkatli inceleyeceğim.
Sayın Türkkorur
1. Öncelikle ve
tekrar belirtmeliyim ki ben, İlahiyattan diplomalı ve herhangi bir cemaatten
icazetli bir “Hoca” değilim. Dünyevi görüşü
“ATATÜRKÇÜ” olan samimi bir MÜMİN ve MÜSLİM’İM Elhamdülillah. Allah’ın
indinde de öyleyimdir İnşallah.
Hz. Muhammed dinimin (İSLAM) muazzez Peygamberi / Nebisidir.
Dinim hakkında ne bilip inanıyorsam, Allah’ın onun kalbine indirdiği Kur’an’dan
(günümüzde Allah’tan bana gelen Resulü / Elçisi olan Kur’an’ın Türkçeye çevirilerinden)
öğrendim.
Bu bağlamda ben, kabul ve zannınızın aksine “peygamberimizi
hiç zikretmemek “ bir yana, Kur’an’dan bir tek ayet yazdığımda bile, aynı anda “Allah ve Resulü” kavramı içinde, muazzez Peygamberim
/ Nebim Hz. Muhammedi, ALLAH’A ORTAK KOŞMAKSIZIN zikretmekteyim
ki bu nasıl böyle demekteyseniz
ayrıntısı aşağıdadır:
AŞAĞIDAKİ
BAĞLANTIDAN “KUR’AN”DAKİ İSLAM’DA RUHBAN SINIFI VE
RUHBANLIK MÜESSESİ HAKKINDA”BÖLÜMÜNÜ OKUYUN VE DEĞERLENDİRİNİZ.
Doç Zeki BAYRAKTAR-Yrd Doç Fatih ORUM
- Yükselen Sözler--TV 8 (15-07-2014)
İZLEYİNİZ:
İNCELEYİNİZ:
AYRICA, AŞAĞIDAKİ BAĞLANTIDAN “EVET,
KUR’AN’IN RESUL /ELÇİ OLDUĞUNU, ALLAH KUR’AN İLE BİLDİRİYOR” YAZISINI OKUYUN VE
Özellikle: Dipnot: *4/80: ELÇİYE (RESULE,
PEYGAMBERE) İTAAT NE DEMEKTİR?
DEĞERLENDİRİN
KUR'AN’IN IŞIĞINDA, ALLAH’A KULLUK,
ALLAH’A İÇTEN BAĞLILIK (İhlâs), ALLAH’A EŞ KOŞMAK (ŞİRK), ŞEFAAT KAVRAMLARI İLE
“İNDİRİLEN DİN” ve “UYDURMA DİN“ (vahyîlik ilkesi ve içtihat), VE TARİKATLAR
İNCELEME VE DEĞERLENDİRMESİ
İNCELEYİNİZ:
3. “Yazılarınızı bundan sonra kuşku ile okuyacağım.”
“şimdi daha dikkatli inceleyeceğim” Demektesiniz ki vardığınız bu nokta bence gerçeğe
varabilmekte gelinmesi gereken ilk noktadır. Sorgulanmadan varılan iman,
taklidi imandır. Sorgulamadan kişilere inanmak, inanılan insanı putlaştırmaktır.
ALLAH'IN SELAM, RAHMET VE
BEREKETİ İLE MAĞFİRET VE HİDAYETİ, DİLEYENLERİN ÜZERİNE OLSUN.
M. Kemal Adal
7. Şubat. 2016 /
İZMİR
*****
İBRETLİK BİR ÖZ ELEŞTİRİ: ANLAYANA...
Hele sen İmanı bozan hallerden bahset bize...
AHİR ZAMAN ŞEYHLERİ
************************
Durmaz keramet satar,
Âhir zaman şeyhleri.
Her gün battıkça batar,
Âhir zaman şeyhleri.
Farzı geriye atar,
Nafile oruç tutar,
Dini paraya satar,
Âhir zaman şeyhleri.
Beline kuşak bağlar,
Sözleri yürek dağlar
Para toplarken ağlar,
Âhir zaman şeyhleri.
Ağlaması göz boyar,
Her gün ayağı kayar,
Kendini adam sayar,
Ahir zaman şeyhleri.
Başına sarık sarar,
Kendine mürid arar,
İlmi yok neye yarar,
Ahir zaman şeyhleri.
Dünyaya kucak açar,
Zoru görünce kaçar,
Her yere küfür saçar,
Âhir zaman şeyhleri.
Şeyhlik ulu bir iştir,
Hakka doğru gidiştir,
Yaklaşılmaz ateştir,
Âhir zaman şeyhleri.
Salih şeyhler nerdedir,
Kötüler her yerdedir,
Hak yoluna perdedir,
Âhir zaman şeyhleri
Ahmed Yesevi
Âhir zaman şeyhleri.
Her gün battıkça batar,
Âhir zaman şeyhleri.
Farzı geriye atar,
Nafile oruç tutar,
Dini paraya satar,
Âhir zaman şeyhleri.
Beline kuşak bağlar,
Sözleri yürek dağlar
Para toplarken ağlar,
Âhir zaman şeyhleri.
Ağlaması göz boyar,
Her gün ayağı kayar,
Kendini adam sayar,
Ahir zaman şeyhleri.
Başına sarık sarar,
Kendine mürid arar,
İlmi yok neye yarar,
Ahir zaman şeyhleri.
Dünyaya kucak açar,
Zoru görünce kaçar,
Her yere küfür saçar,
Âhir zaman şeyhleri.
Şeyhlik ulu bir iştir,
Hakka doğru gidiştir,
Yaklaşılmaz ateştir,
Âhir zaman şeyhleri.
Salih şeyhler nerdedir,
Kötüler her yerdedir,
Hak yoluna perdedir,
Âhir zaman şeyhleri
Ahmed Yesevi
M. Kemal Adal
8. Şubat. 2016 / İZMİR
*****
HER DAİM BİR ÜMİT VARDIR
Köylü gece eşeğini önüne katmış tarladan eve dönerken eşek kör bir kuyuya düşmüş. Uğraşmış uğraşmış çıkaramamış .Sonra köylüye haber vermiş. Köylüde uğraşmış eşeği kör kuyudan çıkaramamışlar. Aklı evvel bir adam üstüne toprak atalım canlı canlı gömelim bari eziyet çekmesin demiş. Bu fikir uygun bulunmuş.
Köylü kürekle toprak attıkça eşekte silkinerek o atılan toprağı ayağının altına almış ve gittikçe yükselerek kör kuyudan çıkmış.
Bazen insanlar için en umutsuz zamanda bile kör kuyudan çıkmanın bir yolu bulunur.
YETER Kİ "ÜZERİNDEKİ ÖLÜ TOPRAĞINI" SİLKELEYEBİLSİN.
Dediler: "Hakk'a dayanarak müjdeledik sana, sakın ümitsizliğe düşenlerden olma." Dedi: "Sapıtmışlardan başka kim ümit keser Rabbin rahmetinden!" 15. sure (HİCR) 55-56. ayet
M. Kemal Adal
13. Şubat. 2016 / İZMİR
*****
47/15**: Kur'an'da, Cennetteki içkilerin ve sarhoşluğun dünyadakinden farklı olduğu bildiriliyor. Bak: 47/15; 52/23; 76/21.
Sakınanlara vaat olunan cennetin durumu şöyledir: Orada, bozulmayan sudan ırmaklar; tadı bozulmayan sütten nehirler, içenlere lezzet sunan bir şaraptan nehirler, süzme bir baldan oluşan nehirler var. Ve orada kendileri için her türlü meyvenin yanında, Rablerinden bir de bağışlanma var. Bu nimetler içindeki ile sürekli ateşte olup da içirildiği sıcak su tarafından bağırsakları parçalanan kimse aynı olur mu? 47/15.
Sakınanlara vaat olunan cennetin durumu şöyledir: Orada, bozulmayan sudan ırmaklar; tadı bozulmayan sütten nehirler, içenlere lezzet sunan bir şaraptan nehirler, süzme bir baldan oluşan nehirler var. Ve orada kendileri için her türlü meyvenin yanında, Rablerinden bir de bağışlanma var. Bu nimetler içindeki ile sürekli ateşte olup da içirildiği sıcak su tarafından bağırsakları parçalanan kimse aynı olur mu? 47/15.
Orada bir kadeh tokuştururlar ki, içinde ne bir boş laf var ne de günaha sokuş. 52/23
Üzerlerinde yeşil ince ipeklerle, sırmalı, kalın ipeklerden giysiler vardır. Gümüşten bileziklerle süslenmişlerdir. Ve Rableri onlara tertemiz bir içki ikram etmiştir. 76/21
*Cennet içkileri temiz olduğundan helaldir. Dünyadaki Sarhoş ediciler / uyuşturucular / Hamr, Şeytan işi birer pisliktir / Şeytan işi iğrenç kötülüklerdendir. Bu sebeple dünyevi sarhoş edici içecekler, Haramdır. Bak: 5. sure (MÂİDE) 90 - 91. ayetler.
M. Kemal Adal
HZ. İBRAHİM’İN SORULARI YAZISINA
GELEN YORUMDA SORULUYOR:
Madem öyle sizde soruyorsunuz merak ediyorsunuz da Allah bu arayışınıza
niye cevap vermemiş size de bir nebilik resullük gibi bir ilahi görev tevdi
etmemiş ya siz yanlış soruyor olabilir misiniz de Allah size bunu vermiyor.
CEVABIMDIR.
Din bağlamında, ne kendisine “kitap inen nebi” ne de “vahiy alan resulüm”;
Sadece Kur’an sevdalısı, kalbi mutmain (İnanmış, gönlü
kanmış, emin olmuş ) mümin ve müslimim inşallah ve rabbim
Allah, iman konusunda arayışlarıma sünnetullah çerçevesinde elbet cevap da vermiştir
elhamdülillah.
Her kim, mümin ve müslim olarak samimi arayış içine girerse onlarında
arayışlarına Sünnetullah çerçevesinde, “ hal / bir şeyin içinde bulunduğu
şartları veya taşıdığı niteliklerin bütünü, durum, vaziyet, diliyle”
mutlaka cevap verir Allah.
Sünnetullah odur ki, Allah peygamberliği / nebiliği, bunu isteyene değil, kendi seçtiği kullarına
vermiş ve Hz. Muhammed’den sonra da toplumlara kendi içlerinden birini
peygamber / nebi olarak görevlendirmemiştir:
“Allah;
Âdem'i, Nûh'u, İbrahim Ailesi'ni, İmran Ailesi'ni seçerek
âlemlere üstün kılmıştır; Birbirinden gelen soylar halinde. Allah,
hakkıyla işiten, gereğince bilendir.” 3. sure (ÂLİ IMRÂN) 33-34. ayet
“Muhammed, sizin erkeklerinizden
hiçbirinin babası değildir; O, Allah'ın resulü ve
nebilerin sonuncusudur. Allah her şeyi gereğince biliyor.” 33. sure (AHZÂB)
40. ayet
İlaveten, herhangi
bir Kur’an mümini (inananı), Kur’an’daki
Allah lafzını, kendi toplumuna, toplumun ana diliyle ifade ettiğinde, resul Kur’an’ın
elçiliğini (resulün resullüğünü) yapmaktadır ki bu “irşad”, onu Peygamber / nebi
yapmaz.
Hadî olan
yalnız ve ancak Allah’tır.
M. kemal Adal
3. Mart. 2016 / İZMİR
*****
KUR’AN’IN IŞIĞINDA HİKMET BAŞLIKLI YAZI İLE İLGİLİ OLARAK GELEN YORUM.
Anladığım kadarıyla
HİKMET BİLGİYİ ÜRETİME DÖNÜŞTÜRMEKTİR. BİLGİYİ İNSANLARIN HİZMETİNE SUNMAKTIR.
Saygılarımla
Yusuf YAMAN
Sayın Yaman,
Sözlük anlamları ile kısaca, bilgi: İnsan aklının erebileceği olgu, gerçek ve ilkelerin bütünü, bili, malumat; fikir: Düşünce, mülahaza, mütalaa; hikmet: Bilgelik ve İnsanın, mevcudatın hakikatlerini bilip hayırlı işleri yapmak sıfatı. Hakimlik. Eşyanın ahvalinden, harici ve batini keyfiyetlerinden bahseden ilim. (Buna İlm-i Hikmet deniyor) demektir.
Nihai yorumda, hikmet sahibi (bilge) insanın yapması gereken sizin de vurguladığınız gibi, sahip olduğu bilgiyi (malumatı / mevcudatın hakikatlerini) değerlendirerek önce fikir (düşünce) üretmek, sonra da bu fikirlerden hareketle hayırlı işler yapmaktır. Sizin deyişiniz ile “Bilgiyi İnsanların hizmetine sunmaktır”, ki bu din terminolojisinde (ıstılah da), ALLAH İÇİN İŞ YAPIP, DEĞER ÜRETMEK anlamında ALLAH’A KULLUK / İBADET YAPMAKTIR.
Ve şüphesiz, ALLAH’IN RIZASINI KAZANACAK İŞLERDE, HALKA HİZMET, HAKKA HİZMETTİR ve ALLAH’A KULLUK / İBADETTİR. Çünkü Allah, âlemlere muhtaç olmayan mutlak Gani’dir. Bizim kulluk / ibadetimize kendisinin ihtiyacı yoktur. Allah’a kulluk / ibadetin yararı insanlara ve mevcudatadır. “Ben cinleri ve insanları yalnız ve ancak bana kulluk / ibadet etmeleri için yarattım” mealindeki ayetin Kur’an mesajının ışığında anlamı da bence budur.
Allah dileyenlerİ, “HAK’KI, HAK BİLİP, HAKKA ve HALKA HİZMET EDENLERDEN” olmayı nasip etsin. İnşallah.
M. Kemal Adal
Orada bir kadeh tokuştururlar ki, içinde ne bir boş laf var ne de günaha sokuş. 52/23
Üzerlerinde yeşil ince ipeklerle, sırmalı, kalın ipeklerden giysiler vardır. Gümüşten bileziklerle süslenmişlerdir. Ve Rableri onlara tertemiz bir içki ikram etmiştir. 76/21
*Cennet içkileri temiz olduğundan helaldir. Dünyadaki Sarhoş ediciler / uyuşturucular / Hamr, Şeytan işi birer pisliktir / Şeytan işi iğrenç kötülüklerdendir. Bu sebeple dünyevi sarhoş edici içecekler, Haramdır. Bak: 5. sure (MÂİDE) 90 - 91. ayetler.
M. Kemal Adal
HZ. İBRAHİM’İN SORULARI YAZISINA
GELEN YORUMDA SORULUYOR:
Madem öyle sizde soruyorsunuz merak ediyorsunuz da Allah bu arayışınıza
niye cevap vermemiş size de bir nebilik resullük gibi bir ilahi görev tevdi
etmemiş ya siz yanlış soruyor olabilir misiniz de Allah size bunu vermiyor.
CEVABIMDIR.
Din bağlamında, ne kendisine “kitap inen nebi” ne de “vahiy alan resulüm”;
Sadece Kur’an sevdalısı, kalbi mutmain (İnanmış, gönlü
kanmış, emin olmuş ) mümin ve müslimim inşallah ve rabbim
Allah, iman konusunda arayışlarıma sünnetullah çerçevesinde elbet cevap da vermiştir
elhamdülillah.
Her kim, mümin ve müslim olarak samimi arayış içine girerse onlarında
arayışlarına Sünnetullah çerçevesinde, “ hal / bir şeyin içinde bulunduğu
şartları veya taşıdığı niteliklerin bütünü, durum, vaziyet, diliyle”
mutlaka cevap verir Allah.
Sünnetullah odur ki, Allah peygamberliği / nebiliği, bunu isteyene değil, kendi seçtiği kullarına
vermiş ve Hz. Muhammed’den sonra da toplumlara kendi içlerinden birini
peygamber / nebi olarak görevlendirmemiştir:
“Allah;
Âdem'i, Nûh'u, İbrahim Ailesi'ni, İmran Ailesi'ni seçerek
âlemlere üstün kılmıştır; Birbirinden gelen soylar halinde. Allah,
hakkıyla işiten, gereğince bilendir.” 3. sure (ÂLİ IMRÂN) 33-34. ayet
“Muhammed, sizin erkeklerinizden
hiçbirinin babası değildir; O, Allah'ın resulü ve
nebilerin sonuncusudur. Allah her şeyi gereğince biliyor.” 33. sure (AHZÂB)
40. ayet
İlaveten, herhangi
bir Kur’an mümini (inananı), Kur’an’daki
Allah lafzını, kendi toplumuna, toplumun ana diliyle ifade ettiğinde, resul Kur’an’ın
elçiliğini (resulün resullüğünü) yapmaktadır ki bu “irşad”, onu Peygamber / nebi
yapmaz.
Hadî olan
yalnız ve ancak Allah’tır.
M. kemal Adal
3. Mart. 2016 / İZMİR
*****
*****
KUR’AN’IN IŞIĞINDA HİKMET BAŞLIKLI YAZI İLE İLGİLİ OLARAK GELEN YORUM.
Anladığım kadarıyla
HİKMET BİLGİYİ ÜRETİME DÖNÜŞTÜRMEKTİR. BİLGİYİ İNSANLARIN HİZMETİNE SUNMAKTIR.
Saygılarımla
Yusuf YAMAN
Sayın Yaman,
Sözlük anlamları ile kısaca, bilgi: İnsan aklının erebileceği olgu, gerçek ve ilkelerin bütünü, bili, malumat; fikir: Düşünce, mülahaza, mütalaa; hikmet: Bilgelik ve İnsanın, mevcudatın hakikatlerini bilip hayırlı işleri yapmak sıfatı. Hakimlik. Eşyanın ahvalinden, harici ve batini keyfiyetlerinden bahseden ilim. (Buna İlm-i Hikmet deniyor) demektir.
Nihai yorumda, hikmet sahibi (bilge) insanın yapması gereken sizin de vurguladığınız gibi, sahip olduğu bilgiyi (malumatı / mevcudatın hakikatlerini) değerlendirerek önce fikir (düşünce) üretmek, sonra da bu fikirlerden hareketle hayırlı işler yapmaktır. Sizin deyişiniz ile “Bilgiyi İnsanların hizmetine sunmaktır”, ki bu din terminolojisinde (ıstılah da), ALLAH İÇİN İŞ YAPIP, DEĞER ÜRETMEK anlamında ALLAH’A KULLUK / İBADET YAPMAKTIR.
Ve şüphesiz, ALLAH’IN RIZASINI KAZANACAK İŞLERDE, HALKA HİZMET, HAKKA HİZMETTİR ve ALLAH’A KULLUK / İBADETTİR. Çünkü Allah, âlemlere muhtaç olmayan mutlak Gani’dir. Bizim kulluk / ibadetimize kendisinin ihtiyacı yoktur. Allah’a kulluk / ibadetin yararı insanlara ve mevcudatadır. “Ben cinleri ve insanları yalnız ve ancak bana kulluk / ibadet etmeleri için yarattım” mealindeki ayetin Kur’an mesajının ışığında anlamı da bence budur.
Allah dileyenlerİ, “HAK’KI, HAK BİLİP, HAKKA ve HALKA HİZMET EDENLERDEN” olmayı nasip etsin. İnşallah.
M. Kemal Adal
Yaşar
Nuri Öztürk
25
Kasım 2015, 11:24
.........
"Öğretmenliğe en yüce payeyi veren kitap, hiç tartışmasız,
Kur’an’dır. Kur’an, öğretmenliği bir peygamberler mesleği olarak yüceltmekle
kalmaz, onu bir Tanrı mesleği olarak da kutsar.
Kutsamanın, yüceltmenin daha ötesi olabilir
mi?
Öğretmenlik, tanrısal faaliyetlerin önde gelenlerinden biri
olarak gösteriliyor. Tanrı kendisini defalarca
öğretmen olarak tanıtmaktadır. Bu tanıtımda, Türkçe’ye de girmiş bulunan
muallim (öğretmen) kelimesinin fiil şekli kullanılmıştır. 30 küsur yerde...
TANRI’NIN ÖĞRETMENLİĞİ
Tanrı’nın öğretmenliğine temas eden
ayetlerde muallim kelimesinin hep fiil şekli (yuallimu, alleme) kullanılmıştır.
Demek ki, Kur’an, öğretmenliği bir teori, bir düşünce olarak değil, bir eylem
olarak algılıyor.
Evet,
Kur’an’a göre, öğretmenlik en yaratıcı eylemlerden biridir ve bu haliyle
tanrısal faaliyetlerden biri olarak öne çıkmaktadır.
Şu beyyinelere bakın:
“Allah size öğretiyor / size öğretmenlik
yapıyor.” (Bakara, 282)
“Ve Âdem’e isimlerin tümünü öğretti. Sonra
onları meleklere göstererek şöyle buyurdu: ‘Hadi, haber verin bana şunların
isimlerini, eğer doğru sözlüler iseniz.” (Bakara, 31)
“Hani, Allah şöyle demişti: ‘Ey Meryem’in
oğlu İsa! Senin ve annenin üzerindeki nimetimi hatırla. Seni Ruhulkudüs’le
desteklemiştim, beşikteyken ve erginlik çağında insanlarla konuşuyordun. Sana
kitabı, hikmeti, Tevrat’ı, İncil’i öğretmiştim.” (Mâide, 110)
Şu hitap
da Hz. Muhammed’e:
“Allah sana kitabı ve hikmeti indirmiş ve
sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah’ın senin üzerindeki lütfu çok
büyüktür.” (Nisa 113)
“O Rahman, o öğretti Kur’an’ı, o yarattı
insanı, o öğretti ona beyanı.” (Rahman suresi, 1-4)"
.........
Yaşar
Nuri Öztürk
25
Kasım 2015, 11:24
.........
"Öğretmenliğe en yüce payeyi veren kitap, hiç tartışmasız,
Kur’an’dır. Kur’an, öğretmenliği bir peygamberler mesleği olarak yüceltmekle
kalmaz, onu bir Tanrı mesleği olarak da kutsar.
Kutsamanın, yüceltmenin daha ötesi olabilir
mi?
Öğretmenlik, tanrısal faaliyetlerin önde gelenlerinden biri
olarak gösteriliyor. Tanrı kendisini defalarca
öğretmen olarak tanıtmaktadır. Bu tanıtımda, Türkçe’ye de girmiş bulunan
muallim (öğretmen) kelimesinin fiil şekli kullanılmıştır. 30 küsur yerde...
TANRI’NIN ÖĞRETMENLİĞİ
Tanrı’nın öğretmenliğine temas eden
ayetlerde muallim kelimesinin hep fiil şekli (yuallimu, alleme) kullanılmıştır.
Demek ki, Kur’an, öğretmenliği bir teori, bir düşünce olarak değil, bir eylem
olarak algılıyor.
Evet,
Kur’an’a göre, öğretmenlik en yaratıcı eylemlerden biridir ve bu haliyle
tanrısal faaliyetlerden biri olarak öne çıkmaktadır.
Şu beyyinelere bakın:
“Allah size öğretiyor / size öğretmenlik
yapıyor.” (Bakara, 282)
“Ve Âdem’e isimlerin tümünü öğretti. Sonra
onları meleklere göstererek şöyle buyurdu: ‘Hadi, haber verin bana şunların
isimlerini, eğer doğru sözlüler iseniz.” (Bakara, 31)
“Hani, Allah şöyle demişti: ‘Ey Meryem’in
oğlu İsa! Senin ve annenin üzerindeki nimetimi hatırla. Seni Ruhulkudüs’le
desteklemiştim, beşikteyken ve erginlik çağında insanlarla konuşuyordun. Sana
kitabı, hikmeti, Tevrat’ı, İncil’i öğretmiştim.” (Mâide, 110)
Şu hitap
da Hz. Muhammed’e:
“Allah sana kitabı ve hikmeti indirmiş ve
sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah’ın senin üzerindeki lütfu çok
büyüktür.” (Nisa 113)
“O Rahman, o öğretti Kur’an’ı, o yarattı
insanı, o öğretti ona beyanı.” (Rahman suresi, 1-4)"
.........
Dipnot: 1/2*: Rab: Besleyip, terbiye edip eğiten. Yarattıklarını belirlediği bir programa uygun olarak, birtakım hedeflere götüren. Tekâmülü programlayıp yöneten.
İSLAM DİNİNDE VÜCUT BULAN TAHRİF
Yaşar Nuri Öztürk
18 Kasım 2015, 11:46
Biz Müslümanlar,
şunu sürekli tekrarlarız: “Yahudilik ve Hristiyanlıkta büyük tahrifler olmuştur
ama İslam’da tahrif yoktur, olmamıştır. Çünkü eski dinlerin kutsal metinlerinin
aksine, Kur’an, Allah’ın korumasına alındığından hiç kimse tahrifat yapamamış,
hatta buna yeltenememiştir.”
Bu söylem, Kur’an için doğrudur. Ancak bir
doğru daha vardır: Bu söylem Kur’an için ne kadar doğru ise İslam dini için o
kadar yanlıştır.
Sözün doğrusu
şudur:
Kur’an’da hiçbir tahrifat yapılamamıştır,
yapılamaz ama İslam’da büyük tahrifat yapılmıştır ve yapılmaya devam
edilmektedir. Dinler tarihinin en büyük tahrifata maruz kalan dini İslam’dır.
Dini tahrif
edenler, Kur’an’daki ‘tahrifattan korunmuşluk’u kitaptan dine kaydırarak,
yaptıkları kötülükleri saklamaktalar.
İslam’daki
büyük tahrifatı iyi niyetleri yüzünden görmek istemeyenler ise tahrifatçı
geleneğin öncülerine farkında olmadan örtülü bir destek vermekteler.
Kur’an’da tahrif
yapılamadı, yapılamaz. Din tahrifçiliği geleneği, bunu bildiği için İslam’daki
tahrifatı rahatça yapmak üzere, İslam’ı Kur’an’ın elinden aldı.
Kur’ansızlaştırılan, başka bir deyişle
kitapsızlaştırılan İslam, tahrifin her türüne açık hale getirildi ve Kur’an’a
rağmen tarumar edilip tanınmaz bir şekle sokuldu.
İSLAM’DAKİ
TAHRİFAT VE TAHRİBATIN
ALT BAŞLIKLARI
Şimdi, tarihin bu
en büyük tahrifat ve tahribatını, alt başlıklar vererek inceleyelim:
1. İslam’ın Kur’an dışına çekilmesi veya
kitapsızlaştırılması,
2. Hadis adı altında uydurulan sözlerin
Kur’an’ın yerine geçirilmesi,
3. Kur’an’ın Tevratlaştırılması,
İncilleştirilmesi veya İsrailiyât denen Yahudi-Hristiyan mitolojisinin,
tefsirlere sokularak Kur’an’laştırılması,
4. Tasavvufun Yahudi, Hristiyan ve Hint
mistisizmleri istilasına uğratılarak İslam’ın ruhsal hayatının yozlaştırılması,
5. Siyasal çıkarlar uğruna Haçlı
emperyalizmle kurulan işbirliklerini dokunulmaz kılmak için ‘dinler arası
diyalog’ adı altında İslam’ın esası olan zulme karşı çıkış ruhunu söndürerek bu
dinin, emperyalizmin güdümüne verilmesi,
6. Müslümanların emperyalizm ve sömürüye
mukavemet bilincini kırarak emperyalizmin hizmetinde çalışan ‘Ilımlı İslam’
adlı yeni bir din oluşturulması.
Bütün bu tahrifler,
esasında ‘insanın tanrısal vicdanı’ olan Kur’an’ın getirdiği dini “şeytanın
aldatma afyonu”na dönüştürdü.
İslam, vicdan
olmaktan çıkarılıp afyonlaştırıldı.
Bu afyonun ‘din adamı, salih ulema’ vs.
adlarıyla sahneye sürülen bezirgânlarına, Kur’an, ‘ŞEYTAN EVLİYASI’ diyor ve
onları, en yakın dostlarını katletmekle seçkinleşen zehirli örümcek ankebûta
benzetiyor. (Ayrıntılar için
bizim ‘Kur’an Açısından Şeytancılık’ adlı eserimize bakılmalıdır)
M. Kemal Adal
Yaşar Nuri Öztürk
18 Kasım 2015, 11:46
Biz Müslümanlar,
şunu sürekli tekrarlarız: “Yahudilik ve Hristiyanlıkta büyük tahrifler olmuştur
ama İslam’da tahrif yoktur, olmamıştır. Çünkü eski dinlerin kutsal metinlerinin
aksine, Kur’an, Allah’ın korumasına alındığından hiç kimse tahrifat yapamamış,
hatta buna yeltenememiştir.”
Bu söylem, Kur’an için doğrudur. Ancak bir
doğru daha vardır: Bu söylem Kur’an için ne kadar doğru ise İslam dini için o
kadar yanlıştır.
Sözün doğrusu
şudur:
Kur’an’da hiçbir tahrifat yapılamamıştır,
yapılamaz ama İslam’da büyük tahrifat yapılmıştır ve yapılmaya devam
edilmektedir. Dinler tarihinin en büyük tahrifata maruz kalan dini İslam’dır.
Dini tahrif
edenler, Kur’an’daki ‘tahrifattan korunmuşluk’u kitaptan dine kaydırarak,
yaptıkları kötülükleri saklamaktalar.
İslam’daki
büyük tahrifatı iyi niyetleri yüzünden görmek istemeyenler ise tahrifatçı
geleneğin öncülerine farkında olmadan örtülü bir destek vermekteler.
Kur’an’da tahrif
yapılamadı, yapılamaz. Din tahrifçiliği geleneği, bunu bildiği için İslam’daki
tahrifatı rahatça yapmak üzere, İslam’ı Kur’an’ın elinden aldı.
Kur’ansızlaştırılan, başka bir deyişle
kitapsızlaştırılan İslam, tahrifin her türüne açık hale getirildi ve Kur’an’a
rağmen tarumar edilip tanınmaz bir şekle sokuldu.
İSLAM’DAKİ
TAHRİFAT VE TAHRİBATIN
ALT BAŞLIKLARI
Şimdi, tarihin bu
en büyük tahrifat ve tahribatını, alt başlıklar vererek inceleyelim:
1. İslam’ın Kur’an dışına çekilmesi veya
kitapsızlaştırılması,
2. Hadis adı altında uydurulan sözlerin
Kur’an’ın yerine geçirilmesi,
3. Kur’an’ın Tevratlaştırılması,
İncilleştirilmesi veya İsrailiyât denen Yahudi-Hristiyan mitolojisinin,
tefsirlere sokularak Kur’an’laştırılması,
4. Tasavvufun Yahudi, Hristiyan ve Hint
mistisizmleri istilasına uğratılarak İslam’ın ruhsal hayatının yozlaştırılması,
5. Siyasal çıkarlar uğruna Haçlı
emperyalizmle kurulan işbirliklerini dokunulmaz kılmak için ‘dinler arası
diyalog’ adı altında İslam’ın esası olan zulme karşı çıkış ruhunu söndürerek bu
dinin, emperyalizmin güdümüne verilmesi,
6. Müslümanların emperyalizm ve sömürüye
mukavemet bilincini kırarak emperyalizmin hizmetinde çalışan ‘Ilımlı İslam’
adlı yeni bir din oluşturulması.
Bütün bu tahrifler,
esasında ‘insanın tanrısal vicdanı’ olan Kur’an’ın getirdiği dini “şeytanın
aldatma afyonu”na dönüştürdü.
İslam, vicdan
olmaktan çıkarılıp afyonlaştırıldı.
Bu afyonun ‘din adamı, salih ulema’ vs.
adlarıyla sahneye sürülen bezirgânlarına, Kur’an, ‘ŞEYTAN EVLİYASI’ diyor ve
onları, en yakın dostlarını katletmekle seçkinleşen zehirli örümcek ankebûta
benzetiyor. (Ayrıntılar için
bizim ‘Kur’an Açısından Şeytancılık’ adlı eserimize bakılmalıdır)
M. Kemal Adal
FARKI FARK EDELİM
Yahut TIKLAYINIZ:
M. Kemal Adal
31 Mart 2016 / İzmir
*****
NEDEN MÜSLÜMAN OLMAK
TERCİHTİR DE İMANA ERMEK NASİPTİR?
Din olarak kendine
İSLAM’I seçen ve “ LA İLAHE İLLALLAH = Allah’ın
varlığına, tekliğine, O’ndan başka ilah olmadığına İMAN ETTİM “ diyen
bir kişi, MÜSLÜMAN (Allah’a teslim) OLMUŞTUR /MÜSLİMDİR.
Bu kişinin tercihin
ikrarıdır Kişinin kendi dili ile söylediği sözüdür. İçinde bulunduğu topluma
beyanıdır. O halde müslüman olmak veya olmamak kişisel bir seçim ve tercihtir.
Bakınız:
Kur'an, imanı sadece olumlu alanlar için
kullanmaz. Gönülden benimseme ve
tasdik etmenin, yani imanın olumsuz görünümlerinin bulunabileceğine de
dikkatimizi çeker.
İman, Allah'ın inanılmasını istediği
şeylere olursa hak; hakkında Allah'ın hiçbir delil indirmediği şeylere olursa
bâtıl olur. (Örneğin Bakınız:
29/52: 40/12; 12/106)
“Bedeviler:
"İman ettik." dediler. De ki: "Siz iman etmediniz. Ancak
'Müslüman' olduk deyin. İman sizin kalplerinize girmemiştir. Eğer Allah'a ve
resulüne itaat ederseniz Allah, yapıp ettiklerinizden hiçbir şey eksiltmez.
Çünkü Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir." 49 / 14.
Müslüman
(Allah'a teslim) olanın, diliyle söylediği “İMAN ETTİM” sözüyle kastının,
“Allah'a ve elçisine aklının kabulü ile bağlılığı /itaati ve Kur’an’da
bildirdirilenleri kalben tasdiki” olduğu varsayılır.
Çünkü gerçekte kimin
“İMANA ERDİĞİNİ” yani kimin MÜMİN olduğunu,
kişilerin kalplerindeki “kabul ve tasdik
”edilenleri algılama, anlayış ve bilincini, bunların gerçek mahiyetini ( nitelik,
vasıf, öz, asıl, esas, içyüz.) ve Kur’an’a uygunluğunu ve nihayette söylediği
ile yaptığının / imanı ile amelinin, sözüyle – özünün bir olup olmadığını
Yalnız ve Ancak Allah bilebilir.
Bu
bağlamda, bir insanın amelleri / yapıp ettikleri ile ilgili olarak, dünyevi
yargılama yapılıp hüküm verilebilirse de, imanıyla ilgili olarak söylenen insan
sözlerinin “zan” olmaktan başkaca bir
değeri yoktur. Kur’an’a göre de “Doğrusu
da şu ki sanı, haktan hiçbir şey ifade etmez.” 10/36.
Şimdi, Kur’an’da Allah’ın bildirdiği olumlu alanlarda Hak İmana erip
ermediğimizi nereden bileceğiz. Çünkü biz Kuran’da bildirilene, algılayıp
anladığımızca ve Allah’ın verdiği Akılımızı ve gönlümüzü çalıştırarak ne bilebilmişsek, kalbimize
giren İmanımız odur.
Kendi “doğrularımızla”, AMENNA (inandık,
öyledir,) / İMAN ETTİK DEDİK ve Allah’ın bize bahşettiği özgür iradelerimiz ile yapabilmemizi lütfettiği ÖZGÜR
SEÇİM VE TERCİHLERİMİZLE Allah’a teslim olarak, MÜSLÜMAN OLDUK.
Allah’ın sözleri haktır
(mutlak hakikattir, İlahi gerçektir). Allah’a ve resulüne itaat etmek ve uymak
maksat ve niyetiyle Resul Kur’an’ı okuyup anlamaya çalıştığımızda; BİZİM “DOĞRULARIMIZIN”, ALLAH’IN İNDİRDİĞİ KİTAPTAKİ
HAK İLE (MUTLAK HAKİKAT, İLAHİ GERÇEK İLE) İLE BULUŞARAK, ÖRTÜŞÜP ÖRTÜŞMEDİĞİNİ,
RABBİMİZ ALLAH’TAN BAŞKASI BİLEMİYECEĞİNE GÖRE, Sünnetullah çerçevesinde İMANIN KALPLERİMİZE GİRMESİNİ GERÇEKLEŞTİRECEK DE ve BİZE LÜTFU İLE İMANA / HİDAYETE
EREBİLMEYİ NASİP EDECEK (PAYIMIZI VERECEK) DE ŞÜPHESİZ ALLAH’TIR.
ALLAH, HİDAYETE ERDİRENDİR. HER ŞEYİ İŞİTEN GÖREN VE BİLENDİR. ALLAH'TAN
BAŞKA DA HİDAYETE ERDİREN YOKTUR:
Şu bir gerçek
ki, sen istediğin kişiyi doğru yola iletemezsin. Ama Allah, dilediğine
kılavuzluk eder. Hidayete erecekleri O daha iyi bilir. 28. sure
(KASAS) 56. ayet (Resmi: 28/İniş:49/ Alfabetik:53)
Artık sen
ölülere işittiremezsin. Dönüp gittikleri takdirde sağırlara da çağrıyı
duyuramazsın. Ve sen körleri de sapıklıklarından aydınlığa çıkaramazsın. Sen ancak, ayetlerimize iman edenlere dinletirsin de
onlar müslüman oluverirler. 30. sure (RÛM) 52-53. ayet (Resmi: 30/İniş:84/
Alfabetik:87)
İşte bu sebeple:
İMAN, KİŞİSEL SEÇİM VE TERCİHİNE BAĞLI OLARAK
DİLEYENLERİN NASİBİDİR.
Nasip nedir?
Nasip: (sözlükte
birinin payına düşen / bir kimsenin elde edebildiği, sahip olabildiği / kısmet,
talih, baht, kazanç denilen şey,) herkesin /
insanların kendi seçim ve tercihinin eyleme dönüşmesinin bir sonucu olarak,
Allah’ın dilemesiyle kendine dönen, iyi veya kötü “kazanım” larıdır.
Bakınız:
Yahut TIKLAYINIZ:
M. Kemal Adal
31 Mart 2016 / İzmir
*****
NEDEN MÜSLÜMAN OLMAK
TERCİHTİR DE İMANA ERMEK NASİPTİR?
Din olarak kendine
İSLAM’I seçen ve “ LA İLAHE İLLALLAH = Allah’ın
varlığına, tekliğine, O’ndan başka ilah olmadığına İMAN ETTİM “ diyen
bir kişi, MÜSLÜMAN (Allah’a teslim) OLMUŞTUR /MÜSLİMDİR.
Bu kişinin tercihin
ikrarıdır Kişinin kendi dili ile söylediği sözüdür. İçinde bulunduğu topluma
beyanıdır. O halde müslüman olmak veya olmamak kişisel bir seçim ve tercihtir.
Bakınız:
Kur'an, imanı sadece olumlu alanlar için
kullanmaz. Gönülden benimseme ve
tasdik etmenin, yani imanın olumsuz görünümlerinin bulunabileceğine de
dikkatimizi çeker.
İman, Allah'ın inanılmasını istediği
şeylere olursa hak; hakkında Allah'ın hiçbir delil indirmediği şeylere olursa
bâtıl olur. (Örneğin Bakınız:
29/52: 40/12; 12/106)
“Bedeviler:
"İman ettik." dediler. De ki: "Siz iman etmediniz. Ancak
'Müslüman' olduk deyin. İman sizin kalplerinize girmemiştir. Eğer Allah'a ve
resulüne itaat ederseniz Allah, yapıp ettiklerinizden hiçbir şey eksiltmez.
Çünkü Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir." 49 / 14.
Müslüman
(Allah'a teslim) olanın, diliyle söylediği “İMAN ETTİM” sözüyle kastının,
“Allah'a ve elçisine aklının kabulü ile bağlılığı /itaati ve Kur’an’da
bildirdirilenleri kalben tasdiki” olduğu varsayılır.
Çünkü gerçekte kimin
“İMANA ERDİĞİNİ” yani kimin MÜMİN olduğunu,
kişilerin kalplerindeki “kabul ve tasdik
”edilenleri algılama, anlayış ve bilincini, bunların gerçek mahiyetini ( nitelik,
vasıf, öz, asıl, esas, içyüz.) ve Kur’an’a uygunluğunu ve nihayette söylediği
ile yaptığının / imanı ile amelinin, sözüyle – özünün bir olup olmadığını
Yalnız ve Ancak Allah bilebilir.
Bu
bağlamda, bir insanın amelleri / yapıp ettikleri ile ilgili olarak, dünyevi
yargılama yapılıp hüküm verilebilirse de, imanıyla ilgili olarak söylenen insan
sözlerinin “zan” olmaktan başkaca bir
değeri yoktur. Kur’an’a göre de “Doğrusu
da şu ki sanı, haktan hiçbir şey ifade etmez.” 10/36.
Şimdi, Kur’an’da Allah’ın bildirdiği olumlu alanlarda Hak İmana erip
ermediğimizi nereden bileceğiz. Çünkü biz Kuran’da bildirilene, algılayıp
anladığımızca ve Allah’ın verdiği Akılımızı ve gönlümüzü çalıştırarak ne bilebilmişsek, kalbimize
giren İmanımız odur.
Kendi “doğrularımızla”, AMENNA (inandık,
öyledir,) / İMAN ETTİK DEDİK ve Allah’ın bize bahşettiği özgür iradelerimiz ile yapabilmemizi lütfettiği ÖZGÜR
SEÇİM VE TERCİHLERİMİZLE Allah’a teslim olarak, MÜSLÜMAN OLDUK.
Allah’ın sözleri haktır
(mutlak hakikattir, İlahi gerçektir). Allah’a ve resulüne itaat etmek ve uymak
maksat ve niyetiyle Resul Kur’an’ı okuyup anlamaya çalıştığımızda; BİZİM “DOĞRULARIMIZIN”, ALLAH’IN İNDİRDİĞİ KİTAPTAKİ
HAK İLE (MUTLAK HAKİKAT, İLAHİ GERÇEK İLE) İLE BULUŞARAK, ÖRTÜŞÜP ÖRTÜŞMEDİĞİNİ,
RABBİMİZ ALLAH’TAN BAŞKASI BİLEMİYECEĞİNE GÖRE, Sünnetullah çerçevesinde İMANIN KALPLERİMİZE GİRMESİNİ GERÇEKLEŞTİRECEK DE ve BİZE LÜTFU İLE İMANA / HİDAYETE
EREBİLMEYİ NASİP EDECEK (PAYIMIZI VERECEK) DE ŞÜPHESİZ ALLAH’TIR.
ALLAH, HİDAYETE ERDİRENDİR. HER ŞEYİ İŞİTEN GÖREN VE BİLENDİR. ALLAH'TAN
BAŞKA DA HİDAYETE ERDİREN YOKTUR:
Şu bir gerçek
ki, sen istediğin kişiyi doğru yola iletemezsin. Ama Allah, dilediğine
kılavuzluk eder. Hidayete erecekleri O daha iyi bilir. 28. sure
(KASAS) 56. ayet (Resmi: 28/İniş:49/ Alfabetik:53)
Artık sen
ölülere işittiremezsin. Dönüp gittikleri takdirde sağırlara da çağrıyı
duyuramazsın. Ve sen körleri de sapıklıklarından aydınlığa çıkaramazsın. Sen ancak, ayetlerimize iman edenlere dinletirsin de
onlar müslüman oluverirler. 30. sure (RÛM) 52-53. ayet (Resmi: 30/İniş:84/
Alfabetik:87)
İşte bu sebeple:
İMAN, KİŞİSEL SEÇİM VE TERCİHİNE BAĞLI OLARAK
DİLEYENLERİN NASİBİDİR.
Nasip nedir?
Nasip: (sözlükte
birinin payına düşen / bir kimsenin elde edebildiği, sahip olabildiği / kısmet,
talih, baht, kazanç denilen şey,) herkesin /
insanların kendi seçim ve tercihinin eyleme dönüşmesinin bir sonucu olarak,
Allah’ın dilemesiyle kendine dönen, iyi veya kötü “kazanım” larıdır.
Bakınız:
İMAN VE NASİP
M. Kemal
Adal
11. Nisan 2016/ İZMİR
*****
KUR’AN
İKİYÜZLÜLERİ / RİYAKARLARI TANIMLAMIŞ ve DEŞİFRE ETMİŞTİR
İmanı olmadığını ikrar edenin inancı bellidir. O’nun
söyledikleri, inancı doğrultusunda değerlendirilir. Gerçeğin ifadesi olup
olmadığına bakılarak, dediklerine itibar edilir veya edilmez.
Her konuda, Bilgi kirliliği sebebi olarak asıl tehlikeli
olan ve sonuçta doğru yoldan saptıran, Kur'an’ın betimlediği aşağıdaki tip / ikiyüzlü insanlardır.
Günümüzde bunlar, Konu din ise “Allah ile aldatanlar”
dır. Konu dini değilse “ O konunun baş bilgini / önderi ile aldatanlardır. Her
halükarda bireysel çıkarları için, o“dava” yı kullanan ve o an hizmet ettikleri
başka bir davayı da, her zaman çıkarları için “satmaya hazır” olan, ajan
provokatörlerdir.
“İnsanlar içinden bazıları vardır, "Allah'a ve âhıret
gününe inandık" derler ama onlar inanmış değillerdir. Allah'ı ve inanmış
olanları aldatma yoluna giderler.
Gerçekte ise onlar öz benliklerinden başkasını aldatmıyorlar. Ne var ki, bunun
farkında olamıyorlar. Kalplerinde bir hastalık vardır da Allah onları hastalık
yönünden daha ileri götürmüştür. Ve onlar için, yalancılık etmiş olmaları
yüzünden acıklı bir azap öngörülmüştür. Onlara, "Yeryüzünde bozgun
çıkartmayın" dendiğinde, "Tam tersine, bizler barış ve esenlik
getirenleriz" demişlerdir. Dikkat edin, gerçekte onlar, bozgun
getirenlerin ta kendileridir de bunun bilincinde olmuyorlar. Onlara,
"İnsanların inandığı gibi siz de inanın" dendiğinde, "Yani biz
de kafası çalışmayan zavallılar gibi inanalım mı?" derler. Haberiniz
olsun ki, kafası çalışmayan düşük seviyeliler onların ta kendileridir; fakat
bilmiyorlar. Bunlar iman etmiş olanlarla yüz yüze geldiklerinde, "îman
ettik" derler. Kendi şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise söyledikleri
şudur: "Hiç kuşkunuz olmasın biz sizinleyiz. Gerçek olan şu ki, biz alay
edip duran kişileriz." (2 / Bakara / 8-14)
Bakınız bu iki yüzlü / riyakar insan tiplerine karşı, Allah
nasıl uyarıyor:
Onları
gördüğünde gövdeleri hoşuna gider. Bir şey konuşsalar sözlerine kulak verirsin.
Onlar birbirine dayandırılmış keresteler / Hint kumaşı giydirilmiş kütük
parçaları gibidirler. Her bağırtıyı aleyhlerinde zannederler. Düşmandır onlar;
sakın onlardan! Allah onları kahretsin! Nasıl da aldatıp döndürülüyorlar! (63 / Münafikun / 4)
İnsanlardan
öylesi vardır ki, onun dünya hayatına ilişkin sözü senin hoşuna gider ve o,
kalbindekine Allah'ı tanık tutar. Oysaki o, düşmanların en yamanıdır.
Yanından ayrıldığında / işbaşına geçtiğinde yeryüzünde fesat çıkarmak, ekini ve
nesli yok etmek için işe koyulur. Oysaki Allah, fesadı sevmez. Ona,
"Allah'tan kork" dendiğinde, gurur kendisini günaha götürür.
Böylesine, cehennem yeter. Gerçekten ne kötü yataktır o. (2 / Bakara / 205 – 206)
Dikkatinizi çekmek isterim; Bu Kur'an “ayet” lerinin
(delillerin) lafzında ifade edilen mananın, sadece dini konuda iman bahsiyle
sınırlı olarak algılanması, Allah’ın mesajının eksik algılaması demektir.
Bu ayetler, yaşamdaki birçok alanda, aklını çalıştıran
herkesin kolayca değerlendirebileceği psikolojik ve sosyolojik birçok gerçeği
ve olguyu, alınması gereken dersleri, iman konusu üzerinden ifade etmektedir.
İlgi alanınki kişi, kurum ve topluluklar, bu manada, doğru
bilgiler ışığında, gözlemlenip incelenip değerlendirildiğinde de görülecektir
ki:
Yoksa
o kalplerinde maraz olanlar, Allah kendilerinin şiddetli kinlerini hiçbir zaman
ortaya çıkarmayacak mı sandılar?
Dileseydik onları sana mutlaka gösterirdik de sen onları yüzlerinden kesinlikle
tanırdın. Zaten sen onları, sözlerinin tarzından da tanırsın. Allah tüm
yaptıklarınızı biliyor.
(47/ Muhammed / 29 -30)
Hangi alanda ve hangi konuda olursa olsun; ikiyüzlüler,
dürüst / samimi inanlardan aslında güçsüzdür ve korkmaktadır. Eninde sonunda
yenilir ve cezalandırılırlar:
Onların
gönüllerinde, korku bakımından siz, Allah'tan daha zorlusunuz. Bu böyledir,
çünkü onlar anlamayan bir topluluktur. Onlar sizinle toplu halde değil ancak
müstahkem kaleler içinde yahut duvarlar arasından savaşabilirler. Onların kendi
aralarındaki problemleri / çıkmazları çetindir / ciddidir. Sen onları birlik
/ beraberlik halinde sanıyorsun, oysaki onların kalpleri darmadağınık / parça
parçadır. Böyledir; çünkü onlar akıllarını işletmeyen bir topluluktur.
Kendilerinden biraz önce günahlarının vebalini tadanlara benziyorlar. Acı bir
azap var onlara...
(59 / Haşr /13 -14)
Hangi alanda ve hangi konuda olursa olsun; ettikleri
yeminlerini kalkan edinen, yeminleri ile yaptıkları ahit ve akitlerinden dönen
ikiyüzlüler, iflah etmezler:
Yeminlerini
bir kalkan edinip Allah'ın yolundan alıkoydular. Onların yapmakta oldukları ne
kötüdür! Bu durumun sebebi şudur: Onlar iman ettiler, sonra küfre saptılar da
kalpleri üzerine mühür basıldı. Artık onlar incelikleri anlamazlar. (63 / Münafikun / 2-3 )
Nihayet
Allah, kendisine verdikleri söze ters düştüklerinden, yalana sapıp
durduklarından, huzuruna çıkacakları güne kadar onların kalplerine
ikiyüzlülük yerleştirdi.
( 9 / Tevbe / 77)
Sonuç Olarak:
Kur'an inananı olsun olmasın, Aklını ve gönlünü çalıştıran, kalbini
inanmamaya şartlamamış ve kazanımları sebebiyle Allah tarafından kalbi
mühürlenmemiş her kişi, Allah’ın “İndirdiği” (5 / Maide / 44-49) ve “Gösterdiği” (4 / Nisa /105) nde insanlar
arasında hak olarak hükmedebileceği bilgiler, öğütler, dersler bulacaktır:
Şu
bir gerçek ki, Allah size emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi ve
insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah size
bu şekilde ne güzel öğüt veriyor. Allah Semî'dir, çok iyi duyar; Basîr'dir,
çok iyi görür.
(4 / Nisa / 58)
M. Kemal Adal
M. Kemal
Adal
11. Nisan 2016/ İZMİR
*****
KUR’AN
İKİYÜZLÜLERİ / RİYAKARLARI TANIMLAMIŞ ve DEŞİFRE ETMİŞTİR
İmanı olmadığını ikrar edenin inancı bellidir. O’nun
söyledikleri, inancı doğrultusunda değerlendirilir. Gerçeğin ifadesi olup
olmadığına bakılarak, dediklerine itibar edilir veya edilmez.
Her konuda, Bilgi kirliliği sebebi olarak asıl tehlikeli
olan ve sonuçta doğru yoldan saptıran, Kur'an’ın betimlediği aşağıdaki tip / ikiyüzlü insanlardır.
Günümüzde bunlar, Konu din ise “Allah ile aldatanlar”
dır. Konu dini değilse “ O konunun baş bilgini / önderi ile aldatanlardır. Her
halükarda bireysel çıkarları için, o“dava” yı kullanan ve o an hizmet ettikleri
başka bir davayı da, her zaman çıkarları için “satmaya hazır” olan, ajan
provokatörlerdir.
“İnsanlar içinden bazıları vardır, "Allah'a ve âhıret
gününe inandık" derler ama onlar inanmış değillerdir. Allah'ı ve inanmış
olanları aldatma yoluna giderler.
Gerçekte ise onlar öz benliklerinden başkasını aldatmıyorlar. Ne var ki, bunun
farkında olamıyorlar. Kalplerinde bir hastalık vardır da Allah onları hastalık
yönünden daha ileri götürmüştür. Ve onlar için, yalancılık etmiş olmaları
yüzünden acıklı bir azap öngörülmüştür. Onlara, "Yeryüzünde bozgun
çıkartmayın" dendiğinde, "Tam tersine, bizler barış ve esenlik
getirenleriz" demişlerdir. Dikkat edin, gerçekte onlar, bozgun
getirenlerin ta kendileridir de bunun bilincinde olmuyorlar. Onlara,
"İnsanların inandığı gibi siz de inanın" dendiğinde, "Yani biz
de kafası çalışmayan zavallılar gibi inanalım mı?" derler. Haberiniz
olsun ki, kafası çalışmayan düşük seviyeliler onların ta kendileridir; fakat
bilmiyorlar. Bunlar iman etmiş olanlarla yüz yüze geldiklerinde, "îman
ettik" derler. Kendi şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise söyledikleri
şudur: "Hiç kuşkunuz olmasın biz sizinleyiz. Gerçek olan şu ki, biz alay
edip duran kişileriz." (2 / Bakara / 8-14)
Bakınız bu iki yüzlü / riyakar insan tiplerine karşı, Allah
nasıl uyarıyor:
Onları
gördüğünde gövdeleri hoşuna gider. Bir şey konuşsalar sözlerine kulak verirsin.
Onlar birbirine dayandırılmış keresteler / Hint kumaşı giydirilmiş kütük
parçaları gibidirler. Her bağırtıyı aleyhlerinde zannederler. Düşmandır onlar;
sakın onlardan! Allah onları kahretsin! Nasıl da aldatıp döndürülüyorlar! (63 / Münafikun / 4)
İnsanlardan
öylesi vardır ki, onun dünya hayatına ilişkin sözü senin hoşuna gider ve o,
kalbindekine Allah'ı tanık tutar. Oysaki o, düşmanların en yamanıdır.
Yanından ayrıldığında / işbaşına geçtiğinde yeryüzünde fesat çıkarmak, ekini ve
nesli yok etmek için işe koyulur. Oysaki Allah, fesadı sevmez. Ona,
"Allah'tan kork" dendiğinde, gurur kendisini günaha götürür.
Böylesine, cehennem yeter. Gerçekten ne kötü yataktır o. (2 / Bakara / 205 – 206)
Dikkatinizi çekmek isterim; Bu Kur'an “ayet” lerinin
(delillerin) lafzında ifade edilen mananın, sadece dini konuda iman bahsiyle
sınırlı olarak algılanması, Allah’ın mesajının eksik algılaması demektir.
Bu ayetler, yaşamdaki birçok alanda, aklını çalıştıran
herkesin kolayca değerlendirebileceği psikolojik ve sosyolojik birçok gerçeği
ve olguyu, alınması gereken dersleri, iman konusu üzerinden ifade etmektedir.
İlgi alanınki kişi, kurum ve topluluklar, bu manada, doğru
bilgiler ışığında, gözlemlenip incelenip değerlendirildiğinde de görülecektir
ki:
Yoksa
o kalplerinde maraz olanlar, Allah kendilerinin şiddetli kinlerini hiçbir zaman
ortaya çıkarmayacak mı sandılar?
Dileseydik onları sana mutlaka gösterirdik de sen onları yüzlerinden kesinlikle
tanırdın. Zaten sen onları, sözlerinin tarzından da tanırsın. Allah tüm
yaptıklarınızı biliyor.
(47/ Muhammed / 29 -30)
Hangi alanda ve hangi konuda olursa olsun; ikiyüzlüler,
dürüst / samimi inanlardan aslında güçsüzdür ve korkmaktadır. Eninde sonunda
yenilir ve cezalandırılırlar:
Onların
gönüllerinde, korku bakımından siz, Allah'tan daha zorlusunuz. Bu böyledir,
çünkü onlar anlamayan bir topluluktur. Onlar sizinle toplu halde değil ancak
müstahkem kaleler içinde yahut duvarlar arasından savaşabilirler. Onların kendi
aralarındaki problemleri / çıkmazları çetindir / ciddidir. Sen onları birlik
/ beraberlik halinde sanıyorsun, oysaki onların kalpleri darmadağınık / parça
parçadır. Böyledir; çünkü onlar akıllarını işletmeyen bir topluluktur.
Kendilerinden biraz önce günahlarının vebalini tadanlara benziyorlar. Acı bir
azap var onlara...
(59 / Haşr /13 -14)
Hangi alanda ve hangi konuda olursa olsun; ettikleri
yeminlerini kalkan edinen, yeminleri ile yaptıkları ahit ve akitlerinden dönen
ikiyüzlüler, iflah etmezler:
Yeminlerini
bir kalkan edinip Allah'ın yolundan alıkoydular. Onların yapmakta oldukları ne
kötüdür! Bu durumun sebebi şudur: Onlar iman ettiler, sonra küfre saptılar da
kalpleri üzerine mühür basıldı. Artık onlar incelikleri anlamazlar. (63 / Münafikun / 2-3 )
Nihayet
Allah, kendisine verdikleri söze ters düştüklerinden, yalana sapıp
durduklarından, huzuruna çıkacakları güne kadar onların kalplerine
ikiyüzlülük yerleştirdi.
( 9 / Tevbe / 77)
Sonuç Olarak:
Kur'an inananı olsun olmasın, Aklını ve gönlünü çalıştıran, kalbini
inanmamaya şartlamamış ve kazanımları sebebiyle Allah tarafından kalbi
mühürlenmemiş her kişi, Allah’ın “İndirdiği” (5 / Maide / 44-49) ve “Gösterdiği” (4 / Nisa /105) nde insanlar
arasında hak olarak hükmedebileceği bilgiler, öğütler, dersler bulacaktır:
Şu
bir gerçek ki, Allah size emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi ve
insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah size
bu şekilde ne güzel öğüt veriyor. Allah Semî'dir, çok iyi duyar; Basîr'dir,
çok iyi görür.
(4 / Nisa / 58)
M. Kemal Adal
ÖNCELİKLE VAHİY (KUR’AN), KÂİNAT VE İNSAN KİTAPLARININ “AYET”LERİNİ, İŞİTİP – GÖRÜP – OKUDUĞUMUZDA
SEÇİM VE TERCİHLERİMİZLE, BARIŞA VE HAYRA YÖNELİK İŞLER (SALİH AMELLER) YAPARSAK;
“ALLAH'A İNANIP O'NA SARILANLARI O, KENDİSİNDEN BİR RAHMETİN VE LÜTFUN İÇİNE SOKACAK
VE ONLARI KENDİSİNE ULAŞAN DOSDOĞRU BİR YOLA KILAVUZLAYACAKTIR. 4 / 175.”
(BLOGDAKİ YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ)
Veya
SEÇİM VE TERCİHLERİMİZLE, BARIŞA VE HAYRA YÖNELİK İŞLER (SALİH AMELLER) YAPARSAK;
“ALLAH'A İNANIP O'NA SARILANLARI O, KENDİSİNDEN BİR RAHMETİN VE LÜTFUN İÇİNE SOKACAK
VE ONLARI KENDİSİNE ULAŞAN DOSDOĞRU BİR YOLA KILAVUZLAYACAKTIR. 4 / 175.”
(BLOGDAKİ YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ)
Veya
BİRLİKTEN KUVVET DOĞAR (Resmi Tıklayınız)
HAKKIMDA
- M. Kemal Adal
- Tarafsız Değil, Tarafım. Hakka, Dinime, Milletime, Vatanıma, Bayrağıma, Atatürk İlke ve Devrimlerine, Türkiye Cumhuriyetine, Anayasanın değiştirilmesi bile teklif edilemez hükümlerine, Ettiğim yeminlere, verdiğim sözlere karşı“tarafsız” değilim; Olmam, olamam. Buna inancım, vicdanım, aklım, idrakim, benliğim izin vermez. Zalimlerin ve zulmün var olduğu zaman ve koşullarda, Toplumu ilgilendiren ve kişilerin etkilendiği konularda, tarafsız değilim, tarafım: Haktan yana, mazlumdan yana, tarafım. Türk’ten yana, Milletimden, Vatanımdan Bayrağımdan yana, tarafım. Atatürk’ten yana, Türkiye Cumhuriyetinden yana, Üniter ve Tam Bağımsız devletten yana, tarafım. Emperyalizme, sömürü düzenine, karşı, tarafım. Zalime, zulme karşı, tarafım. Her türlü aldatılma ve istismara karşı, tarafım. Her türlü adaletsizliğe ve adaletle hükmetmeyenlere karşı, tarafım. vb… Ya siz? Tarafsız mısınız?.. -- Selam... T.C. / M. Kemal Adal 14 Haziran 2013 / İZMİR
- M. Kemal Adal
- Tarafsız Değil, Tarafım. Hakka, Dinime, Milletime, Vatanıma, Bayrağıma, Atatürk İlke ve Devrimlerine, Türkiye Cumhuriyetine, Anayasanın değiştirilmesi bile teklif edilemez hükümlerine, Ettiğim yeminlere, verdiğim sözlere karşı“tarafsız” değilim; Olmam, olamam. Buna inancım, vicdanım, aklım, idrakim, benliğim izin vermez. Zalimlerin ve zulmün var olduğu zaman ve koşullarda, Toplumu ilgilendiren ve kişilerin etkilendiği konularda, tarafsız değilim, tarafım: Haktan yana, mazlumdan yana, tarafım. Türk’ten yana, Milletimden, Vatanımdan Bayrağımdan yana, tarafım. Atatürk’ten yana, Türkiye Cumhuriyetinden yana, Üniter ve Tam Bağımsız devletten yana, tarafım. Emperyalizme, sömürü düzenine, karşı, tarafım. Zalime, zulme karşı, tarafım. Her türlü aldatılma ve istismara karşı, tarafım. Her türlü adaletsizliğe ve adaletle hükmetmeyenlere karşı, tarafım. vb… Ya siz? Tarafsız mısınız?.. -- Selam... T.C. / M. Kemal Adal 14 Haziran 2013 / İZMİR
ZAMAN İÇİNDE KUR'AN KURSU ÖĞRENCİLERİ
ÖZÜ SÖZÜNE / SÖZÜ ÖZÜNE UYMAK, LAİKLİK ve ATATÜRK
Başlıklı yazıyla ilgili olarak:
"MÜSLÜMAN, KUR'AN'IN IŞIĞINDA MÜMİN (İNANMIŞ) İSE, LAİK OLMALIDIR.” diye ifade ettiğim bireysel sözümde bir yanlışlık yoktur.
" LAİKLİK BİREYSEL DEĞİLDİR", "DEVLET LAİK OLUR, KİŞİ LAİK OLMAZ" ve “MÜSLÜMAN LAİK OLAMAZ” diyenler yanlış ifade kullanmaktadırlar.
Lütfen yazıyı, özellikle yazıma alıntıladığım Kur’an Ayetlerini tekrar ve dikkatlice okuyunuz.
Kur'an'dan alıntıladığım bu ayetlerle verilen Kur’an Mesajından, “Kur’an’a iman etmiş bir Müslüman olarak” anladığım, inancı / dini olursa olsun:
“KİŞİNİN İNANÇ, İBADET, VİCDAN VE DÜŞÜNCE HÜRRİYETİNİ YAŞAMASINA YÖNELİK HER TÜRLÜ BASKI VE TAHAKKÜMÜNÜN ENGELLENMESİ"
VE
“HERKESİN İSTEDİĞİ DİNİ SEÇME VE GEREĞİNİ YERİNE GETİRME HAKKININ GÖZETİLMESİ";
GEREKTİĞİDİR.
Ve bu da Laikliğin bilimsel tanım ve anlamı bağlamında “LAİK ZİHNİYET / LAİK DÜŞÜNCE” DEMEKTİR:
( Ayetlerin verdiği mesajı yanlış anladığım söylenirse o ayrı bir konudur.)
“LAİK ZİHNİYET / LAİK DÜŞÜNCE” Yİ, BENİM YUKARIDA ALGILADIĞIM GİBİ ANLAYAN HER KİŞİ, (MÜSLÜMAN OLSUN VEYA OLMASIN Kİ BU DA AYRI BİR KONUDUR) “LAİK ZİHNİYET / LAİK DÜŞÜNCE” SAHİBİ DEMEKTİR.
KİŞİ BİREYSEL BAZDA, “LAİK ZİHNİYET / LAİK DÜŞÜNCE” SAHİBİ İSE, O KİŞİ DİNİ NE OLURSA OLSUN LAİKTİR.
GELELİM MÜSLÜMAN KİŞİYE:
AYETLER GÖZLER ÖNÜNDE DURUYOR; KİŞİ MÜSLÜMAN İSE ve YAZIMA ALINTILADIĞIM KUR’AN AYETLERİNDE VERDİĞİ MESAJINDA, ALLAH'IN BİZDEN İSTEDİĞİNDE DE:
“KİŞİNİN İNANÇ, İBADET, VİCDAN VE DÜŞÜNCE HÜRRİYETİNİ YAŞAMASINA YÖNELİK HER TÜRLÜ BASKI VE TAHAKKÜMÜNÜN ENGELLENMESİ"
VE
“HERKESİN İSTEDİĞİ DİNİ SEÇME VE GEREĞİNİ YERİNE GETİRME HAKKININ GÖZETİLMESİ";
BİLDİRİLDİĞİNE İNANMIŞ İSE: Bu Müslüman kişi de Bireysel Bazda: “LAİK ZİHNİYET / LAİK DÜŞÜNCE” SAHİBİ DEMEKTİR.
BU BAĞLAMDA ELBETTE Kİ:
ALLAH’IN KUR’AN’DA (yazıma alıntıladığım ayetlerde) BİLDİRDİĞİ ve Kur’an’a iman etmiş BİREYSEL MÜSLÜMAN’ DAN İSTEDİĞİ DE: “MÜSLÜMANIN, KUR'AN'IN IŞIĞINDA MÜMİN (İNANMIŞ) İSE, LAİK OLMASIDIR.”
Dinciler, aksini söylese de, Kur’an’da algılanıp anlaşılan gerçeğin bireysel ifadesi olan:MÜSLÜMAN, KUR'AN'IN IŞIĞINDA MÜMİN (İNANMIŞ) İSE, LAİK OLMALIDIR.” İfadesinde,Yanlış olan nedir ve sözün veya yazının tümünde bu nerededir?!
Başka söze ne hacet; Sadece: “De ki: "Siz ey hakikati inkâr edenler!” … “Sizin dininiz size, benim dinim bana!" (109/1 ve 6.)ayetlerinin işiten kulağa, gören göze, işleyen akıl ve gönüle işaret ve göndermesi bile odur ki: MÜSLÜMAN, KUR'AN'IN IŞIĞINDA MÜMİN (İNANMIŞ) İSE, LAİK OLMALIDIR.
"KUR'AN'DA Kİ İSLAM" BUDUR.
Konumuzla ilgili olarak, Sayın
Bekir Coşkun’un tespiti de doğrudur.
“DİNDAR” LAİK OLABİLİR, AMA “DİNCİ” ASLA
LAİK OLAMAZ…
“SİYASİ İSLAM”DIR ADI…
Saygılarımla
M. Kemal Adal
29 Nisan 2016 / İZMİR
*****
"DİNDARLIK" İMANIN ÖLÇÜSÜ OLMADIĞI GİBİ İNSANLAR ARASINDA ÜSTÜNLÜK VE AYRICALIK SEBEBİ DE DEĞİLDİR.
İnanç, kalbin
tasdikidir ve kişi ile Allah arasındadır. İmanın ölçüsü de dindarlık değildir. Zira amel
/ yapılan iş /davranış, imanın parçası, rüknü, olmazsa olmaz unsuru değildir. Dindarlık da kişisel tercihtir.
Kendini belli
bir inanç / din mensubu sayan herhangi bir kişi, bir dine mensubiyeti ve "dindar" olarak vasıflandırılmasıyla değil; inanç ve dini ne olursa olsun, diğer
insanlara karşı "iyi" tutum ve davranışlarıyla, kimseye zarar
vermeden, haksızlık yapmadan, dürüst ve adil
olmasıyla, "iyi" insan olarak kabul görür.
Bir toplumda,
"iyi" insanların katkısıyla mutluluk ve refah düzeyi yükselir.
Bu sebeple
Devlet (yöneticisi), ölçüsünü koyup tartamayacağı "dindar"
vasıflı insanı değil, ölçünü koyup değerlendirebileceği ve
müeyyideler ile vasfını düzenleyebileceği "iyi" insanı yetiştirmeyi
görev edinmelidir.
Rejimi ne
olursa olsun, zulmetmeyen adil bir devletin (yöneticilerinin) vazifesi, inancı
ne olursa olsun tüm vatandaşlarına eşit yakınlıkta olarak, onların düşünce ve
vicdan hürriyetlerini yargılamadan, her inanç sahibinin inancını özgür iradesi
ile seçebileceği ve bu inancını (her ne ise) başkasına bir zarar vermeden
yaşayabileceği ortam ve koşulları sağlamaktır.
Adaletin (hakkaniyet ve dürüstlüğün) hükmetmediği yerde, zulüm vardır ve zulme rıza da zulüm olup, zalimler asla iflah olmazlar.
ALLAH DİLEYENLERİ "ZALİMLERLE BİRLİKTE" YAZMASIN. İNŞALLAH.
M. Kemal Adal
15 Mayıs 2016 / İZMİR
*****
SORU: İSLAMİYET, ALLAH' IN YANINDA TEK DİNSE, NEDEN
TÜM DÜNYADA UYGULANAMIYOR?
CEVAP ve KUR'AN'DAKİ DELİLLERİ:
“Allah katında din
İslam'dır / barış ve esenlik için Allah'a teslim olmaktır. Kitap verilmiş olanlar,
kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık / doymazlık / azgınlık /
denge noktasından sapma / yalancılık / zulüm / kibir / zinakârlık yüzünden ihtilafa
düştü. Kim Allah' ın ayetlerine nankörlük ederse, Allah, hesabı çabucak
görecektir.” (3 / Ali İmran / 19)
" LAİKLİK BİREYSEL DEĞİLDİR", "DEVLET LAİK OLUR, KİŞİ LAİK OLMAZ" ve “MÜSLÜMAN LAİK OLAMAZ” diyenler yanlış ifade kullanmaktadırlar.
Lütfen yazıyı, özellikle yazıma alıntıladığım Kur’an Ayetlerini tekrar ve dikkatlice okuyunuz.
Kur'an'dan alıntıladığım bu ayetlerle verilen Kur’an Mesajından, “Kur’an’a iman etmiş bir Müslüman olarak” anladığım, inancı / dini olursa olsun:
“KİŞİNİN İNANÇ, İBADET, VİCDAN VE DÜŞÜNCE HÜRRİYETİNİ YAŞAMASINA YÖNELİK HER TÜRLÜ BASKI VE TAHAKKÜMÜNÜN ENGELLENMESİ"
VE
“HERKESİN İSTEDİĞİ DİNİ SEÇME VE GEREĞİNİ YERİNE GETİRME HAKKININ GÖZETİLMESİ";
GEREKTİĞİDİR.
Ve bu da Laikliğin bilimsel tanım ve anlamı bağlamında “LAİK ZİHNİYET / LAİK DÜŞÜNCE” DEMEKTİR:
( Ayetlerin verdiği mesajı yanlış anladığım söylenirse o ayrı bir konudur.)
“LAİK ZİHNİYET / LAİK DÜŞÜNCE” Yİ, BENİM YUKARIDA ALGILADIĞIM GİBİ ANLAYAN HER KİŞİ, (MÜSLÜMAN OLSUN VEYA OLMASIN Kİ BU DA AYRI BİR KONUDUR) “LAİK ZİHNİYET / LAİK DÜŞÜNCE” SAHİBİ DEMEKTİR.
KİŞİ BİREYSEL BAZDA, “LAİK ZİHNİYET / LAİK DÜŞÜNCE” SAHİBİ İSE, O KİŞİ DİNİ NE OLURSA OLSUN LAİKTİR.
GELELİM MÜSLÜMAN KİŞİYE:
AYETLER GÖZLER ÖNÜNDE DURUYOR; KİŞİ MÜSLÜMAN İSE ve YAZIMA ALINTILADIĞIM KUR’AN AYETLERİNDE VERDİĞİ MESAJINDA, ALLAH'IN BİZDEN İSTEDİĞİNDE DE:
“KİŞİNİN İNANÇ, İBADET, VİCDAN VE DÜŞÜNCE HÜRRİYETİNİ YAŞAMASINA YÖNELİK HER TÜRLÜ BASKI VE TAHAKKÜMÜNÜN ENGELLENMESİ"
VE
“HERKESİN İSTEDİĞİ DİNİ SEÇME VE GEREĞİNİ YERİNE GETİRME HAKKININ GÖZETİLMESİ";
BİLDİRİLDİĞİNE İNANMIŞ İSE: Bu Müslüman kişi de Bireysel Bazda: “LAİK ZİHNİYET / LAİK DÜŞÜNCE” SAHİBİ DEMEKTİR.
BU BAĞLAMDA ELBETTE Kİ:
ALLAH’IN KUR’AN’DA (yazıma alıntıladığım ayetlerde) BİLDİRDİĞİ ve Kur’an’a iman etmiş BİREYSEL MÜSLÜMAN’ DAN İSTEDİĞİ DE: “MÜSLÜMANIN, KUR'AN'IN IŞIĞINDA MÜMİN (İNANMIŞ) İSE, LAİK OLMASIDIR.”
Dinciler, aksini söylese de, Kur’an’da algılanıp anlaşılan gerçeğin bireysel ifadesi olan:MÜSLÜMAN, KUR'AN'IN IŞIĞINDA MÜMİN (İNANMIŞ) İSE, LAİK OLMALIDIR.” İfadesinde,Yanlış olan nedir ve sözün veya yazının tümünde bu nerededir?!
Başka söze ne hacet; Sadece: “De ki: "Siz ey hakikati inkâr edenler!” … “Sizin dininiz size, benim dinim bana!" (109/1 ve 6.)ayetlerinin işiten kulağa, gören göze, işleyen akıl ve gönüle işaret ve göndermesi bile odur ki: MÜSLÜMAN, KUR'AN'IN IŞIĞINDA MÜMİN (İNANMIŞ) İSE, LAİK OLMALIDIR.
"KUR'AN'DA Kİ İSLAM" BUDUR.
Konumuzla ilgili olarak, Sayın
Bekir Coşkun’un tespiti de doğrudur.
“DİNDAR” LAİK OLABİLİR, AMA “DİNCİ” ASLA
LAİK OLAMAZ…
“SİYASİ İSLAM”DIR ADI…
Saygılarımla
M. Kemal Adal
29 Nisan 2016 / İZMİR
*****
"DİNDARLIK" İMANIN ÖLÇÜSÜ OLMADIĞI GİBİ İNSANLAR ARASINDA ÜSTÜNLÜK VE AYRICALIK SEBEBİ DE DEĞİLDİR.
İnanç, kalbin
tasdikidir ve kişi ile Allah arasındadır. İmanın ölçüsü de dindarlık değildir. Zira amel
/ yapılan iş /davranış, imanın parçası, rüknü, olmazsa olmaz unsuru değildir. Dindarlık da kişisel tercihtir.
Kendini belli
bir inanç / din mensubu sayan herhangi bir kişi, bir dine mensubiyeti ve "dindar" olarak vasıflandırılmasıyla değil; inanç ve dini ne olursa olsun, diğer
insanlara karşı "iyi" tutum ve davranışlarıyla, kimseye zarar
vermeden, haksızlık yapmadan, dürüst ve adil
olmasıyla, "iyi" insan olarak kabul görür.
Bir toplumda,
"iyi" insanların katkısıyla mutluluk ve refah düzeyi yükselir.
Bu sebeple
Devlet (yöneticisi), ölçüsünü koyup tartamayacağı "dindar"
vasıflı insanı değil, ölçünü koyup değerlendirebileceği ve
müeyyideler ile vasfını düzenleyebileceği "iyi" insanı yetiştirmeyi
görev edinmelidir.
Rejimi ne
olursa olsun, zulmetmeyen adil bir devletin (yöneticilerinin) vazifesi, inancı
ne olursa olsun tüm vatandaşlarına eşit yakınlıkta olarak, onların düşünce ve
vicdan hürriyetlerini yargılamadan, her inanç sahibinin inancını özgür iradesi
ile seçebileceği ve bu inancını (her ne ise) başkasına bir zarar vermeden
yaşayabileceği ortam ve koşulları sağlamaktır.
Adaletin (hakkaniyet ve dürüstlüğün) hükmetmediği yerde, zulüm vardır ve zulme rıza da zulüm olup, zalimler asla iflah olmazlar.
ALLAH DİLEYENLERİ "ZALİMLERLE BİRLİKTE" YAZMASIN. İNŞALLAH.
M. Kemal Adal
15 Mayıs 2016 / İZMİR
*****
TÜM DÜNYADA UYGULANAMIYOR?
CEVAP ve KUR'AN'DAKİ DELİLLERİ:
“Allah katında din
İslam'dır / barış ve esenlik için Allah'a teslim olmaktır. Kitap verilmiş olanlar,
kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık / doymazlık / azgınlık /
denge noktasından sapma / yalancılık / zulüm / kibir / zinakârlık yüzünden ihtilafa
düştü. Kim Allah' ın ayetlerine nankörlük ederse, Allah, hesabı çabucak
görecektir.” (3 / Ali İmran / 19)
Allah dileseydi insanları bir tek ümmet yapardı ve insanlar toptan iman ederlerdi. (Allah insanlara inancında iman veya küfrü seçme, amelinde davranış özgürlüğü ve sorumluluğu vermiştir):
Sana da Kitap'ı hak olarak indirdik. Kitap'tan onun yanında
bulunanı tasdikleyici ve onu denetleyip güvenilirliğini sağlayıcı olarak... O
halde onlar arasında Allah'ın indirdiğiyle hükmet, Hak'tan sana gelenden
uzaklaşıp onların keyiflerine uyma. Sizden her biri
için bir yol / şerîat ve bir yöntem belirledik. Allah dileseydi sizi elbette
bir tek ümmet yapardı. Ama size vermiş olduklarıyla sizi imtihana çeksin diye
öyle yapmamıştır. O halde hayırlarda yarışın. Tümünüzün dönüşü
Allah'adır. O size, tartışmış olduğunuz şeylerin esasını bildirecektir. 5. sure (MÂİDE) 48. ayet (Resmi:
5/İniş:110/Alfabetik:60)
En mükemmel kanıt Allah'ındır. O
dileseydi hepinizi toptan doğru yola iletirdi. 6. sure (EN'ÂM) 149. ayet (Resmi:
6/İniş:55/Alfabetik:20)
Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündeki insanların
hepsi toptan iman ederdi. Hal böyle iken, mümin
olmaları için insanları sen mi zorlayacaksın! 10. sure (YÛNUS) 99. ayet (Resmi: 10/İniş:51/
Alfabetik:109)
Eğer Rabbin dileseydi insanları
elbette bir tek ümmet yapardı. Ama birbiriyle tartışmaya devam
edeceklerdir. 11. sure (HÛD) 118.
ayet (Resmi: 11/İniş:52/Alfabetik:38)
Kendisiyle, dağların yürütüldüğü yahut yerkürenin
parçalandığı yahut ölülerin konuşturulduğu bir Kur'an mı olsaydı! Hayır, iş ve
oluşun tümü Allah'ındır. İman edenler hâlâ ümidi
kesip anlamadılar mı ki, Allah dileseydi elbette insanlara tümden hidayet
verirdi. O küfre sapanlara gelince, sanayi olarak ürettiklerinin sonucu
halinde başlarına gülle, tokmak türünden belalar inmeye devam edecek yahut o
belalar onların yurtlarının yakınına konacak. Ta, Allah'ın vaadi gelinceye
değin. Allah, vaadine asla ters düşmez. 13. sure (RA'D) 31. ayet (Resmi: 13/İniş:87/Alfabetik:85)
Yolu doğrultup denge noktasını
bulmak Allah'ın işidir. Ondan sapan da var. Allah dileseydi, sizi toptan
hidayete erdirirdi. 16. sure (NAHL) 9. ayet (Resmi: 16/İniş:70/Alfabetik:75)
Allah
dileseydi, elbette ki sizi bir tek ümmet yapardı. Ama O, dilediğini saptırıyor, dilediğini
de iyiye ve güzele kılavuzluyor. Yapıp
ettiklerinizden mutlaka sorgu-suale çekileceksiniz. 16. sure (NAHL) 93. ayet (Resmi:
16/İniş:70/Alfabetik:75)
Biz dileseydik,
her benliğe hidayetini elbette verirdik. Fakat benden şu yolda söz
hak olmuştur: "Yemin olsun, cehennemi tamamıyla cinlerden ve insanlardan
dolduracağım." 32.
sure (SECDE) 13. ayet (Resmi: 32/İniş:75/Alfabetik:92)
Eğer Allah dileseydi onları
bir tek ümmet elbette yapıverirdi. Fakat O, dilediği kişiyi / dileyeni
rahmetine sokar. Zalimlere
gelince, onlar için ne bir dost vardır ne de bir yardımcı. 42. sure
(ŞÛRÂ) 8. ayet (Resmi: 42/İniş:62/Alfabetik:95)
M. Kemal Adal
5 Haziran 2016 / İZMİR
Sana da Kitap'ı hak olarak indirdik. Kitap'tan onun yanında bulunanı tasdikleyici ve onu denetleyip güvenilirliğini sağlayıcı olarak... O halde onlar arasında Allah'ın indirdiğiyle hükmet, Hak'tan sana gelenden uzaklaşıp onların keyiflerine uyma. Sizden her biri için bir yol / şerîat ve bir yöntem belirledik. Allah dileseydi sizi elbette bir tek ümmet yapardı. Ama size vermiş olduklarıyla sizi imtihana çeksin diye öyle yapmamıştır. O halde hayırlarda yarışın. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. O size, tartışmış olduğunuz şeylerin esasını bildirecektir. 5. sure (MÂİDE) 48. ayet (Resmi: 5/İniş:110/Alfabetik:60)
En mükemmel kanıt Allah'ındır. O dileseydi hepinizi toptan doğru yola iletirdi. 6. sure (EN'ÂM) 149. ayet (Resmi: 6/İniş:55/Alfabetik:20)
Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündeki insanların
hepsi toptan iman ederdi. Hal böyle iken, mümin
olmaları için insanları sen mi zorlayacaksın! 10. sure (YÛNUS) 99. ayet (Resmi: 10/İniş:51/
Alfabetik:109)
Eğer Rabbin dileseydi insanları elbette bir tek ümmet yapardı. Ama birbiriyle tartışmaya devam edeceklerdir. 11. sure (HÛD) 118. ayet (Resmi: 11/İniş:52/Alfabetik:38)
Kendisiyle, dağların yürütüldüğü yahut yerkürenin
parçalandığı yahut ölülerin konuşturulduğu bir Kur'an mı olsaydı! Hayır, iş ve
oluşun tümü Allah'ındır. İman edenler hâlâ ümidi
kesip anlamadılar mı ki, Allah dileseydi elbette insanlara tümden hidayet
verirdi. O küfre sapanlara gelince, sanayi olarak ürettiklerinin sonucu
halinde başlarına gülle, tokmak türünden belalar inmeye devam edecek yahut o
belalar onların yurtlarının yakınına konacak. Ta, Allah'ın vaadi gelinceye
değin. Allah, vaadine asla ters düşmez. 13. sure (RA'D) 31. ayet (Resmi: 13/İniş:87/Alfabetik:85)
Yolu doğrultup denge noktasını bulmak Allah'ın işidir. Ondan sapan da var. Allah dileseydi, sizi toptan hidayete erdirirdi. 16. sure (NAHL) 9. ayet (Resmi: 16/İniş:70/Alfabetik:75)
Allah
dileseydi, elbette ki sizi bir tek ümmet yapardı. Ama O, dilediğini saptırıyor, dilediğini
de iyiye ve güzele kılavuzluyor. Yapıp
ettiklerinizden mutlaka sorgu-suale çekileceksiniz. 16. sure (NAHL) 93. ayet (Resmi:
16/İniş:70/Alfabetik:75)
Biz dileseydik,
her benliğe hidayetini elbette verirdik. Fakat benden şu yolda söz
hak olmuştur: "Yemin olsun, cehennemi tamamıyla cinlerden ve insanlardan
dolduracağım." 32.
sure (SECDE) 13. ayet (Resmi: 32/İniş:75/Alfabetik:92)
Eğer Allah dileseydi onları
bir tek ümmet elbette yapıverirdi. Fakat O, dilediği kişiyi / dileyeni
rahmetine sokar. Zalimlere
gelince, onlar için ne bir dost vardır ne de bir yardımcı. 42. sure
(ŞÛRÂ) 8. ayet (Resmi: 42/İniş:62/Alfabetik:95)
M. Kemal Adal
5 Haziran 2016 / İZMİR
26 Eylül 2016 Pazartesi
GENEL OLARAK CİNLER
YAZIMA GELEN BİR YORUM - SORU:
Sayın Adal
Cinler hakkında ki yazınızı okuyunca beni Cin çarptı. Kendimi tutamıyorum ne yapayım. Bir öneriniz var mıdır. Saygılarımla.
BU YORUM SORUDA ALGILADIĞIM İRONİ VE İMAYA AİT DÜŞÜNCELERİMİ MAHFUZ (SAKLI) TUTARAK, GÜZEL ZANNA DAYALI OLARAK; UMUMU İRŞAD MAKSATLI CEVABIMDIR:
Sayın......,
Okuduğunuzun tamamı, Rahmetli Yaşar Nuri Öztürk'ün Türkçeye çevirisini yapmış olduğu cinlerle ilgili Kur'an ayetlerinin bir derlemesidir.Tarafımdan yapılmış bir yorum yoktur.
Benim itikadımca, "cin çarpması" diye bir şey yoktur; şeytanın ona uyanları aldatması / saptırması vardır.
Şeytan dediğin de hem insanlardan hem de cinlerden olur (114/ Nas / 6)
Sorduğunuz için size önerim: Şayet yapabilirseniz ön yargılarınızı bir kenara bırakarak yazının (kur'an ayetlerinin) tamamını anlamak için (inanıp inanmamak sizin bileceğiniz iş) dikkatlice okuyup düşünüp, cin ve insan şeytanlarını şarlatan dinci yobazların sözlerine göre değil, Kur'an ayetlerine göre tanıyın.
Sora da onların (özellikle de insan şeytanlarının) adımlarını takip etmeyin. Çünkü çünkü cin ve insan şeytanlarının sultası sadece kendi dostları üzerinedir.
Sizin cin çarpması, benim de "şeytanın aldatması / saptırması" dediğimiz şey, insanın kendi özgür iradesi ile yaptığı seçim, tercih, tutum ve davranışlarının kazanımıdır. ANLAYANA...
Ben böyle yapıyorum:
114 / NÂS SURESİ
1: De ki: "İnsanların Rabbine sığınırım!
2: İnsanların yöneticisine, yönlendiricisine,
3: İnsanların ilahına;
4: Kıvrılıp kıvrılıp saklanan, sinip sinip gizlenen vesvesenin / o sinsi, o aldatıcı şeytanın şerrinden,
5: İnsanların göğüslerine kuşkular, kuruntular sokar o;
6: Cinlerden de insanlardan da olur o!"
1: De ki: "İnsanların Rabbine sığınırım!
2: İnsanların yöneticisine, yönlendiricisine,
3: İnsanların ilahına;
4: Kıvrılıp kıvrılıp saklanan, sinip sinip gizlenen vesvesenin / o sinsi, o aldatıcı şeytanın şerrinden,
5: İnsanların göğüslerine kuşkular, kuruntular sokar o;
6: Cinlerden de insanlardan da olur o!"
15 Kasım 2016 Salı
İRŞAD İÇİN CEVAPLAR: BİZ NEDEN GERİ KALDIK
Ankara Söğütözü
Pek çok yer de böyle...
OKUL : 0
KÜTÜPHANE : 0
TİYATRO : 0
KONSER SALONU : 0
BİLİM FUARI : 0
AVM : 1
CAMİ : 13
MESCİT : 1
KUR'AN KURSU : 1
Şimdi tekrar düşünün: "Biz neden geri kalmışız?"
BİZ GERİ KALDIK. ÇÜNKÜ:
KUR’AN’DAKİ İSLAM'A GÖRE, “BÜTÜN YERYÜZÜ MABET, BÜTÜN MEŞRU FİİLLER İBADETTİR.” (Yaşar Nuri Öztürk)
AŞAĞIDA ÖZ VE ÖZET OLARAK İFADE EDİLEN “KUR’AN GERÇEĞİ” İN BİLİNCİNE VARARAK ALLAH RIZASI İÇİN İŞ YAPIP DEĞER ÜRETMEK / HAK İÇİN HALKA HİZMET AMAÇLI ÇALIŞMAK YERİNE, “UYDURULAN DİN”İN “KUR’AN’DAKİ İSLAM’ A UYMAYAN”ÖĞRETİLERİNE UYUP, GÖREV VE SORUMLULUKLARIMIZI HAŞA ALLAH’IN ÜZERİNE YIKARAK, BİLİNÇSİZCE “ŞEYTAN’ IN ADIMLARI”NI İZLEDİK VE HEM “KUR’AN’IN ÇAĞRISI”NA KULAKLARIMIZI TIKADIK HEM DE “İNSAN VE KAİNAT KİTAPLARI”NIN AYETLERİ”NE GÖZLERİMİZİ KAPADIK.
ALLAH İNSANLARIN KALPLERİNİ KAZANDIKLARI SEBEBİYLE MÜHÜRLER.
“İmanımızın temeli; Hayrı da, Şerri de, Allah’tan bilmektir. Şeytani güçler de, Rahmani güçler de, Allah’ın takdir ve kontrolündedir. Her şeyde, her yerde ve her halde hükmünü yürüten Allah’ın iradesidir. Allah sadece Rabbil Mü'minin değil, Rabbil Âlemindir. Bu imtihan dünyasında, hikmet ve adaletinin gereği: Siyasi, iktisadi, ilmi ve askeri… Her husustaki başarıyı… Her sahadaki imkân ve iktidarı “Sünnetullah” denen tabii kanunlara uygun olarak; sabırlı, kararlı, planlı ve devamlı çalışan tarafa vermektedir. Böylece Hak ve hoşgörü medeniyetleriyle zulüm ve sömürü düzenleri; kendi amaçları doğrultusundaki gayret, cesaret ve samimiyetleri oranında ileri geçmekte ve yeryüzünde hüküm sürmektedir.”
“GERÇEK ŞU Kİ, İNSAN İÇİN ÇALIŞIP DİDİNDİĞİNDEN BAŞKASI YOKTUR. VE ONUN ÇALIŞIP DİDİNMESİ YAKINDA GÖRÜLECEKTİR. SONRA KARŞILIĞI KENDİSİNE HİÇ EKSİKSİZ VERİLECEKTİR.”
53.sure (NECM) 39-41. ayet
Dip Not:
Ayrıntılı bilgi için aşağıdaki yazılar ile birlikte değerlendirilmesi dileğimle...
Ankara Söğütözü
Pek çok yer de böyle...
OKUL : 0
KÜTÜPHANE : 0
TİYATRO : 0
KONSER SALONU : 0
BİLİM FUARI : 0
AVM : 1
CAMİ : 13
MESCİT : 1
KUR'AN KURSU : 1
Şimdi tekrar düşünün: "Biz neden geri kalmışız?"
BİZ GERİ KALDIK. ÇÜNKÜ:
KUR’AN’DAKİ İSLAM'A GÖRE, “BÜTÜN YERYÜZÜ MABET, BÜTÜN MEŞRU FİİLLER İBADETTİR.” (Yaşar Nuri Öztürk)
AŞAĞIDA ÖZ VE ÖZET OLARAK İFADE EDİLEN “KUR’AN GERÇEĞİ” İN BİLİNCİNE VARARAK ALLAH RIZASI İÇİN İŞ YAPIP DEĞER ÜRETMEK / HAK İÇİN HALKA HİZMET AMAÇLI ÇALIŞMAK YERİNE, “UYDURULAN DİN”İN “KUR’AN’DAKİ İSLAM’ A UYMAYAN”ÖĞRETİLERİNE UYUP, GÖREV VE SORUMLULUKLARIMIZI HAŞA ALLAH’IN ÜZERİNE YIKARAK, BİLİNÇSİZCE “ŞEYTAN’ IN ADIMLARI”NI İZLEDİK VE HEM “KUR’AN’IN ÇAĞRISI”NA KULAKLARIMIZI TIKADIK HEM DE “İNSAN VE KAİNAT KİTAPLARI”NIN AYETLERİ”NE GÖZLERİMİZİ KAPADIK.
ALLAH İNSANLARIN KALPLERİNİ KAZANDIKLARI SEBEBİYLE MÜHÜRLER.
“İmanımızın temeli; Hayrı da, Şerri de, Allah’tan bilmektir. Şeytani güçler de, Rahmani güçler de, Allah’ın takdir ve kontrolündedir. Her şeyde, her yerde ve her halde hükmünü yürüten Allah’ın iradesidir. Allah sadece Rabbil Mü'minin değil, Rabbil Âlemindir. Bu imtihan dünyasında, hikmet ve adaletinin gereği: Siyasi, iktisadi, ilmi ve askeri… Her husustaki başarıyı… Her sahadaki imkân ve iktidarı “Sünnetullah” denen tabii kanunlara uygun olarak; sabırlı, kararlı, planlı ve devamlı çalışan tarafa vermektedir. Böylece Hak ve hoşgörü medeniyetleriyle zulüm ve sömürü düzenleri; kendi amaçları doğrultusundaki gayret, cesaret ve samimiyetleri oranında ileri geçmekte ve yeryüzünde hüküm sürmektedir.”
“GERÇEK ŞU Kİ, İNSAN İÇİN ÇALIŞIP DİDİNDİĞİNDEN BAŞKASI YOKTUR. VE ONUN ÇALIŞIP DİDİNMESİ YAKINDA GÖRÜLECEKTİR. SONRA KARŞILIĞI KENDİSİNE HİÇ EKSİKSİZ VERİLECEKTİR.”
53.sure (NECM) 39-41. ayet
Dip Not:
Ayrıntılı bilgi için aşağıdaki yazılar ile birlikte değerlendirilmesi dileğimle...
ÇAĞIMIZDA İSLÂM DÜŞÜNCESİNİN SORUNLARI (*)
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ’NİN BAŞARILI OLMASI İÇİN BİR DEĞERLENDİRME
M. Kemal Adal
15 Kasım 2016/İZMİR
*****
M. Kemal Adal
15 Kasım 2016/İZMİR
*****
1 Nisan 2017 Cumartesi
İRŞAD İÇİN CEVAPLAR-27: ALLAH'A İTAAT = KURAN'A İTAAT = ELÇİ'YE İTAAT
J. ALLAH'A İTAAT = KURAN'A İTAAT = ELÇİ'YE İTAAT
Kuran'ın İslam'ına inanan her Müslüman elçiye (Hz. Muhammed'e) itaatin gerekliliğini bilir.
Kuran'ın Müslümanlar'ı, bu yüzden Allah'a ve elçisine itaat ayetlerinin kendilerine karşı delil gösterilmesini çok garip karşılarlar ve bu iddiayı yapanların Kuran'ı bilmediğini veya çekiştirdiğini kavrarlar. Kuran'ın Müslümanlar'ına göre elçiden bize miras kalan ve elçinin bize miras olarak bırakmaya çalıştığı yegane kaynak Kuran'dır.
Kuran yeterlidir, bizi ilgilendiren yegâne vahiydir ve Peygamber'in başka bir kaynağı yazdırmaması da Kuran'ı yegâne kaynak olarak bıraktığının delilidir. Hadis kitabı diye toplanmış kitaplar ve dini, Kuran ile Kuran'dan kat kat fazla hadislerin şirketsel oluşumlarının bir neticesi olarak gösteren mezhepçi kitaplar, Peygamber'e iftiralarla doludurlar.
Kuran'ı tek kaynak kabul edip tüm bu kaynakları reddetmek, din adına tek otoriteyi Kuran'a (Allah'ın mesajına) vermek, hem mesajın sahibi Allah'a, hem mesajı getiren elçiye itaat etmek demektir.
İnşallah bu izahlar Allah'a itaati, Kuran'a itaati ve elçiye itaati ayırıp adeta din adına ayrı otoriteler varmış gibi gösterenlerin; mesajın sahibini, mesajın kendisini ve mesajı getirip duyuran elçiyi birbirlerinden ayırmalarını önler.
Mesajın sahibi Allah'la görüşemeyeceğimiz ve mesajı getiren elçi vefat ettiği için bize kalan mesajın kendisi olan Kuran'dır.
Mesajla yetinmemiz mesaja güvenmemiz sorunları çözmeye yetecektir.
Kendilerine okunmakta olan kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu?
29- Ankebut Suresi 51
DİP NOT
UYDURULAN DİN KUR’ANDAKİ DİN ARASINDAKİ FARKLARI 'GEREĞİNCE OKUYABİLMEK' İÇİN: İNDİRİNİZ VE ARŞİVLEYİNİZ.
VEYA:
Kuran'ın İslam'ına inanan her Müslüman elçiye (Hz. Muhammed'e) itaatin gerekliliğini bilir.
Kuran'ın Müslümanlar'ı, bu yüzden Allah'a ve elçisine itaat ayetlerinin kendilerine karşı delil gösterilmesini çok garip karşılarlar ve bu iddiayı yapanların Kuran'ı bilmediğini veya çekiştirdiğini kavrarlar. Kuran'ın Müslümanlar'ına göre elçiden bize miras kalan ve elçinin bize miras olarak bırakmaya çalıştığı yegane kaynak Kuran'dır.
Kuran yeterlidir, bizi ilgilendiren yegâne vahiydir ve Peygamber'in başka bir kaynağı yazdırmaması da Kuran'ı yegâne kaynak olarak bıraktığının delilidir. Hadis kitabı diye toplanmış kitaplar ve dini, Kuran ile Kuran'dan kat kat fazla hadislerin şirketsel oluşumlarının bir neticesi olarak gösteren mezhepçi kitaplar, Peygamber'e iftiralarla doludurlar.
Kuran'ı tek kaynak kabul edip tüm bu kaynakları reddetmek, din adına tek otoriteyi Kuran'a (Allah'ın mesajına) vermek, hem mesajın sahibi Allah'a, hem mesajı getiren elçiye itaat etmek demektir.
İnşallah bu izahlar Allah'a itaati, Kuran'a itaati ve elçiye itaati ayırıp adeta din adına ayrı otoriteler varmış gibi gösterenlerin; mesajın sahibini, mesajın kendisini ve mesajı getirip duyuran elçiyi birbirlerinden ayırmalarını önler.
Mesajın sahibi Allah'la görüşemeyeceğimiz ve mesajı getiren elçi vefat ettiği için bize kalan mesajın kendisi olan Kuran'dır.
Mesajla yetinmemiz mesaja güvenmemiz sorunları çözmeye yetecektir.
Kendilerine okunmakta olan kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu?
29- Ankebut Suresi 51
DİP NOT
UYDURULAN DİN KUR’ANDAKİ DİN ARASINDAKİ FARKLARI 'GEREĞİNCE OKUYABİLMEK' İÇİN: İNDİRİNİZ VE ARŞİVLEYİNİZ.
VEYA:
DİP NOT
UYDURULAN DİN KUR’ANDAKİ DİN ARASINDAKİ FARKLARI 'GEREĞİNCE OKUYABİLMEK' İÇİN: İNDİRİNİZ VE ARŞİVLEYİNİZ.
VEYA:
UYDURULAN DİN - KUR'AN'DAKİ DİN
*****
*****
*****
*****
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder