İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

26 Temmuz 2017 Çarşamba

DİYANETİN FETÖ RAPORU


Diyanet, FETÖ elebaşının sapkın söylemlerinin incelendiği raporu açıkladı…

Diyanet İşleri Başkanlığı, FETÖ elebaşının sapkın söylemlerinin incelendiği raporu açıkladı.
Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığının, yaklaşık bir yıldır hazırlığını sürdürdüğü, FETÖ elebaşının İslam dinine verdiği zararları, yaklaşık 670 saat sesli ve görüntülü konuşmasını analiz ederek, Türkçe olarak basılmış 80 kitabını inceleyerek, "Kendi Dilinden FETÖ Örgütlü Bir Din İstismarı" adıyla raporlaştırdığı çalışma, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez tarafından kamuoyuyla paylaşıldı.
FETÖ elebaşının 40 yıllık söyleminin incelendiği çalışmayı, Diyanet İşleri Başkanlığı konferans salonunda düzenlenen basın toplantısıyla kamuoyuyla paylaşan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, sözlerinin başında Mescid-i Aksa’da yaşananlara değinerek, “İslam ümmetinin ocaklarına ateş düştüğü bir zamanda İslam coğrafyasının her tarafında kan akarken, Mescid-i Aksa’nın harimi ismetine tecavüz edildiği bir zaman diliminde, 40 yıldır sureti Hak’tan görünerek ülkemizde nice büyük zararlara yol açan, gençlerimizin imanlarına, düşüncelerine, duygularına sızan örgütlü bir din istismarını tahlil etmek üzere huzurunuzda bulunmaktan büyük bir ıstırap duyduğumu ifade etmek istiyorum” dedi.
Raporun farklı dillere çevrilerek dünyadaki bütün dini kuruluşlarla da paylaşılacağını kaydeden Başkan Görmez, Din İşleri Yüksek Kurulunun yaptığı bu çalışmanın, Diyanet İşleri Başkanlığının gecikmiş bir vazifesi olduğunu belirtti.
FETÖ’ye karşı Din İşleri Yüksek Kurulunun çalışmasının, Haşhaşiler’e karşı İmam Gazali’nin çalışması, Osmanlı döneminde Kadızadeliler’e karşı Kâtip Çelebi’nin çalışması kadar önem arz ettiğini ifade eden Başkan Görmez, FETÖ ele başının sapkın din anlayışının gözler önüne serildiği raporu açıklarken şu ifadelere yer verdi;
“Selçuklu döneminde Haşhaşiler, Osmanlı döneminde Kadızadeliler nasılsa bugün de FETÖ öyledir…”
Din İşleri Yüksek Kurulumuzun yaptığı bu çalışma, bizim tarihimizde yeni bir çalışma değildir. Tarihimize baktığımız zaman Selçuklu Devletinin en zor zamanında Batini ve Haşhaşilerin ortaya çıkışı, İmam Gazali’nin onlara meydan okuyuşu ve o raporu bizzat Selçuklu Devletine, Nizâmülmülk’e takdim ederek, arkasından nizamiye medreselerini kurarak, İslam noktasında sahih bilgiyle insanların buluşması için başlayan çalışmalar neyse, Osmanlı İmparatorluğunun en zor döneminde Kadızadeliler hareketine karşı onların ortaya koyduğu yanlış düşüncelerden dolayı, Kâtip Çelebi’nin çalışması ne anlam ifade ediyorsa, Türkiye Cumhuriyetinin en zor zamanında bugün örgütlü bir din istismarı olarak FETÖ hareketini Din İşleri Yüksek Kurulumuzun incelemiş olması ve bir rapora dönüştürerek topluma takdim etmesi de o kadar önem arz ediyor.
“Bin yıl önceki Haşhaşi zihniyeti bugün tekrar ortaya çıkmıştır…”
Batiniler ve Haşhaşiler bundan yaklaşık bin yıl önce Gazali’nin hayatına kast etmiş dini istismar ederek suikastler düzenlemiş, devlet düzenini yıkmaya teşebbüs etmiştir. Fakat Haşhaşiler ne kalıcı bir zarar verebilmişlerdir, ne de sahtekarlıklarla bezenmiş din anlayışlarını bir sonraki asra taşıyabilmişlerdir ancak İslam medeniyeti o gün büyük bir yara almıştı. Aradan bin yıl geçmiş ve yine onlar gibi Haşhaşi zihniyet ortaya çıkmıştır. Fakat aynı zamanda Gazali’nin ve onun takipçileri son bulmamış, dinin aydınlık bir rehber olduğunu gören, müminlere feraset öğütleyen insanlar hep ola gelmiştir. Tarihten kendimize ders çıkarmakta çok başarılı olmadığımız belki de tarihten çıkaracağımız en önemli derstir. Fakat belki gelecek için günümüzden ders çıkarmayı başarabiliriz. İşte Din İşleri Yüksek Kurulumuzun yaptığı bu çalışma aslında artık geçmiş için değil gelecek için geleceğimiz için çok daha büyük önem arz etmektedir. FETÖ terör örgütünün bunlardan biri olduğunda hiç şüphe yoktur.
“Sızıntı Dergisi sadece bir derginin adı değil, bir hareketin ve bir metodun adıdır…”
Din İşleri Yüksek Kurulu FETÖ elebaşının ve hareketinin düşünce arka planını ortaya çıkarmıştır. Sızıntı Dergisi sadece bir derginin adı değil, bir hareketin ve bir metodun adıdır. Sadece kurumlara, ülkelere, müesseselere, devletlere bir sızma hareketi değil, inançlara, düşüncelere, kalplere, değerlere bir sızma hareketidir.
FETÖ hareketinin yöntemleri…
FETÖ yönteminin ana unsurları şöyledir. Yanlış bilgileri doğru bilgilerle harmanlayarak, karıştırarak vermek. Hemen her konuşmada mutlaka saptırıcı bir ifade adeta söz arasına ve satır aralarına gizlenmiştir. Birden fazla anlama gelen ifadeler kullanarak karma karışık bir teolojinin ortaya çıkmasını sağlamak. Kelime kalabalığı oluşturarak muğlak anlamlar üretmek. Kendini kastettiği halde üçüncü şahıslar üzerinden konuşmak. Kibrini tevazu olarak pazarlamak. İnananların itibar ettiği zatları çıkarı için şahit göstermek. Bütün konuşmalarında tiyatral bir oyun sergilemek. Gösteriyi anlamın önüne geçirmek. Söyleyeceği şeyleri meşruiyet devşirmek için önce zemin hazırlamak. Menfaati söz konusu olduğunda bu yöntemleri ustaca kullanmıştır. Ve nasıl ki başka takiye yöntemleriyle kurumlara, devletlere sızmışsa, takiye sözlerle insanların dimağlarına, zihinlerine, inançlarına ve değerlerine sızmıştır. 
“FETÖ'nün, insanların Allah tasavvurunu değiştirmeye kalkışmasına şahit oluyoruz…”
Üzerinde durulacak önemli bir husus uluhiyet ve rububiyet akidesi. İnsanların Allah tasavvurunu değiştirmeye kalkışması. Bunu o kadar ileri bir noktaya taşımıştır ki, fırsatını bulduğunda doğrudan doğruya onun adına konuştuğunu, mensuplarının karşısında haşa “kendi şahsında Allah’ın mütecelli olduğunu” söylemekten kaçınmamıştır. Ve ne hazindir ki bu sözleri cami kürsüsünde söylemiştir. Bu sözler onun sapkınlık derecesini göstermesi açısından önemli, fakat daha tehlikeli olan bütünde uluhiyet akidesini, Allah inancını, Allah tasavvurunu sistematik olarak bozmaya çalışması. Kendi mensuplarına sürekli Allah’a ulaşmanın mümkün olduğunu anlatma çabasında olmuştur. Allah’ı ulaşabilir kılmak isteyen bir insanın her konuşmasında Peygamberi İzmir’e getirmesi, camiye, cemaati arasına sokması, onunla görüştüğünü sürekli iddia etmesi artık içten bile değildir. Fakat bunun çok sinsice yapıldığını görüyoruz. Gözyaşları içerisinde söylediğine hep şahit oluyoruz. Önündeki genç çocukların çığlıklarını arttıracak şekilde söylediğine şahit oluyoruz.
“Sadece Allah’ı ve Hz. Peygamberi değil, Kur’an-ı Kerim’ de istismar ediyor…”
Bir yandan Peygamber Efendimizi haşa ayağına kadar getirirken, öte yandan kendisi burçlara çıkıyor. Meleklerle görüştüğünü iddia ediyor ve yine bir cami kürsüsünde melekten merhaba gördüğünü söylüyor. Hak’tan nida geldiğini kendisine Hak’tan nida geldiğini söylemekten çekinmiyor. İnsanlar sadece Allah ile aldatılmıyor, sadece Peygamber istismar edilmiyor, Kur’an-ı Kerim’de istismar ediliyor. Kuran’ın ayetlerini de suiistimal etmekten, hatta kendine yormaktan geri durmuyor. Kendine işaret eden ayetlerden söz ediyor. Yine tehlikeli olan bütünde Kuran’a verdiği zarardır. Bir ayeti bağlamından kopararak siyak ve sibakından tamamen koparıp herhangi bir ilke gözetmeden kendi örgütünü yükseltmek ve yüceltmek için kullandığına şahit oluyoruz. Dinleyenler için Kur’an dini kıstas olması gerekirken bir araca dönüşüyor, hem de dinin istismarında kullanılacak kadar alçalmış bir kişinin dilinde.
“Allah’ın ulaşılabilir, Peygamberlerin dokunulabilir, ölmüş zevatın görüşülebilir olduğu bir dünya kuruyor kendisi için…”
FETÖ terör örgütü elebaşı için ayetler gerçekten yalnızca araç ve işarettir. Onun için hiçbir şeyin gerçekliği yoktur. O varlıkta varlığın ötesini gördüğünü iddia etmektedir. Gaybı gördüğünü iddia etmektedir. Bu yüzden onun için her şey aşikârdır, bu yüzden peygamberlerle beraberdir haşa ve bu yüzden kendi ifadesiyle “Mesih’in merkebidir, Ashab-ı Kehf’in de kıtmiridir.” O helezonda hav hav ederek birilerinin arkasından tırmanıp durmaktadır. Böylelikle gayb âleminin bilinebilir, Allah’ın ulaşılabilir, Peygamberlerin dokunulabilir, ölmüş zevatın görüşülebilir olduğu bir dünya kuruyor kendisi için. Bunu önce mümkün olduğunu iddia ediyor, asıl gayesi de bütün bunlara kendisinin mazhar olduğunu ifade etmek için. Bu dünyayı kurmak için Müslüman geleneğini literatürüne başvursa da onu duble, perispri gibi ezoterik akımların kelimelerini de kullanmaktan çekinmiyor. ‘Her insanın bir dublesi var, Peygamberin de dublesi var vallahi o duble şu anda aranızdadır’ demekten çekinmiyor.
“Sızıntı Dergisi, başka inanç dünyalarının sembollerinden ibarettir…”
Yeri geliyor teslis inancını savunuyor. Yeri geliyor Yunan tanrılarından söz ediyor. Herkül’den bahsediyor. Herkül’ün resimlerini yayın organı olan Sızıntı Dergisinin kapağına defalarca taşıyor. Sızıntı Dergisinde 19 bin resim incelenmiştir. 19 bin resmin 8 bini başka inanç dünyalarının sembollerinden ibarettir. Mesiyanik, evanjelik gibi birtakım başka inanç dünyalarına ait sembollerden oluşuyor. Tıpkı misyonerlik odaklı evanjelist akımlardan esinlenmiş resimleri taşıdığı gibi. Sızıntı’nın nice kapaklarında kucağında İsa, Meryem timsali ile karşılaşıyoruz. İnsanların inancını zedeliyor. Bilinçlerini değiştirmeye çalışıyor. Zihinleri yeterince bulandırdıktan sonra işi Mesih’e bağlıyor bütün konuşmalarında. Bir kurtuluş öyküsüne dönüştürüyor. Ve kendisine tabi olanları bu kurtuluşun erleri ilan ediyor. Hatta ikinci sahabeler adını veriyor. Mesih meselesini neredeyse müstakil bir öğretiye dönüştürüyor. Bu öğretiye göre haşa Hz. Muhammed Hz. Meryem ile evlenmiş ve haşa Hz. İsa’nın babasıdır. Bir yönüyle de Hz. Muhammed Ruhu’l Kudüs’tür. Yani teslis akidesinin üçlemenin bir tanesidir haşa.
“Söylemler üzerinden İslamiyet’i Hıristiyanlıkla birleştirmeye çalışıyor…”
Söylemler üzerinden İslamiyet’i Hıristiyanlıkla birleştirmeye çalıştığı açıkça görülmektedir. Bunu yaparken vaktinde diyalog faaliyetleri ve o faaliyetlerin sunduğu imkânları alabildiğine kullanmıştır, zaten onun için diyalogda bir araçtır. Dünyaya yayılmanın, kendini dünyaya açmanın bir aracı. Bu yüzden o diyalog çalışmalarını, diyalog çalışmalarını başlatanların kastından bile daha öteye taşımakta gecikmemiştir. Yani 1963 Vatikan Konsülünün diyaloğa yüklediği anlamdan çok daha öteye taşımıştır. Küresel bir istismara doğru koşarken dinlerin de izdivacını sağlama gayretine girmiştir. Bu izdivaç safsatasından da “İsevi Müslümanlar” gibi garip söylemler üretmeye başlamıştır. Kendi mensuplarına gelince onun için onlar artık Allah’ın cemaatidir. Konuşmalarında kendi mensuplarını, örgüt mensuplarını ya “Allah cemaati”, ya “Peygamber cemaati” olarak tavsif etmektedir. Bu karmaşa içinde kendisi de kâh Mesih olmuş, Kâh Peygamber’in onayladığı kişi. Bazen Peygamber’i aştığını, bazen ilahlık derecesine vardığını söylemiştir. Tabi onun tüm bunları ne kadar fedakârlıkla yaptığını sözde, bu uğurda belki bin defa aldanacak, bin defa ateş böceklerine koşmalar dizecek, 100 bin defa zangoçlara yahşi çekecek ve vaftiz suyunu abı hayat diye içeceğini vurgulamadan da edemeyecektir. Yine bunları da biraz sonra maalesef duymak zorunda kalacaksınız. Ve güya niyeti de halistir tüm bu birleştirmeleri Peygambere rağmen Peygamber için yapacaktır, yaptığını bizzat böyle ifade ediyor. ‘Ben bu kötülükleri yaptım’ diyor. ‘Düşündüm Peygamberi karşıma getirdim ona dedim ki, üzgünüm ama bunları senin için sana rağmen yapıyorum’ diyor. Bu söylemlerini yaymak için camiyi istismar etmiştir, kürsüyü kirletmiştir. Ta ki karanlıklar yayan sözde ışık evlerini kurana kadar. Çünkü ona göre Mabetler kapanabilir, artık kendisinin açtığı ışık yayan evler vardır. 
“Masum çocukların barınma ihtiyacını kullanarak onların zihinlerine sızdı…”
Masum çocukların barınma ihtiyacını kullanarak onların zihinlerine sızmak için gece yarıları sistematik bir biçimde telkin ve propaganda yapılmıştır. Şimdi hep birlikte bu mankurtlar nasıl oluştu, bu robotlar nasıl oluştu diye soruyoruz 40 yıl sonra. O konuşmalar bir telkin ve propaganda aracı olarak o çocuklara, o evlerde hem de gece yarılarında onların kalplerini, ruhlarını, onların beyinlerini teslim almak üzere söylenmiş sözler olduğu bugün bütün yönleriyle ortaya çıkmıştır. Bir konuşmasında kendi mensuplarına diyor ki, ‘ben sizin sol meleklerinize talimat verdim günahlarınızı yazmayacak’. ‘Sol meleklerin elini tuttum’ diyecek biraz sonra. Öyle olunca her türlü günahı, her türlü cinayeti nasıl meşrulaştırdığını da anlamış olacağız.
“80’li, 90’lı yıllarda FETÖ bütün bunları yaparken, bir yandan İslam’ın en masum çalışmaları irtica diye damgalanıyordu…”
Bu hezeyanlarını, safsatalarını cami kürsülerinde insanların zihnine yaymış, mensuplarını camiden devşirdiğini az önce de ifade ettim. Diyanet’ten ayrıldığını da hepimiz biliyoruz. Ancak herkese şunu hatırlatmak zorundayım, 80’li, 90’lı yıllarda FETÖ bütün bunları yaparken, bir yandan İslam’ın en masum çalışmaları irtica diye damgalanıyordu. İslam’da aşırılık eğilimlerine tespit etmeye karşı Kur’an kurslarındaki çocuklar düzeyine inecek kadar açık olan gözler FETÖ’ye karşı tuhaf bir körlükle buğulanıyordu, bunu hiç kimse unutmamalıdır. Bugün ise FETÖ örgütüne karşı gözlerimiz açıldı, fakat yine ferasetli olmalıyız. Belki bu tarafa açtığımız gözler başka noktaları kaçırıyor, oralara karşı kapalı kalıyordur. Başkanlığın, kurumların, akademinin görevi her yöne gözü açık kalmaktır. Bu gözler cemiyete sadece güzel ahlaklı bireyler yetiştirmekten başka bir amaç gütmeyen dini yapılara karşı da önyargılı olmamalıdır.
“Bugün hala FETÖ benzeri söylemleri her gün evlerimizden, televizyonlardan duyabiliyorsak bunun üzerine düşünmeliyiz…”
Bütün dinlerin tarihinden biliyoruz ki, dini suiistimal etmek isteyenler hep ola gelmiştir. Size bugün takdim ettiğimiz çalışma bu tarihin yalnızca bir kesiti, tikel bir örneğidir. Onu benzer süreçlere uyarlayabiliyorsak, uyarlayabileceksek bu çalışmalar anlamlıdır. Bugün hala benzer söylemler her gün evlerimizden, televizyonlardan benzer birtakım söylemler duyabiliyorsak ve tepki gösteremiyorsak o takdirde bunun üzerine düşünmeliyiz. Güçlenen yanlış dini yapılar karşısında nasıl tavır almamız gerektiği, inançlarımıza sızmaya çalışan söylemleri nasıl deşifre edebileceğimiz konusunda bize ipucu veriyorsa bu raporlar, bu konuşmalar anlamlıdır. Başkanlık olarak bu çalışmayı böyle bir hassasiyetle yürütmeye gayret ettik.
Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Dr. Ekrem Keleş’in kitap haline getirilen rapor hakkında bilgi verdiği, Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Kaşif Hamdi Okur’un da tafsilatlı bir sunum yaptığı programa, Diyanet İşleri Başkanlığı üst düzey yöneticileriyle çok sayıda basın mensubu katıldı.



Fotoğraflar
Videolar




https://webdosya.diyanet.gov.tr/anasayfa/UserFiles/Document/TextDocs/e3bff7eb-d0a4-4c52-9b4f-d5f46879ad61.pdf


Selam...

23 Temmuz 2017 Pazar

HADİSLERİN DİNDEKİ YERİ




https://www.youtube.com/watch?v=aB5TeTWUDlU



Ebubekir Sifil - Caner Taslaman Münâzarası: Hadislerin Dindeki Yeri Nedir? (20.07.2017)


HAK İLE BATILI AYIRMAK  İSTEYENLER İÇİN, ÖN KABULLERİNİ BİR KENARA BIRAKIP, BU VİDEOYU UYGUN BİR ZAMANDA BAŞTAN SONA TEFEKKÜR EDEREK İZLEMELERİ VE DEĞERLENDİRMELERİ UMUT VE DİLEĞİ İLE...


Selam...

​ T.C. / M. Kemal Adal 






AYDIN TOLGA: HADİSLER VE İSLAM TARTIŞMASI
06.08.2017
Dönemin tarihsel, sosyolojik ve kültürel geçmişini okumak noktasında elbette hadislerden yararlanılabilir, bu kaynaklardan istifade edilebilir. Yalnız Peygambere ait olduğu öne sürülen sözlerden yola çıkılarak adeta din içerisinde din oluşturan, Müslümanlara bile hayatı dar eden bir zihniyetin kimseye fayda getirmeyeceği açıktır
Geçtiğimiz günlerde özel bir televizyon kanalında, Caner Taslaman ve Ebubekir Sifil’in katılımıyla gerçekleşen bir tartışma hayli ilgi çekti. Zira tartışmanın taraflarından ikisi de Müslüman olmasına rağmen sanki farklı dinlere inanıyorlardı. Daha doğrusu konuşulan konu İslam dini bağlamında hadisler olmasına rağmen görünürde tek bir İslam dini yok gibiydi. Ortaya çıkan görüntü belki izleyenler açısından oldukça şaşırtıcı gelebilir lakin İslam dünyası bu görüntülere aslında alışıktı. Zira hadisler konusunda yaşanan bölünme yeni değildi, dahası Müslüman düşünürler ehli hadis ve ehli rey olarak yüzlerce yıl öncesinden büyük bir kavganın içerisine girmişlerdi. Bu konuya birazdan döneceğiz yalnız ona geçmeden önce şunu ifade edelim ki; bu tartışmanın da gösterdiği üzere "din devleti" Müslümanlar açısından bile bırakın pratiği teoride bile mümkün olmayan bir durumdur. Şöyle ki, Caner Taslaman’ın anladığı ve sahip çıktığı İslam dini ile Ebubekir Sifil’in anladığı ve sahip çıktığı İslam dini birbirinden çok farklıdır. Örneğin daha bugün Caner Taslaman dinden dönenlerin öldürülmesine "din adına" karşı çıkmaktadır- ki bizce de haklıdır- lakin Ebubekir Sifil’e göre bu dine göre yerinde bir hükümdür. Bu durumda hangi hüküm dini temsil edecektir peki?
Hadisler konusunda yaşanan tartışmanın tarihine geri dönersek, ifade ettiğimiz üzere bu tartışmanın geçmişi yüzlerce hatta bin yıl öncesine kadar uzanmaktadır. Zira hadislerin toplanması ve kitaplaştırılması ile birlikte Müslümanlar arasında bir gurup alim, din yorumunda hadisleri öne çıkarıp, kendi fikirlerini hadisler üzerinden meşrulaştırmaya çalışırken diğer bir gurup yani ehli rey ekolü bu duruma karşı çıkmışlardır. Zira hadislerin sıhhati, doğruluğu vb. onca problem mevcuttur. Dahası insan aklı bu noktada gözden çıkarılmamalı ve yok sayılmamalıdır. Tartışmalar böyle sürüp giderken oldukça ağır sözler sarf edilmiş örneğin hadis taraftarları karşıtlarını kafirlikle bile suçlamışlardır. O kadar ki bu suçlamalara maruz kalan isimlerden birisi de Ebu Hanife’dir. Evet yanlış okumadınız Sünni dünyanın önde gelen isimlerinden Ebu Hanife bile, kimi görüşlerinden dolayı ehli hadis olarak bilinen kimselerce adeta kafir ilan edilir. 1
Öte yandan yaşanan çatışma ortamında rey ekolü de hadis ekolüne karşı oldukça tepkilidir. O kadar ki daha8.yüzyılda dönemin önde gelen isimlerinden İbn Nu’ame ed-Dabbi şöyle der: "Bir zamanlar insanların en iyileri hadis talep ediyordu, bugün ise halkın en şerlileri hadis talep ediyor. Eğer yeniden dünyaya gelecek olsam, aynı işi yapmaz, asla hadis nakletmezdim." 2
Hadisler konusunda yaşanan çatışma bu anlamda kadim bir çatışmadır. Meselenin bu derecede çatışmaya dönüşmesinin önemli bir sebebi ise hiç şüphesiz hadislerden hüküm çıkarma konusudur. Zira, uydurma hadisler, hadislerin sıhhati meselesi vb sebeplerden dolayı bu alan oldukça sıkıntılıdır. Şöyle ki Kur’an’da hüküm oluşturan ayetlerin sayısının 200 ila 800 arasında değiştiği ifade edilmektedir. Fakat "güvenilir" olduğu iddia edilen hadislerin sayısı bile 30 bini bulmaktadır! Hal böyle olunca "hükmü Kur’an’ mı, hadisler mi verir" tartışması doğmaktadır! Bununla birlikte İslam dünyasında "hak mezhep" olarak kabul edilen mezhepler bu tartışmayı daha baştan bitirmiş ve hadislerden hüküm çıkarmışlardır! O kadar ki Kur’an’da zina cezasının karşılığı recm (taşlayarak öldürme) olmadığı halde mezhep alimleri hadislerden yola çıkarak recm cezasını kabul etmişlerdir! Yalnız bu da değil mürtedin ve namaz kılmayanların öldürülmesi gibi cezalar da hadislerden yola çıkılarak belirlenmiştir! Benzer biçimde Kur’an’da yer almayan birçok helal-haram da, hadisler uyarınca tedavüle sokulmuştur. İlahiyatçı Prof.Dr. Hüseyin Atay’a göre bu durum adeta dini dinamitlemiştir. Birlikte okuyalım: "Hadisçiler Kur’an’ı ve aklı ihmal etmekte başarı kazanınca, ortaya çıkan mezheplerde teşekkül edip kemikleşince, hadisin yerini mezhep imamlarının içtihatları aldı. Hadis doğrusu ile- ki bu çok azdır- uyduruğu ile fıkhın için girdi ve bu suretle fıkıh hadisi kendi içinde eritti veya onu bir kenara itti ve İslam dini mezheplerinin yaptıkları fıkıhtan ibaret oldu. Din deyince fıkıh, şeriat deyince fıkıh anlaşıldı. Ortada din olarak ne Kur’an ne de akıl kaldı."3
Peki, Taslaman ve Sifil arasında yaşanan tartışmada haklı olan taraf kimdi? Nacizane şunu ifade edelim ki, eğer hadislerden hüküm çıkarma ve beraberinde mezhep odaklı bir din yorum benimsenecekse bu yorum bizleri eninde sonunda Işid, El Nusra, Taliban gibi örgütlerin yanına kadar götürecektir. Burada hiç şüphesiz bu örgütlerin Kur’an’dan da benzer hükümler çıkarmadığı sonucuna varamayız. Fakat hadisler dediğimiz alan Kur’an ile kıyaslanamayacak kadar büyüktür. Bu anlamda yarattığı sonuçların vahameti de o kadar fazla olacaktır. Bu arada bir parantez açarak belirtelim ki, işte bu hadis ağırlıklı fıkıh alanı hali hazırda üniversitelerimizde övgüyle anlatılmaya devam etmektedir.
Dönemin tarihsel, sosyolojik ve kültürel geçmişini okumak noktasında elbette hadislerden yararlanılabilir, bu kaynaklardan istifade edilebilir. Yalnız Peygambere ait olduğu öne sürülen sözlerden yola çıkılarak adeta din içerisinde din oluşturan, Müslümanlara bile hayatı dar eden bir zihniyetin kimseye fayda getirmeyeceği açıktır. Ayrıca şu noktanın da kaçırılması gerekir: Müslümanlar Kur’an’a, bir harfinin bile değiştirilmediği ve dolayısıyla ilk günkü halini koruduğu düşüncesiyle inanırlar ve kitaba sahip çıkarlar. Benzer biçimde İncil, Tevrat ve Zebur’un aslı korunmadığı iddiasıyla bu kitaplara inanmazlar. Peki, aynı durum hadisler için geçerli midir? Bakın Buhari ve Müslim gibi hadis yazarları bile incelediği hadislerin %99’unu uydurma ya da güvenilir bulmayarak kitaplarına almamışlar. İşte şimdi insanlardan, o yüz parçanın doksan dokuzunu görmeyip birine bakmaları isteniyor.
Dipnotlar:                                                                         
1 Ebuşşeyh Tabakat 2
2 Özafşar’dan aktr Aydın Tonga, Derin İslam, Doğu Kitabevi.
3 Atay’dan aktr Aydın Tonga, Derin İslam.



18 Temmuz 2017 Salı

İBRETLİK VİDEOLAR.


SOKAK KONUŞUYOR:




KELİMEYİ ŞEHADET








AYET, FARZ, SÜNNET

https://youtu.be/F_7vhgH6SO4











HELE SEN İMANI BOZAN HALLERDEN BAHSET BİZE...

https://youtu.be/F1aO2tx6S8E





AHİR ZAMAN ŞEYHLERİ
************************


Durmaz keramet satar,

Âhir zaman şeyhleri.

Her gün battıkça batar,

Âhir zaman şeyhleri.



Farzı geriye atar,
Nafile oruç tutar,
Dini paraya satar,
Âhir zaman şeyhleri.

Beline kuşak bağlar,
Sözleri yürek dağlar
Para toplarken ağlar,
Âhir zaman şeyhleri.

Ağlaması göz boyar,
Her gün ayağı kayar,
Kendini adam sayar,
Ahir zaman şeyhleri.

Başına sarık sarar,
Kendine mürid arar,
İlmi yok neye yarar,
Ahir zaman şeyhleri.

Dünyaya kucak açar,
Zoru görünce kaçar,
Her yere küfür saçar,
Âhir zaman şeyhleri.

Şeyhlik ulu bir iştir,
Hakka doğru gidiştir,
Yaklaşılmaz ateştir,
Âhir zaman şeyhleri.

Salih şeyhler nerdedir,
Kötüler her yerdedir,
Hak yoluna perdedir,
Âhir zaman şeyhleri

Ahmed Yesevi





CEVAP

https://www.youtube.com/watch?v=1bQJ9YVdL0I





Cübbeli İyi ki okul okumadım diyor ve Prof. Dr. Mehmet Okuyan buna cevap veriyor.

İBRETLİKTİR.

VİDEOYU SEYREDİP DİNLEDİKTEN SONRA
"KUR’AN’I KİM VE NASIL ÖĞRETİR?" BAŞLIKLI ÖZGÜN YAZIMI
AŞAĞIDAKİ LİNKTEN / BAĞLANTIDAN ERİŞEREK TETKİK VE DEĞERLENDİRMENİZE SUNARIM.

https://kemaladal.blogspot.com.tr/2016/01/kurani-kim-ve-nasil-ogretir.html




******

UYDURMA HADİSLER VE PEYGAMBERSİZ DİN OLUR MU?
Mehmet Okuyan

https://youtu.be/Xw16_u4QArY