İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

11 Ocak 2017 Çarşamba

MANŞETTEKİ BİR SORU VE BİR YAZAR - BİR CEVAP





ANAYURT GAZETESİ 10 OCAK 2017 TARİHLİ MANŞETİ

*****




ATATÜRK o kadar büyük ve önemli bir markadır ki, ATATÜRK karşıtlığı bir takım insanları üne kavuşturur ! “ATATÜRK Eşcinseldi,” olmadı, “Alkolikti,” o da mı olmadı? “Diktatördü”  diye yazdınız mı, önünüzde çok kapı açılır.

Yukarıdaki gerçekdışı yakıştırmaları daha önce duymuştum. Ancak Habertürk televizyonu kanalında Balçiçek İlter’in Karşıt Görüş programında, eşi ile aynı soyadını paylaşmayan Bayan Alçı’nın, “ATATÜRK Milliyetçiliği uyduruk bir laftır”  beyanını duyunca hem çok üzüldüm (O’nun hesabına, bilgi yetersizliği nedeniyle) hem de çok güldüm, ATATÜRK ile uyduruk sözcüklerinin yan yana gelebildiğine ilk kez rastladığım için.

İmparatorluğun değişik bölgelerinde ortaya çıkan milliyetçilik cereyanları sonunda yeni devletlerin oluşarak ülkeden kopmalarına seyirci kaldıktan sonra Birinci Dünya Savaşı öncesi, devletin gelirlerini Osmanlı’dan alacaklı yabancıların kurduğu Düyunu Umumiye İdaresine, silahlı kuvvetlerini de orgeneral-korgeneral gibi rütbeler vererek ödüllendirdiği Alman subaylara teslim eden, savaşta yenilerek iflas eden ve çöken Osmanlı’nın enkazından bir ULUS yaratan Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK döneminde oluşan Türk Milliyetçiliği için “uyduruk bir laftır” iddiası üzerinde duralım.

Kurtuluş Savaşından sonra ortaya çıkan T. C. Devletinin nasıl bir enkaz devir aldığını ve Cumhuriyet Devrimleri sayesinde 1938 yılı sonunda Türkiye’nin ulaştığı gelişmişliği bilmiyor Bayan Alçı. Bir lise tarih dersi kitabından öğrenebilirdi. İhmal etmiş !

Şimdi söyleyeceklerimi bilmemesini ise yadırgamıyorum çünkü burada yazacaklarım ilk kez ATATÜRK – Din ve Said Nursi -  Fethullah Gülen başlıklı yeni kitabımda yayımlanacak: ATATÜRK’ün Yarım Kalmış Devrimi. Benim bu yarım kalmış devrimi algılamama, hemen hemen aynı günlerde okuduğum bir makale ile küçük, unutulmuş bir kitap vesile oldu.

Önce, İlahiyat profesörü Dr. Recep Kılıç’ın: ‘ATATÜRK ve Din’ başlıklı makalesi. Bu makalede, Mustafa Kemal’in, soyadını almadan önce Asaf İlbay’a söylediği ve onun da 13.7.1949’da TAN Gazetesinde yayımlanan anılarında bulunan şu paragraf var:   

“Din vardır ve lazımdır. Temeli çok sağlam bir dinimiz var. Malzemesi iyi. Ancak bina sakatlanmıştır. Çok yaşamış ve eskimiş olan harcın iltisak (yapışma) kudreti azalıp çözüldükçe, yeni malzeme ile takviye edilememiştir.  Aksine olarak yabancı unsurlar (tefsirler, tahliller, hurafeler, efsaneler) katılarak zayıflatılmıştır. Bugün bu binaya dokunulamaz, tamir de edilemez. Zamanla…  sağlam olan temel üzerine yeni bir bina kurulacaktır.

Unutulan kitap ise Milli Eğitim eski Bakanı Hasan Ali Yücel’in 1958 yılında yazdığı ‘İngiltere Mektupları’ Bu kitapta, bugün çok önemsediğim şu paragraf,

“…mühim bir noktaya geliyoruz. O da şudur: Semavi bir din olan Hristiyanlıkla bu dinden önceki Payen Yunan ve Latin medeniyetlerinin türlü zamanlarda türlü mücadeleler neticesinde milli bir kültürde bağdaşmasıdır. Bunu yapmayı İngilizler başarmışlardır. İngiltere’de toplum içinde ne varsa İngiliz’dir; din de böyle…” 

ile Mustafa Kemal’in Asaf İlbay’a söylediklerini birleştirince ortaya çıkan ATATÜRK Milliyetçiliği’nin yarım kalan devriminin adını koyabiliriz:

Kendi sağlam temelleri üzerinde kurulacak, herkesin anlayabileceği, Türk İslam Dini.

Bayan Alçı’nın Uyduruk laf’ dediği ATATÜRK Milliyetçiliği; eğitim, hukuk ve ekonomik sistemlerdekiler yanı sıra toplumsal nitelikli tüm Cumhuriyet Devrimlerini tamamlamış, dinde reform aşamasına gelmiş bir milliyetçilik idi.

ATATÜRK’ten önce ve sonra kimsenin cesaret edemediği bir devrim.


Bayan Alçı gibi, ATATÜRK’ü öğrenmek- anlamak istemeyen kişilerin, O’nun milliyetçiliğini doğru okuyarak algılamalarını, bekleyemeyiz. ‘Uyduruk laf’ deyimin asıl kendisi uyduruk !  


DİP NOT: YAZAR SAYIN M. ARİF DEMİRER'İN YAKINDA ÇIKACAK " ATATÜRK -  Din ve Said Nursi – Fethullah Gülen " BAŞLIKLI KİTABININ İLGİLİ İKİ SAYFASI:


ATATÜRK’ün tamamlanamayan DİN DEVRİMİ

Kazım Karabekir’in Günlükler’inde eleştirel tespitler:

31 Aralık 1927:         1928 yılında Türkçe hutbeler başlayacakmış.
23 Ocak 1932:            Yerebatan Camiinde Türkçe Kuran okunmuş
31Ocak 1932:             Fatih Camiinde Türkçe Kuran okunmuş. Hafız Rıfat isminde biri…

Gazi Mustafa Kemal (1930 - 1934) ve İslam Dini

“Din vardır ve lazımdır. Temeli çok sağlam bir dinimiz var. Malzemesi iyi. Ancak bina sakatlanmıştır. Çok yaşamış ve eskimiş olan harcın iltisak (yapışma) kudreti azalıp çözüldükçe, yeni malzeme ile takviye edilememiştir.  Aksine olarak yabancı unsurlar (tefsirler, tahliller, hurafeler, efsaneler) katılarak zayıflatılmıştır. Bugün bu binaya dokunulamaz, tamir de edilemez. Zamanla çatlaklar derinleşecek ve sağlam olan temel üzerine yeni bir bina kurulacaktır.” (Asaf İlbay, ATATÜRK’ün Hususi Hayatı, Tan Gazetesi, 13 Temmuz 1949)

Prof. Dr. Recep Kılıç: ATATÜRK ve Din, Cumhuriyet Dönemi Türk Kültürü (2009) içinde
“Kuran-ı Kerim’in Türkçeye çevrilmesi, Hak Dini, Kuran Dili isimli Türkçe Kuran tefsirinin (Elmalılı Hamdi Yazır’ın eseri) hazırlattırılması, Tecrid-i Sarih isimli hadis kaynak eserinin Türkçeye tercüme ettirilmesi ve Cuma hutbelerinin Türkçe okunması gibi bir dizi teşebbüs, dini hayatta hakim olan cehaletin üstesinden gelebilmek için atılmış adımlar durumundadır. Bu teşebbüslerle Türk insanının İslam’ın temel bilgi kaynaklarıyla kendi dilinde buluşturulması hedeflenmiştir. Bunlar dini düşünce hayatında, zaman içinde çok olumlu kazanımların elde edilmesine zemin hazırlamıştır.”

Hasan Ali Yücel, İngiltere Mektupları, İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1958, sayfa 128
“…İngiltere’de dini reformlar bir ruhban sınıfının mizacına göre değil, içtimai mizaca göre tadilata uğramıştır. Halkın dini duyguları ruhban sınıfının dini düşüncelerini ayarlayan bir ölçü vazifesi görmüştür. Ruhban sınıfı bütün imtiyazlarına rağmen, kendisini halktan ayırmamış, katı ve fanatik bir sınıf teşkil etmemiştir; İngiliz cemiyetinin eğitim ve öğretiminde büyük bir rol oynamıştır.” Cahit Tanyol, 18.5.1958 tarihli Cumhuriyet yazısı.

“…mühim bir noktaya geliyoruz. O da şudur: Semavi bir din olan Hıristiyanlıkla bu dinden önceki Payen Yunan ve Latin medeniyetlerinin türlü zamanlarda türlü mücadeleler neticesinde milli bir kültürde bağdaşmasıdır. Bunu yapmayı İngilizler başarmışlardır. İngiltere’de toplum içinde ne varsa İngiliz’dir; din de böyle…” (Yücel)

“Milli Mücadeleden sonraki ATATÜRK Devrimleri içinde Türk toplumu işte bu kültür bağımsızlığı savaşını yapmaktadır. Dil de Din de, Türk olmak, milli olmak için gerçek devrimci aydınlarla eskiye bağlı, milli bilince henüz erememiş geri unsurlar arasındaki mücadelenin konusu olmakta devam ediyor. Geç kalmış olmakla beraber alınan mesafeler geçirilen zamanın kısalığı göz önüne getirilirse, çok büyüktür. İngiltere’nin din durumu bu bakımdan bizim için ibret verici, feyizli bir örnektir.” (Yücel)

YORUM: 10 Kasım 1938’den sonra “sağlam temeller üzerine yeni bir bina kurma” lüzumu üzerinde kimse durmayacak ve O’nun aynı yazıda şu söyledikleri giderek yaygınlaşacaktır:

“Halbuki Türkiye’ye istiklalini veren bu Asya milleti içinde daha karışık, suni ve    
  itikadat-ı batıladan ibaret bir din daha vardır. Fakat bu cahiller, bu acizler sırası      gelince tenevvür edeceklerdir. Onlar ziyaya takarrüp edemezlerse, kendilerini mahv   ve   mahkum etmişler demektir. Onları kurtaracağız.

Gazi Mustafa Kemal’in yukarıda alıntılanan sözleriyle özetlenen Din Devrimi, 10 Kasım 1938’e kadar tamamlanamadığı için “Onlar” kurtarılamamış ve 2002 sonrası Said Nursi, Necip Fazıl ve Fethullah Gülen gibi ATATÜRK karşıtları kişiler giderek artan bir ölçüde etkili olmuşlardır.  

TAMAMLANAMAYAN DİN DEVRİMİ VE SAİD NURSİ

Kazım Güleçyüz, Said Nursi ve M. Kemal kitabında G. Mustafa Kemal’in Türkçe Kuran konusundaki çalışmalarını, DEHŞETLİ PLAN’ olarak tanımlayarak şöyle yorumlamıştır:

Elle Çoğaltılan 600 Bin Eser

“… ‘ilerleme’ adına dine cephe alan yeni rejimin idarecilerinin, dinin hayatımızdaki tesirlerini tamamen silme gayretlerinin bütün hızıyla devam ettiği bir zamanda, Bediüzzaman’ın eserleri gerçek bir ihtiyaca cevap verdi… kısa zamanda bütün yurda yayıldı. Harf inkılabının yapıldığı bir Türkiye’de, Osmanlıca harflerle yazılan eserler elle çoğaltılarak 600 bin gibi inanılmaz bir tiraja ulaştı.

“Eserlerin böylesine süratle ve yaygın bir şekilde benimsenmesi, rejimin hesaplarına hiç de uymayan bir ‘dini canlanış’ vakıasını ortaya çıkarınca, ‘tedbir’ cihetine gidilmek istendi. M. Kemal’in sağlığında açılan Eskişehir mahkemesi, ardından Said Nursi’nin Kastamonu’da mecburi ikamete tabi tutulması ve peşi sıra 1943’te açılan Denizli mahkemesi bu tedbirler cümlesindendi…

“Ama özellikle Kuran’ın mucizeliğini iki kere iki dört eder katiyetinde ispatlayan Risale-i Nur’un telif ve neşri bu DEHŞETLİ PLANI bozdu…

Asıl niyet, Türkçe Kuran ile başlatılan projeyi Türkçe ezanla devam ettirip Türkçe ibadetle bir ileri aşamaya taşımak suretiyle işi çığırından çıkarmak; sonra Kuran mealiyle hadis tercümelerindeki (haşa) ‘yave’leri serişte edip mukaddes kitabımızı ve Peygamberimizi gözden düşürmeye yönelik bir kampanya başlatmaktı.

…İslam’ı aslından koparıp dejenere etme planı, ilk adım ve başlangıç aşaması olarak Türkçe ezanla tatbik sahasına konuldu…‘Dinde Reform’ hevesi Türkçe ezanla sınırlı kaldı…

… Risale-i Nur ile verilen mücadelenin zaferi bu planı (‘Dehşetli Planı’) bozdu. 


SAĞLAM OLAN TEMEL ÜZERİNE YENİ BİR BİNA KONUSUNDA
                                    
YENİ ASYA BAŞ YAZARI KAZIM GÜLEÇYÜZ

Kazım Güleçyüz’ün bu görüşlerini bilmeme rağmen 2016 yılında Gazi Mustafa Kemal’in Asaf İlbay’a anlattıklarını öğrenince kendisine Yeni Bina hakkında ne düşündüğünü sordum.   Cevabı birkaç gün sonra, 10 Ekim 2016 günü geldi:

“Mehmet Arif Bey,

“Cumartesi sabahı aramışsınız, o gün çok yoğundum ve ertesi gün de İstanbul dışındaydım, mesajınızı o yüzden ancak şimdi cevaplayabiliyorum.

“Aktardığınız sözlerdeki “Sağlam temeller üzerinde yeni bir bina inşa etmek” ifadesi için şunu söyleyebilirim:

“Dikkatle okuduğunuz kitaplarımda anlatmaya çalıştığım bir dünya görüşü ile bu yapılamaz.

Dini, o sağlam temel ve öze dayalı olarak, çağın getirdiği ihtiyaçlar çerçevesinde yeniden yorumlama misyonunu ise, yetkin bir İslam bilgini ve Kur'an yorumcusu olarak Said Nursî'nin yaptığı kanaatindeyiz. Selamlar, saygılar. Kazım Güleçyüz.

YORUM: Gazi Mustafa Kemal’in, ATATÜRK soyadından önce başlattığı İslam Dininin Türkçeleştirilmesi çalışmalarına ilk ve şiddetle karşı çıkan Said Nursi olmuştur. Nursi’nin ve yandaşlarının (talebelerinin vd.) bu girişimleri “Dehşetli Plan” olarak tanımlamaları ve karşı çıkmalarına benzer hatta çok daha sert ve zaman zaman kanlı olaylar yüzyıllar önce Hristiyan dünyasında İncil’in ulusal dillere çevrildiği dönemlerde de yaşanmış ve mezhep savaşlarına bile yol açmıştır. Burada altını çizerek belirtmek istediğim husus; ATATÜRK’ün, daha önce hiç kimsenin cesaret edemediği İslam Dininde Reform sürecini başlatmış, ancak 57 yıllık kısacık ömrüne sığdıramamış olmasıdır. Bu nedenle bu girişim ‘Tamamlanamayan Din Devrimi’dir.

MEHMET ARİF DEMİRER   

 
 Selam...

 T.C. / M. Kemal Adal 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder