İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

12 Ocak 2016 Salı

KUR'AN'IN IŞIĞINDA ALLAH


I.                    ALLAH

1.                 ALLAH'IN VARLIĞI VE VARLIĞININ DELİLLERİ:

Evvel'dir O, başlangıcı yoktur; Âhir'dir O, sonu yoktur; Zâhir'dir O, her şeyde belirir; Bâtın'dır O, gözlerden gizlenmiştir. Her şeyi en güzel biçimde bilendir O.”  (57. sure (HADÎD) 3. ayet )

 Yarattıklarında tecelli eden Allah’ı, aşağıdaki ayetleri (delilleri) okuyan, inanmamaya şartlanmamış kalp sahiplerinin, tefekkür ettiğinde, gönül gözleriyle görmeleri umulur.

 O Allah (c.c) ki: Bâtın’dır, baş gözüyle görülemez, her şeyde kendinden bir güç bulunur.

 O Allah (c.c) ki: Zahir’dir, her şeyde tecelli eder ve tüm yarattıklarında kendisinden görünebilen izler, işaretler bulunur.

Şair ne güzel ifade etmiş:
“İşit Niyazi’nin sözün
Bir nesne örtmez Hak yüzün
Hak’tan ayan bir nesne yok
Gözsüzlere pinhan (saklı) imiş.”

 “Ölü toprak onlar için bir mucizedir. Onu dirilttik, ondan dâne çıkardık; bak işte ondan yiyorlar. Onda hurmalardan, üzümlerden bahçeler oluşturduk, ondan pınarlar fışkırttık; Ki onun ürününden ve ellerinin yapıp ettiğinden yesinler. Hâlâ şükretmiyorlar mı? Şanı yücedir o Allah'ın ki toprağın bitirdiklerinden, onların öz benliklerinden ve nice bilmediklerinden bütün çiftleri yaratmıştır. Gece de onlar için bir mucizedir. Gündüzü ondan soyup alırız da onlar karanlığa gömülüverirler. Güneş, kendine özgü bir durak noktasına / bir durma zamanına doğru akıp gidiyor. Azîz, Alîm olanın takdiridir bu. Ay'a gelince, biz onun için de bir takım durak noktaları / birtakım evreler belirledik. Nihayet o, eski hurma sapının eğrilmişi gibi geri döner. Güneş'in Ay'a ulaşıp çatması gerekmiyor. Gecenin de gündüzü geçmesi gerekmez. Her biri bir yörüngede yüzmektedir. Zürriyetlerini o dopdolu gemilerde taşımamız da onlar için bir ayettir. Onlar için gemilere benzer, binecekleri başka şeyler de yarattık. Eğer dilersek onları boğarız. Bu durumda ne kendileri için feryat eden olur ne de kurtarılırlar. Ancak bizden bir rahmet olarak bir süreye kadar daha nimetlensinler diye kurtarılırlar. (36. sure (YÂSÎN) 33-44. ayet)

“Görmedin mi, Allah, gökten bir su indirdi. Onunla, renkleri çeşit çeşit meyveler çıkardık. Dağlardan da yollar var; beyaz, kırmızı, değişik renklerde. Ve simsiyah yollar da var. Aynı şekilde, insanlardan, hayvanlardan, davarlardan da çeşitli renklerde olanlar var. Kulları içinde Allah'tan ancak bilginler ürperir. Allah Azîz'dir, Gafûr'dur.” (35. sure (FATIR) 27-28. ayet)

“Bakmadılar mı yere, neler fışkırtmışız onda cömert ve bereketli her çiftten. Bunda elbette bir mucize var, fakat onların çoğu mümin değiller.” ( 26. sure (ŞUARA) 7-8. ayet)

“Ve şöyle yakar: "Hamt olsun Allah'a! O size ayetlerini gösterecek de siz onları tanıyacaksınız. Senin Rabbin, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir." (27. sure (NEML) 93. ayet)

“Şu bir gerçek ki, geceyle gündüzün birbiri ardınca değişip durmasında, Allah'ın göklerde ve yerde vücut verdiği şeylerde, sakınan bir topluluk için sayısız ayetler vardır.” (10. sure (YÛNUS) 6. ayet)

“Size, ayetlerinden göstermek için, Allah'ın nimetleriyle gemilerin denizde akıp gidişini görmedin mi? Kuşkusuz, bunda gereğince sabreden, gereğince şükreden herkes için kesin ibretler vardır.” (31. sure (LOKMAN) 31. ayet)

“Görmedin mi, Allah gökten bir su indirdi de onu toprak içindeki kaynaklara ulaştırdı. Sonra onunla çeşitli renklerde ekinler çıkarıyor. Sonra ekin kurur da sen onu sararmış görürsün. Sonra da onu kuru ufantı haline getirir. İşte bunda, akıl ve gönül sahipleri için mutlak bir ibret var.” (39. sure (ZÜMER) 21. ayet)

Allah size ayetlerini gösteriyor. Allah'ın ayetlerinden hangisini inkâr ediyorsunuz?” (40. sure (MÜ'MİN) 81. ayet)

Gece ve gündüz, Güneş ve Ay onun ayetlerindendir. Eğer sadece Allah'a kulluk / ibadet ediyorsanız, Güneş'e, Ay'a secde etmeyin; onları yaratan Allah'a secde edin!” (41. sure (FUSSİLET) 37. ayet)

Sen, toprağı huşû halinde boynu bükük görüyorsun ya, işte o da Allah'ın ayetlerindendir. Onun üzerine suyu indirdiğimizde, o titrer ve kabarır. Hiç kuşkusuz, onu dirilten Muhyi ölüleri de mutlaka diriltecektir. O, her şey üzerinde güç sahibidir.” (41. sure (FUSSİLET) 39. ayet)

“Onlara ayetlerimizi ufuklarda ve öz benliklerinin içinde göstereceğiz. Ta ki, onun hak olduğu kendilerine ayan beyan belli olsun. Kendisinin her şey üzerinde bir tanık oluşu, senin Rabbine yetmez mi?” (41. sure (FUSSİLET) 53. ayet)
Gökleri ve yeri ve bu ikisi içinde yaydığı canlıları yaratması da O'nun ayetlerindendir. O, dilediği zamanda onları bir araya getirmeye kadirdir.” (42. sure (ŞÛRÂ) 29. ayet)

“Denizde o dağlar gibi akıp giden gemiler de O'nun ayetlerindendir. Dilerse rüzgârı durdurur da o akıp giden gemiler denizin sırtında donmuş gibi kalırlar. Gereğince sabreden, gereğince şükreden herkes için bütün bunlarda elbette ki ibretler vardır. Yahut onları, içindekilerin kazançları yüzünden mahveder. Ama birçoğunu affediyor;” (42. sure (ŞÛRÂ) 32-34. ayet)

“Kuşkusuz, göklerde ve yerde, iman sahipleri için sayısız ayetler vardır. Ve sizin yaratılışınızda, her yana yaydığı canlılarda, kesinliği yakalayan bir topluluk için ibretler, işaretler vardır. Geceyle gündüzün birbiri ardınca gelişinde, Allah'ın gökten bir rızık indirip de onunla yerküreyi ölümünden sonra hayata kavuşturmasında, rüzgârların her bir yana sevk edilişinde de aklını çalıştıran bir topluluk için izler, işaretler vardır. İşte bunlar, Allah'ın ayetleridir ki, onları sana hak olarak okuyoruz. Hal böyle iken Allah'tan ve onun ayetlerinden sonra hangi hadise / söze inanıyorlar?!” (45. sure (CÂSİYE) 3-6. ayet)

Bakmıyorlar mı o deveye, nasıl yaratıldı! Ve göğe ki, nasıl yükseltildi! Ve dağlara ki, nasıl dikildi! Ve yere, nasıl yayılıp döşendi!” (88. sure (ĞÂŞİYE) 17-20. ayet)

“Gök boşluğunda, bir emre boyun eğdirilmiş olan kuşlara bakmadılar mı? Onları Allah'tan başkası tutmuyor. Bunda, inanan bir topluluk için elbette ki izler, işaretler vardır.” (16. sure (NAHL) 79. ayet)

O hayat veriyor, O öldürüyor. Gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişi O'nun için. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?”  (23. sure (MÜ'MİNÛN) 80. ayet)

Onun ayetlerinden biri de sizi, topraktan yaratmış olmasıdır. Sonra siz bir insan türü oldunuz, her tarafa yayılıyorsunuz. Onun ayetlerinden biri de sizin için, kendilerine ısınasınız ve aranızda sevgi ve rahmet koysun diye nefislerinizden eşler yaratmasıdır. Bunda, iyice düşünen bir toplum için elbette ayetler vardır. Göklerin ve yerin yaratılmasıyla dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O'nun ayetlerindendir. Bunda, ilim sahipleri için elbette ibretler vardır. Gece ve gündüz uyumanız, onun lütfundan nasip aramanız da O'nun ayetlerindendir. Bunda, işitebilen bir toplum için elbette ibretler vardır. Yine O'nun ayetlerindendir ki O size, korku ve ümit olmak üzere şimşeği gösteriyor; gökten bir su indiriyor da ölümünden sonra toprağı onunla canlandırıyor. Bunda, aklını işleten bir topluluk için elbette mucizeler vardır. Göğün ve yerin O'nun emriyle ayakta durması da O'nun ayetlerindendir. Sonra sizi bir çağrıyla davet ettiğinde siz yerden hemen çıkacaksınız.” (30. sure (RÛM) 20-25. ayet)

O'nun ayetlerindendir ki, size rahmetinden tattırsın; gemiler, buyruğu ile akıp gitsin. Lütfundan nasip arayasınız ve şükredebilesiniz diye, rüzgârları müjdeciler olarak gönderir.” (30. sure (RÛM) 46. ayet)

Hiç görmediler mi, Allah, yaratmayı nasıl başlatıyor, sonra onu tekrarlıyor / yeni baştan yapıyor. Kuşkusuz bu, Allah için çok kolaydır. De ki: "Yeryüzünde dolaşın da yaratılışın nasıl başladığına bir bakın. İleride Allah öteki oluşmaya da vücut verecektir. Allah, her şeye Kadîr'dir. Dilediğine / dileyene azap eder, dilediğine / dileyene rahmet eder. O'na döndürüleceksiniz.” (29. sure (ANKEBÛT) 19-21. ayet)

“Allah gökleri de yeri de hak olarak yaratmıştır. Kuşkusuz, bunda, iman sahipleri için mutlak bir mucize vardır.” (29. sure (ANKEBÛT) 44. ayet)

“Şu bir gerçek ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanların yararı için denizde yüzüp giden gemilerde, Allah'ın gökten suyu indirip onunla, ölümünden sonra toprağı dirilterek üzerine tüm canlılardan yaymasında, rüzgarların bir düzen içinde yönden yöne çevrilmesinde, gök ve yer arasında bir hizmete memur edilen bulutlarda, aklını işleten bir topluluk için sayısız izler-işaretler-ibretler vardır.” (2. sure (BAKARA) 164. ayet)

“Şu bir gerçek ki, göklerin ve yerin yaratılışında, geceyle gündüzün birbiri ardınca gelişinde, aklını ve gönlünü işletenler için çok ibretler vardır.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 190. ayet) 

“Bilin ki Allah, toprağa ölümünden sonra hayat verir. Ayetleri size açık seçik bildiriyoruz ki, aklınızı işletebilesiniz.” (57. sure (HADÎD) 17. ayet)

2.                 ALLAH'IN BİRLİĞİ (TEVHİD)


“Doğunun ve batının Rabbidir O. Tanrı yoktur O'ndan başka. O'nu vekil et!” (73. sure (MÜZZEMMİL) 9. ayet) 

“De ki: O, Allah'tır; Ahad'dır, tektir! Allah'tır; Samed'dir / tüm ihtiyaçların, niyetlerin, övgülerin, yakarışların yöneldiği tek kuvvettir! Ne doğurmuştur O, ne doğurulmuştur! Hiç kimse onun dengi ve benzeri olmamıştır, olamaz!” (112. sure (İHLÂS) 1-4. ayet)

“De ki: "Ben, sadece bir uyarıcıyım. O Vâhid ve Kahhâr Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur." (38. sure (SÂD) 65. ayet)

“Rabbiniz o Allah'tır ki, gökleri ve yeri altı günde yaratmış, sonra da arş üzerinde egemenlik kurmuştur. Geceyi gündüze bürüyüp örter. O bunu, bu da onu aralıksız ve titiz bir biçimde kovalar durur. Güneş, Ay, yıldızlar O'nun emrine boyun eğmiş. Gözünüzü açın; yaratış da O'nundur, emir veriş de / yaratış da O'nun içindir, emir veriş de. Alemlerin Rabbi olan Allah çok yücedir.” (7. sure (A'RAF) 54. ayet)

“Ey insanlar, Allah'ın, üzerinizdeki nimetini anın! Allah'tan başka yaratıcı mı var? Sizi gökten ve yerden rızıklandırır. O'ndan başka ilah yoktur. Hal böyle iken nasıl oluyor da yüz geri çevriliyorsunuz?” (35. sure (FATIR) 3. ayet)

“Gerçek olan şu ki, sizin ilahınız kendisinden başka hiçbir tanrı olmayan Allah'tır. O, ilim bakımından her şeyi çepeçevre kuşatmıştır.” (20. sure (TÂHÂ) 98. ayet)

“De ki: "Hamd Allah'a, selam O'nun seçip yücelttiği kullarına! Allah mı hayırlı, yoksa onların ortak tuttukları mı?" Yoksa gökleri ve yeri yaratan, gökten size bir su indiren mi hayırlı? Biz o suyla sizin için gözler gönüller açan bahçeler bitirdik. Sizin, onların bir tek ağacını bitirmeniz mümkün değildi. Allah'ın yanında bir ilah mı var? Hayır! Ama onlar döneklik eden bir topluluktur. Yoksa yeri bir karargâh yapıp şurasına burasına nehirler serpiştiren, üzerine dayanaklı dağlar konduran ve iki deniz arasına bir engel yerleştiren mi hayırlı? İlah mı var Allah'ın yanında!? Hayır! Ama onların çokları ilimden nasipsizliği sürdürüyorlar. Yoksa zorda kalan yalvardığında, onun imdadına yetişip sıkıntı ve kaderi kaldıran, sizi yeryüzünün hükmedenleri kılan mı hayırlı? Allah'ın yanında bir ilah daha var mı? Ne kadar da az ibret alıyorsunuz! Yoksa size karanın ve denizin karanlıkları içinde yol gösteren ve rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci gönderen mi hayırlı? Allah'ın beraberinde bir ilah daha mı var? Allah, onların ortak tuttuklarından uzaktır, arınmıştır. Yoksa yaratmaya başlayıp sonra tekrar tekrar yaratan ve sizi gözeten ve yerden rızıklandıran mı hayırlı? Allah'ın yanında bir ilah mı var? De ki: "Getirin susturucu kanıtınızı, eğer doğru sözlüler iseniz." (27. sure (NEML) 59-64. ayet)

O, Allah'tır! Tanrı yoktur O'ndan başka. İlkte de sonda da hamt yalnız O'nadır. Hüküm de yalnız O'nundur/O'nun içindir. Ve siz yalnız O'na döndürüleceksiniz.” (28. sure (KASAS) 70. ayet)

“Şöyle de: "Hamt, o Allah'a özgüdür ki, çocuk edinmemiştir; mülk ve yönetiminde ortağı yoktur; âcizlik yüzünden dost edinmemiştir." Ve tekbir edip yücelt O'nu!” (17. sure (İSRÂ) 111. ayet)

“De ki: "Eğer onların dediği gibi Allah'la beraber ilahlar olsaydı, o zaman onlar arşın sahibine varmak için elbette bir yol ararlardı." O hep tespih edilen, onların söylediklerinden çok uzak ve çok yüksek; hem de ölçüye sığmayacak kadar yüksek...” (17. sure (İSRÂ) 42-43. ayet)

"Allah çocuk edindi!" dediler. Hâşâ! Allah bundan arınmıştır! O Ganî'dir, hiçbir şeye muhtaç olmaz! Göklerdekiler de yerdekiler de O'nundur. Elinizde, söylediğinize ilişkin hiçbir kanıt yok. Allah hakkında bilmediğiniz şeyi mi söylüyorsunuz?” (10. sure (YÛNUS) 68. ayet)

“Şunu da söyle: "Allah her şeyin Rabbi iken O'ndan başka rab mı arayayım? Her benliğin kazandığı kendi üstünde kalır. Hiçbir günahkâr, bir başka günahkârın yükünü taşımaz. Nihayet dönüşünüz Rabbinizedir. Tartışmaya girdiğiniz şeyleri O size haber verecektir." (6. sure (EN'ÂM) 164. ayet)

“Sor: "Tanıklık bakımından hangi şey daha büyüktür?" De ki: "Benimle sizin aranızda Allah tanıktır. Bu Kur'an bana vahyolundu ki, onunla sizi ve ulaştığı herkesi uyarayım. Siz gerçekten Allah'ın yanında başka ilahların bulunduğuna tanıklık ediyor musunuz?" De ki: "Ben buna tanıklık etmiyorum." De ki: "O, sadece tek bir tanrıdır! Ve ben, sizin ortak tuttuğunuz şeylerden uzağım!" (6. sure (EN'ÂM) 19. ayet)

O, göklerde de Allah'tır, yerde de. O, sizin iç dünyanızı da bilir, açığa vurduklarınızı da. Neler kazanmakta olduğunuzu da bilir O!” (6. sure (EN'ÂM) 3. ayet)

Yemin olsun o saf bağlayıp dizilenlere / o saflar tutturup sıraya dizilenlere / o kanatlarını açıp toplayarak uçanlara, O haykırarak sevk edenlere / o göğüs gererek durduranlara, O Zikir okuyanlara, Ki sizin ilahınız hiç kuşkusuz bir ve tektir. Göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbidir O; doğuların da Rabbidir O.” (37. sure (SÂFFÂT) 1-5. ayet)

“Senin Rabbinin, o ululuk ve kudretin Rabbinin şanı yücedir onların verdiği sıfatlardan... “ (37. sure (SÂFFÂT) 180. ayet)

“Eğer Allah bir çocuk edinmek isteseydi, yaratmakta olduklarından dilediğini seçerdi. Böyle bir şeyden arınmıştır O. Allah'tır, Vahid'dir, Kahhar'dır O.” (39. sure (ZÜMER) 4. ayet)

“De ki: "Ben, dinimi yalnız kendisine özgüleyerek, Allah'a ibadet ediyorum." (39. sure (ZÜMER) 14. ayet)

“Ğafir'dir, günahı affedendir. Tövbeyi kabul eden, azabı çetin, lütfu bol olandır O. İlah yoktur O'ndan gayrı. Yalnız O'nadır varış ve dönüş.( 40. sure (MÜ'MİN) 3. ayet)

“O gün onlar ortaya çıkarlar. Hiçbir şeyleri Allah'a gizli kalmaz. Kimindir bugün mülk/saltanat? O Vâhid ve Kahhâr olan Allah'ın!” (40. sure (MÜ'MİN) 16. ayet)

“İşte o Allah'tır sizin Rabbiniz! Her şeyin yaratıcısıdır O. Tanrı yok O'ndan başka. Durum bu iken, nasıl oluyor da çevriliyorsunuz?” (40. sure (MÜ'MİN) 62. ayet)

“Hayy O'dur! Tanrı yoktur O'ndan başka. Dini kendisine özgüleyerek dua edin O'na. Hamt olsun âlemlerin Rabbi'ne!” (40. sure (MÜ'MİN) 65. ayet)

“Senden önce gönderdiğimiz resullerimize sor: Rahman'dan başka kulluk /ibadet edilecek tanrılar yapmış mıyız?” (43. sure (ZUHRUF) 45. ayet)

“De ki: "Eğer Rahman'ın bir çocuğu olsaydı, ona kulluk edenlerin ilki ben olurdum." (43. sure (ZUHRUF) 81. ayet)

Göklerde ilah olan da O, yerde ilah olan da O. O'dur Hakîm, O'dur Alîm.” (43. sure (ZUHRUF) 84. ayet)

Tanrı yoktur O'ndan başka! Diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbinizdir O, önceki atalarınızın da Rabbidir,” (44. sure (DUHÂN) 8. ayet)

“O halde Allah'a kaçın / sığının! Ben size O'ndan gelmiş açıklayıcı bir uyarıcıyım. Allah'ın yanına başka bir ilah koymayın! Ben size O'ndan gelmiş açıklayıcı bir uyarıcıyım.” (51. sure (ZÂRİYÂT) 50-51. ayet)

“De ki: "Ben de sizin gibi bir insanım. Ancak, tanrınızın bir tek tanrı olduğu bana vahyediliyor. O halde, Rabbine kavuşmayı uman, hayra ve barışa yönelik iş yapsın ve Rabbine ibadette hiç kimseyi O'na ortak koşmasın." (18. sure (KEHF) 110. ayet)
Allah buyurdu ki: "İki ilah edinmeyin; O sadece bir tek ilahtır. Yalnız benden korkun." (16. sure (NAHL) 51. ayet)

“De ki: "Bana şu vahyediliyor: "Tanrınız ancak bir tek tanrıdır. Peki, siz, müslümanlar / Allah'a teslim olanlar mısınız?" (21. sure (ENBİYÂ) 108. ayet)

“Eğer, yerde gökte Allah'tan başka tanrılar olsaydı, o ikisi de mutlaka fesada uğrardı. Arşın Rabbi o Allah, onların nitelendirmelerinden yücedir, uzaktır.” (21. sure (ENBİYÂ) 22. ayet)

“Senden önce hiçbir resul göndermedik ki ona şöyle vahyetmiş olmayalım: "Gerçek şu: İlah yok benden başka, artık bana kulluk / ibadet edin." "Rahman çocuk edindi" dediler. Hâşâ, bundan arınmıştır O! Onlar, lütuflandırılmış kullardır.” (21. sure (ENBİYÂ) 25-26. ayet)

Sizin İlâh'ınız Vâhid'dir, bir tek İlâh'tır. İlâh yoktur O'ndan başka. Rahman'dır O, Rahîm'dir.” (2. sure (BAKARA) 163. ayet)

Allah'tan başka ilâh yok. Hayy'dır O, sürekli diridir; Kayyûm'dur O, kudretin kaynağıdır. Ne gaflet yaklaşır O'na ne kendinden geçme ne de uyku. Göklerde ne var, yerde ne varsa yalnız O'nun dur. O'nun huzurunda, bizzat O'nun izni olmadıkça, kim şefaat edebilir! O, insanların önden gönderdiklerini de bilir, arkada bıraktıklarını da!... İnsanlar O'nun bilgisinden, bizzat kendisinin dilediği dışında, hiç bir şeyi kavrayıp kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, gökleri ve yeri çepeçevre kuşatmıştır. Göklerin ve yerin korunması O'na hiç de zor gelmez. Aliy'dir O, yüceliği sınırsızdır; Azîm'dir O, büyüklüğü sınırsızdır.” (2. sure (BAKARA) 255. ayet)

Allah, kendisinden başka tanrı olmadığına tanıktır. Meleklerle ilim sahipleri de adalet ölçüsüne sarılarak tanıklık etmişlerdir ki, o Azîz ve Hakîm olandan başka hiçbir ilah yoktur.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 18. ayet)

Allah... İlâh yok O'ndan başka... Hayy'dır O, Kayyûm'dur. “ (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 2. ayet)

Öyle Allah ki O, tanrı yok O'ndan başka. Gaybı da görünen âlemi de bilen O! Rahman O, Rahîm O. Öyle Allah ki O, ilah yok O'ndan gayrı! Melik, Kuddûs, Selâm, Mümin, Müheymin, Azîz, Cebbâr, Mütekebbir. Allah, onların ortak koşmalarından yücedir, arınmıştır. Allah'tır O! Haalik, Bâri', Musavvir'dir O! En güzel isimler / Esmâül Hüsna O'nundur. Göklerde ne var, yerde ne varsa O'nu tespih eder. Azîz'dir O, Hakîm'dir.” (59. sure (HAŞR) 22-24. ayet)

Allah'tır O, ilah yoktur O'ndan başka. Hakkında hiçbir kuşku bulunmayan kıyamet gününde, hepinizi muhakkak bir araya toplayacaktır. Hadis/söz bakımından, Allah'tan daha sadık kim olabilir?” (4. sure (NİSA) 87. ayet)

“Ey Ehlikitap! Dininizde aşırılığa gidip doymazlık etmeyin! Allah hakkında gerçek dışı bir şey söylemeyin! Meryem oğlu İsa Mesih, Allah'ın resulü ve kelimesidir. Onu, kendisinden bir ruhla beraber Meryem'e atmıştır. Artık Allah'a ve resullerine inanın. "Üçtür!" demeyin. Son verin, sizin için daha iyi olur. Allah Vâhid'dir, tek ve biricik ilahtır. Kendisi için bir çocuk olmasından arınmıştır O. Yalnız O'nundur göklerdekiler ve yerdekiler. Vekil olarak Allah yeter.” (4. sure (NİSA) 171. ayet

“Yemin olsun ki, "Allah, üçün üçüncüsüdür!" diyenler de küfre batmıştır. Bir tek Tanrı dışında hiçbir ilah yoktur. Bu söyleyegeldiklerine son vermezlerse, onların küfre sapanlarına korkunç bir azap mutlaka gelip çatacaktır.” (5. sure (MÂİDE) 73. ayet)


1.                 ALLAH'IN İSİM VE SIFATLARI (GENEL):


 “Allah’ın isim ve sıfatları, zatının (kendisinin) aynı değildir ama gayrı da değildir.”
Örneğin Güneş deyince ışığından ayrı düşünülemez ama ışık güneşin kendisi (zatı) değil, bir özelliği, bir sıfatıdır.

 Allah hiçbir şeye benzemez.(42/ŞÛRÂ/11; 112/İHLÂS/4.) Allah’ın zatını bilmek mümkün değildir. Biz ancak yapıp ettiklerinden, her varlıkta, yarattığı her şeyde tecelli eden (ortaya çıkan, görünen) Allah’ın özelliklerinden, sıfatlarından, Allah’ı tanıyabiliriz. 


2.                 ALLAH'IN İSİMLERİ:


Rabbinin o yüce adını tespih et!” (87. sure (A'LÂ) 1. ayet)

 “En güzel isimler Allah'ındır; O'na onlarla dua edin. O'nun isimlerinde ters bir tutum izleyenleri bırakın. Yapıp ettiklerinin cezasını çekeceklerdir.” (7. sure (A'RAF) 180. ayet) 

“Allah'tır O. İlah yok O'ndan başka. Esmaül Hüsna, en güzel isimler O'nundur.” (20. sure (TÂHÂ) 8. ayet)

 “Artık, o yüce Rabbinin adını tespih et!” (56. sure (VÂKIA) 96. ayet)

“De ki: "İster Allah diye yakarın, ister Rahman diye yakarın. Hangisiyle yakarırsanız yakarın, en güzel isimler / Esmâül Hüsna O'nundur. Namazında sesini yükseltme, kısma da. İkisi ortası bir yol tut." (17. sure (İSRÂ) 110. ayet) 

İkram ve kudret sahibi Rabbinin ismi öyle yüce ki... “ (55. sure (RAHMÂN) 78. ayet)

“Öyle Allah ki O, tanrı yok O'ndan başka. Gaybı da görünen âlemi de bilen O! Rahman O, Rahîm O. Öyle Allah ki O, ilah yok O'ndan gayrı! Melik, Kuddûs, Selâm, Mümin, Müheymin, Azîz, Cebbâr, Mütekebbir. Allah, onların ortak koşmalarından yücedir, arınmıştır. Allah'tır O! Haalik, Bâri', Musavvir'dir O! En güzel isimler / Esmâül Hüsna O'nundur. Göklerde ne var, yerde ne varsa O'nu tespih eder. Azîz'dir O, Hakîm'dir.” (59. sure (HAŞR) 22-24. ayet)

3.                 ALLAH’IN İSİM SIFATLARI:


a)                GENEL:

 Ayetlerin doğru algılanıp değerlendirilebilmesi ve Allah’ın doğru tanınması için, ayet meallerinde Türkçeye tercüme edilmemiş olan aşağıdaki “ALLAH’IN İSİM SIFATLARI” nın tanım ve anlamlarının mutlaka bilinmesi gerekir.


b)                ESMAÜL HÜSNA LİSTESİ (YALNIZ TEK KELİMELİK  İSİM-SIFATLAR):

ALLAH: Yaratan, yapıp-eden, ezelî, ebedî olan, varlığın­da başkasına muhtaç ol­mayan, eşsiz, ortaksız kudret
(HUVE: O=Allah anlamında)
ADL: Adil olan, Adalet sahibi.
AFÜVV: Affeden, hataları, günahları bağışlayan.
AHAD: Zatında, varlığında tek olan.
AHİR:  Sonu olmayan.
AHKAM-ÜL HAKIMIN:Hüküm verenlerin hakimi
ALİM: Tüm bilgilerin kaynağı olan, her şeyi gereğince bilen.
ALÎM:  Her şeyi bilen, bilgi bakımından eşi ve benzeri olmayan.
ALİYY: Yüceliğin kaynağı ve sahibi. Ulu.
ASIM: Koruyan
AZÎM: Ululuğun kaynağı ve sahibi, çok yüce.
AZÎZ: Kudret ve onurun kaynağı ve sahibi.   Çok güçlü, çok onurlu
BAİS: Peygamberler gönderen, öldükten sonra her şeyi hesap vermek üzere tekrar dirilten, kabirlerinden çıkaran.
BAKİ: Ebedi ve sonu olmayan.
BARİ': Var eden, var oluşu kotarıp yöneten.
BASÎR: Görme gücünün kaynağı, en iyi şekilde gören. Her şeyi gören.
BASİT: Açan genişleten, en zor şeyleri basitçe çözüveren.
BÂTIN: Gözle görülemeyen, her şeyde kendinden bir güç bulunan.
BEDÎ': Var eden, yarattıkla­rını ahenk ve güzellikle donatan.
BERR: iyilik ve lütfu son­suz olan. Eşsiz cömert.
CÂMÎ: Toplayan, bir araya getiren. Mahşer günü tüm insanları, hesap vermek üzere huzuruna toplayan.
CEBBAR: Yapılmasına karar verdiği şeyi, dilediğinde zorla yaptıran.
CELİL: Değerli.
CEMİL: Güzel.
DA'I: Çağıran
DAFIĞ: Belaları def eden, çevirici
DARR: Elem ve mazarrat verici şeyleri(de) yaratan. 
ERHAMURRAHİMİN: Merhamet edenlerin en merhametlisi
EVVEL: İlk, Başlangıcına zaman belirlemek söz konu­su olmayan.
FALIK:Yaran, yarıcı (karanlığı yarıp sabahı çıkaran, tohumu yaran)
FASIL: Gerçek olanla olmayan her şeyi ayıran.
FÂTIR (FÂLIK): Yaratan. Bir takım varlıkları yarıp par­çalayarak yeni varlıklara ve oluşlara vücut veren.  
FETTÂH: Açan. Fetih ve za­fer lütfeden. Kolaylık sağ­layan.
GAFFAR: Dilediğinden, gü­nahları beklenmedik şe­kilde affeden.
GAFUR:  Sürekli bir biçimde günahları affeden.
GÂLİB: Her hal ve şartta galip gelen
GANÎ: Zengin. Zenginliği sınırsız olan. Yanında her­kesin yoksul kaldığı kud­ret.
HALİK: Yaratan, var eden.
HABÎR: Her şeyden en iyi biçimde haberdar olan.
HÂDÎ: Hidayet veren. Doğ­ruya, iyiye ve güzele kılavuzlamada en yüce kud­ret.
HAFİD: Yukarıdan aşağıya indiren, alçaltan. Şan ve Şeref sahibi iken rezil ve rüsva eden. Zengin iken yokluğa indiren, sağlıklı iken hastalığa düşüren.
HAFÎZ: Koruyup gözeten. Her şeyi kontrol ve gözeti­mi altında tutan.
HAKEM: Hükmeden, hakkı yerine getiren, hükmünü icra eden.
HAKÎM: Tüm hikmetlerin kaynağı. Her yaptığında mutlaka bir hikmet bulu­nan.
HAKK: Gerçeğin kaynağı ve belirleyicisi. Her yaptığı ve emri gerçeğe en uygun olan. Hakkın ve hukukun kaynağı ve belirleyicisi.
HALİK: Yaratan, var eden.
HALÎM: Davranışlarında yu­muşak ve şefkatli. Sertlik ve katılıktan uzak olan.
HALLÂK: Yaratışı sürekli olan. Yarattıklarında sü­rekli yeni boyutlar ve tür­ler oluşturan. Yaratışındaki yoğunluk ve çeşitlili­ği izlemek mümkün olma­yan.
HAMÎD: Her türlü övgünün sahibi ve muhatabı olan. Dilediğini, dilediği şekilde öven.
HASÎB: En iyi ve en hassas biçimde hesap soran. Tüm yarattıklarını ince bir he­saba uygun olarak var eden.
HAYY: Sürekli diri. Hayatın kaynağı. Kendisi için ölüm söz konusu edileme­yen.
İRADE: Her şeyi kullarının hayrına dileyen.
İLAH: Tapılmaya layık tek kudret. Yüce, eşsiz.
KAADİR: Kudretin kayna­ğı ve sahibi.
KAAHİR: Yarattıkları üze­rinde hüküm ve egemen­lik Kur’an. Dilediğinde ka­hır ve baskıyla sindiren.
KABİD: Sıkan daraltan. Bütün varlık âlemini kudreti içine alan. Her şeyi isterse bir çırpıda bir araya getirip, onların hakkından gelen.
KABİL: Kabul eden, icabet eden, bağışlayan
KADİ: Hükmünü yerine getiren, işini bitiren
KADİM: Önceden yapan, önceden bildiren
KADÎR: Gücü her şeye ula­şan, her şeyde hissedilen.
KÂFÎ: Hem kendisine hem de yarattıklarına yeten. Kullarının her türlü istek ve ihtiyaçlarına, araya başkası girmeksizin cevap veren.
KAHİR: Galip gelen
KAHHÂR: Gerçeği örtüp, buyruklarına karşı çıkan inkarcıları kahrı altında ezen.
KAİM: Her şeyi koruyan.
KARÎB: Çok yakında olan. Kullarına şah damarların­dan daha yakın olan. Ya­karış ve çağrıları duyma­da hiçbir aracıya, âlete ge­rek bırakmayan.
KASIM: Kısımlandıran, rızıkları, nimetleri adalet,hikmet ve rahmet içinde taksim edip herkese nasibini veren
KAVÎ: Gücü bizzat kendin­den olan. Gücünü kullan­mada hiçbir buyruğa ve yönlendirmeye muhtaç ol­mayan.
KAYYÛM: Kudretin kaynağı. Kudretiyle her şeyi kı­vamında tutan.
KEBÎR: Tüm büyüklük ölçülerinin kavrayamayacağı şekilde büyük olan.
KERİM: Şefkatli merhametli ve cömert olan.
KIDEM: Ezeli ve başlangıcı olmayan
KUDDÛS: Tüm kutsallıkların kutsadığı, tüm varlığın tespih edip yücelttiği. Tüm noksanlıklardan arınmış, tüm yüceliklerle donanmış olan.
KUDRET: Her şeye gücü yeten.
LATÎF:   Gözle görülmeyen. Lütfu ve bağışı çok olan.
MAKİR: Tuzak Kur’an
MÂLİK: Sahip olan.
MALİK-İ YEVMİD-DİN: Din gününün sahibi
MALİK-ÜL MÜLK: Mülkün ebedi sahibi
MANİ: İstemediği bir şeyin meydana gelmesine müsaade etmeyen.
MECÎD: Cömertlik ve ululuğun kaynağı, cömert ve ulu.
MELCA: Kendisine sığınılan
MELİK: Güç, saltanat ve yönetimin en yüce sahibi.
METÎN: Her hal ve tavır karşısında sebat ve daya­nıklılığını koruyan. Güçlü, zorlu.
MEVLÂ: Koruyup gözeten, destek veren. Sevdikleri­nin her hal ve şartta ya­nında bulunan
MUAHHİR/MUKADDİM: İstediğini geri koyan, arkaya bırakan.
MUAZZİB: Azaplandıran
MUCÎB: En iyi şekilde, en kısa zamanda cevap ve­ren. Kullarının istek ve yakarışlarına aracısız ce­vap veren.
MUĞNİ: İstediğini zengin eden.
MUHÎT: Her şeyi çepeçevre kuşatan.
MUBKİ / MUDHiK: Ağlatan / güldüren
MUVEFFİ: Ahdini yerine getiren, tastamam veren, ödeyen
MUHSİ: Sonsuz zannettiğimiz her şeyin sayısını tek tek bilen.
MUHSİN: İhsanı olan, veren
MUHYÎ: Yaratan, hayat ve­ren. Ölüleri dirilten.
MUİD: Yaratılmışları yok ettikten sonra tekrar yaratan.
MUİZZ: İzzet veren ağırlayan. Şeref ve haysiyet kazandıran. İtibarını kaybedenlere bunu iade eden.
MUKADDİM: İstediğini ileri geçiren, öne alan. 
MUKALLİB: Çeviren (kalpleri)
MUKÎT: Yarattıklarının gıda sistemlerini, beslenme tarzlarını belirleyen ve Her birinin gıdalanmasını yerli yerince düzenleyen.
MUKMİL: Kemale erdiren
MUKSİT: Bütün işlerini birbirine uygun ve yerli yerinde yapan. Kâinata ölçü koyan. Her şeyi bir ölçüyle yaratan.
MUKTEDİR: Gücünü, kendisi tarafından belirlenen ölçü­ler ve planlar dâhilinde görünür hale getiren. Gü­cünden, yarattıklarına belli oranlarda nasip ve­ren.
MUNTAKİM: İntikam alan, suçluları müstahak oldukları cezaya çarpan.
MUSAVVİR: Şekil, renk ve desen veren. Görünüş ka­zandıran, görünüşü ahenkli kılan.
MUSEVVA: Şekillendiren, düzenleyen
MUTAHHİR:Temizleyen, şirkten, kötülükten, manevi kirlerden temizleyen
MÜBDİ: Varlıkları maddesiz ve örneksiz olarak ilk baştan yaratan.
MÜBEŞŞİR: Müjdeleyen
MÜBEYYİN: Açıklayan
MÜDEBBİR: İdare eden, yöneten, bütün yaratılmışları düzenle ve dengeyle idare eden ve birbirine yardımcı eden
MÜHEYMİN: Hükmü altında tutan. Yarattıklarının, kendisi tarafından belirle­nen ölçülere uygunluğunu denetleyen.
MÜMİN:  İnanan, güvenen. İnsana birtakım emanet­ler bırakan. Güven ve iman sunan. Kendisine iman edenlerle yakın iliş­kiler içinde olan.
MÜMİD: Canlı bir varlığın ölümünü yaratan. Öldüren.
MÜNİR: Her şeye ışığını veren.
MÜSTEÂN: Darda ve zorda kalanın başvurduğu, yar­dım dilediği kudret. Ken­disinden yardım ve destek istenen.
MÜTEÂL: Aşkın, yüce. Akıl ve bakış ölçülerinin ulaşa­mayacağı boyutlarda olan.
MÜTEKEBBİR: Ululuk ve yü­celiğin kaynağı olan. Kib­re, böbürlenmeye sapanla­rı hizaya getiren.
MÜNTEKİM: Suçluları adaleti ile hak ettikleri cezaya çarptıran. Mazlum ve mağdurun eninde sonunda intikamını alan.
MÜYESSİR: Hayırda ve şerde kulunun yolunu kolaylaştıran, dinde kolaylık veren, hiç kimseye gücünün üstünde yük yüklemeyen
MÜZEKKİ: Her kusur ve ayıptan, manevi kirlerden kullarını temize çıkaran, temizleyen
MÜZEYYİN: Süsleyen
MÜZİLL: Zillete düşüren, hor ve hakir eden.
NAFİ: Hayır ve menfaat verici şeyler yaratan
NASÎR: Yardım eden. Yar­dım etmede yer, zaman ve sınırı kendisi belirleyen.
NUR: Işık. Işığın, aydınlığın, yol gösterişin, erdirişin kaynağı ve yöneticisi olan.
RAB: Besleyip, terbiye edip eğiten. Yarattıklarını be­lirlediği bir programa uy­gun olarak, birtakım hedeflere götüren.Tekâmülü programlayıp yöneten.
RABBIL ALEMIN: Alemlerin Rabbi
RAHÎM: Rahmet ve merhameti sınırsız olan. Dünya hayatını buyruklarına uy­gun biçimde yaşayanlara, ölüm sonrasında özel rah­metler sunan.
RAHMAN: Rahmeti sonsuz olan. Kendisine inanan-inanmayan herkese rah­met ve merhametinin tüm nimetlerini ayrım yapma­dan sunan.
RAKÎB: Kontrol eden, gözleyip gözetleyen.
RAŞİD: Doğru yolu gösteren.
RAUF: Acıma, şefkat ve esirgemesi sınırsız olan.
REFÎ': Yüceliğin sahibi ve tüm yüceliklerin dağıtıcısı olan. Dilediğini, dilediği makam ve yüceliğe çıka­ran.
REŞİD: Bütün işleri ezeli takdirine göre yürütüp dosdoğru ve bir nizam ve hikmet üzere akıbetine ulaştıran.
REZZÂK: Yarattığı tüm varlıkların rızklarını bol bol veren.
SABUR: Çok sabırlı, intikam için acele etmeyen. Mühlet vererek sabreden.
SADIK: Sözünde doğru olan.
SAİK: Cehenneme süren
SAMED: Tüm ihtiyaçların, niyetlerin, övgülerin, yakarışların yöneldiği eşsiz kudret.
SANİ: Sanatçı, nihayetsiz güzellikleri sanatının içinde yaratan
SELÂM: Esenlik, barış ve mutluluğun kaynağı. Esenlik, barış ve mutlulu­ğun nasıl sağlanacağını gösteren.
SEMÎ': En iyi şekilde işi­ten, duyan. Her şeyi işitip duyan.
ŞAFİ: Şifa veren
ŞÂKİR: Şükredenleri du­yup ödüllendiren. Kendisi­ne şükredenlere teşekkür eden.
ŞARİH: Açan
ŞEFİ: Şefaatçi
ŞEHÎD: En yüce tanık. Her şeyi görüp gözetleyen. İnsana, görüp gözetleme, tanıklık etme gücünü ve­ren.
ŞEKÛR: Bütün şükürlerin yöneldiği kudret. Şükre­denlere daha fazlasını ve­ren. Şükredenlere teşek­kür eden.
TEVVÂB: Tövbeleri çok ka­bul eden. Tövbe nasip eden. Kendisine yönelenle­rin, bu yönelişlerini karşı­lıksız bırakmayan.
VACİD: Her varlığa vücut veren. İstediğini istediği vakit bulan.
VAHHÂB: Bağışı sınırsız olan. Sürekli ve sınırsız bir biçimde bağışta bulunan.
VÂHİD: Sıfatlarında, özel­liklerinde tek ve biricik olan. Kullarının, ibadet ve yönelişlerinde kendisine herhangi bir varlığı eş ve aracı tutmamalarını isteyen.
VALİ: İnananların dostu olan, onları koruyan.
VÂRİS: Bütün mülk ve sal­tanatların, sonunda kendi­ne teslim edildiği kudret. Dilediğini, dilediğine mi­rasçı kılan. Barışseverleri mülk ve yönetime sahip kılmayı esas alan.
VÂSÎ: Kudret ve belirişi sü­reçle birlikte açılıp saçılan. Varlığı sürekli genişleten. Yaratışı ve yarattıklarını dilediği şekilde artırıp ge­nişleten.
VEDÛD: Sevginin kaynağı olan. Seven. Sevdiren. Sevme-sevilme ilişkisini kotaran. Tüm sevgilerin en son ve en yüce gayesi olan.
VEKÎL: Gücü ve yönetimi kullanan, Kendisine teslim olanlara vekâlet eden, Son söz ve yetkiyi elinde bulun­duran.
VELÎ: Dost, yardımcı, des­tek veren. Kendisine ina­nanların dostluğunu kabul eden. Kendisine inananla­rın en güvenilir dost olarak yalnız kendisini kabuk et­melerini isteyen.
VÜCUD: Varlığı kendinden olan.
ZAHİR: Her şeyde tecelli eden. Tüm yarattıklarında, kendisinden görünebilir izler, işaretler bulunan.
ZÜLCELÂL-İ VE’L İKRAM: Hem büyüklük sahibi hem fazl-ı kerem sahibi. 


4                ALLAH'IN SIFATLARI (NE OLDUĞU, NELER YAPTIĞI):


“Hiç kuşkusuz, güldüren de O'dur, ağlatan da... Hiç kuşkusuz, öldüren de O'dur, dirilten de... Hiç kuşkusuz, iki çifti, erkeği ve dişiyi yaratan O'dur; Meni halinde atıldığı zaman bir spermden... Hiç kuşkusuz, o ikinci oluşum da O'nun işidir. Hiç kuşkusuz, zenginlik veren de O'dur, nimete boğan da... Hiç kuşkusuz, Şi'ra yıldızının / şuurlanmanın Rabbi de O'dur. Hiç kuşkusuz, daha önceden gelmiş olan Âd'ı helâk etti. Semûd'u da. Böylece geriye bir şey bırakmadı. Daha önce de Nûh kavmini. Çünkü onlar, evet onlar zulmettiler, azdılar. Altı üstüne gelmiş kentleri de yere geçirdi O. Sarıp doladı onlara, sarıp doladığını.” (53. sure (NECM) 43-54. ayet)

“Hiç kuşkusuz, Rabbinin yakalayışı / çarpışı çok şiddetlidir. İlk yaratan da O'dur, tekrar yaratan da O'dur!! Gafûr O'dur, Vedûd O! Arşın sahibidir; Mecîd'dir, şanı yüce olandır! İstediğini hemen yapandır.”  (85. sure (BÜRÛC) 12-16. ayet)

“Yemin olsun ki, insanı biz yarattık. Nefsinin ona neler fısıldadığını da biz biliriz.Biz ona, şah damarından daha yakınız. Sağında ve solunda oturmuş iki görevli kayıt yapmaktadır.” (50. sure (KAF) 16-17. ayet)

"Bize hem bu dünyada güzellik yaz hem de ahirette. Dönüp dolaşıp sana geldik." Buyurdu ki: "Azabıma dilediğimi çarptırırım. Rahmetime gelince, o her şeyi çepeçevre kuşatmıştır. Ben onu; sakınıp korunanlara, zekatı verenlere, ayetlerimize inananlara yazacağım." (7. sure (A'RAF) 156. ayet)

“Biz, yalnız biz, ölüleri diriltiriz ve onların önden gönderdiklerini de eserlerini de yazarız. Zaten biz her şeyi apaçık bir kütükte ayrıntılı olarak kaydetmişizdir.” (36. sure (YÂSÎN) 12. ayet)

“Allah, göklerin ve yerin gaybını bilendir / Âlim'dir. O, göğüslerin özündekini de çok iyi bilir.” (35. sure (FATIR) 38. ayet)

“Bir oğul edinmek Allah'a asla yakışmaz. O'nun şanı yücedir. Bir iş ve oluşa karar verdi mi, ona sadece "Ol!" der, o hemen oluverir. Şüphesiz, Allah, benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O halde O'na ibadet edin. Dosdoğru yol budur.” (19. sure (MERYEM) 35-36. ayet)

“Onların önden gönderdiklerini de arkada bıraktıklarını da bilir, ama onlar O'nu ilimle kuşatamazlar.” (20. sure (TÂHÂ) 110. ayet)

“Ve ben, tövbe eden, inanan, hayra ve barışa yönelik iş yapıp sonra da düzgün bir biçimde yol alan kimseye karşı, gerçekten çok affediciyim, Gaffâr'ım.” (20. sure (TÂHÂ) 82. ayet)

“O Azîz, o Rahîm olana güvenip dayan. O ki görüyor seni kıyam ettiğin zaman. Görüyor nasıldır secde edenler içinde dolaşman. Kuşkusuz, O'dur iyice bilen, iyice duyan.” (26. sure (ŞUARA) 217-220. ayet)

“Dedi: "Gördünüz mü neye ibadet ediyormuşsunuz!" "Siz ve o eski atalarınız!" "Şüphesiz onlar benim düşmanım. Ama âlemlerin Rabbi dostum." "O yarattı beni, O yol gösteriyor bana." "O'dur beni doyuran, suvaran." "Hastalandığımda O'dur bana şifa ulaştıran." "Beni öldürecek, sonra diriltecek O'dur." "Din gününde hatalarımı affetmesini umup durduğum da O'dur." "Rabbim, bana hükmetme gücü / hikmet bağışla, beni hak ve barış seven iyiler arasına kat!" (26. sure (ŞUARA) 75-83. ayet)

“Ve hiç kuşku yok, senin Rabbin gerçekten mutlak Azîz, mutlak Rahîm'dir.” (26. sure (ŞUARA) 9. ayet)

“Senin Rabbin, insanlara karşı gerçekten lütufkârdır; fakat çokları şükretmezler. Ve senin Rabbin, onların göğüslerinin sakladığını da açığa vurduğunu da çok iyi bilir.” (27. sure (NEML) 73-74. ayet)

“Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. Seçim onların değil / onların seçme hakkı yok. Allah, onların ortak koştuklarından yücedir, arınmıştır. Ve Rabbin onların göğüslerinin neyi sakladığını, neyi açığa vurduğunu da bilir. O, Allah'tır! Tanrı yoktur O'ndan başka. İlkte de sonda da hamt yalnız O'nadır. Hüküm de yalnız O'nundur / O'nun içindir. Ve siz yalnız O'na döndürüleceksiniz.” (28. sure (KASAS) 68-70. ayet)

Benliklerinizin içindekini Rabbiniz daha iyi bilir. Eğer siz barışsever / iyi kişiler olursanız O, tövbeye sarılanları affeder.” (17. sure (İSRÂ) 25. ayet)

Rabbiniz sizi daha iyi bilir. Dilerse size rahmet eder, dilerse size azap eder. Biz seni onlar üzerine vekil göndermedik. Rabbin, göklerdeki ve yerdeki kimseleri de daha iyi bilir. Yemin olsun biz, peygamberlerin bir kısmını bir kısmına üstün kılmışızdır. Davûd'a da Zebur'u verdik.” (17. sure (İSRÂ) 54-55. ayet)

“Hani, sana: "Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır." demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyayı da Kur'an'da lanetlenmiş bulunan o ağacı / soyu da insanları sınamak dışında bir sebeple göndermedik. Biz onları korkutuyoruz ama bu onların kudurganlığını artırmaktan başka bir katkı sağlamıyor.”  (17. sure (İSRÂ) 60. ayet)

“Görmediler mi ki, o, gökleri ve yeri yaratan Allah, kendilerinin benzerlerini yaratmaya da Kaadir'dir. Onlar için bir süre belirlemiştir, bunda kuşku yok. Ama zalimler, inkârdan başka bir şeyde direnmiyorlar.” (17. sure (İSRÂ) 99. ayet)

Allah sana bir zarar dokundurursa, onu kaldıracak olan başkası değil, yine O'dur. O sana bir hayır dilerse, O'nun lütfunu reddedecek yoktur. Kullarından dilediğini lütfuyla nasiplendirir. Gafûr'dur O, Rahîm'dir.” (10. sure (YÛNUS) 107. ayet)


Allah, insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Ama insanlar öz benliklerine zulmediyorlar.” (10. sure (YÛNUS) 44. ayet)

“Bir iş ve oluşta bulunsan, Kur'an'dan bir şey okusan; herhangi bir iş yapsanız, siz ona dalıp gitmişken biz üstünüzde mutlaka tanıklarız. Ne yerde ne gökte zerre ağırlığınca bir şey, ondan daha küçüğü de daha büyüğü de Rabbinden uzakta / gizli kalmaz; tümü apaçık bir Kitap'tadır.” (10. sure (YÛNUS) 61. ayet)

“Dünya hayatında da âhirette de müjde vardır onlara. Allah'ın kelimelerinde değişme / değiştirme olmaz. İşte budur o büyük kurtuluş. Onların sözü seni üzmesin. Tüm onur ve kudret Allah'ındır. O her şeyi işitir, her şeyi bilir.” (10. sure (YÛNUS) 64-65. ayet)

“Yemin olsun, sizin önden gidenlerinizi bilmişizdir; yemin olsun, geriye kalanları da bilmişizdir.” (15. sure (HİCR) 24. ayet)

“Kuşkusuz senin Rabbin, evet o, Hallâk'tır, hiç durmadan yaratır; en iyi şekilde bilir.” (15. sure (HİCR) 86. ayet)

Gökleri ve yeri yaratıp donatan Bedî' O'dur! Nasıl çocuğu olur O'nun, kendisinin bir eşi olmadı ki! Her şeyi O yarattı ve her şeyi en iyi şekilde bilen de O'dur! Rabbiniz Allah işte budur! İlah yok O'ndan başka. Her şeyin yaratıcısıdır, Haalik'tir O. O'na kulluk / ibadet edin! O her şeye Vekîl'dir. Gözler onu fark edip kavrayamaz. Oysaki O, gözleri görür / bilir. O Latîf'tir, lütfu çok olduğu halde kendisi görülemez; Habîr'dir, her şeyden haberdardır.” (6. sure (EN'ÂM) 101-103. ayet)

“Rabbinin sözü hem doğruluk hem de adalet bakımından tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur. En iyi işiten, en iyi bilendir O.” (6. sure (EN'ÂM) 115. ayet)

“Sor: "Kimindir gökler ve yer?" Cevap ver: "Allah'ındır." O Allah ki, rahmeti öz benliği üzerine yazmıştır. O sizi, varlığında hiç kuşku bulunmayan kıyamet gününde bir araya mutlaka toplayacaktır. Benliklerini hüsrana yuvarlamış kişiler var ya, onlar iman etmezler. Gecenin ve gündüzün içinde yer alan her şey O'nundur. O, Semî'dir, her şeyi duyar; Alîm'dir, her şeyi bilir. De ki: "Göklerin ve yerin Fâtır'ı olan o yaratıcıdan, o yedirip doyuran ama kendisi yedirilip beslenmeyen Allah'tan başkasını mı velî edineyim?" De ki: "Bana, İslam'ı / Allah'a teslim olmayı seçenlerin ilki olmam emredildi." Ve sakın şirke sapanlardan olma!” (6. sure (EN'ÂM) 12-14. ayet)

“Artık seni yalanlarlarsa şunu söyle: "Rabbiniz çok geniş bir rahmetin sahibidir. Ancak, O'nun azabı günaha batmışlar topluluğundan uzak tutulamaz." (6. sure (EN'ÂM) 147. ayet)

“Ve kulları üzerinde hüküm ve egemenlik sahibi Kaahir'dir O. Tüm hikmetlerin kaynağıdır O. Her şeyden haberdardır.” (6. sure (EN'ÂM) 18. ayet)

“O, göklerde de Allah'tır, yerde de. O, sizin iç dünyanızı da bilir, açığa vurduklarınızı da. Neler kazanmakta olduğunuzu da bilir O!” (6. sure (EN'ÂM) 3. ayet)

Gökleri ve yeri hak olarak yaratan da O'dur. "Ol!" dediği gün, hemen oluverir. Sözü haktır O'nun. Sûra üfleneceği gün de mülk ve yönetim O'nundur. Âlim'dir, görünmeyeni de görüneni de bilen O'dur. O'dur Hakîm, O'dur Habîr.” (6. sure (EN'ÂM) 73. ayet)

Yerin içine gireni, oradan çıkanı, gökten ineni, oraya yükseleni o bilir. Rahîm'dir O, Gafûr'dur.” (34. sure (SEBE') 2. ayet)

“De ki: "Ey öz benlikleri aleyhine sınırı aşan / aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Allah, günahları tümden affeder. Çünkü O, mutlak Gafur, mutlak Rahim'dir." (39. sure (ZÜMER) 53. ayet)

O bilir gözlerin hain bakışını ve göğüslerin sakladığını. Allah, hak ile hükmeder! O'nun dışında yakardıkları ise hiçbir şeyle hükmedemezler. Allah'tır mutlak Semî', mutlak Basîr... “ (40. sure (MÜ'MİN) 19-20. ayet)

“Yemin olsun, Mûsa'yı da ayetlerimizle ve apaçık bir kanıtla göndermiştik.” (40. sure (MÜ'MİN) 23. ayet

Kıyamet saatine ilişkin bilgi, Allah'a bırakılır. Onun ilmi dışında ne meyveler kabuğundan çıkar ne de bir dişi gebe kalır veya doğurur. "Ortaklarım nerede?" diye seslendiği gün, şöyle diyeceklerdir: "Bizden hiçbir tanık olmadığını sana arz ederiz." (41. sure (FUSSİLET) 47. ayet)

“De ki: "Siz, yerküreyi iki günde yaratana gerçekten nankörlük edip O'na ortaklar mı koşuyorsunuz? Âlemlerin Rabbi'dir O." (41. sure (FUSSİLET) 9. ayet)

Gökleri ve yeri ortaya çıkarandır, Fâtır'dır O. Size, benliklerinizden eşler yapmıştır; davarlardan da çiftler. Bu tarz içinde üretiyor sizi. O'nun benzeri gibi bir şey yoktur. Gereğince işiten, gereğince görendir O.” (42. sure (ŞÛRÂ) 11. ayet)

Allah, kullarına çok lütufkârdır; dilediğini rızıklandırır. O'dur en güçlü, O'dur en yüce...” (42. sure (ŞÛRÂ) 19. ayet)

Kullarından tövbeyi kabul eden O'dur. Çirkinlikleri / kötülükleri affeden O, yapıp ettiklerinizi bilen O... İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanların dualarını O cevaplıyor, lütfundan onlara fazlasını O veriyor. İnkârcılara da şiddetli bir azap var.” (42. sure (ŞÛRÂ) 25-26. ayet)

“Siz yeryüzünde âciz bırakıcılar değilsiniz. Sizin, Allah'tan başka dostunuz da yoktur, yardımcınız da.” (42. sure (ŞÛRÂ) 31. ayet)

Göklerin ve yerin mülkü / yönetimi Allah'ındır. Dilediğini yaratır. Dilediğine kız evlat bağışlar, dilediğine erkek evlatlar armağan eder. Yahut onları erkekler ve dişiler halinde çift verir. Dilediğini de kısır yapar. O'dur bilen, O'dur güç yetiren.” (42. sure (ŞÛRÂ) 49-50. ayet)

Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin mülkü / yönetimi kendine ait olan o Allah'ın şanı yücedir. Kıyamet saatine ilişkin bilgi O'nun katındadır. Siz de O'na döndürüleceksiniz.” (43. sure (ZUHRUF) 85. ayet)

Hamd; göklerin Rabbi, yerin Rabbi, âlemlerin Rabbi olan Allah'adır! Göklerde ve yerde ululuk / büyüklük O'nundur! Azîz'dir O, Hakîm'dir.” (45. sure (CÂSİYE) 36-37. ayet)

“De ki: "Rabbimin kelimeleri için deniz mürekkep olsa, Rabbimin kelimeleri tükenmeden önce deniz mutlaka biter. Bir o kadarını daha getirsek de yetmez." (18. sure (KEHF) 109. ayet)

Allah, sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilir.” (16. sure (NAHL) 19. ayet)

"Rabbimiz, hiç kuşkusuz sen bizim gizlediğimizi de bilirsin, açığa vurduğumuzu da. Yerde de gökte de hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz." (14. sure (İBRÂHİM) 38. ayet)

Kuşkusuz O, sözün açığa vurulanını da bilir; saklamakta olduklarınızı da bilir.” (21. sure (ENBİYÂ) 110. ayet)

O, yaptığından hesaba çekilmez ama onlar hesaba çekilirler.” (21. sure (ENBİYÂ) 23. ayet)

Yücelerden yücedir, o hak padişah olan Allah! İlah yok O'ndan başka. O şanlı arşın Rabbidir O!” (23. sure (MÜ'MİNÛN) 116. ayet)

Gözle görülmeyeni de görüleni de bilendir O. Uzaktır onların ortak koştuklarından.” (23. sure (MÜ'MİNÛN) 92. ayet)

Sözünüzü ister gizleyin ister onu açıklayın; şu bir gerçek ki O, göğüslerin özünü çok iyi bilir. Yaratmış olan bilmez mi / Allah, yarattığı kimseyi bilmez mi? Latîf'tir O, Habîr'dir.” (67. sure (MÜLK) 13-14. ayet)

Allah, onların, kendisinden başka ne gibi bir şeye yalvardıklarını / kulluk ettiklerini bilir. O'dur Azîz, O'dur Hakîm.” (29. sure (ANKEBÛT) 42. ayet)

"Allah çocuk edindi." dediler. Haşâ! Böyle bir şeyden arınmıştır O! Tam aksine, göklerdekiler de yerdekiler de O'na aittir. Bunların tümü O'nun önünde boyun bükmektedir. Gökleri ve yeri, güzelliklerle donatarak yaratan Bedî, O'dur. Bir şeyin olmasına karar verdi mi ona sadece "Ol'" der. Artık o, oluverir.” (2. sure (BAKARA) 116-117. ayet)


Allah'tan başka ilâh yok. Hayy'dır O, sürekli diridir; Kayyûm'dur O, kudretin kaynağıdır. Ne gaflet yaklaşır O'na ne kendinden geçme ne de uyku. Göklerde ne var, yerde ne varsa yalnız O'nun dur. O'nun huzurunda, bizzat O'nun izni olmadıkça, kim şefaat edebilir! O, insanların önden gönderdiklerini de bilir, arkada bıraktıklarını da!... İnsanlar O'nun bilgisinden, bizzat kendisinin dilediği dışında, hiç bir şeyi kavrayıp kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, gökleri ve yeri çepeçevre kuşatmıştır. Göklerin ve yerin korunması O'na hiç de zor gelmez. Aliy'dir O, yüceliği sınırsızdır; Azîm'dir O, büyüklüğü sınırsızdır.” (2. sure (BAKARA) 255. ayet)

“Elif, Lâm, Mîm. Allah... İlâh yok O'ndan başka... Hayy'dır O, Kayyûm'dur.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 1-2. ayet)

Göklerde ne var, yerde ne varsa Allah'ındır. Dilediğini/dileyeni affeder; dilediğine / dileyene azap eder. Allah çok affedici, çok merhametlidir.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 129. ayet)

“Şöyle yakar: "Ey mülkün Mâlik'i, sahibi olan Allah’ım! Sen mülk ve saltanatı dilediğine verir, mülk ve saltanatı dilediğinden çekip alırsın. Dilediğini yüceltip aziz edersin, dilediğini alçaltıp zelil kılarsın. İmkân, mal ve nimet senin elindedir. Sen, her şeye kadirsin." (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 26. ayet)

"Geceyi gündüzün içine sokarsın, gündüzü de gecenin içine sokarsın. Diriyi ölüden çıkarırsın, ölüyü diriden çıkarırsın. Dilediğini hesapsızca rızıklandırırsın." (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 27. ayet)

“De ki: "Göğüslerinizde olanı gizleseniz de açıklasanız da Allah onu bilir. Göklerdekileri, yerdekileri de bilir. Allah he rşeye Kadîr'dir." (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 29. ayet)

“Allah... Gökte ve yerde hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Rahimlerde sizi dilediğince şekillendiren O'dur. İlâh yok O'ndan başka. Azîz'dir O, Hakîm'dir.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 5-6. ayet)

O, odur ki sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarsın diye size acıyor / destek veriyor. Melekleri de öyle yapıyor. Zaten O, inananlara karşı çok merhametlidir.” (33. sure (AHZÂB) 43. ayet)

Siz bir şeyi açıklasanız da gizleseniz de Allah bunların tümünü bilmektedir.” (33. sure (AHZÂB) 54. ayet)

Allah'tır O, ilah yoktur O'ndan başka. Hakkında hiçbir kuşku bulunmayan kıyamet gününde, hepinizi muhakkak bir araya toplayacaktır. Hadis / söz bakımından, Allah'tan daha sadık kim olabilir?” (4. sure (NİSA) 87. ayet)

Görmüyorlar mı ki biz o yerküreye geliyor, onu uçlarından eksiltiyoruz. Allah hükmeder; O'nun hükmünü denetleyecek de yoktur. Hesabı çok çabuk görür O. Onlardan öncekiler de tuzak kurmuştu, ama tüm tuzaklar Allah'ındır. Her benliğin ne kazandığını O bilir. Kâfirler de bilecek sonsuzluk yurdu kimindir!” (13. sure (RA'D) 41-42. ayet)

Allah her dişinin neye gebe olduğunu, rahimlerin neyi eksiltip neyi artıracağı bilir. O'nun katında her şey bir ölçüye bağlıdır. Gaybı da görünen âlemi de bilendir / Âlim'dir O... Kebîr, sınırsızca büyük O'dur; Müteâl, sonsuzca yüce O'dur. Sizden, sözü saklayan da açıklayan da geceye sığınıp gizlenen de gündüz yol alan da onun için birdir.” (13. sure (RA'D) 8-10. ayet)

“Yarın bilecekler, kimmiş yalancı küstah! Bir imtihan aracı olarak kendilerine dişi deveyi göndereceğiz. Artık gözetle onları ve sabret! Suyun, aralarında bölüştürüleceğini onlara bildir. Her su alış / içiş nöbetledir / içilecek her miktar hazırlanmıştır.” (54. sure (KAMER) 26-28. ayet)

Göklerde ne var, yerde ne varsa Allah'ı tespih etmiştir. Azîz'dir O, Hakîm'dir.” (59. sure (HAŞR) 1. ayet)

Öyle Allah ki O, tanrı yok O'ndan başka. Gaybı da görünen âlemi de bilen O! Rahman O, Rahîm O. Öyle Allah ki O, ilah yok O'ndan gayrı! Melik, Kuddûs, Selâm, Mümin, Müheymin, Azîz, Cebbâr, Mütekebbir. Allah, onların ortak koşmalarından yücedir, arınmıştır.” (59. sure (HAŞR) 22-23. ayet)

Allah, göklerin ve yerin Nur'udur. Onun nurunun örneği, içinde çerağ bulunan bir kandile benzer. Kandil, bir sırça içerisindedir. Sırça, inciden bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nispeti olmayan bereketli bir zeytin ağacından yakılır. Bu ağacın yağı, neredeyse ateş dokunmasa bile ışık saçar. Nur üzerine nurdur o. Allah, dilediğini kendi nuruna kılavuzlar. Allah, insanlara örnekler verir. Allah her şeyi bilmektedir.” (24. sure (NÛR) 35. ayet)

Gözünüzü açın! Göklerde ne var, yerde ne varsa yalnız Allah'ındır. O sizin ne hal üzere olduğunuzu bilir. Bir gün O'na döndürülecekler de O onlara, yapıp ettiklerini haber verecektir. Allah her şeyi iyice bilmektedir.” (24. sure (NÛR) 64. ayet)

“Bilmedin mi ki; Allah gökte ne var, yerde ne varsa hepsini bilir. Bunların tümü bir Kitap'tadır. Bütün bunlar Allah için çok kolaydır.” (22. sure (HAC) 70. ayet)

Onların önden gönderdiklerini de bilir, arkaya bıraktıklarını da. İş ve oluşlar Allah'a döndürülür.” (22. sure (HAC) 76. ayet)

Görmez misin ki Allah, göklerde olanları da yeryüzünde olanları da bilir. Üç kişi, aralarında fısıldaşmaya görsün, dördüncüleri O'dur; beş kişi fısıldaşmaya görsün altıncıları O'dur. Bundan az da olsalar çok da olsalar, O mutlaka onlarla beraberdir; nerede bulunurlarsa bulunsunlar. Sonra onlara, yapıp ettiklerini kıyamet günü haber verecektir. Allah her şeyi bilmektedir.” (58. sure (MÜCÂDİLE) 7. ayet)

Şu bir gerçek ki, Allah göklerin ve yerin gaybını bilir. Allah, yaptıklarınızı iyice görmektedir.” (49. sure (HUCURÂT) 18. ayet)

Görünmeyen ve görünen âlemleri bilendir O; Azîz'dir, Hakîm'dir.” (64. sure (TEĞÂBÜN) 18. ayet)

O bilir, göklerde ne var, yerde ne var! Ve bilir sizin gizlediklerinizi de açıkladıklarınızı da. Allah, göğüslerin özünü çok iyi bilir.” (64. sure (TEĞÂBÜN) 4. ayet)

Bilin ki Allah, azap ettiğinde çok şiddetli eder. Allah; Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (5. sure (MÂİDE) 98. ayet)

Göklerin de yerin de mülk ve yönetimi Allah'ındır. Diriltir de öldürür de. Sizin için Allah dışında ne bir dost vardır ne de bir yardımcı.” (9. sure (TEVBE) 116. ayet)

Bilmediler mi ki, Allah onların sırrını da fısıldaşmalarını da bilir; Allah gaybları çok iyi bilendir.” (9. sure (TEVBE) 78. ayet)


5                 ALLAH'IN SELBİ (TENZİHİ) SIFATLARI (ALLAH İÇİN TERSİ İMKÂNSIZ / MUHAL OLAN SIFATLAR)


a)                GENEL


 Allah vardır, şeriki /ortağı yoktur, Ezelidir, Ebedidir, Hiçbir şeye benzemez, Kendiliğinden vardır ve Birdir, Tektir. Allah’ın ortağı, benzeri, dengi, eşiti olması muhaldir/ imkansızdır.  Allah’ın şeriki / ortağı ve benzeri, dengi gibi, Allah’ın yaptıklarını yapan eşiti gibi görünen ve Allah’a ortak olarak şirke alet edilen ne varsa onlar; Alemlerin Tek Yaratıcısı ve Rabbi, kendisinden başka İlah olmayan, O Allah değildir.

 Bütün varlıkların yegane yaratıcısı ve mabudu Allah’tır. “Vacib - ül Vücut” kavramı, ancak O’nun kendine(zatına) aittir.

 Allah’ı doğru tanımak için, Allah’ı Zati(Subiti) “Kemal Sıfatları” ile düşünmek, Onu eksiklik gösteren sıfatlardan yani: “Hudus” (Yokken var edilme, yaratılma); “Fena” (var iken yok olma, ölme); “Benzemek”; “Başkasıyla Kıyam” (Bir başkasından var edilme); “Şirk” (Ortaklık) sıfatlarından uzak görmek şarttır.
 Eksiklik (nakise, noksanlık) ifade eden yukarıdaki bu sıfatlar, O’nun ilahi varlığından çıkarılınca, onların zıddı olan ve Vacib - ül Vücut olan Allah’ı doğru tanıtacak olan aşağıdaki sıfatlar kalır ki bunlara, “Sıfat – ı Selbiye” ALLAH'IN SELBİ (TENZİHİ) SIFATLARI denir.


b)                ALLAH VARDIR (VACİB –ÜL VÜCUT):


 Allah “Vacib - ül Vücut”  olarak vardır. Yaratılışta Zorunlu Varlıktır / O olmasa yaratılışın imkansızlaşacağı  varlıktır. Kendisi (zatı) “Vacib - ül Vücut” olarak var olan tek varlık, Allah’ tır. Allah dışındaki tüm varlıklar, Allah tarafından yaratılmış, “mümkün varlıklar” dır.

“Böylece biz İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk ki, gerçeği görüp bilerek inananlardan olsun. Gece onun üstünü örtünce bir yıldız gördü de "İşte Rabbim bu!" dedi. Yıldız battığında ise "Batıp gidenleri sevmem!" diye konuştu. Ay'ı doğar halde görünce, "Rabbim bu!" dedi. O batınca da şöyle konuştu: "Eğer Rabbim bana kılavuzluk etmeseydi sapıtan topluluktan olurdum." Nihayet Güneş'in doğmakta olduğunu gördüğünde, "Benim Rabbim bu, bu daha büyük!" dedi. O da batıp gidince şöyle seslendi: "Ortak koştuğunuz şeylerden uzağım ben." "Ben bir hanîf olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben." (6. sure (EN'ÂM) 75-79. ayet)

“De ki: "Hamd Allah'a, selam O'nun seçip yücelttiği kullarına! Allah mı hayırlı, yoksa onların ortak tuttukları mı?" Yoksa gökleri ve yeri yaratan, gökten size bir su indiren mi hayırlı? Biz o suyla sizin için gözler gönüller açan bahçeler bitirdik. Sizin, onların bir tek ağacını bitirmeniz mümkün değildi. Allah'ın yanında bir ilah mı var? Hayır! Ama onlar döneklik eden bir topluluktur. Yoksa yeri bir karargâh yapıp şurasına burasına nehirler serpiştiren, üzerine dayanaklı dağlar konduran ve iki deniz arasına bir engel yerleştiren mi hayırlı? İlah mı var Allah'ın yanında!? Hayır! Ama onların çokları ilimden nasipsizliği sürdürüyorlar. Yoksa zorda kalan yalvardığında, onun imdadına yetişip sıkıntı ve kaderi kaldıran, sizi yeryüzünün hükmedenleri kılan mı hayırlı? Allah'ın yanında bir ilah daha var mı? Ne kadar da az ibret alıyorsunuz! Yoksa size karanın ve denizin karanlıkları içinde yol gösteren ve rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci gönderen mi hayırlı? Allah'ın beraberinde bir ilah daha mı var? Allah, onların ortak tuttuklarından uzaktır, arınmıştır. Yoksa yaratmaya başlayıp sonra tekrar tekrar yaratan ve sizi gözeten ve yerden rızıklandıran mı hayırlı? Allah'ın yanında bir ilah mı var? De ki: "Getirin susturucu kanıtınızı, eğer doğru sözlüler iseniz." (27. sure (NEML) 59-64. ayet)

“De ki: "Söyleyin bakalım, Allah geceyi, kıyamet gününe kadar üzerinizde sürekli kılsa, Allah'tan başka hangi ilah size ışık getirebilir? Hâlâ dinlemeyecek misiniz?" De ki: "Söyleyin bakalım, eğer Allah kıyamet gününe kadar, gündüzü üzerinizde sürekli tutsa, Allah'tan başka hangi tanrı, içinde sükûnet bulacağınız bir gece verebilir size? Hâlâ görmeyecek misiniz?" Rahmetinin bir eseri olarak geceyi ve gündüzü sizin için oluşturdu ki, onda sükûnet bulasınız, O'nun lütfundan bir şeyler dileyesiniz ve şükredebilesiniz.” (28. sure (KASAS) 71-73. ayet)

“Onlara "Gökleri ve yeri kim yarattı, Güneş'i ve Ay'ı kim boyun eğdirdi?" diye sorarsan, mutlaka şöyle diyecekler "Allah!" Peki nasıl döndürülüyorlar? ( 29. sure (ANKEBÛT) 61. ayet)

“Onlara, "Gökten suyu kim indirdi de onunla toprağı ölümünden sonra canlandırdı?" diye sorsan, mutlaka "Allah!" derler. De ki "Hamd Allah'adır. Fakat onların çokları akletmiyorlar." (29. sure (ANKEBÛT) 63. ayet)

Evvel'dir O, başlangıcı yoktur; Âhir'dir O, sonu yoktur; Zâhir'dir O, her şeyde belirir; Bâtın'dır O, gözlerden gizlenmiştir. Her şeyi en güzel biçimde bilendir o.” (57. sure (HADÎD) 3. ayet)

 Üstlerinde, kanatlarını açıp kapayarak uçan kuşları hiç görmediler mi? Onları Rahman'dan başkası tutmuyor. Kuşkusuz O, her şeyi görmektedir.” (67. sure (MÜLK) 19. ayet)

“Şunu da söyle "Bir sabah suyunuz çekiliverse, kim getirecek fışkırıp akan bir su size?" (67. sure (MÜLK) 30. ayet)


c)                 ALLAH EZELÎDİR (KIDEM):


 Allah ezelidir, varlığının başlangıcı yoktur.

Allah'tan başka ilâh yok. Hayy'dır O, sürekli diridir; Kayyûm'dur O, kudretin kaynağıdır. Ne gaflet yaklaşır O'na ne kendinden geçme ne de uyku. Göklerde ne var, yerde ne varsa yalnız O'nun dur. O'nun huzurunda, bizzat O'nun izni olmadıkça, kim şefaat edebilir! O, insanların önden gönderdiklerini de bilir, arkada bıraktıklarını da!... İnsanlar O'nun bilgisinden, bizzat kendisinin dilediği dışında, hiç bir şeyi kavrayıp kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, gökleri ve yeri çepeçevre kuşatmıştır. Göklerin ve yerin korunması O'na hiç de zor gelmez. Aliy'dir O, yüceliği sınırsızdır; Azîm'dir O, büyüklüğü sınırsızdır.” (2. sure (BAKARA) 255. ayet)

Evvel'dir O, başlangıcı yoktur; Âhir'dir O, sonu yoktur; Zâhir'dir O, her şeyde belirir; Bâtın'dır O, gözlerden gizlenmiştir. Her şeyi en güzel biçimde bilendir o.” (57. sure (HADÎD) 3. ayet)


d)                ALLAH EBEDÎDİR (BAKA):

 Allah ebedidir, varlığının sonu yoktur.

Allah'tan başka ilâh yok. Hayy'dır O, sürekli diridir….” (2. sure (BAKARA) 255. ayet)

O hiç ölmeyecek diriye, o Hayy olana dayanıp güven, O'nu överek tespih et. Kullarının günahlarından O'nun haberdar olması yeter.” (25. sure (FURKÂN) 58. ayet)

“Allah'ın yanında diğer bir tanrıya daha kulluk etme. İlah yok O'ndan başka. O'nun yüzü dışında her şey helâk olacaktır. Hüküm yalnız O'nundur ve O'na döndürüleceksiniz.” (28. sure (KASAS) 88. ayet)

“Evvel'dir O, başlangıcı yoktur; Âhir'dir O, sonu yoktur; Zâhir'dir O, her şeyde belirir; Bâtın'dır O, gözlerden gizlenmiştir. Her şeyi en güzel biçimde bilendir o.” (57. sure (HADÎD) 3. ayet)


e)                ALLAH HİÇBİR ŞEYE BENZEMEZ (MUHALEFETÜNLİL HAVADİS):


Allah, sonradan yarattığı, kendi dışındaki varlıkların hiç birine benzemez.
“O Rab ki, yeri sizin için bir döşek, göğü de bir bina yaptı. Ve gökten bir su indirdi de onunla sizin için meyvelerden / ürünlerden bir rızık çıkardı. Artık bilip durduğunuz halde Allah'a ortaklar koşmayın.” (2. sure (BAKARA) 22. ayet)
“Gökleri ve yeri yaratıp donatan Bedî' O'dur! Nasıl çocuğu olur O'nun, kendisinin bir eşi olmadı ki! Her şeyi O yarattı ve her şeyi en iyi şekilde bilen de O'dur!” (6. sure (EN'ÂM) 101. ayet)

“Göklerin, yerin ve bunlar arasındaki şeylerin Rabbidir o. O'na kulluk/ibadet et ve O'na ibadette sabırlı ol. O'na adaş olacak birini biliyor musun?” (19. sure (MERYEM) 65. ayet)

“Gökleri ve yeri ortaya çıkarandır, Fâtır'dır O. Size, benliklerinizden eşler yapmıştır; davarlardan da çiftler. Bu tarz içinde üretiyor sizi. O'nun benzeri gibi bir şey yoktur.

Gereğince işiten, gereğince görendir O.” (42. sure (ŞÛRÂ) 11. ayet)

Hiç kimse onun dengi ve benzeri olmamıştır, olamaz!” (112. sure (İHLÂS) 4. ayet)


f)                 ALLAH KENDİLİĞİNDEN VARDIR (KIYAM Bİ ZATİHİ):

 Allah, varlığı için başka bir şeye muhtaç değildir.

“Allah'tan başka ilâh yok. Hayy'dır O, sürekli diridir; Kayyûm'dur O, kudretin kaynağıdır. Ne gaflet yaklaşır O'na ne kendinden geçme ne de uyku. Göklerde ne var, yerde ne varsa yalnız O'nun dur. O'nun huzurunda, bizzat O'nun izni olmadıkça, kim şefaat edebilir! O, insanların önden gönderdiklerini de bilir, arkada bıraktıklarını da!... İnsanlar O'nun bilgisinden, bizzat kendisinin dilediği dışında, hiç bir şeyi kavrayıp kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, gökleri ve yeri çepeçevre kuşatmıştır. Göklerin ve yerin korunması O'na hiç de zor gelmez. Aliy'dir O, yüceliği sınırsızdır; Azîm'dir O, büyüklüğü sınırsızdır.” (2. sure (BAKARA) 255. ayet)

“Allah'tır; Samed'dir / tüm ihtiyaçların, niyetlerin, övgülerin, yakarışların yöneldiği tek kuvvettir!” (112. sure (İHLÂS) 2. ayet)


g)                ALLAH BİRDİR (VAHDANİYET):


 Allah, tektir.

Sizin İlâh'ınız Vâhid'dir, bir tek İlâh'tır. İlâh yoktur O'ndan başka. Rahman'dır O, Rahîm'dir.” (2. sure (BAKARA) 163. ayet)

Allah'tan başka ilâh yok…” (2. sure (BAKARA) 255. ayet)

Allah... İlâh yok O'ndan başka... Hayy'dır O, Kayyûm'dur.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 2. ayet)

“Rahimlerde sizi dilediğince şekillendiren O'dur. İlâh yok O'ndan başka. Azîz'dir O, Hakîm'dir.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 6. ayet)

Allah, kendisinden başka tanrı olmadığına tanıktır. Meleklerle ilim sahipleri de adalet ölçüsüne sarılarak tanıklık etmişlerdir ki, o Azîz ve Hakîm olandan başka hiçbir ilah yoktur.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 18. ayet)

Allah'tır O, ilah yoktur O'ndan başka. Hakkında hiçbir kuşku bulunmayan kıyamet gününde, hepinizi muhakkak bir araya toplayacaktır. Hadis/söz bakımından, Allah'tan daha sadık kim olabilir?” (4. sure (NİSA) 87. ayet)

Ey Ehlikitap! Dininizde aşırılığa gidip doymazlık etmeyin! Allah hakkında gerçek dışı bir şey söylemeyin! Meryem oğlu İsa Mesih, Allah'ın resulü ve kelimesidir. Onu, kendisinden bir ruhla beraber Meryem'e atmıştır. Artık Allah'a ve resullerine inanın. "Üçtür!" demeyin. Son verin, sizin için daha iyi olur. Allah Vâhid'dir, tek ve biricik ilahtır. Kendisi için bir çocuk olmasından arınmıştır O. Yalnız O'nundur göklerdekiler ve yerdekiler. Vekil olarak Allah yeter.” (4. sure (NİSA) 171. ayet)

Sor "Tanıklık bakımından hangi şey daha büyüktür?" De ki "Benimle sizin aranızda Allah tanıktır. Bu Kur'an bana vahyolundu ki, onunla sizi ve ulaştığı herkesi uyarayım. Siz gerçekten Allah'ın yanında başka ilahların bulunduğuna tanıklık ediyor musunuz?" De ki" Ben buna tanıklık etmiyorum." De ki "O, sadece tek bir tanrıdır! Ve ben, sizin ortak tuttuğunuz şeylerden uzağım!" (6. sure (EN'ÂM) 19. ayet)

“Rabbiniz Allah işte budur! İlah yok O'ndan başka. Her şeyin yaratıcısıdır, Haalik'tir O. O'na kulluk / ibadet edin! O her şeye Vekîl'dir.” (6. sure (EN'ÂM) 102. ayet)

 “Allah'ın yanında hahamlarını ve ruhbanlarını da rabler edindiler. Meryem oğlu Mesih'i de öyle. Oysa kendilerine, tek olan Allah'tan başkasına ibadet / kulluk etmemeleri emredilmişti. İlah yok o tek Allah'tan başka. Onların ortak koştuklarından arınmıştır O.” (9. sure (TEVBE) 31. ayet)

“Eğer size cevap veremedilerse artık bilin ki o, ancak Allah'ın ilmiyle indirilmiştir. Ve O'ndan başka da ilah yoktur. Artık müslüman oluyor / Allah'a teslim oluyor musunuz?” (11. sure (HÛD) 14. ayet)

“De ki "Göklerin ve yerin Rabbi kim?" De ki" Allah." De ki" O'nun yanında başka evliya mı / destekçiler mi edindiniz? Bunlar kendilerine bile yarar sağlayıp zarar verme gücünde değiller." De ki "Körle gören yahut karanlıklarla ışık bir olur mu? Yoksa Allah'a, tıpkı O'nun yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da yaratış / yaratılanlar kendileri için benzeşir hale mi geldi?" De ki "Allah'tır her şeyi yaratan, O'dur Vâhid ve Kahhâr olan." (13. sure (RA'D) 16. ayet)

“İşte seni böylece, kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmet içinde resul kıldık ki, onlar Rahman'a küfrederlerken sen kendilerine, sana vahyettiğimizi okuyasın. De ki "O'dur benim Rabbim, ilah yok O'ndan başka, O'na dayanmışım ben! Yalnız O'nadır tövbem!" (13. sure (RA'D) 30. ayet)

Tanrınız bir tek tanrıdır. Böyle iken, âhirete inanmayanlar, kibre saplandıkları için kalpleri inkârcı olmuştur.” (16. sure (NAHL) 22. ayet)

Allah buyurdu ki "İki ilah edinmeyin; O sadece bir tek ilahtır. Yalnız benden korkun." (16. sure (NAHL) 51. ayet)

“De ki "Eğer onların dediği gibi Allah'la beraber ilahlar olsaydı, o zaman onlar arşın sahibine varmak için elbette bir yol ararlardı." O hep tespih edilen, onların söylediklerinden çok uzak ve çok yüksek; hem de ölçüye sığmayacak kadar yüksek...” (17. sure (İSRÂ) 42-43. ayet)

Allah'tır O. İlah yok O'ndan başka. Esmaül Hüsna, en güzel isimler O'nundur.” (20. sure (TÂHÂ) 8. ayet)

“Gerçek olan şu ki, sizin ilahınız kendisinden başka hiçbir tanrı olmayan Allah'tır. O, ilim bakımından her şeyi çepeçevre kuşatmıştır.” (20. sure (TÂHÂ) 98. ayet)
Eğer, yerde gökte Allah'tan başka tanrılar olsaydı, o ikisi de mutlaka fesada uğrardı. Arşın Rabbi o Allah, onların nitelendirmelerinden yücedir, uzaktır.” (21. sure (ENBİYÂ) 22. ayet)

“Senden önce hiçbir resul göndermedik ki ona şöyle vahyetmiş olmayalım "Gerçek şu İlah yok benden başka, artık bana kulluk / ibadet edin." (21. sure (ENBİYÂ) 25. ayet)

“Allah, çocuk filan edinmemiştir. O'nunla beraber herhangi bir ilah da yoktur. Eğer böyle olsaydı, her ilah kendi yarattığını yok ederdi ve mutlaka biri ötekine üstün gelmeye çalışırdı. Allah'ın şanı onların nitelendirmelerinden yücedir, arınmıştır.” (23. sure (MÜ'MİNÛN) 91. ayet)

“Yücelerden yücedir, o hak padişah olan Allah! İlah yok O'ndan başka. O şanlı arşın Rabbidir O!” (23. sure (MÜ'MİNÛN) 116. ayet)

O, Allah'tır! Tanrı yoktur O'ndan başka. İlkte de sonda da hamd yalnız O'nadır. Hüküm de yalnız O'nundur / O'nun içindir. Ve siz yalnız O'na döndürüleceksiniz.” (28. sure (KASAS) 70. ayet)

“Allah'ın yanında diğer bir tanrıya daha kulluk etme. İlah yok O'ndan başka. O'nun yüzü dışında her şey helâk olacaktır. Hüküm yalnız O'nundur ve O'na döndürüleceksiniz.” (28. sure (KASAS) 88. ayet)

“Ey insanlar, Allah'ın, üzerinizdeki nimetini anın! Allah'tan başka yaratıcı mı var? Sizi gökten ve yerden rızıklandırır. O'ndan başka ilah yoktur. Hal böyle iken nasıl oluyor da yüz geri çevriliyorsunuz?” (35. sure (FATIR) 3. ayet)

“Yemin olsun o saf bağlayıp dizilenlere / o saflar tutturup sıraya dizilenlere/o kanatlarını açıp toplayarak uçanlara, O haykırarak sevk edenlere / o göğüs gererek durduranlara, O Zikir okuyanlara, Ki sizin ilahınız hiç kuşkusuz bir ve tektir. Göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbidir O; doğuların da Rabbidir O.” (37. sure (SÂFFÂT) 1-5. ayet)

“De ki "Ben, sadece bir uyarıcıyım. O Vâhid ve Kahhâr Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur." "Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin Rabbi'dir O. Azîz ve Gaffâr..." (38. sure (SÂD) 65-66. ayet)

“Eğer Allah bir çocuk edinmek isteseydi, yaratmakta olduklarından dilediğini seçerdi. Böyle bir şeyden arınmıştır O. Allah'tır, Vahid'dir, Kahhar'dır O. Gökleri ve yeri hak olarak yaratmıştır. Geceyi gündüzün üstüne çekip örtüyor; gündüzü de gecenin üstüne sarıp dürüyor. Güneş'i ve Ay'ı bir buyruğa boyun eğdirmiştir. Hepsi, belirlenmiş bir süreye kadar akıp gider. Gözünüzü açın; Aziz'dir O, Gaffar'dır. Sizi bir tek canlıdan yarattı; sonra o canlıdan onun eşini vücuda getirdi. Ve sizin için davarlardan sekiz çift indirmiştir. Sizi annelerinizin karınlarında üç karanlık içinde, bir yaratıştan öbürüne geçirerek oluşturuyor. İşte Allah! Budur sizin Rabbiniz! Yalnız O'nundur mülk ve saltanat! İlah yoktur O'ndan başka! Hal böyle iken nasıl oluyor da gerçeğin tersine döndürülüyorsunuz?!” (39. sure (ZÜMER) 4-6. ayet)

“Ğafir'dir, günahı affedendir. Tövbeyi kabul eden, azabı çetin, lütfu bol olandır O. İlah yoktur O'ndan gayrı. Yalnız O'nadır varış ve dönüş.” (40. sure (MÜ'MİN) 3. ayet)

“O gün onlar ortaya çıkarlar. Hiçbir şeyleri Allah'a gizli kalmaz. Kimindir bugün mülk / saltanat? O Vâhid ve Kahhâr olan Allah'ın!” (40. sure (MÜ'MİN) 16. ayet)

 “İşte o Allah'tır sizin Rabbiniz! Her şeyin yaratıcısıdır O. Tanrı yok O'ndan başka. Durum bu iken, nasıl oluyor da çevriliyorsunuz?” (40. sure (MÜ'MİN) 62. ayet)

“Hayy O'dur! Tanrı yoktur O'ndan başka. Dini kendisine özgüleyerek dua edin O'na. Hamd olsun âlemlerin Rabbi'ne!” (40. sure (MÜ'MİN) 65. ayet)

“De ki "Ben sadece sizin gibi bir insanım. İlahınızın bir tek ilah olduğu bana vahyediliyor. O halde şaşıp sendelemeden O'na yönelin ve O'ndan af dileyin. Vay haline ortak koşanların!” (41. sure (FUSSİLET) 6. ayet)

Göklerde ilah olan da O, yerde ilah olan da O. O'dur Hakîm, O'dur Alîm.” (43. sure (ZUHRUF) 84. ayet)

Tanrı yoktur O'ndan başka! Diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbinizdir O, önceki atalarınızın da Rabbidir,” (44. sure (DUHÂN) 8. ayet)

Öyle Allah ki O, tanrı yok O'ndan başka. Gaybı da görünen âlemi de bilen O! Rahman O, Rahîm O. Öyle Allah ki O, ilah yok O'ndan gayrı! Melik, Kuddûs, Selâm, Mümin, Müheymin, Azîz, Cebbâr, Mütekebbir. Allah, onların ortak koşmalarından yücedir, arınmıştır.” (59. sure (HAŞR) 22-23. ayet)

Allah! İlah yok O'ndan başka! Yalnız Allah'a güvenip dayanır iman sahipleri.” (64. sure (TEĞÂBÜN) 13. ayet)

“Doğunun ve batının Rabbidir O. Tanrı yoktur O'ndan başka. O'nu vekil et!” (73. sure (MÜZZEMMİL) 9. ayet)

De ki O, Allah'tır; Ahad'dır, tektir!” (112. sure (İHLÂS) 1. ayet)


6             ALLAH'IN ZATİ (SUBUTİ) SIFATLARI (KEMÂL İFADE EDEN SIFATLAR)


a)                GENEL


 Allah’ın Kemâl ifade eden (noksanlık bulunmayan)  sıfatları, Allah’ın zati (subuti) sıfatlarıdır ki bunlar, ezeli ve ebedi sıfatlar olup, Allah’ın zatı ile (kendisi ile) kaimdir, her zaman vardır.

 “Allah’ın sıfatları, zatının (kendisinin) aynı değildir ama gayrı da değildir.” Nasıl ki, Güneş deyince ışığından ayrı düşünülemez ama ışık güneşin kendisi (zatı) değil, bir özelliği, bir sıfatı ise; Bu sıfatlar da , Allah’ın ne zatından ayrı düşünülebilir ne de Allah’ın zatının (kendisinin) aynı sayılabilir.

 Allah zamandan ve mekândan münezzehtir. (temizlenmiş, arınmıştır, uzaktır.)

 Allah hiçbir şeye benzemez.(42/ŞÛRÂ/11; 112/İHLÂS/4.) Allah’ın zatını bilmek mümkün değildir. Biz ancak yapıp ettiklerinden, her varlıkta, yarattığı her şeyde tecelli eden (ortaya çıkan, görünen) Allah’ın özelliklerinden, sıfatlarından, Allah’ı tanıyabiliriz. 


b)                ALLAH DİRİDİR (HAYAT):


“Allah'tan başka ilâh yok. Hayy'dır O, sürekli diridir; Kayyûm'dur O, kudretin kaynağıdır. Ne gaflet yaklaşır O'na ne kendinden geçme ne de uyku. Göklerde ne var, yerde ne varsa yalnız O'nun dur. O'nun huzurunda, bizzat O'nun izni olmadıkça, kim şefaat edebilir! O, insanların önden gönderdiklerini de bilir, arkada bıraktıklarını da!... İnsanlar O'nun bilgisinden, bizzat kendisinin dilediği dışında, hiç bir şeyi kavrayıp kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, gökleri ve yeri çepeçevre kuşatmıştır. Göklerin ve yerin korunması O'na hiç de zor gelmez. Aliy'dir O, yüceliği sınırsızdır; Azîm'dir O, büyüklüğü sınırsızdır.” (2. sure (BAKARA) 255. ayet)

“Allah... İlâh yok O'ndan başka... Hayy'dır O, Kayyûm'dur.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 2. ayet)

“Bütün yüzler o Hayy ve Kayyûm önünde yere inmiştir. Zulüm taşıyan perişan olup gitmiştir.” (20. sure (TÂHÂ) 111. ayet)

Hayy O'dur! Tanrı yoktur O'ndan başka. Dini kendisine özgüleyerek dua edin O'na. Hamt olsun âlemlerin Rabbi'ne!” (40. sure (MÜ'MİN) 65. ayet)


c)                  ALLAH HER ŞEYİ BİLİR (İLİM):


“O Allah'tır ki, yeryüzündekilerin tümünü sizin için yarattı. Sonra göğe saltanat kurdu da onları yedi gök halinde düzenledi. O Alîm'dir, her şeyi çok iyi bilir.” (2. sure (BAKARA) 29. ayet)

“Allah buyurdu: "Ey Âdem, haber ver onlara onların adlarını." Adem onlara onların adlarını haber verince, Allah şöyle buyurdu: "Dememiş miydim ben size! Ki ben, göklerin ve yerin gaybını en iyi bilenim. Ve ben, sizin açığa vurduklarınızı da saklayageldiklerinizi de en iyi biçimde bilmekteyim." (2. sure (BAKARA) 33. ayet)

“Kadınları boşadığınızda, bekleme sürelerini tamamladılar mı ya onları örfe uygun olarak tutun yahut da örfe uygun olarak serbest bırakın. Onları, zulmetmeniz için, zararlarına bir biçimde, tutmayın. Bunu yapan, öz benliğine zulmetmiş olur. Allah'ın ayetlerini eğlence aracı yapmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini ve kendisiyle size öğüt vermek için indirdiği Kitap'ı ve hikmeti hatırlayın. Allah'tan korkun ve bilin ki, Allah her şeyi çok iyi bilmektedir.” (2. sure (BAKARA) 231. ayet)

“…O, insanların önden gönderdiklerini de bilir, arkada bıraktıklarını da!... İnsanlar O'nun bilgisinden, bizzat kendisinin dilediği dışında, hiç bir şeyi kavrayıp kuşatamazlar…” (2. sure (BAKARA) 255. ayet)

“…Allah'tan korkun. Allah size öğretiyor. Allah, her şeyi en iyi biçimde bilendir.” (2. sure (BAKARA) 282. ayet)

“De ki: "Göğüslerinizde olanı gizleseniz de açıklasanız da Allah onu bilir. Göklerdekileri, yerdekileri de bilir. Allah her şeye Kadîr'dir." (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 29. ayet)

 “Allah'ın, üzerinizdeki nimetini ve sizi bağladığı mîsakını unutmayın. Hani, "İşittik, boyun eğdik!" demiştiniz. Allah'tan korkun. Allah, göğüslerin içindekini çok iyi bilir.” (5. sure (MÂİDE) 7. ayet)

“Resule düşen, tebliğden başka bir şey değildir. Allah sizin açığa vurduklarınızı da gizlediklerinizi de bilir.” (5. sure (MÂİDE) 99. ayet)

“O, göklerde de Allah'tır, yerde de. O, sizin iç dünyanızı da bilir, açığa vurduklarınızı da. Neler kazanmakta olduğunuzu da bilir O!” (6. sure (EN'ÂM) 3. ayet)

Gaybın anahtarları O'nun yanındadır; onları O'ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde olanı da bilir. O'nun bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez. Toprağın karanlıklarındaki bir dâne, yaş ve kuru her şey apaçık bir Kitap'ın içindedir.” (6. sure (EN'ÂM) 59. ayet)

“Gökleri ve yeri hak olarak yaratan da O'dur. "Ol!" dediği gün, hemen oluverir. Sözü haktır O'nun. Sûra üfleneceği gün de mülk ve yönetim O'nundur. Âlim'dir, görünmeyeni de görüneni de bilen O'dur. O'dur Hakîm, O'dur Habîr.” (6. sure (EN'ÂM) 73. ayet)

“Dikkatle bakın! Onlar O'ndan gizlenmek için göğüslerini bükerler. Dikkat edin! Onlar giysileriyle sarılıp sarmaladıkları zaman da O, onların gizlemekte olduklarını da açığa vurduklarını da bilmektedir. Çünkü O, göğüslerin içini çok iyi bilendir.” (11. sure (HÛD) 5. ayet)

Allah her dişinin neye gebe olduğunu, rahimlerin neyi eksiltip neyi artıracağı bilir. O'nun katında her şey bir ölçüye bağlıdır. Gaybı da görünen âlemi de bilendir / Âlim'dir O... Kebîr, sınırsızca büyük O'dur; Müteâl, sonsuzca yüce O'dur. Sizden, sözü saklayan da açıklayan da geceye sığınıp gizlenen de gündüz yol alan da onun için birdir.” (13. sure (RA'D) 8-10. ayet)

"Rabbimiz, hiç kuşkusuz sen bizim gizlediğimizi de bilirsin, açığa vurduğumuzu da. Yerde de gökte de hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz." (14. sure (İBRÂHİM) 38. ayet)

Allah, sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilir.” (16. sure (NAHL) 19. ayet)

Hiç kuşkusuz Allah, onların sakladıklarını da açığa vurduklarını da biliyor. Hiç kuşkusuz O, büyüklük taslayanları sevmiyor.” (16. sure (NAHL) 23. ayet)

“Sen bu sözü açıkça duyuracaksan da O, gizliyi de bilir, gizliden daha gizliyi de...” (20. sure (TÂHÂ) 7. ayet)

“Gerçek olan şu ki, sizin ilahınız kendisinden başka hiçbir tanrı olmayan Allah'tır. O, ilim bakımından her şeyi çepeçevre kuşatmıştır.” (20. sure (TÂHÂ) 98. ayet)
“Kuşkusuz O, sözün açığa vurulanını da bilir; saklamakta olduklarınızı da bilir.” (21. sure (ENBİYÂ) 110. ayet)

Bilmedin mi ki; Allah gökte ne var, yerde ne varsa hepsini bilir. Bunların tümü bir Kitap'tadır. Bütün bunlar Allah için çok kolaydır.” (22. sure (HAC) 70. ayet)

“Onların önden gönderdiklerini de bilir, arkaya bıraktıklarını da. İş ve oluşlar Allah'a döndürülür.” (22. sure (HAC) 76. ayet)

Gözle görülmeyeni de görüleni de bilendir O. Uzaktır onların ortak koştuklarından.” (23. sure (MÜ'MİNÛN) 92. ayet)

“Ve Rabbin onların göğüslerinin neyi sakladığını, neyi açığa vurduğunu da bilir.” (28. sure (KASAS) 69. ayet)

“Kitap'tan sana vahyedileni oku! Namazı da kıl! Çünkü namaz, çirkinliklerden ve kötülüklerden alıkoyar. Elbette ki Allah'ın zikri / Kur'an'ı daha büyüktür! Allah, neler yaptığınızı biliyor.” (29. sure (ANKEBÛT) 45. ayet)

“De ki: "Sizinle benim aramda tanık olarak Allah yeter. Göklerde ne var, yerde ne var biliyor O. Bâtıla iman edip Allah'ı inkâr edenlere gelince, işte onlar hüsrana uğramışların ta kendileridir." (29. sure (ANKEBÛT) 52. ayet)

“İnkâr edenin küfrü seni tasalandırmasın! Onların dönüşü bizedir; yapıp ettiklerini onlara haber vereceğiz. Kuşkusuz, Allah, göğüslerin içindekini bilmektedir.” (31. sure (LOKMAN) 23. ayet)

O kıyamet saatine ilişkin bilgi Allah katındadır. Yağmuru O yağdırır. O, rahimlerde olanı da bilir. Hiçbir benlik yarın ne kazanacağını bilmez. Ve hiçbir kimse hangi yerde öleceğini bilmez. Allah Alîm'dir, Habîr'dir.” (31. sure (LOKMAN) 34. ayet)

“İşte budur Allah! Gaybı da görüneni de bilen O'dur. Azîz'dir o, Rahîm'dir.” (32. sure (SECDE) 6. ayet)

Yerin içine gireni, oradan çıkanı, gökten ineni, oraya yükseleni O bilir. Rahîm'dir O, Gafûr'dur.” (34. sure (SEBE') 2. ayet)

Allah, göklerin ve yerin gaybını bilendir / Âlim'dir. O, göğüslerin özündekini de çok iyi bilir.” (35. sure (FATIR) 38. ayet)

“Eğer nankörlüğe saparsanız şu bir gerçek ki, Allah size muhtaç olmayacak bir Gani'dir. O, kulları için inkar ve nankörlüğe razı olmaz. Eğer şükrederseniz bunu sizin için rızasına uygun bulur. Hiçbir günahkar bir başkasının günahını yüklenmez. Sonunda dönüşünüz ancak Rabbinizedir. O size, işlemiş olduklarınızı haber verecektir. O, göğüslerin saklamakta olduklarını çok iyi bilir.” (39. sure (ZÜMER) 7. ayet)

“De ki: "Ey Allah'ım! Ey gökleri ve yeri yaratan, ey görülemeyeni ve görüleni bilen! Sen hüküm vereceksin kulların arasında, ihtilaf ettikleri şeyler hakkında." (39. sure (ZÜMER) 46. ayet)

O bilir gözlerin hain bakışını ve göğüslerin sakladığını.” (40. sure (MÜ'MİN) 19. ayet)

Kıyamet saatine ilişkin bilgi, Allah'a bırakılır. Onun ilmi dışında ne meyveler kabuğundan çıkar ne de bir dişi gebe kalır veya doğurur. "Ortaklarım nerede?" diye seslendiği gün, şöyle diyeceklerdir: "Bizden hiçbir tanık olmadığını sana arz ederiz." (41. sure (FUSSİLET) 47. ayet)

“Göklerin ve yerin kilitleri / anahtarları O'nundur. Rızkı, dilediğine açıp bol bol verir. Kısarak, ölçüyle de verir. Gerçek şu ki, O her şeyi en iyi biçimde bilmektedir.” (42. sure (ŞÛRÂ) 12. ayet)

“Yoksa, "yalan düzüp Allah'a iftira etti" mi diyorlar? Allah dilerse senin kalbini mühürler; bâtılı mahveder ve hakkı kendi sözleriyle gerçekleştirir. Kuşkusuz O, göğüslerin özündekini çok iyi bilir. Kullarından tövbeyi kabul eden O'dur. Çirkinlikleri / kötülükleri affeden O, yapıp ettiklerinizi bilen O...” (42. sure (ŞÛRÂ) 24-25. ayet)

“Evvel'dir O, başlangıcı yoktur; Âhir'dir O, sonu yoktur; Zâhir'dir O, her şeyde belirir; Bâtın'dır O, gözlerden gizlenmiştir. Her şeyi en güzel biçimde bilendir O. O, odur ki, göklerle yeri altı günde yarattı, sonra arş üzerinde egemenlik kurdu. Yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve onda yükseleni bilir. O, nerede olursanız olun sizinle beraberdir. Allah, işleyip üretmekte olduklarınızı en iyi şekilde görmektedir.” (57. sure (HADÎD) 3-4. ayet)

“Geceyi gündüzün içine sokar O; gündüzü de gecenin içine sokar. Göğüslerin sakladıklarını çok iyi bilendir O.” (57. sure (HADÎD) 6. ayet)

Görmez misin ki Allah, göklerde olanları da yeryüzünde olanları da bilir. Üç kişi, aralarında fısıldaşmaya görsün, dördüncüleri O'dur; beş kişi fısıldaşmaya görsün altıncıları O'dur. Bundan az da olsalar çok da olsalar, O mutlaka onlarla beraberdir; nerede bulunurlarsa bulunsunlar. Sonra onlara, yapıp ettiklerini kıyamet günü haber verecektir. Allah her şeyi bilmektedir.” (58. sure (MÜCÂDİLE) 7. ayet)

“Öyle Allah ki O, tanrı yok O'ndan başka. Gaybı da görünen âlemi de bilen O! Rahman O, Rahîm O.” (59. sure (HAŞR) 22. ayet)

O bilir, göklerde ne var, yerde ne var! Ve bilir sizin gizlediklerinizi de açıkladıklarınızı da. Allah, göğüslerin özünü çok iyi bilir.” (64. sure (TEĞÂBÜN) 4. ayet)

Allah'ın izni olmadıkça hiçbir musibet gelip çatmaz. Kim Allah'a inanırsa Allah O'nun kalbini doğruya ve güzele kılavuzlar. Ve Allah her şeyi en iyi biçimde bilmektedir.” (64. sure (TEĞÂBÜN) 11. ayet)

Görünmeyen ve görünen âlemleri bilendir O; Azîz'dir, Hakîm'dir.” (64. sure (TEĞÂBÜN) 18. ayet)

Sözünüzü ister gizleyin ister onu açıklayın; şu bir gerçek ki O, göğüslerin özünü çok iyi bilir. Yaratmış olan bilmez mi / Allah, yarattığı kimseyi bilmez mi? Latîf'tir O, Habîr'dir.” (67. sure (MÜLK) 13-14. ayet)


d)                ALLAH HER ŞEYİ İŞİTİR (SEMİ'):


“İbrahim'in, İsmail'le birlikte, Beytullah'ın ana duvarlarını yükselterek şöyle yakardıkları zamanı da an: "Rabb'imiz, bizden gelen niyazları kabul buyur; sen, evet sen, Semî'sin, her şeyi çok iyi duyarsın; Alîm'sin, her şeyi çok iyi bilirsin." (2. sure (BAKARA) 127. ayet)

“Eğer onlar da sizin inandığınız gibi inanırlarsa, hiç kuşkusuz iyiyi ve güzeli bulmuş olurlar; eğer sırt dönerlerse artık onlar şıkak içindedirler / parçalanmış olurlar. Onlara karşı sana Allah yeter. En iyi işiten, en güzel bilendir O.” (2. sure (BAKARA) 137. ayet)

“Kim işittikten sonra vasiyeti değiştirirse hiç kuşkusuz bunun günahı onu değiştirenler üzerinedir. Allah her şeyi işitir, her şeyi bilir.” (2. sure (BAKARA) 181. ayet)

“İyilik etmenize, takvaya sarılmanıza, insanlar arasında barışı kurmanıza engel yapmak üzere Allah'ı yeminlerinize siper haline getirmeyin. Allah, her şeyi duyar, her şeyi bilir.” (2. sure (BAKARA) 224. ayet)

“Eğer boşamaya kesin karar vermişlerse, şüphesiz Allah çok iyi işiten, çok iyi bilendir.” (2. sure (BAKARA) 227. ayet)

“Allah yolunda savaşın ve bilin ki Allah, her şeyi duyar, her şeyi bilir.” (2. sure (BAKARA) 244. ayet)

“Dinde baskı - zorlama - tiksindirme yoktur. Doğru ve güzel olan, çirkinlik ve sapıklıktan açık bir biçimde ayrılmıştır. Her kim tâğuta sırt dönüp Allah'a inanırsa hiç kuşkusuz sapasağlam bir kulpa yapışmış olur. Kopup parçalanması yoktur o kulpun. Allah, hakkıyla işiten, en iyi biçimde bilendir.” (2. sure (BAKARA) 256. ayet)

“Birbirinden gelen soylar halinde. Allah, hakkıyla işiten, gereğince bilendir Hani, İmran'ın karısı şöyle demişti: "Rabbim, karnımdakini özgür bir biçimde sana adadım; onu benden kabul et. Kuşkusuz sen, evet sen, her şeyi duyan, her şeyi bilensin." (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 34-35. ayet)

“Zekeriyya orada Rabbine yakarmıştı: "Rabbim, demişti, katından bana tertemiz bir soy bağışla. Sen yakarışı en iyi duyansın." (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 38. ayet)

“Hani, sen ailenden erkenden ayrılmıştın da müminleri savaş için tutulması gereken noktalara yerleştiriyordun. Allah her şeyi çok iyi duyar, çok iyi bilir.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 121. ayet)

“Şu bir gerçek ki, Allah size emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah size bu şekilde ne güzel öğüt veriyor. Allah Semî'dir, çok iyi duyar; Basîr'dir, çok iyi görür.” (4. sure (NİSA) 58. ayet)

“Dünya nimeti ve bereketini isteyen bilsin ki, dünya nimeti de âhiret mutluluğu da Allah katındadır. Allah, çok iyi işitir, çok iyi görür.” (4. sure (NİSA) 134. ayet)

“Allah çirkin sözün açıklanmasını sevmez. Zulme uğratılan kişi müstesna. Allah Semî'dir, Alîm'dir.” (4. sure (NİSA) 148. ayet)

“Gecenin ve gündüzün içinde yer alan her şey O'nundur. O, Semî'dir, her şeyi duyar; Alîm'dir, her şeyi bilir.” (6. sure (EN'ÂM) 13. ayet)

“Rabbinin sözü hem doğruluk hem de adalet bakımından tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur. En iyi işiten, en iyi bilendir O.” (6. sure (EN'ÂM) 115. ayet)

“Şeytandan bir dürtük seni dürtüklediğinde, Allah'a sığın. Çünkü O, her şeyi işitir, her şeyi bilir.” (7. sure (A'RAF) 200. ayet)

“Eğer barışa eğilim gösterirlerse sen de buna yanaş ve Allah'a tevekkül et. Çünkü O, en iyi işitenin, en iyi bilenin ta kendisidir.” (8. sure (ENFÂL) 61. ayet)

“Onların sözü seni üzmesin. Tüm onur ve kudret Allah'ındır. O her şeyi işitir, her şeyi bilir.” (10. sure (YÛNUS) 65. ayet

“Rabbi onun duasını kabul etti de kadınların tuzaklarını ondan uzaklaştırdı. Her şeyi duyar O, her şeyi bilir.” (12. sure (YÛSUF) 34. ayet)

"İhtiyar yaşımda bana, İsmail ve İshak'ı bağışlayan Allah'a hamd olsun! Benim Rabbim, duayı gerçekten çok iyi duyar." (14. sure (İBRÂHİM) 39. ayet)
“Dedi: "Rabbim, gökteki sözü de yerdeki sözü de bilir. O, her şeyi duyan, her şeyi bilendir!" (21. sure (ENBİYÂ) 4. ayet)

“Kuşkusuz, O'dur iyice bilen, iyice duyan.” (26. sure (ŞUARA) 220. ayet)

“Allah'a kavuşmayı umanlara gelince, şu bir gerçek ki, Allah'ın belirlediği vakit mutlaka gelecektir. O, Semî'dir, Alîm'dir.” (29. sure (ANKEBÛT) 5. ayet)

“Nice hayvanlar var, kendi rızkını taşıyamaz. Allah onları da rızıklandırıyor, sizi de. Semî'dir O, Alîm'dir.” (29. sure (ANKEBÛT) 60. ayet)

“De ki: "Eğer saparsam, öz benliğim aleyhine saparım. Doğruyu ve güzeli bulursam bu, Rabbimin bana vahyettiği sayesindedir. Çünkü O, Semî'dir, Karîb'dir." (34. sure (SEBE') 50. ayet)
“Allah, hak ile hükmeder! O'nun dışında yakardıkları ise hiçbir şeyle hükmedemezler. Allah'tır mutlak Semî', mutlak Basîr...” (40. sure (MÜ'MİN) 20. ayet)

“Kendilerine gelmiş hiçbir kanıt olmadan, Allah'ın ayetleri hakkında tartışıp duranlar var ya, onların göğüslerinde, asla ulaşamayacakları bir büyüklüğün kuruntusu vardır. Artık Allah'a sığın! O'dur Semî, O'dur Basîr.” (40. sure (MÜ'MİN) 56. ayet)

“Eğer şeytandan gelen kötü bir dürtü seni dürtecek olursa hemen Allah'a sığın! Çünkü en iyi işiten O'dur, en iyi bilen O...” (41. sure (FUSSİLET) 36. ayet)

“Gökleri ve yeri ortaya çıkarandır, Fâtır'dır O. Size, benliklerinizden eşler yapmıştır; davarlardan da çiftler. Bu tarz içinde üretiyor sizi. O'nun benzeri gibi bir şey yoktur. Gereğince işiten, gereğince görendir O.” (42. sure (ŞÛRÂ) 11. ayet)

“Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü işitmiştir. Allah, ikinizin karşılıklı konuşmasını işitir. Çünkü Allah en iyi işiten, en iyi görendir.” (58. sure (MÜCÂDİLE) 1. ayet)


e)                ALLAH HER ŞEYİ GÖRÜR (BASAR):


“Sen onları, insanların yaşamaya en düşkünü olarak bulursun. Şirke batanlardan bile... Her biri bin yıl ömür sürsün ister. Oysa ki, uzun yaşaması onu azaptan uzaklaştıracak değildir. Allah, yapmakta olduklarını çok iyi görmektedir.” (2. sure (BAKARA) 96. ayet)

“Namazı kılın, zekatı verin. Öz benlikleriniz için önden gönderdiğiniz her hayrı, Allah katında bulacaksınız. Hiç kuşkusuz, Allah, yapmakta olduklarınızı iyice görmektedir.” (2. sure (BAKARA) 110. ayet)

“…Allah'tan korkun ve bilin ki Allah, yapmakta olduklarınızı en iyi biçimde görmektedir.” (2. sure (BAKARA) 233. ayet)

“Bir mehr belirlemişseniz ve kadınları hiç dokunmadan boşamışsanız, kestiğiniz mehrin yarısını verin. Ancak kadınların vazgeçmesi ile, nikah bağı elinde bulunan erkeğin durumu müstesna. Erkekler olarak sizin vazgeçmeniz takvaya daha yakındır. Aranızdaki lütufkârlık farkını unutmayın. Allah, yapmakta olduklarınızı en iyi şekilde görmektedir.” (2. sure (BAKARA) 237. ayet)

“De ki: "Bu sayılanlardan daha iyisini size haber vereyim mi? Sakınıp korunanlar için, Rableri katında, altlarından nehirler akan, içinde sürekli kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve Allah'tan bir hoşnutluk olacaktır. Allah, kulları en iyi biçimde görmektedir." (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 15. ayet)

“Seninle kanıt yarıştırmaya girerlerse şöyle söyle: "Ben yüzümü Allah'a teslim ettim. Bana uyanlar da." Kitap verilenlerle ümmîlere de sor: "Siz de teslim oldunuz mu?" Eğer teslim olurlarsa doğruya ve güzele kılavuzlanmışlardır. Yüz çevirirlerse sana düşen sadece tebliğ etmektir. Allah, kullarını görmektedir.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 20. ayet)

“Şu bir gerçek ki, Allah size emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah size bu şekilde ne güzel öğüt veriyor. Allah Semî'dir, çok iyi duyar; Basîr'dir, çok iyi görür.” (4. sure (NİSA) 58. ayet)

“Dünya nimeti ve bereketini isteyen bilsin ki, dünya nimeti de âhiret mutluluğu da Allah katındadır. Allah, çok iyi işitir, çok iyi görür.” (4. sure (NİSA) 134. ayet)
“Bütün varlıkların tespihi o kudretdir ki, ayetlerimizden bazılarını kendisine gösterelim / kendisini ayetlerimizden bir parça olarak gösterelim diye kulunu, gecenin birinde Mescit-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya yürütmüştür. Hiç kuşkusuz, O'dur Semî' ve Basîr.” (17. sure (İSRÂ) 1. ayet)

“Nûh'tan sonra da nice kuşakları helak ettik. Kullarının günahlarını haber alıcı ve görücü olarak Rabbin yeter.” (17. sure (İSRÂ) 17. ayet)

“Hiç kuşkusuz Rabbin, dilediğine rızkı açar da kısar da. O, kullarını görüyor, onlardan haber alıyor.” (17. sure (İSRÂ) 30. ayet)

“De ki: "Benimle sizin aranızda tanık olarak Allah yeter. O, kullarından haberdardır, onları görmektedir." (17. sure (İSRÂ) 96. ayet)

“İşte böyle. Allah geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar. Allah Semî'dir, Basîr'dir.” (22. sure (HAC) 61. ayet)

“Allah, meleklerden de resuller seçer, insanlardan da. Şüphesiz ki, Allah Semî' ve Basîr'dir.” (22. sure (HAC) 75. ayet)

“Geniş ve uzun zırhlar yap! Dokumasında titiz davran! Siz de hayra ve barışa yönelik iş yapın. Kuşkusuz, ben, yaptıklarınızı görüyorum.” (34. sure (SEBE') 11. ayet)

“Kitap'tan sana vahyettiğimiz, kendinden öncekini tasdikleyici hakkın ta kendisidir. Allah, kullarından tam haberdardır, onları iyice görmektedir.” (35. sure (FATIR) 31. ayet)

“Eğer Allah, insanları, kazandıkları yüzünden hesaba çekseydi, yerkürenin sırtında hiçbir canlı bırakmazdı. Ne var ki, onları belirli bir süreye kadar, ecelleri gelinceye kadar erteliyor. Allah, kullarını iyice görmektedir.” (35. sure (FATIR) 45. ayet)

“Allah, hak ile hükmeder! O'nun dışında yakardıkları ise hiçbir şeyle hükmedemezler. Allah'tır mutlak Semî', mutlak Basîr...” (40. sure (MÜ'MİN) 20. ayet)

"Size söylemekte olduklarımı yakında hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah'a havale ediyorum. Allah, kullarını iyice görmektedir." (40. sure (MÜ'MİN) 44. ayet)

“Kendilerine gelmiş hiçbir kanıt olmadan, Allah'ın ayetleri hakkında tartışıp duranlar var ya, onların göğüslerinde, asla ulaşamayacakları bir büyüklüğün kuruntusu vardır. Artık Allah'a sığın! O'dur Semî, O'dur Basîr.” (40. sure (MÜ'MİN) 56. ayet)

“Gökleri ve yeri ortaya çıkarandır, Fâtır'dır O. Size, benliklerinizden eşler yapmıştır; davarlardan da çiftler. Bu tarz içinde üretiyor sizi. O'nun benzeri gibi bir şey yoktur. Gereğince işiten, gereğince görendir O.” (42. sure (ŞÛRÂ) 11. ayet)

“Eğer Allah, kulları için rızkı yayıp döşeseydi, yeryüzünde mutlaka azarlardı. Ama O, dilediğince ölçülü olarak indiriyor. Çünkü O, kullarından gereğince haberdardır, onları iyice görmektedir.” (42. sure (ŞÛRÂ) 27. ayet)

“O, odur ki, göklerle yeri altı günde yarattı, sonra arş üzerinde egemenlik kurdu. Yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve onda yükseleni bilir. O, nerede olursanız olun sizinle beraberdir. Allah, işleyip üretmekte olduklarınızı en iyi şekilde görmektedir.” (57. sure (HADÎD) 4. ayet)

“Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü işitmiştir. Allah, ikinizin karşılıklı konuşmasını işitir. Çünkü Allah en iyi işiten, en iyi görendir.” (58. sure (MÜCÂDİLE) 1. ayet)

“Üstlerinde, kanatlarını açıp kapayarak uçun kuşları hiç görmediler mi? Onları Rahman'dan başkası tutmuyor. Kuşkusuz O, her şeyi görmektedir.” (67. sure (MÜLK) 19. ayet)

“Hayır! Rabbi onu iyice görmekteydi.” (84. sure (İNŞIKAK) 15. ayet)


f)                 ALLAH'IN HER ŞEYE GÜCÜ YETER (KUDRET):


“Şimşek, neredeyse gözlerini çarpıp götürüverecek. Kendilerine her aydınlık sunduğunda, orada yürürler. Üzerlerine karanlık binince çakılıp kalırlar. Eğer Allah dileseydi, işitme güçlerini de gözlerini de elbette alıp götürürdü. Çünkü Allah her şeye Kadîr'dir.” (2. sure (BAKARA) 20. ayet)

“Biz bir ayeti siler, unutturur veya ertelersek ondan daha iyisini veya onun bir benzerini getiririz. Allah'ın her şeye gücü yeter olduğunu bilmedin mi?” (2. sure (BAKARA) 106. ayet)

“Ehlikitap'tan birçoğu, benliklerindeki kıskançlık yüzünden sizi, imanınızdan sonra kâfirler haline bir döndürebilseler diye yürekten istedi. Hem de gerçek kendilerine ayan-beyan olduktan sonra... Allah, buyruğunu getirinceye değin affedin, hoşgörün. Allah, her şeye gücü yetendir.” (2. sure (BAKARA) 109. ayet)

Herkesin bir yönü vardır, ona döner. O halde hayırlarda yarışın. Nerede olursanız olun Allah sizi bir araya getirecektir. Allah her şeye güç yetirendir.” (2. sure (BAKARA) 148. ayet)

“Ya şu kişi gibisini görmedin mı? Çatıları çökmüş, duvarları-damları yere inmiş bir kente uğramıştı da şöyle demişti: "Allah şurayı ölümünden sonra nasıl hayata kavuşturacak?" Bunun üzerine Allah, o kişiyi yüz yıllık bir süre için öldürmüş, sonra diriltmişti. "Ne kadar bekledin?" demişti, "Bir gün veya günün bir kısmı kadar bekledim." dedi. "Hayır, dedi, aksine sen, yüz yıl kaldın. Yiyeceğine, içeceğine bak! Henüz bozulmamış. Eşeğine bak! Seni insanlara bir ibret yapalım diyedir bu. Kemiklere bak, nasıl yerli yerince düzenliyoruz onları ve sonra et giydiriyoruz onlara." İş kendisi için açıklık kazanınca şöyle dedi o. "Allah'ın her şeye kadir olduğunu biliyorum." (2. sure (BAKARA) 259. ayet)

“Göklerdekiler de yerdekiler de yalnız Allah'ındır. İçlerinizdekini açıklasanız da gizleseniz de Allah, ondan sizi hesaba çeker de dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Allah Kadîr'dir, her şeye gücü yeter.” (2. sure (BAKARA) 284. ayet)

“Şöyle yakar: "Ey mülkün Mâlik'i, sahibi olan Allah’ım! Sen mülk ve saltanatı dilediğine verir, mülk ve saltanatı dilediğinden çekip alırsın. Dilediğini yüceltip aziz edersin, dilediğini alçaltıp zelil kılarsın. İmkân, mal ve nimet senin elindedir. Sen, her şeye kadirsin." (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 26. ayet)

“De ki: "Göğüslerinizde olanı gizleseniz de açıklasanız da Allah onu bilir. Göklerdekileri, yerdekileri de bilir. Allah her şeye Kadîr'dir." ( 3. sure (ÂLİ IMRÂN) 29. ayet)

“Göklerin de yerin de mülk ve yönetimi Allah'ındır. Allah Kadîr'dir, her şeye gücü yeter.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 189. ayet)

“Ey insanlar! O dilerse sizi ortadan kaldırır, başkalarını getirir. Allah buna gerçekten Kadîr'dir.” (4. sure (NİSA) 133. ayet)

“Bir hayrı açıklar yahut gizlerseniz, bir kötülüğü affederseniz, Allah da çok affedicidir, her şeye güç yetirendir.” (4. sure (NİSA) 149. ayet)

“Yemin olsun ki, "Allah Meryem'in oğlu Mesih'tir" diyenler küfre batmışlardır. De ki: "Allah; Meryem'in oğlu Mesih'i, annesini ve yeryüzündeki insanların hepsini helâk etmek istese Allah'a karşı kimin elinde bir güç vardır!" Hem göklerin hem yerin hem de bunlar arasındakilerin mülk ve yönetimi Allah'ındır. Dilediğini yaratır. Allah her şeye Kadîr'dir.” (5. sure (MÂİDE) 17. ayet)

“Ey Ehlikitap! Resullerin arası kesildiği bir sırada resulümüz size geldi; ayan-beyan açıklamalarda bulunuyor. "Bize ne müjdeci geldi ne uyarıcı" demeyesiniz. İşte müjdeci de geldi size, uyarıcı da. Allah her şeye kadirdir.” (5. sure (MÂİDE) 19. ayet)

“Göklerin de yerin de mülk ve saltanatının Allah'ın olduğunu bilmedin mi? Dilediğine azap eder O, dilediğini affeder. Allah'ın gücü her şeye yeter.” (5. sure (MÂİDE) 40. ayet)

“Göklerin, yerin ve bunlarda bulunanların mülkü / yönetimi Allah'ındır. O'nun her şeye gücü yeter.” (5. sure (MÂİDE) 120. ayet)

“Allah sana bir keder dokundurursa, onu O'ndan başka açacak yoktur. Eğer sana bir hayır dokundurursa, O, her şey üzerinde güç sahibidir.” (6. sure (EN'ÂM) 17. ayet)
“Dediler ki: "Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!" De ki: "Kuşkusuz, Allah bir mucize indirmeye Kaadir'dir. Fakat çokları bilmiyorlar." (6. sure (EN'ÂM) 37. ayet)

“Hayır, yalnız O'na yakarırsınız da O dilerse yakındığınız belayı uzaklaştırır. Ve siz, ortak koştuklarınızı unutuverirsiniz.” (6. sure (EN'ÂM) 41. ayet)

“De ki: "O size, üstünüzden yahut ayaklarınızın altından bir azap göndermeye yahut sizi fırka fırka birbirinize düşürerek / fırkalara bölüp içinden çıkılmaz durumlara düşürerek / fırkaları elbise gibi size giydirerek kiminizin şiddetini kiminize tattırmaya Kaadir'dir." Bak nasıl sıralıyoruz ayetleri, iyice kavrayabilsinler diye.” (6. sure (EN'ÂM) 65. ayet)

“Doğru ile yanlışın ayrılış günü, iki topluluğun karşılaştığı gün, kulumuza indirmiş olduğumuza inanıyorsanız şunu bilin: Ganimet / kazanç olarak elde ettiğiniz şeylerin beşte biri Allah'a, resule, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışa aittir. Allah her şeye kadirdir.” (8. sure (ENFÂL) 41. ayet)

“Eğer seferber olmazsanız Allah size korkunç bir azapla azap eder ve yerinize sizden başka bir topluluk getirir. Allah'a hiçbir şekilde zarar veremezsiniz. Allah her şeye Kadîr'dir.” (9. sure (TEVBE) 39. ayet)

“Yalnız Allah'adır dönüşünüz. Ve O, her şeye Kadîr'dir.” (11. sure (HÛD) 4. ayet)
“Allah sizi yarattı, sonra sizi vefat ettirecek. İçinizden bazıları, ömrün en basit ve düşük noktasına geri çevrilir ki, bir ilimden sonra hiçbir şey bilmez olsun. Allah Alîm'dir, Kadîr'dir.” (16. sure (NAHL) 70. ayet)

“Göklerin ve yerin gaybı Allah'ındır. O saate  /dünyanın sonuna ilişkin emirse bir göz açıp yummak gibi, hatta ondan da yakındır. Allah her şeye kadirdir.” (16. sure (NAHL) 77. ayet)

“Görmediler mi ki, o, gökleri ve yeri yaratan Allah, kendilerinin benzerlerini yaratmaya da Kaadir'dir. Onlar için bir süre belirlemiştir, bunda kuşku yok. Ama zalimler, inkârdan başka bir şeyde direnmiyorlar.” (17. sure (İSRÂ) 99. ayet)

“Bu böyledir, çünkü Allah hakkın ta kendisidir. O, ölüleri diriltiyor ve O, her şey üzerinde kudretiyle egemendir.” (22. sure (HAC) 6. ayet)

“Kendilerine savaş açılanlara savaşma izni verilmiştir. Çünkü onlar zulme uğratıldılar. Allah onlara yardıma elbette kadirdir.” (22. sure (HAC) 39. ayet)

Gökten bir kaderle / belli ölçüde bir su indirdik de onu yeryüzünde durdurduk. Elbette ki biz, onu gidermeye de gücü yetenleriz!” (23. sure (MÜ'MİNÛN) 18. ayet)

“Allah, tüm canlıları sudan yarattı. Onlardan kimileri karnı üzerinde yürür, kimileri iki ayak üstünde yürür, kimileri de dört ayak üstünde... Allah dilediğini yaratıyor, Allah her şeye kadirdir.” (24. sure (NÛR) 45. ayet)

“Sudan bir insan yaratıp, onu nesep ve sıhriyet akrabaları halinde oluşturan O'dur. Rabbin çok güçlüdür.” (25. sure (FURKÂN) 54. ayet)

“De ki: "Yeryüzünde dolaşın da yaratılışın nasıl başladığına bir bakın. İleride Allah öteki oluşmaya da vücut verecektir. Allah, her şeye Kadîr'dir.” (29. sure (ANKEBÛT) 20. ayet)

“Allah O'dur ki, sizi bir güçsüzlükten yarattı. Sonra o güçsüzlüğün arkasından bir kuvvet oluşturdu. Sonra o kuvvetin arkasından bir güçsüzlük ve ihtiyarlığa vücut verdi. Dilediğini yaratır. Alîm'dir O, Kadîr'dir.” (30. sure (RÛM) 54. ayet)

“Hamd, Fâtır olan Allah'adır; gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan O'dur. Yaratışta / yaratılmışlarda dilediğini artırır O. Hiç kuşkusuz, Allah her şeye gücü yetendir.” (35. sure (FATIR) 1. ayet)

“Eğer seni yalanlıyorlarsa, senden önceki resuller de yalanlanmıştır. Bütün işler ve oluşlar Allah'a döndürülür.” (35. sure (FATIR) 4. ayet)
Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerini yaratmaya güç yetiremez mi? Elbette güç yetirir. Her şeyi bilen Alîm, sürekli yaratan Hallâk O'dur.” ( 36. sure (YÂSÎN) 81. ayet)
“Yoksa O'ndan başka veliler mi edindiler? Allah! O'dur gerçek dost. Ölüleri O diriltir. O her şeye güç yetirir.” (42. sure (ŞÛRÂ) 9. ayet)

“Yoksa onların, dinden, Allah'ın izin vermediği şeyi kendileri için yasalaştıran ortakları mı var? Kesin ayrıma ilişkin söz olmasaydı, aralarında hüküm mutlaka verilirdi. O zalimler var ya, onlar için acıklı bir azap öngörülmüştür.” (42. sure (ŞÛRÂ) 21. ayet)

“Yahut onları erkekler ve dişiler halinde çift verir. Dilediğini de kısır yapar. O'dur bilen, O'dur güç yetiren.” (42. sure (ŞÛRÂ) 50. ayet)

“Görmediler mi ki; gökleri ve yeri yaratan, bunları yaratmakla yorgunluğa düşmeyen Allah, ölüleri diriltmeye de kadirdir. Evet, O her şeye kadirdir.” (46. sure (AHKAF) 33. ayet)

“Sizin güç yetireceğiniz başka ganimetler de vardır. Allah onları kuşatmış bulunuyor. Allah, her şey üzerinde Kadîr'dir.” (48. sure (FETİH) 21. ayet)

“Göklerin ve yerin mülkü ve yönetimi O'nundur; diriltir, öldürür. Her şey üzerinde kudret sahibidir O.” (57. sure (HADÎD) 2. ayet)

“Allah'ın onlardan resulüne aktardığı ganimetlere gelince, siz onun için ne at bindiniz ne deve sürdünüz; ama Allah, resullerini dilediği kimselerin üzerine salar. Allah her şeyi yapmakta sonsuz kudret sahibidir.” (59. sure (HAŞR) 6. ayet)

“Allah O'dur ki, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yaratmıştır. Emir / iş ve oluş onlar arasında sürekli iner ki, Allah'ın her şeye kadir olduğunu ve Allah'ın bilgi bakımından her şeyi kuşattığını bilesiniz.” (65. sure (TALÂK) 12. ayet)

“Ey iman edenler! Etkili öğüt veren bir tövbe ile Allah'a yönelin. Umulur ki Rabbiniz, çirkinliklerinizi ve günahlarınızı örter ve sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere yerleştirir. O gün Allah, peygamberi ve onunla birlikte inananları utandırmayacaktır. Onların ışığı önlerinden ve sağ yanlarından koşup gelir. Şöyle derler: "Ey Rabbimiz! Işığımızı tamamla ve bizi bağışla! Sen her şeye Kadîr'sin, her şeye gücün yeter." (66. sure (TAHRÎM) 8. ayet)

“Mülk ve yönetim elinde bulunan o Allah ne yücedir! O, her şeye Kadîr'dir.” (67. sure (MÜLK) 1. ayet)

“Hayır, sandığı gibi değil! Biz onun parmak uçlarını da tam bir biçimde düzenlemeye gücü yetenleriz.” (75. sure (KIYÂMET) 4. ayet)

Peki bunu yapan, ölüyü diriltmeye güç yetiremez mi?” (75. sure (KIYÂMET) 40. ayet)

“Bir ölçüyle yaptık. Ne güzel ölçü koyanlarız biz!” (77. sure (MÜRSELÂT) 23. ayet)

O Allah, o insanı tekrar hayata döndürmeye elbette kadirdir.” (86. sure (TÂRIK) 8. ayet)


g)                ALLAH DİLEDİĞİNİ YAPAR (İRADE):


“Ramazan o aydır ki; insanlara kılavuz olan, iyi-kötü ayrımıyla hidayetten kanıtlar getiren Kur'an, onda indirilmiştir. O halde bu aya ulaşanınız onu oruçlu geçirsin. Hasta olan veya yolculuk halinde bulunan, tutamadığı gün sayısınca başka günlerde tutsun. Allah sizin için kolaylık ister; O sizin için zorluk istemez. Tutulmamış olan günleri tamamlamanızı, sizi doğru yola kılavuzladığı için Allah'ı yüceltmenizi ister. Ve sizin şükretmeniz umulmaktadır.” (2. sure (BAKARA) 185. ayet)

“İşte resuller! Biz onların bazısını bazısına üstün kılmışızdır. Allah, onlardan bazısıyla konuşmuştur. Bazılarını da derecelerle yüceltmiştir. Meryem oğlu İsa'ya açık ayetler verdik ve onu Ruhulkudüs'le güçlendirdik. Allah dileseydi, onların ardından gelenler, açık-seçik mesajlar kendilerine ulaştıktan sonra birbirlerini öldürmezlerdi. Ancak tartışmaya girdiler de içlerinden bazısı iman etti, bazısı küfre saptı. Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi. Ne var ki, Allah dilediğini yapıyor.” (2. sure (BAKARA) 253. ayet)

“Şöyle yakar: "Ey mülkün Mâlik'i, sahibi olan Allah’ım! Sen mülk ve saltanatı dilediğine verir, mülk ve saltanatı dilediğinden çekip alırsın. Dilediğini yüceltip aziz edersin, dilediğini alçaltıp zelil kılarsın. İmkân, mal ve nimet senin elindedir. Sen, her şeye kadirsin." (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 26. ayet)

“Dedi ki: "Rabbim, benim nasıl çocuğum olur? İhtiyarlık tam bir biçimde üstüme binmiş, karım kısır." Allah cevap verdi: "Allah, dilediği şeyi işte böyle yapar." (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 40. ayet)

“Ey iman edenler! Akitlerin ve ahitlerin icaplarını yerine getirin. Siz ihramlı iken avlanmayı helal saymamak şartıyla ve ileride size okunacaklar müstesna olmak üzere, davar cinsinden hayvanlar size helal kılınmıştır. Kuşkunuz olmasın ki, Allah, iradesi yönünde hüküm verir.” (5. sure (MÂİDE) 1. ayet)

Rabbinin dilemesi hariç, gökler ve yer durdukça onlar orada hep kalacaklardır. Rabbin, dilediğini öyle bir yerine getirir ki!...” (11. sure (HÛD) 107. ayet)

Allah, inananları dünya hayatında da âhirette de tutarlı sözle sağlamlaştırır. Allah, zalimleri şaşırtır. Allah, dilediğini yapar.” (14. sure (İBRÂHİM) 27. ayet)

Allah, iman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanları altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Allah, dilediğini yapar.” (22. sure (HAC) 14. ayet)

“Görmedin mi göklerdeki kimseler, yerdeki kimseler, Güneş, Ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan birçoğu hep Allah'a secde ediyor. Birçoğunun da üzerine azap hak olmuştur. Allah'ın hakir kıldığına ikramda bulunan olmaz. Allah, dilediğini yapar.” (22. sure (HAC) 18. ayet)

“Allah, tüm canlıları sudan yarattı. Onlardan kimileri karnı üzerinde yürür, kimileri iki ayak üstünde yürür, kimileri de dört ayak üstünde... Allah dilediğini yaratıyor, Allah her şeye kadirdir.” (24. sure (NÛR) 45. ayet)

Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. Seçim onların değil / onların seçme hakkı yok. Allah, onların ortak koştuklarından yücedir, arınmıştır.” (28. sure (KASAS) 68. ayet)

“Allah O'dur ki, sizi bir güçsüzlükten yarattı. Sonra o güçsüzlüğün arkasından bir kuvvet oluşturdu. Sonra o kuvvetin arkasından bir güçsüzlük ve ihtiyarlığa vücut verdi. Dilediğini yaratır. Alîm'dir O, Kadîr'dir.” (30. sure (RÛM) 54. ayet)

İstediğini hemen yapandır.” (85. sure (BÜRÛC) 16. ayet


h)                ALLAH SÖZ SÖYLER (KELÂM):


“Bunun üzerine Âdem, Rabb'inden bazı kelimeler öğrenip belledi de O'na yöneldi. O da onun tövbesini kabul etti. Gerçekten de O, evet O, Tevvâb'dır, tövbeleri cömertçe kabul eder; Rahîm'dir, rahmetini cömertçe yayar.” (2. sure (BAKARA) 37. ayet)

“Resuller var, hayat ve hatıralarını daha önce sana anlattık; resuller var, hayat ve hatıralarını sana anlatmadık. Allah, Mûsa'ya kelime kelime söz söylemişti.” (4. sure (NİSA) 164. ayet)

“Yemin olsun ki, senden önce de resuller yalanlanmış ama yalanlanmalarına, eziyet görmelerine sabretmişlerdi. Nihayet yardımımız onlara ulaştı. Allah'ın kelimelerini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur. Yemin olsun, elçi olarak gönderilenlerin haberinden bir kısmı sana da gelmiştir.” (6. sure (EN'ÂM) 34. ayet)

“Rabbinin sözü hem doğruluk hem de adalet bakımından tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur. En iyi işiten, en iyi bilendir O.” (6. sure (EN'ÂM) 115. ayet)

“De ki: "Ey insanlar! Ben sizin üstünüze Allah'ın resulüyüm. Göklerin ve yerin mülkü o Allah'ındır. İlah yoktur O'ndan başka. O diriltir, O öldürür. O halde Allah'a ve resulüne iman edin; Allah'a ve onun sözlerine inanan o ümmi peygambere iman edip uyun ki, doğruya ve güzele ulaşabilesiniz." (7. sure (A'RAF) 158. ayet)

Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. O'nun kelimelerini değiştirecek hiçbir kudret yoktur. O'nun dışında bir sığınak/bir dayanak asla bulamazsın.” (18. sure (KEHF) 27. ayet)

“De ki: "Rabbimin kelimeleri için deniz mürekkep olsa, Rabbimin kelimeleri tükenmeden önce deniz mutlaka biter. Bir o kadarını daha getirsek de yetmez." (18. sure (KEHF) 109. ayet)

Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem olsa, deniz de arkasında yedi deniz daha katılarak yardımcı olsa, Allah'ın kelimeleri tükenmez. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir.” (31. sure (LOKMAN) 27. ayet)


i)                  ALLAH YARATICIDIR (TEKVİN):


“Allah'a nasıl nankörlük ediyorsunuz?! Siz ölülerdiniz, O sizi diriltti. Sizi yine öldürecek ve sonra diriltecektir. Nihayet O'na döndürüleceksiniz. O Allah'tır ki, yeryüzündekilerin tümünü sizin için yarattı. Sonra göğe saltanat kurdu da onları yedi gök halinde düzenledi. O Alîm'dir, her şeyi çok iyi bilir.” 2. sure (BAKARA) 28-29. ayet)

“Meryem dedi ki: "Rabbim, çocuğum nasıl olur benim? Bana hiçbir insan dokunmadı ki!" Allah cevap verdi: "Allah dilediğini işte böyle yaratır. Bir iş ve oluşa karar verdiğinde sadece ona "Ol!" der; ve o hemen oluverir." (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 47. ayet)

“Yemin olsun ki, "Allah Meryem'in oğlu Mesih'tir" diyenler küfre batmışlardır. De ki: "Allah; Meryem'in oğlu Mesih'i, annesini ve yeryüzündeki insanların hepsini helâk etmek istese Allah'a karşı kimin elinde bir güç vardır!" Hem göklerin hem yerin hem de bunlar arasındakilerin mülk ve yönetimi Allah'ındır. Dilediğini yaratır. Allah her şeye Kadîr'dir.” (5. sure (MÂİDE) 17. ayet)

Gökleri ve yeri hak olarak yaratan da O'dur. "Ol!" dediği gün, hemen oluverir. Sözü haktır O'nun. Sûra üfleneceği gün de mülk ve yönetim O'nundur. Âlim'dir, görünmeyeni de görüneni de bilen O'dur. O'dur Hakîm, O'dur Habîr.” (6. sure (EN'ÂM) 73. ayet)

“Hiç kuşkusuz, Allah'tır Fâlık olan / dâneyi yaran, çekirdeği patlatan. Ölüden diri çıkarır O; diriden ölüyü çıkaran da O'dur! İşte budur Allah! Peki nasıl ters bir yöne çevriliyorsunuz?” (6. sure (EN'ÂM) 95. ayet)

Gökleri ve yeri yaratıp donatan Bedî' O'dur! Nasıl çocuğu olur O'nun, kendisinin bir eşi olmadı ki! Her şeyi O yarattı ve her şeyi en iyi şekilde bilen de O'dur!” (6. sure (EN'ÂM) 101. ayet)

“Rabbiniz Allah işte budur! İlah yok O'ndan başka. Her şeyin yaratıcısıdır, Haalik'tir O. O'na kulluk / ibadet edin! O her şeye Vekîl'dir.” (6. sure (EN'ÂM) 102. ayet)

“Rabbiniz o Allah'tır ki, gökleri ve yeri altı günde yaratmış, sonra da arş üzerinde egemenlik kurmuştur. Geceyi gündüze bürüyüp örter. O bunu, bu da onu aralıksız ve titiz bir biçimde kovalar durur. Güneş, Ay, yıldızlar O'nun emrine boyun eğmiş. Gözünüzü açın; yaratış da O'nundur, emir veriş de / yaratış da O'nun içindir, emir veriş de. Alemlerin Rabbi olan Allah çok yücedir.” (7. sure (A'RAF) 54. ayet)

De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi kim?" De ki: "Allah." De ki: "O'nun yanında başka evliya mı / destekçiler mi edindiniz? Bunlar kendilerine bile yarar sağlayıp zarar verme gücünde değiller." De ki: "Körle gören yahut karanlıklarla ışık bir olur mu? Yoksa Allah'a, tıpkı O'nun yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da yaratış / yaratılanlar kendileri için benzeşir hale mi geldi?" De ki: "Allah'tır her şeyi yaratan, O'dur Vâhid ve Kahhâr olan." (13. sure (RA'D) 16. ayet)

“Kuşkusuz senin Rabbin, evet o, Hallâk'tır, hiç durmadan yaratır; en iyi şekilde bilir.” (15. sure (HİCR) 86. ayet)

“Görmediler mi ki, o, gökleri ve yeri yaratan Allah, kendilerinin benzerlerini yaratmaya da Kaadir'dir. Onlar için bir süre belirlemiştir, bunda kuşku yok. Ama zalimler, inkârdan başka bir şeyde direnmiyorlar.” (17. sure (İSRÂ) 99. ayet)

Allah, tüm canlıları sudan yarattı. Onlardan kimileri karnı üzerinde yürür, kimileri iki ayak üstünde yürür, kimileri de dört ayak üstünde... Allah dilediğini yaratıyor, Allah her şeye kadirdir.” (24. sure (NÛR) 45. ayet)

Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. Seçim onların değil / onların seçme hakkı yok. Allah, onların ortak koştuklarından yücedir, arınmıştır.” (28. sure (KASAS) 68. ayet)

Yaratmaya ilk başlayan / yaratılanları ilk yaratan O'dur. Sonra onları çevirip yeniden yaratacaktır. Bu O'nun için çok da kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce örnekler/en yüce sıfatlar O'nundur. O'dur Azîz, O'dur Hakîm...” (30. sure (RÛM) 27. ayet)

Allah'tır ki sizi yaratmış, sonra rızıklandırmıştır. Sonra sizi öldürüyor, sonra diriltiyor. Peki, ortak koştuklarınızdan biri var mı, bunlardan bir şeyi yapabilecek? Yücedir, arınmıştır onların ortak koştuklarından O.” (30. sure (RÛM) 40. ayet)

Allah O'dur ki, sizi bir güçsüzlükten yarattı. Sonra o güçsüzlüğün arkasından bir kuvvet oluşturdu. Sonra o kuvvetin arkasından bir güçsüzlük ve ihtiyarlığa vücut verdi. Dilediğini yaratır. Alîm'dir O, Kadîr'dir.” (30. sure (RÛM) 54. ayet)

O, odur ki, yarattığı her şeyi güzel yarattı. Ve insanın yaratılışına çamurdan başladı.” (32. sure (SECDE) 7. ayet)

“Hamd, Fâtır olan Allah'adır; gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan O'dur. Yaratışta  /yaratılmışlarda dilediğini artırır O. Hiç kuşkusuz, Allah her şeye gücü yetendir.” (35. sure (FATIR) 1. ayet)

“Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerini yaratmaya güç yetiremez mi? Elbette güç yetirir. Her şeyi bilen Alîm, sürekli yaratan Hallâk O'dur.” (36. sure (YÂSÎN) 81. ayet)

Allah Haalik'tir, her şeyin yaratıcısıdır. Her şey üzerine vekil olan da O'dur.” (39. sure (ZÜMER) 62. ayet)

“İşte o Allah'tır sizin Rabbiniz! Her şeyin yaratıcısıdır O. Tanrı yok O'ndan başka. Durum bu iken, nasıl oluyor da çevriliyorsunuz?” (40. sure (MÜ'MİN) 62. ayet)

“Göklerin ve yerin mülkü / yönetimi Allah'ındır. Dilediğini yaratır. Dilediğine kız evlat bağışlar, dilediğine erkek evlatlar armağan eder.” (42. sure (ŞÛRÂ) 49. ayet)

“Şu bir gerçek ki, biz her şeyi bir ölçüye göre  /bir kaderle yarattık. Emrimiz bir tektir, bir göz kırpma gibidir.” (54. sure (KAMER) 49-50. ayet)

Sizi biz yarattık, biz! Tasdik etseydiniz olmaz mıydı?” Akıttığınız meniyi gördünüz mü? Siz mi yaratıyorsunuz onu, yoksa yaratıcılar bizler miyiz? (56. sure (VÂKIA) 57-59. ayet)

“Ekmekte olduğunuzu gördünüz mü? Siz mi bitiriyorsunuz onu, yoksa bitirenler bizler miyiz? Dileseydik, onu kuru bir çöp haline getirirdik de başlardınız şu şekilde gevelemeye:” (56. sure (VÂKIA) 63-65. ayet)

Allah'tır O! Haalik, Bâri', Musavvir'dir O! En güzel isimler / Esmâül Hüsna O'nundur. Göklerde ne var, yerde ne varsa O'nu tespih eder. Azîz'dir O, Hakîm'dir.” (59. sure (HAŞR) 24. ayet)

O'dur sizi yaratan! Sizin bir kısmınız küfre sapmıştır, bir kısmınız iman etmiştir. Ve Allah, işleyip ürettiklerinizi çok iyi görmektedir.” (64. sure (TEĞÂBÜN) 2. ayet)


1.                 GENEL OLARAK RAHMAN VE RAHİM:


Rahman ve Rahîm Allah'ın adıyla... “ (1. sure (FÂTİHA) 1. ayet) 

Rahman'dır, Rahîm'dir O.” (1. sure (FÂTİHA) 3. ayet)

“Sizin İlâh'ınız Vâhid'dir, bir tek İlâh'tır. İlâh yoktur O'ndan başka. Rahman'dır O, Rahîm'dir.” (2. sure (BAKARA) 163. ayet)

"Süleyman'dan bir mektup. Rahman ve Rahîm Allah'ın adıyla başlıyor." (27. sure (NEML) 30. ayet)

Rahman ve Rahîm'den indirilmedir bu...” 41. sure (FUSSİLET) 2. ayet

“Öyle Allah ki O, tanrı yok O'ndan başka. Gaybı da görünen âlemi de bilen O! Rahman O, Rahîm O.” (59. sure (HAŞR) 22. ayet)


a)                RAHMÂN (Diyanet İşleri Başkanlığı – Dini Kavramlar sözlüğü):


Merhamet etmek, acımak, esirgemek, korumak, affetmek, bağışlamak, nimet vermek, ikamet etmek ve kadının rahminden şikâyet etmesi anlamlarındaki "r-h-m" kökünden türeyen rahmân kelimesi sözlükte, çok merhametli olan demektir.

 Kur'ân'da 57 defa geçen rahmân kelimesi, Allah'a özgü bir sıfat olup Allah'tan başkaları için kullanılmamıştır. Bu isim, "sıfat-ı gâlibe" olup Allah'ın güzel isimlerinin ikincisidir. Bu kelimenin ikili ve çoğulu yoktur. Kur'ân'da da sadece tekil olarak kullanılmıştır.

 Rahmân kelimesi Allah'ın ismi-sıfatı olarak; pek merhametli, çok merhamet sahibi, çok nimet verici ve çok müşfik şeklinde anlamlandırmak mümkün ise de Allah'ın ismi olarak bu kelimeyi tam karşılayacak Türkçe bir sözcük yoktur. Türkçedeki "esirgeyen", "bağışlayan", "acıyan" ve "yarlığayan" kelimeleri "rahman" kelimesinin anlamını karşılamamaktadırlar. "Esirgeyen" sözcüğünde "kıskanma" anlamı vardır ki "rahmân" kelimesinde bu anlam yoktur. "Acıyan" sözcüğü, "rahmân" kelimesinin anlamını tam ifade etmemektedir. Çünkü "merhamet" sadece acımak değil; acıyı, musîbeti, sıkıntıyı, derdi ve belayı giderip yerine sevinci, nimeti, sıhhati, devayı, ferahı ve rahatlığı getiren bir hayır ve iyiliktir. "Bağışlayan" sözcüğü ise "rahmân" kelimesinin değil "vehhâb" ve "afüvv" kelimelerinin karşılığıdır.

Allah'ın rahmân sıfatı, rahîm sıfatından daha kapsamlıdır. Yüce Allah, rahmân sıfatının gereği olarak yarattığı bütün varlıklara merhamet eder. Bu konuda mümin-kâfir ve itâatkâr-âsi ayırımı yapmaz. 

O'nun merhameti her şeyi kuşatmıştır (A'râf, 7/156). O, rahmeti kendisine farz kılmıştır (ketebe) (En'âm, 6/12, 54). Bütün insanları yaratan, yaşatan, sıhhat, akıl, irade ve rızık veren Allah'tır. Dünyayı, içindekileri, ayı, güneşi, yıldızları, gezegenleri, havayı, suyu, rüzgarı, bitkileri, ağaçları, hayvanları, geceyi, gündüzü... kısaca her şeyi insan için yaratmış, insanın hizmetine sunmuş (teshir) (Bakara, 2/29; İbrâhim, 14/32-33; Lokmân, 31/30) ve insana sayılamayacak kadar çok nimet vermiştir (İbrâhim, 14/34).

Allah, dünyada insana emeğinin karşılığını verdiği gibi (Necm, 53/39), insanın emeği olmadan da bildiğimiz ve bilmediğimiz pek çok nimet de vermiştir.

Yüce Allah, oksijeni, suyu, güneş enerjisini, ağaçları, bitkileri, bir çok meyveyi, etinden, sütünden, yününden, derisinden ve gücünden yararlandığımız pek çok hayvanı ve daha nice nimetleri insan emeği olmadan bizlere merhameti sebebiyle vermiştir. Bu, Allah'ın rahmân olmasının sonucudur. Bu konuda mümin, kâfir, ibadet eden ve etmeyen ayırımı da yapmamaktadır.

 Allah, insanın dünya ve âhirette mutlu olmasını istemektedir. Bunu sağlayacak yolu göstermek için peygamberler ve kitaplar göndermiştir. İlâhî kitaplar, insanlar için bir rahmettir (En'âm, 6/154; A'râf, 7/52; 103; Hûd, 11/17). Kur'ân, müminler için bir rahmettir (Yûnus, 10/57; Nahl, 16/89; İsrâ, 17/82). Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.) âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir (Enbiyâ, 21/107). (İ.K.)


b)                RAHÎM (Diyanet İşleri Başkanlığı – Dini Kavramlar sözlüğü):


Merhamet etmek, acımak, esirgemek, korumak, affetmek, bağışlamak, nimet vermek, ikamet etmek ve kadının rahminden şikâyet etmesi anlamlarındaki "r-h-m" kökünden türeyen rahîm kelimesi sözlükte, çok merhametli olan demektir.

Kur'ân'da 114 defa geçen rahîm kelimesi, bir âyette "rahîm" şeklinde (Tevbe, 9/128) Hz. Muhammed'in (a.s.), bir âyette "ruhamâ'" şeklinde (Fetih, 48/29) Hz. Peygamber ve müminlerin sıfatı olarak kullanılmıştır.

Rahîm ismi rahmân ismine göre daha özeldir. Sadece imân edip sâlih amel işleyenlere, muttakî ve muhsinlere yöneliktir. Dünyada sadece müminlerin güzel amellerine sevap verir, âhiret nimetlerinden yararlandırır, onlardan razı olur ve onları cennetine koyar. Mümin olmayanlar, Allah'ın dünyadaki nimetlerinden yararlanırlarsa da âhiretteki nimetlerinden mahrum kalırlar.

"Rahmân" ve "rahîm" kelimelerinin bu anlamı sebebiyle Allah, dünya ve âhiretin, mümin ve kâfir herkesin rahmanı, âhiretin ve müminlerin rahîmi denilmiştir.

Allah'ın rahmetinin her şeyi kuşattığı, âhirette ise sadece müminlere merhamet edeceğini âyetlerde bildirilmiştir (A'râf,7/156).

Peygamberimiz (a.s.), yüce Allah'ın cennete, "...Sen benim rahmetimsin", cehenneme de "sen de benim azabımsın..." dediğini bildirmiştir (Buhârî, Tevhid, 25. VIII, 186).

Allah'ın azabı da merhameti de çoktur. Bu hususu, Peygamberimiz (a.s.), şöyle bildirmiştir: 

"Eğer, Allah katındaki cezayı bilseydi, hiçbir mümin cennete gireceğini ummazdı. Eğer rahmetinin çokluğunu bilseydi, hiçbir kâfir cennetten ümidini kesmezdi." (Müslim, Tevbe, 23); 

"Allah, rahmeti yüz parça yapmış, bunun doksan dokuzunu kendisinde tutmuş, bir parçasını yer yüzüne indirmiştir. Bu bir parça rahmet sebebiyle yaratıklar birbirlerine merhamet ediyorlar. O kadar ki hayvanlar, yavrularına zarar verir korkusuyla ayaklarını kaldırmaktadırlar." (Müslim, Tevbe, 17, 19; Buhârî, Edeb, 19).

 Allah, merhametlilerin en hayırlısı (Mü'minûn, 23/118) ve en merhametlisidir (Yûsûf, 12/64).

 Allah, dilediğine rahmetini ihsan eder (Bakara, 2/105). Ancak Allah Kur'ân'da; muttakilere (Hadîd, 57/28), sâlihlere (Câsiye, 45/30), Kur'ân'a sarılanlara (Nisâ, 4/175) itaakârlara (Âl-i İmrân, 3/132), namaz kılanlara (Nur, 24/56), zekatını verenlere (A'râf, 7/156), muhsinlere (A'râf, 7/56), mallarından Allah yolunda infak edenlere (Tevbe, 9/99), musibetlere sabredenlere (Bakara, 2/155-157), emr-i bi'l-ma'ruf ve nehyi ani'l-münker yapanlara (Tevbe, 9/71), Allah yolunda cihat edenlere (Bakara, 2/218), kötülüklerden korunanlara (Mü'min, 40/7-9), okunan Kur'ân'ı dinleyenlere (A'râf, 7/204) ve âhiretten korkanlara (Zümer, 39/9) merhamet edeceğini bildirmiştir.

Peygamberimiz (a.s.) de, "Allah, ancak merhametli olanlara rahmetini ihsan edecektir." (Buhârî, Cenâiz, 33), "Rahman, merhamet edenlere merhamet eder. Yer yüzündekilere merhamet edin (o zaman) göktekiler de size merhamet eder." (Ebû Dâvûd, Edeb, 66), "İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez." (Buhârî, Tevhid, 2), "Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimizin hakkını tanımayan bizden değildir (bizim sünnetimizi terk etmiştir)." (Ebû Dâvud, Edeb, 66) buyurmuştur. (İ.K.)


2.                 RAHMAN (ALLAH):


“İşte seni böylece, kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmet içinde resul kıldık ki, onlar Rahman'a küfrederlerken sen kendilerine, sana vahyettiğimizi okuyasın. De ki: "O'dur benim Rabbim, ilah yok O'ndan başka, O'na dayanmışım ben! Yalnız O'nadır tövbem!" (13. sure (RA'D) 30. ayet)

“De ki: "İster Allah diye yakarın, ister Rahman diye yakarın. Hangisiyle yakarırsanız yakarın, en güzel isimler / Esmâül Hüsna O'nundur. Namazında sesini yükseltme, kısma da. İkisi ortası bir yol tut." (17. sure (İSRÂ) 110. ayet)

“Meryem demişti: "Ben senden, Rahman'a sığınıyorum. Takva sahibi biriysen dikkatli ol." (19. sure (MERYEM) 18. ayet)

"Babacığım, şeytana kulluk etme! Çünkü şeytan Rahman'a isyan etmişti." "Babacığım, ben sana Rahman'dan bir azap dokunmasından, böylece şeytanın dostu haline gelmenden korkuyorum!" (19. sure (MERYEM) 44-45. ayet)

“İşte bunlar, Allah'ın kendilerine nimet lütfettiği peygamberlerdendir: Âdem'in soyundan, Nûh'la birlikte taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail'in soyundan, kılavuzluk edip seçtiğimiz kimselerden. Kendilerine Rahman'ın ayetleri okunduğunda, ağlayarak secdelere kapanırlardı.” (19. sure (MERYEM) 58. ayet)

Rahman'ın, kullarına gaybda vaat ettiği Adn cennetlerine girecekler. Kuşkusuz, O'nun vaadi yerine gelir.” (19. sure (MERYEM) 61. ayet)

“Sonra her gruptan, Rahman'a karşı kafa tutmada daha şiddetli davrananlar kimlerse, onları ayıracağız.” (19. sure (MERYEM) 69. ayet)

“De ki: "Her kim sapıklıkta ise Rahman ona iyice süre versin. Nihayet, kendilerine vaat edileni, azabı veya kıyametin kopuşunu gördüklerinde mekânca daha kötü, taraflarca daha zayıf olanın kim olduğunu bilecekler." (19. sure (MERYEM) 75. ayet)

“Bu adam gaybı mı öğrendi, yoksa Rahman katında bir söz mü aldı?” (19. sure (MERYEM) 78. ayet)

“Gün olur, o sakınanları biz, Rahman'ın huzurunda heyet halinde toplarız.” (19. sure (MERYEM) 85. ayet)

Rahman katında söz almış olandan başkaları şefaat imkânı bulamazlar. "Rahman çocuk edindi." dediler.” (19. sure (MERYEM) 87-88. ayet)

Rahman için çocuk iddia ettiklerinden ötürü. Rahman'a çocuk edinmek yakışmaz. Göklerde ve yerde bulunan herkes, Rahman'a kul olarak gelecektir.” (19. sure (MERYEM) 91-93. ayet)

“İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlara gelince, Rahman onlar için bir sevgi oluşturacaktır.” (19. sure (MERYEM) 96. ayet)

O Rahman, arş üzerine egemenlik kurmuştur.” (20. sure (TÂHÂ) 5. ayet)

“Yemin olsun, Hârun daha önce onlara şunu söylemişti: "Ey kavmim, siz bununla imtihan edildiniz. Sizin Rabbiniz o Rahman'dır. Artık bana uyun, emrime itaat edin!" (20. sure (TÂHÂ) 90. ayet)

O gün, eğip bükmesi olmayan davetçiye uyarlar. Rahman'ın huzurunda sesler kısılır, artık bir hışıltıdan başka bir şey işitmezsiniz. O gün şefaat yarar sağlamaz. Ancak Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimse müstesna... “ (20. sure (TÂHÂ) 108-109. ayet)

"Rahman çocuk edindi" dediler. Hâşâ, bundan arınmıştır O! Onlar, lütuflandırılmış kullardır.” (21. sure (ENBİYÂ) 26. ayet)

“O küfredenler seni gördüklerinde, seni şu şekilde alaya almaktan başka bir şey yapmazlar: "İlahlarınızı diline dolayan bu mu?" Ama Rahman'ın zikrini / Kur'an'ı bizzat onlar örtüp inkâr ediyorlar.”  21. sure (ENBİYÂ) 36. ayet

“De ki: "Sizi gece ve gündüz Rahman'dan kim koruyabilir?" Hayır, hayır! Onlar, Rablerinin zikrinden / Kur'an'ından yüz çeviriyorlar. “Resul şöyle yakardı: "Rabbim, hak ile hükmet! Bizim Rabbimiz Rahman'dır. Sizin nitelendirmelerinize karşı yardımına başvurulandır, Müsteân'dır." (21. sure (ENBİYÂ) 112. ayet)

O gün gerçek mülk ve yönetim Rahman'ındır. Ve o, kâfirler için çok zorlu bir gündür.” (25. sure (FURKÂN) 26. ayet)

Gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri altı günde yaratıp sonra arş üzerinde egemenlik kuran O'dur. Onlara, "Rahman'a secde edin" dendiğinde şöyle derler: "Rahman da neymiş? Senin emrettiğin şeye secde eder miyiz hiç?" Ve bu söz onların nefretini artırdı.” (25. sure (FURKÂN) 59-60. ayet)

Rahman'ın kulları, yeryüzünde böbürlenmeden / rahatsız etmeden yürüyen kişilerdir. Cahiller onlara hitap edince, "selam" derler.” (25. sure (FURKÂN) 63. ayet)

O Rahman'dan kendilerine söze bürünmüş yeni bir hatırlatma gelmeye dursun, ondan mutlaka yüz çevirirler.” (26. sure (ŞUARA) 5. ayet)

“Sen ancak o zikire / Kur'an'a uyan ve görmediği halde Rahman'dan korkan kimseyi uyarırsın. Böylesini, bir bağışlanma ve seçkin bir ödülle müjdele!” (36. sure (YÂSÎN) 11. ayet)

“Kent halkı dedi ki: "Siz, bizim gibi birer insandan başka şey değilsiniz. Rahman hiçbir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz." (36. sure (YÂSÎN) 15. ayet)

"O'ndan başka tanrılar mı edineyim ben? Eğer Rahman bana bir zorluk / zarar dilerse onların şefaati benden hiçbir şeyi savamaz; beni kurtaramazlar." (36. sure (YÂSÎN) 23. ayet)

“Şöyle diyecekler: "Vay başımıza gelene! Kim kaldırdı bizi mezarımızdan? Rahman'ın vaat ettiği işte bu! Peygamberler doğru söylemişler." (36. sure (YÂSÎN) 52. ayet)

“Onlardan biri, Rahman'a benzer gösterdiği / Rahman'a isnat ettiği kız evlatla müjdelendiğinde, yüzü simsiyah kesilir de öfkeden yutkunur durur.” (43. sure (ZUHRUF) 17. ayet)

Rahman'ın kulları olan melekleri, dişiler saydılar. Onların yaratılışına tanık mıydılar? Tanıklıkları yazılacak ve sorguya çekilecekler. Bir de dediler ki: "Rahman dileseydi, onlara tapınmazdık." Bu konuda hiçbir bilgileri yoktur. Sadece saçmalıyorlar.” (43. sure (ZUHRUF) 19-20. ayet)

“Kim Rahman'ın Zikri'ni görmezlikten gelip ondan uzaklaşırsa biz ona bir şeytanı musallat ederiz de o ona can yoldaşı olur.” (43. sure (ZUHRUF) 36. ayet)

“Senden önce gönderdiğimiz resullerimize sor: Rahman'dan başka kulluk / ibadet edilecek tanrılar yapmış mıyız?” (43. sure (ZUHRUF) 45. ayet)

“De ki: "Eğer Rahman'ın bir çocuğu olsaydı, ona kulluk edenlerin ilki ben olurdum." (43. sure (ZUHRUF) 81. ayet)

“Görmediği halde Rahman'dan ürperen ve Allah'a yönelik bir kalp getiren herkese... “ (50. sure (KAF) 33. ayet)

“Birbiriyle uyum ve ahenk içinde yedi gökleri yaratan da O'dur. O Rahman'ın yaratışında / yarattıklarında herhangi bir uyuşmazlık, aykırılık, çelişme göremezsin. Bir kez daha bak! Bir çatlaklık, bir uyuşmazlık görüyor musun?” (67. sure (MÜLK) 3. ayet)

“ Üstlerinde, kanatlarını açıp kapayarak uçun kuşları hiç görmediler mi? Onları Rahman'dan başkası tutmuyor. Kuşkusuz O, her şeyi görmektedir. Rahman'a karşı / Rahman'dan başka size yardım edecek ordunuz kimdir? İnkârcılar bir aldanış / gurur içindeler; hepsi bu!” (67. sure (MÜLK) 19-20. ayet)

“De ki: "Rahman'dır O, O'na inandık biz ve yalnız O'na güvendik. Yakında bileceksiniz kimmiş apaçık sapıklığın içinde." (67. sure (MÜLK) 29. ayet)

Göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbidir O! Rahman'dır. O'nun huzurunda söze cüret edemezler. O gün, Rûh ve melekler saf bağlayıp kıyama geçerler. Rahman'ın izin verdiği dışındakiler konuşamazlar. O izin verilen, doğruyu söyler.” (78. sure (NEBE) 37-38. ayet)


3.                 RAHİM (MERHAMETLİ, ŞEFKATLİ ALLAH):


“Bunun üzerine Âdem, Rabb'inden bazı kelimeler öğrenip belledi de O'na yöneldi. O da onun tövbesini kabul etti. Gerçekten de O, evet O, Tevvâb'dır, tövbeleri cömertçe kabul eder; Rahîm'dir, rahmetini cömertçe yayar.” (2. sure (BAKARA) 37. ayet)

"Rabb'imiz! Bizi, sana teslim olmuş iki müslüman kıl. Soyumuzdan da sana teslim olan müslüman bir ümmet oluştur. Bize ibadet yerlerimizi göster, bizim tövbemizi kabul et. Sen, evet sen, Tevvâb'sın, tövbeleri cömertçe kabul edersin; Rahîm'sin, rahmetini cömertçe yayarsın." (2. sure (BAKARA) 128. ayet)

“Eşcinselliği içinizden iki erkek yaparsa onlara eziyet edin. Bu ikisi tövbe eder, durumlarını düzeltirlerse onlara eziyetten vazgeçin. Allah Tevvâb'dır, tövbeleri çok kabul eder; Rahîm'dir, merhametine sınır yoktur.” (4. sure (NİSA) 16. ayet)

“Biz hiçbir resulü, Allah'ın izniyle kendisine itaat edilmesi dışında bir amaçla göndermedik. Eğer onlar, öz benliklerine zulmettiklerinde sana gelip Allah'tan af dileseler, resul de kendileri için af dileseydi, elbette ki Allah'ı tövbeleri cömertçe kabul eden bir Rahîm olarak bulacaklardı.” (4. sure (NİSA) 64. ayet)

“Kim Allah yolunda hicret ederse yeryüzünde, varıp sığınarak karşı harekete girişecek çok yer bulur; geniş bir imkân da bulur. Ve her kim, evinden Allah'a ve resulüne hicret niyetiyle çıkar da kendisine ölüm yetişirse onun ödülünü vermek Allah'a düşer. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (4. sure (NİSA) 100. ayet)

“Allah'a ve O'nun resullerine iman edip onlardan birini ötekilerden ayırmayanlara gelince, Allah böylelerinin ödüllerini yakında kendilerine verecektir. Allah, Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (4. sure (NİSA) 152. ayet)

Şunlar size haram kılınmıştır: Boğazlanmayarak ölmüş hayvanın eti, kan, domuz eti, üzerine Allah'tan başkasının adı anılmış, boğulmuş, vurulmuş, yuvarlanmış, süsülmüş, canı üzerineyken yetişip kestikleriniz müstesna olmak üzere canavar tarafından yırtılmış ve dikili adak taşları üzerinde boğazlanmış hayvanlar ve bir de fal oklarıyla kısmet paylaşmanız... Bütün bunlar birer sapıştır. Küfre batmış olanlar bugün dininizden ümitlerini kestiler. Artık onlardan korkmayın, benden korkun! Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'ı / Allah'a teslim olmayı seçtim. Şu da var ki, her kim ciddi bir açlıkla yüz yüze gelir de günaha kaçmak maksadı olmaksızın onlardan yemek zorunda kalırsa, elbette Allah Gafûr ve Rahîm'dir.” (5. sure (MÂİDE) 3. ayet)

“Ancak onları gücünüz altına almadan önce tövbe edenler olursa biliniz ki, Allah Gafûr ve Rahîm'dir.”  (5. sure (MÂİDE) 34. ayet)

“Hâlâ Allah'a yönelip tövbe ederek ondan af dilemiyorlar mı? Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.”  (5. sure (MÂİDE) 74. ayet)

“Bilin ki Allah, azap ettiğinde çok şiddetli eder. Allah; Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (5. sure (MÂİDE) 98. ayet)

“O haram aylar çıktığında artık müşrikleri, kendilerini bulduğunuz yerde öldürün. Yakalayın onları, kuşatın onları, tüm geçit noktalarını tıkayın onların. Bunun ardından tövbe eder, namazı gereğince kılar, zekâtı verirlerse, yollarını açın onların. Kesin olan şu ki, Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (9. sure (TEVBE) 5. ayet)

“Sonra Allah, bunun ardından da dilediğinin tövbesini kabul eder. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (9. sure (TEVBE) 27. ayet)

Güçsüzlere, hastalara, infak edecek bir şey bulamayanlara, Allah ve resulü için öğüt verdikleri takdirde bir günah yoktur. Güzel davrananlar aleyhine bir yol yok. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (9. sure (TEVBE) 91. ayet)

“Diğer bazıları da günahlarını itiraf ettiler. Bunlar, iyi bir işle kötü olan diğer bir işi birbirine karıştırdılar. Belki Allah tövbelerini kabul eder. Çünkü Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (9. sure (TEVBE) 102. ayet)

“Bilmediler mi ki, Allah'tır kullarından o tövbeyi kabul eden, o sadakaları alan. Ve Allah'tır, O Tevvâb, O Rahîm...” (9. sure (TEVBE) 104. ayet)

“Yemin olsun ki, Allah, içlerinden bir grubun kalpleri kaymaya yüz tuttuktan sonra, peygambere ve o güçlük saatinde ona uymuş olan Muhacirlerle Ensar'a tövbe nasip etmiş, sonra da onların tövbelerini kabul buyurmuştur. Çünkü onlara karşı Raûf ve Rahîm'dir.

“Allah sana bir zarar dokundurursa, onu kaldıracak olan başkası değil, yine O'dur. O sana bir hayır dilerse, O'nun lütfunu reddedecek yoktur. Kullarından dilediğini lütfuyla nasiplendirir. Gafûr'dur O, Rahîm'dir.” (10. sure (YÛNUS) 107. ayet)

“Nûh dedi: "Binin içine! Onun akıp gitmesi de demir atması da Allah'ın adıyladır. Benim Rabbim elbette ki Gafûr'dur, Rahîm'dir." (11. sure (HÛD) 41. ayet)

"Rabbinizden af dileyip O'na yönelin. Rabbim Rahîm'dir, rahmeti sınırsızdır; Vedûd'dur, çok sevgilidir." (11. sure (HÛD) 90. ayet)

"Rabbim, onlar insanlardan birçoğunu saptırdılar. Artık beni izleyen bendendir. Bana isyan edene gelince, onun hakkında sen Gafûr ve Rahîm'sin.” (14. sure (İBRÂHİM) 36. ayet)

Haber ver kullarıma: Hiç kuşkusuz benim, evet benim, Gafûr ve Rahîm.” (15. sure (HİCR) 49. ayet)

“Ve ağırlıklarınızı yüklenir, canlarınızın yarısını tüketmeden varamayacağınız beldelere kadar taşırlar. Hiç kuşkusuz, Rabbiniz gerçekten Raûf'tur, çok acıyıp esirger; Rahîm'dir, sınırsızca merhamet eder.” (16. sure (NAHL) 7. ayet)

“Allah'ın nimetlerini saymaya kalkarsanız, onların sonunu getiremezsiniz. Allah, gerçekten Gafûr ve Rahîm'dir.” (16. sure (NAHL) 18. ayet)

“Yoksa kendilerini korkuta korkuta, sindire sindire yakalamayacağından emin midirler? Kuşkusuz ki, sizin Rabbiniz gerçekten Raûf'tur, Rahîm'dir.” (16. sure (NAHL) 47. ayet)

“Şu da var: Rabbin, bilgisizlik yüzünden kötülük işleyip de bunun ardından tövbe edip hallerini düzeltenler lehindedir. Sonra senin Rabbin gerçekten Gafûr ve Rahîm'dir.” (16. sure (NAHL) 119. ayet)

“Görmedin mi, Allah yeryüzündekileri ve denizde O'nun emriyle akıp giden gemileri sizin hizmetinize verdi. O'nun izni olmaksızın yerkürenin üstüne düşmemesi için göğü O tutuyor. Allah, insanlara karşı elbette Raûf, Rahîm'dir,” (22. sure (HAC) 65. ayet)

“Bu suçtan sonra tövbe edip iyi hal sergileyenler müstesna. Şu bir gerçek ki, Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (24. sure (NÛR) 5. ayet)

“Ya Allah'ın lütfu ve rahmeti üzerinizde olmasaydı! Allah Raûf'tur, Rahîm'dir.” (24. sure (NÛR) 20. ayet)

“Şöyle söyle: "Onu göklerde ve yerdeki sırrı bilen indirmiştir. Kuşkusuz O, Gafûr'dur, Rahîm'dir." 25. sure (FURKÂN) 6. ayet)

“Tövbe ederek inanan ve barışa yönelik iyi bir iş yapan müstesna. Allah, böylelerinin kötülüklerini güzelliğe dönüştürür. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (25. sure (FURKÂN) 70. ayet)

“Ve şüphesiz, senin Rabbindir O mutlak Azîz, mutlak Rahîm.” (26. sure (ŞUARA) 68, 104, 122,140,159, 175, 191 ayet)

“O Azîz, O Rahîm olana güvenip dayan.” (26. sure (ŞUARA) 217. ayet)

"Zulme bulaşan müstesna. O da bunu kötülüğün arkasından güzelliğe çevirirse hiç kuşkusuz ben Gafûr'um, Rahîm'im." (27. sure (NEML) 11. ayet)

"Rabbim, öz benliğime zulmettim, beni affet" diye yakardı da Allah onu affetti. Gafûr O'dur, Rahîm O'dur.” (28. sure (KASAS) 16. ayet)

“Allah'ın yardımıyla. Dilediğine yardım eder O! Azîz'dir, Rahîm'dir O.” (30. sure (RÛM) 5. ayet)

“İşte budur Allah! Gaybı da görüneni de bilen O'dur. Azîz'dir o, Rahîm'dir.”  (32. sure (SECDE) 6. ayet)

“Evlatlıklarınızı öz babalarına nispet ederek çağırın! Böyle yapmanız Allah katında adalete daha uygundur. Eğer onların babalarını bilmiyorsanız, o takdirde onlar sizin din kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Yanılarak işlediğiniz şeyde, üzerinize günah yoktur; fakat kalplerinizin kastetmiş oldukları müstesna. Ve Allah Gafûr ve Rahîm'dir.” (33. sure (AHZÂB) 5. ayet)

“Çünkü Allah, doğru sözlülere doğruluklarının karşılığını verecek. İkiyüzlülere de dilerse azap edecek. Belki de onlara tövbe nasip edecek. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (33. sure (AHZÂB) 24. ayet)

“Ey Peygamber! Biz sana şu hanımları helal kıldık: Mehirlerini verdiğin eşlerin, Allah'ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunanlar, amcalarının, halalarının, dayılarının, teyzelerinin kızlarından seninle birlikte hicret edenler. Peygamber kendisiyle evlenmek istediğinde, kendisini Peygamber'e hibe eden mümin bir kadını da öteki müminlere değil, yalnız sana özgü olmak üzere helal kıldık. Onlara eşleri ve elleri altındakiler hakkında neler farz kıldığımızı biz biliriz. Sana bir zorluk olmasın diyedir bu... Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (33. sure (AHZÂB) 50. ayet)

“Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, dış giysilerini üzerlerine alsınlar. Bu, onların tanınmaları ve incitilmemeleri için çok daha uygun bir yoldur. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (33. sure (AHZÂB) 59. ayet)

“Bunun böyle olması, Allah'ın; ikiyüzlü erkeklerle ikiyüzlü kadınlara, şirke sapmış erkeklerle şirke sapmış kadınlara azap etmesi, mümin erkeklerle mümin kadınların tövbelerini kabul etmesi içindir. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (33. sure (AHZÂB) 73. ayet)

“Yerin içine gireni, oradan çıkanı, gökten ineni, oraya yükseleni o bilir. Rahîm'dir O, Gafûr'dur.”  (34. sure (SEBE') 2. ayet)

“Azîz ve Rahîm'in indirdiği üzeresin.” (36. sure (YÂSÎN) 5. ayet)

“Rahîm Rab'den bir de sözlü selam!” (36. sure (YÂSÎN) 58. ayet)

“De ki: "Ey öz benlikleri aleyhine sınırı aşan/aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Allah, günahları tümden affeder. Çünkü O, mutlak Gafur, mutlak Rahim'dir." (39. sure (ZÜMER) 53. ayet” 

"Gafûr ve Rahîm Allah'tan bir ikram olarak..." (41. sure (FUSSİLET) 32. ayet)
“Allah'ın rahmet ettiği kimse müstesna. Allah Azîz'dir, Rahîm'dir.” (44. sure (DUHÂN) 42. ayet)

“Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır! Dilediğini affeder, dilediğine azap eder. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.”  (48. sure (FETİH) 14. ayet)

“Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya dek sabretmiş olsalardı, kendileri için elbette daha hayırlı olurdu. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (49. sure (HUCURÂT) 5. ayet)

“Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve onun resulüne inanın ki size rahmetinden iki nasip versin: Size, kendisiyle yol açacağınız bir ışık lütfetsin ve sizi affetsin. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (57. sure (HADÎD) 28. ayet)

“Ey iman edenler! Resulle gizlice konuşacağınız zaman, bu gizli konuşmanızdan önce bir sadaka verin! Bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Eğer bu imkânı bulamazsanız bilin ki, Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (58. sure (MÜCÂDİLE) 12. ayet)

“Öyle Allah ki O, tanrı yok O'ndan başka. Gaybı da görünen âlemi de bilen O! Rahman O, Rahîm O.” (59. sure (HAŞR) 22. ayet)

“Ey Peygamber! İnanmış kadınlar sana gelip Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık etmemeleri, zina etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup ortaya sürmemeleri, iyilik ve güzelliği belirlenmiş bir işte sana isyan etmemeleri hususunda seninle bey'atleşmek isterlerse, onlarla bey'atleş ve onlar için Allah'tan af dile! Kuşkusuz, Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (60. sure (MÜMTEHİNE) 12. ayet)

“Ey Peygamber! Allah'ın sana helal kıldığı şeyi, eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek neden haramlaştırıyorsun? Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (66. sure (TAHRÎM) 1. ayet)


1.                 ALLAH’IN AFFEDİLİCİLİĞİ VE MERHAMETİ:


“İşte böyle! Biz sizi, insanlar üstüne tanık olasınız, resul de sizin üstünüze tanık olsun diye, orta yolu izleyen bir ümmet yaptık. Biz, eskiden üzerinde olduğunu kıble haline getirdik ki resule uyanı, ökçesi üstüne gerisin geri dönenden ayıralım. Bu, Allah'ın kılavuzluk ettikleri dışındakilere gerçekten zor gelecektir. Ama Allah imanınızı işe yaramaz hale getirmeyecektir. Şu da bir gerçek ki, Allah öncelikle insanlara karşı çok acıyıcı, çok merhametlidir.” (2. sure (BAKARA) 143. ayet)

“Tövbe edip hallerini düzeltenlerle gerçeği açıklayanlar müstesna. İşte böylelerinin tövbesini kabul ederim. Doğrusu ben tövbeleri çok çok kabul edenim, rahmeti sınırsız olanım.” (2. sure (BAKARA) 160. ayet)

“Allah size leşi, kanı, domuz etini, Allah'tan başkası adına kesileni haram kılmıştır. Ama zorda kalanın, sınırı aşmadan, şuna-buna haksızlık ve tecavüze gitmeden yemesinde kendisi için günah yoktur. Allah çok affedici, çok merhametlidir.” (2. sure (BAKARA) 173. ayet)

“Kim vasiyet edenin haksızlığa sapmış veya günah işlemiş olmasından endişelenip de ilgililerin arasını bulursa ona günah yoktur. Allah çok affedici, çok merhamet edicidir.” (2. sure (BAKARA) 182. ayet)

“Eğer savaşı sona erdirirlerse Allah çok affedici, çok merhametlidir.” (2. sure (BAKARA) 192. ayet)

“Sonra, insanların akın edip döndüğü yerden siz de dönün ve Allah'tan af dileyin. Çünkü Allah çok affedicidir, çok merhametlidir.” (2. sure (BAKARA) 199. ayet)
“Kadınlar hakkında îlâ / yaklaşmamaya yemin edenler için dört ay bekleme vardır. Eğer o süre içinde eşlerine dönerlerse Allah bağışlayan, merhamet edendir.” (2. sure (BAKARA) 226. ayet)

“De ki: "Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok affedici, çok merhametlidir." (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 31. ayet)

“ Ondan sonra tövbe edip hallerini düzeltenler müstesna. Hiç şüphesiz, Allah, çok affedici, çok merhametlidir.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 89. ayet)

“Göklerde ne var, yerde ne varsa Allah'ındır. Dilediğini / dileyeni affeder; dilediğine / dileyene azap eder. Allah çok affedici, çok merhametlidir.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 129. ayet)

“Size, şu kadınlarla evlenmek haram kılınmıştır: Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, karılarınızın anneleri, kendileriyle birleştiğiniz hanımlarınızdan doğmuş olup evlerinizde oturan üvey kızlarınız -eğer anneleriyle birleşmemişseniz o takdirde sizin için bir günah yoktur- ve sulbünüzden gelen oğullarınızın karıları. İki kız kardeşi birlikte almanız da haram kılınmıştır. Eskide kalanlar müstesna. Allah çok affedici, çok merhametlidir.” (4. sure (NİSA) 23. ayet)

“İnanmış hür kadınları nikâhlama genişliğine gücü yetmeyeniniz, ellerinizin altındaki genç, mümin köle kızlarından biriyle evlensin. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Hep birbirinizdensiniz. O halde onları, ailelerinin izniyle nikâhlayın. Gizli dost edinmeyerek, zinadan uzak kalarak, iffetli hanımlar olmaları şartıyla onların mehirlerini örfe uygun bir biçimde verin. Evliliğe geçtikten sonra bir fuhuş yaparlarsa onlara, hür kadınlara uygulanan cezasının yarısı uygulanacaktır. Bu, köle ile evlenme yolu, günaha ve sıkıntıya girmekten korkanınız içindir. Sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır. Allah çok affedici, çok merhametlidir.” (4. sure (NİSA) 25. ayet)

“Ey inananlar! Mallarınızı aranızda bâtıl bir yolla / tutarsız bahanelerle yemeyin. Kendi hoşnutluğunuzla gerçekleşmiş bir ticaret olursa başka. Kendi canlarınıza kıymayın / intihar etmeyin. Hiç kuşkusuz, Allah, size karşı çok merhametlidir.” (4. sure (NİSA) 29. ayet)

“Allah katından dereceler, bir bağışlanma, bir rahmet... Allah çok affedici çok merhametlidir.” (4. sure (NİSA) 96. ayet)

“Tutkunluk derecesinde isteseniz de kadınlar arasında adaleti sağlamaya asla güç yetiremezsiniz. O halde tam bir eğilimle bir yana yönelip de öbürünü askıdaymış gibi bırakmayın. Barışı esas alıp sakınırsanız, Allah çok affedici, çok merhametli olacaktır.” (4. sure (NİSA) 129. ayet)

“Kim zulmünden sonra tövbe eder, halini düzeltirse kuşkusuz Allah onun tövbesini kabul eder. Allah çok affedici, çok merhametlidir.” (5. sure (MÂİDE) 39. ayet)

“Ayetlerimize iman edenler sana geldiğinde şöyle söyle: "Selam size! Rabbiniz, benliği üzerine rahmeti yazmıştır. İçinizden her kim bilgisizlikle bir kötülük işler de ardından tövbe edip halini düzeltirse, hiç kuşkusuz, Allah çok affedici, çok merhametlidir." (6. sure (EN'ÂM) 54. ayet)

“De ki: "Bana vahyolunanlar içinde, bu haram dediklerinizi yiyecek birine yasaklanmış bir şey bulamıyorum. Yalnız şunlardan biri olursa başka: leş, akıtılmış kan, domuz eti -ki o bir pisliktir- Allah'tan başkası adına boğazlanmış bir murdar." Iztırar haline düşen, başkasının hakkına dokunmamak, zorunluluk sınırını da aşmamak şartıyla bunlardan yiyebilir. Çünkü senin Rabbin çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.” (6. sure (EN'ÂM) 145. ayet)

“Sizi yeryüzünde öncekilere halefler yapan O'dur. Verdiği nimetlerle sizi denemek için kiminizi kiminiz üzerine derecelerle yükseltmiştir. Rabbin ceza verdiğinde çok süratli verir. Ama O, gerçekten çok affedici, çok merhametlidir.” (6. sure (EN'ÂM) 165. ayet)

“Musa şöyle yakardı: "Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla. Rahmetine sok bizi. Sen, rahmet edenlerin en merhametlisisin." (7. sure (A'RAF) 151. ayet)

“Günahlar işlendikten sonra tövbe ile iman edenlere gelince, o tövbe imandan sonra Allah çok affedici, çok merhametli olacaktır.” (7. sure (A'RAF) 153. ayet)

“Rabbin, kıyamet gününe kadar, kendilerine azabın en kötüsünü yapacak kimseleri üzerlerine göndereceğini bildirmişti. Senin Rabbin cezayı vermede çok süratli davranır; ama çok affedici, çok merhametlidir de.” (7. sure (A'RAF) 167. ayet)

“Artık elde ettiğiniz ganimetlerden helal ve temiz olarak yiyin; Allah'tan sakının! Allah çok affedici, çok merhametlidir. Ey Peygamber! Elinizde esir olarak bulunanlara de ki: "Eğer Allah, kalplerinizde bir hayır olduğunu bilirse size, sizden alınandan daha değerlisini verir ve sizi affeder. Allah çok affedici, çok esirgeyicidir." (8. sure (ENFÂL) 69-70. ayet)

“Çöl Araplarından bazıları da Allah'a ve âhiret gününe inanır, harcadığını Allah yanında yakınlıklara ve resulün dualarına vesîle edinir. Dikkat edin! O harcadıkları gerçekten kendileri için bir yakınlık vesîlesidir. Allah onları rahmetinin içine sokacaktır. Allah çok affedici, çok esirgeyicidir.” (9. sure (TEVBE) 99. ayet)

“Geride bırakılan üç kişinin de tövbesini kabul etmiştir. Bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmiş, öz benlikleri kendilerini sıkıştırmıştı; Allah'ın öfkesinden kurtulmak için yine Allah'a sığınmaktan başka çare olmadığını fark etmişlerdi. Sonra onlara tövbe nasip etti ki, eski hallerine dönsünler. Hiç kuşkusuz, Allah, tövbeleri çok çok kabul eden, rahmeti sınırsız olandır.” (9. sure (TEVBE) 118. ayet)

"Nefsimi ak pak gösteremem. Çünkü nefs, Rabbimin merhamet ettiği durumlar hariç, olanca gücüyle kötülüğü emreder. Ama Rabbim çok affedici, çok esirgeyicidir.” (12. sure (YÛSUF) 53. ayet)

“Dedi: "Daha önce kardeşi için güvendiğim gibi yine güveneyim size, değil mi? Her neyse, koruyucu olarak Allah'tır en hayırlı olan. Merhamet edenlerin en merhametlisi de O'dur." (12. sure (YÛSUF) 64. ayet)

“Dedi: "Rabbimden sizin için af dileyeceğim. Çok affedicidir O, çok merhametlidir." (12. sure (YÛSUF) 98. ayet)

“Kuşkusuz, Rabbin; işkenceye uğratıldıktan sonra hicret eden, ardından da cihat edip sabreden kişiler yanındadır. Bütün bunlardan sonra senin Rabbin elbette cömertçe affedecek, cömertçe merhamet edecektir!” (16. sure (NAHL) 110. ayet)

“Rabbiniz odur ki, lütfundan nasip arayasınız diye sizin için denizde gemiler yürütüyor. O, size karşı gerçekten çok merhametlidir. (17. sure (İSRÂ) 66. ayet)

“Ve Eyyûb... Rabbine şöyle yakarmıştı: "Dert gelip çattı bana; sen, rahmet edenlerin en merhametlisisin." (21. sure (ENBİYÂ) 83. ayet)

“O, odur ki sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarsın diye size acıyor/destek veriyor. Melekleri de öyle yapıyor. Zaten O, inananlara karşı çok merhametlidir.” (33. sure (AHZÂB) 43. ayet)

“Gökler, üstlerinden çatlayacak gibi titreşiyor. Melekler de Rablerinin hamdiyle tespih ediyorlar ve yeryüzündekiler için af diliyorlar. Gözünüzü açıp kendinize gelin! Allah'tır ancak hep affeden, hep merhamet eden” (42. sure (ŞÛRÂ) 5. ayet)

“Yahut da şöyle diyorlar: "Uyduruyor onu!" De ki: "Eğer uydursaydım onu, hiçbir şeye sahip olamazdınız Allah'tan kurtarmak için beni. İçine gömüldüğünüz yaygarayı en iyi bilen O'dur. Benimle sizin aranızda tanık olarak O yeter. Çok affedici, çok merhametlidir O." (46. sure (AHKAF) 8. ayet)

“Ey iman edenler! Zandan çok sakının! Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Sinsi casuslar gibi ayıp aramayın! Gıybet ederek biriniz ötekini arkasından çekiştirmesin! Sizden biri, ölmüş kardeşinin etini yemek ister mi? Bakın bundan iğrendiniz. Allah'tan sakının! Hiç kuşkusuz, Allah tövbeleri çok kabul eden, rahmeti sonsuz olandır.” (49. sure (HUCURÂT) 12. ayet)

"Biz önceden O'na yakarıyorduk. Çünkü O'dur Berr, cömertçe iyilik eden; O'dur rahmeti sınırsız olan." (52. sure (TÛR) 28. ayet)

“Olabilir ki Allah sizinle, onlardan düşman olduklarınız arasına bir sevgi koyar. Allah'ın gücü her şeye yeter. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (60. sure (MÜMTEHİNE) 7. ayet)

“Ey iman edenler! Şu bir gerçek ki, eşlerinizin ve evlatlarınızın içinden size bir düşman vardır; onlara karşı dikkatli olun! Eğer affeder, ellerini tutar, hatalarını görmezden gelirseniz, kuşkusuz, Allah da affedici, merhamet edici olur.” (64. sure (TEĞÂBÜN) 14. ayet)

“Hiç kuşkun olmasın, Rabbin senin durumunu biliyor. Gecenin üçte ikisinden daha azını, yarısını, üçte birini ayakta geçiriyorsun. Seninle beraber olanlardan bir grup da öyle. Allah, geceyi de gündüzü de ölçüye bağlamıştır. Sizin onu kuşatamayacağınızı bildi de size tövbe nasip etti. O halde Kur'an'dan, kolay geleni okuyun. Sizden hastalar olacağını bildi. Bir kısmının yeryüzünde dolaşıp Allah'ın lütfundan bir şeyler isteyeceklerini, diğer bir kısmının da Allah yolunda çarpışacaklarını bildi. O halde Kur'an'dan, kolay geleni okuyun! Namazı kılın! Zekâtı verin. Güzel bir ödünçle Allah'a ödünç verin! Öz benlikleriniz için önden gönderdiğiniz iyiliğin, Allah katında hayrını daha çok, ödülünü daha büyük olarak bulacaksınız. Allah'tan af dileyin. Hiç kuşkusuz, Allah çok affedici, çok esirgeyicidir.” (73. sure (MÜZZEMMİL) 20. ayet)


2.                 ALLAH'IN İNSANLARA ACIMASI / ŞEFKATİ, (RAÛF ALLAH):


“İşte böyle! Biz sizi, insanlar üstüne tanık olasınız, resul de sizin üstünüze tanık olsun diye, orta yolu izleyen bir ümmet yaptık. Biz, eskiden üzerinde olduğunu kıble haline getirdik ki resule uyanı, ökçesi üstüne gerisin geri dönenden ayıralım. Bu, Allah'ın kılavuzluk ettikleri dışındakilere gerçekten zor gelecektir. Ama Allah imanınızı işe yaramaz hale getirmeyecektir. Şu da bir gerçek ki, Allah öncelikle insanlara karşı çok acıyıcı, çok merhametlidir.” (2. sure (BAKARA) 143. ayet)

“İnsanlardan öylesi de vardır ki, benliğini Allah'ın hoşnutluğunu elde etmeye satar. Allah, kullarına karşı Raûf'tur, çok şefkatlidir.” (2. sure (BAKARA) 207. ayet)

“Gün gelecek, her benlik, hayırdan işlediğini önünde bulacaktır. Kötülükten işlediğini de... İsteyecektir ki, önüne getirilenle kendisi arasında uzun bir mesafe olsun. Allah sizi, kendisinden sakınmaya çağırır. Allah, kullarına karşı Raûf'tur, çok şefkatlidir.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 30. ayet)

“Yemin olsun ki, Allah, içlerinden bir grubun kalpleri kaymaya yüz tuttuktan sonra, peygambere ve o güçlük saatinde ona uymuş olan Muhacirlerle Ensar'a tövbe nasip etmiş, sonra da onların tövbelerini kabul buyurmuştur. Çünkü onlara karşı Raûf ve Rahîm'dir.” (9. sure (TEVBE) 117. ayet)

“Ve ağırlıklarınızı yüklenir, canlarınızın yarısını tüketmeden varamayacağınız beldelere kadar taşırlar. Hiç kuşkusuz, Rabbiniz gerçekten Raûf'tur, çok acıyıp esirger; Rahîm'dir, sınırsızca merhamet eder.” (16. sure (NAHL) 7. ayet)

“Yoksa kendilerini korkuta korkuta, sindire sindire yakalamayacağından emin midirler? Kuşkusuz ki, sizin Rabbiniz gerçekten Raûf'tur, Rahîm'dir.) 

“O, odur ki, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarsın diye kulu üzerine, gerçeği apaçık gösteren ayetler indiriyor. Allah size karşı gerçekten çok şefkatli, çok merhametlidir.” (57. sure (HADÎD) 9. ayet) 

“Onlardan sonra gelenler de şöyle derler: "Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş kardeşlerimizi affet; kalplerimizde, inananlara karşı bir düşmanlık bırakma! Rabbimiz, sen çok şefkatli, çok merhametlisin!" (59. sure (HAŞR) 10. ayet) 


3.                 ALLAH'IN İNSANLARA YUMUŞAK DAVRANMASI, HOŞGÖRÜŞÜ (HALÎM ALLAH):


Allah sizi, dil sürçmesi sonucu lağv olarak yaptığınız yeminlerinizden sorumlu tutmaz; ama O sizi kalplerinizin kazandığından hesaba çeker. Allah Gafûr'dur, çok affeder; Halîm'dir, çok yumuşak davranır.”  (2. sure (BAKARA) 225. ayet) 

“İddet bekleyen kadınlara evlenme isteğinizi dolaylı yoldan anlatmanızda veya böyle bir şeyi içinizde saklamanızda sizin için hiç bir günah yoktur. Allah bilmiştir ki, siz onları mutlaka anacaksınız, unutmayacaksınız. Bu sırada onlarla, örfün normal göreceği sözlerle konuşma dışında gizli bir buluşma için anlaşmayın. Ve zorunlu olan süre doluncaya kadar nikahı bağlamaya girişmeyin. Bilin ki Allah, benliklerinizin içindekini bilir. O'ndan sakının. Ve bilin ki Allah çok affedicidir, çok yumuşak davranışlıdır.” (2. sure (BAKARA) 235. ayet) 

“Güzel, yapıcı bir söz, bir bağışlama, ardından bir eziyet gelen sadakadan daha üstündür. Allah Ganî'dir, cömertliğine sınır yoktur; Halîm'dir, hoşgörüsüne sınır yoktur.” (2. sure (BAKARA) 263. ayet)

“Zevcelerinizin geriye bıraktığının yarısı sizindir, eğer onların çocuğu yoksa. Eğer onların çocuğu varsa, vasiyet ettikleri ve borçları ödendikten sonra geriye bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Eğer sizin çocuğunuz yoksa bıraktığınızın dörtte biri zevcelerinizindir. Eğer sizin çocuğunuz varsa bu durumda, yaptığınız vasiyet ve borcunuz ödendikten sonra geriye kalanın sekizde biri zevcelerinizindir. Eğer miras bırakan erkek veya kadının ana-babası ve çocuğu yok da erkek kardeşi veya kız kardeşi varsa, bu kardeşlerden herbirine altıda bir düşer. Kardeşler bundan fazla ise bu takdirde onlar, yapılmış bulunan vasiyet ve borç ödendikten sonra üçte bire ortaktırlar. Kimseye zarar verilmemelidir. Allah'tan bir öneridir bu. Allah Alîm'dir, Halîm'dir.” (4. sure (NİSA) 12. ayet)

“Ey iman sahipleri! Size açıklandığında canınızı sıkacak şeylerle ilgili soru sormayın. Kur'an indirilmekte iken onları sorarsanız size açıklanır. Allah onlardan vazgeçmiştir. Allah Gafûr'dur, Halîm'dir.” (5. sure (MÂİDE) 101. ayet) 

“Yedi gök, yerküre ve bunların içindekiler O'nu tespih ederler. Hiçbir şey yoktur ki, O'nu överek tespih etmesin; fakat siz onların tespihlerini fark edemezsiniz. O Halîm'dir, Gafûr'dur.” (17. sure (İSRÂ) 44. ayet)

“Onları, razı olacakları bir yere elbette sokacaktır. Allah elbette ki, Alîm'dir, Halîm'dir.” (22. sure (HAC) 59. ayet)

“Onlardan dilediğini geriye bırakırsın, dilediğini yanına alırsın. Bir süre için uzaklaştığın hanımlarından dilediğini yanına almanda bir sakınca yoktur. Onların gözlerinin aydınlanmasında, tasalanmalarında ve kendilerine verdiğinle hepsinin hoşnut olmasında bu daha uygun bir yoldur. Allah sizin kalplerinizde olanı bilir. Allah Alîm'dir, Halîm'dir.” (33. sure (AHZÂB) 51. ayet)

“Allah, gökleri ve yeri, yok olup gitmesinler diye tutuyor. Yemin olsun, eğer çöküp giderlerse, O'ndan başka hiç kimse onları tutamaz. Halîm'dir O, Gafûr'dur.”
“Eğer Allah'a gönül hoşluğuyla bir şey borç verirseniz O, onu sizin için katlayarak artırır ve sizin hatalarınızı bağışlar. Allah Şekûr'dur, şükredenlere karşılık verir; Halîm'dir, yumuşak ve merhametli davranır.” (64. sure (TEĞÂBÜN) 17. ayet) 


4.                  YÜCELER YÜCESİ ALLAH, MÜLKÜN GEÇEK SAHİBİDİR (MALİK VE MELİK ALLAH):


“Şöyle yakar: "Ey mülkün Mâlik'i, sahibi olan Allah’ım! Sen mülk ve saltanatı dilediğine verir, mülk ve saltanatı dilediğinden çekip alırsın. Dilediğini yüceltip aziz edersin, dilediğini alçaltıp zelil kılarsın. İmkân, mal ve nimet senin elindedir. Sen, her şeye kadirsin." (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 26. ayet) 

O Melik / o hak hükümdar olan Allah, yüceler yücesidir. Sana vahyi tamamlanmadan önce, Kur'an hakkında aceleci olma. Şöyle de:"Rabbim, ilmimi artır!" (20. sure (TÂHÂ) 114. ayet) 

Güçlü bir padişahın / bir Melîk'in katında, özü sözü birlere has oturma yerlerinde...” (54. sure (KAMER) 55. ayet)

Öyle Allah ki O, ilah yok O'ndan gayrı! Melik, Kuddûs, Selâm, Mümin, Müheymin, Azîz, Cebbâr, Mütekebbir. Allah, onların ortak koşmalarından yücedir, arınmıştır.” (59. sure (HAŞR) 23. ayet)

Göklerdekiler ve yerdekiler o Melik, o Kuddûs, o Azîz, o Hakîm Allah'ı tespih ediyor.” (62. sure (CUMUA) 1. ayet)


5.                 RAHMET, ALLAH RAHMETİ KENDİ ÖZ BENLİĞİ ÜZERİNE YAZMIŞTIR:


“Sor: "Kimindir gökler ve yer?" Cevap ver: "Allah'ındır." O Allah ki, rahmeti öz benliği üzerine yazmıştır. O sizi, varlığında hiç kuşku bulunmayan kıyamet gününde bir araya mutlaka toplayacaktır. Benliklerini hüsrana yuvarlamış kişiler var ya, onlar iman etmezler.” (6. sure (EN'ÂM) 12. ayet)

Kendisinden azap uzaklaştırılana o gün rahmet etmiştir. İşte açık kurtuluş budur.” (6. sure (EN'ÂM) 16. ayet) 

“Ayetlerimize iman edenler sana geldiğinde şöyle söyle: "Selam size! Rabbiniz, benliği üzerine rahmeti yazmıştır. İçinizden her kim bilgisizlikle bir kötülük işler de ardından tövbe edip halini düzeltirse, hiç kuşkusuz, Allah çok affedici, çok merhametlidir." (6. sure (EN'ÂM) 54. ayet)

“Senin o Ganî Rabbin rahmet sahibidir. Dilerse sizi ortadan kaldırır ve sizi bir başka topluluğun soyundan vücuda getirdiği gibi, ardınızdan da dilediğini sizin yerinize getirir.” (6. sure (EN'ÂM) 133. ayet) 

 Allah’ın Selam, Rahmet ve Bereketi ile Mağfiret ve Hidayeti üzerinize olsun.



1.                  ALLAH, HER ŞEYİ YARATAN, DONATAN VE EN İYİ BİLENDİR:

“Gökleri ve yeri yaratıp donatan Bedî' O'dur! Nasıl çocuğu olur O'nun, kendisinin bir eşi olmadı ki! Her şeyi O yarattı ve her şeyi en iyi şekilde bilen de O'dur!” (6. sure (EN'ÂM) 101. ayet)


2.                  ALLAH, ÂLEMLERİN RABBİDİR, GÖKLERİN VE YERİN VE BU İKİSİ ARASINDAKİLERİN YARATICISIDIR. MÜLK VE YÖNETİM O'NUNDUR:


Şu bir gerçek ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanların yararı için denizde yüzüp giden gemilerde, Allah'ın gökten suyu indirip onunla, ölümünden sonra toprağı dirilterek üzerine tüm canlılardan yaymasında, rüzgarların bir düzen içinde yönden yöne çevrilmesinde, gök ve yer arasında bir hizmete memur edilen bulutlarda, aklını işleten bir topluluk için sayısız izler-işaretler-ibretler vardır.” (2. sure (BAKARA) 164. ayet)

“Hamd Allah'adır! O ki gökleri ve yeri yaratmış, karanlıklara ve nura vücut vermiştir. Sonra, gerçeği örtenler bunları Rablerine denk tutuyorlar.” (6. sure (EN'ÂM) 1. ayet)

Gökleri ve yeri hak olarak yaratan da O'dur. "Ol!" dediği gün, hemen oluverir. Sözü haktır O'nun. Sûra üfleneceği gün de mülk ve yönetim O'nundur. Âlim'dir, görünmeyeni de görüneni de bilen O'dur. O'dur Hakîm, O'dur Habîr.” (6. sure (EN'ÂM) 73. ayet)

“Dedi: "Hiç de değil! Sizin Rabbiniz, göklerin ve yerin Rabbidir ki, onları yaratmıştır. Ben de bunlara tanıklık edenlerdenim." (21. sure (ENBİYÂ) 56. ayet)

Biz şu göğü ve yeri ve ikisi arasındakileri boşuna yaratmadık. Böyle düşünmek, küfre sapanların sanısıdır. Vay hallerine o inkârcıların, ateş yüzünden!” (38. sure (SÂD) 27. ayet)

Sizi bir tek canlıdan yarattı; sonra o canlıdan onun eşini vücuda getirdi. Ve sizin için davarlardan sekiz çift indirmiştir. Sizi annelerinizin karınlarında üç karanlık içinde, bir yaratıştan öbürüne geçirerek oluşturuyor. İşte Allah! Budur sizin Rabbiniz! Yalnız O'nundur mülk ve saltanat! İlah yoktur O'ndan başka! Hal böyle iken nasıl oluyor da gerçeğin tersine döndürülüyorsunuz?!” (39. sure (ZÜMER) 6. ayet)

Göklerin ve yerin yaratılışı / yarattıkları, insanların yaratılışından / insanlar âleminden elbette daha büyüktür. Ne var ki insanların çokları bilmiyorlar.” (40. sure (MÜ'MİN) 57. ayet)

Melek de onun kenarlarındadır. Rabbinin arşını, o gün onların üstündeki sekiz taşır.” (69. sure (HÂKKA) 17. ayet)


3.                  ALLAH, TÜM İNSANLARIN DA YARATICISI VE RABBİDİR, DÖNÜŞ ALLAH’ADIR:


Yemin olsun, sizi ilk yarattığımızdaki gibi yapayalnız / teker teker bize geldiniz. Size verip hayaline daldırdığımız şeyleri de sırtlarınızın arkasında bıraktınız. Sizinle ilgili hususlarda ortaklar olduklarını sandığınız şefaatçılarınızı da yanınızda görmüyorsunuz. Yemin olsun, koptu aranızdaki tüm bağlar ve uzaklaşıp kayboldu yanınızdan o bir şey sandıklarınız.” (6. sure (EN'ÂM) 94. ayet)

İnsanı bir spermden yarattı. Bir de bakmışsın insan, açıkça kafa tutan bir hasım oluvermiştir.” (16. sure (NAHL) 4. ayet)

Hepsi, saflar halinde Rabbine arz edilmiştir. Yemin olsun, sizi ilk kez yarattığımız gibi yine bize geldiniz. Ama siz, sizin için hesabın görüleceği bir zaman belirlemeyeceğimizi sanmıştınız.” (18. sure (KEHF) 48. ayet)

Ey insanlar! Ölümden sonra dirilme konusunda kuşku içinde olabilirsiniz. Ama şu bir gerçek ki, biz sizi bir topraktan, sonra bir spermden, sonra bir embriyodan / döllenmiş bir karışımdan, sonra ne olduğu kısmen belirli, kısmen belirsiz bir et parçasından yarattık ki, size açık seçik beyanda bulunalım. Ve sizi rahimlerde, belirlenen bir süreye kadar dilediğimiz şekilde bekletiyoruz. Sonra sizi bir çocuk olarak çıkarıyoruz. Daha sonra da tam kuvvetinize ulaşmanızı sağlıyoruz. Bununla birlikte içinizden bir kısmı öldürülüyor, yine içinizden bir kısmı ilimden sonra bir şey bilmesin diye ömrün en basit ve düşük noktasına geri gönderiliyor. Yeryüzünü de sönmüş kül halinde görürsün. Nihayet onun üzerine suyu indirdiğimizde titrer, kabarır ve her güzel / bereketli çiftten bir şeyler bitirir.” (22. sure (HAC) 5. ayet)

“Sonra o damlacığı bir embriyo halinde yarattık, sonra o embriyoyu bir et parçası halinde yarattık, sonra o et parçasını bir kemik halinde yarattık ve nihayet o kemiğe de bir et giydirdik. Sonra onu bir başka yaratılışta yeniden kurduk. Yaratıcıların en güzeli Allah'ın kudret ve sanatı ne yücedir!” (23. sure (MÜ'MİNÛN) 14. ayet)

Onun ayetlerinden biri de sizi, topraktan yaratmış olmasıdır. Sonra siz bir insan türü oldunuz, her tarafa yayılıyorsunuz.” (30. sure (RÛM) 20. ayet)

 “O, odur ki, yarattığı her şeyi güzel yarattı. Ve insanın yaratılışına çamurdan başladı. Sonra onun neslini bir üsareden, hor görülen bir sudan oluşturdu.” (32. sure (SECDE) 7-8. ayet)

Görmedi mi insan, kendisini bir spermden yarattığımızı! Bir de bize açık bir hasım kesilmiştir o.” (36. sure (YÂSÎN) 77. ayet)

"Oysaki sizi de yaptığınız şeyleri de Allah yaratmıştır." (37. sure (SÂFFÂT) 96. ayet)

“Öyle kişilerdir ki onlar, günahın büyüklerinden ve iğrençliklerden çekinip kaçınırlar. Bazı küçük sürçmeler hariç. Hiç kuşkusuz, senin Rabbin affı geniş olandır. Sizi en iyi bilen O'dur: Hem sizi topraktan oluşturduğu zaman hem de annelerinizin karınlarında ceninler halinde bulunduğunuz zaman. O halde kendi kendinizi temize çıkmış göstermeyin; kimin sakındığını en iyi bilen O'dur.” (53. sure (NECM) 32. ayet)

Benimle, yarattığım kişiyi baş başa bırak!” (74. sure (MÜDDESSİR) 11. ayet)

Sonra o, bir çiğnem et oldu da Allah onu yarattı, ardından düzgün bir şekle ulaştırdı.” (75. sure (KIYÂMET) 38. ayet)

“Doğrusu, biz insanı karışım olan bir spermden yarattık. Halden hale geçiririz onu. Sonunda onu işitici, görücü yaptık.” (76. sure (İNSÂN) 2. ayet)

Sizi basit bir sudan yaratmadık mı?” (77. sure (MÜRSELÂT) 20. ayet)

Siz mi daha zorsunuz yaratılışça, gök mü?” (79. sure (NÂZİÂT) 27. ayet)

Bir spermden! Yarattı onu, ölçülendirip biçimlendirdi onu.” (80. sure (ABESE) 19. ayet)

Fırlayan bir suyun bir parçacığından yaratıldı o.” (86. sure (TÂRIK) 6. ayet)

İnsanı, embriyodan / ilişip yapışan bir sudan / sevgi ve ilgiden / husûmetten yarattı.” (96. sure (ALAK) 2. ayet)


4.                  ALLAH, İNSANLARIN ASLINI TOPRAKTAN / ÇAMURDAN VE BİR TEK CANLIDAN (KENDİ RUHUNDAN ÜFLEYEREK) EN GÜZEL BİR BİÇİMDE YARATMIŞTIR.


(Beden, toprak ve sudan; Can / Ruh, Allah’tan)

“Allah katında İsa'nın durumu, Âdem'in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona "Ol!" dedi. Artık o, olur.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 59. ayet)

“Ey insanlar! Sizi bir tek canlıdan yaratan, ondan eşini vücuda getiren ve o ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinize karşı gelmekten sakının. Adını anarak birbirinizden dilekler dilediğiniz Allah'tan korkun. Rahimlerin haklarına saygısızlıktan da sakının. Şu bir gerçek ki Allah, Rakîb'dir, sizin üzerinizde sürekli ve titiz bir gözetleyicidir.” (4. sure (NİSA) 1. ayet)

Sizi bir balçıktan yaratmış olan O'dur. Sonra hüküm verip bir süre belirlemiştir. Belirlenmiş başka bir süre de onun katındadır. Bütün bunlardan sonra siz hâlâ kuşkulanıp duruyorsunuz.” (6. sure (EN'ÂM) 2. ayet)

“Sizi bir tek canlıdan vücuda getiren O'dur! Bu oluşumda bir karar kılma yeri var, bir de emanet olarak kalma yeri. İyice araştırıp kavrayan bir topluluk için ayetleri biz tam bir biçimde ayrıntılı kıldık.” (6. sure (EN'ÂM) 98. ayet)

Andolsun ki sizi yarattık, sonra sizi biçimlendirdik, sonra da meleklere: "Adem'e secde edin" dedik. Onlar da secde ettiler. Ama İblis etmedi, secde edenlerden olmadı o. Allah buyurdu: "Sana emrettiğimde secde etmeni engelleyen neydi?" İblis dedi: "Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın." (7. sure (A'RAF) 11-12. ayet)

O, odur ki, sizi bir tek canlıdan yarattı, eşini de ondan vücuda getirdi ki, gönlü buna ısınsın. Eşini sarıp kucaklayınca o, hafif bir yük yüklendi de bir süre onu gezdirdi. Ağırlaştığında ikisi birden Rablerine şöyle dua ettiler: "Bize iyi huylu, yakışıklı bir çocuk verirsen yemin ederiz, şükredenlerden olacağız." (7. sure (A'RAF) 189. ayet)

Yemin olsun, biz insanı; kuru çamurdan, değişken, cıvık bir balçıktan yarattık. Cini / İblis'i de daha önce kavurucu ateşten yaratmıştık. Hatırla o zamanı ki Rabbin meleklere, "Ben, kupkuru bir çamurdan, değişken, cıvık balçıktan bir insan yaratacağım." demişti. "Onu, amaçlanan düzgünlüğe ulaştırıp öz ruhumdan içine üflediğim zaman, önünde hemen secdeye kapanın." Meleklerin tümü, toplu halde secde ettiler. İblis müstesna. O, secde edenlerle beraber olmaya karşı çıktı. Allah dedi: "Ey İblis! Sana ne oluyor da secde edenlerle beraber olmuyorsun?" Dedi: "Kuru bir çamurdan, değişken, cıvık bir balçıktan yarattığın bir insana secde etmek için var olmadım." (15. sure (HİCR) 26-33. ayet)

“Hani, meleklere: "Âdem'e secde edin!" demiştik; onlar da secde etmişlerdi. Ama İblis secde etmemiş, şöyle demişti: "Çamur olarak yarattığın kişiye secde mi ederim?" Yine dedi: "Şu benden üstün kıldığına bir baksana! Yemin olsun, eğer beni kıyamet gününe kadar ertelersen, onun soyunu, pek azı hariç, hükmüm altına alacağım." Allah buyurdu: "Defol git! Onlardan kim sana uyarsa, cezanız cehennem olacaktır. Ne de mükemmel ceza." "Onlardan güç yetirdiğini sesinle yerinden oynat. Atlıların ve yayalarınla yaygara çıkarıp üzerlerine çullan. Mallarda, evlatlarda onlara ortak ol, onlara ha bire vaatte bulun." Şeytan onlara bir aldanıştan başka ne vaat eder ki?! "Kuşkusuz, benim kullarım üzerinde senin hiçbir sultan olmayacaktır." Vekil olarak Rabbin yeter.” (17. sure (İSRÂ) 61-65. ayet)

Yemin olsun ki, biz insanı topraktan oluşan bir özden yarattık.” (23. sure (MÜ'MİNÛN) 12. ayet)

Sudan bir insan yaratıp, onu nesep ve sıhriyet akrabaları halinde oluşturan O'dur. Rabbin çok güçlüdür.” (25. sure (FURKÂN) 54. ayet)

“Allah O'dur ki, sizi bir güçsüzlükten yarattı. Sonra o güçsüzlüğün arkasından bir kuvvet oluşturdu. Sonra o kuvvetin arkasından bir güçsüzlük ve ihtiyarlığa vücut verdi. Dilediğini yaratır. Alîm'dir O, Kadîr'dir.” (30. sure (RÛM) 54. ayet)

“O, odur ki, yarattığı her şeyi güzel yarattı. Ve insanın yaratılışına çamurdan başladı.” (32. sure (SECDE) 7. ayet)

“Şimdi sor onlara: Yaratış ve yaratılış bakımından onlar mı daha güçlüdür, yoksa bizim yarattığımız şuurlular mı? Gerçek şu ki, biz onları bir cıvık çamurdan yarattık.” (37. sure (SÂFFÂT) 11. ayet)

“Hani, Rabbin meleklere şöyle demişti: "Ben çamurdan bir insan yaratacağım." "Onu kıvama erdirip içine ruhumdan üflediğimde, önünde secde ederek eğilin!" Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan secde etmişlerdi.İblis etmemişti. O, kibre sapmış ve inkârcılardan olmuştu. Allah dedi: "Ey İblis, iki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan neydi? Burnu büyüklük mü ettin, yoksa yücelenlerden mi oldun?" İblis dedi: "Ben ondan hayırlıyım! Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın." (38. sure (SÂD) 71-76. ayet)

Sizi bir tek canlıdan yarattı; sonra o canlıdan onun eşini vücuda getirdi. Ve sizin için davarlardan sekiz çift indirmiştir. Sizi annelerinizin karınlarında üç karanlık içinde, bir yaratıştan öbürüne geçirerek oluşturuyor. İşte Allah! Budur sizin Rabbiniz! Yalnız O'nundur mülk ve saltanat! İlah yoktur O'ndan başka! Hal böyle iken nasıl oluyor da gerçeğin tersine döndürülüyorsunuz?!” (39. sure (ZÜMER) 6. ayet)

“Ey insanlar! Biz sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve örfler yoluyla tanışıp kaynaşasınız diye sizi milletlere, boylara ayırdık. Hiç kuşkusuz, Allah katında en seçkininiz, sakınılması gereken şeylerden en çok sakınanınızdır. Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.” (49. sure (HUCURÂT) 13. ayet)

İnsanı, pişirilmiş çamur gibi kuru bir balçıktan yarattı.” (55. sure (RAHMÂN) 14. ayet)

Biz insanı, gerçekten en güzel bir biçimde yarattık.” (95. sure (TÎN) 4. ayet)


5.                  ALLAH GÖKLERİ VE YERİ HAK OLARAK YARATMIŞTIR. İŞ VE OLUŞU ÇEKİP ÇEVİREN, OLAYLARI YARATAN DA ALLAH' TIR. YARATTIKLARINDA AYETLER (DELİLLER  / İBRETLER) VARDIR:


O Allah'tır ki, yeryüzündekilerin tümünü sizin için yarattı. Sonra göğe saltanat kurdu da onları yedi gök halinde düzenledi. O Alîm'dir, her şeyi çok iyi bilir.” (2. sure (BAKARA) 29. ayet)

“Rabbiniz o Allah'tır ki, gökleri ve yeri altı günde yaratmış, sonra da arş üzerinde egemenlik kurmuştur. Geceyi gündüze bürüyüp örter. O bunu, bu da onu aralıksız ve titiz bir biçimde kovalar durur. Güneş, Ay, yıldızlar O'nun emrine boyun eğmiş. Gözünüzü açın; yaratış da O'nundur, emir veriş de / yaratış da O'nun içindir, emir veriş de. Alemlerin Rabbi olan Allah çok yücedir.” (7. sure (A'RAF) 54. ayet)

“Şu bir gerçek ki, sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arş üzerine egemenlik kurup iş ve oluşu çekip çeviren Allah'tır. O'nun izni olmadıkça hiçbir şefaatçı devreye giremez. İşte bu Allah'tır sizin Rabbiniz. Artık O'na kulluk / ibadet edin. Düşünüp anlamıyor musunuz?” (10. sure (YÛNUS) 3. ayet)

“O, odur ki, gökleri ve yeri altı günde yaratmıştır. O'nun arşı da su üzerinde idi. Böyle yapması, iş ve davranış yönünden hanginizin daha güzel olduğunu belirlemek için sizi denemeye yöneliktir. Sen, "Kuşkusuz, sizler ölümden sonra diriltileceksiniz!" dediğinde, küfre batanlar hemen ve kesinlikle şöyle derler: "Bu apaçık bir büyüden başka şey değildir." (11. sure (HÛD) 7. ayet)

Allah'ın gökleri ve yeri hak olarak yarattığını görmedin mi? Dilerse sizi yok eder, yepyeni bir halk getirir.”  (14. sure (İBRÂHİM) 19. ayet)

Allah odur ki, gökleri ve yeri yarattı. Gökten bir su indirdi de onunla size rızık olarak türlü meyveler çıkardı. Emriyle denizde akıp gitmeleri için gemileri hizmetinize verdi. Irmakları da emrinize verdi.” (14. sure (İBRÂHİM) 32. ayet)
Yemin olsun, biz gökte burçlar oluşturduk ve onu / onları, seyredenler için süsledik.” (15. sure (HİCR) 16. ayet)

Gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Arınmıştır onların ortak tuttukları şeylerden.” (16. sure (NAHL) 3. ayet)

“O küfre sapanlar görmediler mi ki gökler ve yer bitişik idi, biz onları ayırdık. Her canlı şeyi sudan oluşturduk. Hâlâ iman etmeyecekler mi?” (21. sure (ENBİYÂ) 30. ayet)

“Yemin olsun, biz sizin üstünüzde yedi yol yarattık! Ve biz yaratılıştan / yaratılmışlardan gafil de değiliz. Gökten bir kaderle / belli ölçüde bir su indirdik de onu yeryüzünde durdurduk. Elbette ki biz, onu gidermeye de gücü yetenleriz! Onunla size hurmalardan ve üzümlerden bahçeler yetiştirdik, onlarda sizin için birçok meyveler vardır; onlardan yiyorsunuz. Ve bir ağaç da yetiştirdik ki, Tûr-i Sina'dan çıkar, yağlı olarak biter; yiyenlere katıktır. Davarlarda da sizin için elbette bir ibret vardır! Onların karınlarındakilerden size içiriyoruz. Onlarda sizin için birçok yarar var. Onlardan yiyorsunuz da. Hem onlar üzerinde hem de gemiler üzerinde taşınıyorsunuz.” (23. sure (MÜ'MİNÛN) 17-22. ayet)

Gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri altı günde yaratıp sonra arş üzerinde egemenlik kuran O'dur.” (25. sure (FURKÂN) 59. ayet)

Göklerin ve yerin yaratılmasıyla dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O'nun ayetlerindendir. Bunda, ilim sahipleri için elbette ibretler vardır.” (30. sure (RÛM) 22. ayet)

Gökleri direksiz, desteksiz yarattı; görüyorsunuz onları. Ve yeryüzüne, sizi çalkalayıp sendeletmesin diye ağırlıklar, dayanaklar bıraktı ve orada her çeşit hayvanı yaydı. Gökten bir su indirdik de orada her türlü cömert ve bereketli çifti filizlendirdik.” (31. sure (LOKMAN) 10. ayet)

Allah'tır ki gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yaratmış, sonra arş üzerinde egemenlik kurmuştur. O'nun dışındakilerden size ne bir dost vardır ne de bir şefaatçı. Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?” (32. sure (SECDE) 4. ayet)

Şu bir gerçek ki, biz, resullerimize ve iman edenlere, hem dünya hayatında hem de tanıkların ayağa kalkacakları gün mutlaka yardım edeceğiz.” (40. sure (MÜ'MİN) 51. ayet)

Yemin olsun, biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri altı günde yarattık. Ve bize hiçbir yorgunluk dokunmadı.” (50. sure (KAF) 38. ayet)

Gökleri ve yeri hak olarak yarattı; sizi biçimlendirdi ve görünüşlerinizi güzel yaptı. Yalnız O'nadır dönüş.” (64. sure (TEĞÂBÜN) 3. ayet)

Allah O'dur ki, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yaratmıştır. Emir / iş ve oluş onlar arasında sürekli iner ki, Allah'ın her şeye kadir olduğunu ve Allah'ın bilgi bakımından her şeyi kuşattığını bilesiniz.” (65. sure (TALÂK) 12. ayet)

"Görmediniz mi, Allah yedi göğü ahenkli bir bütün olarak nasıl yarattı?" (71. sure (NÛH) 15. ayet)


1.                  ALLAH HER ŞEYİ TAM, MÜKEMMEL YARATMIŞTIR:


Birbiriyle uyum ve ahenk içinde yedi gökleri yaratan da O'dur. O Rahman'ın yaratışında / yarattıklarında herhangi bir uyuşmazlık, aykırılık, çelişme göremezsin. Bir kez daha bak! Bir çatlaklık, bir uyuşmazlık görüyor musun?” (67. sure (MÜLK) 3. ayet)

"Görmediniz mi, Allah yedi göğü ahenkli bir bütün olarak nasıl yarattı?" (71. sure (NÛH) 15. ayet)


2.                  ALLAH YARATMAYI BAŞLATAN VE TEKRAR EDENDİR:


“Allah'tan hak bir vaat olarak hepinizin dönüşü yalnız O'nadır. Yaratılışı başlatır, sonra yarattıklarını varlık alanına ardarda çıkarır ki, iman edip hayra ve barışa yönelik amelleri yerli yerince sergileyenleri ödüllendirsin. Küfre dalanlara gelince, onlar için, nankörlük edip gerçeği örtmeleri yüzünden, kaynar sudan bir içki ve acıklı bir azap öngörülmüştür.” (10. sure (YÛNUS) 4. ayet)

“Cezaları işte budur. Çünkü ayetlerimizi inkâr ettiler ve şöyle dediler: "Biz, bir kemik yığını olduktan, unufak hale geldikten sonra mı, sahi bundan sonra mı, yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?" (17. sure (İSRÂ) 98. ayet)

Görmediler mi ki, o, gökleri ve yeri yaratan Allah, kendilerinin benzerlerini yaratmaya da Kaadir'dir. Onlar için bir süre belirlemiştir, bunda kuşku yok. Ama zalimler, inkârdan başka bir şeyde direnmiyorlar.” (17. sure (İSRÂ) 99. ayet)

Sizi yerden yarattık. Tekrar oraya göndereceğiz. Ve oradan sizi bir kez daha çıkaracağız.” (20. sure (TÂHÂ) 55. ayet)

“Gün olur göğü, yazı tomarlarını dürer gibi düreriz. İlk yaratılışta başladığımız gibi onu baştan yaparız. Üzerimizde bir vaat olarak biz bunu mutlaka yapacağız.” (21. sure (ENBİYÂ) 104. ayet)

Yoksa yaratmaya başlayıp sonra tekrar tekrar yaratan ve sizi gözeten ve yerden rızıklandıran mı hayırlı? Allah'ın yanında bir ilah mı var? De ki: "Getirin susturucu kanıtınızı, eğer doğru sözlüler iseniz." (27. sure (NEML) 64. ayet)

Allah yaratışa başlar, sonra onu varlık alanından çekip tekrar yaratır. En sonunda O'na döndürülürsünüz.” (30. sure (RÛM) 11. ayet)

Yaratmaya ilk başlayan / yaratılanları ilk yaratan O'dur. Sonra onları çevirip yeniden yaratacaktır. Bu O'nun için çok da kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce örnekler / en yüce sıfatlar O'nundur. O'dur Azîz, O'dur Hakîm...” (30. sure (RÛM) 27. ayet)

İlk yaratan da O'dur, tekrar yaratan da O'dur!” (85. sure (BÜRÛC) 13. ayet)


3.                  ALLAH HER ŞEYİ İLK YARATMIŞTIR:


Yaratmaya ilk başlayan / yaratılanları ilk yaratan O'dur. Sonra onları çevirip yeniden yaratacaktır. Bu O'nun için çok da kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce örnekler / en yüce sıfatlar O'nundur. O'dur Azîz, O'dur Hakîm...” (30. sure (RÛM) 27. ayet)

“De ki: "Onlara hayatı verecek olan, onları ilk kez yaratandır. O, bütün  yaratılmışları / her türlü yaratmayı çok iyi bilmektedir." (36. sure (YÂSÎN) 79. ayet)

İlk yarıştan âciz kalıp yorulmuş muyduk? Hayır, yeni bir yaratıştan kuşku içinde olan onlardır.” (50. sure (KAF) 15. ayet

Yemin olsun, ilk yaratışı / yaratılışı bildiniz. Peki düşünüp ibret alsanız olmaz mı?” (56. sure (VÂKIA) 62. ayet)

İlk yaratan da O'dur, tekrar yaratan da O'dur!” (85. sure (BÜRÛC) 13. ayet)


4.                  ALLAH HER ŞEYİ YOKTAN YARATMIŞTIR:


"Bu budur." dedi. Rabbin şöyle buyurdu: "Onu yapmak benim için çok kolaydır. Nitekim daha önce de sen hiçbir şey değilken seni yaratmıştım." (19. sure (MERYEM) 9. ayet)

“Hatırlamıyor mu insan; o daha önce hiçbir şey değilken, onu biz yarattık.” (19. sure (MERYEM) 67. ayet)

Tanıklık edene, tanıklık edilene / seyredene, seyredilene,” (85. sure (BÜRÛC) 3. ayet)


5.                  ALLAH HER ŞEYİ SUDAN YARATMIŞTIR:


“O küfre sapanlar görmediler mi ki gökler ve yer bitişik idi, biz onları ayırdık. Her canlı şeyi sudan oluşturduk. Hâlâ iman etmeyecekler mi?” (21. sure (ENBİYÂ) 30. ayet)

Allah, tüm canlıları sudan yarattı. Onlardan kimileri karnı üzerinde yürür, kimileri iki ayak üstünde yürür, kimileri de dört ayak üstünde... Allah dilediğini yaratıyor, Allah her şeye kadirdir.” (24. sure (NÛR) 45. ayet)


6.                  ALLAH’IN ARŞI DA SU ÜSTÜNDE İDİ:


“O, odur ki, gökleri ve yeri altı günde yaratmıştır. O'nun arşı da su üzerinde idi. Böyle yapması, iş ve davranış yönünden hanginizin daha güzel olduğunu belirlemek için sizi denemeye yöneliktir. Sen, "Kuşkusuz, sizler ölümden sonra diriltileceksiniz!" dediğinde, küfre batanlar hemen ve kesinlikle şöyle derler: "Bu apaçık bir büyüden başka şey değildir." (11. sure (HÛD) 7. ayet)


7.                  ALLAH GÖKLERİ VE YERİ ALTI GÜNDE (EVREDE) YARATMIŞTIR:


Rabbiniz o Allah'tır ki, gökleri ve yeri altı günde yaratmış, sonra da arş üzerinde egemenlik kurmuştur. Geceyi gündüze bürüyüp örter. O bunu, bu da onu aralıksız ve titiz bir biçimde kovalar durur. Güneş, Ay, yıldızlar O'nun emrine boyun eğmiş. Gözünüzü açın; yaratış da O'nundur, emir veriş de / yaratış da O'nun içindir, emir veriş de. Alemlerin Rabbi olan Allah çok yücedir.” (7. sure (A'RAF) 54. ayet)

Şu bir gerçek ki, sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arş üzerine egemenik kurup iş ve oluşu çekip çeviren Allah'tır. O'nun izni olmadıkça hiçbir şefaatçı devreye giremez. İşte bu Allah'tır sizin Rabbiniz. Artık O'na kulluk/ibadet edin. Düşünüp anlamıyor musunuz?” (10. sure (YÛNUS) 3. ayet)

O, odur ki, gökleri ve yeri altı günde yaratmıştır. O'nun arşı da su üzerinde idi. Böyle yapması, iş ve davranış yönünden hanginizin daha güzel olduğunu belirlemek için sizi denemeye yöneliktir. Sen, "Kuşkusuz, sizler ölümden sonra diriltileceksiniz!" dediğinde, küfre batanlar hemen ve kesinlikle şöyle derler: "Bu apaçık bir büyüden başka şey değildir." (11. sure (HÛD) 7. ayet)

Gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri altı günde yaratıp sonra arş üzerinde egemenlik kuran O'dur.” (25. sure (FURKÂN) 59. ayet)

Allah'tır ki gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yaratmış, sonra arş üzerinde egemenlik kurmuştur. O'nun dışındakilerden size ne bir dost vardır ne de bir şefaatçı. Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?” (32. sure (SECDE) 4. ayet)

İş ve oluşu gökten yere doğru çekip çevirir; sonra o O'na yükselip çıkar: Bir günde ki, süresi, sizin saymakta olduğunuz günlerden bin yıla denktir.” (32. sure (SECDE) 5. ayet)

“De ki: "Siz, yerküreyi iki günde yaratana gerçekten nankörlük edip O'na ortaklar mı koşuyorsunuz? Âlemlerin Rabbi'dir O." O, yeryüzüne, denge ve dayanıklılık sağlayan dağları üstünden yerleştirdi. Onda bereketlere vücut verdi. Ve onda, azıklarını dört günde takdir edip düzenledi. İsteyip duranlar için eşit miktarda olmak üzere... Sonra buhar/duman halindeki göğe yöneldi de ona ve yerküreye şöyle seslendi: "İsteyerek veya istemeyerek gelin!" Onlar şöyle dediler: "İsteyerek geldik!" Böylece onları, iki günde yedi gök halinde takdir edip her göğe kendi iş ve oluşunu vahyetti. Ve biz, arza en yakın göğü kandillerle ve bir korumayla donattık. İşler bunlar Azîz ve Alîm olanın takdiridir. (41. sure (FUSSİLET) 9-12. ayet)

“Yemin olsun, biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri altı günde yarattık. Ve bize hiçbir yorgunluk dokunmadı.” (50. sure (KAF) 38. ayet)


8.                  ALLAH’IN YARATIŞI HASSAS ÖLÇÜ DÂHİLİNDEDİR:


İş onların söyledikleri gibi değil. Onlar o kıyamet saatini yalanladılar. Ve biz, kıyamet saatini yalanlayanlara alevli bir ateş hazırlamışızdır.” (25. sure (FURKÂN) 11. ayet)

Şu bir gerçek ki, biz her şeyi bir ölçüye göre / bir kaderle yarattık.” (54. sure (KAMER) 49. ayet)

Bilinen bir ölçüye / süreye kadar. Bir ölçüyle yaptık. Ne güzel ölçü koyanlarız biz!” (77. sure (MÜRSELÂT) 22-23. ayet)

“Bir spermden! Yarattı onu, ölçülendirip biçimlendirdi onu.” (80. sure (ABESE) 19. ayet)


9.                  ALLAH İÇİN YARATILIŞ KOLAYDIR:


“Allah'ın gökleri ve yeri hak olarak yarattığını görmedin mi? Dilerse sizi yok eder, yepyeni bir halk getirir. Bu, Allah'a hiç de zor gelmez.” (14. sure (İBRÂHİM) 19-20. ayet)

"Bu budur." dedi. Rabbin şöyle buyurdu: "Onu yapmak benim için çok kolaydır. Nitekim daha önce de sen hiçbir şey değilken seni yaratmıştım." (19. sure (MERYEM) 9. ayet)

“Yaratmaya ilk başlayan / yaratılanları ilk yaratan O'dur. Sonra onları çevirip yeniden yaratacaktır. Bu O'nun için çok da kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce örnekler / en yüce sıfatlar O'nundur. O'dur Azîz, O'dur Hakîm...” (30. sure (RÛM) 27. ayet)

“Yemin olsun, rahatça, incitmeden çekenlere / düğümü hünerle çözenlere / bir yerden bir yere gidenlere / coşkuyla iç çekenlere,” (79. sure (NÂZİÂT) 2. ayet)


10.               ALLAH HİÇ YORULMADAN YARATMIŞTIR:


Yemin olsun, biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri altı günde yarattık. Ve bize hiçbir yorgunluk dokunmadı.” (50. sure (KAF) 38. ayet)


11.               ALLAH İÇİN TÜM İNSANLARIN YARATILIŞI, TEK BİR İNSANIN YARATILIŞI GİBİDİR:


Sizin yaratılmanız da diriltilmeniz de bir tek canlınınki gibidir. Allah Semî'dir, Basîr'dir.” (31. sure (LOKMAN) 28. ayet)


12.               ALLAH TÜM YARATIKLARDAN HABERDARDIR:


“Kuşkusuz senin Rabbin, evet o, Hallâk'tır, hiç durmadan yaratır; en iyi şekilde bilir.”  (15. sure (HİCR) 86. ayet)

“De ki: "Onlara hayatı verecek olan, onları ilk kez yaratandır. O, bütün yaratılmışları / her türlü yaratmayı çok iyi bilmektedir." (36. sure (YÂSÎN) 79. ayet)

“Ey insanlar!Biz sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve örfler yoluyla tanışıp kaynaşasınız diye sizi milletlere, boylara ayırdık. Hiç kuşkusuz, Allah katında en seçkininiz, sakınılması gereken şeylerden en çok sakınanınızdır. Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.” (49. sure (HUCURÂT) 13. ayet)


13.               ALLAH İÇİN YARATILIŞ, YENİLERİYLE DEĞİŞTİRİLEBİLİR:


“Allah'ın gökleri ve yeri hak olarak yarattığını görmedin mi? Dilerse sizi yok eder, yepyeni bir halk getirir.” (14. sure (İBRÂHİM) 19. ayet)

Dilerse sizi yok eder, yepyeni bir halk getirir.” (35. sure (FATIR) 16. ayet)


14.               ALLAH, DAHA NİCE BİLMEDİKLERİNİZİ YARATMIŞTIR:


“Hem binesiniz diye hem de bir süs olarak atları, katırları, eşekleri de yarattı. Ve bilemeyeceğiniz daha neler yaratır O...” (16. sure (NAHL) 8. ayet)

Şanı yücedir o Allah'ın ki toprağın bitirdiklerinden, onların öz benliklerinden ve nice bilmediklerinden bütün çiftleri yaratmıştır.” (36. sure (YÂSÎN) 36. ayet)


15.               ALLAH’IN YARATTIKLARININ ŞERRİ; ŞEYTANLAŞAN YARATIKLAR:


Yarattıklarının şerrinden,” (113. sure (FELAK) 2. ayet)


16.               ALLAH YARATILIŞA ŞAHİT TUTMAMIŞTIR:


Ben onları ne göklerle yerin yaratılmasına, hatta ne kendilerinin yaratılmasına tanık tuttum. Ben, sapıp gitmişleri yardımcı edinecek değilim.” (18. sure (KEHF) 51. ayet)

“Rahman'ın kulları olan melekleri, dişiler saydılar. Onların yaratılışına tanık mıydılar? Tanıklıkları yazılacak ve sorguya çekilecekler.” (43. sure (ZUHRUF) 19. ayet)


17.              ALLAH’IN YARATIŞINDA BÜYÜK PATLAMA (BİG BANG TEORİSİ):


O küfre sapanlar görmediler mi ki gökler ve yer bitişik idi, biz onları ayırdık. Her canlı şeyi sudan oluşturduk. Hâlâ iman etmeyecekler mi? “ (21. sure (ENBİYÂ) 30. ayet)


1.                 ALLAH İLE AHİT:


a)                 ÂDEMOĞULLARIYLA (TÜM İNSANLARLA) AHİT:


“Hani Rabbin, ademoğullarından, bellerinden zürriyetlerini alıp onları öz benliklerine şahit tutarak sormuştu: "Rabbiniz değil miyim?" Onlar: "Rabbimizsin, buna tanıklık ederiz." demişlerdi. Kıyamet günü, "biz bundan habersizdik" demeyesiniz.” (7. sure (A'RAF) 172. ayet)

 “Ey âdemoğulları! Ben size, "Şeytana kulluk etmeyin, o sizin için açık bir düşmandır!" demedim mi? "Bana ibadet edin, dosdoğru yol budur!" demedim mi?” (36. sure (YÂSÎN) 60-61. ayet)

“İman sahipleri iseniz size ne oluyor da Allah'a güvenmiyorsunuz? Oysaki Resul sizi Rabbinize inanmaya çağırıyor, sizden kuvvetli bir söz de almıştır.” (57. sure (HADÎD) 8. ayet


b)                 İSRAİLOĞULLARI (YAHUDİLER) İLE AHİT:


“Ey İsrail oğulları! Size lütfettiğim nimetimi hatırlayın; bana verdiğiniz söze vefalı olun ki, ben de size ahdimde vefalı olayım. Ve yalnız benden korkun.” (2. sure (BAKARA) 40. ayet)

“Hani, sizden şu şekilde kesin söz almış da Tûr'u üzerinize kaldırmıştık: "Size verdiğimizi kuvvetle tutun ve içinde olanı hatırlayıp zikredin ki, sakınabilesiniz." (2. sure (BAKARA) 63. ayet)

İsrailoğulları'ndan şöyle bir söz de almıştık: Allah'tan başkasına ibadet etmeyin, anne-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik ve güzellikle davranın. İnsanlara güzeli ve güzelliği söyleyin. Namazı kılın, zekâtı verin. Bütün bunlardan sonra siz, pek azınız müstesna, sırt çevirdiniz. Hâlâ da yüz çevirip duruyorsunuz. Sizden şu sözü de almıştık: Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz. Birbirlerinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız. Bunu kabul etmiştiniz. Hâlâ da buna tanıklarsınız.” (2. sure (BAKARA) 83-84. ayet)

“Kesin söz vermeleri için Tûr'u üzerlerine kaldırdık ve onlara: "Kapıdan secde ederek girin." dedik. Onlara şunu da söyledik: "Cumartesi gününde azgınlık yapmayın." Onlardan sapasağlam bir söz almıştık.” (4. sure (NİSA) 154. ayet)

Yemin olsun ki, Allah İsrailoğullarının mîsakını almıştı da içlerinden on iki temsilci / başkan göndermiştik. Allah şöyle demişti: "Ben sizinle beraberim. Namazı kılarsanız, zekâtı verirseniz, resullerime inanır, onları desteklerseniz ve Allah'a güzel bir biçimde borç verirseniz, kötülüklerinizi elbette örteceğim ve sizi, altlarından ırmaklar akan cennetlere elbette koyacağım. Artık bundan sonra küfre gideniniz yolun denge noktasından sapmış olur." (5. sure (MÂİDE) 12. ayet)

Yemin olsun ki biz, İsrailoğullarının kesin sözlerini almış da onlara resuller göndermiştik. Ne zaman bir resul onlara nefislerinin hoşlanmadığı bir şeyi getirdiyse bir kısmını yalanladılar; bir kısmını da öldürüyorlardı.” (5. sure (MÂİDE) 70. ayet)

“Seni toplumundan çabucak uzaklaştıran neydi, ey Mûsa? Dedi: "Onlar, benim eserim üzerindeler. Ben sana gelmede acele davrandım ki, benden hoşnut olasın, ey Rabbim!" Buyurdu: "Biz senden sonra toplumunu tam bir biçimde imtihan ettik. Sâmirî onları saptırdı." Bunun üzerine Mûsa, öfkeli ve ümidi kırık bir halde kavmine döndü. Dedi: "Ey toplumum! Rabbiniz size güzel bir vaatte bulunmadı mı? Süre mi size uzun geldi yoksa Rabbinizden üzerinize bir gazabın inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz söze ters davrandınız?" Dediler ki: "Biz sana kendi irademizle / malımızla karşı çıkmadık. Olay şu: Bize o topluluğun süs eşyalarından bazıları yükletilmişti, onları kaldırıp attık; aynı şekilde Sâmirî de attı." Sâmirî onlar için, böğürmesi olan bir buzağı heykeli çıkardı. Dediler ki: "Bu, hem sizin hem de Mûsa'nın tanrısıdır. Ama Mûsa unuttu." Görmüyorlar mı ki; o buzağı onlara bir sözü geri çeviremiyor; kendilerine bir zarar veremiyor, bir yarar sağlayamıyor. Yemin olsun, Hârun daha önce onlara şunu söylemişti: "Ey kavmim, siz bununla imtihan edildiniz. Sizin Rabbiniz o Rahman'dır. Artık bana uyun, emrime itaat edin!" Onlar şöyle demişlerdi: "Mûsa bize dönünceye kadar ona tapıcılar olmakta devam edeceğiz." Mûsa dedi: "Ey Hârun, onların saptıklarını gördüğün zaman seni ne engelledi de, Benim ardım sıra gelmedin. Emrime isyan mı ettin?" Hârun dedi: "Ey annemin oğlu! Sakalımı, başımı tutma. Ben senin şöyle diyeceğinden korkmuştum: 'Beniisrail arasına ayrılık soktun, sözüme bağlı kalmadın!" Mûsa dedi: "Senin derdin neydi, ey Sâmirî?" Sâmirî dedi: "Onların görmediklerini gördüm. Resulün izinden bir avuç avuçladım da onu attım. Nefsim bana böylesini hoş gösterdi." Mûsa dedi: "Defol, çünkü sen, hayatın boyunca "bana dokunmayın" diyeceksin! Ve senin için asla kaytaramayacağın bir hesap zamanı da var. O başını bekleyip durduğun tanrına bir bak! Onu kesinlikle yakacağız, sonra da un ufak edip denize dökeceğiz." (20. sure (TÂHÂ) 83-97. ayet)


c)                  KİTAP VERİLENLER (HİRİSTİYANLAR) İLE AHİT:


“Allah, kendilerine kitap verilenlerden şu yolda mîsak almıştı: "Onu insanlara mutlaka açık-seçik bildireceksiniz, onu saklamayacaksınız." Ama onlar Kitap'ı sırtlarının gerisine attılar, basit bir ücret karşılığı onu sattılar. Ne kötü şey satın alıyorlar!” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 187. ayet)

"Biz Hıristiyanlarız!" diyenlerden de mîsaklarını almıştık. Onlar da öğütlenmek üzere çağırıldıkları şeyden nasiplenmeyi unuttular. Bu yüzden, aralarına kıyamete değin düşmanlık ve şiddetli nefret saldık. Sınaat / teknoloji olarak ürettikleri şeylerin ne olduğunu Allah onlara yakında haber verecektir.” (5. sure (MÂİDE) 14. ayet)


d)                 İNANANLAR (İMAN SAHİPLERİ) İLE AHİT:


Allah'ın, üzerinizdeki nimetini ve sizi bağladığı mîsakını unutmayın. Hani, "İşittik, boyun eğdik!" demiştiniz. Allah'tan korkun. Allah, göğüslerin içindekini çok iyi bilir.” (5. sure (MÂİDE) 7. ayet) 


e)                 PEYGAMBERLER (NEBİLER) İLE AHİT:


Ve unutma ki Allah, peygamberlerden mîsaklarını almış, şöyle demişti: "Size Kitap'tan ve hikmetten nasip verdim. Sonra size elinizdekini doğrulayıcı bir resul geldiğinde, ona mutlaka inanacak ve ona muhakkak yardım edeceksiniz. Kabul ettiniz ve ağır yükümü üzerinize aldınız mı?". "Kabul ettik." dediler. "O halde tanık olun, sizinle beraber ben de tanıklardanım." dedi.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 81. ayet)

Biz, peygamberlerden mîsaklarını almıştık. Senden de mîsak aldık. Nûh'tan, İbrahim'den, Mûsa'dan, Meryem oğlu İsa'dan, bunların hepsinden kuvvetli bir sözleşmeyle mîsak aldık;” (33. sure (AHZÂB) 7. ayet)


f)                  HZ. MUHAMMED İLE AHİT:


Biz, peygamberlerden mîsaklarını almıştık. Senden de mîsak aldık. Nûh'tan, İbrahim'den, Mûsa'dan, Meryem oğlu İsa'dan, bunların hepsinden kuvvetli bir sözleşmeyle mîsak aldık;” (33. sure (AHZÂB) 7. ayet)


g)                 ALLAH'IN AHDİNE SIĞINANLAR:


Allah hiç bir benliğe, yaratılış kapasitesinin üstünde bir yük yüklemez / teklifte bulunmaz. Her benliğin yaptığı iyilik kendi lehine, işlediği kötülük kendi aleyhinedir / kişinin hem kendisi hem başkaları için kazandığı onun lehine, yalnız kendi nefsi için kazandığı onun aleyhinedir / kişinin kendi emeği ile kazandığı lehine, başkalarının sırtından kazandığı aleyhinedir. "Ey Rabb'imiz! Unutur yahut hata edersek bizi hesaba çekme. Ey Rabb'imiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabb'imiz! Bize, güç yetiremeyeceğimiz şeyleri de yükleme. Affet bizi, bağışla bizi, acı bize. Sen bizim Mevlâ'mızsın. Küfre sapanlar topluluğuna karşı yardım et bize!" (2. sure (BAKARA) 286. ayet)

Allah'tan bir ipe ve insanlardan bir ipe tutunmaları dışında, nerede bulunsalar üzerlerine zillet damgası vurulur. Allah'ın hışmına uğramışlardır. Üzerlerine miskinlik damgası vurulmuştur. Bu böyledir. Çünkü onlar, Allah'ın ayetlerine küfrediyor, haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı; isyan etmişlerdi, zulüm ve azgınlık sergiliyorlardı.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 112. ayet)

Ey iman edenler! Akitlerin ve ahitlerin icaplarını yerine getirin. Siz ihramlı iken avlanmayı helal saymamak şartıyla ve ileride size okunacaklar müstesna olmak üzere, davar cinsinden hayvanlar size helal kılınmıştır. Kuşkunuz olmasın ki, Allah, iradesi yönünde hüküm verir.” (5. sure (MÂİDE) 1. ayet)

Allah'ın, üzerinizdeki nimetini ve sizi bağladığı mîsakını unutmayın. Hani, "İşittik, boyun eğdik!" demiştiniz. Allah'tan korkun. Allah, göğüslerin içindekini çok iyi bilir.” “5. sure (MÂİDE) 7. ayet)

“İşte bunlardır, Allah'a verdikleri söze sadık kalanlar ve antlaşmayı bozmayanlar.” (13. sure (RA'D) 20. ayet)

“Antlaşma yaptığınızda, Allah'a verdiğiniz söze vefa gösterin. Bağlayıp pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın. Çünkü, kendinize Allah'ı kefil yapmış durumdasınız. Allah, yaptıklarınızı biliyor.” (16. sure (NAHL) 91. ayet)

“Yetimin malına yaklaşmayın. Ancak rüştüne erişinceye kadar, güzel bir yolla ilgilenebilirsiniz. Ahdinize vefalı olun çünkü verilen söz sorumluluk gerektirir.” (17. sure (İSRÂ) 34. ayet)


h)                ALLAH'IN AHDİNİ BOZANLAR:


O fâsıklar ki Allah'a verdikleri ahdi, onunla anlaşıp bağlandıktan sonra bozar, Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyi keser ve yeryüzünde bozgun çıkarırlar. İşte bunlardır hüsrana uğrayanlar.” (2. sure (BAKARA) 27. ayet)

Bunun ardından da yüz çevirip döndünüz. Eğer Allah'ın size lütfu ve rahmeti olmasaydı, kesinlikle hüsrana uğrayanlardan olacaktınız,” (2. sure (BAKARA) 64. ayet)

Bir ahitle söz verdikleri her seferinde, içlerinden bir fırka ahdi kaldırıp atmadı mı? Doğrusu şu ki, onların çokları iman etmezler.” (2. sure (BAKARA) 100. ayet)

“Arkalarından, yerlerini alan halefler geldi. Bunlar, Kitap'a varis olmuşlardı. Şu basit dünyanın geçici menfaatini esas alıyorlar ve şöyle diyorlardı: "Biz zaten bağışlanacağız!" Kendilerine, bir menfaat daha gelse onu da alıyorlardı. Bunlardan, Allah hakkında, gerçek dışında bir şey söylememelerine ilişkin Kitap misakı alınmamış mıydı? O Kitap'ın içindekileri okuyup incelemediler mi? Ahiret yurdu, takvaya sarılanlar için daha hayırlıdır. Hala aklınızı işletmeyecek misiniz?” (7. sure (A'RAF) 169. ayet)

Allah'a verdikleri sözü ve yeminlerini basit bir bedel karşılığı satanlar var ya, işte onlar için âhirette hiçbir nasip yoktur. Allah onlarla konuşmayacaktır, kıyamet günü onlara bakmayacaktır, onları temizleyip arıtmayacaktır. Onlar için korkunç bir azap vardır.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 77. ayet)

Sonunda, verdikleri mîsakı bozdukları için onları lanetledik de kalplerini kaskatı yaptık. Kelimeleri yerlerinden kaydırıyorlar. Öğütlenmek üzere çağırıldıkları şeyden nasiplenmeyi unuttular. İçlerinden çok azı hariç, sen onlardan hep hainlik görürsün. Bununla birlikte onları affet, ellerini tut. Çünkü Allah güzellik sergileyenleri sever.” (5. sure (MÂİDE) 13. ayet)

Onların birçoğunda ahde vefadan eser bulamadık. Onların birçoğunu, tam fasıklar olarak bulduk.” (7. sure (A'RAF) 102. ayet)

Allah'a verdikleri sözü, onu antlaşma haline getirdikten sonra bozanlar, Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyi parçalayanlar ve yeryüzünde bozgun çıkaranlara gelince, böyleleri için lanet var. Yurdun en kötüsü de onların olacak.”  (13. sure (RA'D) 25. ayet)

“ Yetimin malına yaklaşmayın. Ancak rüştüne erişinceye kadar, güzel bir yolla ilgilenebilirsiniz. Ahdinize vefalı olun çünkü verilen söz sorumluluk gerektirir.” (17. sure (İSRÂ) 34. ayet)


2.                 KAYIT (ALLAH’IN YAZMASI, KAYDETMESİ):


a)                 YAZMAK (KAYDETMEK):


“Andolsun ki Allah, "Allah yoksuldur, bizler zenginleriz!" diyenlerin sözünü işitti. Dediklerini de yazacağız, haksız yere peygamberleri öldürmelerini de. Ve şöyle diyeceğiz: "Tadın, yakıp pişiren azabı!" (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 181. ayet)

"Baş üstüne" diyorlar ama senin yanından ayrıldıklarında, içlerinden bir grup senin söylediğinin tam tersini planlıyor. Allah, onların sabahlara kadar kurup durduklarını yazıyor. Onlardan yüz çevir, Allah'ı vekil et. Vekil olarak Allah yeter.” (4. sure (NİSA) 81. ayet)

“Gaybın anahtarları O'nun yanındadır; onları O'ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde olanı da bilir. O'nun bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez. Toprağın karanlıklarındaki bir dâne, yaş ve kuru her şey apaçık bir Kitap'ın içindedir.” (6. sure (EN'ÂM) 59. ayet)

“Bir iş ve oluşta bulunsan, Kur'an'dan bir şey okusan; herhangi bir iş yapsanız, siz ona dalıp gitmişken biz üstünüzde mutlaka tanıklarız. Ne yerde ne gökte zerre ağırlığınca bir şey, ondan daha küçüğü de daha büyüğü de Rabbinden uzakta / gizli kalmaz; tümü apaçık bir Kitap'tadır.” (10. sure (YÛNUS) 61. ayet)

Yerde hiçbir debelenen yoktur ki, rızkı Allah'ın üzerinde olmasın. O, onun karar kıldığı noktayı da bilir, emanet edildiği yeri de. Her şey, apaçık bir Kitap'tadır.” (11. sure (HÛD) 6. ayet)

“Allah dilediğini silip yok eder, dilediğini sâbit tutar. Kitap'ın anası / ana Kitap O'nun katındadır.” (13. sure (RA'D) 39. ayet)

Her insanın uğursuzluk kuşunu onun boynuna takmışızdır. Kıyamet günü kendisine, önünde açılmış olarak bulacağı bir kitap çıkaracağız: Oku kitabını! Bugün sana hesap sorucu olarak öz benliğin yeter." (17. sure (İSRÂ) 13-14. ayet)

“Gün olur, insan gruplarından her birini kendi önderiyle çağırırız. O gün kitabı kendisine sağdan verilenler, kitaplarını okuyacaklar ve bir kıl kadar haksızlığa uğratılmayacaklar.” (17. sure (İSRÂ) 71. ayet)

Kitap ortaya konulmuştur. Günahkârların, onun içindekilerden korkup ürpererek şöyle dediklerini görürsün: "Vay başımıza! Ne biçim kitap bu! Ne küçük bırakmış ne büyük. Hepsini sayıp dökmüş!" Yapıp ettiklerini hazır bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye zulmetmiyor.”  (18. sure (KEHF) 49. ayet
)
“Hayır, hayır! Biz onun söylediğini yazacağız ve onun için azabı uzattıkça uzatacağız.” (19. sure (MERYEM) 79. ayet)

"Onlara ilişkin bilgi, Rabbim katında bir Kitap'tadır. Rabbim ne şaşırır ne de unutur." (20. sure (TÂHÂ) 52. ayet)

“Kim inanmış olarak hayra ve barışa yönelik işlerden bir şey yaparsa, onun gayretine nankörlük edilmez. Biz böylesi lehine kâtiplik ederiz.” (21. sure (ENBİYÂ) 94. ayet)

“Biz hiçbir benliğe yaratılış kapasitesinin üstünde görev yüklemeyiz. Bizim katımızda, hakkı söyleyen bir kitap vardır. Onlara haksızlık edilmez.” (23. sure (MÜ'MİNÛN) 62. ayet)

Yerde ve gökte hiçbir gayb yoktur ki, açıklayıcı bir Kitap'ta olmasın.” (27. sure (NEML) 75. ayet)

“İlim ve iman verilenler ise şöyle dediler: "Yemin olsun, siz, Allah'ın Kitabı gereğince yeniden dirilme gününe kadar kaldınız. İşte bu, yeniden dirilme günüdür. Fakat siz daha önceden bilmiyordunuz." (30. sure (RÛM) 56. ayet)

“Küfre sapanlar şöyle dediler: "Kıyamet saati bize gelmez!" De ki: "Hayır, öyle değil! Gaybı bilen Rabbime yemin olsun ki, o size mutlaka ve mutlaka gelecektir! Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey bile Rabbimden gizli kalmaz." Zerreden daha küçük veya daha büyük hiçbir istisna olmamak üzere, her şey apaçık bir Kitap'ta belirlenmiştir.” (34. sure (SEBE') 3. ayet)

“Allah sizi bir topraktan, sonra bir spermden yarattı; sonra sizi çiftler haline getirdi. O'nun ilmi dışında, bir dişi ne hamile olur ne de doğurur. Yaşayan bir varlığa daha çok ömür verilmesi de onun ömründen biraz azaltılması da mutlaka bir Kitap'ta yazılıdır. Bu, Allah için gerçekten çok kolaydır.” (35. sure (FATIR) 11. ayet)

“Biz, yalnız biz, ölüleri diriltiriz ve onların önden gönderdiklerini de eserlerini de yazarız. Zaten biz her şeyi apaçık bir kütükte ayrıntılı olarak kaydetmişizdir.” (36. sure (YÂSÎN) 12. ayet)

“Yeryüzü, Rabbinin nuruyla parıldamış, Kitap ortaya konmuş, peygamberler, tanıklar getirilip aralarında hakla hüküm verilmiştir. Onlar asla haksızlığa uğratılmazlar.” (39. sure (ZÜMER) 69. ayet)

Ve o, bizim katımızdaki ana Kitap'ta çok yüce, çok hikmetlidir.” (43. sure (ZUHRUF) 4. ayet)

“Yoksa onların sırlarını, fısıltılarını duymadığımızı mı sanıyorlar? Hayır, öyle değil; elçilerimiz yanlarında yazıp duruyorlar.” (43. sure (ZUHRUF) 80. ayet)

“O gün tüm ümmetleri, toplanıp diz çökmüş görürsün. Her ümmet kendi kitabına davet edilir. Bugün, yapıp-ettiklerinizin karşılığıyla yüz yüze getirileceksiniz. Bu bizim kitabımız, karşınızda gerçeği söylüyor. Çünkü biz, yapıp ettiklerinizin kopyasını çıkarıyorduk / yaptıklarınızı kaydediyorduk.” (45. sure (CÂSİYE) 28-29. ayet)

Toprağın onlardan neyi eksilttiğini pek iyi bilmişizdir biz. Her şeyi saklayıp koruyan bir Kitap var katımızda.” (50. sure (KAF) 4. ayet)

Sağında ve solunda oturmuş iki görevli, kayıt yapmaktadır.”  (50. sure (KAF) 17. ayet)

Yoldaşı şöyle der: "İşte yanımdaki, hazır!" (50. sure (KAF) 23. ayet)

Onların yapmış oldukları her şey defterlerdedir. Küçük büyük tümü, satır satır yazılmıştır.” (54. sure (KAMER) 52-53. ayet)

Yeryüzünde ve kendi benliklerinizde meydana gelen hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir Kitap'ta belirlenmiş olmasın. Bu, Allah için çok kolaydır.” (57. sure (HADÎD) 22. ayet)

“Gün olur, Allah onların hepsini diriltir ve yapıp ettiklerini onlara haber verir. Allah onu iyice sayıp zapt etmiştir, onlarsa unutmuşlardır. Allah, her şey üzerinde tam bir tanıktır.” (58. sure (MÜCÂDİLE) 6. ayet)

Öz kitabı sağından verilen: "İşte kitabım, okuyun!" der.” (69. sure (HÂKKA) 19. ayet)

Öz kitabı sol taraftan verilene gelince o şöyle der: "Ah, ne olurdu, bana kitabım verilmeseydi!" (69. sure (HÂKKA) 25. ayet)

“Oysaki biz, her şeyi iyiden iyiye sayıp kitaplaştırmıştık.” (78. sure (NEBE) 29. ayet)
Sayfalar açılıp göz önüne konduğunda,” (81. sure (TEKVÎR) 10. ayet)

Çok değerli yazıcılar, Bilirler yapmakta olduğunuzu.” (82. sure (İNFİTÂR) 11-12. ayet)

“Hayır, iş düşündükleri gibi değil! Rezilliğe batmışların kitabı, karanlık ve pis bir çukurun, Siccîn'in ta içindedir.” (83. sure (MUTAFFİFÎN) 7. ayet)

Rakamlandırılmış bir kitaptır o.” (83. sure (MUTAFFİFÎN) 9,20 ayet)

O zaman kitabı sağdan verilen,” (84. sure (İNŞIKAK) 7. ayet)

Kitabı arka tarafından verilen,” (84. sure (İNŞIKAK) 10. ayet)

Korunmuş bir levhada / Levh-i Mahfûz'dadır.” (85. sure (BÜRÛC) 22. ayet)

Hiç kuşkusuz, bu Kur'an, ilk sayfalarda da elbette vardır.” (87. sure (A'LÂ) 18. ayet)


b)                 KALEM:


Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem olsa, deniz de arkasında yedi deniz daha katılarak yardımcı olsa, Allah'ın kelimeleri tükenmez. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir.”  (31. sure (LOKMAN) 27. ayet)

“Nûn! Yemin olsun kaleme ve satır satır yazdıklarına” (68. sure (KALEM) 1. ayet)
O'dur kalemle öğreten!” (96. sure (ALAK) 4. ayet)


c)                  MÜREKKEP:


“De ki: "Rabbimin kelimeleri için deniz mürekkep olsa, Rabbimin kelimeleri tükenmeden önce deniz mutlaka biter. Bir o kadarını daha getirsek de yetmez." (18. sure (KEHF) 109. ayet)

Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem olsa, deniz de arkasında yedi deniz daha katılarak yardımcı olsa, Allah'ın kelimeleri tükenmez. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir.” (31. sure (LOKMAN) 27. ayet)


1.                  ALLAH'TAN BAŞKA İLAH YOKTUR:


Allah'tan başka tanrı olmadığını kuşkusuzca bil! Hem kendi günahın için hem de mümin erkeklerle mümin kadınlar için af dile. Allah sizin, dönüp dolaşacağınız yeri de varıp ulaşacağınız yeri de bilir.” (47. sure (MUHAMMED) 19.) 

2.                  ALLAH'IN ORTAĞI YOKTUR:


"Ortağı yoktur O'nun. Bununla emrolundum ben. Ve Müslümanların ilkiyim ben." (6. sure (EN'ÂM) 163. ayet)

Allah'ın yanında hahamlarını ve ruhbanlarını da rabler edindiler. Meryem oğlu Mesih'i de öyle. Oysa kendilerine, tek olan Allah'tan başkasına ibadet / kulluk etmemeleri emredilmişti. İlah yok o tek Allah'tan başka. Onların ortak koştuklarından arınmıştır O.” (9. sure (TEVBE) 31. ayet)

Allah'ın yanında bir de kendilerine zarar veremeyen, yarar sağlayamayan şeylere kulluk ediyorlar ve şöyle diyorlar: "Bunlar bizim Allah katındaki şefaatçılarımızdır." De onlara: "Allah'a, göklerde ve yerde bilmediği şeyleri mi haber veriyorsunuz?" Şanı yücedir O'nun, ortak koştuklarından arınmıştır O.”  (10. sure (YÛNUS) 18. ayet)

“Şöyle de: "Hamd, o Allah'a özgüdür ki, çocuk edinmemiştir; mülk ve yönetiminde ortağı yoktur; âcizlik yüzünden dost edinmemiştir." Ve tekbir edip yücelt O'nu!” (17. sure (İSRÂ) 111. ayet)

“De ki: "Onların ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. O'nun elindedir göklerin ve yerin gaybı. Ne güzel görendir O, ne güzel işitendir. Onların, O'ndan başka bir dostları da yoktur. Ve O, hükmüne hiç kimseyi ortak etmez." (18. sure (KEHF) 26. ayet)

“Gözle görülmeyeni de görüleni de bilendir O. Uzaktır onların ortak koştuklarından.” (23. sure (MÜ'MİNÛN) 92. ayet)

“Yoksa size karanın ve denizin karanlıkları içinde yol gösteren ve rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci gönderen mi hayırlı? Allah'ın beraberinde bir ilah daha mı var? Allah, onların ortak tuttuklarından uzaktır, arınmıştır.” (27. sure (NEML) 63. ayet)

“Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. Seçim onların değil / onların seçme hakkı yok. Allah, onların ortak koştuklarından yücedir, arınmıştır.” (28. sure (KASAS) 68. ayet)

“De ki: "Allah dışındaki o bir şey sandıklarınızı çağırın / onlara yalvarın! Ama onlar, göklerde de yerde de zerre kadar bir şeye sahip olamazlar. O göklerde ve yerde onların ortaklığı da yoktur. Ve O'nun onlardan bir destekçisi de yoktur." (34. sure (SEBE') 22. ayet)

“De ki: "Ortaklar olarak O'nun yanına koymaya kalktıklarınızı bana gösterin! Hayır, iş sandığınız gibi değil! O, Allah'tır; Azîz'dir, Hakîm'dir." (34. sure (SEBE') 27. ayet)

“Allah'ı, kadrine / şanına yaraşır şekilde tanıyamadılar. Oysaki kıyamet günü, yeryüzü tamamen O'nun avucudur / avucundadır; gökler de O'nun sağ elinde / kudretinde dürülmüş haldedir. Şanı yücedir O'nun; arınmıştır onların ortak koştuklarından.” (39. sure (ZÜMER) 67. ayet)

“Yoksa Allah'tan başka bir ilahları mı var? Uzaktır Allah, onların ortak koştuklarından.” (52. sure (TÛR) 43. ayet)

“Öyle Allah ki O, ilah yok O'ndan gayrı! Melik, Kuddûs, Selâm, Mümin, Müheymin, Azîz, Cebbâr, Mütekebbir. Allah, onların ortak koşmalarından yücedir, arınmıştır.” (59. sure (HAŞR) 23. ayet)


3.                  ALLAH'IN DOSTLARI VARDIR:


Gözünüzü açın! Allah'ın velîleri için hiçbir korku yoktur. Tasaya da düşmezler onlar. Onlar inanmış, takvaya sarılmışlardır.” (10. sure (YÛNUS) 62-63. ayet)


4.                  ALLAH GAYBI BİLENDİR:


“Bilmediler mi ki, Allah onların sırrını da fısıldaşmalarını da bilir; Allah gaybları çok iyi bilendir.” (9. sure (TEVBE) 78. ayet)

Şu bir gerçek ki, Allah göklerin ve yerin gaybını bilir. Allah, yaptıklarınızı iyice görmektedir.” (49. sure (HUCURÂT) 18. ayet)


5.                  ALLAH GAYBI VE ŞEHADETİ (DUYULARLA ALGILANABİLİR OLANI) BİLENDİR:

A.                 ALLAH'IN VARLIĞI, VARLIĞININ DELİLLERİ VE BİRLİĞİ (TEVHİD)

B.               ALLAH'IN İSİMLERİ VE SIFATLARI

C.                 RAHMAN VE RAHİM ALLAH

D.                 MERHAMET VE RAHMET

E.                 ALLAH HER ŞEYİN YARATICISIDIR:

F.                 YARATILIŞTA SÜNNETULLAH (ALLAH'IN YARATILIŞTA YOL VE YASASI):

G.                AHİT VE KAYIT

 H.                 ALLAH ODUR Kİ (ALLAH’I BÖYLE TANIYIP BİLELİM):

“Gökleri ve yeri hak olarak yaratan da O'dur. "Ol!" dediği gün, hemen oluverir. Sözü haktır O'nun. Sûra üfleneceği gün de mülk ve yönetim O'nundur. Âlim'dir, görünmeyeni de görüneni de bilen O'dur. O'dur Hakîm, O'dur Habîr.” (6. sure (EN'ÂM) 73. ayet)

“Dönüp yanlarına geldiğinizde sizden özür dilerler. De ki: "Özür dilemeyin. Size asla inanmayacağız. Allah bize sizin hallerinizden birçoğunu haber vermiştir. Yapıp ettiğinizi Allah da resulü de görecektir. Sonra görünmeyen ve görünen âlemleri bilenin huzuruna çıkarılacaksınız da O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.” (9. sure (TEVBE) 94. ayet)

“De ki: "İş yapıp değer üretin; yapıp ürettiğinizi Allah da resulü de müminler de görecektir. Ve siz, görülmeyen âlemi de görülen âlemi de bilenin huzuruna döndürüleceksiniz, O size, yapıp ettiklerinizi bir bir haber verecektir."(9. sure (TEVBE) 105. ayet)

Gaybı da görünen âlemi de bilendir / Âlim'dir O... Kebîr, sınırsızca büyük O'dur; Müteâl, sonsuzca yüce O'dur.” (13. sure (RA'D) 9. ayet)

Gözle görülmeyeni de görüleni de bilendir O. Uzaktır onların ortak koştuklarından.” (23. sure (MÜ'MİNÛN) 92. ayet)

“İşte budur Allah! Gaybı da görüneni de bilen O'dur. Azîz'dir o, Rahîm'dir.” (32. sure (SECDE) 6. ayet)
“De ki: "Ey Allah'ım! Ey gökleri ve yeri yaratan, ey görülemeyeni ve görüleni bilen! Sen hüküm vereceksin kulların arasında, ihtilaf ettikleri şeyler hakkında." (39. sure (ZÜMER) 46. ayet)
“Öyle Allah ki O, tanrı yok O'ndan başka. Gaybı da görünen âlemi de bilen O! Rahman O, Rahîm O.” (59. sure (HAŞR) 22. ayet)
“Şunu da söyle: "O kaçmakta olduğunuz ölüm, işte o, size mutlaka ulaşacaktır. Sonra, görülmeyeni de görüleni de bilene döndürüleceksiniz. O, size yapıp etmiş olduklarınızı haber verecektir." (62. sure (CUMUA) 8. ayet)
Görünmeyen ve görünen âlemleri bilendir O; Azîz'dir, Hakîm'dir.” (64. sure (TEĞÂBÜN) 18. ayet)

6.                  ALLAH DİRİLTEN VE ÖLDÜRENDİR:

Biziz, elbette biziz o hayat vermekte olan, o öldürmekte olan. Ve biziz sonunda mirasçı kalan.” (15. sure (HİCR) 23. ayet)

7.                  ALLAH GERÇEK HÜKÜMRANDIR:

"Hiç kuşkulanma ki ben Allah'ım. İlah yoktur benden başka. O halde bana kulluk / ibadet et ve namazını, beni hatırlayıp anmak için yerine getir." 20. sure (TÂHÂ) 14. ayet

8.                  ALLAH, GİZLİYİ DE AŞİKÂRI DA BİLİR:

“Bilmezler mi ki, Allah onların sakladıklarını da açıkladıklarını da çok iyi bilmektedir.” (2. sure (BAKARA) 77. ayet)
Allah, sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilir.” (16. sure (NAHL) 19. ayet)
“Hiç kuşkusuz Allah, onların sakladıklarını da açığa vurduklarını da biliyor. Hiç kuşkusuz O, büyüklük taslayanları sevmiyor.” (16. sure (NAHL) 23. ayet)
“Kuşkusuz O, sözün açığa vurulanını da bilir; saklamakta olduklarınızı da bilir.” (21. sure (ENBİYÂ) 110. ayet)

9.                  ALLAH, GİZLİYİ DE GİZLİNİN GİZLİSİNİ DE BİLİR:

“Sen bu sözü açıkça duyuracaksan da O, gizliyi de bilir, gizliden daha gizliyi de...”  (20. sure (TÂHÂ) 7. ayet)

10.               ALLAH, GİZLENENİ DE AÇIĞA VURULANI DA BİLİR:

“Siz bir şeyi açıklasanız da gizleseniz de Allah bunların tümünü bilmektedir.” (33. sure (AHZÂB) 54. ayet)
“Ey iman sahipleri! Düşmanımı ve düşmanınızı dostlar yerine tutmayın! Onlar, size Hak'tan geleni inkâr ettikleri, Rabbiniz Allah'a inandığınız için Peygamber'i ve sizi yurdunuzdan çıkardıkları halde, siz onlara sevgi sunuyorsunuz. Benim yolumda gayret sarf etmek, benim hoşnutluğumu kazanmak için seferber olduğunuz halde, içinizde onlara sevgi gizliyorsunuz. Sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da en iyi ben bilirim. Sizden kim bunu yaparsa denge yolundan sapmış olur.” (60. sure (MÜMTEHİNE) 1. ayet)
“O bilir, göklerde ne var, yerde ne var! Ve bilir sizin gizlediklerinizi de açıkladıklarınızı da. Allah, göğüslerin özünü çok iyi bilir.” (64. sure (TEĞÂBÜN) 4. ayet)
Sözünüzü ister gizleyin ister onu açıklayın; şu bir gerçek ki O, göğüslerin özünü çok iyi bilir.” (67. sure (MÜLK) 13. ayet)

11.               ALLAH GÖZLERİN HAİN BAKIŞINI VE KALPLERİN GİZLEDİĞİNİ BİLİR:

O bilir gözlerin hain bakışını ve göğüslerin sakladığını.” (40. sure (MÜ'MİN) 19. ayet)

12.               ALLAH'A, HİÇBİR İYİLİK VEYA KÖTÜLÜK GİZLİ KALMAZ:

"Oğulcuğum, şu bir gerçek ki, yaptığın, bir hardal dânesi ağırlığında olsa, bir kayanın bağrına veya göklere, yahut yerin bağrına konsa, Allah onu yine de ortaya getirir. Çünkü Allah Latif'tir, lütfu sınırsızdır; Habîr'dir, her şeyden haberdardır." (31. sure (LOKMAN) 16. ayet)

13.               ALLAH'TAN BAŞKASI İÇİN GİZLİ KALAN BİLGİLER:

O kıyamet saatine ilişkin bilgi Allah katındadır. Yağmuru O yağdırır. O, rahimlerde olanı da bilir. Hiçbir benlik yarın ne kazanacağını bilmez. Ve hiçbir kimse hangi yerde öleceğini bilmez. Allah Alîm'dir, Habîr'dir.)

14.               ALLAH, GÖZETLEYİCİDİR:

“Ey insanlar! Sizi bir tek canlıdan yaratan, ondan eşini vücuda getiren ve o ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinize karşı gelmekten sakının. Adını anarak birbirinizden dilekler dilediğiniz Allah'tan korkun. Rahimlerin haklarına saygısızlıktan da sakının. Şu bir gerçek ki Allah, Rakîb'dir, sizin üzerinizde sürekli ve titiz bir gözetleyicidir.” (4. sure (NİSA) 1. ayet)

15.               ALLAH, HÂKİMLER HÂKİMİDİR:

Allah, yargıçların en güzel hüküm vereni değil mi?” (95. sure (TÎN) 8. ayet)

16.               ALLAH, GÖKLERİ VE YERİ ALTI GÜNDE (EVREDE) YARATTI:

“Rabbiniz o Allah'tır ki, gökleri ve yeri altı günde yaratmış, sonra da arş üzerinde egemenlik kurmuştur. Geceyi gündüze bürüyüp örter. O bunu, bu da onu aralıksız ve titiz bir biçimde kovalar durur. Güneş, Ay, yıldızlar O'nun emrine boyun eğmiş. Gözünüzü açın; yaratış da O'nundur, emir veriş de / yaratış da O'nun içindir, emir veriş de. Alemlerin Rabbi olan Allah çok yücedir.” (7. sure (A'RAF) 54. ayet)
“Şu bir gerçek ki, sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arş üzerine egemenik kurup iş ve oluşu çekip çeviren Allah'tır. O'nun izni olmadıkça hiçbir şefaatçı devreye giremez. İşte bu Allah'tır sizin Rabbiniz. Artık O'na kulluk/ibadet edin. Düşünüp anlamıyor musunuz?” (10. sure (YÛNUS) 3. ayet)
O, odur ki, gökleri ve yeri altı günde yaratmıştır. O'nun arşı da su üzerinde idi. Böyle yapması, iş ve davranış yönünden hanginizin daha güzel olduğunu belirlemek için sizi denemeye yöneliktir. Sen, "Kuşkusuz, sizler ölümden sonra diriltileceksiniz!" dediğinde, küfre batanlar hemen ve kesinlikle şöyle derler: "Bu apaçık bir büyüden başka şey değildir." (11. sure (HÛD) 7. ayet)
Gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri altı günde yaratıp sonra arş üzerinde egemenlik kuran O'dur.” (25. sure (FURKÂN) 59. ayet)
Allah'tır ki gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yaratmış, sonra arş üzerinde egemenlik kurmuştur. O'nun dışındakilerden size ne bir dost vardır ne de bir şefaatçı. Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?” (32. sure (SECDE) 4. ayet)
“Yemin olsun, biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri altı günde yarattık. Ve bize hiçbir yorgunluk dokunmadı.” (50. sure (KAF) 38. ayet)
O, odur ki, göklerle yeri altı günde yarattı, sonra arş üzerinde egemenlik kurdu. Yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve onda yükseleni bilir. O, nerede olursanız olun sizinle beraberdir. Allah, işleyip üretmekte olduklarınızı en iyi şekilde görmektedir.” (57. sure (HADÎD) 4. ayet)

17.               ALLAH KATINDA ZAMAN:

İş ve oluşu gökten yere doğru çekip çevirir; sonra o O'na yükselip çıkar: Bir günde ki, süresi, sizin saymakta olduğunuz günlerden bin yıla denktir.” (32. sure (SECDE) 5. ayet)

18.               ALLAH, HER AN YARATMA HALİNDEDİR:

“Göklerde ve yerde kim varsa O'ndan ister. O, her an yeni bir iş ve oluştadır.” (55. sure (RAHMÂN) 29. ayet)

19.              ALLAH, HER ŞEYİ EN GÜZEL ŞEKİLDE YARATMIŞTIR:

O, odur ki, yarattığı her şeyi güzel yarattı. Ve insanın yaratılışına çamurdan başladı.” (32. sure (SECDE) 7. ayet)

20.               ALLAH'IN YARATTIKLARINDA UYUMSUZLUK YOKTUR:

“Birbiriyle uyum ve ahenk içinde yedi gökleri yaratan da O'dur. O Rahman'ın yaratışında / yarattıklarında herhangi bir uyuşmazlık, aykırılık, çelişme göremezsin. Bir kez daha bak! Bir çatlaklık, bir uyuşmazlık görüyor musun? Sonra bakışı iki kez daha döndür! Umudunu kesmiş olarak döner sana göz. Utanmış, bitkin düşmüştür o.” (67. sure (MÜLK) 3-4. ayet)

21.               ALLAH, İNSANLARI BOŞUNA YARATMAMIŞTIR:

"Sizi, boş yere yarattığımızı ve bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?" (23. sure (MÜ'MİNÛN) 115. ayet)

22.               ALLAH HERKESİN MAİŞETİNİ TAKSİM ETMİŞTİR:

Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Ve onların kimini kimine derecelerle üstün kıldık ki, bazısı bazısını tutup çalıştırsın. Rabbinin rahmeti, onların derleyip topladıklarından daha hayırlıdır.” (43. sure (ZUHRUF) 32. ayet)

23.               ALLAH İLE OLAN AHİTLERİNİ BOZANLAR:

O fâsıklar ki Allah'a verdikleri ahdi, onunla anlaşıp bağlandıktan sonra bozar, Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyi keser ve yeryüzünde bozgun çıkarırlar. İşte bunlardır hüsrana uğrayanlar.” (2. sure (BAKARA) 27. ayet)

24.              ALLAH, İNSANLARA HAYIR VE ŞERRİ TANITMIŞTIR:

“Ardından da ona bozukluğunu ve takvasını ilham edene ki,” (91. sure (ŞEMS) 8. ayet)
Kılavuzladık onu iki tepeye.” (90. sure (BELED) 10. ayet)

25.               ALLAH, İNSANLARA ZULMETMEZ:

“Gelmedi mi onlara kendilerinden öncekilerin haberi: Nûh kavminin, Âd'ın, Semûd'un, İbrahim kavminin, Medyen halkının ve altı üstüne gelmiş kentlerin. Resulleri onlara açık seçik ayetler getirmişti. Allah onlara zulmediyor değildi; aksine, öz benliklerine onlar zulmediyorlardı.  (9. sure (TEVBE) 70. ayet)
"İşte bu, ellerinizin önden gönderdiği şeyler yüzündendir. Allah, kullara asla zulmetmez." (8. sure (ENFÂL) 51. ayet)
Onlara biz zulmetmedik. Ama onlar kendilerine zulmettiler. Rabbinin emri geldiğinde, Allah'ı bırakıp da yakardıkları ilahları kendilerine hiçbir yarar sağlamadı. İlahları onların sadece hasar ve hüsranlarını artırdı.” (11. sure (HÛD) 101. ayet)
"Benim huzurumda söz değiştirilmez ve ben kullara asla zulmetmem." (50. sure (KAF) 29. ayet)

26.               ALLAH, KİMSEYE ZULMETMEZ:

Allah, insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Ama insanlar öz benliklerine zulmediyorlar.” (10. sure (YÛNUS) 44. ayet)
“Her ümmet için bir resul öngörülmüştür. Resulleri gelince, aralarında adaletle hüküm verilir. Hiçbir zulme uğratılmazlar.” (10. sure (YÛNUS) 47. ayet)
“Yeryüzünde dolaşıp bir bakmıyorlar mı ki, nasıl oldu kendilerinden öncekilerin sonu? Onlar kuvvet yönünden bunlardan daha ağır ve baskındılar. Toprağı eşip deşip didik didik etmişlerdi. Ve yeryüzünü, bunların imar ettiklerinden çok daha fazla imar etmişlerdi. Ve resulleri onlara açık seçik deliller getirmişti. O halde, Allah onlara zulmediyor değildi. Doğrusu, onlardı öz benliklerine zulmedip duranlar.” (30. sure (RÛM) 9. ayet)

27.               ALLAH ZALİM DEĞİLDİR:

“Bu, kendi, ellerinizin üretip önden gönderdiği yüzündendir. Allah, kullara asla zulmedici değildir.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 182. ayet)

Allah zerre kadar zulüm yapmaz. Küçücük bir iyilik olsa onu kat kat artırır ve kendi katından da büyük bir ödül verir.” (4. sure (NİSA) 40. ayet)

“Neyi bekliyorlar? Kendilerine meleklerin gelmesini mi, yoksa Allah'ın emrinin gelmesini mi? Onlardan öncekiler de aynen böyle yapmışlardı. Allah onlara zulüm etmemişti. Tam aksine, onlar kendi kendilerine zulüm ediyorlardı. Sonunda, yapıp ettiklerinin kötülükleri başlarına musibet olmuş, alay edip durdukları şey kendilerini sarıvermişti.” (16. sure (NAHL) 33-34. ayet)

Kitap ortaya konulmuştur. Günahkârların, onun içindekilerden korkup ürpererek şöyle dediklerini görürsün: "Vay başımıza! Ne biçim kitap bu! Ne küçük bırakmış ne büyük. Hepsini sayıp dökmüş!" Yapıp ettiklerini hazır bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye zulmetmiyor.” (18. sure (KEHF) 49. ayet)

"Al, işte bu, iki elinin önden gönderdiğidir. Şu bir gerçek ki, Allah, kullara asla zulmedici değildir." (22. sure (HAC) 10. ayet)

28.               ALLAH'IN ADALETİ:

“Rableri onlara cevap verdi: "Ben sizden, erkek-kadın hiçbir çalışanın ürettiğini boşa çıkarmayacağım. Hep birbirinizdensiniz. Göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda işkenceye uğratılanlar, çarpışıp da öldürülenler var ya, onların kötülüklerini yemin olsun örteceğim. Ve yemin olsun ki onları, Allah katından bir karşılık olarak, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağım." Allah katındandır karşılıkların en güzeli.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 195. ayet)

29.               ALLAH, KOLAYLIK DİLER:

“Ramazan o aydır ki; insanlara kılavuz olan, iyi-kötü ayrımıyla hidayetten kanıtlar getiren Kur'an, onda indirilmiştir. O halde bu aya ulaşanınız onu oruçlu geçirsin. Hasta olan veya yolculuk halinde bulunan, tutamadığı gün sayısınca başka günlerde tutsun. Allah sizin için kolaylık ister; O sizin için zorluk istemez. Tutulmamış olan günleri tamamlamanızı, sizi doğru yola kılavuzladığı için Allah'ı yüceltmenizi ister. Ve sizin şükretmeniz umulmaktadır.”  (2. sure (BAKARA) 185. ayet)

30.               ALLAH KORKUSU:

“Sonra bunun ardından kalpleriniz yine kaskatı kesildi. Taş gibidir o. Belki daha da katıdır. Taşların bazıları var ki, ondan ırmaklar fışkırır. Bazıları var ki, çatır çatır yarılır da içinden su çıkar. Öylesi var ki, Allah korkusundan aşağılara düşer. Allah, yapıp durduklarınızdan gafil değildir.” (2. sure (BAKARA) 74. ayet)
“Nereden çıkarsan çık, yüzünü Mescid-i Haram'a çevir. Nerede olursanız olun, yüzünüzü ona doğru çevirin ki, insanların elinde sizin aleyhinize bir delil bulunmasın. Onların zulme sapanları müstesna. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Yüzünüzü Mescid-i Haram'a dönün ki, üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım. Ve bu sayede güzeli ve iyiyi bulmanız da umulmaktadır.” (2. sure (BAKARA) 150. ayet)
“İşte size şeytan. O yalnız kendi dostlarını korkutur. Eğer inananlarsanız onlardan korkmayın, benden korkun.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 175. ayet)
“Kendilerine, "Ellerinizi çekin, namazı kılın, zekâtı verin!" denilenleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca, içlerinden bir grup, insanlardan Allah'tan korkmuş gibi, hatta daha şiddetli bir korkuyla korkar oldu. Ve şöyle dediler: "Ey Rabbimiz! Ne diye yazdın üzerimize savaşı; yakın bir süreye kadar bizi erteleseydin ya!" De ki: "Dünya nimeti çok azdır. Kötülükten sakınan için âhiret daha hayırlıdır. Bir kıl kadar bile zulme uğratılmazsınız." (4. sure (NİSA) 77. ayet)
“Yeminlerini bozan, resulü yurdundan çıkarmaya gayret eden bir topluluğa karşı savaşmayacak mısınız? Üstelik size saldırıyı ilkin onlar başlattı. Korkuyor musunuz onlardan? Eğer mümin kişilerseniz, kendisinden korkmanıza en layık olan, Allah'tır.” (9. sure (TEVBE) 13. ayet)
Onlar ki Allah'ın mesajlarını tebliğ edip O'ndan korkarlar, Allah'tan gayrı hiç kimseden korkmazlar. Hesap sorucu olarak Allah yeter.” (33. sure (AHZÂB) 39. ayet)
“Aynı şekilde, insanlardan, hayvanlardan, davarlardan da çeşitli renklerde olanlar var. Kulları içinde Allah'tan ancak bilginler ürperir. Allah Azîz'dir, Gafûr'dur.” (35. sure (FATIR) 28. ayet)

31.               ALLAH SEVGİSİ:

İnsanlar içinde öyleleri vardır ki, Allah dışında bazılarını Allah'a eş tutarlar da onları Allah'ı sevmiş gibi severler. İman sahipleri ise Allah'a sevgide çok kararlı ve taşkındırlar. Zulme saplananlar, azabı gördüklerinde tüm kuvvetin Allah'ta bulunduğunu, Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu fark edeceklerini anlayabilseler!” (2. sure (BAKARA) 165. ayet)

“De ki: "Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok affedici, çok merhametlidir." (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 31. ayet)

“De ki: "Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz / menfaat çevreniz, elde ettiğiniz mallar, kesadından korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden konutlar sizin için Allah'tan, resulünden ve Allah yolunda cihattan daha sevimli ise artık Allah, emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah, yoldan ayrılmış bir topluluğu doğruya ve güzele kılavuzlamaz." (9. sure (TEVBE) 24. ayet)

32.               ALLAH VE PEYGAMBER SEVGİSİ:

“De ki: "Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok affedici, çok merhametlidir." (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 31. ayet)

33.               ALLAH VE PEYGAMBER DÜŞMANLARI, YAKIN AKRABA BİLE OLSA, DOST EDİNİLMEZ:

Bu böyledir. Çünkü onlar Allah'a ve resulüne kafa tuttular. Kim Allah'a ve resulüne kafa tutarsa kuşkusuz ki, Allah'ın azabı şiddetli olur.” (8. sure (ENFÂL) 13. ayet)

Bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihan aracıdır. Allah'a gelince, büyük ödül O'nun katındadır.” (8. sure (ENFÂL) 28. ayet)

34.               ALLAH VE RESULÜ MUTLAKA GALİP GELECEKTİR:

Allah, "Ben ve resullerim mutlaka galip geleceğiz!" diye yazmıştır. Allah çok güçlüdür, Azîz'dir.” (58. sure (MÜCÂDİLE) 21. ayet)

35.               ALLAH'IN YARDIMI:

“Şunu sor: "Bizi bu durumdan kurtarırsa andolsun şükredenlerden olacağız' diye boyun büküp ürpererek O'na yakardığınızda, karanın ve denizin karanlıklarından sizi kim kurtarıyor?" De ki: "Ondan da tüm sıkıntılardan da sizi Allah kurtarıyor; sonra siz O'na ortak koşuyorsunuz." (6. sure (EN'ÂM) 63-64. ayet)

“Yemin olsun ki, Allah size birçok yerde yardım etti. Huneyn gününde de. Hani, çokluğunuz sizi böbürlendirmişti de bu hiçbir işinize yaramamıştı. Tüm genişliğine rağmen, yeryüzü size dar gelmişti. Sonra da sırtınızı dönüp kaçmıştınız. Sonra Allah, resulünün üzerine de müminlerin üzerine de sükûnetini indirmiş, ayrıca sizin görmediğiniz orduları göndermiş de küfre sapanlara azap etmişti. Kâfirlerin cezası işte budur.” (9. sure (TEVBE) 25-26. ayet)
Allah'ın yardımı ve fetih geldiğinde, Ve insanları kitleler halinde Allah'ın dinine girerken gördüğünde, Tespih et Rabbini O'na hamd ile! Ve O'ndan af dile! Çünkü O, Tevvâb'dır, günahları affeder sınırsız bir şekilde” (110. sure (NASR) 1-3. ayet)

36.               ALLAH'IN YARDIMINA LÂYIK OLANLAR:

“Onlar sırf, "Rabbimiz Allah'tır" dedikleri için yurtlarından çıkarıldılar. Eğer Allah'ın, insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi olmasaydı, içlerinde Allah'ın adı çokça anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler her halde yerle bir edilirdi. Allah, kendisine yardım edene elbette yardım eder. Allah elbette Kavî, Azîz'dir. Onlar o kişilerdir ki eğer kendilerini yeryüzünde imkân ve güç sahibi yapsak namazı kılarlar, zekâtı verirler, iyiliğe özendirirler, kötülükten sakındırırlar. Tüm iş ve oluşlar Allah'a varır.” (22. sure (HAC) 40-41. ayet)

37.               ALLAH ZAYIFLARIN YARDIMCISIDIR:

Ve biz istiyoruz ki, yeryüzünde ezilip horlananlara bağışta bulunalım, onları önderler yapalım, onları mirasçılar haline getirelim.” (28. sure (KASAS) 5. ayet)

38.               ALLAH'IN MÜMİN MÜCAHİTLERE YARDIMI:

Siz öldürmediniz onları, Allah öldürdü onları. Attığın zaman da sen atmadın, Allah attı. İnananları kendisinden güzel bir imtihanla denemek için yaptı bunu. Allah; işitendir, bilendir.” (8. sure (ENFÂL) 17. ayet)
“Düşünün ki, siz bir zamanlar yeryüzünde ezilip horlanan bir azınlıktınız. İnsanların sizi çarpıvereceğinden korkuyordunuz. Bu haldeyken Allah sizi barındırdı, yardımıyla sizi destekledi ve şükredersiniz ümidiyle sizi tertemiz nimetlerle rızıklandırdı.” (8. sure (ENFÂL) 26. ayet)

“Yemin olsun biz, senden önce de resulleri toplumlarına gönderdik, onlara açık kanıtlar getirdiler. Nihayet, günah işleyenlerden öç aldık. İnananlara yardım etmek bizim üzerimizde bir haktı.” (30. sure (RÛM) 47. ayet)

39.               ALLAH VE RESULÜNE İTAAT:

“İşte bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'a ve onun resulüne itaat ederse Allah onu, altından nehirler akan cennetlere, orada sürekli kalıcılar halinde, sokar. İşte bu, en büyük başarıdır. Kim de Allah'a ve onun resulüne isyan eder, Allah'ın sınırlarını da aşarsa, Allah onu, içinde sürekli kalıcı olarak ateşe sokar. Artık onun için yere batırıcı bir azap vardır.” (4. sure (NİSA) 13-14. ayet)

Allah'a ve resule itaat eden kişilere gelince, bunlar, Allah'ın kendilerine nimet verdikleriyle beraberdirler. Peygamberlerle, hak dostlarıyla, şehitlerle, hayır ve barışı sevenlerle. Ne güzel dosttur bunlar!” (4. sure (NİSA) 69. ayet)

Resule itaat eden Allah'a itaat etmiş olur. Yan çizen çizsin, biz seni onlar üzerine bekçi göndermedik.”  (4. sure (NİSA) 80. ayet)

Allah'a itaat edin, resule itaat edin, sakının. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin: Bizim resulümüze düşen sadece apaçık bir tebliğdir.” (5. sure (MÂİDE) 92. ayet)

“Ey iman edenler! Allah'a ve resulüne itaat edin. İşitip durduğunuz halde ondan yüzünüzü çevirmeyin.” (8. sure (ENFÂL) 20. ayet)

Ey iman sahipleri! Sizi, size hayat verecek şeye çağırdığında, Allah'a da resule de "Buyur deyin!" Şunu da bilin ki, Allah kişi ile kalbinin arasına sokulur ve bilin ki en son O'nun huzurunda haşredileceksiniz.” (8. sure (ENFÂL) 24. ayet)

Allah'a ve O'nun resulüne itaat eden, Allah'a saygı duyan ve O'ndan korkan kişiler, zafere ulaşanların ta kendileridir.” (24. sure (NÛR) 52. ayet)
“De ki: "Allah'a da itaat edin, resule de. Eğer yüz çevirirseniz / yüz çevirirlerse, onun görevi ona yükletilen, sizin göreviniz de size yükletilendir. Eğer ona itaat ederseniz yolu bulursunuz. Resule düşen, açık bir tebliğden başkası değildir." (24. sure (NÛR) 54. ayet)

“Allah ve resulü bir işte hüküm verdiklerinde, inanmış bir erkekle inanmış bir kadının, işlerini kendi isteklerine göre belirleme hakları yoktur. Allah'a ve resulüne isyan eden, açık bir sapıklığa batıp gitmiş demektir.” (33. sure (AHZÂB) 36. ayet)

“Ki Allah amellerinizi hayra ve barışa yarayışlı kılsın, günahlarınızı affetsin. Allah'a ve O'nun resulüne itaat eden, büyük bir başarıyı elde etmiştir.” (33. sure (AHZÂB) 71. ayet)

“Ey iman edenler! Allah'a itaat edin; resule de itaat edin! Amellerinizi işe yaramaz hale getirmeyin.” (47. sure (MUHAMMED) 33. ayet)

“Köre zorlama yoktur, topala zorlama yoktur, hastaya da zorlama yoktur. Kim Allah'a ve resulüne itaat ederse, Allah onu altından ırmaklar akan cennetlere koyar. Kim de yüz çevirirse, Allah onu acıklı bir azapla cezalandırır.” (48. sure (FETİH) 17. ayet)

“Bedeviler: "İman ettik." dediler. De ki: "Siz iman etmediniz. Ancak 'Müslüman' olduk deyin. İman sizin kalplerinize girmemiştir. Eğer Allah'a ve resulüne itaat ederseniz Allah, yapıp ettiklerinizden hiçbir şey eksiltmez. Çünkü Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir." (49. sure (HUCURÂT) 14. ayet)
“Çünkü onlar, Allah'a ve resulüne kafa tuttular. Kim Allah'a kafa tutarsa, bilsin ki Allah'ın azabı çok çetindir.” (59. sure (HAŞR) 4. ayet)

Allah'a itaat edin, resule de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz resulümüze düşen, apaçık bir tebliğden başkası değildir.” (64. sure (TEĞÂBÜN) 12. ayet)

40.               ALLAH VE RESULÜNE SAYGI:

“Ey iman edenler! Allah'ın ve resulünün önüne geçmeyin! Allah'tan korkun! Allah gerçekten çok iyi duyan ve gereğince bilendir.” (49. sure (HUCURÂT) 1. ayet)

41.               ALLAH, KULLARINA ÇOK LÜTUFKÂRDIR:

Allah, kullarına çok lütufkârdır; dilediğini rızıklandırır. O'dur en güçlü, O'dur en yüce...” (42. sure (ŞÛRÂ) 19. ayet)

42.               ALLAH, MÜMİNLERİN DOSTUDUR:

“Şu bir gerçek ki, insanların İbrahim'e gönülce en yakın olanları, elbette ona uyanlar, bu peygamber, bir de iman sahipleridir. Allah, müminlerin Velî'sidir.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 68. ayet)
“Allah uğrunda O'na yaraşır bir gayretle didinin. O sizi seçmiş ve dinde size hiçbir güçlük çıkarmamıştır. Babanız İbrahim'in milletini esas alın. Allah sizi, önceden de şu Kitap'ta da "Müslümanlar / Allah'a teslim olanlar" diye adlandırdı ki, resul sizin üzerinize bir tanık olsun, siz de insanlar üzerine tanıklar olasınız. O halde namazı kılın, zekâtı verin ve Allah'a sarılın. O'dur sizin Mevlâ'nız. Ne güzel Mevlâ'dır O, ne güzel yardımcıdır O!” (22. sure (HAC) 78. ayet)

43.               ALLAH, NURUNU TAMAMLAYACAKTIR:

“Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Allah ise kâfirler hoşlanmasa da nurunu tamamlamaktan başka bir şey istemiyor.” (9. sure (TEVBE) 32. ayet)
“İstiyorlar ki, ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürsünler. Ama Allah, küfre batanlar hoş görmeseler de nurunu tamamlayacaktır.” (61. sure (SAFF) 8. ayet)

44.               ALLAH'IN FİİLLERİ:

“Gökten bir su indirdi de vadiler, kendi ölçülerince / kaderlerine göre sel oldu, ardından da sel, üste çıkan köpüğü taşır hale geldi. Bir süs eşyası veya âlet yapmak isteğiyle ateşte körükledikleri şeylerde de benzeri bir köpük vardır. Allah hakla bâtılı işte böyle örneklendiriyor: Köpük, atılır gider; insanlara yararlı olansa toprakta kalır. Allah, işte bu şekilde örnekler verir.” (13. sure (RA'D) 17. ayet)

45.               ALLAH'IN DİNİ:

Hâlâ Allah'ın dininden gayrısını mı arıyorlar? Oysaki, göklerdeki şuurlular da, yerdekiler de ister istemez O'na teslim olmuşlardır ve yalnız O'na döndürüleceklerdir.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 83. ayet)

“Ki Allah senin günahından geçmiş olanı da gelecek olanı da bağışlasın, nimetini senin üzerinde tamamlasın ve seni dosdoğru bir yola kılavuzlasın.” (48. sure (FETİH) 2. ayet)

46.               ALLAH, PEYGAMBERLERDEN SÖZ ALMIŞTIR:


Biz, peygamberlerden mîsaklarını almıştık. Senden de mîsak aldık. Nûh'tan, İbrahim'den, Mûsa'dan, Meryem oğlu İsa'dan, bunların hepsinden kuvvetli bir sözleşmeyle mîsak aldık;” (33. sure (AHZÂB) 7. ayet)

47.               ALLAH, RESULÜNÜ HİMAYE ETMİŞTİR:

Yemin olsun kuşluk vaktine, Gelip oturduğu vakit geceye ki, Rabbin seni terk etmedi, sana darılmadı da. Sonrası, senin için öncesinden elbette ki daha mutlu ve kutlu olacaktır. Rabbin sana verecek de sen hoşnut olacaksın! O seni bir yetim olarak bulup da barınağa kavuşturmadı mı? Seni şaşırmış olarak bulup da kılavuzluğunu üstlenmedi mi? Seni aile geçindirme zorluğu içinde bulup da zengin etmedi mi?” (93. sure (DUHÂ) 1-8. ayet)

Açıp genişletmedik mi senin göğsünü! İndirmedik mi üzerinden ağır yükünü! Ki o, belini çatırdatmıştı senin. Ve yüceltmedik mi senin şanını! Demek ki, zorluğun yanında bir kolaylık mutlaka var! Zorluğun yanında bir kolaylık muhakkak var! O halde, boşalır boşalmaz yeni bir işe koyulup yorul! Ve yalnız Rabbine yönelip doğrul!” (94. sure (İNŞİRAH) 1-8. ayet)

48.               ALLAH ÜÇ DEĞİLDİR:

“Ey Ehlikitap! Dininizde aşırılığa gidip doymazlık etmeyin! Allah hakkında gerçek dışı bir şey söylemeyin! Meryem oğlu İsa Mesih, Allah'ın resulü ve kelimesidir. Onu, kendisinden bir ruhla beraber Meryem'e atmıştır. Artık Allah'a ve resullerine inanın. "Üçtür!" demeyin. Son verin, sizin için daha iyi olur. Allah Vâhid'dir, tek ve biricik ilahtır. Kendisi için bir çocuk olmasından arınmıştır O. Yalnız O'nundur göklerdekiler ve yerdekiler. Vekil olarak Allah yeter.” (4. sure (NİSA) 171. ayet)

49.               "ALLAH, ÜÇÜN ÜÇÜNCÜSÜDÜR" DİYENLER:

Yemin olsun ki, "Allah, üçün üçüncüsüdür!" diyenler de küfre batmıştır. Bir tek Tanrı dışında hiçbir ilah yoktur. Bu söyleyegeldiklerine son vermezlerse, onların küfre sapanlarına korkunç bir azap mutlaka gelip çatacaktır.” (5. sure (MÂİDE) 73. ayet)

50.               ALLAH'IN GÜZEL İSİMLERİ:

“De ki: "İster Allah diye yakarın, ister Rahman diye yakarın. Hangisiyle yakarırsanız yakarın, en güzel isimler / Esmâül Hüsna O'nundur. Namazında sesini yükseltme, kısma da. İkisi ortası bir yol tut." (17. sure (İSRÂ) 110. ayet)

Allah'tır O. İlah yok O'ndan başka. Esmaül Hüsna, en güzel isimler O'nundur.”  (20. sure (TÂHÂ) 8. ayet)

Öyle Allah ki O, tanrı yok O'ndan başka. Gaybı da görünen âlemi de bilen O! Rahman O, Rahîm O. Öyle Allah ki O, ilah yok O'ndan gayrı! Melik, Kuddûs, Selâm, Mümin, Müheymin, Azîz, Cebbâr, Mütekebbir. Allah, onların ortak koşmalarından yücedir, arınmıştır. Allah'tır O! Haalik, Bâri', Musavvir'dir O! En güzel isimler / Esmâül Hüsna O'nundur. Göklerde ne var, yerde ne varsa O'nu tespih eder. Azîz'dir O, Hakîm'dir.” (59. sure (HAŞR) 22-24. ayet)

51.               ALLAH'IN İLMİ HER ŞEYİ KUŞATMIŞTIR:

“Arşı yüklenip taşıyanlar ve onun çevresindeki şuurlular Rablerinin hamdi ile tespih ederler ve ona inanırlar. İman sahipleri için de şöyle af dilerler: "Rabbimiz! Sen her şeyi rahmet ve ilim halinde kuşattın. Tövbe edip senin yoluna uymuş olanları bağışla. Ve onları cehennem azabından koru!" (40. sure (MÜ'MİN) 7. ayet)

52.               ALLAH'IN İLMİ YAZMAKLA BİTMEZ:

“De ki: "Rabbimin kelimeleri için deniz mürekkep olsa, Rabbimin kelimeleri tükenmeden önce deniz mutlaka biter. Bir o kadarını daha getirsek de yetmez." (18. sure (KEHF) 109. ayet)

53.               ALLAH'IN NİMETLERİ SAYILAMAZ:

Kendisinden istediğiniz her şeyden size bir parça verdi. Allah'ın nimetini saymaya kalksanız, sayıp bitiremezsiniz. Doğrusu şu ki insan, gerçekten çok zalim, çok nankördür.” (14. sure (İBRÂHİM) 34. ayet)

Allah'ın nimetlerini saymaya kalkarsanız, onların sonunu getiremezsiniz. Allah, gerçekten Gafûr ve Rahîm'dir.” (16. sure (NAHL) 18. ayet)

54.               ALLAH'IN İNSANLARA LÜTUF VE İKRAMI:

O Rab ki, yeri sizin için bir döşek, göğü de bir bina yaptı. Ve gökten bir su indirdi de onunla sizin için meyvelerden / ürünlerden bir rızık çıkardı. Artık bilip durduğunuz halde Allah'a ortaklar koşmayın.”  (2. sure (BAKARA) 22. ayet)

“İnananların; özür sahibi olmaksızın oturanlarıyla, Allah yolunda malları ve canlarıyla didinip gayret gösterenleri aynı değildir. Allah, malları ve canlarıyla gayret gösterenleri oturanlara derece bakımından üstün kılmıştır. Allah hepsine güzellik vaat etmiştir ama cihat edenleri, çok büyük bir ödülle, oturanlardan üstün kılmıştır. Allah katından dereceler, bir bağışlanma, bir rahmet... Allah çok affedici çok merhametlidir. Melekler, öz benliklerine zulmetmiş olanların canlarını alırken, onlara şöyle dediler: "Neredeydiniz siz?" Cevap verdiler: "Yeryüzünde ezilip horlananlardandık biz." Melekler dediler ki: "Allah'ın yeryüzü geniş değil miydi ki orada bir yerden bir yere göçesiniz?" İşte böylelerinin varacağı yer cehennemdir. Ne kötü dönüş yeridir o! Kadınlardan, erkeklerden, yavrulardan hiçbiri beceri gösteremeyen, hiçbir yol bulamayanların durumu farklıdır. Bunların, Allah tarafından affedilmeleri umulur. Allah affedicidir, günahları bağışlayıcıdır.” (4. sure (NİSA) 95-99. ayet)
Eğer Allah'ın senin üzerindeki lütfu ve rahmeti olmasaydı, onlardan bir grup seni şaşırtmaya mutlaka yeltenecekti. Ama onlar kendilerinden başkasını saptıramazlar. Ve sana hiçbir şekilde zarar veremezler. Allah sana Kitap'ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah'ın senin üzerindeki lütfu çok büyüktür.” (4. sure (NİSA) 113. ayet)

“Sizi gözetleyip duruyorlar. Allah'tan size fetih nasip olursa, "sizinle birlikte değil miydik" diyecekler. Kâfirlere bir nasip ulaşırsa şunu söyleyecekler: "Başarınıza destek vermedik mi, müminlere karşı size siper olmadık mı?" Artık kıyamet günü aranızda Allah hükmedecektir. Allah, müminler aleyhine kâfirlere bir yol asla nasip etmez. Şu bir gerçek ki, ikiyüzlüler hileler düzerek Allah'ı aldatmaya uğraşıyorlar. Ama Allah da onları aldatıyor. Onlar namaza kalktıklarında tembel-miskin bir halde kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar. Onlar Allah'ı çok az hatırlarlar.” (4. sure (NİSA) 141-142. ayet)

Hayvanlarda da sizin için kesin bir ibret vardır. Size onların karınlarından, fışkı ile kan arasından halis bir süt içiriyoruz ki, içenlerin boğazlarından kayar gider. Hurmalıkların meyvelerinden, üzümlerden de sarhoş edici bir içecek ve güzel bir rızık elde edersiniz. İşte bunda, aklını işleten bir topluluk için kesin bir mucize vardır. Rabbin, balarısına şöyle vahyetti: "Dağlardan evler edin, ağaçlardan ve insanların kurdukları çardaklardan da..." "Sonra, meyvelerin her türünden ye de boyun bükerek Rabbinin yollarına koyul." Onun karıncıklarından, renkleri çeşit çeşit bir içecek çıkar ki, insanlar için onda şifa vardır. Derin derin düşünen bir topluluk için, bunda kesin bir mucize var.” (16. sure (NAHL) 66-69. ayet)

Allah, rızıkta kiminizi kiminize üstün kılmıştır. Fazla verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere aktarıp da hepsi onda eşit hale gelmiyor. Allah'ın nimetini mi inkâr ediyor bunlar? Allah size, kendi benliklerinizden eşler nasip etti. Eşlerinizden de sizin için oğullar ve torunlar oluşturdu. Ve sizleri güzel ve temiz nimetlerle rızıklandırdı. Şimdi bunlar, bâtıla mı inanıyorlar? Ve bunlar, evet bunlar, Allah'ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?” (16. sure (NAHL) 71-72. ayet)

Allah sizi annelerinizin karınlarından çıkardı, hiçbir şey bilmiyordunuz; şükredebilesiniz diye size işitme gücü, gözler ve gönüller verdi.” (16. sure (NAHL) 78. ayet)

Allah, yarattıklarından sizin için gölgeler oluşturdu. Dağlardan sizin için sığınak evler yaptı. Sizin için, sıcaktan koruyacak elbiselerle savaşta koruyacak elbiseler de yaptı. İşte nimetini üzerinizde böyle tamamlıyor ki, O'na teslim olup esenliğe ulaşabilesiniz.” (16. sure (NAHL) 81. ayet)

Rabbinin lütfundan nimetlerle hepsine uzanırız: Onlara da bunlara da. Rabbinin lütfu kimse tarafından engellenemez / kısıtlanamaz. Bak nasıl, kimini kimine üstün kıldık! Ama âhiret, dereceler bakımından elbette daha büyük, lütuflandırma bakımından daha yücedir.”  (17. sure (İSRÂ) 20-21. ayet)

“Rabbiniz odur ki, lütfundan nasip arayasınız diye sizin için denizde gemiler yürütüyor. O, size karşı gerçekten çok merhametlidir.” (17. sure (İSRÂ) 66. ayet)

Yemin olsun, biz, âdemoğullarını onur ve üstünlükle donattık, onları karada ve denizde binitlerle yükledik. Onları, güzel ve temiz rızıklarla besledik. Ve onları, yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.” (17. sure (İSRÂ) 70. ayet)

Yeryüzünü size beşik yapan, onda sizin için yollar açan, gökten su indiren O'dur. Biz o suyla çeşitli bitkilerden çiftler çıkardık. Yiyin, hayvanlarınızı yayıp otlatın. Kuşkusuz bunda, aklı başında insanlar için ibretler vardır.” (20. sure (TÂHÂ) 53-54. ayet)

“Görmedin mi, Allah gökten bir su indirdi de, onun sayesinde yer, yemyeşil hale geliyor. Allah Latîf'tir, Habîr'dir.” (22. sure (HAC) 63. ayet)

“Görmedin mi, Allah yeryüzündekileri ve denizde O'nun emriyle akıp giden gemileri sizin hizmetinize verdi. O'nun izni olmaksızın yerkürenin üstüne düşmemesi için göğü O tutuyor. Allah, insanlara karşı elbette Raûf, Rahîm'dir, Size hayat veren O'dur. Sonra sizi öldürüyor; sonra diriltecektir sizi. Gerçek olan şu ki, insan tam bir nankördür.” (22. sure (HAC) 65-66. ayet)

Gökten bir kaderle / belli ölçüde bir su indirdik de onu yeryüzünde durdurduk. Elbette ki biz, onu gidermeye de gücü yetenleriz!” (23. sure (MÜ'MİNÛN) 18. ayet)

Hem onlar üzerinde hem de gemiler üzerinde taşınıyorsunuz.” (23. sure (MÜ'MİNÛN) 22. ayet)

“Ey iman edenler! Şeytanın adımlarını izlemeyin. Kim şeytanın adımlarını izlerse, şeytan ona iğrençlikleri ve kötülüğü emreder. Allah'ın lütuf ve rahmeti üzerinizde olmasaydı, içinizden tek kişi bile sonsuza dek temize çıkamazdı. Ama Allah dilediğini arındırıp temizliyor. Allah her şeyi işitiyor, her şeyi biliyor.” (24. sure (NÛR) 21. ayet)

Görmedin mi Rabbini, nasıl uzatmıştır gölgeyi? Eğer dileseydi, onu elbette hareketsiz kılardı. Sonra nasıl Güneş'i ona delil yapmışız! Sonra nasıl tutup onu ağır ağır kendimize çekmişiz! O'dur sizin için geceyi elbise, uykuyu dinlence yapan. Gündüzü, dağılıp yayılma zamanı yapan da O'dur. O gönderdi rüzgârı bir müjde olarak rahmetinin önünden. Biz indirdik gökten tertemiz bir su. Ki onunla ölü bir beldeyi diriltelim ve onunla, yarattıklarımızdan bir takım hayvanları ve birçok insanları suvaralım.” (25. sure (FURKÂN) 45-49. ayet)
“De ki: "Söyleyin bakalım, Allah geceyi, kıyamet gününe kadar üzerinizde sürekli kılsa, Allah'tan başka hangi ilah size ışık getirebilir? Hâlâ dinlemeyecek misiniz?" De ki: "Söyleyin bakalım, eğer Allah kıyamet gününe kadar, gündüzü üzerinizde sürekli tutsa, Allah'tan başka hangi tanrı, içinde sükûnet bulacağınız bir gece verebilir size? Hâlâ görmeyecek misiniz?" Rahmetinin bir eseri olarak geceyi ve gündüzü sizin için oluşturdu ki, onda sükûnet bulasınız, O'nun lütfundan bir şeyler dileyesiniz ve şükredebilesiniz.”  (28. sure (KASAS) 71-73. ayet)

“O'nun ayetlerindendir ki, size rahmetinden tattırsın; gemiler, buyruğu ile akıp gitsin. Lütfundan nasip arayasınız ve şükredebilesiniz diye, rüzgârları müjdeciler olarak gönderir.” (30. sure (RÛM) 46. ayet)

“Görmediniz mi, Allah, göklerde ve yerde bulunan şeyleri sizin emrinize verdi ve görünür görünmez nimetlerini üstünüze saçtı. İnsanlardan öylesi var ki, Allah uğrunda ilimsiz, kılavuzsuz ve aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın mücadele eder.” (31. sure (LOKMAN) 20. ayet)

“Görmediler mi ki biz, çorak toprağa suyu salıyoruz da onunla ekinler çıkarıyoruz; hem hayvanları yiyor ondan hem kendileri. Hâlâ görmüyorlar mı?” (32. sure (SECDE) 27. ayet)
Ölü toprak onlar için bir mucizedir. Onu dirilttik, ondan dâne çıkardık; bak işte ondan yiyorlar. Onda hurmalardan, üzümlerden bahçeler oluşturduk, ondan pınarlar fışkırttık; Ki onun ürününden ve ellerinin yapıp ettiğinden yesinler. Hâlâ şükretmiyorlar mı?” (36. sure (YÂSÎN) 33-35. ayet)

“Görmediler mi, ellerimizin yapıp ettiklerinden, kendileri için nice hayvanlar yarattık da onlar, bu hayvanlara sahip oluyorlar. O hayvanları bunlara boyun eğdirdik. Onlardan binekleri vardır ve onlardan bir kısmını da yiyorlar. O hayvanlarda bunlar için birçok yararlar var, içecekler var. Hâlâ şükretmiyorlar mı?” (36. sure (YÂSÎN) 71-73. ayet)

Allah, içinde dinlenesiniz diye sizin için geceyi yarattı. Gündüzü de aydınlık kıldı. Şu bir gerçek ki, Allah, insanlara her halde lütufkâr davranıyor fakat insanların çokları şükretmezler.” (40. sure (MÜ'MİN) 61. ayet)

“Allah odur ki, yeryüzünü sizin için durulacak yer, göğü bir bina yaptı; sizi yaratıp donattı ve görünüşünüzü güzel yaptı, sizi temiz ve güzel nimetlerle rızıklandırdı. İşte bu Allah'tır sizin Rabbiniz! Âlemlerin Rabbi olan Allah ne kadar yücedir!” (40. sure (MÜ'MİN) 64. ayet)

Bir kısmından binek edinesiniz, bir kısmından yiyesiniz diye sizin için hayvanları yaratan, O Allah'tır. O hayvanlarda sizin için daha nice faydalar vardır. Onları binek yaparak, gönüllerinizdeki arzuya ulaşırsınız. Hem onlar üzerinde hem gemiler üzerinde taşınırsınız.” (40. sure (MÜ'MİN) 79-80. ayet)

O, yerküreyi size bir beşik yaptı. Ve onda sizler için yollar oluşturdu ki, varacağınız yere varabilesiniz. Gökten bir ölçüye bağlı olarak / bir kaderle su indirmiştir O. O suyla biz ölü bir beldeyi hayata kavuşturduk. İşte siz de böyle çıkarılacaksınız. Tüm çiftleri de yaratan O'dur. Ve O, sizin için gemilerden ve hayvanlardan binmekte olduğunuz şeylere de vücut verdi; Ki onların sırtlarına kurulasınız, sonra oraya kurulduğunuzda, Rabbinizin nimetini hatırlayıp da şöyle diyesiniz: "Adı ve kudreti yücedir bunu bizim emrimize verenin! Yoksa biz bunu kendimize yanaştıramazdık." (43. sure (ZUHRUF) 10-13. ayet)

Allah size denizi boyun eğdirdi ki, içinde gemiler O'nun emriyle akıp gitsin, lütfundan istekte bulunasınız ve şükredebilesiniz. Göklerde ne var, yerde ne varsa tümünü, O'ndan bir lütuf olarak size boyun eğdirmiştir. Bunda, derin derin düşünen bir topluluk için elbette ibretler vardır.” (45. sure (CÂSİYE) 12. ayet)

Biz ona (insana verdiği can, ruh) sizden daha yakınız, ama siz görmezsiniz.” (56. sure (VÂKIA) 85. ayet)
“Bakmadılar mı üstlerindeki göğe ki nasıl kurduk onu, nasıl süsleyip nakışladık?! Yırtığı, çatlağı da yoktur onun. Yeryüzünü de biz uzatıp yaydık; denge noktaları yerleştirdik ona ve bitirdik onda, bakanları hayran bırakan her türlü çifti. İbretle bakılası, gönüller açıcı şeyler olarak; hakka yönelen her kula öğüt olarak. Gökten, kutlu ve bereketli bir su indirdik de onunla bahçeler yeşerttik, hasatlanacak daneler yetiştirdik. Yüksek yüksek hurma ağaçları büyüttük. Birbirine girmiş kümeler halinde tomurcukları vardır onların. Kullara rızık olsun diye. Ve o suyla ölü bir beldeye hayat verdik. İşte böyledir topraktan fışkırış.” (50. sure (KAF) 6-11. ayet)

“Hadi, bakıversin insan, kendi yiyeceğine! Biz suyu döktük de döktük. Sonra yeryüzünü yardık da yardık. Ardından orada dâneler bitirdik. Üzümler, yoncalar, Zeytinlikler, hurmalıklar, Gür çimenli, bol ağaçlı bahçeler, Meyve, otlak / sebze. Sizin ve hayvanlarınızın yararına.” (80. sure (ABESE) 24-32. ayet )

55.               ALLAH'IN İNSANA YAKINLIĞI, (ŞAHDAMARI):

“Yemin olsun ki, insanı biz yarattık. Nefsinin ona neler fısıldadığını da biz biliriz. Biz ona, şah damarından daha yakınız.” (50. sure (KAF) 16. ayet)

Biz ona (insana verdiği can, ruh) sizden daha yakınız, ama siz görmezsiniz.” (56. sure (VÂKIA) 85. ayet)

56.               ALLAH'IN İNSANLARA MÜSAMAHASI:

Eğer Allah, insanları zulümlerine karşı cezalandırsaydı, yeryüzünde debelenen bir şey bırakmazdı. Ama öyle yapmıyor, onları belirli bir süreye kadar erteliyor. Süreleri geldiğinde ise ne bir saat geri kalırlar ne de öne geçebilirler.” (16. sure (NAHL) 61. ayet)

57.               ALLAH’IN LANETİ:

“Görmedin mi şu kendilerine Kitap'tan bir pay verilmiş olanları? Puta, tâğuta inanıyorlar; küfre batmışlar için, "Bunlar inananlardan daha doğru yoldadır!" diyorlar. İşte bunlardır, Allah'ın kendilerine lanet ettiği. Allah'ın lanetlediği kişi için bir yardımcı asla bulamazsın.” (4. sure (NİSA) 51-52. ayet)

Allah o şeytana lanet etmiştir. Demişti ki o: "Senin kullarından belirli bir pay elbette alacağım." (4. sure (NİSA) 118. ayet)

58.               ALLAH'IN MAĞFİRETİ VE AZABI:

“Haber ver kullarıma: Hiç kuşkusuz benim, evet benim, Gafûr ve Rahîm. Ama acıklı azabın ta kendisidir benim azabım.” (15. sure (HİCR) 49-50. ayet)

59.               ALLAH'IN MAĞFİRETİNİN GENİŞLİĞİ:

Allah, kendisine ortak koşulmasını affetmez ama bunun dışında kalanı / bundan az olanı dilediği kişi için affeder. Allah'a şirk koşan, dönüşü olmayan bir sapıklığa dalıp gitmiştir.” (4. sure (NİSA) 116. ayet)

“Öyle kişilerdir ki onlar, günahın büyüklerinden ve iğrençliklerden çekinip kaçınırlar. Bazı küçük sürçmeler hariç. Hiç kuşkusuz, senin Rabbin affı geniş olandır. Sizi en iyi bilen O'dur: Hem sizi topraktan oluşturduğu zaman hem de annelerinizin karınlarında ceninler halinde bulunduğunuz zaman. O halde kendi kendinizi temize çıkmış göstermeyin; kimin sakındığını en iyi bilen O'dur.” (53. sure (NECM) 32. ayet)

60.               ALLAH'IN RAHMET VE MAĞFİRETİ:

O affedici, o rahmet sahibi Rabbin, onları, kazandıkları yüzünden hesaba çekseydi, kendileri için azabı mutlaka çabuklaştırırdı. Böyle olmamıştır, ama onlar için, hiçbir kaçıp kurtulma imkânı bulamayacakları bir hesap sorma zamanı öngörülmüştür.” (18. sure (KEHF) 58. ayet)

61.               ALLAH'IN RAHMETİ HER ŞEYİ KUŞATMIŞTIR:

"Bize hem bu dünyada güzellik yaz hem de ahirette. Dönüp dolaşıp sana geldik." Buyurdu ki: "Azabıma dilediğimi çarptırırım. Rahmetime gelince, o her şeyi çepeçevre kuşatmıştır. Ben onu; sakınıp korunanlara, zekatı verenlere, ayetlerimize inananlara yazacağım." (7. sure (A'RAF) 156. ayet)

“Arşı yüklenip taşıyanlar ve onun çevresindeki şuurlular Rablerinin hamdi ile tespih ederler ve ona inanırlar. İman sahipleri için de şöyle af dilerler: "Rabbimiz! Sen her şeyi rahmet ve ilim halinde kuşattın. Tövbe edip senin yoluna uymuş olanları bağışla. Ve onları cehennem azabından koru!" (40. sure (MÜ'MİN) 7. ayet)

62.               ALLAH'IN RAHMETİNDEN ÜMİT KESİLMEZ:

"Ey oğullarım! Gidin, artık Yûsuf'u ve kardeşini bulmak için dikkat kesilin. Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin; çünkü, Allah'ın rahmetinden de, küfre sapanlar topluluğundan başkası ümit kesmez." (12. sure (YÛSUF) 87. ayet)

“De ki: "Ey öz benlikleri aleyhine sınırı aşan / aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Allah, günahları tümden affeder. Çünkü O, mutlak Gafur, mutlak Rahim'dir." (39. sure (ZÜMER) 53. ayet)

63.               ALLAH'IN SEVDİĞİ MİLLET NASIL OLMALIDIR:

“Ey inananlar! İçinizden kim dininden dönerse şunu bilsin: Allah, yakında, kendilerini sevdiği ve kendisini seven, müminlere karşı boynu bükük, kâfirlere karşı başı dik bir topluluk getirecektir. Bunlar Allah yolunda savaşırlar, hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar. Bu, Allah'ın, dilediğine yönelttiği bir lütuftur. Allah, yaratılışı ve yarattıklarını genişletir, her şeyi bilir.” Sizin gönül dostunuz Allah'tır, O'nun resulüdür, bir de rükû eder bir halde namazı kılıp zekâtı vererek iman edenlerdir.” (5. sure (MÂİDE) 54-55. ayet)

64.               ALLAH'IN VAADİ HAKTIR:

“Öyleyse sabret! Kuşkun olmasın ki, Allah'ın vaadi haktır. Günahın için af dile. Akşam ve sabah, Rabbini överek tespih et!” (40. sure (MÜ'MİN) 55. ayet)

“Hani, size, "Hiç kuşkusuz, Allah'ın vaadi haktır, kıyamet saatinde de şüphe yoktur" dendiğinde, siz şöyle demiştiniz: "Saat nedir, bilmiyoruz. Sadece bir şeyler var sanıyoruz; kesin bir bilgimiz olmadığı için inanmıyoruz." (45. sure (CÂSİYE) 32. ayet)

65.               ALLAH, VADİNDEN DÖNMEZ:

Sakın Allah'ı, resullerine verdiği söze ters düşer sanma. Allah Azîz'dir, intikam da alır.” (14. sure (İBRÂHİM) 47. ayet)

Senden aceleyle azabı istiyorlar: Allah, vaadine asla ters düşmez. Şu da bir gerçek ki Rabbinin katındaki bir gün, sizin saymakta olduğunuzun bin yılı gibidir.” (22. sure (HAC) 47. ayet)

Allah'ın vaadi bu! Allah kendi vaadine ters düşmez. Ne var ki, insanların çokları bilmiyorlar.” (30. sure (RÛM) 6. ayet)

66.               ALLAH'IN SÜNNETİNDE / SÜNNETULLAH’TA (KANUNUNDA) DEĞİŞİKLİK GÖRÜLEMEZ:

Senden önce gönderdiğimiz resullerimize uygulanan yöntem de buydu. Sen bizim yol ve yöntemimizde değişme bulamazsın.” (17. sure (İSRÂ) 77. ayet)

“Allah'ın kendisine farz kıldığı şeyde peygambere hiçbir vebal yoktur. Daha önce gelip geçmişlerde de Allah'ın yolu, yöntemi buydu. Allah'ın emri, belirlenmiş bir kaderdir / ölçüdür. Onlar ki Allah'ın mesajlarını tebliğ edip O'ndan korkarlar, Allah'tan gayrı hiç kimseden korkmazlar. Hesap sorucu olarak Allah yeter.” (33. sure (AHZÂB) 38-39. ayet)

“Yeryüzünde kibirlendi ve kötülük tezgâhladılar. Oysaki tezgâhlanan kötülük, sahibinden başkasını kuşatmaz. Öncekilerin başına gelenlerden başkasını mı bekliyorlar? Allah'ın yol ve yönteminde değişme asla bulamazsın! Allah'ın yol ve yönteminde döneklik de bulamazsın!” (35. sure (FATIR) 43. ayet)

Bu, Allah'ın öteden beri işleyip duran yolu yöntemidir. Allah'ın yol ve yönteminde hiçbir değişme bulamazsın.” (48. sure (FETİH) 23. ayet)

İ.                 ALLAH'IN SEVDİKLERİ VE ALLAH'IN SEVMEDİKLERİ

1.                 ALLAH'IN SEVDİKLERİ:

a)                 ALLAH, TAKVA SAHİPLERİNİ / TAKVAYA SARILANLARI SEVER:

“İş öyle değil! Kim ahdine vefa eder, takvaya sarılırsa hiç kuşkusuz, Allah takvaya sarılanları sever.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 76. ayet)
“Antlaşma yapmış olduğunuz müşriklerden size karşı bir eksiklik sergilemeyen ve aleyhinizde başka birine yardım etmeyenler müstesnadır. Artık, onlara verdiğiniz sözü belirlenen süreye kadar tam bir şekilde koruyun. Şu bir gerçek ki Allah, sakınanları sever.”  (9. sure (TEVBE) 4. ayet)
“Müşriklerin Allah katında, onun resulü katında ahitleri nasıl olabilir! Mescid-i Haram yanında antlaşma yaptıklarınız müstesna. Bu şekilde antlaşması olanlara, onlar size doğru dürüst davrandıkça, siz de doğru dürüst davranın. Allah, sakınanları sever.” (9. sure (TEVBE) 7. ayet)

b)                 ALLAH, GÜZELİ VE GÜZELLİĞİ SEVİP, GÜZEL DÜŞÜNÜP GÜZELLİK SERGİLEYENLERİ SEVER:

Allah yolunda harcama yapın / nimetleri paylaşın; kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Güzel düşünüp güzel işler yapın. Çünkü Allah, güzellik sergileyenleri sever.” (2. sure (BAKARA) 195. ayet)
Onlar bollukta ve darlıkta infak ederler. Öfkelerini yutanlardır onlar, insanları affedenlerdir. Allah, güzel düşünüp güzel davrananları sever.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 134. ayet)
“Allah da onlara (Allah yolunda cihad edenlere), hem dünya nimetini verdi hem de âhiret sevabının en güzelini. Allah, güzel düşünüp güzellik sergileyenleri sever.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 148. ayet)
“Sonunda, verdikleri mîsakı bozdukları için onları lanetledik de kalplerini kaskatı yaptık. Kelimeleri yerlerinden kaydırıyorlar. Öğütlenmek üzere çağırıldıkları şeyden nasiplenmeyi unuttular. İçlerinden çok azı hariç, sen onlardan hep hainlik görürsün. Bununla birlikte onları affet, ellerini tut. Çünkü Allah güzellik sergileyenleri sever.” (5. sure (MÂİDE) 13. ayet)
İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlara; bundan böyle korunup iman ederek iyi işler yaptıkları, sonra takvaya sarılıp imanda kemale erdikleri, sonra bir mertebe daha korunup güzellikler sergiledikleri takdirde, daha önce tatmış olduklarından ötürü hiçbir günah yoktur. Allah, güzel düşünüp güzel davrananları sever.”  (5. sure (MÂİDE) 93. ayet)

c)                  ALLAH, TEMİZLİKTE TİTİZ DAVRANANLARI VE TEMİZLENENLERİ SEVER:

“Sana adet halini de sorarlar. De ki: "O, insana rahatsızlık veren bir haldir. Hayızlı oldukları sırada kadınlardan uzak durun ve onlar temizleninceye kadar kendilerine yaklaşmayın. İyice temizlendiklerinde, Allah'ın emrettiği yerden onlara gidin." Şu bir gerçek ki Allah, çok tövbe edenleri sever, iyice temizlenenleri de sever.” (2. sure (BAKARA) 222. ayet)
“Bir de şunlar var: Tutup bir mescit yapmışlardır: Zarar vermek için, nankörlük için, inananları fırkalara bölmek için, daha önceden Allah ve resulüyle savaşmış kişiye gözetleme yeri kurmak için. "İyilik ve güzellikten başka bir şey istemiş değiliz!" diye gerile gerile yemin de edecekler. Allah şahittir ki, onlar kesinlikle yalancıdırlar.Böyle bir mescitte sakın namaza durma! Daha ilk gününde takva üzerine kurulan bir mescit, içinde namaz kılman için çok daha uygundur. Temizlenmek arzusu taşıyan erler vardır o mescitte. Allah, temizlenenleri sever.” (9. sure (TEVBE) 107-108. ayet)

d)                 ALLAH, ADALETİ KORUMA VE YERİNE GETİRMEDE TİTİZ VE KARARLI DAVRANANLARI SEVER:

“Yalana iyice kulak verirler, haramı tıka-basa yerler. Sana geldiklerinde ister aralarında hüküm ver, ister onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen sana hiçbir şekilde zarar veremezler. Ama aralarında hükmedersen, adaletle hükmet. Allah, adaletle hükmedenleri / adaleti ayakta tutanları sever.” (5. sure (MÂİDE) 42. ayet)
“Müminlerden iki zümre çarpışırlarsa, onların aralarında hemen barışı kurun! Eğer onlardan biri öteki aleyhine sınır tanımazlık edip saldırırsa, azgınlık edenle, Allah'ın emrine dönünceye kadar savaşın. Eğer vazgeçerse, yine ikisi arasını adalet ve dürüstlükle sulh edin. Kuşkusuz, Allah adalette titiz davrananları sever.” (49. sure (HUCURÂT) 9. ayet)
Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez. Allah, adaleti ayakta tutanları sever.” (60. sure (MÜMTEHİNE) 8. ayet)

e)                 ALLAH, TÖVBEYİ ÇOK SEVEN VE TÖVBE EDENLERİ SEVER:

“Sana adet halini de sorarlar. De ki: "O, insana rahatsızlık veren bir haldir. Hayızlı oldukları sırada kadınlardan uzak durun ve onlar temizleninceye kadar kendilerine yaklaşmayın. İyice temizlendiklerinde, Allah'ın emrettiği yerden onlara gidin." Şu bir gerçek ki Allah, çok tövbe edenleri sever, iyice temizlenenleri de sever.” (2. sure (BAKARA) 222. ayet)

f)                  ALLAH, SABREDENLERİ SEVER:

“Nice peygamber, beraberinde kendisini Rabb'e adayan birçok kişi bulunduğu halde savaşmıştır. Onlar, Allah yolunda kendilerine gelip çatan zorluklar yüzünden gevşememiş, zayıflık göstermemiş, susup pusmamışlardır. Allah sabredenleri sever.”  (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 146. ayet)

g)                 ALLAH, TEVEKKÜL EDENLERİ SEVER:

“Allah'tan bir rahmet sayesindedir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba-saba, katı yürekli olsaydın senin çevrenden kesinlikle dağılır giderlerdi. O halde bağışla onları, af dile onlar için; iş ve yönetim konusunda da onlarla şûraya git. Bir kez azmettin mi de artık Allah'a güvenip dayan. Allah, tevekkül edenleri sever.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 159. ayet)

h)                 ALLAH, SAVAŞMAK İÇİN SAF BAĞLAMIŞ OLANLARI SEVER:

Allah kendi yolunda, duvarları bir bine perçinlenmiş bir bina gibi, saf bağlayarak çarpışanları sever.”  (61. sure (SAFF) 4. ayet)

2.                 ALLAH'IN SEVMEDİKLERİ:

a)                 ALLAH, ZALİMLERİ SEVMEZ:

"Küfre sapanlar var ya, işte onlara dünyada ve âhirette şiddetle azap edeceğim. Hiçbir yardımcıları olmayacaktır onların. İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlara gelince, Allah onlara ödüllerini tam olarak verecektir. Allah zalimleri sevmez.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 56- 57. ayet)

Size bir yara değiyorsa, o topluma da benzeri bir yara mutlaka değmiştir. Bak işte günler! Biz onları insanlar arasında dolandırır dururuz. Allah bu sayede iman edenleri bilecek, sizden tanıklar / şehitler edinecektir. Allah zulme sapanları sevmez.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 140. ayet)

Bir kötülüğün cezası, tıpkısı bir kötülüktür. Fakat affedip barışmayı esas alanın ücretini bizzat Allah verir. O, zalimleri hiç sevmez.”  (42. sure (ŞÛRÂ) 40. ayet)

b)                 ALLAH, SINIR TANIMAZ AZGINLARI SEVMEZ:


“Sizinle çarpışmaya girenlerle Allah yolunda siz de çarpışın. Ama haksız yere saldırmayın / çarpışmada zulme sapmayın. Çünkü Allah, sınır tanımaz azgınları sevmiyor.” 2. sure (BAKARA) 190. ayet”

“Ey iman sahipleri! Allah'ın size helal kıldığı şeylerin temiz ve güzel olanlarını haramlaştırmayın; azıp sınırı aşmayın; Allah azıp sınırı aşanları sevmez.” (5. sure (MÂİDE) 87. ayet

“Rabbinize; boyun bükerek, gizlice / ürpererek yakarın. O, haddi aşanları / azmışları sevmez.” (7. sure (A'RAF) 55. ayet)

c)                  ALLAH, KÜFRE SAPANLARI / KÂFİRLERİ SEVMEZ:


Allah, ribadan beklenen artışı mahveder, sadakalar karşılığında artışlar getirir. Allah, nankörlüğe batmış günahkârların hiç birini sevmez.” (2. sure (BAKARA) 276. ayet)

“Şunu da söyle: "Allah'a ve resule itaat edin." Eğer yüz çevirirlerse, Allah küfre sapanları sevmez.”  (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 32. ayet)

“Allah, iman edenleri savunur. Şu da kuşkusuz ki, Allah hiçbir haini, hiçbir nankörü sevmez.” (22. sure (HAC) 38. ayet)

Kim küfre saparsa inkârı kendisi aleyhinedir. Barışa ve hayra yönelik bir iş yapanlarsa, kendi benlikleri için yer hazırlarlar. Çünkü Allah, iman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanları, öz lütfundan ödüllendirecektir. O, nankörlükleri sevmez.” (30. sure (RÛM) 44-45. ayet) Ey ademoğulları! Tüm mescitlerde süslü, güzel giysilerinizi kuşanın. Yiyin, için fakat israf etmeyin. Allah israf edenleri sevmez.

d)                 ALLAH, MÜSRİFLERİ / İSRAF EDENLERİ SEVMEZ:


“Çardaklı ve çardaksız bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, sebzeleri, zeytinleri, narları, birbirine benzer ve benzemez biçimde oluşturan O'dur. Her birinin meyvesinden, olgunlaştığı zaman yiyin ve hasat gününde onun hakkını da verin. İsraf etmeyin, Allah israf edenleri sevmez.” (6. sure (EN'ÂM) 141. ayet)

“Ey ademoğulları! Tüm mescitlerde süslü, güzel giysilerinizi kuşanın. Yiyin, için fakat israf etmeyin. Allah israf edenleri sevmez.” (7. sure (A'RAF) 31. ayet)

e)                 ALLAH, FESADI VE MÜFSİTLERİ / BOZGUNCULUK VE TABİAT DENGELERİNİ TAHRİP ETMEYİ SEVMEZ:


“İnsanlardan öylesi vardır ki, onun dünya hayatına ilişkin sözü senin hoşuna gider ve o, kalbindekine Allah'ı tanık tutar. Oysa ki o, düşmanların en yamanıdır. Yanından ayrıldığında / işbaşına geçtiğinde yeryüzünde fesat çıkarmak, ekini ve nesli yok etmek için işe koyulur. Oysaki Allah, fesadı sevmez.” (2. sure (BAKARA) 204-205. ayet)

Yahudiler dediler ki: "Allah'ın eli bağlıdır." Kendi elleri bağlandı / elleri bağlanasıcalar! Söylemiş oldukları yüzünden lanetlendiler. Söylediklerinin aksine, Allah'ın iki eli de alabildiğine açıktır; dilediği gibi bağışta bulunur. İnan olsun ki, Rabbinden sana indirilen, küfür ve taşkınlık yönünden onları iyice azdıracaktır. Onların arasına, ta kıyamet gününe kadar düşmanlık ve nefret atmışızdır. Ne zaman savaş için bir ateş yaksalar, Allah onu söndürür de onlar yeryüzünde yine bozgunculuğa koşarlar. Ama Allah, bozguncuları sevmez.” (5. sure (MÂİDE) 64. ayet)

"Allah'ın sana verdikleri içinde âhiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma. Allah'ın sana güzel davrandığı gibi sen de güzel davran / Allah'ın sana lütufta bulunduğu gibi sen de lütufta bulun. Yeryüzünde fesat isteyip durma, çünkü Allah fesat peşinde koşanları sevmez." (28. sure (KASAS) 77. ayet)

f)                  ALLAH, KİBRİNE YENİK DÜŞEN VE BÜYÜKLÜK TASLAYANLARI SEVMEZ:


“Allah'a kulluk edin. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetim ve öksüzlere, çaresizlere, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa, size bağımlı olanlara iyi ve güzel davranın. Allah, kasılıp böbürlenen şımarıkları sevmez.” (4. sure (NİSA) 36. ayet)

Tanrınız bir tek tanrıdır. Böyle iken, âhirete inanmayanlar, kibre saplandıkları için kalpleri inkârcı olmuştur. Hiç kuşkusuz Allah, onların sakladıklarını da açığa vurduklarını da biliyor. Hiç kuşkusuz O, büyüklük taslayanları sevmiyor.” (16. sure (NAHL) 22-23. ayet)

"Kibirlenerek insanlardan yüzünü çevirme, yeryüzünde kasılarak yürüme. Çünkü Allah, kurula kurula kendini övenlerin hiçbirini sevmez." (31. sure (LOKMAN) 18. ayet)

Yeryüzünde ve kendi benliklerinizde meydana gelen hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir Kitap'ta belirlenmiş olmasın. Bu, Allah için çok kolaydır. Böyle yapılmıştır ki, elinizden çıkana üzülüp ümitsizliğe düşmeyesiniz ve Allah'ın size verdiğiyle sevinip şımarmayasınız. Çünkü Allah, kendini beğenip övünenlerin hiçbirini sevmez.” (57. sure (HADÎD) 22-23. ayet)

g)                 ALLAH, HAİNLİĞİ HUY EDİNMİŞLERİ / SÜREKLİ HAİNLİK EDEN GÜNAHKÂRI SEVMEZ:


“Kuşku yok ki, biz bu Kitap'ı sana, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği ile hükmedesin diye hak olarak indirdik. Sakın hainlere yardakçı olma! Allah'tan af dile; Allah çok affedici, çok merhametlidir. Öz benliklerine hainlik edenler için didinip durma. Çünkü Allah, sürekli hainlik eden günahkârı sevmez.” (4. sure (NİSA) 105-107. ayet)

“Eğer bir topluluktan hıyanet kuşkusu duyarsan, antlaşmaya bağlı kalmayacağını aynı şekilde sen de onlara bildir. Allah, hainlik edenleri sevmez.”  (8. sure (ENFÂL) 58. ayet)

“Allah, iman edenleri savunur. Şu da kuşkusuz ki, Allah hiçbir haini, hiçbir nankörü sevmez.” (22. sure (HAC) 38. ayet)

h)                 ALLAH, GÜNAHTA AŞIRIYA GİDENLERİ SEVMEZ:


Allah, ribadan beklenen artışı mahveder, sadakalar karşılığında artışlar getirir. Allah, nankörlüğe batmış günahkârların hiç birini sevmez.” (2. sure (BAKARA) 276. ayet)

i)                   ALLAH, SEVİNÇ BUDALALARINI / ŞIMARANLARI SEVMEZ:


Şu da bir gerçek ki Karun, Mûsa kavmindendi. Onlara karşı şımarıklık / azgınlık yaptı. Ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını taşımak, kuvvetli bir grubu bile zorluyordu. Kavmi ona şöyle demişti: "Şımarma, çünkü Allah, şımaranları sevmez." (28. sure (KASAS) 76. ayet)

j)                   ALLAH, ÇİRKİN SÖZÜN AÇIKLANMASINI SEVMEZ:


Allah çirkin sözün açıklanmasını sevmez. Zulme uğratılan kişi müstesna. Allah Semî'dir, Alîm'dir.” (4. sure (NİSA) 148. ayet)

J.                 TÜM VARLIKLAR ALLAH'A İSTER-İSTEMEZ TESLİM OLMUŞTUR


1.                  ALLAH’A SECDE EDER:

Göklerde ve yerde kim varsa gölgeleriyle birlikte ister istemez ve sabah-akşam Allah'a secde eder.” (13. sure (RA'D) 15. ayet) 

2.                  ALLAH’A BOYUN EĞER:

"Allah çocuk edindi." dediler. Haşâ! Böyle bir şeyden arınmıştır O! Tam aksine, göklerdekiler de yerdekiler de O'na aittir. Bunların tümü O'nun önünde boyun bükmektedir.”  (2. sure (BAKARA) 116. ayet)
“Hâlâ Allah'ın dininden gayrısını mı arıyorlar? Oysaki, göklerdeki şuurlular da, yerdekiler de ister istemez O'na teslim olmuşlardır ve yalnız O'na döndürüleceklerdir.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 83. ayet)
“Rabbiniz o Allah'tır ki, gökleri ve yeri altı günde yaratmış, sonra da arş üzerinde egemenlik kurmuştur. Geceyi gündüze bürüyüp örter. O bunu, bu da onu aralıksız ve titiz bir biçimde kovalar durur. Güneş, Ay, yıldızlar O'nun emrine boyun eğmiş. Gözünüzü açın; yaratış da O'nundur, emir veriş de / yaratış da O'nun içindir, emir veriş de. Alemlerin Rabbi olan Allah çok yücedir.” (7. sure (A'RAF) 54. ayet)
Gök gürültüsü O'nu hamd ile tespih eder; melekler de O'ndan ürpererek... Yıldırımlar gönderir de onlarla dilediğini çarpar. Allah, tuzak kuranların hilelerini başlarına geçirmede çok güçlü olduğu halde, onlar O'na karşı mücadele edip duruyorlar.” (13. sure (RA'D) 13. ayet)
Göklerde ve yerde kim varsa gölgeleriyle birlikte ister istemez ve sabah-akşam Allah'a secde eder.” (13. sure (RA'D) 15. ayet)
“Allah'ın emri geldi. Onunla yüz yüze gelmekte acele etmeyin. Tüm varlığın tespih ettiğidir o Allah. Arınmıştır onların şirk koştuklarından.” (16. sure (NAHL) 1. ayet)
Yedi gök, yerküre ve bunların içindekiler O'nu tespih ederler. Hiçbir şey yoktur ki, O'nu överek tespih etmesin; fakat siz onların tespihlerini fark edemezsiniz. O Halîm'dir, Gafûr'dur.” (17. sure (İSRÂ) 44. ayet)
“Göklerde ve yerde kim varsa O'na aittir. Ve O'nun katındakiler, O'na ibadet etmekten ne çekinirler ne de yorulurlar.Gece ve gündüz tespih ederler, bıkıp usanmazlar.” (21. sure (ENBİYÂ) 19-20. ayet) 
“Her canlı, ölümü tadacaktır. Biz bir imtihan olarak sizi şer ile de hayır ile de deniyoruz. Sonunda bize döndürüleceksiniz.” (21. sure (ENBİYÂ) 35. ayet)
Görmedin mi, göklerdeki ve yerdeki şuurlular da bölük bölük olmuş kuşlar da Allah'ı tespih etmektedir. Her biri kendine özgü duasını, kendine özgü tespihini bilmiştir. Allah, onların yapmakta olduklarını çok iyi bilmektedir. Göklerin ve yerin mülkü / yönetimi Allah'ındır. Dönüş Allah'adır.” (24. sure (NÛR) 41-42. ayet)
Göklerde ve yerde kim varsa O'nundur. Hepsi O'na boyun eğmektedir.”  (30. sure (RÛM) 26. ayet)
“Görmedin mi, Allah geceyi gündüzün içine sokuyor, gündüzü de gecenin içine sokuyor. Güneş'i ve Ay'ı bir emre boyun eğdirmiş. Hepsi belirlenmiş bir süreye doğru akıp gidiyor. Kuşkusuz, Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır.” (31. sure (LOKMAN) 29. ayet)
Sonra buhar / duman halindeki göğe yöneldi de ona ve yerküreye şöyle seslendi: "İsteyerek veya istemeyerek gelin!" Onlar şöyle dediler: "İsteyerek geldik!" (41. sure (FUSSİLET) 11.)

3.                  ALLAH’I TESPİH EDER(MÜSEBBİHAT):

Göklerde ve yerdeki her şey Allah'ı tespih etmektedir. Azîz'dir O, Hakîm'dir.” (57. sure (HADÎD) 1. ayet)
Göklerde ne var, yerde ne varsa Allah'ı tespih etmiştir. Azîz'dir O, Hakîm'dir.” (59. sure (HAŞR) 1. ayet; 61. sure (SAFF) 1. ayet )
Göklerdekiler ve yerdekiler o Melik, o Kuddûs, o Azîz, o Hakîm Allah'ı tespih ediyor.” (62. sure (CUMUA) 1. ayet)
Göklerdekiler ve yerdekiler Allah'ı tespih ediyor. O'nundur mülk ve yönetim; O'nun içindir tüm övgüler. Her şeye gücü yetendir O.” (64. sure (TEĞÂBÜN) 1. ayet)
“Yedi gök, yerküre ve bunların içindekiler O'nu tespih ederler. Hiçbir şey yoktur ki, O'nu överek tespih etmesin; fakat siz onların tespihlerini fark edemezsiniz. O Halîm'dir, Gafûr'dur.” (17. sure (İSRÂ) 44. ayet)

K.                 SONUÇ

1.                  HER ÜMMETİN (TOPLUMUN / MİLLETİN) ŞERİATI DEĞİŞİKTİR, FARKLIDIR:


Herkesin bir yönü vardır, ona döner. O halde hayırlarda yarışın. Nerede olursanız olun Allah sizi bir araya getirecektir. Allah her şeye güç yetirendir.” (2. sure (BAKARA) 148. ayet)

Sana da Kitap'ı hak olarak indirdik. Kitap'tan onun yanında bulunanı tasdikleyici ve onu denetleyip güvenilirliğini sağlayıcı olarak... O halde onlar arasında Allah'ın indirdiğiyle hükmet, Hak'tan sana gelenden uzaklaşıp onların keyiflerine uyma. Sizden her biri için bir yol / şerîat ve bir yöntem belirledik. Allah dileseydi sizi elbette bir tek ümmet yapardı. Ama size vermiş olduklarıyla sizi imtihana çeksin diye öyle yapmamıştır. O halde hayırlarda yarışın. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. O size, tartışmış olduğunuz şeylerin esasını bildirecektir.” (5. sure (MÂİDE) 48. ayet)

Her ümmet için biz, bir ibadet şekli / bir ibadet yeri belirledik; onlar, onu izlerler. Artık bu iş konusunda seninle çekişmesinler. Sen de Rabbine davet et / dua et. Sen, elbette ki şaşırtmadan yol aldıran bir kılavuzun ardındasın.” (22. sure (HAC) 67. ayet)

2.                  ALLAH İRADESİNİ SİZ KENDİNİZİ DEĞİŞTİRMEDİKÇE, DEĞİŞTİRMEZ:


“Her biri için onu önünden ve arkasından izleyen gözcüler vardır ki, kendisini Allah'ın emrine bağlı olarak koruyup denetlerler. Gerçek şu ki Allah, bir toplumun mâruz kaldığı şeyleri, onlar, birey olarak içlerindekini / birey olarak kendilerine ilişkin olanı değiştirmedikçe, değiştirmez. Allah bir topluma bir perişanlık dileyince de artık onu geri çevirecek bir güç yoktur. Ve onlar için Allah'ın berisinden koruyucu bir dost da olamaz.” (13. sure (RA'D) 11. ayet)

"Benim huzurumda söz değiştirilmez ve ben kullara asla zulmetmem." (50. sure (KAF) 29. ayet)

Bu böyledir. Çünkü Allah bir topluma lütfettiği nimeti, o toplum birey olarak içlerindekini / birey olarak kendilerine ilişkin olanı değiştirmedikçe, değiştirmemiştir. Ve Allah, iyice işiten, gereğince bilendir.” (8. sure (ENFÂL) 53. ayet)

3.                  ALLAHIN SÖZÜ / İRADESİ KADER’DİR, DEĞİŞMEZ, DEĞİŞTİRİLEMEZ:


Bu, Allah'ın öteden beri işleyip duran yolu yöntemidir. Allah'ın yol ve yönteminde hiçbir değişme bulamazsın.” (48. sure (FETİH) 23. ayet )

4.                  ALLAH, DİLEYENLERE DİLEDİĞİNİ DİLEDİĞİNCE VERİR:


“…İnsanlardan bazısı şöyle der: "Ey Rabb'imiz, bize dünyada ver." Böylesi için âhırette bir nasip yoktur. Onlardan kimi de şöyle yakarır: "Ey Rabb'imiz, bize dünyada da güzellik ver, âhırette de güzellik ver. Ve bizi ateş azabından koru." İşte böyle diyenlere kazandıklarından bir nasip vardır. Allah, hesabı çok çabuk görür.” (2. sure (BAKARA) 200-202.)

Allah’ı bilip, tanıyan, iman ve eylemleri ile Hakkın rızasını kazanmış, Hak için, Hakka ve Halka hizmet eden, Allah’ın sevdiği Mümin ve Müslim kullarından olmayı, Rabbim dileyenlere nasip etsin ve mağfiretiyle hidayetine erdirip, dosdoğru yoluna kılavuzlasın İnşallah.

M. Kemal Adal

adalkemal1@ gmail. com.

"Kim güzel bir işe aracı olursa ondan ona bir pay vardır. Kim kötü bir şeye aracı olursa ondan da ona bir pay vardır. Allah her şeye, herkese gıda ulaştırır, Mukît'tir." 4. sure (NİSA) 85. ayet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder