İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

20 Haziran 2017 Salı

TÜRKÇE (ANA DİLDE) İBADET



UYDURULAN DİN KUR’ANDAKİ DİN. XL. BÖLÜM - 2: ANA DİLDE İBADET VE  SÖZLER 2

B.                TÜRKÇE (ANA DİLDE) İBADET


 Kuran'ın İslam'ının yaşanması için yapılması gereken en temel faaliyet Kuran'ın, dini yaşayacak toplumun ana diline çevrilmesidir.


Kuran Arapça inmiştir ve orijinali Arapça'dır.

Fakat Kuran'a göre Arapça, kutsal bir dil değildir.


 Kuran, her kavme Peygamberler'in gönderildiğini ve bu peygamberlerin kavimlerine kendi dillerinde mesajlar getirdiklerini söyler.

Tevrat Hz. Musa'nın kavminin dilindedir, İncil de Hz. İsa'nın kavminin dilindedir. Hz. Lut'un vahiyle­ri kendi kavminin dilindedir, Hz. Nuh'unkiler de öyledir...

Bu me­sajları kutsal yapan Allah'tan indirilmiş olmalarıdır ve bu mesajların hiçbiri Arapça değildir.


Allah'ın mesajı Arapça yazılabileceği gibi; Allah'a, dine karşıt sözler, putlara iltifatlar da Arapça yazılabilir. Arapça'yı Allah'ın özel dili, Cennet'in lisanı; Arapça harfleri Al­lah'ın özel harfleri, Cennet'in harfleri gibi gösteren zihniyet dini Araplar'ın tekeline sokmak isteyen Arap ırkçısı, mezhepçi zihniyet­tir.

Fussilet Suresi 44. ayetten Kuran'ın Arapça olmasının sebebi­nin, Kuran'ın ilk olarak Arap toplumuna hitap etmesi olduğunu an­lıyoruz.

Kuran Allah'ın din gönderdiği her kavme kendi dilinde hi­tap etme adetinden dolayı Arapça'dır.

Araplar'a dinlerinin yabancı dilde bildirilmesi saçma olduğu gibi, Türkler'e de kendi dilleri dı­şında bildirimde bulunmak saçmadır.


 Türkler'e kendi dillerinde bildirim ancak Kuran'ın çevirisi ile mümkündür.

Kuran'da geçen kelimeler, kavramlar Kuran'da geçmeden önce de Araplar'ın kullandığı kelimeler, kavramlardı. Kuran Allah dedi­ğinde neyi kastettiği, domuz dediğinde domuzun ne olduğu, miras deyince mirasın ne olduğu, vasiyet deyince vasiyetin ne olduğu bi­liniyordu.

Kuran evvelden var olan kelimelerle geldi. Kuran'ı oku­yan bir kimse bu apaçık gerçeği rahatça kavrar.


 Kutsal olan Arapça veya kelimeler değil; Allah'ın bu kelimelerle, kavramlarla oluştur­duğu Kuran'dır.

Arapça'yı kutsallaştırıp, dinin anlaşılmadan yaşanmasına sebep olanların düştüğü komik durumun bir örneği şöyledir:

"Arap Bede­vi kadınları ellerinde defler, yanık sesle türküler söylüyorlardı. Tür­külerin konusu da deve etinin lezzetiydi. Bu etin kebabının, haşla­masının, kızartmasının ne kadar lezzetli olduğu yanık yanık, makam içinde anlatılıyordu.

Töreni tertipleyen Osmanlı Teşkilatı Mahsu­sa Reisi Eşref Sencer Kuşçubaşı Bey bir de gördü ki, hazır ol vazi­yetinde olan Anadolu'nun aslan yapılı Osmancık Taburu'nun erle­rinden bazılarının Arapça deve eti kasidesini dinlerken göz yaşları şıpır şıpır damlıyordu. İyi Arapça bilen Eşref Bey şaşırdı, bir ere:

-   "Oğlum ne ağlıyorsun?" diye sordu. Hazır ol vaziyetindeki Mehmetçik durumu değiştirmeden cevap verdi:

-   "Kumandanım bakınız ne güzel Kuran okuyor..."

Bu saf, pırıl pırıl yürekli Anadolu çocuğunun duyguları önünde gözleri dolan Eşref Bey dayanamıyor:

-"Oğlum o bedevi kadınları kendilerine dağıtılacak olan deve etinin lezzetini anlatan kasideyi makamla okuyorlar, sil göz yaşlarını..."(Cemal Kutay, Türkçe İbadet, sayfa 61)



C.                TÜM KAVİMLERİN DİLLERİNİN YARATICISI ALLAH'TIR


Gelin ayrı dilleri, ayrı ırkları nasıl değerlendireceğimizi Kuran'ın aydınlatıcı ayetlerine başvurup öğrenelim.

Göklerin ve yerin yaratılması ile dilleriniz ve renklerinizin başka oluşu O'nun delillerindendir. Şüphesiz bunda bilgi sahipleri için deliller vardır.
30- Rum Suresi 22

Eğer Allah dileseydi sizi bir tek ümmet yapardı, ancak bu sizleri verdikleriyle sınaması içindir. Tümünüzün dönüşü Allah'adır.
5- Maide Suresi 48

Ey insanlar! Gerçekten biz sizi bir erkekten ve bir dişiden yarattık. Birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabile­ler yaptık. Allah açısından en üstün olanınız en çok sakınanınızdır.
49- Hucurat Suresi 13

Bu ayetleri örnek gösteren Cengiz Özakıncı şunları söyler:

"Kuran'ı benimsemiş bir kişi kendi bildiği dilden başka bir dille, kendi soyundan başka bir soyla, kendi toplumundan başka bir top­lumla, kendi yazısından başka bir yazıyla karşılaştığında bunları Tanrı'nın bir ürünü olarak görecek, bir üstünlük ya da aşağılık duy­gusuna kapılmayacak, bunları tanımaya, anlamaya, öğrenmeye giri­şecektir.

Daha açığını söyleyelim: Kuran'a göre bir Müslüman Arap, Türkler'in ulus olarak varlığını, dilini, yazısını ancak bir in­celeme, araştırma, öğrenme, yararlanma konusu edinebilir. Türkler'in ulus olarak varlığını ortadan kaldırmaya, ya da eritmeye giriş­mesi durumunda Tanrı katında suçlu olacaktır. Türkçe'yi at, Arap­ça'yı kullan, ya da kendi yazını at, Arap yazısını kullan diyemez.

Öteki ulusları Araplaştırmaya yeltenemez. Eğer yeltenirse, bu giri­şimi Tanrı'nın buyruklarına aykırı olur.

Geçmişte Tanrı'nın buyruklarını çiğneyen pek çok Müslüman Arap, Müslüman Türk çık­mış, Türkler'in dilini, yazısını Araplaştırmaya girişmiş ve bunu bel­li oranda başarmışlardır.

 Bundan 900 yıl önce kimi Arap, kimi Türk kandırıcı kişiler Tanrı ile Türkler'in arasına dilden bir engel koy­dular. Türkler'in Tanrı'ya Türkçe seslenmesinin Tanrı'yı kızdıra­cağını söyleyerek, Türkler'i bu yalana inandırdılar. Türkler Tanrı'nın yalnızca Arapça seslenişlere ilgi gösterdiğine kandırıldılar. 

 Tanrı'nın yalnızca Arapça dilekleri, yakarıları işleme koyduğunu söyleyen bu tilkilere inanan Türkler ağızlarını Arapça sözcüklerle açtıklarında, kullanımdan düşürdükleri Türkçe sözcükleri peynir gibi yitiren kargalar konumuna düşmüş, dilleri bozulmuş, imgelem­leri bulanmış, anlama, anlatma yetileri devingenliğini, diriliğini, türetgenliğini tüketmiş durumdadırlar." (Cengiz Özakıncı, Dil ve Din, sayfa 120 ve 156)

Alıntıladığımız ayetlerden anlayacağımız gibi Arapça da, Türk­çe de, İngilizce de, Fransızca da, tüm diller de Allah'ın isteğiyle oluşmuştur, tümü Allah'ın delilleridir.

İnsanlar bu renkliliği yok et­meye değil, bu farklılıkların içinde kaynaşmaya, tanışmaya çalışma­lıdırlar.

Her dil bir güzelliktir. Hiçbir dilin kutsallığı yoktur. Al­lah'ın beğendiği bu çeşitliliği uydurma kutsal etiketiyle yok edenler Allah'ın kitabı Kuran ile çelişmektedirler.

 Allah, meleklere Hz. Adem'in üstünlüğünü açıklarken, Hz. Adem'e isimleri öğretmesine ve Hz. Adem'in isimlerle tanımlama­lar yapmasına dikkat çekmektedir. İsimlendirerek tanımlama, keli­melerle düşünme gibi dilin temel fonksiyonları, insanı üstün kılan özellikleridir.

 Hiç şüphesiz dilin bu tarz kullanımında, ne söyledi­ğinin bilincinde olma unsuru vardır. Aklı işletme faaliyeti kelime­lerle isimlendirmenin sonucunda yapılan bir faaliyettir. Kullanılan akıl ise insan olmanın ayırt edici özelliğidir.


Kuran'ın herkesin anladığı dilde, tercümesinden okunmasının önemini Prof. Dr. Beyza Bilgin de şu sözleriyle vurgulamaktadır:

 "Kuran'ın anlaşılması esastır ve vahiyler yoluyla tebliğ ve yol gösterme daima milletlerin konuştuğu dilde yapılmıştır.

Öyleyse, milletin fertleri, Allah'ın Kitabı'nı anlamak, ondaki haber ve öğütlerden yararlanarak terbiye olmak, davranış geliştirmek için, onu yabancı dilde değil, konuştukları dilde ve anlayarak okuyacaklardır.

Böyle bir okuyuş temin edilmedikçe, Kuran belli bir zümrenin, bir azınlığın elinde kaldıkça, ondaki ilahi amaca yönelik yöntem etkinliğinin ve anlam zenginliğinin meydana getirebileceği bütün gelişmelerden mahrum kalınacaktır.

 Kuran'ın vahyolunduğu dönemde, Arap ede­biyatı çoğunluğun ilgilendiği, zevk alarak izlediği bir alandı. Kuran, şiirle nesrin birleştiği bir üslûpla, yeni konulardan söz ediyordu.

Kuran'ı dinletmeyin. Kuran okunduğunda gürültü yapın, belki bu yolla ona galabe edebilirsiniz.
(41 Fussilet 26)

Anlamışlardı ki, Kuran dinlenir ve anlaşılırsa, onunla başa çıka­mayacaklardır.

Oysa geleneklerimizden gelen günümüzdeki okuyuş­ta, musiki ile okuyuştan etkilenmekten söz edilebilir ama o şiirli üs­lûp kullanılarak verilmiş olan haber ve öğütlerden etkilenmekten söz edilemez.

Kuran'ı inanarak, güvenerek, sevgi ile okuyan insanlar, onu okurken, onda anlatılanları, onu üslubu ile anlayarak okusalar, bilgilenseler ve etkilenseler, duyguları o yönde aksa, o yönde içerik kazansa, neler olabilir, kabiliyetli müminler onları nasıl kullanır, bir düşünülse!

 Güzel sanatların bütün dalları, şiir, roman, film, tiyatro, müzik, estetik, gazete, dergi, radyo, televizyon gibi güçlü araçlar, on­ları kullanan inançlı insanların belleklerinde yüksek fikirlerle seslense, sevgiyi, güzelliği, temizliği, merhameti, adaleti, barışı ve yardım­laşmayı ifadeye dökseler, ülkede ince bir ruh hali, bir yüksek terbiye, bir bilgi severlik, bir aydınlanma meydana gelmez mi? Meydana ge­len bu aydınlık dışa vurmaz mı?! (1. Kuran Sempozyumu, sayfa 82)



UYDURULAN DİN VE KUR'AN'DAKİ DİN E- KİTAPTAN ALINTILANMIŞTIR.

Selam...

​ T.C. / M. Kemal Adal 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder