İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

27 Nisan 2018 Cuma

DEİSTLERE SÖZÜM VAR

KONUK YAZAR



Mehmet Necati GÜNGÖR

            Deist arkadaşlar sizi kınamıyorum, size kızamıyorum.
            Din adına sergilenen bunca rezaletten sonra deist olmanızı sadece yadırgıyorum.
            “Papaza kızıp oruç bozulmaz” diye bir söz var.
            Siz bu şarlatanlara bakıp neden Allah’ın dininden uzaklaşıyorsunuz ki?
            Din adına ahkâm kesen bu şarlatanların hepsine lânet olsun.
            Diyanet İşleri’nin bazı başkanları olmak üzere, birçok müftü,vaiz ve imamın sizleri bu yüce dinden soğuttuğunun farkındayım.
            Bunları biz de şiddetle kınıyoruz.
            Cuma namazları olmasa birçoüğunun arkasında namaz kılmaya bile gönlümüz elvermiyor.
            Bunlara karşı o kadar nefret doluyuz.
            Ama, dinden soğumak, dinden nefret etmek niye.
            Dinin sahibi yüce yaratıcıdır.
            O’na hepimizin imanı sonsuzdur. O’na iman edip, indirdiği kitaba, gönderdiği  Peygambere sırtını dönmek ne iş?
            Kıyamet günü olarak bildiğimiz din gününün sahibi de O’dur.
            Namaz kılanlar, her beş vakit namazlarında okudukları Fatiha Suresi’nde imanımızın bu boyutunu tekrar edip dururlar.
            Ama maalesef, birçok kimse okuduğu surelerin anlamını bile bilmiyor ne yazık ki...
            Kur’an okunmak, anlaşılmak için indirildi.
            Türkçe anlamından kaç kişi okuyup anladı?
            Camilerde okunan surelerin sonunda bir hafızın anlayalım diye Türkçesini de okuduğuna şahit olduk mu?
            Onun için bu camilerden mü’min çıkmıyor.
            Rahmetli Cemil Meriç ne demişti; hatırlayalım:
            “Mabet yapan bunca insanımıza karşın, insan yapan tek bir mabedimiz yok.”
            Yalan mı?
            Peki Kur’an’da din gününün sahibi, sorgulayıcısı sadece Allah olduğu bildirildiğine göre,
            Yüce Yaratıcı’dan vekâlet almışçasına ahkâm kesen  cübbeli sarıklı bazı alçak yaratıkların anlattıkları saçmalıklara bakarak neden dininizden yüz çeviriyorsunuz ki?
            Allah’a iman edip, dininden yüz çevirmek niye?
            Bu sizi nereye götürür, bilir misiniz?
            İlahiyatçı olmadığım için bu konuda bir şey söylemek istemem.
            Ancak, iman ettiğim şu ki;
            Allah bizlerden, indirdiği kitaplara, gönderdiği peygamberlere, meleklerine, ahiret gününe, ölüp tekrar dirileceğimize, hesap gününde kendisine hesap vereceğimize iman etmemizi istiyor.
            Biz de çok şükür, iman ediyoruz.
            Kur’an ayetlerinde yalan olmaz.
İslam 1400 yıl öncesine sabitlenmiş bir din değildir.
            Asra göre yeniden ve yeniden yorumlanmaya cevaz veren ayetlerle bu dinin kıyamete kadar baki kalacağını bizzat sizlerin de, bizlerin de iman ettiği yüce yaratıcı söylüyor.


            Öyle ise, dinden ayrılıp ahiretinizi berbat etmek niye?



Selam...


 T.C. / M. Kemal Adal 




20 Nisan 2018 Cuma

KURAN'DA İNANÇ KONULARI

Yazının bu blokta ilk yayın tarihi: 4 Mart 2016 Cuma


KURAN'DA İNANÇ KONULARI


Allah'ın varlığı, birliği, merhameti, sonsuz kudreti, ahireti yaratması gibi en temel konularda Kuran'ın anlattığı dinle, bilinen büyük mezhepler ters düşmemişlerdir. 

 İslam'ın bu en temel noktalarındaki ortak inanç, tüm olumsuzlukların yanında çok güzel bir noktadır. (Bazı çok sapkın, çok az taraftar bulmuş, örneğin Hz. Ali'yi ilahlaştırmış veya şeyhine Allah'ın girdiğini iddia etmiş sapkın mezhepleri saymıyoruz.) 


Fakat Allah'ın tek hüküm koyucu olduğu konusunda Kuran'ın anlattığı dinle mezhepler arasında büyük bir fark vardır. 


 Kuran'a göre tek hüküm koyucu Allah'tır. Allah'ın hükümlerinin toplandığı Kuran, Allah'ın dininin bütününü oluşturur.






 Mezhepler ise önce Peygamber'i Allah'ın yanında din oluşturucu gibi göstermişler, daha sonra sahabeleri, daha sonra mezheplerinin imamlarını, daha sonra ise kimi şeyhleri ve sözde din âlimlerini dinin kaynağı olarak göstermişlerdir.


 Haramlarda, farzlarda, sevaplarda bu kaynaklara atıflar yaparak Kuran dışında bir din oluşturmuşlardır. Bu tablo, uygulamalar açısından bir sorun oluşturduğu kadar inanç açısından da bir sorun oluşturmaktadır.


 Kimi mezhep imamının kanaati ile (içtihat) vardığı bir sonuç farz veya haram ilan edilmekte ve bu karar Allah'ın kitabından çıkan bir farza veya harama denk tutulmaktadır. Yani mezhep imamları bu noktada Allah ile aynı seviyeye konmaktadır ki, bu inanç açısından da sakıncalıdır.


 Örneğin Allah kan içmeyi, zinayı, adam öldürmeyi Kuran ile haram kılar, mezhep imamları ise kendi kanaatleri ve hadis yorumları sonucu midye yemeyi, heykel yapmayı, erkeklerin altın takmasını haram ilan etmişlerdir. (Bu hükümlerin bir kısmı 'hadis' kaynakları kullanılarak verilmiştir, fakat bu hadisleri yorumlayan, onay veren yine mezhep imamlarıdı)


 Dinimizde Allah'ın direkt tekelinde olan haram kılma yetkisi böylece başkalarıyla paylaştırılmıştır.


 Allah dışında herhangi bir insanın (her kim olursa olsun) kanaatinin, içtihadının, Allah ile eşitlenmesi sonucunu veren bu bakış açısı da onarılmalı, bu bakış açısının sahipleri tövbe etmelidirler.



İnanç konularındaki en büyük rezaletlerden biri de 'Kuran yaratılmış mıdır, yoksa Kuran daima var mıydı?' sorusunun tartışılması sırasında görülmüştür. 

Bu sorunun tartışılması sırasında Kuran'ın yaratılmış (mahlûk) olduğunu söyleyen bir grupla, Kuran'ın yaratılmamış olduğunu söyleyen bir grup oluşmuş ve her iki grup da birbirini kâfirlikle itham etmiştir. Karşı grubun dinsiz olup öldürülmesi gerektiğine dair izahlar ve tartışmalar ile rezalet devam etmiştir. Kuran hakkındaki bu tartışma İslam tarihinin en büyük kavgalarından, çatışmalarından biridir. 

En büyük mezhep olan ve dört mezhebi de kaplayan Sünnilik'te (Ehlisünnet mezhebinde) Kuran'ın yaratılmamış olduğu sonucuna varılmıştır. İlginçtir ki dinin tek kaynağı olan Kuran'ı, dinin yüzlerce kaynağından birine çeviren, keçi ayetleri yedi deyip Kuran'ı nesih ettiren (hükmünü iptal ettiren) Ehli Sünnet görüşü, diğer yandan Allah'a mahsus olan ezeli olma, yaratılmamış olma gibi sıfatları Kuran'a vererek mantıksızlıklarını bu noktada da göstermişlerdir.


 İnançla ilgili konularda (ilaveler yaparak) kendi eksik akıllarıyla Allah'ın tam dinini tamamlamaya kalkanlar, gereksiz konularda, gereksiz izahlar yapmışlardır. 


Allah'ın merhameti, bağışlayıcılığı gibi sıfatlarının Allah ile beraber her zaman mı var olduğu, yoksa bu sıfatların sonradan mı oluştuğu bu gereksiz tartışmalara örnektir.


Kuran Allah'ın bağışlayıcı olduğunu, merhamet sahibi olduğunu söyler. Aslında bu şekilde bir tartışmaya gerek yoktur. Eğer gerekse idi Allah bu konularda gerekli izahları yapardı.


 Zamanlı olan insanın, zamanın yaratıcısı olan Allah'ı, zamana bağımlıymış gibi düşünmesinden kaynaklanan bu tarz tartışmalar, mezhepçileri çok yormuştur. 


Gereksiz izahların bir örneği de 'kader' konusunda görülür. 


İrade-i cüzi diye Kuran'da olmayan bir terim uyduranlar; işlerin %99'unu Allah yapıyor, %1'ini ise insan yapıyormuş gibilerinden garip bir izah uydurmuşlardır. Kimisi Allah'ı zalim olarak göstermiş, kimisi Allah'ın bilmediği bazı şeylerin olabileceği sonucuna varılacak izahlar yapmıştır. 

Tahminimiz bu izahların da temelinde; zamanı yaratan Allah'ı, adeta zamana bağımlıymış gibi düşünüp, Allah'ı zamanın başına koyup, 'kader' konusunu öyle çözmeye çalışmak yatmaktadır. Kuran'ın kullanmadığı terminolojiyi kullanmanın sonucu bu konuda da hüsran olmuştur.


Hadislerde geçen, Allah'ın kudretini eksik gösterecek izahlar da mezhepler açısından sorun teşkil etmiştir. Neyse ki mezhepler bu izahları çeşitli yorumlarla, çekiştirmelerle yok etmişlerdir.


Bu mezheplere uyan halkın büyük bir kesiminin ise bu hadislerden haberi bile yoktur. Buhari'de geçen 'Allah'ın parmağının soğukluğunu Peygamber'in sırtında hissettiği' hadisi ile 'Allah'ın baldırını açıp cenneti aydınlattığı' hadisi bunlara örnektir.


En doğru hadis kitabı denen kitapta geçen bu hadisler ve diğer hadis kitaplarındaki benzerleri, Kuran'ın anlattığı din ile çelişmekte ve inanç açısından önemli sorunlara yol açmakta, Turan Dursun ve İlhan Arsel gibi din düşmanlarına malzeme oluşturmaktadırlar.


Kuran'da yer almayan 'Kabir azabı'nın dine sokulması, Kuran dışındaki 'Cennet ve Cehennem tasvirleri'nin dinin bir parçası kabul edilmesi de ahiret inancı açısından sapmadır.


 Kuran ile Ehli Sünnetin ve Şiiliğin; cennetin, cehennemin varlığı ve buradaki nimetlerin tükenmezliği konusunda bir ayrılığı yoktur, bu da sevindirici bir durumdur.


 Fakat Kuran dışı ahiret anlatımlarını ve kabir azabı hikâyelerini de çöpe atmak ve Kuran'la yetinmek zorundayız. Çünkü gördüğümüz gibi ne zaman insanlar Kuran'da anlatılan dine, yani Allah'ın dinine, kendi akıllarının (veya akılsızlıklarının) ürünü olan mezheplerle, hadislerle ilaveler yapmaya kalkışmışlarsa sonu hep felaket olmuştur.


Uydurulan Din, Kuran'daki Din E – Kitap



RESUL KUR'AN'IN KUR'AN MESAJLARI - M. Kemal Adal


Selam...


​ T.C. / M. Kemal Adal 


15 Nisan 2018 Pazar

BAŞ ÖRTÜSÜ


Ahmet B. ERCİLASUN
15 Nisan 2018

                 Baş örtüsü konusuna artık rahat bir şekilde eğilebiliriz. Çünkü baş örtüsünü savunanların istedikleri olmuş, üniversitelerde ve resmî dairelerde baş örtüsü serbest hâle gelmiştir. Ancak konu, bir özgürlük sorunu olduğu kadar dinî bir zorunluluk olarak da algılanmaktadır. Bu algı da başlarını örtmeyenlerde "Acaba dine aykırı mı davranıyorum, günaha mı giriyorum?" sorusunun ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Bu sebeple baş örtüsü kavramının geçtiği Nur suresindeki 31. ayetin ilgili kısmına yeniden bakmak yararlı olacaktır. Ayetin ilgili kısmı şöyledir:

                Ve kul li'l-mu'minâti ... lâ yubdîne zînetehunne illâ mâ zahera minhâ ve'l-yadribne bi-humurihinne 'alâ cuyûbihinne ...

                Ayetin bu bölümüne verilen karşılığı birkaç mealden aktaralım.

                Diyanet İşleri Başkanlığı: Mümin kadınlara da söyle ... Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler.

                Hasan Basri Çantay: Mü'min kadınlara da söyle ... Zînetlerini açmasınlar. Bunlardan görünen kısmı müstesna. Baş örtülerini, yakalarının üstünü (kapayacak suretde), koysunlar.

                Seyyid Kutub: Mü'min kadınlara de ki ... Kendiliğinden görünenleri dışındaki süslerini teşhir etmesinler. Baş örtülerinin uçlarını yaka altlarına kadar sarkıtsınlar.

                Süleyman Ateş: İnanan kadınlara da söyle ... Süslerini göstermesinler. Ancak kendiliğinden görünenler hariç. Baş örtülerini (göğüs) yırtmaçlarının üstüne koysunlar. 

                Hüseyin Atay: İnanan kadınlara da söyle ... Süslerini, kendiliğinden görünen dışında, açmasınlar, başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar.

                Yaşar Nuri Öztürk: Mümin kadınlara da söyle ... Süslerini/zînetlerini, görünen kısımlar müstesna, açmasınlar. Örtülerini/başörtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar.

                Abdulkadir Şener, Cemal Sofuoğlu, Mustafa Yıldırım: Ey Peygamber! Mümin kadınlara da söyle ... Zorunlu olarak görünenler dışında zînet yerlerini de açmasınlar. Başörtülerini göğüs bölgesindeki yırtmaçların üzerine sarkıtsınlar (göğüs ve gerdanlarını örtsünler).

                Sonuncu mealde bir de dipnot var: "Arap kadınları İslâm'dan önce de başlarını 'Hımar' denilen bir örtü ile kapatıyorlardı ve genellikle hımarın uçlarını arkalarına sarkıtıyor, gerdan ve göğüs kısımları ise açık kalıyordu. Kur'an-ı Kerîm mümin kadınların sokağa çıkarken veya yabancı erkeklerin yanında başörtülerinin uçlarını arkaya değil, açık olan göğüs bölgesini kapatmak üzere öne sarkıtmalarını ve bunun iffet açısından daha uygun olduğunu bildirmektedir."

                Ben din öğrenimi de görmüş bir dil bilimciyim. Ayette kastedilen açıktır: Göğüs kısmı kapatılacaktır. "Göğüs kısmı kapalı elbiseler giyiniz." de denilebilirdi. Ancak amaç, Kureyş kadınlarının giyeceklerini değiştirmek değil göğüslerin örtülmesini sağlamaktır. Bu da Kureyş kadınlarının giyinişlerinden hareketle belirtilmiştir. Zaten başlarında hımar denilen baş örtüleri var. Onların uçları arkaya sarkıtılmasın, öne sarkıtılarak göğüsler kapansın. Ayet, baş örtüsü takın demiyor, zaten (gelenek dolayısıyla) başlarınızda bulunan örtülerin uçları ile göğüslerinizi kapatın, diyor.

                Ayetin anlatmak istediği budur. Şöyle bir cümle kurayım: "Ceketlerinizin yenleri bileklerinize kadar gelsin." Bu cümle, "Ceket giyin." anlamına gelmez; "Ceket giyerseniz o ceketin yenleri uzun olsun, bileklerinize kadar gelsin." anlamına gelir.

                Ancak ille de "Kastedilen önemli değildir, lafzi (kelime kelime) anlam önemlidir." diyorsanız o zaman, Kureyş kadınları gibi göğsü açık bırakan elbiseler giyip göğsünüzü baş örtülerinizin uçlarıyla örtmelisiniz. Çünkü ayet kelime kelime bunu diyor. Fakat elbette lafız değil, anlatılmak istenen önemlidir ve ayete göre kadınlar, neyle olursa olsun, göğüslerinin yırtmaçlarını örtmelidirler. Bunun baş örtüsüyle olması şart değildir.

                Kendiliğinden veya zorunlu olarak görünenler dışındaki "zinet" ile kastedileni anlamak için din bilginleri ciddi bir araştırma yapmalıdır. Böyle bir araştırmada Kureyş kadınlarının giyiniş tarzlarını incelemek çok önemlidir. Birkaç tefsire baktım, fakat ikna olmadım. Her hâlde ilahiyatçılarımız konuyu aydınlatmışlardır veya aydınlatacaklardır.

Kaynak Yeniçağ: Baş örtüsü - Ahmet B. Ercilasun

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/bas-ortusu-47050yy.htm



Selam...

T.C. / M. Kemal Adal 



13 Nisan 2018 Cuma

KUR'AN'IN EN BÜYÜK ŞİKAYETİ

KONUK YAZAR



Yaşar Nuri Öztürk




Bu bize ilk bakışta garip gelebilir, ama Kur'an'daki şirk kavramını düşünüp  Kur'an'ın anlattığı biçimde anlarsak şaşkınlığımız ortadan kalkar.
Kur'an'ın temel düşmanlardan ve ‘en büyük zulümlerden biri’ olarak gördüğü (bk. Lukman suresi, 13) şirk, ne ateizmdir ne deizmdir ne de dinsizlik.
Şirk, varlığını ve kudretini kabul ettiği Allah'ın yanına yedek birtakım ilahlar koyan bir dindir. Ve belki de tarihin en zorlu dinidir.
Şirk, bir ‘dincilik dini’dir.
Şirk, Kur'an penceresinden bakarsanız, peygamberlerin tebliğ ettiği tevhit (hüküm ve tasarrufun tek kudrette olduğu din) dinine karşı, bir panteon dinidir.
Şirk panteonunda Allah korunmaktadır. (bk. Kur'an, Lukman suresi, 25) ancak, Allah'ın yetkilerinden ve söz hakkından panteonun alt ilahlarına da pay çıkarılmaktadır.
Şirk panteonundaki alt ilahlar eşya, nesneler olabileceği gibi, insanlar da olabilir. Daha çok kutsallaştırılmış insanlar olur. Kur’an, bu kutsallaştırılmış şirk tanrılarına şürekâ (Allah’a ortak tutulan kişiler) diyor. Şürekânın en etkin elemanları, yine Kur’an’a göre, ‘şeytan evliyası’, ‘şeytan orduları’, ‘şeytanın ekibi’olarak tanıtılmaktadır.
Bu şürekâ, din hayatında, tıpkı bir şirketin ortakları gibi devreye girmektedirler.
Şirk, gerçekten bir şirket dinidir. Zaten, şirkle şirket kelimeleri aynı kökten ve aynı anlamdadır. Bu şirketin ortakları (şürekâ), panteonda baş köşeye koydukları Allah ile bir uzlaşı, bir paylaşım içine girmek isterler.

Ateizm ve dinsizlikten asla söz etmeyen Kur'an, temel düşman ve insanlığın en büyük belası olarak işte bu şirki yani şirket dinini göstermektedir.
Şirkin, en sinsi ve yıkıcı olanı, peygamberlerle tevhit değerlerinin araç kılındığı şirk türüdür. İslam Peygamberi bu şirk türüne ‘gizli-sinsi-maskeli şirk’ (eş-şirk el-hafî) demektedir.
Şirk, günlük dilde putperestlik olarak tanıtılır.
Ama Kur’an’ın gösterdiği anlamıyla şirk bu kadar değildir.

ŞİRKİ TANIMADAN GERÇEK İSLAM’I  TANIYAMAYIZ!
Şirki Kur’an’dan öğrenmez isek, İslam’ı da Kur’an’dan öğrenmiş olamayız.
Kur’an dinini sadece tevhidi anlayarak öğrenemezsiniz, ondan önce şirki öğrenmeniz gerekir.
Peygamberimizin torunu ve İslam din ilimlerinin en büyük kaynaklarından biri ve İmamı Âzam’ın da hocası olan İmam Cafer Sadık (ölm.148/765), Arap-Emevî despotlarının İslam’ı yozlaştırıp tanınmaz hale getirmelerini anlatırken şu ölümsüz tespiti yapmıştır:
“Emevîler, İslam’a en büyük kötülüğü tevhidin öğrenilmesini engelleyerek yapmadılar; onlar şirkin öğrenilmesini yasakladılar. Böylece tevhidi öğrendiğini sananlar hakikatte tevhidi öğrenmemiş oldular.”
Kur’an’ın ve Peygamberimizin ifadelerine göre, gizli şirkin en zehirli türlerinden biri de din hayatına riyakârlığın girmesidir.

Hiçbir din ve dindar, günahla batmaz. Allah, günahları bir biçimde affeder. Ama riyaya bulaşanların ne affı söz konusudur ne de kurtuluşu. Çünkü onlar şirke bulaşmışlardır.
Ve şirkin asla affedilmeyeceğini Kur’an defalarca dile getirmektedir.
 Riyaya bulaşanlar, hiç tartışmasız müşriktir.
Şirke bulaşanların ürettikleri hiçbir şeyden hayır beklenemez. Kur’an’a göre, müşrikler (her türü) namaz kılıp hacca gidebilirler. Mescitleri, mâbetleri süsleyip püsleyebilir, özellikle Kâbe için büyük harcamalar yapabilirler.
Bütün bunlara karşı bizi uyaran Kur’an, şirke bulaşanların namazlarını ‘lanetli namazlar’ olarak anmakta ve onlardan bahsederken şöyle demektedir:
“Lanet olsun o namaz kılanlara ki, namazlarına riya bulaştırmışlardır.” (Mâûn suresi, 4-5)
İşte, asırlardır saklanan ve üstü örtülen ‘mucize Kur’an gerçekleri’nden biri de budur.
Din konusunda ‘hayat verici gerçek’ budur.

Ve Türk insanı bu gerçekten habersiz bırakılmıştır.
 Eğer bizim dindar, ateist, deist, hatta dinci aydınlarımız bu Kur’an gerçeğini zamanında öğrenmiş olsalardı Türkiye bugün bu hallerde olmazdı.


Selam...

T.C. / M. Kemal Adal 


6 Nisan 2018 Cuma

KURAN AYETLERİNE GÖRE DİN



KUR'AN AYETLERİNE GÖRE DİNİN NE OLDUĞUNU 
"ANA KAYNAĞINDAN = KUR'ANDAN" 
ANLAYIP BİLMEDİKÇE, 

"KUR'AN'DAKİ İSLAM = ALLAH'IN DİNİ" 
İLE 
"ŞU ANDA DİN ADINA SUNULAN SİSTEM = UYDURULAN DİN" 
ARASINDAKİ  FARKLARI ANLAYAMAYIZ; 

"ALLAH İLE ALDATANLARA AV"  OLURUZ. 

M. Kemal Adal.


Kuran Araştırmaları Grubu
http://www.kurandakidin.net/



II. BÖLÜM: KURAN AYETLERİNE GÖRE DİN



 Şu anda din adına sunulan sistem ile Kuran'ın anlattığı din ara­sında ne gibi farklılıklar var diye düşünebilirsiniz. İlerideki bö­lümlerde Kuran'ın İslam'ı ile geleneksel İslam'ın farklarını detaylı bir şekilde göreceksiniz.


A.                DİNİN KAYNAĞINI BELİRLEMEK


 Bu farklılıkları ortaya çıkarmak için önce dinin kaynağını belir­lemek gerekir. Kuran'ın, dinin tek kaynağı olduğunu anladıktan sonra bize din adına yöneltilen soruların cevaplarını, delillerini Kuran'dan arayacağız.

Örneğin biri bize haremlik-selamlık şeklinde kadınların erkeklerle ayrılması dinde var mı diye sorarsa, Kuran'ı okuyup inceleyeceğiz ve böyle bir yasağı bulamadığımızdan dolayı dinde böyle bir yasağın olmadığını söyleyeceğiz.

Oysa geleneksel din yapısını savunanlar dini Kuran'dan değil, ilmihal kitaplarından, şeyhlerinden ve uydurmalarla dolu hadislerden öğrenmektedirler. Kuran'ın dışındaki bu kaynaklara göre ise haremlik-selamlık dinin bir şartıdır, farzdır.

(Sırf Kuran'dan dini anlamanın örnekleri için bakınız 35.,37.,38. bölümler)

 Tüm bunları incelediğimizde tüm sorunların çözümü olan şu temel soru karşımıza çıkıyor: "Kuran, dinin kaynağı olarak yeterli mi?" Kuran yeterlidir. Çünkü eksiği, gediği yoktur ve din adına tüm izahları kapsar.

Üstelik Kuran, dinin tek kaynağı olduğunu ve her şeyi açıkladığını kendisi söyler. Oysa karşıt görüşte olanlara gö­re Kuran'ın yanında hadis, icma ve kıyas olmazsa din eksik olur.

Bunlardan Kuran ve Hadis temel kaynak olarak alınır.

 Biz kitabı­mızda hadis diye adlandırılan Kuran dışı sözlerin güvenilir olmadı­ğını ispatlamaya ağırlık vereceğiz. Çünkü hadislerin bile Kuran'ın yanında Kuran'a ilaveler yapan ikinci bir kaynak olamayacağını gösterirsek diğerleri otomatik olarak devre dışı kalacaktır.

(Diğer kaynakların tahribatını anlamak için özellikle kitabımızın 14. Bölü­münü okumanızı tavsiye ederiz).

Kuran gelenekçi İslamcılara göre yetersizdir. Aslında Kuran'ın yeterliliğini ispat etmeye sadece kita­bın bu bölümünde (14. Bölümünde)  Kuran'dan alıntı yaptığımız ayetler bile yeterli­dir. Kuran'ın yeterli olduğunu, her şeyi açıkladığını ve gerekli te­ferruatları verdiğini başta Kuran'ın kendisi söylemektedir.

Kuran dışında diğer kaynaklara ihtiyaç olduğunu söyleyerek Kuran'ı ye­tersiz ilan etmek, başta Kuran'ın bu ayetlerine karşı gelmektir.

 Fa­kat biz sırf bu ayetler bile delil olarak yeterlidir deyip geçmeden, Kuran'ın din konusundaki otoritesine eş koşulan hadislerin (sözle­rin) nasıl çelişkili, mantıksız ve Peygamber'e iftira olduklarını da örnekleyerek, Kuran dışındaki dini arayışların hatasını her yönden göstereceğiz.


B.                KURAN'I YETERSİZ GÖRENLER


 Kuran'a yeterince güveni olmayanlar; falanca mezhepten, filan­ca tarikattan olduklarını söyleyerek görüşlerimize karşı çıkanlar olacaktır.

 Hadisçiler, hadis kitapları bilinmeden, fıkıhçılar fıkıh ki­tapları olmadan, tefsirciler bol hadisli tefsirler okunmadan İslam bi­linemez, halk dini anlayamaz demeye devam edeceklerdir.

Din tüm insanların anlaması için mi yoksa sadece üç dört kişinin anlaması için mi indirildi?

Peygamber'imizin mezhebi var mıydı?

Dört hali­fenin mezhebi neydi?

Kuran'da Hanefilik, Şafilik, Alevilik, Şiilik, Vahhabilik şeklinde mezhepler mi var, yoksa tek bir dinden mi bah­sediliyor?

Kuran dinin rehberi diye kendinden mi bahsediyor, yoksa Buhari'den Müslim'den, Oniki İmam'ın eserlerinden, ilmihaller­den, Muvatta'dan mı bahsediyor?

 Kuran ayetlerini inceleyip, bu so­ruların cevabını bulalım ve Kuran'ın dinin tek kaynağı olarak yeter­li olup olmadığını tespit edelim.

Biz bu kitabı sana, her şeyin ayrıntılı açıklayıcısı, bir doğ­ruya iletici, bir rahmet, Müslümanlara bir müjde olarak in­dirdik..
16- Nahl Suresi 89

Görüldüğü gibi ayette Kuran'ın her şeyi açıkladığı, bizi doğru­ya ilettiği söylenmektedir.

Kuran her şeyi açıklıyorsa Buhari, Müs­lim diye kaynaklara, ilmihal kitaplarına ne gerek var?

 Allah her şe­yi Kuran'da açıkladığını söylerken niye hâla Hanbeli, Safi, Şii, Ha­nefi, Caferi, Maliki diye mezheplerden medet umuyoruz?

 Neden Allah Kuran'da bize Müslüman (İslam olan) diye isim takmışken Sunni, Şii, Hanefi, Safi diye isimleri kullanıp Allah'ın bize verdiği ismi yetersiz görüyoruz?


C.                HÜKÜM YALNIZ ALLAH'INDIR


Hüküm yalnız Allah'ındır. O kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur. Ama insanların çoğu bilmiyorlar.
12- Yusuf Suresi 40

26-Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz.
27-Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. O'nun keli­melerini değiştirecek hiçbir kudret yoktur.
18- Kehf Suresi 26,27

 Hüküm Allah'tan başkasına bırakılırsa, dosdoğru dinden sapıl­mış olunur. Mezhep içtihatlarıyla, icma, kıyas başlıklarıyla veya ha­dislere dayandırılarak verilen hükümler Allah'ın hükmü değildir. Bu mezhepleri dine eşitlemek, Allah'ın hüküm koyucu yetkisini başkasına vermek demektir. Allah'ın hüküm konusunda hiçbir orta­ğı yoktur. Kişilerin şahsi hükümleri din olamaz.

Kehf suresi 27. ayetten Allah'ın hükmüne uymanın Allah'ın vahyine uymakla yeri­ne getirilebileceğini anlarız.

 Allah'ın kelimelerini değiştirebilecek kimse yoktur, ama mezhepler nasih mensuhla (25. Bölümü oku­yun), uydurma hadislerle Allah'ın hükümlerini değiştirmeye yel­tenmişlerdir.

Allah'ın hükümleri Allah'ın vahyi olan Kuran'dadır. Zaten Allah'ın sözü olduğu iddia edilebilecek başka bir kaynak yok­tur ki bu kaynağın Allah'ın hükmünü kapsadığı iddia edilebilsin.

Hükmün yalnız Allah'ın olması (12 Yusuf Suresi 40) ve Allah'ın hükmüne kimsenin ortak olmaması (18 Kehf Suresi 26) için Al­lah'ın hükümlerinin hepsini içeren Kuran'ı dinin tek kaynağı yap­mak zorundayız. Eğer Allah'ın hükmü olmayan, Allah'ın olmayan kitapları, dini hüküm kaynağı yapıyorsak (İster mezhep ilmihali, is­ter hadis kitabı olsun) Allah'ın kitabı Kuran'la çeliştiğimizi bilmeli­yiz.

 Bu kitapların Buhari, Müslim, Ebu Davud gibi adları ve mez­heplerin Hanefi, Safi, Caferi gibi adları, bu hükümlerin sahipleri­nin Allah değil, bu şahıslar olduklarını daha baştan adlarıyla ortaya koymaktadır.

Allah'a çağıran, yararlı işler yapan ve ben Müslümanlardanım diyen kimseden daha güzel söz söyleyen kim vardır?
41-Fussilet Suresi 33

Rabbinin sözü hem doğruluk, hem adalet bakımından ta­mamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur.
6- Enam Suresi 115

 Allah'ın dini, Kuran'ın indirilmesinin bitişiyle Peygamber'imiz hayattayken tamamlanmıştır. Kuran yazdırılmış, ezberlenmiş ve başı sonu belli bir kaynak olarak rehberimiz olmuştur.

 Peygamber döneminde yazılması yasak olan hadisleri toplayan kitaplar Peygamber'in vefatından yüz-iki yüz yıl sonra ortaya çıkmaya başlamış­tır. Kuran'ın ayetine göre Allah'ın sözleri değiştirilemez bir şekilde tamamken, nedense insanlar bununla yetinmeyip yeni sözler ara­mışlardır.

 Bu zihniyete göre İmam Şafi'nin içtihatları, Oniki İmam'ın fetvaları veya Hanefi imamların izahları ile din tamamlan­mıştır. Bunlara göre din daha evvel tamam değildir ki bu şahısların yorum, içtihat ve izahları insanlara gereklidir.

 Ayrıca geleneksel İs­lam'ın savunucuları bununla da yetinmeyip, nasih-mensuh kılıflı izahları sonucunda hadislerle Kuran'ın izahlarını iptal edip, yerine kendi izahlarını ve hadisleri koymuşlardır (Bakınız 25. ve 26. Bö­lüm). Böylece Allah'ın sözlerini değiştirebilecek hiç kimse olmadı­ğıyla ilgili olan yukarıdaki ayetle çelişmişlerdir.


D.               KURAN HER DETAYI İÇERİR


Allah size kitabı detaylandırılmış bir halde indirmişken Al­lah' ın dışında bir hakem mi arayayım?
6- Enam Suresi 114

Kuran ana konuları verip, yan konular için bizi başka kitaplara, şeyhlere, ilmihallere, kütüb-i sitteye havale etmiyor. Kendisinin de­taylandırılmış olduğunu söylüyor.

 Eğer ki bir yasağı, detayı, ibade­ti Kuran'da bulamazsak; bu, o yasağın, detayın, ibadetin dinimiz ile alakası olmadığı anlamına gelir.

Örneğin ipek giymek veya midye, karides yemek ile ilgili Kuran'da bir ifade olmaması, ipeğin giyile-bileceğini, midye ve karidesin yenebileceğini gösterir.

 Kuran'da bir fiilin yapılmamasına dair izah aramak gerekir, yapılması gerektiği­ne dair izaha gerek yoktur.

Örneğin ipeğin giyilmesinin yasak oldu­ğuna dair izahın bulunamaması yeterlidir. Ayrıca ipek giyilebilir manasında bir ayete gerek yoktur. Bu mantığı şu ayette de gözlem­leyebiliriz.

Ey iman sahipleri; size açıklanınca hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın. Kuran indirilirken onları sorarsanız size açıklanır. Allah onları affetti. Allah Bağışlayandır, Merha­metlidir.
5-Maide Suresi 101

Allah kullarına güçlük çıkarmak istemediği için birçok konuda açıklama yapmamıştır. Eğer açıklama yapsaydı, o konularda da üze­rimize sorumluluk binerdi.

Allah birçok ayette dinin kolay olduğu­nu, insanlara güçlük çıkarmak istemediğini söylemektedir. Oysa hadis uydurucuları ve mezhepçiler sanki Allah unutmuş gibi Al­lah'ın açıklama getirmediği konuları açıklayarak, din adına zorluk­lar üretmişlerdir.

 Dinin yasakladığı her şey kötüdür, ama din her zararlı fiili yasaklamak zorunda değildir. Dinin açıkladığı hususları yerine getirmek bir sorumluluktur. Bu yüzden, dinde açıklanmayan hususların Allah'ın bize verdiği özgürlük alanları olduğunu anlama­lı ve acilen Kuran dışında dine yapılan ilaveleri temizlemeliyiz. (Geniş bilgi için 39. Bölümü okuyun)


E.                ALLAH UNUTMAZ


Rabbin asla unutkan değildir.
19-Meryem Suresi 64

 Rabbimiz Allah, her şeyi bilir ve bu, bizim din adına tüm ihti­yaçlarımızı bildiği anlamına gelmektedir. Allah'ın açıklamadığı ko­nular haşa unutkanlığından değil, bizi o konularda özgür bırakmak istemesinden kaynaklanır.

 Allah'ın açıklamadığı konuları açıklaya­rak dine yeni ilaveler, yeni detaylar getirenler, kendilerini Allah'tan daha mı akıllı sanıyorlar, yoksa bu ayeti ve Allah'ın kainattaki tüm ayetlerini görmezlikten gelip, Allah'ın indirdiğinin kendilerince ek­siğini mi kapıyorlar?

Örneğin; Allah kadına "Şuradan şuraya kadar örtüneceksin" şeklinde bir üniforma tarif etmemişken, bu ünifor­mayı Allah adına tarif etmiş olanlar ne yapmak istediler? Niye Al­lah'ın kitabı Kuran'ı yetersiz görüp kendi görüşlerini dine soktular?

Bu soruların niyeti belki tartışılır ama Kuran'da olmayan izahların dinde olmadığı, bu örnekte görüldüğü gibi kadına bir üniforma biç­menin Allah'a, Kuran'a, dine iftira olduğu tartışılamaz. (Bakınız 17.,18. Bölüm)

Kendilerine okunmakta olan Kitab'ı sana indirmemiz on­lara yetmiyor mu?
29-Ankebut Suresi 51

 Ne yazık ki geleneksel İslamcılara Kuran yetmiyor, yetmiyor, yetmiyor... Ne yapıp edip, gerektiğinde ayetleri çekiştirip, içinde binlerce uydurma olan hadisleri, dine ilave bir sürü hükmü uyduran mezhep imamlarının görüşlerini din diye yutturmak isteyenlere, Kuran yetmiyor.

Çünkü Kuran kadını gelenekçilerin istediği gibi kapatmıyor, haremlik-selamlık yapmıyor, sanata, heykele yasak ge­tirmiyor, sarığın, sakalın, cübbenin, Arap geleneklerinin makbul ol­duğunu söylemiyor. Bu yüzden birçok kişi Kuran Müslümanı ol­maktansa Hanefi, Şafi, Şii olmayı tercih ediyor. Çünkü Kuran'da olmayan bu yasaklara, bu örf dinselleştirmeciliğine, bu mezhepler geçit veriyor.

Kişiler Kuran'ı açıp dini öğreneceklerine, kafalarında din oluşturup Kuran'da arıyorlar, sonra bu dini Kuran'da bulama­yınca, bak Kuran eksikmiş diyorlar. Ne yazık ki yukarıdaki ayette geçtiği gibi bazı dinsizlere de, bazı dincilik şampiyonlarına da Ku­ran yetmiyor.


F.                 EKSİKSİZ KİTAP

Kitap' ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.
6-Enam Suresi 38

 Allah Kitap'ta eksik olmadığını söylerken, Kuran'ı ölülerin ar­kasından okunan bir kitap gibi kullanıp, Kuran'ın manasından çok musikisine önem verenler, ne yazık ki bu ayetlerin manasını anla­yamıyorlar.

 Kuran'ın yerine ilmihal kitabını, mana yerine musikiyi, canlılar yerine ölüleri, Kuran İslâm'ı yerine mezheplerin İslâmı'nı ön plana alanlar Kuran'ı, manayı ve canlıları ön plana almadıkça bu ayetlerin açık manasını da anlayamayacak gibi gözüküyorlar.

154-    Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?
155-    Hiç mi hatırınıza getirmiyorsunuz?
156-    Yoksa sizin apaçık olan bir deliliniz mi var?
157-    Şayet doğru söylüyorsanız kitabınızı getirin.
37-Saffat Suresi 154-157

36-    Neyiniz var? Nasıl hüküm veriyorsunuz?
37-    Yoksa okuyup, ders almakta olduğunuz bir kitabınız mı var?
38-    İçinde keyfinize uyanın sizin olduğu.
68-Kalem Suresi 36,37

 Sen de aralarında, Allah' ın indirdiğiyle hükmet.
5-Maide Suresi 49

 Ayetlerden, dini hükümlerin Allah'ın indirdiğine dayanması ge­rektiğini görüyoruz. Allah'ın indirdiği kitaba dayanmayan hüküm­ler, dinen temelsizdir. Yani dinen bir hüküm oluşturmazlar.

 Eğer Peygamber'in bir söz veya davranışı Kuran'a ilave bir hükme delil gösteriliyorsa, bilin ki o hadis ya Peygamber'e iftiradır, ya da Peygamber'in şahsi tercihi olan, dinen hüküm ifade etmeyen bir mese­le dinselleştirilmiştir.

 Maide Suresi 49. ayetten anladığımız üzere Peygamber sadece Kuran'la hüküm verir ve sonuç olarak Kuran'da tüm dini hükümler vardır. Bir tek Kuran'ı dini kaynak yaparsak baş­ka bir kaynağa, otoriteye ihtiyaç duymadan dinimizi buluruz.

(Al­lah'a ve Peygamberlerine itaat konusunu 27. Bölümde anlatacağız)

O yalnızca bir öğüt ve Mübin (apaçık) bir Kuran'dır.
36-Yasin Suresi 69

 Kuran'ın sıfatlarından biri olan Mübin, "beyan" kökünden olup apaçık, açık açık gösteren manalarına gelmektedir.

Aynı ifadeye 27-Neml 1, 28-Kasas 2, 26-Şuara 2 gibi ayetlerde de rastlarız.

 Ku­ran'ın apaçık olduğunu ifade eden bu ayetler, Kuran'ın tek başına anlaşılamaz olduğunu, ancak hadislerle, esbab-ı nuzul hikayeleriy­le, mezhep imamlarıyla Kuran'ı anlayabileceğimizi söyleyenlere ce­vap vermektedir.

27-Neml Suresi 79. ayette ise Peygamberimiz'e "Sen mübin gerçek üzerindesin." deniliyor.

 Peygamberimiz'in in­sanlığa tanıttığı gerçeğin açıklayıcısı Kuran'dır. Bu yüzden Peygamberimiz'e izafe edilen her şey ancak Kuran'dan onay aldığı tak­dirde geçerlidir. Mübin olan Kuran; hem dini, hem Peygamber'i tanımamızda hepimize tek başına yeterlidir.


G.                KURAN'A UYAN PEYGAMBER'E DE UYMUŞ OLUR


De ki " Ben sizi ancak vahiy ile uyarıyorum."
21-Enbiya Suresi 45

Böylece biz seni, kendilerinden önce nice ümmetlerin ge­lip geçtiği bir ümmete sana vahyettiklerimizi okuman için gönderdik.
13-Rad Suresi 30

Bu Kuran, bana, sizi ve ulaştığı kimseleri uyarmam için vahyolundu.
6-Enam Suresi 19

Onlara ayetlerimiz açık açık okununca, bizimle karşılaşma­yı ummayanlar "Bize bundan başka bir Kuran getir veya bunu değiştir." dediler. De ki "Onu kendiliğimden değiş­tirmem benim için söz konusu olamaz. Ben sadece vahyolunana uyuyorum."
10-Yunus Suresi 15

 Ayetlerde görüldüğü gibi, Peygamber'in açıkladığı ve uyduğu vahiy Kuran'dır. İnanmayanların reddettiği, değiştirilmesini iste­dikleri de Kuran'dır. Peygamber'in vazifesi kendisine vahiy olarak gelen Kuran'ı okumaktır.

Peygamber'e uymak; Kuran'a uymak, Kuran'ın sistemine göre inanmak, hareket etmek ve yaşamaktır.

 Peygamber'imiz Kuran'da en çok "Resul" kelimesiyle tanıtılır. Re­sul Türkçe'de "elçi" kelimesinin karşılığıdır ki Allah bu kelimeyle, Peygamberimiz'in vazifesi olan Allah'tan aldığı mesajı insanlara iletmeyi vurgular. Ayetlerden gördüğümüz gibi bu mesaj Kuran'dır. Başka hiçbir kaynağa, hiçbir kitaba gönderme yoktur.

Al­lah, Kuran dışında başka uyulması gereken vahiyler, kaynaklar ol­saydı, onları da belirtir, onlara da uymamızı isterdi.

Oysa bugünkü manzaraya baktığımızda yüzlerce cilt hadis ve fıkıh kitabının dinin kaynağı sayılarak Kuran'a eş koşulduğunu görüyoruz. Böylece Ku­ran'ın din konusundaki otoritesi ve kaynaklığı %100 iken, Kuran birçok kaynağın arasındaki bir kaynağa indirgeniyor.

Öyle ki Ku­ran'ın oluşturulan bu yeni yapıda hacim olarak payı %1'in bile çok altındadır.

 Gördüğümüz tüm bu ayetler, Kuran'ın değerini düşü­ren, Peygamber'e yalan sözler (hadisler) atfeden, Peygamber'e iftira eden bu mantığa karşı çıkar.


H.               KURAN KARANLIKLARDAN AYDINLIĞA ÇIKARIR


4-   Dosdoğru bir yol üzerindesin.
5-   Aziz ve Rahim' in indirdiği üzerindesin.
36-Yasin Suresi 4,5

Bu bir kitaptır ki, Rabbinin izniyle insanları karanlıklardan nura (aydınlığa), O övgüye layık, Aziz olanın yoluna çıkar­man için sana indirdik.
14-İbrahim Suresi 1

 Bu kitap (Kuran) insanları karanlıktan aydınlığa çıkarır. Allah'ın indirdiği (Kuran) üzerinde olan dosdoğru yol üzerinde olur. Kuran'a uyanlar bu ayetler gibi birçok ayetten güç ve destek alırlar.

Peki Fetvayı Hindiyelere uyanlar, Tirmizi, Muvatta, Buhari, Müs­lim gibi kitaplara uyanlar ve bunları Kuran gibi dinin kaynağı gös­terenler, böylece Kuran'ın dindeki tekelini bozma girişiminde bu­lunanlar nereden güç ve destek alıyorlar?

Kuran, Peygamber döne­minde yazıldı, ezberlendi. İçinde hiçbir çelişki ve mantığa aykırılık yoktur. Diğer hiçbir kaynak, Peygamber hayattayken yazılmadı. Üstelik ileride hadisleri ve mezhepleri inceleyen bölümlerde göre­ceğimiz gibi bu izahlar Kuran'la, kendi aralarında ve mantıkla çeli­şirler. Nerede çağın ve aklın çok önünde olan Kuran? Nerede ça­ğın gerisinde, İslam'dan insanları kaçırmış uydurma hadisler ve mezhepler?

(4. Bölümden 12. Bölüme kadar Kuran'a eş koşulan izahları inceleyip, dinin kaynağı olmaya lâyık olmadıklarını göste­receğiz.)


İ.                  YAHUDİLERDE VE HIRİSTİYANLARDA DA AYNI TİP DEJENERASYONLAR VAR


İçinde Allah' ın hükmünün bulunduğu Tevrat yanlarında iken, nasıl oluyor da senin hakemliğine başvuruyorlar.
5-Maide Suresi 43

İncil bağlıları Allah' ın onda indirdiğiyle hükmetsinler. Al­lah' ın indirdiğiyle hükmetmeyenler sapkınların ta kendile­ridir.
5-Maide Suresi 47

 Allah evvelki din sahiplerine de Peygamberleri aracılığıyla ki­taplar, sayfalar indirmiş ve kitaplarına uymalarını söylemiştir.

 Ya­hudiler Kuran gibi detaylı ve her şeyi açıklayan Tevrat'ı aldılar. An­cak Allah'ın sözleriyle yetinmediler.

Bakara Suresi 67. ile 71. ayet­ler arasında gördüğümüz Yahudilerin teferruat sever yaklaşımları Hz. Musa'nın vefatından sonra da devam etti. Bu tavırları sonucu Mişna (Söz, Hadis) ve Gamara (Pratik, Sünnet) denilen dini kay­naklar ürettiler.

Hadis ve sünnet adı altında kutsala fatura edilen uydurma dolu izahlarla dini teferruata boğma, bir tek bizim dinimi­ze özgü değildir

 Kuran, Hıristiyanların Hz. İsa'yı ve din adamları­nı Rabler edindiğini söyler ve dine ilave olarak uydurdukları ruh­banlığa sonra kendilerinin de tam olarak uyamadığını anlatır.

Kuran'da tüm bu kıssalar bize öğüt almamız için açıklanmıştır. Oysa kendini dinde otorite ilan eden bazıları "Bu Hıristiyan ve Musevi­lere olmuş, bize olmaz" diyerek sanıda bulunmaktadırlar. Acaba Kuran'dan bir delilleri var mı? Tabi ki yok. Zaten delil yerine sanı ile konuşmaya meraklı bu otoritelerin(!) delile ihtiyacı yoktur. Çün­kü kendileri ve evvelki otoriteleri zaten delildir.

Bu tipler kelle say­maya çok meraklıdır. Bunların çoğu "Bu kadar insan böyle diyor siz onlardan daha mı akıllısınız?" izahıyla geleneklere, kelle sayım so­nucuna güvenirler.

Hıristiyanların çoğu "Hz. İsa Allah'ın oğlu" derken, bunun bir mecaz olduğunu, Allah'ın oğlu olamayacağını, Hz. İsa'nın sadece Allah'ın sevgili bir kulu ve Peygamber'i olduğu­nu söyleyen Hıristiyanlar da vardır. Peki bu azınlık Hıristiyanlar mı, yoksa Hz. İsa'nın Allah'ın oğlu olduğunu iddia eden, Katolik ve Ortodoks din adamlarını Rabler edinmiş bu çoğunluk mu haklıdır?

Üstelik Hz. İsa'nın Allah'ın oğlu olduğunu iddia edenlerin sayısı geleneksel İslam'ı savunanlardan çok daha fazladır.

Hıristiyan ço­ğunluk: "Bakın ne kadar çok kişi Hz. İsa'yı Allah'ın oğlu kabul edi­yor. Bizim Saintlerimiz, evliyalarımız çok fedakâr, çok büyük adamlarmış. Onlar böyle diyor yanılıyor da, siz üç beş adam bizim Saintlerimizden, mürşidlerimizden, papazlarımızdan daha mı iyi biliyorsunuz?" demektedirler.

 Geleneksel İslam'ı savunanların izah tarzıyla bunların tıpatıp aynı olması hiç de şaşırtıcı değildir. Ço­ğunluğa uymanın saptırmaya yol açacağını belirten Kuran ayetleri ve Hıristiyan çoğunluğun çizdiği bu manzara umarım kelle sayıcı­ları ve delil yerine evliyaya(!) güvenenler için yeterlidir.

(Hz. Ömer'in, hadisleri "ümmetimin Mişna'sıdır" diyerek yakması için 11. Bölüme, Hıristiyan ve Musevilerle ilgili konular için 29. Bölü­me, kelle sayma meraklılarına cevap için 33. Bölüme bakın.)

Andolsun ki size beyyine (açıklayıcı, açık delil) ayetler, siz­den önce gelip geçenlerden örnekler ve korunup, sakınan­lar için de bir öğüt indirdik.
24-Nur Suresi 34

... Ta ki ölen beyyine (açık delil) üzerine ölsün, yaşayan da beyyine (açık delil) üzerine yaşasın.
8-Enfal Suresi 42

 Kuran'a göre insan beyyine (açık delil) üzere olmalıdır. Yani ge­lenek diye, böyle gördük, biz de böyle yapıyoruz diye uygulamalar, kelle sayımı ile gerçeği bulmalar Kuran'ın İslamı ile bağdaşmaz. Kuran'a göre, Kuran'ın kendisi beyinedir (açık delildir). Demek ki Kuran'ı dinin kaynağı yapanlar açık delile uymuş olurlar.

Bunları Kuran'da türlü türlü şekillerde (sarf) açıkladık ki öğüt alıp hatırlasınlar. Fakat bu sadece kaçışlarını artırıyor.
17-İsra Suresi 41

Andolsun bu Kuran'da her örnekten insanlar için türlü türlü açıklamalarda (sarrafna) bulunduk. İnsanların çoğu ise tanımamakta ayak diretmektedirler.
17-İsra Suresi 89

Bak iyice kavramaları için ayetleri nasıl türlü şekillerde açıklıyoruz (nusarriful).
6-Enam Suresi 65

Bilgiyle uzun uzadıya, etraflıca açıkladığımız (fassalna), inanan bir toplum için doğruya iletici ve rahmet olan bir kitabı onlara getirdik.
7-Araf Suresi 52

Bu bir kitaptır ki, Hakim ve Her şeyden Haberdar olan, ayetlerini hüküm ifade edici (muhkem) kılmış ve sonra detaylandırıp (fussilet) açıklamıştır.
11-Hud Suresi 1


J.                  KURAN'IN AÇIKLAMADIKLARI DİN DIŞI ALANDIR


 Yukarıdaki ayetlerden Kuran'ın detaylı, etraflıca, türlü türlü şe­killerde gerekli açıklamaları yaptığını Kuran'ın kendisinin söyledi­ğini görüyoruz. Ayetlerde Kuran'ın etraflıca, türlü türlü şekillerde, detaylı bir biçimde açıklamalar yaptığını vurgulayan kelimelerin Arapçasını parantez içinde verdik. "Kuran başka kitaplara gönder­me yapar, Kuran ana kitaptır, detayları başka kitaplardan öğreni­riz." demek tüm bu ayetlere karşı çıkmak, bu ayetleri yok saymak demektir.

Aynı şekilde "Kuran'ı biz anlayamayız" tipi izahlar da Kuran ile çelişir.

Kuran'ın izahlarına göre iman edenler Kuran'ı an­lar.

Kuran'ı anlamamak iman etmeyenlerin bir özelliğidir.

 Kuran'ı incelediğimizde gerekli tüm teferruatların Kuran'da yer aldığını görürüz.

Örneğin Kuran, zorda kalıp başka yiyecek bir şey bulama­yanların aşırıya gitmemek kaydıyla haram olan leş, kan, domuz eti ve Allah'tan başkası adına kesilen hayvanları yiyebileceğini söyler.

Hacca giderken başında hastalık olduğu için saçını kısaltanların ne yapması gerektiği de Kuran'da geçer.

Teyze ve anne ile evlenmenin haram olduğu da Kuran'da vardır.

Peygamber'in sırf kendisine farz olan gece ibadeti de Kuran'da geçer.

Ebu Leheb'in Müslüman ol­mayacağı, Rumların yakın zamanda savaşı kazanacakları tipinde an­cak Peygamber'imiz döneminde gözlenebilecek olaylara da Kuran değinir.

 Yukarıdaki örnekler ve daha birçok örnek, Kuran'ın tüm teferruatları verdiğinin delilidir.

Kaç kişi domuz, leş gibi yiyecekler ile baş başa kalıp başka hiçbir helal gıda bulamayacak kadar zor du­rumda kalıp, bunları yemek zorunda kalacaktır? Hacdayken hasta­lığı yüzünden saçını kısaltacak olan kişi sayısı binde bir bile değil­dir. Yani her bin kişiden birinin hayatta bir kere rastlaması ihtima­li bile zor olacak bir detay Kuran'da vardır. Teyze ve anne ile ev­lenmeye kalkmanın çirkin olduğu aşağı yukarı herkesin bildiği, on-binde bir insanın bile kalkışmayacağı bir iğrençliktir.

Kuran bu ko­nu zaten bilinir dememiş, bunu da açıklamıştır. Yahudilere Cumar­tesi yasağı gibi yasakların da koyulduğunu belirten Kuran, hiç mümkün müdür ki inananlarına tüm yasakları belirtmesin?

Hiç mümkün müdür ki Hacda saçını kısaltan adama yol göstersin de, kı­yafet ve diğer hususlarda bir yasak varsa bunu kadınlara açıklama­sın?

Hiç mümkün müdür ki zorda kalana yukarıda belirttiğimiz iz­ni açıklasın da midye, karides diye bir yasak varsa bunun açıklama­sını başka kaynaklara bıraksın?

Hiç mümkün müdür ki Peygamber'e özel farz ibadet açıklansın da tüm Müslümanlara farz olan tüm namazlar Kuran'da yer almasın?

 Allah'ın gönderdiği bir kitap var ve onun din adına tüm bilgileri içermediğini iddia edenler var. Allah'ın eksik ve başka kaynaklara ihtiyacı olan bir kaynak gönder­mesi mümkün mü?

Allah'tan olanın, insanın yazacağı kitaplardaki açıklamalara, tefsirlere muhtaç olduğu hiç düşünülebilir mi?

 Eğer ki din adına Kuran'ın hacminden fazla bilgilere ihtiyacımız olsaydı Allah, Kuran'ı 2-3 kat daha kalın yapabilirdi. Böylece bizi yine baş­ka kaynaklara muhtaç etmezdi. Kuran eğer ki dini açıklamada ye­tersizse niye indirildi? Allah dinin sadece bir kısmını açıkladı da, di­ğer kısmı için başkalarına mı muhtaç kaldık?

Allah'ın kelimeleri tü­kenmez, Allah kelime sıkıntısı çekmez. Allah hiç kimsenin mezhe­bine, hadisine ihtiyaç kalmaksızın dinini tam olarak açıklamıştır.

Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem olsa ve deniz de arkasın­dan yedi deniz daha katılarak kullanılsa; yine de Allah'ın kelimeleri tükenmez. Allah üstündür, bilgedir.
31-Lokman Suresi 27


K.               KURAN'IN ANLAŞILMASI İÇİN TEFSİR, HADİS, İLMİHAL ... KİTAPLARINA İHTİYAÇ YOKTUR


3    32- Kafirler dediler ki "Kuran ona toptan, tek bir defada indirilseydi ya" Biz böyle yaptık ki, onunla senin kalbini dayanıklı kılalım. Biz onu parça parça düzenleyip okuduk.
      33- Onların sana getirdikleri hiçbir örnek yoktur ki, biz sana gerçeği ve en güzel yorumu (ahsena tefsir) getirmiş olmayalım.
25- Furkan Suresi 32,33

 Görüldüğü gibi kafirler hep Kuran ile uyarılmışlardır, bu yüz­den kafirlerin itirazları da hep Kuran'a karşıdır.

Yapılması gereken yorumlar da Kuran'ın içindedir. "En güzel yorum" ifadesinin Arapçası "ahsena tefsir"dir ve "tefsir" kelimesinin Kuran'da geçtiği tek yer yukarıdaki alıntıladığımız ayettir.

Böylece Allah, Kuran'ın tefsi­rinin en güzel şekilde yine Kuran'la yapılacağının dersini vermek­tedir.

 Oysa Kuran'a eş koşulan birçok hadis de "Kuran tefsiri" diye satılan kitaplarda geçer. Kuran en güzel yorumu içerirken ayrıca başka yorum kitapları (tefsir kitapları) dinin kaynağı olamaz.

 Dini­miz tefsir kitapları olmadan da anlaşılır ve tastamamdır. Daha evvel belirttiğimiz sarf (türlü şekillerde açıklama), fussilet (detaylandırma) tipi kelimelerin Kuran için kullanılması da, Kuran'ın hiçbir hadis kitabına, mezhep kitabına, tefsir kitabına ihtiyaç duymaksızın her detayı içerdiğini gösterir.

1-Rahman
2-Kuran'ı öğretti
55- Rahman Suresi 1,2

17-    Şüphesiz onu toplamak ve okutmak bize düşer.
     18-   O halde biz onu okuduğumuzda sen de onun okunuşu­nu izle.
19-    Sonra onu açıklamak da bize düşer.
75- Kıyamet Suresi 17,18,19

 Allah Kuran'ın öğretilmesini de, açıklanmasını da üzerine al­mıştır. Kuran, kendi kendini açıklar. Kuran'ın bir ayetinde anlaşıl­ması gerekli konu tamamlanmadıysa, başka bir ayetin ilave yapma­sıyla, o ayeti açıklamasıyla konu anlaşılır.

Yoksa Kuran'ın, Kuran dışı hadis, tefsir, içtihat başlıklı kitaplara ihtiyacı yoktur. Bu kitap­lardan, bu kaynakların gereğinden Kuran hiç bahsetmez.

 Kuran, Allah'ın kendisini öğreteceğini, açıklayacağını ve kendi içinde en güzel yorumu (ahsena tefsir) yaptığını söyler.

(Kuran'ın kendi açık­lamasına şu konuyu örnek verebiliriz. 1- Fatiha Suresi 4. ayet "Din gününün sahibidir O" şeklindedir. Din gününün ne olduğunu an­lamayan kişiler tüm Kuran'da bu terimi araştırırlar. Bu terimin 15-Hicr Suresi 35. ayet, 26- Şuara Suresi 82. ayet, 37- Saffat Suresi 20. ayet, 38- Sad Suresi 78. ayet, 83- Mutaffifin Suresi 11. ayet ve di­ğer geçişlerini inceleyenler bu terimin öldükten sonraki yeniden di­rileceğimiz günü ifade ettiğini anlarlar. Bu örnekte olduğu gibi din adına anlamamız gereken tüm bilgi Kuran'ın içindedir. Kuran ken­di kendini açıklar.)


L.                 PEYGAMBERİMİZİN ŞİKAYETİ

 Kuran'ı dinin merkezine koymalı ve Peygamberimiz'e uyma­nın, Kuran'a uymakla olacağını bilmeli, Peygamberimiz'i ve dini­mizi iftiralardan kurtarmalıyız.

Peygamberimiz'in Allah'ın huzu­runda ümmetinden tek şikayeti ayette şöyle geçer:

Ey Rabbim! Benim toplumum bu Kuran' ı devre dışı tuttu­lar.
25- Furkan Suresi 30

Gerçekten de Peygamberimiz'e uyduğu söylenen birçok kişinin sergilediği manzara budur.

Sözde Kuran el üstündedir, kutsaldır, fakat Kuran aslında hayata uygulanmayan, dini tek başına belirlemeyen bir kitap olmuştur ve yüzlerce dini kitaptan birine çevrilmiş­tir. Kişiler dinlerini ilmihal kitaplarından öğrenmekte, Kuran ise anlaşılmak için değil, sadece seslendirilmek için okunmakta, böyle­ce devre dışı tutulmaktadır.

 Tüm bu ayetler ve açıklamalar, Kuran'ın dinin tek kaynağı ol­duğunu başta kendisinin açıkladığını göstermektedir.

İleride Kuran'ın dinin biricik kaynağı olduğuna dair burada belirtmediğimiz delilleri de konuların içinde göstereceğiz. Aslında Kuran'daki bu ayetler, Kuran'ın tek kaynak olduğunu ve İslam'ın eğer bir şey İslamı olacaksa Kuran İslamı olması gerektiğine delil olarak yeterlidir­ler.

Peygamber'e iftira olarak uydurulan hadisler başta olmak üze­re, mezhepler, tarikatlar ve gelenekleri irdeleyerek, Kuran dışında kaynak kabul etmenin sonunun nasıl felaket olduğunu gözler önü­ne sereceğiz.

Diğer bölümlerle beraber, özellikle 27. Bölümü dik­katlice okumanız, Kuran'a göre Kuran'ın yeterli olduğunu anlama­nızı daha da iyi sağlayacaktır.

"UYDURULAN DİN, KUR'AN'DAKİ DİN. II. BÖLÜM - KURAN AYETLERİNE GÖRE DİN" KİTABINDAN ALINTIDIR.

Selam...

​ T.C. / M. Kemal Adal