İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

10 Ocak 2016 Pazar

ATATÜRK VE DİN KARŞITLIĞI – Ahmet Akyol










Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi ve Atatürk İlke ve İnkılâpları Enstitüsü kurucu yöneticisi Prof. Dr. Zafer Toprak, uzun süredir üzerinde çalıştığı “Darwin’ den Dersim’e Cumhuriyet ve Antropoloji” adlı kitabının piyasaya çıkışı nedeniyle Radikal Gazetesi’ nden Ezgi Başaran ile bir söyleşide bulunmuş.  Prof. Dr. Zafer Toprak, söyleşinin bir yerinde diyor ki:

“…Atatürk’ün  din sorunu vardı. Dine epey mesafeli durduğunu söyleyebilirim. Yani anti- klerikal (din karşıtı) çizgi İnönü zamanında değil, Atatürk zamanında başlamıştır. Bunu tarih tezlerinden ders kitaplarına kadar her yerde gözlemlemek mümkün.”

Bu ifade, bir gün sonra, 10 Nisan 2012 günü (yani 10 Nisan 1928’de devletinin dininin İslâm olduğunu belirten hükmün Anayasa’ dan çıkarıldığı, Laiklik Günü olarak kutlanan gün) Yeniasya Gazetesi’ nde ön plâna çekilerek birinci sayfadan verildi.

Atatürk’ü, yaptıklarını ve yapmak istediklerini uzun süre incelemiş bir insan olarak, Atatürk’ ün din karşıtı bir çizgide olduğunu düşünmüyorum !..

Aksine Atatürk, kişinin  dinî inancına ve vicdan hürriyetine karışılmamasından yanaydı.

Atatürk, din sömürüsünü,  dinin politik ve maddi çıkar ve toplumsal baskı aracı olarak kullanılmasını önlenmeye çalışmıştır.

Atatürk, hurafeye, safsataya, yobazlığa, taassuba ve dinin politik rolüne karşı koymuş; dini, toplumu sömürme aracı haline getirmek isteyen din bezirgânlarına şiddetle çatmıştır.

Atatürk’e göre, din vicdanlardaki kutsal yerini almalı, inanç Allah ile kul arasında kalmalıdır.

Bugün, Atatürk’e ait kitapları inceleyenler, bu kitaplar arasında Türk ve İslâm tarihine ait  çok sayıda kitabın bulunduğunu görürler.

Yine onun söylev ve demeçleri incelendiğinde, onun,  dinin istismarına ya da irticai eylem girişimlerine karşı büyük bir hassasiyetle milletini uyanık tutmak istediği anlaşılır.

Atatürk, sahip olduğu İslâm tarihi kültürüyledir ki, gerçek dinle hurafeyi yani boş inançları iyi ayırıp tanımlamasını yapmış ve yeri geldikçe de bu konularda toplumunu aydınlığa çıkarma yollarını aramıştır.

Atatürk’ün din sorunu yoktu, olmamıştır. Din karşıtı bir çizgide olduğunu söyleyebilmek de mümkün değildir!..

Bugün, siyasi plâtformda dini ön plâna çıkaran  siyasi partiler mevcuttur. Dinin siyasette ön plânda tutulmasını öngören yazılı ve görsel medyanın  bulunduğunu da hepimiz biliyoruz.  Atatürk’ün bu konudaki görüşleri şu şekildedir:

 “ İnanıp bağlanmakta mutlu olduğumuz İslâm dinini,  yüzyıllardan beri alışıla geldiği gibi bir siyaset aracı haline düşmekten  kurtarıp yüceltmenin pek gerekli olduğu gerçeğini de görüyor ve biliyoruz. Kutsal ve tanrısal olan inanışlarımızı ve vicdan işlerimizi, karışık ve değişik olup her türlü çıkarlarla hırsların belirdiği yer demek olan siyasetten, siyasetin bütün kıpırdanışlarından bir an önce ve kesinlikle kurtarmak, milletin  bu dünyada olduğu gibi öteki dünyada da mutluluğunun gerektirdiği bir zorunluluktur.  Ancak, böylelikle İslâm dininin yüceliği belirmiş olur.”
 

İslâm dininin yüceliğinden söz eden bir insanın nasıl din sorunu olur?

İslâm dininin yüceliğinden söz eden insan, nasıl din karşıtı olur ?

Atatürk’ün güçlü bir din bilgisi vardı.

Bir insanı, görüş ve fikirlerinden ayırmak olanaksızdır. Atatürk’ün İslâm Dini’ne bakışını anlayabilmek için düşünce ve görüşlerini iyi bilmek gerekir.

Esasen Atatürk’ün din kültürünün seviyesini görmek ve göstermek için, onun bu saha ile ilgili olarak tetkik ettiği Caetani’nin “İslâm Tarihi”, Corci Zeyda’nın “Medeniyet-i İslâmiyye Tarihi” gibi bugün bile ancak bu sahanın uzmanlarınca  takip olunabilecek eserleri söylemek bile yeter. Ayrıca, onun Kur’an-ı Kerim’i tercüme ve tefsir edebilecek ölçüde Arapça bilgisine sahip olduğu da bilinmektedir.

Atatürk’ün, İslâm kültürü üzerindeki derin bilgilerinin yanında, samimiyetle inanan bir şahıs olduğu, gerek sözlerinden gerek davranışlarından açıkça anlaşılmaktadır. Atatürk’ün din aleyhine herhangi bir sözüne rastlamak mümkün değildir.  Aksine, İslâm dininden, Hazret-i Peygamber’ den  sitayişle ve hürmetle bahseden, Müslümanlığından dolayı iftihar ettiğini dile getiren pek çok sözü olduğu gibi, her davranış ve sözünde, İslâm dinine ve değerlerine sahip çıktığını ve üzerine titrediğini görürüz.

Atatürk’ün din hakkındaki görüşleri açık, kesin ve nettir. Şimdi onun bazı konuşmalarından bölümler görelim:

   “ Allah birdir, şanı büyüktür.  İnsanlara feyz vermiş olan dinimiz, son dindir. En mükemmel dindir. Çünkü, dinimiz akla, mantığa ve gerçeklere tamamen uyuyor. Uygun düşüyor.  Eğer akla, mantığa ve gerçeklere uymamış olsaydı, bununla diğer ilâhi tabiat kanunları arasında çelişki olması gerekirdi. Çünkü, bütün maddi ve manevi âlem kanunlarını yapan Allah’tır.”

X
“Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünceye muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle  karıştırmamaya çalışıyor, kaste ve fiile dayanan taassupkâr hareketlerden sakınıyoruz.”

X


“ Bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile neyin dine uygun, neyin dine aykırı olduğunu kolayca kestirebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa, milletin yüksek çıkarlarına uygundur, biliniz ki o bizim dinimize de uygundur. Bir şey akla, mantığa, milletin çıkarlarına uygun düşüyorsa kimseye sormadan biliniz ki, o şey dinin de istediği, hoş gördüğü şeydir. Eğer bizim dinimiz bu kadar akla, mantığa uygun olmasaydı, dinlerin en sonuncusu ve eksiksizi olmazdı. Bu yüzden Türk Milleti daha dindar olmalıdır. Yani bütün sadeliğiyle  dindar olmalıdır, demek istiyorum. Dinimiz, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, ona da öyle inanıyorum ki, terakkiye mani hiçbir şey ihtiva etmiyor.”


X

 

X

Atatürk,  samimi dindar kişi ile çıkarcı yobaz farkını çok iyi değerlendirmiştir.

Dinin bireysel  olduğu kadar sosyal yönünün de olduğu  gerçeğini gören Atatürk,  kişinin dini inançlarını özgürce yaşayabilmesinin, ancak din sömürüsünden ve politik baskıdan kurtulmasıyla mümkün olabileceği gerçeğini öne çıkarmıştır.

Atatürk, dine değil, dinin kötü kullanılmasına, dinin politika aracı yapılmasına karşıdır.


 
KONULARINA GÖRE KURAN MESAJI
 (Konularına Göre Kuran Mesajı derleme çalışmasının yapılma gerekçelerinden biri de , Atatürk’ün yukarıdaki bakış açsından hareketle, İslam dinini aracısız olarak, ana kaynağı olan Kuran’dan, ana dilimiz olan Türkçe çevirisi ile ( program kurulması halinde aynı anda karşılaştırılmalı olarak 20 ayrı mealden) okuyup anlayarak, din simsarlarının ve din istismarcılarının ve tüm  “ALLAH İLE ALDATANLARIN” İslam dinini yozlaştırmalarını engelleyebilmektir.

{Konuyla İlgili daha geniş bilgi edinmek isteyenler, “KONULARINA GÖRE KURAN MESAJI” ve RESUL KUR’AN’IN KUR’AN TEFSİRİ“ nin de dâhil olduğu “ATATÜRK VE RESUL KUR’AN  - (MKA) 41 E KİTAP” ı, güncellenmiş indirme linkinden [ ( bakınız: http://kemaladal.blogspot.com.tr/), (HIZLI BAĞLANTILARIM VEYA ÖNE ÇIKAN YAYIN) ]Bilgisayarlarına indirip, arşivleyerek inceleyebilir ve paylaşabilirler.}



Atatürk’e ait kişisel bir not ile konuyu bağlayalım.

Atatürk, not defterlerinden birinde ve pek çok not arasında, bir Bursa ziyareti sırasında yapacağı konuşmasının madde başlarını sıralamış, bunun altına kalın bir çizgi çektikten sonra, büyük harfli eski yazıyla “Tanrı birdir ve büyüktür” ifadesini yazıp, onun da altını çizmiştir.

19-14 fihrist numaralı not defterinin, 9 Mart 1338/1922 tarihi taşıyan bölümün sonunda, 10 Mart için “Hareket şekli kararlaştırıldı” gibi notlar ve ondan sonra da, “Hafıza Kur’an okuttuk” kaydı görülmektedir.

Sonraki günlerde de, “10 Mart’ta Hafıza Kur’an okuttum; 15 Mart’ta Hafız’a Kur’an okuttuk; 20 Mart’ta Hafız Kur’an okudu” gibi ifadeler vardır.

Bir gerçektir ki, bu defterler birkaç arşiv uzmanından başka kimse tarafından görülmemiş, hiçbir politik amaçla yazılmamıştır. Bunlar, Atatürk’ün vicdanının ve inancının temiz ve maddi çıkarlardan uzak ifadeleridir.

Unutmayalım:
“Türk Milleti daha dindar olmalıdır. Yani bütün sadeliğiyle  dindar olmalıdır, demek istiyorum. Dinimiz, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, ona da öyle inanıyorum ki, terakkiye mani hiçbir şey ihtiva etmiyor” diyen Atatürk’tür.




Ahmet AKYOL
aakyol65@gmail.com
YALOVA
10 Nisan 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder