İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

13 Ocak 2016 Çarşamba

KUR’AN’I ANLAMAK VE YAŞAMAK


A.                Kitabı, Hakkını vererek / gereğince okumanın anlamı nedir?

                                                                                                                                
 Kendilerine Kitap'ı verdiklerimiz onu, okunuşunun hakkını vererek okurlar. İşte onlar ona inanırlar. Onu inkâr edenlere gelince, onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir. (2/121).

Ayette geçen, Kitabı “okunuşunun hakkını vererek okurlar” ifadesi, ‘tecvitli (her bir harfin hakkını vererek telaffuz ile) okumak’ anlamında değildir. Tecvitli okumak anlamında olsaydı “Kitabı tecvitsiz okuyanlar ona inanmazlar“ anlamı da çıkardı. Arapça bilse bile herkes, tecvitte (telaffuzda) elinde olmayarak kusur edebilir.

Buradaki Kitabı okunuşunun hakkını vererek / gereği gibi okumaktan kastın,  kendilerine “Kitap”  verilenlerin / kendilerine “İlahi Kelam” emanet edilenlerin, verilen Kitabı / İlahi Kelamı – sözü – mesajı, anlaması, uyması ve yaşaması demek olduğu açıktır.

Hakikati inkâra kalkışanlar / Kitap’ı inkâr edenler gibi hüsrana düşen ve kaybedenlerden olmak istemeyen inananlar, kendilerine indirilen Kitabı (Müslüman Müminler, Kuran’ı) okuyup, anlamak, uymak ve yaşamakla mükelleftir. Arapça bilmeyenler için bunun yolu, Kuran’ı kendi ana dillerinde yapılmış çevirilerinden okuyup, anlayıp, uyup, uygulamalarıdır.

İmanın icabı / gereği budur.

Hidayet kapısı anlamakla, bilmekle;  İbadet / Salih amel/ İyi ve yararlı iş üretmek kapısı uygulamakla açılır.

B.                Kur’an Nasıl Bir Kitap’tır ve Niçin Gelmiştir?


Kur’an, Yaratan’la yaratılan (Allah ile insan) arasında bir köprüdür, bir tanışma ve anlaşma aracıdır.

1.                Kur’an’ın deyişiyle, Kur’an,  dosdoğru yola kılavuzlayan, Allah’ın ipi, sapasağlam bir kulptur.


a)               Kur’an’ın deyişiyle,  Kur’an, tutunduklarında insanları zulumattan (karanlıklardan) aydınlığa çıkarır, dosdoğru yola kılavuzlar:


 Allah, rızasına uyanları o Kitap'la esenlik ve barış yollarına iletir ve onları kendi izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarıp şaşmayan ve sapmayan dosdoğru yola kılavuzlar. (5 / 16)

 Elif, Lâm, Râ. Bir kitaptır bu. Ki indirdik sana, çıkarasın diye insanları Rablerinin izniyle karanlıklardan nura; Hamîd, Azîz olanın yoluna... (14 / 1)

 İnsanlar içinde öylesi vardır ki, Allah konusunda ilimsiz, kılavuzsuz ve aydınlık getiren bir kitaba sahip olmaksızın mücadele edip durur. (22 / 8)

 O, odur ki, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarsın diye kulu üzerine, gerçeği apaçık gösteren ayetler indiriyor. Allah size karşı gerçekten çok şefkatli, çok merhametlidir. (57 / 9)
                                                    

b)              Kur’an’ın deyişiyle, Kur’an, tutunanların vahdetini (birliğini) sağlayacak ve doğruya götürecek olan bir iptir:


 Hep birlikte Allah'ın ipine yapışın, fırkalara bölünüp parçalanmayın; Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Birbirinizin düşmanı idiniz, Allah kalplerinizi uzlaştırıp kaynaştırdı da O'nun nimeti sayesinde kardeşler haline geldiniz. Ateşten bir çukurun kenarında idiniz; sizi oradan kurtardı. Allah size ayetlerini bu şekilde açıklıyor ki, doğruya ve güzele yol bulasınız. (3/103).

c)                Kur’an’ın deyişiyle, Kur’an, kopup parçalanması olmayan sapa sağlam bir kulptur:


 Dinde baskı - zorlama - tiksindirme yoktur. Doğru ve güzel olan, çirkinlik ve sapıklıktan açık bir biçimde ayrılmıştır. Her kim tâğuta sırt dönüp Allah'a inanırsa hiç kuşkusuz sapasağlam bir kulpa yapışmış olur. Kopup parçalanması yoktur o kulpun. Allah, hakkıyla işiten, en iyi biçimde bilendir. (2/256).

2.                Kur’an’ın deyişiyle, Kur’an,  Allah’ın insanlara mesajının, inananlara öğüt ve kılavuzluğun olduğu mektuptur.


Kur’an, düşünemeyen hayvanlara değil, düşünebilecek ve doğru yolu bulabilecek özelliklerde yaratılmış olan insanlara gönde­rilmiş bir mektuptur. Bu mektubun gönde­reni Rabbimiz Allah, gön­derildiği adres de insanlardır. İnsanlara gönderilmiş olan bu mektup, insanlar için öğütler ve mesajlar içermektedir.

 

3.                Kur’an’ın deyişiyle, Kur’an, insanlar için bir açıklama, inananlara ise öğüt ve kılavuzdur:


 Bu, insanlara bir açıklama, korunup sakınanlara da bir öğüt ve kılavuzdur (3 / 138)

 İşte böyleleri, Allah'ın yol gösterdiği kimselerdir. Sen de onların yolunu izle ve şöyle söyle: "Ben şu yaptığıma karşılık sizden bir ücret istemiyorum. O sadece âlemlere bir öğüttür." (6 / 90)

 Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir öğüt, gönüller derdine bir şifa, inananlara bir kılavuz ve bir rahmet geldi. (10 / 57)

 Sen, bu tebliğin için onlardan bir ücret istemiyorsun. O, bütün âlemler için bir hatırlatmadan başka şey değildir.  (12 / 104)

 Biz o peygambere şiir öğretmedik. Şiir ona yaraşmaz / layık olamaz da. Ona vahyedilen, bir öğütten ve apaçık bir Kur'an'dan başka şey değildir. (36 / 69)

 Andolsun, biz bu Kur'an'da insanlara her türden örnekler verdik ki düşünüp öğüt alabilsinler. (39 / 27)

 Biz onların neler söylediklerini çok iyi biliyoruz. Sen onların üstüne bir zorba değilsin. O halde, benim tehdidimden korkanlara sadece Kur'an'la öğüt ver. (50 / 45)

 Oysaki o Zikir / Kur'an âlemler için bir öğütten başka şey değildir. (68 / 52)

 Gerçek şu ki o, sakınanlar için tam bir uyarıcı ve düşündürücüdür. (69 / 48)

 Biz, cehennem yârânını hep melekler yaptık. Ve biz, onların sayılarını da küfre sapanlar için bir imtihandan başka şey yapmadık. Ta ki, kendilerine kitap verilenler iyice ve apaçık bilsinler. İman etmiş olanların imanı artsın. Kendilerine kitap verilmiş olanlarla iman sahipleri kuşkuya düşmesin. Kalplerinde hastalık olanlarla küfre sapmış bulunanlar da; "Allah bununla neyi örneklendirmek istiyor?" desinler. İşte böyle. Allah, dilediğini / dileyeni saptırır, dilediğini / dileyeni de doğruya ve güzele kılavuzlar. Rabbinin ordularını ancak O bilir. Bu, insan için bir öğüt verici ve düşündürücüden başka şey değildir.  (74 / 31)

 Hayır, iş, sandıkları gibi değil! O bir öğüt verici / bir düşündürücüdür. (74 / 54)

4.               Kur’an’ın deyişiyle, Kur’an, büyük bir haberdir:


 De ki: "Büyük bir haberdir o."  (38 / 67).

5.                Kur’an’da, öğüt almak için her örnekten anlatılmıştır:


 Şu bir gerçek ki Allah; adaleti, iyi ve güzel davranmayı, akrabaya vermeyi emreder. Tüm pisliklerden / edepsizliklerden, kötülükten, azgınlık, doymazlık ve kıskançlıktan yasaklar. Düşünüp ibret alırsınız ümidiyle size öğüt veriyor. (16 / 90)

 Andolsun, biz bu Kur'an'da insanlara her türden örnekler verdik ki düşünüp öğüt alabilsinler. (39 / 27),

6.                Kur’an, öğüt alınabilsin diye üstelik kolay­laştırılmıştır: 

                
 Yemin olsun ki, biz, Kur'an'ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?!(54 / 17, 22, 32, 40),

7.                Kur’an’ın, yine öğüt alınabilmesi için ayetleri geniş geniş açıklanmıştır:


 Rabbinin yolu işte budur; dosdoğru, kıvamında... Biz öğüt alan bir topluluğa ayetleri ayrıntılı bir biçimde açıkladık. (6 / 126).

8.                Kur’an’dan, aklını ve gönlünü çalıştıran, aklı selim ve tefekkür sahipleri anlayıp, öğüt alırlar:


 O, hikmeti dilediğine verir. Ve kendisine hikmet verilmiş olana çok büyük bir hayır verilmiş demektir. Gönlünü ve aklını çalıştıranlardan başkası düşünüp anlayamaz. (2 / 269)

 Kitap'ı sana indiren O'dur: Onun ayetlerinden bir kısmı muhkemlerdir ki; onlar Kitap'ın anasıdır. Diğer ayetlerse müteşâbihlerdir. Şu var ki, kalplerinde bir eğrilik ve bozukluk bulunanlar, fitne aramak, onun yorumuna öncelik tanımak için Kitap'ın sadece müteşâbih kısmının ardına düşerler. Onun tevilini ise bir Allah bilir, bir de ilimde derinleşmiş olanlar. Bunlar, "Ona inandık, hepsi Rabbimizin katındandır." derler. Gönül ve akıl sahiplerinden başkası gereğince düşünemez. (3 / 7) 

 Rabbinden sana indirilenin hak olduğunu bilen kişi, kör olan biriyle aynı mıdır? Sadece aklı ve gönlü işleyenler düşünüp ibret alır. (13 / 19)

 İşte bu, onunla uyarılsınlar, Allah'tan başka ilah olmadığını bilsinler, aklı ve gönlü işleyenler de ibret alsınlar diye, insanlara yöneltilmiş bir tebliğdir. (14 / 52) 

 Böyle birisi; gece saatlerinde secde ederek, ayakta durarak ibadet eden, ahiretten korkan, Rabbinin rahmetini uman biri gibi midir? De ki: "Hiç bilenlerle bilmeyenler eşit olur mu? Ancak gönül ve akıl sahipleri düşünüp ibret alır."  (39 / 9).

C.                Öğüt vermede Kuran’ın yöntemi (Sünnetullah).


1.                Kıssalarla öğüt vermek


Yüce Allah, öğüt alabilmemizi sağla­yabilmek için, bizi düşünmeye sevk edecek olan kıssalardan da anlatmakta ve Bu hikâyeyi anlat ki düşünüp taşınabilsinler (7 / 176), ‘Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz! (7 / 3) demektedir.

Bütün bunlara rağmen insanların çoğu ‘Aslandan ürkmüş yaban eşekleri gibi öğütten yüz çevirmektedirler’ (74 / 49 - 51). Çünkü ‘öğüt verenleri sevmemektedirler’ (7 / 79).

2.                   Dünyevi ceza ile öğüt vermek


Güzellikten anlamayan insanoğluna öğüt vermenin bir de başka yolu vardır ki bu, ahirete bırak­madan dünyada cezalandırma yo­ludur.

Örneğin, Firavun ailesi / halkı ‘öğüt alsınlar diye’ yıllarca kıtlıkla ve ürünleri azalt­ılmakla sıkılmışlardır (7 / 130).

Aslında dünyadaki böyle ceza­lar, kişilerin doğru yola girmesine vesile / sebep olduğunda, insanların hayrınadır. Allah Kur’an’da: Biz bir imtihan olarak sizi şer ile de hayır ile de deniyoruz.” (21 / 35) demektedir.

Şer görünen bir şeyde hayır, hayır görü­nen bir şeyde de şer o­labilir (2 / 216; 31 / 34).

3.                Öğütlere uymayanların Ahiret’teki hallerini anlatarak, yapılan sakındırma ile verilen öğüt


Öldükten sonra dünyaya tekrar dönüş olmadığından iş işten geçmiş olacak ve zalimler ahirette azabı görünce ‘geri döne­cek bir yol var mı?’ (42 / 44), ‘ah ne olurdu (dünyaya) geri dön­dürülsek de Rabbimizin ayetlerini (tekrar) yalanlamasak, iyi işler yapsak’ (6 / 27;  32 /12;  39 / 58), ‘Rabbim, beni (dünyaya) geri çevirin, umulur ki salih (iyi) amellerde bulunurum, yararlı işler yaparım’ (23 / 99 - 100) diyecek­lerdir,

Gelen kitaplara ve peygam­berlere uymadıklarına çok yanacaklar ve  ‘o gün zulmedenler ellerini ısırıp: Nolaydı, keşke ben peygamberle beraber bir yol edi­neydim! ..Vah bana, ne olurdu, ben falanı dost tutmasaydım!’ diyeceklerdir. (25 / 27 - 28)

Fakat iş işten geçmiş olacak­tır. Çünkü ‘onlar bir daha geri dönemezler’ (21 / 95), ‘önlerinde ta dirilecekleri (kıyamet) gün(ün)e kadar, (geriye dönmelerine engel olan) bir perde (berzah) vardır’ (23 / 100).

Bunun için bize daha dünyada iken ‘geri çevrilmesi mümkün olmayan gün gelmezden önce, yüzünü dos­doğru dine çevir’ (30 / 43) hatırlat­ması yapıl­maktadır, fakat ‘Allah'tan korkan hatırlar (öğüt alır)’ (87 / 9 - 10).

Yine şu bir gerçektir ki ‘(müminler) kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığı zaman onlara karşı sağır ve kör davranmaz­lar’ (25/72-73). Kâfirlerin kulakları, gözleri ve kalpleri mühürlendiğinden ‘Onları doğru yola... çağırsan da, sussan da birdir’ (7/193), ‘Onları (azapla) uyarsan da uyarmasan da birdir, onlar inan­mazlar’ (2/6). ‘Onlar hayvanlar gibidirler, hatta yolca daha da sapıktırlar’ (7 / 179:  25/44).

‘Bu bir öğüttür, artık dileyen Rabbine giden yolu tutar’ (76 / 29:  78 / 39), dileyen de dalaleti (sapıklığı);  çünkü  ‘insana iki yol gösterilmiştir’ (90 / 10)


D.               Allah’a teslimiyet ve öğüdüne uymak, Kuran’ı yaşamak nasıl olur? 

1.                Kuran Müslümanı Olmak, Kuran ahlakı ile ahlaklanmak.


Kur’an, müslümanların kitabıdır. Müslüman olunacaksa Kur’an’a göre olunmalıdır, yani Kur’an Müslümanı olunma­lıdır.

Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s) da böyle yapmıştır. Kur'an'ı  en iyi Peygamberimiz  anlamış ve yaşamıştır. Yaşantısı bize Allah (c.c) tarafından örnek gösterilmiştir (33 / 21).

Hanımı Hz. Aişe de ‘onun ahlakı Kur’an’dı’ demiştir. Biz de Kur’an’ı okumalı, anlamalı ve Kur'an'ın ahlakıyla ahlaklanmalı­yız.

Kur’an, hem ferdi, hem aileyi, hem de toplumu huzura kavuş­turur. Yani Kur’an, bireysel ve toplumsal saldırılara, ma­nevi hastalıklara, her türlü dejenerasyonlara / bozulmalara karşı bir şifadır, çözümdür (9 / 14;  10 / 57; 17 / 82; 41 / 44).

2.                Taklidi değil, Tahkiki İman sahibi olmak


Müslüman, taklidi değil, tahkiki iman sahibi olmalıdır.

Ata­lardan miras yoluyla gelen bir Müslümanlık veya devletin (kalbe değil de) nüfus cüzdanına yazdığı Müslümanlık (eğer fert  / toplum bu miras ya da dayatma yoluyla gelen Müslümanlığı aklı ermeye başladıktan sonra bilinçli bir şekilde onayla­madı / tasdiklemedi ise)  inanç olarak Kuran’ın öğütlediği iman ve eylemler / ameller sebebiyle değildir. Bu haliyle de fazla bir önemi ve değeri yoktur. 

Çünkü Allah, bizim nüfus cüzdanımıza göre değil, kalbimizdeki iman ve yaşantımızdaki amellerimize göre hüküm verecektir.


3.                İnanç, düşünce ve eylemlerde aklını ve gönlünü çalıştırmak


Allah, her bireyi müstakil ve hür olarak yaratmıştır. Yani, her ferde ayrı bir kalp, ayrı göz-kulak ve ayrı bir kafa ver­miştir.

Eğer insan, aklı ermeye başladıktan sonra, dayat­ma yoluyla değil de, kendi hür iradesiyle (karar verme yete­neğiy­le) inancını ve yolunu seçemiyorsa suç kendisindedir, sorumlusu kendisidir.

İçinde bulunduğu toplumun ve / veya Kişinin anne-babasının hangi yolda yürüyor oluşu kendisini etkilemekle birlikte inanç oluşumunda kesin bağlayıcı bir etken değildir. Sadece bu etkiyle oluşan inanç ve eylemler taklididir.

Bu kişi, kâfir olacaksa da, mü’min olacaksa da, aklı ermeye başlar-başla­maz kendisi karar vermeli ve kendi yolu ile o yoldaki eylemlerini kendi aklı ve gönlünü çalıştırarak, sorgulayarak (tahkiki / delilleriyle ) seçmelidir.

Ahiret­te kişininbenim annem-babam kâfirdi, ben de bunun için kâfir olmak zorundaydım. Toplumun egemen yöneticileri İslam düşmanıydı, onlara itaat etmek zorunda olduğumdan dolayı ben de dünya­dayken İslam düşmanlığı yapmak zorunda kaldım’ demesi kendisini kurtarmayacaktır..


E.                Kuranı anlayıp, uygulamayı, Kuranı yaşamayı ve / veya Kuran’a uymamayı (İman ve Küfrü) doğuran etkenlerdeki Sünnetullah.


1.               Allah'ın lütfu müstesna insanın öz kazancından başkası yoktur. İnsanın özgür seçme ve tercihi ile kesbettiği / yaptığı iş / eylem / ameline göre kazanımlarının karşılığını,  Allah yaratır ve hem dünyada hem de ahirette tam olarak verir.


 (2 / 58 – 59, 281; 3 / 30, 182; 4 /88, 7 / 43, 147, 8 / 50 -51; 10 / 26 -27, 30, 52; 11 / 111; 14 / 51; 16 /  111; 22 / 10, 27 / 89 – 90; 28 / 84; 36 / 54; 39 /24, 61 – 62, 70; 40 / 17, 40; 46 / 19; 52 / 21; 53 / 39 -  41; 99 / 7 -8)

2.               Allah hiçbir benliğe yaradılış kapasitesinin /gücünün üstünde ve verdiği şey dışında bir yük / sorumluluk yüklemez.(Gücün yetmediğinde sorumluluk yoktur):


  (2 / 233, 286; 6 / 151 – 153; 7 / 42; 23 / 57 – 62; 65 / 7)


3.                Yaptıkları süslü gösterilenler, kalpleri mühürlenenler, sağır/dilsiz ve körler:


a)               Yaptıkları süslü, güzel / doğru gösterilenler: (Arzularına uyup küfre sapanlara, yaptıkları süslü, güzel / doğru gösterilir):


 (2 / 212; 3 / 14; 6 /43, 108, 122; 8 / 48; 9 / 37; 10 /12; 13 /33; 27 / 4, 24; 29 / 38; 35 / 8; 40 / 36 – 37; 47 / 14)

b)               Kalpleri mühürlenenler: (Arzularına uyup küfre sapanların kalplerini, seçimleri / kazandıkları sebebiyle Allah mühürler):


 (2 / 6 – 7; 7 / 100 – 102;  9 / 86 – 87, 93; 10 /74, 88; 16 / 107 – 109; 30 / 58 – 59; 40 / 35; 47 / 16, 24; 4 / 155; 6 / 46; 45 /23; 63 / 1- 3)

c)                Dilsiz, sağır ve körler: (Arzularına uyup küfre sapanların kalplerini, seçimleri / kazandıkları sebebiyle Allah mühürlediğinde, onlar inanç tutum ve davranışlarını değiştirmedikçe sağır / dilsizdirler, işitmezler, kördürler, görmezler, kalpleri kılıflı / kabukludur, anlamazlar):


 (2 / 17 -18, 171; 5 / 70 – 71; 6 / 25; 7 / 179, 194 – 195; 17 /45 – 46, 97; 18 / 57, 100 – 101; 21 / 45; 27 / 80 -81; 30 / 52 – 53; 31 / 7; 36 / 66; 41 / 5; 43 / 40; 47 / 22 – 24; 71 / 5 – 7; 8 / 21 – 22)

4.                Dinde zorlama yoktur, Allah dileseydi insanları tek bir ümmet yapardı:


a)               Dinde zorlama yoktur:  İyi ve kötü, Sorumluluğu  sebebiyle sonuçlarına katlanmak üzere, inançlarını seçmede ve eylemlerini uygulamada hak ile batıl, iyi ile kötü gösterildikten sonra insanlar, hür bırakılmıştır.


 2 / 256, 272; 4 / 90; 6 / 104; 10 / 99; 18 / 29; 27 / 92; 28 / 56; 39 /41; 41 / 40, 46; 50 / 45; 76 / 2 -3; 94 / 7 -10; 109 / 6)

b)               Allah dileseydi insanları bir tek ümmet yapardı ve insanlar toptan iman ederler ve hepsi doğru yola girerlerdi. Ama insanların inanç ve eylemleri değişiktir çünkü Allah insanlara inancında iman veya küfrü seçme hakkı, amelinde davranış özgürlüğü ve sorumluluğunu vermiştir:


 (5 / 48; 6 /149; 10 / 99; 11 /118;  13 /31; 16 / 9, 93; 32 / 13)

c)                 İnanan ile inanmayan, Kuran’ı anlayıp uygulayan ile Kuran’a uymayan benzeşmez, bir değildir:


 (3 / 162; 5 /100; 6 / 50, 122, 7 / 58; 9 / 109; 10  /35; 11 /24; 13 / 16, 33; 14 / 24 – 26; 16 /17, 75 – 76; 28 / 61; 32 / 18; 35 / 18 – 22; 39 / 9, 29; 40 / 58; 41 / 34, 40; 45 / 21; 47 / 14 – 15; 57 / 10; 59 / 20; 67 / 22) 

5.                Herkes kendi varlık yapısına / yaradılışına / karakterine uygun iş görür: 


 De ki: "Herkes, kendi varlık yapısına uygun iş görür. Yolca daha doğru gidenin kim olduğunu Rabbiniz daha iyi bilir." (17 / 84)

6.                Herkesin yapıp ettiklerinden dereceleri vardır (Herkesin her yaptığı kendi öz kazancıdır, buna göre dereceleri ve bu derecelere göre de cehennem veya cennette yerleri vardır) : 


 (3 / 162 - 163; 4 / 95 – 96; 6 / 122; 6 / 165; 11 / 3; 12 / 76; 17 / 21; 35 /35; 43 / 32; 56 / 7 – 10; 57 / 10)


7.                Ameller niyete göre değerlidir:


 (2 / 7 -10, 225, 284, 286; 4 / 114; 16 / 106; 17 / 25; 33 / 5)


8.                 İmanı olmayanın ameli ahirette boşa gitmiştir:



 (2 / 200 – 202, 206; 3 / 21 -22; 5 / 5, 9 – 10; 7 / 147; 9 / 17, 69; 14 /18; 18 / 103 – 106; 39 / 65; 47 / 8 – 9)

9.              Herkesin kazandığı günahı kendinedir. (Başkasına verilemez, devredilmez ve başkasından alınamaz. Hiçbir günahkâr bir başkasının yükünü / günahını taşıyamaz):


 (6 / 164; 17 / 15; 35 / 18; 39 / 7; 53 /38 -39))

10.            İyi veya kötü, her yapılandan yapana bir pay vardır. (Başkasını günaha sokana da, iyi işe sebep / aracı olana da bundan bir pay vardır):


 (4 / 85; 16 / 23 – 25; 29 / 12 - 13)

E             SONUÇ


1.                Herkes kendi kazandığıyla karşılık görecek, kendi günahını kendisi çekecektir:


 (5/105  6/31,164  10/108  16/25  17/15  34/50  35/18  36/54  39/17  40/17,40  53/38-39  74/38),

2.                 Kendi günahını başkalarının üzerine atamaya­cak­tır. Çünkü kimse kimsenin günahını çekmeyecek / yüklenmeyecektir:


  (2/286  4/111  6/164  17/15  31/33  35/18  39/7  53/38,39)


 De ki: "Bizim işlediğimiz suçlardan siz sorumlu olmayacaksınız; biz de sizin yaptıklarınızdan sorguya çekilmeyeceğiz." (34/25). Yani kişisel suçun hesabı kişisel olarak verilecektir.

3.                Aklı ve gönlü işleterek anlamak ve uygulamak esastır.


İnsan kendi kafasını kendisi kullanmıyorsa, aklını ve gönlünü kullanmadan kendisine belletileni taklit ve tekrar ile yetiniyor, sorgulamadan başkalarına uyuyorsa, vücudunda kendi kafasını değil de başkalarının kafasını taşıyorsa! ‘emanet kafa taşıyor!’ demektir. Yani, Allah’ın kendisine verdiği başı, kalbi, gözü, aklı kullanmıyor demektir.

Allah'ın izni olmadıkça hiçbir benlik iman edemez. Allah, pisliği, aklını kullanmayanlar üzerine bırakır. (10/100).

Demekki Allah’ın pisliği üzerine bıraktığı, iman edemez olan benlikler, aklını kullanmayan benlikler olup, seçim ve tercihlerini akılsızca yaptıklarından “Sünnetullah”ı gereği Allah onların İman sahibi olmalarına izin vermemektedir.

4.               Kuran’a uymak ve uygulamak , Kuran’ı yaşamak demek, İnanıp, Hayra ve barışa yönelik işler (salih amel / yararlı ve iyi işler) yapmak demektir.


Evet, Kur’an nedir?

Bakın, Allah Kitabını kendi dilinden bizlere nasıl tanıtmaktadır:

Şüpheniz olmasın ki bu Kur'an en kalıcı, en doğru olana kılavuzlar ve müminlere şu yolda müjde verir: Hayra ve barışa yönelik işler yapanlar için büyük bir ödül vardır.  (17/9)

F.                Kolaylık önerisi


Yazıdaki ara başlıklar altında numaraları verilmiş bir kısım ayet guruplarındaki ayetlerin Türkçe mealini incelemek isteyenler, kolaylık olması, kitapta arama zamanından tasarruf ederek tefekküre daha fazla vakit ayırabilmeleri ve başlıktaki ara konuya yoğunlaşarak ana kaynağından bu konuyu okuyup anlamak maksadıyla,  ARAPÇA ORJİNALİ, TÜRKÇE OKUNUŞU VE 20 AYRI TÜRKÇE MEALLİ  “HASENAT” PROGRAMINDAN YARARLANABİLİR.

Hasenat programına, “HASENAT NET “ SİTESİNDEN ( http://www.hasenat.net/) ulaşıp, ücretsiz olarak bilgisayarınıza indirip, kolayca kurabilirsiniz.

Yüce Allah tüm dileyenleri,  Kuranı anlayıp, yaşayanlardan eylesin. İnşallah.

M. Kemal Adal



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder