İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

8 Şubat 2016 Pazartesi

MELEKLER İLE CİN VE İNSAN; KİM KİMİN HALİFESİ?

YERYÜZÜNDE PEYGAMBERLER DE DÂHİL HİÇ KİMSE, HÂŞÂ,  ALLAH’IN KENDİSİNİN / ZATININ HALİFESİ DEĞİLDİR.


 Anlatım dilinde "halifesi olarak" ve  "halife " aynı anlamda / manada değildir. "Allah İnsanı yeryüzünde halifesi olarak yarattı. " dersek başka, "Allah İnsanı yeryüzünde halife olarak yarattı." dersek  başka bir şey anlatmış ve kastetmiş oluruz

 Peygamberler dâhil olmak üzere, Allah'ın yeryüzünde kendinin halifesi olarak yarattığı hiç kimse yoktur, olamaz. Şirke karşı olan Allah, yeryüzünde kendine "yerine geçen" ortak olarak ikinci bir ilah yaratır mı?

 Ayrıca Konuyu, Kur’an’ın bütüncül mesajında Allah’ın bildirdiğinin dışında olarak ve “Allah, insanı yeryüzünde kendisinin halifesi olarak yarattı” anlamında algılamak, anlamak ve kabul,  bilinçli olarak veya farkına varmaksızın, her zaman, her yerde “Allah ile aldatan” kişilerin türemesini de kabul, destek ve teşvik anlamını da taşır ki böyle bir algıdan, anlamadan, destek ve kabulden Allah’a sığınırım.




A. MELEKLERİN İNSANLA İLGİLİ BİR TESPİT VE SORGULAMALARI:


 “Bir zamanlar Rabb’in meleklere: "Ben, yeryüzünde bir halife atayacağım." demişti de onlar şöyle konuşmuşlardı: "Orada bozgunculuk etmekte olan, kan döken birini mi atayacaksın? Oysaki bizler, seni hamd ile tespih ediyoruz; seni kutsayıp yüceltiyoruz." Allah şöyle dedi: "Şu bir gerçek ki ben, sizin bilmediklerinizi bilmekteyim.
Ve Âdem'e isimlerin tümünü öğretti. Sonra onları meleklere göstererek şöyle buyurdu: "Hadi, haber verin bana şunların isimlerini, eğer doğru sözlüler iseniz."
Dediler ki: "Yücedir şanın senin. Bize öğretmiş olduğunun dışında bilgimiz yok bizim. Sen, yalnız sen Alîm'sin, her şeyi en iyi şekilde bilirsin; Hakîm'sin, her şeyin bütün hikmetlerine sahipsin."
Allah buyurdu: "Ey Âdem, haber ver onlara onların adlarını." Âdem onlara onların adlarını haber verince, Allah şöyle buyurdu: "Dememiş miydim ben size! Ki ben, göklerin ve yerin gaybını en iyi bilenim. Ve ben, sizin açığa vurduklarınızı da saklaya geldiklerinizi de en iyi biçimde bilmekteyim." (2/Bakara/30-33)



B. İNSANIN HALİFE YAPILIŞI:


 Bu ayetlerde, birçoklarının anladığı gibi, insanın ilk yaratılışı değil, insanın halife yapılışı anlatılmaktadır. Çünkü insanın halife yapılışı, “takdir etmek, biçim vermek, yaratmak” anlamındaki “halk” fiiliyle değil, “bir hâlden başka bir hâle dönüştürmek” anlamındaki “ca’l” fiiliyle anlatılmıştır.

 Ayrıca ayetlerden, halife kılınacak olanın, daha önce yaratılmış melekler tarafından tanınıp bilindiği anlaşılmaktadır ki, bu husus da ayetin ilk yaratılışı anlatmadığını göstermektedir.

 Bakara suresinin 30. ayetindeki halifenin kimliği açıkça belirtilmemesine rağmen, bir sonraki ayette Allah’ın Âdem’e isimleri, yani konuşmanın temeli olan kelimeleri öğrettiği ve bunları meleklerin bilmeyip Âdem’in bildiği, halifeliğe ehil olduğu anlatıldığından, halife yapılanın, insan olduğu anlaşılmaktadır.


 Ama buradaki “insan halife”nin kime halife kılındığı belli değildir. Bir insanın; Âdem’in, Allah’tan sonra gelip O’nun yerine geçmesi söz konusu edilemeyeceğine göre bu ayetteki halifenin kime halife kılındığı düşünülmeli, araştırılmalı ve doğru algılanıp anlaşılmalıdır.


C. İLK İNSANIN YARATILIŞ AŞAMASINDA MELEKLERİN İTAATİ:


 “Hatırla o zamanı ki Rabbin meleklere, "Ben, kupkuru bir çamurdan, değişken, cıvık balçıktan bir insan yaratacağım." demişti. "Onu, amaçlanan düzgünlüğe ulaştırıp öz ruhumdan içine üflediğim zaman, önünde hemen secdeye kapanın." Meleklerin tümü, toplu halde secde ettiler.” (15/Hicr/28-30)

  Bu ayetlerde ise, İlk insanın yaratılma aşamasında, meleklerin Allahın dilemesine itaatleri anlatılmaktadır.

 Kuran’da aynı şey, birkaç yerde tekrar ediliyor zannedebilirsiniz ilk okuyuşunuzda. Ama Kuran’da tekrar yoktur. Aynı ifadeleri taşıyan ayetlerin varlığına bakarak tekrar olduğunu sanmamızın sebebi, aynı kelimelerden oluşan ayetin, aslında kendinden önce ve sonraki ayetlerle, başka bir nüansı (ince ayrımı) sergilediğini fark edememektir.

 Anlatılan aynı olayın, bir başka değişik veçhesini / yüzünü, yönünü sergileyen bu benzer ifadelerde, nüansı (ince ayrımı)algılayıp, verilen mesajı doğru anlamak için üzerinde tefekkür gerekir.


D. ALLAH’IN MELEK VE CİNLERDEN İNSANA SECDE ETMELERİNİ İSTEMESİNİN ANLAMI:


 Kur’an’daki vahye dayalı haberlerin / bilgilerin (ayetlerin) ışığında, Allah’ın insandan önce yarattığı şuurlu ruhsal varlıklardan olan, yalnız hayra / iyiye programladığı meleklerden ve hayır veya şerri seçme hakkı ile kazanım gücü ve sorumluluğunu verdiği cinlerden, niçin kendilerinden sonra yarattığı insana secde etmelerini istediğini ve bunu istemesinin ne anlama geldiğini görmeye çalışalım.

  Allah İnsana öz ruhundan üflemiştir.“Sonra ona bir biçim verdi ve onun içine kendi ruhundan üfledi. Sizin için, işitme gücü, gözler ve gönüller vücuda getirdi. Ne kadar da az şükredersiniz!” (32/Secde/9)

 Ve Allah, insanı yeryüzünde halifeler yapmıştır.Sizi yeryüzünde öncekilere halefler yapan O'dur. Verdiği nimetlerle sizi denemek için kiminizi kiminiz üzerine derecelerle yükseltmiştir “ (6/Enam/165)


1. HALİFE NE DEMEKTİR?


 Herhangi bir Türkçe mealde, 7/Araf/69,74; 10/Yunus/13-14,73; 35/Fatır/39; 27/Neml/62 ayetlerine bakarsanız, görürsünüz ki bu ayetlerde yer alan “halifeler” sözcüklerinin hepsi de; “arkadan gelip eskilerin yerini alanlar” manasındadır.

 Yani, bütün bu “halifeler” sözcükleri, sözlük anlamı ile ; “arkadan gelip eskilerin yerini alanlar” manasında” kullanılmış olup, hiçbiri “yeryüzünde Allah’ın yerini alan, O’na vekâlet eden, O’nun adına hareket eden” anlamında değildir.


2. PEYGAMBERLER YERYÜZÜNDE ALLAH’IN HALİFESİ MİDİR?


 Peygamberler için de durum aynıdır değişmez:

 Ey Davud, seni yeryüzünde bir halife yaptık. Artık insanlar arasında hakla hükmet; geçici hevese uyma ki, seni Allah yolundan saptırmasın. Allah yolundan sapanlar için, hesap gününü unutmuş olmaları yüzünden şiddetli bir azap vardır.” (38/Sad/26)

 Acaba bu ayette halife yapıldığı söylenen Davud peygamber Allah’ın yerini mi almış, O’nun yerine mi halife olmuştur? Tabii ki bu sorunun cevabı “Hayır!” olmalıdır.

 Çünkü hem Kur’an hem de tarihî bilgiler bize Davud peygamberin, İsrailoğullarının o günkü yöneticisi olan Calut’un yerini aldığını bildirmektedir.

 Kitab-ı Mukaddes ve İbranî tarihinde ise Davud peygamberin yönetimi, bir söylentiye göre kayınpederi olan Saul’den aldığı bilgisi yer almaktadır.


  Yani, Davud peygamber Allah’ın halifesi değildir, yeryüzünde O’nun yerini almamıştır; Calut’un (veya Saul) ölümü üzerine onun yerine İsrailoğullarının kralı olmuştur.


 Hiçbir insan, hiçbir peygamber, ne Hz. Âdem, ne Hz. Davut, ne Hz. Muhammed, yeryüzünde “Allah’ın halifesi” değildir. Allah’ın yerini alıp onun yerine geçemez, geçmemiştir. Bunun böyle olması, peygamberler dâhil insanın değerini düşürmez, ilahi misyonlandırılmasındaki görev, yetki ve sorumluluklarını da değiştirmez.

 Peygamberler, Allah’ın mesajını getiren elçi /resul olarak Allah’ın habercisi olan nebilerdir. Sadece Allah’tan kendine indirilen vahyi / hakikati duyurma (tebliğ), uyarma (inzar) ve müjdeleme (tebşir) ile görevli ve yetkilidir.

 Peygamberler, Yeryüzünde Allah’ın yerini almaz. “Hüküm Allah’ındır” (28 / Kasas / 70) ve “O hükmüne kimseyi ortak etmez.” (18/ Kehf / 26”).

  Halife, zaman itibariyle bir başkasının arkasından gelip onun yerine geçendir. Hilafet, zaman itibariyle bir başkasının arkasından gelip onun yerine geçmektir. Peygamberler, Allah’ın yeryüzündeki halifesi değildir.


3. İNSANLAR İÇİN HALİFE VE HİLAFETİN ANLAMI NEDİR?


 “Halife” ve “Hilâfet” sözcükleri Kur’an’da işte bu şekilde yer almıştır. Dolayısıyla Kur’an’ın b ahsettiği “halife”, bugün herkesin anladığı gibi siyasî anlamdaki “halife” değildir.

 Peygamberler bile Allah’ın yeryüzündeki halifesi değillerken diğer insanlar, hele (hâşâ) birilerinin zannettiği gibi yeryüzünü adaletle yönetmede Allah’ın temsilcisi anlamındaki halife; “Halife-i rûy-u zemin” hiç değildir. (Yavuz Sultan Selim’den sonraki Osmanlı padişahlarına “Halife-i rûy-u zemin” denirdi.)

Çok açık ve kesindir ki, bildiğimiz tarihsel süreç içindeki siyasî anlamdaki “halife”lik, toplumsal bir olgu olup, Kuran’da ve Hz. Peygamber sünnetiyle belirlenmiş bir kurum ve sistem değildir. Siyasal anlamda Halifelik, toplum yönetimde insani bir seçim ve tercihtir.


4. GÖK VE YER VARLIKLARININ İNSAN HİZMETİNE VERİLMESİ NE ANLAMA GELİR?


 Kuran anlatımında; Allah, insanı yeryüzüne halife kılarken, göklerde ve yerdeki insan dışındaki tüm varlıkları, insanın emrine ve hizmetine vermiştir:

 Görmediniz mi, Allah, göklerde ve yerde bulunan şeyleri sizin emrinize verdi ve görünür görünmez nimetlerini üstünüze saçtı. İnsanlardan öylesi var ki, Allah uğrunda ilimsiz, kılavuzsuz ve aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın mücadele eder.” (31/Lokman/20)

 Göklerde ne var, yerde ne varsa tümünü, O'ndan bir lütuf olarak size boyun eğdirmiştir. Bunda, derin derin düşünen bir topluluk için elbette ibretler vardır.” (45/Casiye/13)

 Görevlerini şaşmadan yapmak üzere Güneş'i ve Ay'ı da size boyun eğdirdi. Geceyi ve gündüzü de hizmetinize verdi. Kendisinden istediğiniz her şeyden size bir parça verdi. Allah'ın nimetini saymaya kalksanız, sayıp bitiremezsiniz. Doğrusu şu ki insan, gerçekten çok zalim, çok nankördür” (14/İbrahim/33-34)


5. MELEK VE CİNİN İNSANA SECDESİ, İNSANIN EŞREF-İ MAHLÛKAT (YARATILMIŞLARIN ŞEREFLİSİ) OLMASI SEBEBİYLEDİR.


 Bu çerçevede:

a) Allah, kendi öz ruhundan üfleyerek ona işitme gücü, gözler ve gönüller vermiştir.
(32/Secde/9);

b) Yeryüzünde halife olarak insanı seçmiştir. (2/Bakara/30);

c) Göklerde ve yerde insan dışındaki tüm varlıkları, insanın emrine ve hizmetine vermiştir.(31/Lokman/20; 45/Casiye/13; 14/İbrahim/33-34).

 Böylece Allah insanı, yaratılmışlığı ve Allah’a muhtaçlığı baki kalmak şartıyla, sıradan bir varlık olarak değil, Yaratıcı kudretle yaratılanlar arası bir kudret ve pozisyonda, seçme ve yapabilme gücüne (kesb) sahip olan, bir “parça” yaratıcı varlık olarak, imtihan sahasına (Yeryüzüne) bırakmıştır.

 İnsan, güçleri ve zaafları, güzellikleri ve çirkinlikleriyle büyüktür. Kuran’da melek gibi olan bir insan anlatılmaz çünkü o melek olarak yaratılmamıştır. Kuran anlatımında melek-insan kavramı, putperestliğin bir uzantısı olarak verilmektedir.


6. MELEKLERİN İNSANLA İLGİLİ TESPİT VE SORGULAMALARINA ALLAH’IN CEVABI:

 İnsanın halifeliğinden bahsedilen bu yazının başındaki ayetlerde, meleklerin insanla ilgili bir tespit ve sorgulamaları vardır, insanın kan dökmeye kadar varan kötülükleri ile ilgili olarak: "Orada bozgunculuk etmekte olan, kan döken birini mi atayacaksın? Oysaki bizler, seni hamd ile tespih ediyoruz; seni kutsayıp yüceltiyoruz."

 Allah bu soruyu insan lehine cevaplamıştır. Allah her şeyi bilendir. Adildir. Hikmet sahibidir.

Kuran, en mükemmel insanlar olarak tanıttığı peygamberlerin bile melek-insanlar olarak düşünülmesine karşı çıkmıştır. (25/Furkan/7,20)

 Yaşar Nuri Öztürk’ün isabetli tespiti ve ifadesiyle: ”İnsan, kâinat ağacının meyvesidir; fakat unutmamak gerekir ki, bu meyvenin oluşması için alımlı dallar, renk renk çiçekler yetmez. Ağacın yeraltındaki karanlıklara, çamurlara hatta pisliklere kök salması lazımdır. İnsan, bir elini en kötü ve en çirkine bulaştırmadan, öbür eliyle en iyi ve en güzeli oluşturabilen bir varlık yapısına sahip değildir.”(Kuran’ı tanıyor muyuz?)


7. İNSANA SECDE EDEN (meleklerin ve insana secde eden cin) LERİN İNSANLARA OLUMSUZ BİR ETKİLERİ OLMAZ, OLAMAZ. İNSANA SECDENİN ANLAMI BUDUR.


 Sonuç olarak, Allah'ın insanları yeryüzünün halifesi olarak yaratmasında önemli olan, insanların seçim hakkı ve kazanım gücüyle, kendilerinin ve Yeryüzünün yönetiminde, Allahın dilemesiyle, melek ve cinlere değil, kendilerine, insanların insanlara halife kılınması ve buna melekler ile insana secde eden cinlerin boyun eğip, müdahale etmedikleri gerçeğidir.

 Bu, meleklerin ve insana secde eden cinlerin, insan üzerinde olumsuz bir etkisi yoktur, insanlar zarar vermez, işlerini bozmaz; insan işlerini, şeytan musallat olduğunda yine insan bozar anlamına gelir. İyilik ve güzellikten sana her ne ererse Allah'tandır. Kötülük ve çirkinlikten sana ulaşan şeyse kendi nefsindendir…(4/Nisa/79) ayeti bunu çok güzel açıklar.


İ. GÜNCEL VE SİYASİ KONULARDA HALİFENİN GÖREVLERİNİ VE HİLAFETİN ROLÜNÜ, İNSANLARIN SORUMLULUKLARINI, DOĞRU ALGILAYIP ANLAMAK.


1. HALİFE OLARAK İNSANIN GÖREVLERİ:


 İnsana kibri sebebiyle boyun eğmeyerek, açıkça Hakk’ı küçük gören ve kıyamete kadar insan düşmanlığını seçen iblis ve onun zihniyetindeki cin ve insan şeytanların, kendilerine uyan insanlara ve onlar aracılığı ile insan toplumuna verdiği ve vereceği zararları, imanlı insanların Allah’ın gösterdiği ve indirdiği, “insan”, “Kainat” ve “Vahiy” kitaplarında, insan için iyi / güzel / yararlı olduğunu “işitip, görüp, bildiği” seçim ve kazanımları yaparak engellemesi gerekir.


2. HİLAFET VE EMANET:


 Bir belediye başkanın nasıl görevleri varsa, halifelerinde görevleri vardır. Bu görevlerin hem manevi / kişisel, hem de sosyal / toplumsal olduğunu düşünürsek; insana, yeryüzünde halife kılınmakla üzerine büyük bir sorumluluk yüklenmiştir.

Biz emaneti göklere, yere, dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmekten kaçındılar, ondan ürktüler. İnsan ise çok zalim ve çok cahil olduğu halde onu yüklendi.” (33/Azhab/72)


a) Emanet nedir?

Nedir o emanet? Göklerde ve yerde insan dışındaki tüm varlıkların, emrine ve hizmetine verilmesi olsa gerek. Yeryüzüne halife kılınmak olsa gerek. Akıl /
idrak ve hür irade sahibi olmak olsa gerek. Ama onun bir bedeli var, sorumluluğu var, melek gibi değiliz, verilecek hesabı var.

b) Halifenin Hakka ve halka karşı sorumluluğu:

 İşte halifelik odur ki, insanlar arasında adaletle hükmetmek ve hevâ ve hevese uymamak gerek.

 Cumhurbaşkanlarının, Başbakanların da, Cumhurbaşkanını, Başbakanı seçen sade vatandaşın da, hakimin de, savcının da yeryüzüne halife kılınan insan olmak bağlamında, Hak’ka ve halka karşı sorumlulukları vardır:

 Dosdoğru olmak, dürüst olmak, yalan söylememek, riya ve takiyye yapmamak, tutmayacağı sözü söylememek, özü sözü bir olmak, aldatmamak gibi…

 Hüküm sahibi olduğu işlerde adaletle hükmetmek gibi…

 Seçme hakkının olduğu her durumda, her yerde ve her zamanda, yapılacak her türlü seçimde, “Emaneti ehline vermek” gibi…

c) Bakın Hak aşığı, Halk ozanı ne diyor:

 “Çün bildin mü`minin kalbinde Beytullah var,
Niçin izzet etmedin, ki ol evde ALLAH var .
Her ne var Âdemde var; Âdem`den iste Hakk’ı sen!
Olma İblis-i şaki, Âdem’de sırrullah var!”

Allah’ın Selam, Rahmet ve Bereketi ile Mağfiret ve Hidayeti dileyenlerin üzerine olsun.

Rabbim herkese seçme hakkını doğru kullanmak nasip etsin.


M. Kemal Adal
adalkemal1@gmail.com

Güncelleme: 7.Şubat. 2016 / İZMİR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder