İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

FARKI FARK EDELİM


DİNDAR - DİNCİ

 
Mehmet Necati GÜNGÖR
31. Mart. 2016


                Bir toplumda “dindarlık” ne kadar iyi bir şeyse, “dincilik” o kadar kötüdür.

                Dindarlık, o toplumun insanlarına güven ve mutluluk verir.

                Dincilik ise kan, gözyaşı, huzursuzluk, edepsizlik, güvensizlik…

                Sevimli bir kelime değil ama dinin inanç, ahlâk ve ibadet sistemi olmaktan çıkarılıp, dünyevi menfaatler için bir anlayış, ya da  “izm” halinde kullanılmasını ifade eder.


                Gerçek dindarların oluşturduğu bir toplumda:

                Hırsızlık olmaz,

                Haksızlık, adaletsizlik olmaz,

                Namussuzluk olmaz,

                Yalan olmaz,

                Riya olmaz,

                Şiddet olmaz,

                Zulüm olmaz,

                Allah’ın dini şahsi ve siyasi çıkarlar için kullanılmaz.

                İşler, yandaş olanlara değil,  ehil olanlara verilir.

                Masum çocuklar, kadınlar, fukaralar, çaresizler, dindar toplumun şefkat ve koruyucu eliyle sarmalanır.

                İnsanlar, inançlarından dolayı kınanmaz, itilip kakılmazlar.


                Zira dindar toplumun insanları her gün beş vakit namazda okudukları Fatiha Suresi’nde “mâliki yevmiddin” diyerek Allah’ın mutlak gücünü ve yargı yetkisini bir iman akidesi olarak tekrarlar ve tasdik ederler.

                “Yevmiddin!”

                “Din günü” demektir.

                Yani, kıyamet günü, yargı günü anlamındadır.


                Demek ki neymiş;  yargılama yetkisi yalnızca Allah’a aitmiş.

                Hâkim-i mutlak, yalnızca Yüce Yaradan’mış.

                Allah, peygamberleri dahil, kimsenin eline “iman ölçer aleti” tutuşturmadı.

                “Yargı yetkisi yalnızca bana aittir” dedi.


                Böylece, kullarının inanç konusunda birbirlerine ön yargıyla bakmamaları gerektiğini bildirdi.

                İnsanın içindekini de dışındakini de yalnızca O bilir.

                İnandığınız mezhep,  görüş, ya da siyasi anlayış adına ona dinsiz, buna imansız diyerek toplumu kategorize edemezsiniz.

                Bunu yaparak Yüce Yaratıcı’nın hükümranlık  alanına tecavüz ettiğinizin farkında mısınız?


                İşte “dincilik” bu bakımdan da kötü bir şey.

                Din üzerinden siyaset pazarlayanlar,

                Siyasi liderlerini Peygamber seviyesinde görenler,

                O’na dokunmanın bile ibadet olduğunu söyleyen zavallılar,

                O’nun Allah’ın bütün vasıflarını üzerinde topladığını iddia edebilecek kadar kendinden geçen şirk soysuzları,

                Günahınızın ne kadar büyük olduğunun farkında mısınız?


                 İyyâke na'budü ve iyyâke neste'în

                “Yalnız O’na kulluk eder, yalnız O’ndan yardım dileriz.”


                Sahi, siz kimsiniz?

                Kimin kulusunuz?


*****

İŞTE DİNDAR İLE DİNCİ ARASINDAKİ FARKLAR

 
Eren Erdem
16.08.2010 00:24 

Tarihin vicdanında sorgulanması gereken iki önemli unsurdan bahsetmek gerekir. 
Biri insanlık tarihi boyunca “insanlığın tüm değerlerine musallat olmuş bir şer kolu” iken, ötekisi, Hakkın rahmet sıfatının aynası olmuş bir bereket damarıdır…
Dindar, dini Allah’a has kılarak; aracı tanrılar edinmeksizin iman eden iken, dinci; dini Allah’ın elinden alarak kişilere entegre eden zahmet abidesidir
Yani biri rahmet iken, ötekisi zahmettir.
Dindar, toplumsal değerleri kucaklayarak; bireyselliği geri plana iter. Dinin en büyük düşmanı olan “sürü psikozunu” reddederek, aydınlanmacılığı öne alır. Dinci ise, “sen garışma hocalar bilir” edebiyatı eşliğinde; küfür ve riya pazarlamacılığı yapar…
Dindar, şekillerden ırak kalarak, iblisin düştüğü şekil bataklığından çıkma gayreti güderken, dinci; “özü” reddederek şekillere tapınma şizofrenisini üretir ve dayatır.
Dindarın anlattığı Muhammed “nurlu ve onurludur”, dincinin dayattığı Muhammed ise “kendi arzularına bağımlıdır”.
Dindar, dini ve evrensel diyalektiği kavramıştır. O, güzelliklerden huşu duymasını bilendir. Öncelikleri; nüsuklar / şekiller değil, insanlığın selametidir. Bu nedenle “dindarın zengin olanına rastlamanız imkânsızdır.”
Dinci ise, şekillere bağımlıdır, mal biriktirir, servet yığar, talan eder. Bunları meşru kılmak için “Peygambere yalan söyletir / uydurma hadis ithal eder”.
Dindarın Rabbi, Âlemlerin Rabbi olan Allah’tır. Dincinin rabbi ise; paradır.
Dindar, “emperyalizm Çanakkale’ye dayandığında, başı kınalı olarak cepheye koşandır”, Dinci ise “İngiliz mandasında selamet arayandır.”
Gayya Karanlığından Kuran Aydınlığına adlı kitabımda yer alan bir bölümü sizlere aktarayım;
Dindarlık adına putperestlik, İslam toplumlarının ve Dünya barışının önündeki en büyük engeldir.
Putperestlik sisteminin bünyesinde filizlenen sömürü dalgasını, dindarlık maskesi giymek sureti ile hayata geçirenlerin mesleğine verilen addır bu. Bu, Emevi sürecinde hortlamış olan kabilecilik ve putçuluğun, İslam bünyesinde var olan bir gömlek ile örtülmesidir.
Bu konuda Hamza el-Harici şöyle tarihi bir açılım yapmaktadır;
Muaviye, Hazreti Peygamber tarafından hem kendisi hem de babası lanetlenmiş bir adamdı. Allah’ın kullarını “köle”, Müslümanların mallarını saltanat elde etmek için araç, Allah’ın gönderdiği dini, pusu kurmak acıyla kullandı. Sonra da yok olup gitti. (Cahız; el-Beyan ve’t-Tebyin, 2/123)
Bu ifade, muhteşem bir tespit olmak ile birlikte, günümüzdeki “siyasal İslamcılar” için tokat niteliğinde bir uyarıdır!
Ebu Süfyan bin Muaviye, babası Hazreti Peygamber ile fiilen savaşmış bir adamın oğludur. Birçok kaynakta, Resulullah’ın kendisini lanetlediği ifade edilmektedir.
Esası itibari ile Kuran’da onun düşüncelerinden ötürü onu lanetlemiştir. Şimdi bana diyeceksiniz ki, kendisinden önce vahyedilmiş bir kitap nasıl olur da onu lanetler. Tam olarak şu şekilde;
(BAKARA suresi 89. ayet) Yanlarındakini doğrulamak üzere kendilerine Allah katından bir kitap geldiğinde, daha önce inkâr edenlere karşı zafer isteyip durdukları halde, tanıyıp bildikleri kendilerine gelince, onu inkâr ettiler. Küfre sapanların üstüne olsun Allah'ın laneti!...
Allah’ın beyanını (Vahyi), kendi çıkar ve amaçları doğrultusunda kullananlar, gerçekleri tahrif ederek, vahyin sistematiğinin içini boşaltanlar ve tüm bunları dünyalık için yapanlar bu cümledendir.
(Gayya Karanlığından Kuran Aydınlığına – Ozan Yayıncılık 2010 – Sf.164)
Allah elçisinin soyunu kurutarak egemen olanların tamamı, bilfiil “İslamcılık iddiası içerisinde idi”.
Ancak; saray, saltanat, ulema, raiye psikolojisinin seri üretime geçirildiği bu süreç dâhilinde; dinci ile dindar arasındaki farklar açığa çıkmıştır…
Ülkemizde bugün faaliyette olan güruh “dinci” güruhudur. Dindarlık; bağımsızlık ve aydınlanmacılığın nişanesi iken, dincilik bu anlamda “sömürü ile işbirliği yapma mesleğinin adıdır”.
Bu anlamda geniş açılımlar sunma adına hazırladığım ve yakın bir zamanda sizler ile buluşacak olan ”Abdestli Kapitalizm (Yeşil Burjuvazi)” adlı kitabım ile bu odakların titreyeceğini düşünüyorum.
Türkiye’de; dincilerin egemenliğine dayanarak, dinin tamamına karşıt hale gelen halkımızın, gerçekleri göreceğini düşünüyorum.
Yürekten muhabbetle…
Eren Erdem
Odatv.com 


DİNDAR İLE DİNCİ ARASINDAKİ FARK

 
Rahmi Turan
27 Şubat 2011

Yaşar Nuri Hoca “Bu kitap, zulümleriyle dini kirletenlerin tarihidir. Kuran, dinciliği ‘büyük zulüm’ ve ‘en büyük düşman’ ilan etmiştir. Dincilik maskeli bir şirktir!” diyor.

Şirk, bilindiği gibi, Allah’a eş koşmak ve onun ortağı olduğunu söylemektir.
Hazreti Muhammed’in “Ümmetim adına en çok korktuğum şey” dediği işte budur.

İnsanlar, dini kullanan zalimler ve sahtekârlar tarafından nasıl aldatılıyor ve dinciler dini nasıl bir zulüm ve çıkar aracı haline getiriyor?

Yaşar Nuri Hoca’nın bu eserini herkesin, özellikle genç kuşağın okumasında büyük yarar var.

Dindar ile dinci arasında ne fark vardır?

Dincilik, “Tanrı’ya hizmet” yaftası altında dini Tanrı iradesinin tersine işletmenin şeytani zihniyetidir.

Dindar, dinin, yani tanrısal iradenin kendisini kullanmasına izin veren, bunun için de dinin sahibi olan Allah’a teslim olan insandır.

Dinci ise dinin kendisini kullanmasına asla izin vermeyen, dini kendi hesapları için kullanmaktan asla vazgeçmeyen insandır.

Dindar, seçkin ve üstün niteliklere sahiptir, kendi adını kullanarak Allah için iş yapar, dinci ise Allah adını kullanarak kendisi için iş yapar, insanları sömüren bir sahtekârdır!

* * *

İslam’ın temelinde barış, güven, mutluluk ve esenlik vardır. İslam bunları amaçlamaktadır.

Yaşar Nuri Öztürk “Kitabım, gerçekleri samimi vicdanlara anlatabilirse bu, bir Kuran mümini olarak beni mutlu edecektir” diyor. Yaşar Nuri Hoca’ya göre:

“Dincinin tek amacı vardır. Dini kullanarak kinlerini tatmin, menfaat ve itibar sağlamaktır. Dinci çıkarını kollar, dini siyasette kullanır, cehalet, egoizm ve hatta sadizm içindedir.

Dincinin hedefi, din adına verdiği mücadelenin sonucu ‘Tevhid dinini’ yani gerçek dini hayatın dışına itmek olmaktadır.

Dincilik, dinin tüm değerlerinin birer maskesinin kullanıldığı şeytani bir sanayi ve siyaset koludur.

Dinci, din yaftası altında Allah’ın yetkilerini kullanmaya kalkan ikiyüzlü bir namert olduğu için Allah ona öfkelidir, rahmet ve merhametini onu kurtarmak için kullanmaz.

Dinciliğin bu imansız ve idraksiz sefaletini, en doyurucu ve etkili biçimde tanıtan beyanlar Kuran’da yer almaktadır.

 Gerçek dini dışlayarak onun yerine bir istismar dini geçirmenin Kuran’daki adı ‘şirk’, günlük hayattaki adı ‘dincilik’tir.

* * *

Dindarların en zararlı düşmanı dincilerdir. Çünkü dinci, dindarın en yüce, en kıymetli sermayesini, kirleten, çalan, istismar eden bir namerttir.

Dinci, dindarın hayatı pahasına koruduğu yücelikleri birer maske gibi kullanarak hesaplarını denk getirmeyi esas alan hayâsız bir hırsızdır, gaspçıdır. 

Dindar Allah’ın rahmeti, dinci ise Allah’ın musibetidir!

Dincilik (veya siyaset dinciliği) dini çıkar, koltuk, baskı, egemenlik aracı yapan bir sanayi koludur. İşin esası bakımından ne dini vardır, ne imanı!

Dincinin dini, imanı, Tanrısı, ibadeti, hep çıkarı ve hesabıdır. Dincilik, tarihin en verimli ama en zalim iş kollarından biridir. Dinci ise bu sanayi kolunu meslek edinmiş olanların adı ve unvanıdır.

* * *

Bu sanayi kolu (dincilik) şimdilerde tüm dünyanın nefesini kesiyor, uykularını kaçırıyor, o arada Türkiye’nin de gırtlağını sıkıyor.

Ne yazık ki tek kutuplu dünyanın süper zalimleri, sömürülerine destekçi bulmak için bu dinci sektörün her türüyle işbirliği içine giriyorlar.

Özellikle kendilerine, ‘İslam dünyası’ diyen aldatılmış kitlelerin aymazlarıyla!”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder