İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

9 Mayıs 2016 Pazartesi

KUR’AN’A GÖRE GÜZEL AHLAK ÇERÇEVESİNDE HOŞGÖRÜ VE BAĞIŞLAMA


 


  
Vikipedi, Özgür Ansiklopedi de hoşgörü:

“Müsamaha, tahammül, katlanma, görmezden gelme veya göz yumma; başkalarını  eylem  ve yargılarında serbest bırakma, kendi görüşümüze ve çoğunluğun görüş biçimine aykırı düşen görüşlere sabırla, hem de yan tutmadan katlanma demektir. İzin verme, aldırmama, iyi karşılama anlamlarına da gelir.

Sosyal ilişkilerde bir tarafın, bazen farkında olmadan, kasıtlı olmayarak, bazen de kasıtla diğer tarafa (maddi/manevi) zarar verebilecek bir sahne yaratması durumunda, diğer tarafın bunu görmezden gelerek veya cevabından vazgeçerek ödün vermek tahammülünü (erdem) gösterebilmesidir.” 

Diye tanımlanıp, açıklanmaktadır.

 Bütün evrensel “değer yargıları” kişilerin algılama ve yorumlamalarına göre, kişilerce değerlendirildiği haliyle, sözlerine ve eylemlerine yansır. 

“Hoşgörü” de öyle…

 Bu sebeple   güzel düşünen kişilerin de:

“Gerçekten de,  “hoşgörü”  ne demektir, hiç düşündünüz mü? En genel anlamı ile, hiç de  “hoş” olmayan bir şeye, bir davranışa katlanmak, onu görmezlikten gelmektir. Daha da açarsak,  “zararlı” olana karşı böyle bir tutum içinde olmaktır. İyi de, neden hoş olmayan, tümüyle tersine zararlı olan bir şeye katlanalım? Aklı başında olan bir insan neden böyle davransın?” diyerek, hor gördüğü konularda “uzlaşmaya” reddiye yazmasında anlaşılmayacak  bir taraf yoktur. (1)

 “Hoşgörü”  inancı (kavramı / duygusu)

 İle 

 Hoş görünün,  kime, neye, neden, ne kadar gösterip gösterilmeme tercihi(kararı / eylemi) nin, 

 Ayrı - farklı yorumlanıp değerlendirilmesi gerektiğini  doğru algılarsak, “Aklı başında insanların neden böyle davrandığını”  ve “hoşgörü ve bağışlama” nın neden adaletle çelişmeyen bir “evrensel bir değer yargısı” olduğunu sanırım kolayca anlayabiliriz.

 “Hoşgörü”, doğru bulmak, onaylamak değildir. Kabullenmek, kabul etmek hiç değildir.

Hoşgörülü olmak, insanlarla ilişki kurmanın en iyi yoludur. Bazı durumlarda da zararlı olanın verdiği zararı durdurma anıdır. Bir amaca hizmet için, o insanları kendi yoluna çekip, yanlışı doğrultmada,  bağlantı -  ilgi kurma noktasıdır  hoşgörü…

Hoşgörü, çaresizlikten katlanmak da değildir. Devamlı taviz vermek de değildir. Hoşgörü, kendi amaç ve doğrularından şaşmadan, sapmadan, inisiyatifi bırakmadan, bilinçli olarak, tevazu ve vakar içinde tahammül gösterebilmektir,  erdemdir. Özveride bulunarak kusuru bağışlamaktır. Kötülüğü güzellikle karşılayıp, iyilikle savma yoludur hoşgörü...

 Hoşgörü, bir vurdumduymazlık da değildir. Aldırmazlık da değildir. Hoşgörü bir anlayıştır, iş ve oluşu algılama tarzıdır, İnsan davranışlarını yönlendirmede bir yöntemdir. Hoşgörünün amacı “uzlaşma” olduğunda, yanlışı doğrultmada, hataları düzeltebilmede sevginin yoludur hoşgörü…

 “Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle davet et ve onlarla, en güzel olan neyse o yolla mücadele et…” (16/Nahl/125)

 “Kimi zaman kayıtsızlık ve ilgisizlik boyutunda algılanmış hoşgörü. Kimi zaman sabırlı olma, kimi zaman aldırmama, kimi zaman da dayanma, katlanma kavramlarının eş anlamlısı olarak tarif edilmiş çağlar boyu.

 Hoşgörünün varlığından söz edilebilmesi için hoş görenin, hoş gördüğü şeyi bastırmaya yada engellemeye (en azından karşı çıkmaya ve önlemeye) çalışacak güce sahip olması ama o gücü kullanmamayı yeğliyor olması da kesinlikle gereklidir.

 Hoşgörünün pratikte, kayıtsızlık ve şartsız kabul kavramları ile bilerek veya bilmeyerek karıştırılması, yani bu kavramların anlamlarının hoşgörüye yüklenmesinin bedeli her zaman yine hoşgörüye ödettirilmiş ve böylesi durumlar hoşgörü karşıtlarının en sık başvurdukları felsefî kural ihlâllerine olanak sağlamıştır.” (2) 

Hoşgörü, sağlıklı insan davranışıdır. Hoşgörü sağlıklı insan hayatının, özüdür. Beşeri münasebetlerin temelidir. 

 Olumsuz birçok davranışın sebebi, yeterince hoşgörülü olamamaktır. Evde, trafikte, sokakta, okulda, işyerinde, kısaca insanın olduğu her yerde eğer hoşgörü yoksa orada bencillik, anlaşmazlık, güvensizlik, tartışma, kavga, olumsuzluk adına her şeyi görebilmek mümkündür. 





Hoşgörünün kime , neye , neden, ne kadar gösterip gösterilmeme tercihinin, kararının, eyleminin “mizan” ında (3), yapacağınız empati (4) , “Size yapılmasını istemediğiniz şeyi başkasına yapmayın, yaptırmayın  ve size yapılmasını istediğiniz şeyi başkasına da yapın, yaptırın“ olmalıdır.

Mizanında yapılan empati, hoşgörüyü sağlar; hoşgörü de uzlaşmayı...

 Beyaz, siyah ile uzlaşmaya kalkarsa, ona da kara bulaşmaz. Çünkü işin gerçeği; üzerine düşen ışığın tam dalga boylarını yansıtan cisim beyaz, tüm dalga boylarını yutan ve yansıtmayan cisim siyahtır. Yani beyaz ve siyah renk değildir, birden fazla rengi ve/ veya tonu bir arada ve bir anda kavrayıp bir bütün olarak algılayıp, görmektir.

“Mizan”  ve  “Empati”, “kara” ya bulaşmadan “beyaz” kalabilme yoludur.
  Mizan ve empatinin takdirinde yapılacak hata, “hoşgörü”ye yüklenemez ve “hoşgörü”yü değersiz kılamaz.

 Yargıcın hoşgörülü olması da onun yasaları uygulamadığı anlamını taşımaz. Taraflar arasında bir karar vermek gerektiğinde “Adalet”, her iki tarafın da hakkını korumayı, olayları çok yönlü değerlendirmeyi,  ön yargısız düşünmeyi, tarafsızlığı, hakkaniyeti, dürüstlüğü, hoşgörüyü,  merhameti ve şefkati gerektirir. 

Yasalar yargıca, sorumluluğunu yerine getirirken “takdir (mizana göre değerlendirme)  hakkı” vermiştir.

Stuart Mill’in; “Eğer bir şey, bizi hoşgörü kullanmaya mecbur edecek kadar yanlışsa, ona izin vermek nasıl doğru olabilir?” sualindeki “Hoşgörünün Paradoksu”nun çözümünü, herkes kendi değer yargılarıyla ve “hoşgörü”yü hor görmeden bulmalı ve iki “doğru” arasında çelişki olmadığını “maslahat”(5) penceresinden bakarak görebilmelidir.

Sıkıntıya göğüs germek, hoşgörü ve affetmek gönülden istenen bir şeydir. Hoş bakan hoş görür, Hor bakan da hor görür. 

Kuran'ın deyişiyle:

 “Sabredip bağışlayan bilsin ki bu, işlerin en zorlularındandır.” (42/Şura/43)


DİPNOTLAR:
(1). Prof. Dr. Çetin Yetkin, Yeniçağ, Horgörü ve “uzlaşma” ya reddiye, 28 Mart 2010
(2). İnternetten alıntıdır. Yazarı tarafımdan bilinmiyor.
(3). Mizan: Terazi, tartı, ölçü aygıtı ve ölçü, ayar, sağlama
(4). Empati veya eş duyum: Bir başkasının duyguları, içinde bulunduğu durum ya da davranışlarındaki motivasyonu anlamak ve içselleştirmek demektir.
Kendi duygularını başka nesnelere yansıtmak anlamında da kullanılır. Empatinin zıt anlamlısı antipatidir.
(5). Maslahat: Bir işin hayırlı, iyi olmasına vesîle olan şey; İş, mesele, sulh yolu, fayda, maksat,  keyfiyet.

M. Kemal Adal
8.11.2011

Yazımı İnternet'ten alıntıladığım bir mesel ve derleme ile güncelleyip tamamlamak istiyorum.

 HOŞGÖRÜ KISSASI

Adamın biri kötü yoldan kazandığı para ile kendisine bir koyun satın alır. Daha sonra yaptığı işlerden pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapayım diye aldığı koyunu da Hacı Bektaş dergâhının aşevine kurban olarak bağışlamak ister. Durumunu Hacı Bektaş Veli’ye anlatır. Hacı Bektaş Veli’de helal değildir diye kurbanı geri çevirir. Bunun üzerine adam Mevlevi dergâhına gider ve aynı durumu Mevlana'ya anlatır. Mevlana ise bu hediyeyi kabul eder.

 Adam aynı şeyi Hacı Bektaş Veli’ye anlattığını ama onun bu kurbanı kabul etmediğini söyler ve ikisi arasındaki bu farkın sebebini sorar.

 Mevlana ona şöyle cevap verir:Biz bir karga isek Hacı Bektaş Veli bir şahindir gibidir. Öyle bizim gibi her leşe konmaz. O yüzden biz senin kurbanını kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir.”

 Adam üşenmeden kalkıp Hacı Bektaş dergâhına gider. Hacı Bektaş Veli’ye Mevlana’nın kurbanı kabul ettiğini anlatır ve aralarındaki bu farklılığın sebebini sorar.

 Hacı Bektaş ona:Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlana’nın gönlü okyanus gibidir. Bu sebeple bir damla ile bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez. Bu sebepten dolayı senin kurbanını kabul etmiştir.” der.

Birbirlerini yermeyen, kırmayan…
Dostlarının sözlerini iyiye yoran yücelten…
Böylesi bilge, Hoşgörü deryası insanlar nerede şimdi?!..

Hoşgörü, yeryüzünde yaşayan her insanın, bir diğerine göre farklı düşündüğünü, hissettiğini ve davrandığını temel alan ve insanların birbirlerini kabul etmelerini sağlayan bir değerdir.

 Başarılı insanlar, bilinçli sabırları ve hoşgörüleriyle endişelere kapılmazlar. Bu insanlar, çağdaş değerlere ahlaki çerçeveler içerisinde her zaman açıktır. Sabır ve hoşgörü içinde kendilerine güven duyarlar, kendilerini ve olayları sorgulayabilirler. Bilinçli sabır ve hoşgörü, başarılı insanların erdemlerindendir.

 Hoşgörü, affedilebilecek kusurları -hata arama mantığından uzak olarak- düzeltme hususunda fırsat vermek, yardımcı olmak gibi davranışları gerektirir. Bu davranış sonucunda hem olaylara hem kişilere hem de kendimize bakış açımız genişler. İnsanların bize, bizim insanlara hoşgörümüz artar.

 "Hoşgörü, yapılan her şeyin kolayca kabul edilip onaylanması değildir. Hoşgörü, başkalarının görüşlerini anlama yeteneği ve acı bir duygu beslemeden, anlayışlı bir tartışma arzusudur." Macintosh
 
 Hoşgörü anlayışı tam olarak olgunlaşmış olan insan, haksızlığın olduğu yerlerde hoşgörü göstermek yerine adil yönünü ortaya koyar; çünkü hoşgörü, insanları ve yaşanan hayatı doğru olana yönlendirmek için ortaya konan bir değerdir. Hoşgörü, adil olmanın da bir parçasıdır ve ikisi birden bir ahlak anlayışının unsurudur.

 Hoşgörü, Türk toplumunun ahlaki bir özelliğidir. Ve tarihte de en umulmaz durumlarda dahi bu hoşgörüyü ortaya koymuştur. Fatih Sultan Mehmet Han, İstanbul'un fethinden sonra, umulanların aksine büyük bir hoşgörü içinde gayrimüslim cemaatleri, kendi liderleri yönetiminde inanç ve ibadetlerinde serbest bırakmıştır.

 Başarıya ve hoşgörüye meyletmiş insan, ait olduğu toplumun en alt kademesinden en üst kademesine kadar hoşgörü meltemi estirir. Böylece, çevresini yaşanabilir hale getirir.

 Başarılı insan, hoşgörü erdemiyle çevresindeki insanlara model oluşturur. Bu insan ve etrafındaki kişiler, hoşgörü çatısı altında başarılarını şekillendirirler. Hoşgörüsüz davranışların sonucunda ulaşılan başarının temelinde kötülük, adaletsizlik, kırık kalpler, kibir, dargınlıklar, haksızlıklar, ahlar ve şiddet vardır. Temeli böylesine çürük olan bir başarı ise gerektiği gibi yükselemez ve çöker.



Sabır erdemi, beraberinde azim, sebat, metanet, hoşgörü, merhamet ve tevazuu getirir. Sabırsızlık ise, isyanla, ahlaksızlıkla, güçsüzlükle ve pişmanlıklarla birliktedir. İnsanın pişmanlıkları, sabırsız davranışlarından doğar. Sabırlı insan pişman olmaz.

 Sabır, her insanın sahip olması gereken önemli bir erdemdir ve bu erdem insana her fırsatta nasihat edilmiştir. Fakat öğrenilmiş ve mecbur olunduğu için gösterilen sabır, bir zorlama ve bastırma duygusu gerektirirken, hoşgörü rahatlama, emin olma, kontrolü ele alma gibi artılar kazandırır.

 Öğrenilmiş (mecbur olduğu için) sabır göstermek, kişinin stres düzeyini artırır, bazı şeyleri içine atmasına, bazı şeyleri de sineye çekmesine sebep olur ve kişiyi içten içe rahatsız ederken, hoşgörü kişinin tercihlerini artırır. Hoşgörü erdemini kullanmayı ilke edinen insan, hem olaylara hem de ruh sağlığına hâkimdir.

 Kendinize "Hoşgörülü müyüm, yoksa öğrenilmiş bir sabır göstererek bir şeylere zoraki katlanıyor muyum?" diye sorun! Hoşgörü düzeyi arttıkça iyiliklerin düzeyi, iyiliklerin düzeyi arttıkça da hoşgörünün düzeyi artar. İçinde kötülük olan insanlar hoşgörülü olamazlar; fakat öğrenilmiş bir sabır gösterebilirler. Oysaki hoşgörü iyiliği artırır, kişinin ahlaki seviyesini yükseltir ve başarılarını haklı, adil, gerçek ve doğru kılar.

 Hoşgörü, başarılı insanın altıncı duyuşudur. Hayat bahçesinin en güzel ve en hoş kokulu çiçeğidir hoşgörü.

 Bazı âlimler demişlerdir ki; bir kimse şu dört musibete sabretmeyince kâmil insan derecesine kavuşamaz:

•  Düşmanının şamatasına

•  Dostların ayıplamasına

•  Cahillerin dil uzatmalarına

• Arkadaşların hasedine

ŞİMDİ KUR'AN'A GÖRE, GÜZEL AHLAK ÇERÇEVESİNDE, SABIR VE ÜMİT Başlıklı yazıyı okumanın tam zamanıdır.

Lütfen Bakınız:

https://kemaladal.blogspot.com.tr/2016/02/kurana-gore-guzel-ahlak-cercevesinde_25.html



 Dileyen, “Sabır ve Hoşgörü” den nasip sahibi, “Bağışlayan / Affeden” kişilerden olsun İnşallah.

M. Kemal Adal

9 Mayıs 2016 / İZMİR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder