İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

18 Kasım 2016 Cuma

“BANA KULAK VER, DUY !” DİYORUM, KULAK ASMIYORSUN SEVDİĞİM*



Sadık Kemal TURAL
2-13 Aralık 2015

Eeeeey! Şehitlerden, gazilerden, temiz emeklerden miras kalan, kırk ceddimin yattığı kutsal topraklarda, saygı, sevgi ve şefkatle bağımlı olduğum insanlar…

Eeeey! Kırgınlıklara yenilmeden, uğradığı hukuksuzluklar yüzünden inkâr ve isyana da, dostların güçsüzlük veya korkaklıktan doğan sessizliğinin yol açtığı şaşkınlığa da teslim olmadan, bencileyin, vatanı sevmenin; davranışlarını, sevgiyle mayalayıp ekmeğe aşa dönüştürmenin çabası ve heyecanı ile yaşayanlar…

Eey, niyeti, annesinin sütü kadar ak, babasının teri kadar helal olan vatan karındaşlarım… Eey! Ata ruhlarının çağrılarını duyabildikçe, gerili yaydaki ok gibi, bütün bağlantılardan kopup, hedefi enerjisiyle vurmaya hazır kardeşlerim…

Ey! Tarihleşerek akıp giden zamanın ve şartların oluşturup geliştirdiği millî benliğine ve kimliğine sahip çıkmayı -–çoğunlukla-- unutan yoldaşım… İstemese de peşine düştüğüm gönüldaşım, bir parçası olduğuna inandığım diğer parçam:

VALLÂHİ seni seviyorum…

Seni, ağıtların, şarkıların, türkülerin, oyun havalarının ezgi ve sözlerinde sevdim… Ben, seni anlatmayı başarabilmişlerden, Han Duvarları’nın, Bingöl Çobanları’nın, Bu Vatan Kimin’in, Hancı’nın, Süleymaniye’de Bayram Sabahı’nın mısralarında; İsmail Habib’in Yurttan Yazılar’ıyla sevdim… Seni ben, Müftüoğlu Ahmet Hikmet’in Üzümcü adlı, bilinçli aydınlara tercüman olan ve kelimelerle çizilmiş, dev tabloya modellik yaptığın için sevdim…

     Hırsları ve aç gözlülükleri tescilli, operasyonlu hırsızlıkları örtülmüş insanları bağışlayan saflığına; riyalarla, şarlatanlıklarla aklını, imanını aldatanlara gösterdiğin hamakat saydığım hoşgörüne rağmen, seni sevmeyi sürdürdüm.

    Dolar milyoneri sözde sosyalistin, her yıl arabasını, beş yılda bir evini yenileyen sözde sosyal demokratın, senin devletini, milletini ve vatanını parçalamaya kararlılarla oynaşan, destek veren TV mürşitlerinin, köşe yazarlarının, seni kandırmanın zevkiyle kendinden geçtiklerini gördüğüm anlarda, sana çok kızdımsa da, sevmekten vazgeçmedim.

     Otuz katlı otelin bilmem kaçıncı katındaki süit daireden Kâbe’ye bakıp umre yapan ve / veya hacı olanların, seni küçümsediğini gördüğüm zaman, sana öfke duydum; ama sevmekten vazgeçemedim… Millet / devlet parasını soymanın adını taahhüt koyup—üstüne üstlük-- sana küfür edenler; ’Türk yoktur’ diyebilen soyu bozuklar karşısında, medenî ve hukukî hakkını kullanmadığın zaman, sana çok kızdım; sevgimin acısıyla ve kızgınlıkla, “Allah sana, Cumhuriyet savcısına gidecek güç ve idrak versin”  dedimse de,  seni uykularımda bile, sevmeye devam ettim.

     Din, iman, ibadet adına sömürüldüğün, cehennem adına korkutulduğun zaman, cehâletine kızdım, sendeki korkunun kimleri dünyalıklı yaptığını kavrayamayışına veya göz yumuşuna darıldımsa da, aşkım eksilmedi.

      Maddî veya idarî gücüne dayanıp sana eziyet, hattâ zulüm edenlere duyduğun çaresiz öfkeni, bir küfür veya bedduada eritip rızâ göstermen beni üzdü, yine de sevdim.

      Seni hırsları ile gülünç duruma düşürdüklerinde de, şarlatanlıklarıyla aptal yerine koyduklarında da, Ferhat’çasına sevmeyi sürdürdüm.  Aynı insanla iki kere, bir de başkasıyla üçüncü kez evlendiğinde, şaşkınlık da, sersemlik de denebilecek bu yanlışını görmek/bilmek, benim dengemi sarstı, az daha, ağır bir bunalıma gireyazdım; abeslerine rağmen, seni Mecnuncasına sevmekten usanmadım.

     Emperyalizm, senin atalar bilgisinden ve düşüncesinden uzaklaşıp, ifrat ve tefritle boğuşmanı planlamıştı, ısrarla uyguladı: Kızın veya oğlun senden farklı, torunun ise, çok farklı olduklarını sana yaşattıkları zaman, onların köksüzlüklerine tahammülünü ve sabrını sevdim. ‘Yoksulluk tanımasınlar!’ diyerek, yemeyip içmeyip çocuklarına, torunlarına yedirdin, giydirdin. Onların, bencilliklerle, biyolojik ve psikolojik hastalıklarla iç içe yaşadıklarını görüp, bir açıklama bulamadığın durumlardaki şefkat, muhabbet, sâfiyet ve samimiyetini sevdim.

     Sen de biliyorsun: Bendeki sevginin mayası, ruh sadakati ve samimiyettir. Kutsal bildiklerin aşkına beni şu üç silahtan biriyle katletme: Ruh sadakatsizliği, samimiyetsizlik ve nankörlük… Şefkat, merhamet ve ruh sadakatimin mayası, yaşama arzumun taşıyıcı hücresi olan sevgimi, bu silahlardan biriyle öldürme ne olur! Seni kıskanmama, korumama ve sevmeme karşı çıkma, ne olur!

      Seni, çaresiz; yoksul; seni, arkasız, mazlum ve makhur; seni, hukuksuzluğa razı olmaya mahkûm anlarında gördüğümde ise, kendimi şöyle deyip avuttum:

     İki kanadı kırık bir kartal uçamaz, avlanamaz… Avcının, tuzağına düşen aslanın --erkek veya dişi— pençeleri kızgın demirle dağlanmışsa, kafeslenmişse, sevgilisine de, sevdiği yerlere de, özgürlüğe de, sadece rüyalarında ulaşacak, lâkin bedeni, kibirli bir zâlimin emrinde olacak… Çaresizlikten ve aczinden mutlaka kurtulacağına olan inanç ve umudunu koruması şartıyla, en büyük hekim olan zamanın geçmesi ve bedenen ruhen iyileşmesi için, sabredecek; zaman, şimdiki çaresize dostluk elini uzattığında da, özgüven duygusuyla, eli yakalayacak... Sonrasını bekleyip görelim: Yaralı kartalı ve zincirli aslanı küçümseyenler, kibirliler, gafiller, hâinler, bakalım yarın ne yapacaklar?

    Bilirim ki, seni çok üzen, vatan konusundaki duyarsızlık; vatanı paylaştıklarının vatansever olmayışı… Senin ataların, vatanı ana bellemiş, uğrunda ölmeyi cennet / uçmak saymış insanlar idi. Onlar, tarihin ve toprağın ruhuyla bütünleştiler. Vatan, ataların kutsal emaneti: Parçalatılmayacak. Sen vatanseverliğin gereğini yapmayanlara, gafillere olan kızgınlığını, boğazında düğümlenenleri bir gün söze taşıyıp şöyle haykırmak niyetindesin: Vatan ve millet için üretilen çözümler, çâreler, benim aklıma ve gönlüme göre değil

      Şu hikmeti bilirsin: Bölünmediğimiz, ayrışmadığımız, fitne ve nifakı önleyebildiğimiz sürece, sevmek bir nimet, huzur bir ödül, bütünlük bir hayırlı netice olacaktır… Allah’ın elçisinin “birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız.” hükmündeki hikmetin ilhamı ile tekrar edeyim ki, ben, seni seviyorum, seveceğim… Dinimizden olmayan bir yüce bilgenin, Halil Cibran’ın, elli yıla yakın bir zamandır ezberimdeki şu sözünü çığlığımın parçalarından sayar mısın?

    “Bana kulak verirsen, sözlerde eriyen sesimi duyabilirsin; söyleyebildiklerimin içinden, söyleyemediklerimi de duymayı becereceksen, bana kulak ver…

        Beni şefkatsiz, merhametsiz, adaletsiz, samimiyetsiz ve akılsız bırakmadığı için, Allah’ımıza hamdediyor, şükrediyorum… Bencilliğin ve tatminsizliğin egemen olduğu dünyamızda, Allah’ım bana ve sana, kalb-i selîm, akl-ı selîm ve hiss-i selîm versin; imanı kirlilerden,  ayrışmacı münafıklardan, hâinlerden emin eylesin…

         Hırs, haset ve kibir sahiplerinin saldırılarını da, sabrıyla ve özgüveniyle etkisizleştirdiği yalnızlığı da, ‘onun bir zaafını yakalamışlar’ diyebildiğim Brutüslükleri de tadagelmiş bir insan olarak fısıldayayım: Senin liyâkatini bir kenara bıraktırıp benim duygu, düşünce ve hayalimi, senin sevginle bezediği için de, ALLAH’a hamdedip şükrediyorum…

          Seni, bencileyin seven milyonlarca kişi umutla çığlık atıyor… Duyuyor musun?   





* Bu metin, değerli romancı D. Kuveloğlu’nun ilettiği Joseph Stiglitz adlı bilge bilginin Ben Kapitalizm başlıklı yazının etkilerinin sonucudur (2-13 Aralık 2015).

Sadık Kemal TURAL 




Dip not (MKA):

Hamakat: Ahmaklık; Zekası az gelişmiş olma durumu, budalalık, anlayışsızlık, akılsızlık.
Mahkur: Muhakkar; Hakir görülen. Hakarete uğramış.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder