İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

25 Ocak 2016 Pazartesi

KUR’AN VE KÖLELİK


I.                  KUR’AN KÖLELİĞİ KALDIRMIŞTIR VE CARİYE DE ODALIK DEĞİLDİR


A.                CARİYE, ODALIK DEĞİLDİR !.


C. 


İslâm dini uygulamasında, hemen hemen tüm mezheplerde kabul gören 
anlayışa göre, savaşlarda esir edilen kadınlar cariye yani odalık olarak  kullanılırlar. 

Geleneğe göre, bunda sayı da yoktur.
             
Kabul  gören genel anlayışa göre: Cariyeler, erkek efendilerinin cinsî 
arzularına da karşılıksız hizmet ederler; cariyelerle nikâhsız olarak 
beraber olunabilir.

Sözlük anlamı olarak Cariye: Arapça isimdir (ca:riye); ‘yabancı 

ülkelerden kaçırılıp özgürlükten yoksun edilen, alınıp satılabilen, 
her konuda efendisinin isteklerine bağlı bulunan genç kadın, halayık’dır.

Tarihi dizilerde Harem içindeki Cariyeler gündeme gelince, “Bizim 
atalarımız böyle değildir, bizim atalarımız ömürlerini at sırtında 
geçirmiştir” sözleri ön plâna çıkınca, “Harem’deki cariyeler” konusu 
da gündemi işgal etmeye, tarihin tozlu sayfaları aralanmaya başlandı.

Pek çok tarihçi lehte ve aleyhte yazılarla görüşlerini açıkladılar.



 Bir yazarın bu konuda görüşünü belirterek konuyu kendimizce 
incelemeye başlayalım.

İslâm hukukunda cariyeler de nikâhlı eşler gibi ‘helâl dairesi’ndendir, 

dolayısıyla yine İslâmî  bir kavram olan ‘zina’ nın tümüyle dışındadırlar. 
(Star, 5.12.2012)

İslam dininden önce, Arap Yarımadası’nda kölelik vardı ve çok 
yaygındı.

B.                İSLÂM DİNİ İSE KÖLELİĞİ YASAKLADI. İSLÂM 

DİNİNDE KÖLELİK VE / VEYA CARİYELİK YOKTUR.


 “Savaşta inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. Nihayet 
onlara iyice vurup sindirince bağı sıkıca bağlayın (esir alın).  Savaş sona 
erince de artık ya karşılıksız veya fidye karşılığı salıverin. Durum şu ki, 
Allah dileseydi, onlardan intikam alırdı.” (Muhammed/ 4)

 Buradan çıkan anlam çok açıktır.

İnkâr edenlerle muharebeye  girdiğinizde hemen boyunlarını vurun. Esir aldıklarınızı muharebe sona erene kadar sıkıca bağlayın ki, kurtulup 
tekrar size karşı çarpışamasınlar. 

 Muharebe sona erdikten sonra bir süre bekleyin. Sonra eğer bir fidye alabilirseniz alın ve esir aldığınızı serbest bırakın, yok eğer bir fidye 

alamazsanız yine esir veya esirlerinizi serbest bırakın.


Fidye alma, mal veya esir mübadelesi şeklinde de olabilir.

Sözün özü, savaşta esir alınanların köle olamayacağıdır.


 Hz. Muhammed döneminde, İslâm uygulaması içinde, muharebeden 
sonra alınan esirler için bir “Esir Kampı” uygulaması olmamıştır.

 Muharebelerde ele geçen esirler, ailelerin sorumluluğuna verilmiş; 
Müslüman ailelerin örf ve adetlerini, dini uygulamalarını yakından 
gören bu esirler daha sonra da  fidye alınarak veya alınmadan serbest bırakılmışlardır.


Burada, esir alınan kadınlarla istediğiniz gibi cinsi münasebette 
bulunabilirsiniz diye bir anlam yoktur.


 Nisâ Suresi 3 ncü Ayet, çeşitli meallerde genelde şu şekildedir:

“ Eğer (kendileriyle evlendiğiniz takdirde) yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız  beğendiğiniz (veya size helâl olan)  kadınlardan 
ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın 
yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız 
için en uygun olanıdır.“

 Esasen burada anlatılan, fidyesi ödeninceye kadar ailenin yanında 
tutulan esire hürriyetini vererek evlenebileceği, yönündedir.


“Cariye ile yetinin” çevirisi  yanlıştır. “Yetinin” kelimesi sonradan buraya 
ilâve edilmiştir; çevirinin doğrusu “Evlenin” olmalıdır.

Cariye olarak tanımlanabilecek ve bir ailede geçici olarak bulunan esirle evlenebilmek için önce ona hürriyetini vermek gerekir.

İslâm dini köleliği kaldırdığı gibi, kadın esirlerle nikâhsız ilişkiyi de yasaklamıştır.


 Sadece Ahzap Suresi 50 nci Ayet’te, sadece Hz. Peygamber’e, dörtten 
fazla kadınla evlenmesine  izin verilmiştir. Bir tek ona verilen bu izin 
diğer Müslümanlara  verilmemiştir. Resûlullah’a has olan bu müsaadenin hukukî, siyasî ve eğitimle ilgili sebepleri vardır.

Yukarıdaki ifadeler bana ait değil, Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır‘a ait

Kuranı Kerim, esir konumunda olan köle ya da cariyelere zorla bir şey yaptırılamayacağını, aksine onlar isterse hürriyetlerine kavuşma istekleri karşısında her türlü kolaylığın gösterilmesini ister.

 Ellerinizin altında bulunanlardan (köle ve cariyelerden) mükâtebe 
yapmak isteyenlerle, eğer kendilerinde bir hayır (kabiliyet ve güvenilirlik) görüyorsanız, hemen mükâtebe yapın. Allah’ın size vermiş olduğu malından 
siz de onlara verin.” (Nûr/ 33)

 Mükâtebe, köle veya cariye ile efendisi arasında yapılan bir akid (Akit: 
 hukuki sonuç doğurmak amacıyla iki veya daha çok kimsenin karşılıklı 
ve birbirine uygun irade beyanları ile gerçekleşen sözleşme) olup, bu 
akidde köle veya cariye, belli bir bedel ödediği takdirde efendisinden, 
kendisine hürriyetini vermesini ister veya aynı teklifi efendisi ona yapar. Üzerinde anlaşmaya varılan bu bedel hazır ise köle bu bedeli hemen 
ödemek, değilse, efendisinin kendisine tanıdığı bir süre içinde temin 
ettikten sonra ödemek şartıyla hürriyetine kavuşur.

 Bu âyette, “Allah’ın size vermiş olduğu malından siz de onlara verin” buyrulmakla, insanın elindeki malın asıl sahibinin Allah olduğu, şu 
halde Allah’ın malından köle ve cariyelere de vermek suretiyle onların 
hürriyete kavuşmalarını kolaylaştırmanın dinî, ahlâkî ve içtimaî bir 
 vazife olduğu ortaya konmaktadır. Bu vazife, İslâm’ın, asırlarca 
uygulana gelen ve bir çırpıda tasfiyesi mümkün olmayan kölelik 
müessesesini ortadan kaldırmak için almış olduğu bir dizi tedbirden 
biridir.

 İslâm dininde, geçici olarak ( Muhammed Suresi 3 ncü ayete göre esirler 

ya serbest bırakılır ya da fidye karşılığı serbest bırakılır) bir ailenin 
kontrolüne verilmiş kadın esirlerin ( cariyelerin) zorla fuhşa zorlanmaları 
da yasaklanmıştır.

 “Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde edeceksiniz diye, namuslu 
kalmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları zor altında 
bırakırsa, bilinmelidir ki zorlanmalarından sonra Allah (onlar için) çok 
bağışlayıcı ve merhametlidir.” ( Nûr/ 33)

 Yüce Kuran’a göre, cariyeleri fuhşa yani bir bakıma nikâhsız yaşamaya zorlamanın uygun olmadığı, bu durumda cariyelerin efendilerinin değil 
de cariyelerin Allah’ın merhametine mahzar olduğu, çok açık ve nettir.

 Görülüyor ki, İslâm’a göre (nikâhsız evlilik) zina kesin olarak haramdır. 

Şu halde zinaya giden yolu tıkamak; ayrıca İslâm’ın dört kadına kadar 
evlenme iznini hayatın değişen şartları içinde ele almak gerekir.

C.                OSMANLIDA UYGULAMA


 Osmanlı’da Harem teşkilâtı ilk kez  Fatih Sultan Mehmet zamanında 

( 1451- 1481), Roma  (Bizans) Sarayı örnek alınarak kurulmuştur.

Unutmayalım: İslâm dini köleliği yasaklamıştı.

Osmanlı Sarayı’na hemen her ırk ve kavimden ( savaş ve/ veya baskınlarda 

 esir edilmiş kadın ve kızlar) cariye alınmıştır.

Cariyelerin en güzelleri de padişahın özel hizmetini görürlerdi.

Unutmayalım: İslâm dini, cariyelerin zorla fuhşa yani nikâhsız ilişkiye zorlanmasını yasaklamıştır.

Yavuz Sultan Selim döneminde ( 1512- 1520), Halifelik  Mısır’daki Abbasi Halifesi III. Mütevekkil’ den Osmanlı Devleti’ne geçti ve başkent İstanbul, Halifeliğin merkezi oldu. Osmanlı Padişahı “Halife” lik unvanını devraldı.

Unutmayalım: İslâm dini köleliği yasaklamıştı.

Halifeliğin merkezi İstanbul’da Köle /Esir  Pazarı açıldı. Burada, savaş 

ve/ veya baskınlarda ele geçirilen kadın ve genç kızlar, fizik ve ırk 
 özelliklerine göre belirlenen fiyatlarla cariye olarak satılırdı.

İstanbul’daki ilk esir pazarı Haseki semtindeydi. 16 ncı yüzyılda, özellikle 
III. Murat döneminde (1574- 95) köle ticaretinin önemi arttı ve pazarlar 
kent merkezine kaydı.

Kapalıçarşı ve çevresindeki  bedestenler, Çemberlitaş’taki  Tavukpazarı 
en hararetli esir pazarlarıydı.

Unutmayalım, Kuranı Kerim (Muhammed Suresi 3 ncü ayet) esirlerin 
savaş bitince fidye alarak veya fidyesiz serbest bırakılmasını emreder.

Halifeliğin merkezi İstanbul’da, Esirciler, Esirciler Kethüdası ve Esirciler Şeyhi’nin yönetim ve denetiminde örgütlenmişlerdi. Müslüman olmayanların 

esir ticareti yapması yasaktı.

Satışları devlet adına Esirci Emini denetler, kırkta bir oranında da resim 
(vergi)  alırdı.

Avrupa ve Amerika’da da yaygın olan  köleliğin insani ve ahlaki bir 

kurum olmadığı anlaşılınca, bu durum seslendirilmeye başlandı.
                       
Köleliliğin kaldırılmasıyla ilgili  ilk kanunlar İngiltere'de ve ABD'de  

1807 yılında çıkarıldı, daha sonra diğer Avrupa devletleri onları izledi.

Osmanlı Devleti’nde de,  Sultan Abdülmecit, 1847’de bir fermanla esir
 ticaretini yasakladı ve esir pazarlarını kaldırdı.

Buna rağmen esir ticareti, gizli olarak Osmanlı Devleti’nde varlığını 
 sürdürdü.

Cariye alım satımı 1909’da, V. Mehmet Reşat  tarafından  kesin olarak 
sona erdirildi.


SON SÖZ:


 Cariyenin efendisinin istediği zaman cinsi duygularını tatmin etmek 
için kullanılması meselesi, ( ben İslâm hukukçusu değilim ama 
mantığıma göre) İslâm Hukuku açısından doğru olamaz..

 İslâm dini köleliği yasaklamışken, geçici olarak esir konumunda 
kalmış ve cariye olarak adlandırılan kadın esirlerle nikâhsız beraberlik 
mümkün değilken bu durumu meşrulaştırmak için gösterilen çabalar 
uygun değildir.

 Kuran-ı Kerim ayetleri insanların kendi çıkarlarına göre algılanıp, buna 
 dayanan yasalar da işlerine geldiği gibi uygulanamaz.


***


GÜNÜN SÖZÜ:

“Bizden olmayanlar, bizim tarihimizi nasıl anlatırsa anlatsın. Biz, kendi tarihimizi, kendi öz medeniyetimizi doğru tanımak, doğru anlamak ve o 

 tarihten ilham alıp, geleceği şekillendirmek zorundayız. “  

Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN 
 

D.               PROF. DR. ABDÜLAZİZ BAYINDIR'IN İSLÂM DİNİNDE KÖLELİK VE CARİYELİK KONUSU HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİ ÖĞRENMEK İÇİN   






(Ahmet AKYOL, 27 Aralık 2012)


E.                SAYIN İHSAN ELİAÇIK’IN CARİYE KONUSUYLA İLGİLİ YAZDIĞI YAZIYI OKUMAK İÇİN






(Ahmet AKYOL, 27 Aralık 2012)


YAZIYA GELEN YORUM:

Sevgili Kardeşim, 

Cariye odalık değildir başlıklı yazının ışığında, şimdiye Kadar Kur'an'da göremediğim bir  
gerçeği bana gösteren Rabbime hamd ederken, buna  
sebep kıldığı Sayın Abdülaziz Bayındır ve sana teşekkürlerimi sunarım.  
Allah, ikinizden de razı olsun.

( M. Kemal ADAL, 27 Aralık 2012)

 Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için öncelikle  (aşağıdaki) kölelik
konusu da okunmalıdır. Erkek köle gibi kadın köle- Cariyeler- 
içinde o yazıdaki hükümler aynen  geçerlidir!

  Cariye; Savaşta esir edilen,savaşa bizzat katılan kadın asker, düşman 
safları içinde yer alan kadınlardır. Ve sonuçta artık cariyelik konusu 
tarihi ilgilendiren bir konu haline gelmiştir ve tarihî bir hadise olan 
cariyelik müessesesi günümüzde hiçbir şekilde tatbik edilmemektedir.


F.                  İSLAM'DA CARİYE VAR MI?

 Önce altını kalın çizgilerle çizelim: Kur’an’da “cariye” kavramı geçmez.

Sadece "Meleket aymanukum" kavramı geçer:

  MELEKET EYMANUKUM: Harfi harfine “Sağ ellerinizin sahip olduğu” demektir. Bu deyimle iki mananın kastedildiği anlaşılıyor;

  1- Veli, şahitler vb. meşru şartları yerine getirerek nikah sahibi olmak

  2- Savaş sonucu esir kadınlara sahip olmak.
 

  
 Yani ister hür ister esir böyle “meşru nikah sahibi olmadan” hiç kimseyle 

evlilik ilişkisine girilemeyeceği anlatılmak isteniyor. Çünkü “Sağ elin sahip olduğu” deyiminden maksat nikah mülkiyeti veya nikah sahibi olmaktır. 
Zira bu tabir henüz savaş ve esir kadın ele geçirmenin söz konusu olmadığı Mekke dönemi ayetlerinde de geçmektedir (70/30).

  Bu kavramın maksadı insanları zinadan menetmek ve yeni bir nikah bulunmaksızın veya eğer kadın memluke (esir, köle) ise nikah sahibi 
olmaksızın onlarla cinsi temasta bulunmaktan men etmektir. Cenabı-ı 
Hak bunu “sağ elin sahip olduğu” ile ifade etmiştir. Çünkü sağ elin sahip 
olduğu” hem nikah ile evlenilen kadınlar hem de mülk olarak sahip 
olunan kadınlar hakkında söz konusudur (Razi)

  
 Demek ki savaşta esir alınan kadınlar, mübadele (esir değişimi) veya 

serbest bırakma söz konusu değilse, siyasi olarak esaret altında olurlar 
fakat onlarla cinsel ilişkiye girilemez.Bunun için her normal kadınla 
yapıldığı gibi ayrıca nikah kıyılması gerekir. Buna ise “eş” denilir.  
İslam vicdanı her ne şekilde olursa olsun “nikahsız” ilişkiye cevaz 
vermez.

 Ayette geçen “Ezvâcuhum ev ma meleket eymânuhum” ifadesi

Yalnızca eşleri veya cariyeleri ile birlikte olanlardır.” değil; 
Yalnızca eşleri yani meşru şekilde sahip oldukları ile birlikteolanlardır” 
manasına gelmektedir

 Kadın erkek bütün eşleri kapsamaktadır. Çünkü 11 ayetlik yukarıdaki 

pasajda konu erkek ve kadın bütün müminlerin temel özelliklerinin sıralanmasıdır. Aradaki “ev” bağlacı seçenek bildiren veya” değil; 
açıklama getiren yani” anlamında kullanılıyor. 

Kur’an’ın kendi kendini tefsir ettiğine dikkat ediniz

 Düşünmek veya yani şükretmek isteyenler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren O’dur” (Furkan; 25/62) ayetinde geçtiği gibi.


Şu ayet ise, esir alınarak köle yapılan ve böylece evlilik dışı nikahsız 

cinsel ilişki kurulabilen kadın demek olan “cariye” uygulamasına yol olmadığının apaçık delilidir


Hür mümin kadınlarla (muhsanâtbir yuva kurmaya güç yetirecek 
durumda olmayanlarınız, savaşta esir alarak sahip olduğunuz (ma meleket eymânukumiman etmiş kadınları düşünebilir. Allah imanınız ile ilgili 
her şeyi biliyor. İman edenler artık birbirinin can yoldaşıdırlar. Şu halde onları namusuyla yaşamaları şartıyla, ailelerinden izin alarak ve 
mehirlerini vererek nikâhlayın.” (Nisa; 4/25)

  
Dikkate edin, düpedüz ailesinden izinli, mehirli, normal (meşru) 

evlilikten bahsediliyor. Rızası olmadan, izin alınmadan, mehir 
verilmeden, nikah kıymadan, sırf savaşta elime esir düştü diye 
kadıncağızı cariye yapmak bunu neresinde? 

Her şeyden önce bu Kur’an’ın ruhuna ve vicdanına ters.

 Bugün yeniden üretilecek (inşa çağı) fıkhında bunun adı “savaş 

esirleri hukuku”dur. Buna göre bugün bir savaş olsa ve Müslümanların 
eline erkek ve kadınlardan oluşan yüzlerce esir düşse şunlar yapılır: 

Güvenliği sağlanmış korunaklı bir yerde bekletilirler. Ganimet olarak görülemezler. Esir alan askerlere dağıtılamaz, hiçbiri köle ve cariye 

yapılamaz. Evli olanların evlilikleri devam eder. Esir düştü diye ailesinden 
veya eşinden zorla koparılamaz, hangi dine göre kıyarsa kıymış olsun 
nikahı feshedilemez. Her türlü kötü muamele, angarya, işkence, tecavüz, 
cinsel taciz yasak olur. Misafir muamelesi görürler.

 Ya esir mübadelesi karşılığında serbest bırakılırlar.Ya fidye veya 

tazminat karşılığı salıverilirler.Ya örneğin, lisan belletme, teknoloji 
öğretme, meslek kazandırma vs. karşılığı üçer beşer serbest bırakılırlar.

İçlerinden kendi istekleri ile evlenmek ve Müslüman toplumda yaşamak 

isteyen olursa, kendi rızasıyla, ailesinin izni alınarak (hatta çağrılarak) 
ve mehirleri tastamam verilerek bekarlarla telli duvaklı, davullu zurnalı 
baş göz edilip serbest bırakılırlar.

 
Hz. Ömer’in hilafeti sırasında Suriye’nin fethi sebebiyle sayıları yüz 

bini bulan erkekli kadınlı esirler ele geçmişti. Bu kadar insana ne 
yapılacağı sorun olunca ...

Hz. Ali: “Ey Ömer! Bunların hepsi Bizans’ın zulmü altında inleyen 
sefil ve biçare insanlardır.Artık bunlar bizim halkımızdır.Bunların 
kolları ve cesetleri kazanıldı, şimdi de yüreklerinin kazanılmasına sıra 
geldi. Görüşüm şudur: Hepsini kayıtsız şartsız serbest bırak! İslam’ın 
sevgi, merhamet ve adaleti altında saadetle yaşasınlar. Varsınlar çoluk 
çocuklarına kavuşsunlar.” (Filibeli Ahmet Hilmi; İslam Tarihi, shf. 287) 

Hz. Ömer bu görüşü büyük bir sevinçle kabul etti. Yüz bin esirin 
serbest bırakılması için derhal bölge komutanı Ebu Ebeyde b. Cerrah’a 
emir gönderdi.

                  
 Hz. Peygamber’in iki tane cariyesi ... ilki Reyhane, Medine’deki 
Yahudi Kurayza kabilesine mensup bir hanımdı. Bu kabile ile yapılan 
savaş sonunda esir düştü. Hz. Peygamber Reyhane’yi önce serbest 
bıraktı sonra da evlenme teklif etti. O da kabul edince nikah kıyarak evlendi. (Belazuri,1, 920)

Mariye ise babası İranlı, annesi Yunan Mısırlı Hrıstıyan bir hanımdı. 
H. 7 yılda Hz. Peygamber’in İslam’a davet mektubuna bir yazı ile 
karşılık veren Mısır Kralı tarafından gönderilmişti. Hz. Peygamber’in Reyhane’ye yaptığını ona da yaptığı anlaşılıyor. Çünkü Kur’an içlerinde Mariye’nin de olduğu Hz. Peygamber’in hanımlarından ayırdetmeksizin
“Ey peygamber eşleri” diye bahsederBaşka bir tabir kullanmaz. 

Mesela şu ayette adı geçen hanım Mariye idi:

Ey peygamber! Eşlerini memnun etmek için Allah’ın serbest bıraktığı 
şeyi niçin kendine yasaklıyorsun? Allah çok bağışlayıcıdır, sevgi ve 
merhamet kaynağıdır. Allah yeminlerinizi bir çözüme bağlamayı istemektedir. (Tahrim; 66/1-2, Razi, Kurtubi, İbn Kesir, Zemahşeri). 

Tahrim, talak, zıhar vs. ise nikah sorumluluğu altındaki “eşler” için 
geçerlidir. Buradaki eş ise Hafsa, Aişe ve Zeynep ile aynı statüde olan Mariyidi. 

                                                                                                                            
İhsan ELİAÇIK  - haber10.com -


  
 CARİYELER OLARAK TERCÜME EDİLEN KURAN 

AYETLERİNİ SIRALAYAN KARDEŞİMİZE CEVAP:

KARDEŞİM, 

KURANDA BİR KONUDA HÜKÜM ÇIKARIRKEN O KONUDAKİ 
TÜM AYETLERİ BİR ARAYA GETİRMEK GEREKİR. TEK TEK AYETLERDEN YORUM YAPMAK KURANIN AMACINA TERS 
SONUÇLARA BİZİ VARDIRABİLİR.

 BİR ÖNCEKİ CEVABIMIZDA " EVLENEREK " CARİYELERLE    BERABER OLUNABİLECEĞİ BELİRTİLMİŞTİ. DOLAYISI İLE CARİYELERLE BERABER OLMANIN ŞARTI BELLİDİR: 
ONLARLA EVLENMEK! 

 İKİNCİSİ KURANDA CARİYE GEÇMEZ DEDİK: BAHSETTİĞİNİZ AYETLER TÜRKÇE ÇEVİRİDİR. SAĞ ELİNİN ALTINDA OLANLAR İFADESİ GEÇER. ONLARDAN KASITTA " EVLENİLMEK ŞARTI İLE BERABER OLUNABİLECEK CARİYELERDİR.

 PAZARDA ALINAN MAL... GİBİ ALGILANAN CARİYE KAVRAMI 
İSLAM İLE UYUŞMAZ. AMA GÜNÜMÜZDE NASIL İÇKİ YASAK İKEN HALA İÇENLER VAR İSE AYNI ŞEKİLDE İSLAMA AYKIRI UYGULAMALARI İSLAMIN HANESİNE YAZMAK YANLIŞ OLUR. 
TIPKI  GÜNÜMÜZ MÜSLÜMANCIKLARINA BAKARAK İSLAM’DA İÇKİNİN SERBEST OLDUĞU SONUCUNA NASIL VARAMAZ İSEK..
Dİ Mİ?.. 

 CARİYELERLE EVLENİLİRKEN ONLARDA SAYI ARANMAZ... 

AYETTEKİ İFADE BU ANLAMDADIR! 

 Kısaca: EVLİ SAVAŞ ESİRLERİ İLE EVLİLİĞİ YASAKLAMIŞLARDIR. YUKARIDA BELİRTTİK: AYETLERİ - VE HADİSLERİ BİR BÜTÜN 
İÇİNDE DEĞERLENDİRİP HÜKÜM ÇIKARILMALIDIR.

!-  cariyeler konusunu kölelik baslığı altında bir konu olarak düşün. O 
konuda ne geçerli ise aynısı cariyeler içinde geçerlidir.  

 AYRICA GÜNÜMÜZDE - ESKİDE KALMIŞ BİR HÜKÜM İÇİN- BİZİ ELEŞTİREN ATEİST VEYA MİSYONERLERİN  TARİHTE- GÜNÜMÜZ DÂHİL- YAPTIKLARINA BAKINCA, SİZ ÖNCE İSLAMIN ESKİDEN CARİYELERE VERDİĞİ DEĞERİ 2008 YILINDA UYGULAYIN DA 
ÖYLE KONUŞUN DEMELİYİZ... 

 BİZİM TARİHİMİZDE BIRAKTIKLARIMIZA DAHA ONLAR 
GÜNÜMÜZDE ULAŞAMADILAR!   CARİYELİK HÜKMÜ KALKTI. 
SADECE İLAN EDECEK DEVLET YETKİLİSİ - HALİFE- KALMADI... 

 NİSA 24. AYETİ YAZIYORSUN AMA SONRAKİ 25. AYETE 
BAKMIYORSUN  KARDEŞİM... CARİYELER OLARAK TARİF EDİLEBİLECEK OLAN SAĞ ELİN ALTINDAKİLERLE  EVLENME 
AYETİNE YANİ. 

SELAM VE DUA İLE





G.                KÖLELİK

 Kölelik İslam’la birlikte başlamamıştır. Kölelik İslam’dan öncede var olan Hz Resul ve İslam’la şekil değiştirip, askeri (esir statüsü) ve dini (tebliğ vasıtası) bir hüviyet kazanıp kölelik müessesesinin kaldırılması için tüm şart ve prensipler hazırlanmıştır. Son hamleyi yapması istenen Müslümanlar İslam’ın pek çok konusunda olduğu gibi köleliğin kaldırılması konusunda da İslam’ın çizgisinden sapıp, konuyu amacından saptırmışlardır.

 Öncelikle bir şeyin altını önemle çizmek gerekir. İslam farklı şeydir, Müslüman farklı şeyİslam namazı farz kılar, içkiyi yasaklar, İslam zikri, tesbihatı, düşünmeyi emreder,  gıybeti yasaklar. Müslüman’ım diyen zikir ehli ile hûcu diye alay eder,  düşünmeyi terk eder, gıybeti bırakmaz, namaz kılmaz, içki içer, Kur’an'ın ilk emri oku iken Müslüman’ım diyen kitaplardan fersah fersah kaçarsa demek ki İslam ile yaşanan İslam, Kur’an - Sünnet dini ile Müslüman'ın  yaşadığı  din birbirinden çok farklı hatta çoğu kez birbirine zıt olabilmiştir ve olabilmektedir.

 İslam dini çağın ilerisinde iken Müslümanlar çağın gerisinde olabilmekteyse İslam’ı yeni kabul etmiş batılılar İslam’ı Kur’an dan öğrenip Müslüman olduklarına şükredip Müslümanları görsem Müslüman olmazdım diye söyleyebiliyorlarsa, büyük bir şair (M. İkbal) Müslümanlardan İslam’a kaçınız diyebiliyorsa öncelikle şunu bilmeliyiz: İslam’la İslamiyet’in ( Kur’an- Hadis’in) emirlerini kabul edip yaşayacağını iddia edenler (Müslümanlar) arasında dağlar kadar fark vardır. Pek çok konu da olduğu gibi kölelik konusunda da durum aynıdır. Biz İslam’ı savunuruz, İslam’ı yaşamayan adı Müslüman, dini para, makam, dünya, karşı cins olan insanları ve hatalarını değil.


1.                 Peki Müslümanlar değil ama İslam (Kur’an ve 
hadis) köleliğe nasıl bakmaktadır?

İslam’a saldıran önyargılı kişilerin sömürdüğü çağdaş köleler, emeği 
verilmeyen işçi - memur - köylüler ... bedeni kullanılan fahişe , tele 
kızları... bir tarafa bırakırsak ne İslam’ın ilk dönemlerinde ne de 
günümüzde köleliğin kökeni İslam değildir, varlığı da İslam’la devam etmemektedir.


a)               Köleliğin bir vakıa, hayatın içinde var olduğu bir 
dönemde Hz. Resul  şu prensipleri getirir:

* "Kim kölesini öldürürse, hapseder, gıdasını keserse onu hapsedin, 
gıdasını kesin öldürün."

* "Hizmetçi ve köleleriniz sizin kardeşlerinizdir. Ona yediğinizden 
yedirin, giydiğinizden giydirin... Eğer onlara zor işler teklif ederseniz 
derhal onlara yardım ediniz. "

* "Sizden biriniz bu kölemdir, bu cariyemdir demesin. “Kızım veya 
oğlum yahut kardeşimdir.” desin.

 Kısaca birinci merhalede İslam köle insandır prensibini yerleştiriyor 
topluma.

 Hz. Resul kölesi Zeyd b. Harise’yi serbest bırakır, fakat o köle (!) peygamberimizi terk etmez ve Hz. Resul’e hizmete devam eder. Hz. 
Resul zaman içinde Zeyd’i İslam ordusunun komutanı yapacak şekilde yetiştirir...


b)                Kölenin de bir insan olduğu bilincine ulaştırılan topluma, ikinci merhale olarak savaşta esir edilen bu insanların hürriyetlerine kavuşmaları için çeşitli sebepler oluşturulur, ortaya atılır.

Mesela: yeminini bozan, hataen   adam  öldüren, sevap için veya anlaşma ile köle azad etme ... gibi.

İslam köleyi önce insan saydırır sonra hür kılma için sebepler yaratır.


2.                İslam köleyi azad etmeyi tavsiye etmiştir de toptan 
köleliğin kaldırılması için niçin açıkça emir vermemiştir:
   
 Çünkü şartlar olgunlaşmamıştır. Aşağıda sayacağımız ortam, şartlar varlığını sürdürdüğü için İslam köleliği kaldırmamıştır. Ama şartların oluşması, ortamın olgunlaşması ile kölelik müessesesi kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Bu şartlar oluştuğunda İslam devlet başkanı ve alimler meclisi köleliğin kaldırılma aşamasının geldiğini     ortak bir hüküm ile ilan edebilirler. Ayrıca günümüz şartlarında köleliğin kendiliğinden kalktığı da bir vakıadır. Hiç kimse İslam adına köleliğin devamını savunamaz. Peki İslam’ın ilk zamanlarında köleliğin kalkmasında engel teşkil eden şartlar ve bu şartların geçerlilik oranı nedir ? Bu şartlar :

  Bir savaş yapılır. Esirler elde edilir. Bu esirlere uygulanacak maddeler şunlar olabilir:

Esir idam edilir. Bu zalimlik olur. İslam’da zulüm yasaktır.

Toplama kamplarında esirlerin bir arada tutulması ihtimali. Esir kamplarında yapılan zulüm örnekleri işkence, öldürme, tecavüz, gayri insani muamelelerim çeşitleri... birinci, ikinci dünya ve çağdaş dünyanın devletleri arasındaki savaşlarda bol bol görülmüştür. Bu da İslam’a, insanlığa yakışmaz.

Esiri ne öldürme ne toplu olarak bir arada yaşatma (esir kampları). Esiri serbest bırakma ihtimali: Düşman tarafı serbest bırakmayabilir ayrıca serbest kalan esir tekrar savaşa katılabilir.

- İslam’ın köleliğin kalkma şartları olgunlaşana tek savunduğu görüş: Esirleri önce Müslüman ailelerine taksim edip, böylece onların karşı çıktıkları dünya görüşünü, yaşayarak görüp öğrenip anladıktan sonra insanca muamele görüp İslam’ı tanıyan bu insanların çeşitli sebepler bulunarak ( sevap, yemini bozmanın cezası...) serbest bırakılması veya Müslüman esirlerle karşılıklı değiştirilmeleri.

 Özetle; esir edilen kişiye insanca muamele edilir, yanlışları, ön yargıları gösterilir, gerçek öğretilir ( teori ve pratiğiyle yaşanarak) sonra serbest bırakılır. İslam’da kölelik budur, eğer bu insani ve ahlaki duruma kölelik adını verebilirsek !

İslam bazı haramları aşama aşama ortadan kaldırmıştır. İçki, kölelik... gibi. Çünkü toplumu o haramın kaldırılacağı ortama hazırlamak lazımdır. Bu da belli bir eğitim, aşama, zaman gerektiriyordu. Amerika, kuzey-güney iç savaşından sonra bir hamlede köleliği kaldırır. Şartlar oluşmadığı toplum hazır olmadığı için ortada kalan köleler yeniden eski efendilerinin yanlarına dönerler.

İşte İslam böyle bir kısır döngüye, sonuçsuz bir girişime sebep olmamak için aşamalı olarak köleliği kaldırmayı hedefler. Bunun için İslam köleyi önce insan olarak kabul ettirir topluma. Sonra bu insanların İslam’ın doğru yönünü öğrendikten sonra serbest bırakılması için sebepler, nedenler, şartlar yaratır. Ta ki İslami manada kölelik tamamen ortadan kalksın, dünya ve toplumlar köleliğe gerek kalmayacak hazır bir hale gelebilsin (esirleri öldürmeyerek, kamplarda işkenceye terkederek...) veya köleliğin çağdaş versiyonu olarak, emeği sömürmeyerek kadın, kız, çocukları fuhuşa sürüklemeyerek ...

 Bu şartlar oluşmuştur veya oluşmaktadır, (Toplumu hazır hale getirerek...) buna İslam devlet yöneticisi ve âlimler karar vereceklerdir. 

   
H.               GÖZLERDEN UZAK TUTULMAYA ÇALIŞILAN ÇAĞDAŞ KÖLELİK DÜZENİ!



İŞTE AŞAĞIDAKİ TÜM  BU KÖLELİKLERE  ENGEL OLACAK OLAN TEK SİSTEM  İSLAM’DIR!


BATI DA BUNU ÇOK İYİ BİLDİĞİ İÇİN TÜM GÜCÜ İLE İSLAM'I KARALAMAKTADIR!



                                     

                                                   


       


 
   



                   
                                   
                                 






         

                                    


                    


             


Şefkat Derneği’ne ait Kadın Yaşam Evi’nde kalan 40 yaşındaki eski hayat kadını Ayşe Tükrükçü,
milletvekili adayı olduğunu açıkladı.



          

     Fransa, Los Angeles ve Hong Kong’daki bu zor durumdaki insanlarla 
yapılan söyleşilere yer verilen Colors’un dergisine göre,1850’lerde ABD’de 
bir köle satın almanın bedeli 50 bin dolara eşit olurken, 21. yüzyılda 100 
doların altına inmiş durumda bulunuyor. 

Belirlemelere göre, dünyanın yarısı günde 2 doların altında bir gelirle 

geçiniyor. Bu da potansiyel köleler için uygun ortam yaratıyor. Kölelik 
dünyanın her ülkesinde yasak olmasına rağmen, günümüzde 27 milyon 
köle var.

     Çin’deki Laogai, dünyada çalışma zorunluluğu olan hapishanelerin 

en büyüğü. Bin 200 kampta yaşayan tutukluların ürettiği telefon çipleri, 
deri eşya, kozmetik ürünleri, ilaçlar gibi 200 farklı ürün dünyaya ihraç 
ediliyor. Dünyada üretilen çayın üçte biri bu işçiler tarafından toplanıyor. 

Dünyada kakao tohumu üretiminin yüzde 45’i Fildişi Sahili’nde 

gerçekleştiriliyor. Burada çalışanların yüzde 80’i köle işçiler. Yani dünya 
kakao üretiminin yüzde 36’sı köleler tarafından yapılıyor. 

Dünyada köleler tarafından kurulan ilk ve tek ülke olan Haiti’de fakir

anne ve babalar çocuklarını daha iyi bir eğitim ve bakım vaat eden 
bakıcı ailelere veriyor. Ama sözler her zaman yerine getirilmiyor.

Yüzde 75’ini 7 ile 14 yaş arası kızların oluşturduğu çocukların çoğu, 
hayatları boyunca yeni ailelerine hizmet ediyor, diğer çocuklardan 
farklı muamele görüyor ve hiç eğitim almıyor. 

Hindistan’da çocuk  evliliklerinin yaygın olması, çocuklara erken 

yaşta sorumluluk yüklenmesine neden oluyor. Ailelerin kararıyla 
gerçekleşen bu evliliklerde iletişim kopuklukları yaşanıyor. 

Kız çocuklarının eğitimleri yarım kalıyor ve hayatlarının geri kalanını 

kendileri için seçilmiş kocalarının mutluluğuna adamak zorunda 
bırakılıyor. 

Kaçak işçiler, sırf bir iş sahibi olmak için haftada 7 gün, günde 14 

saat zor koşullara razı olup, işi ayarlayan aracılara büyük miktarda 
borçlanıyor. Maaşlarıyla ne insan gibi yaşamaları ne de borçlarını
geri ödemeleri mümkün olmuyor. 

Pasifik’teki Saipan adasına çalışmak için gelen Asyalı göçmenler, 

iş bulma bedeli, kira ve gıda için çok yüksek ücretler ödemek zorunda 
kalıyorlar.

 Dünyaca ünlü markaların fabrikalarında çalışan işçiler, vaat edilen 

 maaşı almak için mesaiye kalıyor.  İlk çalışma yılının sonunda eve 
dönüş ücretini bile karşılayamayan işçiler, ancak 150 dolar 
biriktirebiliyor.

      Ayrıca, modern dünyanın sorunsuz insanlarının ise kendilerini 

güzelliğin, paranın ya da alışverişinköleleri haline getirdiklerine işaret 
edilen dergide, gerçekten kölelik yapanların ya seslerini kimseye 
duyuramadığı, ya da cehaletin karanlığında içinde bulundukları 
durumu kader olarak kabul ettikleri vurgulanıyor.

Not: Kölesi olduğu bile onu kurtaramadı, partiden ihraç edildi...!

HERKES BİR ŞEYİN KULU-KÖLESİDİR. ÖNEMLİ OLAN ALLAH'IN  
KULU OLABİLMEKTİR!





EVET, BEN DE DERİM Kİ:    TÜM  BU KÖLELİKLERE  ENGEL OLACAK OLAN TEK SİSTEM,  KUR’AN’ DAKİ İSLAMDIR! UYDURULAN DİNİN YORUMLARIYLA UYGULANAN DİNİN OLUMSUZ FATURASI KUR’AN’A ÇIKARILAMAZ VE YÜKLENEMEZ.

KİTAP ORTADA DURUYOR. GERÇEK DE İÇİNDE…

“…HER BİLGİ SAHİBİNİN ÜSTÜNDE BİR BAŞKA BİLEN VARDIR”( 12 / Yusuf / 76)
  
27 Aralık 2012
M. Kemal Adal





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder