İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

4 Şubat 2016 Perşembe

KUR’AN VE EŞİTLİK



KUR’AN’DAKİ “EŞİTLİK”,  “ADALET”TİR.

“Her bilgi sahibinin üstünde bir başka bilen vardır.”
(12 / YÛSUF / 76)

 Türk Dil Kurumunun Güncel Türkçe sözlüğüne göre:

 EŞİT:    1. Yapı, değer, boyut, nicelik ve nitelik bakımından birbirinden ne artık ne eksik olmayan (iki veya daha çok şey), müsavi.  2. Aynı haklardan yararlanan, aynı düzeyde olan (kimse); 

EŞİTLİK:  1. İki veya daha çok şeyin eşit olması durumu, denklik, müsavat, muadelet:  2. Kanunlar yönünden insanlar arasında ayrım bulunmaması durumu. 3. top. b. Bedensel, ruhsal başkalıkları ne olursa olsun, insanlar arasında toplumsal ve siyasi haklar yönünden ayrım bulunmaması durumu, olarak tanımlanmaktadır.

 Bu tanımlardan da anlaşılacağı gibi:

 Eşitlik, eşit olanlar arasında vardır. Yapı, değer, nicelik ve nitelik vs. bakımından benzerler arasında eşitlikten bahsedilebilir. Farklı şeyler arasındaki mevcut farklılıklardan kaynaklanan şeylerin arasında bir eşitlik, ancak bu farklılıkların giderilmesiyle mümkün ve söz konusu olabilir ki bu da ancak “adalet” ile sağlanabilir.

Her biri farklı yapı, yaradılış, değer, nicelik ve niteliklere sahip olan İnsanlar arasında gerçek bir eşitlik, bunların her birine, yapısı, niteliği, değeri, ölçüsü, niceliği vs. bir olan aynı şeyleri, müsavi / eşit olarak sağlamakla tesis edilemez. Bu insanları eşit yapmanın yolu, o insanlara farklılıklarını giderecek ölçüde imkân sağlayacak düzeni tesis edebilmektir ki işte bu da ancak “adalet” ile mümkün olabilir.

 Aşağıdaki iki resme bakar ve düşünürseniz, ifade etmeye çalıştığım gerçeği görebilirsiniz.



KUR’AN’DAKİ “EŞİTLİK”,  “ADALET”TİR.


Başka bir deyişle, Kur’an’ sal eşitlik, adil olup;  Kur’an verilerinde adalete dayalı eşitlik mevcuttur.

 İslam dininin Kur’an kaynaklı olmayan uygulamalarından hareketle, bu uygulamaların yerine Kur’an’ın eleştirilmesi, bilimsel değildir ve mesnetsizdir.


Kur’an sorgulanacaksa (ki tahkiki iman için sorgulanmalıdır), tarihi ve / veya güncel, zamana ve ortama bağlı olarak farklı uygulamalarından değil, bizatihi verdiği mesajından sorgulanmalıdır

 Örneğin: “Müslüman olmayanın katli vaciptir” hükmündeki fıkhi bir uygulamadaki insan hatasını, Kur’an’a ve mesajın sahibine (Allah’a) yüklemekten kaçınmak , “Bilimsel Sorumluluğun” bir gereğidir.


Kur’an mesajının tamamı, şartlanmamış gönül ve ön kabulsüz akıl ile incelenip değerlendirildiğinde, Kur’an’daki İslamın temelinin Adalet olduğu görülecektir.

 Yukarıda açıklanan eşitlik – adalet ilişkisi ve Kur’an mesajının tamamındaki “Kur’an’daki eşitlik, adalettir” algı ve anlayışı çerçevesinde “sosyo – ekonomik anlamda, İslamın eşitlik değil, bilakis eşitsizlik üzerine kurgulanmış” olduğu, 1400 yıllık uygulamalarda görüldüğü kadarıyla söylenebilirse de, Kur’an’daki İslam’ın temeli olan Adalet (hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme) çiğnenmeden ve Kur’ansal Gerçek örtülmeden,  Kur’an ayetleri ile bunu delillendirebilmek mümkün değildir. Şöyle ki:


1. Kur’an’a göre Müslüman olanla Müslüman olmayan eşit tutulmamıştır çünkü Kur’an’a göre inanan ile inanmayan benzeşmez, bir değildir. Aşağıdaki Kur’an Ayetlerine bir bakın da bunun doğru ve adil olup olmadığına kendi aklınızla siz karar verin:

Allah'ın hoşnutluğunu izleyen kişi, Allah'ın gazabına uğrayan ve barınağı cehennem olan kişiyle aynı mıdır? Ne kötü varış yeridir o! 3. sure (ÂLİ IMRÂN) 162. ayet

De ki: "Pisin çokluğu seni hayrete düşürse de pisle temiz bir olmaz. O halde, ey akıl ve gönül sahipleri! Allah'tan korkun ki kurtuluşa erebilesiniz." 5. sure (MÂİDE) 100. ayet
Bir ölü iken kendisine hayat verdiğimiz, insanlar içinde yürümesi için kendisine bir ışık tuttuğumuz kişinin durumu, karanlıklar içinde kalmış, bir türlü ondan çıkamayan kişininki gibi olur mu? İşte böyle! Küfre sapanlara, yapmakta oldukları süslü-püslü gösterilmiştir. 6. sure (EN'ÂM) 122. ayet

Şunu da söyle: "Ortak tuttuklarınızdan kim var hakka götüren?" De ki: "Allah götürür hakka. Hakka götürebilen mi izlenmeye daha layıktır yoksa kılavuzlanmadıkça yolu bulamayan mı? Peki, ne oluyor size? Nasıl hüküm veriyorsunuz siz?" 10. sure (YÛNUS) 35. ayet

Bu iki topluluğun durumu körle sağır, görenle işiten farkına benzer. Örnek olarak bu ikisi bir olur mu? Hâlâ düşünüp taşınıyor musunuz? 11. sure (HÛD) 24. ayet

Allah şöyle bir örnekleme yaptı: Hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının eşyası durumunda bir kul / köle ile bizden bir güzel rızıkla rızıklandırdığımız ve ondan gizli açık dağıtan bir kişi. Bunlar aynı olur mu?! Bütün övgüler Allah'adır ama onların çokları bilmiyorlar. Allah şöyle bir örnekleme de yaptı: İki adam; birisi dilsiz; hiçbir şeye gücü yetmez, efendisi / yöneticisi üstüne sadece bir yük. Efendi onu nereye gönderse hiçbir hayır getiremez. Şimdi bu adam, dosdoğru bir yol üzerinde bulunup adaletle emreden kişi ile aynı olur mu? 16. sure (NAHL) 75 -76. ayet
Hiç, bir mümin, bir sapık gibi olur mu? Hayır, eşit olmazlar. 32. sure (SECDE) 18. ayet

Körle, gören bir olmaz! Karanlıklarla ışık da bir olmaz! Gölge ile sıcaklık da aynı değildir. Diriler de eşit olmaz, ölüler de. Allah dilediğine / dileyene işittirir. Ama sen, kabirlerdekilere işittiremezsin! 35. sure (FATIR) 19-22. ayet  
Böyle birisi; gece saatlerinde secde ederek, ayakta durarak ibadet eden, ahiretten korkan, Rabbinin rahmetini uman biri gibi midir? De ki: "Hiç bilenlerle bilmeyenler eşit olur mu? Ancak gönül ve akıl sahipleri düşünüp ibret alır." 39. sure (ZÜMER) 9. ayet

Körle gören, iman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlarla kötülük üretenler bir olmaz. Ne kadar da az düşünüyorsunuz! 40. sure (MÜ'MİN) 58. ayet

Güzellikle çirkinlik / iyilikle kötülük bir olmaz! Kötülüğü, en güzel tavırla sav! O zaman görürsün ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sımsıcak bir dost gibi oluvermiştir. 41. sure (FUSSİLET) 34. ayet

Ayetlerimiz hakkında eğri ile doğruyu birbirine katanlar, bize gizli kalmazlar. Şimdi, ateşin içine atılan mı hayırlıdır, kıyamet günü güven içinde gelen mi? Dilediğinizi yapın. O, yapıp ettiklerinizi iyice görmektedir. 41. sure (FUSSİLET) 40. ayet

Kötülüklere cesaretle dalanlar sanıyorlar mı ki, biz kendilerini, iman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlarla aynı tutacağız. Hayatları ve ölümleri onlarla aynı mı olacak?! Ne kötü hüküm veriyorlar bunlar! 45. sure (CÂSİYE) 21. ayet

Rabbinden açık bir kanıt üzere olan, amelinin çirkinliği kendisine süslü gösterilip de boş arzularına uyanlara benzer mi? Sakınanlara vaat olunan cennetin durumu şöyledir: Orada, bozulmayan sudan ırmaklar; tadı bozulmayan sütten nehirler, içenlere lezzet sunan bir şaraptan nehirler, süzme bir baldan oluşan nehirler var. Ve orada kendileri için her türlü meyvenin yanında, Rablerinden bir de bağışlanma var. Bu nimetler içindeki ile, sürekli ateşte olup da içirildiği sıcak su tarafından bağırsakları parçalanan kimse aynı olur mu? 47. sure (MUHAMMED) 14-15. ayet
Peki, yüzüstü kapanarak yürüyen mi daha düzgün gider yoksa dosdoğru yol üzerinde dik ve düzgün yürüyen mi? 67. sure (MÜLK) 22. ayet

2. Herkes kendi varlık yapısına / yaradılışına / karakterine uygun iş görür: 

De ki: "Herkes, kendi varlık yapısına uygun iş görür. Yolca daha doğru gidenin kim olduğunu Rabbiniz daha iyi bilir." 17. sure (İSRÂ) 84. ayet


3. Herkesin yapıp ettiklerinden dereceleri vardır (Herkesin her yaptığı kendi öz kazancıdır, buna göre dereceleri ve bu derecelere göre de cehennem veya cennette yerleri vardır) : 

Her birinin, yapıp ettiklerinden kaynaklanan dereceleri vardır. Rabbin onların işlediklerinden gafil değildir. 6. sure (EN'ÂM) 132. ayet

Sizi yeryüzünde öncekilere halefler yapan O'dur. Verdiği nimetlerle sizi denemek için kiminizi kiminiz üzerine derecelerle yükseltmiştir. Rabbin ceza verdiğinde çok süratli verir. Ama O, gerçekten çok affedici, çok merhametlidir. 6. sure (EN'ÂM) 165. ayet

Af dileyin Rabbinizden; sonra da tövbe ile O'na yönelin ki, belirlenmiş bir süreye kadar sizi güzel bir nimetle nimetlendirsin ve her farklı derece sahibine hak ettiği ödülü versin. Eğer yüz çevirirseniz, o takdirde sizi büyük bir günün azabıyla korkuturum. 11. sure (HÛD) 3. ayet


4. İmanı olmayanın ameli boşa gitmiştir:

Ey iman sahipleri! Allah'a ve âhıret gününe inanmadığı halde, insanlara riya için malını infak eden kişi gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve eza etmek suretiyle boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak varken tepesine şiddetli bir yağmur inip kendisini cascavlak bırakmış yalçın bir kayanın haline benzer. Böyleleri, kazandıklarından hiç bir şey elde edemezler. Allah, küfre sapan bir topluluğu doğruya ve güzele kılavuzlamaz. 2. sure (BAKARA) 264. ayet

Allah'ın ayetlerini inkâr edip haksız yere peygamberleri öldürenler ve insanlar içinden adaletle emredenlerin canına kıyanlar var ya, işte onlara korkunç bir azabı muştula. Çalışıp ürettikleri hem dünyada hem de âhirette boşa çıkmıştır. Hiçbir yardımcıları da yoktur onların. 3. sure (ÂLİ IMRÂN) 21-22. ayet
Bugün size bütün temiz nimetler helal kılındı. Kendilerine kitap verilmiş olanların yemekleri size helaldir. Sizin yemekleriniz de onlara helaldir. Mümin kadınların iffetlileriyle, sizden önce kendilerine kitap verilmiş olanların iffetli hanımları da mehirlerini verdiğiniz takdirde; iffetinizi korumanız, zinadan uzak kalmanız ve şunu-bunu dost tutmamanız şartıyla size helaldir. İmanı tanımayıp nankörlük edenin ameli boşa gitmiştir. Ve o, âhirette de hüsrana uğrayanlardandır. 5. sure (MÂİDE) 5. ayet

Ayetlerimizi ve ahirete varılacağını yalan sayanların tüm yaptıkları boşa gitmiştir. Bulacakları karşılık, yapıp ürettiklerinden başkası olmayacaktır. 7. sure (A'RAF) 147. ayet

 İşte böyle İnanç ve Eylem olarak her kişiye yapıp ettiğinin tam olarak karşılığının Adaletle verildiği bir eşitliktir Kur’an’daki eşitlik…


5. Siyaseten uygulamada Müslüman olanlardan Araplarla, Arap olmayanlar (mevali) eşit değilse de Kur’an’ da buna da delil yoktur ve üstelik Kur’an’daki mesajın tebliğcisi bakın “Veda Hutbesinde” ne demiştir:

“Ey insanlar!  Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan korkmaktadır. Allah yanında  en kıymetli olanınız O'ndan en çok korkanınızdır.”


6. Bakara / 228. ayetteki “Erkeklerin kadınlar üzerinde bir derece farkı vardır.” İbaresini, Kur’an’nın bütünü göz ardı ederek, kadınların aleyhine olacak şekilde “kadınlarla erkekler eşit değildir” diye olumsuz anlamda yorumlamak hatadır.

 Çünkü konuyla ilgili ayetler okunduğunda buradaki derece farkının, erkeğin karısına bakma, nafakasını sağlama ve “mehir” verme, boşanma halinde verdiklerini geri almama ve cömert olma konusunda kocaya verilen sorumluluklara işaret ettiği anlaşılacaktır.

Allah'ın bir kısmınızı bir kısmınızdan üstün kıldığı şeyleri isteyip durmayın. Erkeklere kendi kazandıklarından bir pay, kadınlara da kendi kazandıklarından bir pay vardır.4-Nisa Suresi 32

                                            
Ayetten de anlayacağımız gibi kadının erkeğe, erkeğin de kadı­na üstün olduğu alanlar vardır.

 Bir cinsin diğerine her alanda üs­tünlüğünü savunmak veya her iki cinsin her alanda eşitliğini iddia etmek yaratılışın kanunlarıyla, aklın gerekleriyle çelişen iddialardır.

 Eşitlik sloganlarıyla erkeğe çocuk doğurtmaya, kadına savaşta er­keklerle aynı vazifeleri yüklemeye kalkıp her iki cinsin farklılıkları­nı iyi değerlendiremezseniz her iki cinse de zulmetmiş olursunuz.


Her iki cinsi de yaratan Allah, her iki cinsin farklılıklarını ve bu farklılıklara rağmen (aynı zamanda farklılıklar sayesinde) nasıl ahenkle bir arada olacaklarını (2-Bakara suresi 187. ayetin belirtti­ği gibi nasıl birbirlerinin elbiseleri gibi olacaklarını) en iyi şekilde bilir.

 Yine Kuran'ın mucizevî anlatımıyla sorarsak: "Yaratan yarat­tığını bilmez mi?" Elbette ki Yaratan yarattığını bilir ve her şeyi bilen yaratıcı, mesajı Kuran'da kadın- erkek ilişkilerini de her şeyi olduğu gibi en mükemmel şekilde düzenlemiştir.

 Bu düzenlemeler­deki mükemmeliyet kimi zaman bir hüküm getirilerek, kimi zaman ise hüküm getirilmeyerek olmuştur. Kuran'ın her döneme, kültüre, zamana ve topluma uyumu böylece sağlanmıştır.


Kuran'ın hüküm getirmesi gibi, gerekmeyen konularda hüküm getirmemesinin mucizeliğini kavrayamayan gelenekçi, mezhepçi, kökü Emevi ve Abba­silere dayanan zihniyet; bugün gördüğümüz dejenerasyonu  (yozlaşmayı) ne ya­zık ki İslam adına ortaya çıkarmış ve geniş kitlelere "İslam budur" diye yutturmuştur.”

Erkek olsun, kadın olsun inanmış olarak kim iyi fiiller ger­çekleştirirse onlar cennete girecek ve onlar bir çekirdeğin sırtındaki tomurcuk kadar bile haksızlığa uğramayacaklar­dır.
4-Nisa Suresi 124                  

Erkek olsun, kadın olsun, her kim inanmış olarak iyi fiiller gerçekleştirirse onu mutlaka güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle mutlaka veririz.
16-Nahl Suresi 97


İslam'a göre asıl hayat ahiret hayatıdır. Dünya hayatı kısa bir yolculuk, ahiret ise asıl varılacak yerdir.


 Gerek yukarıdaki ayetler, gerek diğer ayetlerde erkek veya kadın olmanın değil, iyi fiiller gerçekleştirmenin üstünlük sebebi olduğunu görüyoruz.

Kadının do­ğuştan dezavantajlı olduğunu, cehennemin çoğunluğunu oluştur­duğunu iddia eden zihniyet; tüm bu ayetlerle, yani Kuran'la, yani Allah'ın diniyle çelişir.


7. Mal ve nimetlerin paylaşımında adalete dayalı eşitlik, mal ve nimetlerin herkes için aynı miktar dağıtılmasında değil,  bu konudaki Sünnetullah’ın (Allah’ın yol, yöntem ve yasalarının)  / sebep sonuç ilişkisinin, kadın erkek farketmez, herkes hakkında aynı şekilde tezahür edecek şekilde ölçüye bağlanmış olmasındadır.

 Örneğin: 

Bakara / 212. ayette bildirildiği gibi “Allah, dilediğini hesapsız bir biçimde rızıklandırır” der ama Necm / 39. ayette de ölçüyü / kaderi belirler: “Gerçek şu ki, insan için çalışıp didindiğinden başkası yoktur.”

 Bunlar ve benzeri birçok konuda, uygulamalara bakarak Kur’an’ı eleştirenlerin veya bir ayete bakarak Kur’an’dan hüküm çıkaranların, bu yorum ve değerlendirmelerini veya bizatihi kişilerin kendi kanaatlerini,  “Kur’an Araştırma Grubu” tarafından hazırlanan aşağıdaki linkteki “Uydurulan din, Kur’an’ da ki din” E- Kitabından, ilgili konu başlığı altında yapılan yorum ve değerlendirmelerle karşılaştırmasının, Kur’an verileri ile örtüşen, doğru ve özgün, ilmi bir kanaat edinilmesinde katkı sağlayacağı bilgilerinize sunulur.


 Bir hatırlatma:

Kur’an’a göre Kur’an’ın muhatabı bütün insanlıktır, dahası bütün âlemlerdir:

İşte böyle! Biz sana Arapça bir Kur'an vahyettik ki, ülke ve medeniyetlerin anasını ve çevresindekileri uyarasın. Ve toplama günü konusunda da uyarıda bulunasın. Hiç kuşku yok o günde. Bir bölük cennettedir, bir bölük ateşte.” (42. sure (ŞÛRÂ) 7. ayet)


Bu ayetten hareketle Kur’an’ın muhatabının bütün insanlık olmadığı söylenemez. Çünkü Diğer ayetler dikkate alındığında Mekke ve çevresinden başlayarak Kur’an mesajını kendi ana dilinde işiten herkes, bütün insanlar Elçi olarak Kur’an’ın (ana dilde çevirisinin) muhatabıdır. Ama inanır ama inanmazlar. Allah onu sonucuna katlanmak üzere kişilerin seçim ve tercihine bırakmıştır:

Kuşkusuz, bu Kitap'ı biz sana insanlar için hak olarak indirdik. Artık kim doğru yolu seçerse kendi lehinedir; kim de saparsa kendi aleyhine sapmış olur. Sen onlar üzerine vekil değilsin.” (39. sure (ZÜMER) 41. ayet)

“Sonra, güzel davrananlara nimetimizi tamamlamak, her şeyi ayrıntılı kılmak, bir kılavuz ve rahmet olmak üzere Mûsa'ya o Kitap'ı verdik ki onlar Rablerine kavuşacaklarına inanabilsinler. Bu da bizim indirdiğimiz bir kitaptır. Kutsal ve bereketli. Artık ona uyun ve sakının ki size rahmet edebilsin. "Kitap, bizden önce iki topluluğa indirildi. Biz onu okuyup araştırmaktan gerçekten habersizdik." demeyesiniz. Şunu da söylemeyesiniz: "Eğer bize Kitap indirilmiş olsaydı, onlardan daha doğru yürüyüşlü olurduk." Artık size Rabbinizden bir beyyine, bir kılavuz ve bir rahmet gelmiş bulunuyor. Allah'ın ayetlerini yalanlayıp onlardan yüz çevirenden daha zalim kim var? Ayetlerimize sırt dönenleri, yüz çevirmeleri yüzünden azabın en acıklısıyla cezalandıracağız. Neyi bekliyorlar? Kendilerine meleklerin gelmesini mi, Rabbinin gelmesini mi, yoksa Rabbinin bazı mucizelerinin gelmesini mi? Rabbinin bazı mucizeleri geldiği gün, daha önce iman etmemiş yahut imanında bir hayır sahibi olamamış kişiye imanı hiçbir yarar sağlamayacaktır. De ki: "Bekleyin! Doğrusu biz de bekliyoruz." Dinlerini parça parça edip fırkalara, hiziplere bölünenler var ya, senin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi Allah'a kalmıştır. Allah onlara, yapıp ettiklerini haber verecektir.” (6. sure (EN'ÂM) 154-159. ayet)

“Şanı yücedir o kudretin ki, hakla bâtılı ayıran o Furkan'ı, bütün âlemler için bir uyarıcı olsun diye kuluna indirdi.” 25. sure (FURKÂN) 1. ayet

“Bu, âlemler için bir Zikir'den başka şey değildir.” 38. sure (SÂD) 87. ayet

“Oysaki o Zikir / Kur'an âlemler için bir öğütten başka şey değildir.“ 68. sure (KALEM) 52. ayet


 Tüm insanlık ve âlemler için indirdiği Kur’andaki mesajının bir çok yerinde “Âlemlerin Rabbi olan” Allah, bu mesajının sadece inananlar için bir kılavuz / rehber olduğunu bildirmektedir.

İşte sana o Kitap! Kuşku,çelişme, tutarsızlık yok onda. Bir kılavuzdur o, korunup sakınanlar için.” 2. sure (BAKARA) 2. ayet


Son söz:

Unutmayalım: 

“Her bilgi sahibinin üstünde bir başka bilen vardır.” 12. sure (YÛSUF) 76. ayet 

ve 

Hamd (tüm övgüler), âlemlerin rabbi Allah’adır.” 1. sure (FATİHA) 2. ayet.


M. Kemal ADAL
İZMİR
18 Nisan 2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder