İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

RESUL KUR’AN’IN, KUR’AN TEFSİRİ-1 FATİHA SURESİ



GİRİŞ


KUR'AN'I OKUDUĞUN ZAMAN, O KOVULUP TAŞLANMIŞ ŞEYTANDAN ALLAH'A SIĞIN!


[16. sure (NAHL) 98. ayet (Resmi: 16/İniş:70/Alfabetik:75)]

Euzü billahi mineş şeytanir racîm:  Kovulmuş - Taşlanmış Şeytandan Allah'a Sığınırız. (16/98)

[  *16/98: Neden bu emir Kuran'ın veya her surenin başına konmamış? Yoksa bu emir sözel değil zihinsel bir eylemi amaçladığı için mi?]

Bismillahirrahmanirrahîm:  Rahman ve Rahim olan Allah'ın Adıyla (1/1)

ÖNSÖZ


A. RESUL KUR’AN’IN, KUR’AN TEFSİRİ: E KİTAP’I NİÇİN DERLENMİŞTİR?


1. Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı, Samimi bir Kur’an Mümini ve Bilinçli bir Atatürk sevdalısıyım.

Vatanım Türkiye’de,  Atatürk’ün her yaştaki Türk İstikbalinin Evladına / Türk Gençliğine emanet ettiği, “Türk İstiklalini ve Türkiye Cumhuriyetini”,  kendi emellerince yeniden şekillendirerek, “saltanat” sürmek isteyen,  Kur’an’daki İslam Dini, Türk Milleti ve Türkiye Cumhuriyeti düşmanları ile TC. Devletinin çatısı altında bir arada yaşamaktayım.

Bunların, Yalnız ve ancak Allah’a özgülenmesi gereken Dini,  şahsi ve veya örgütlü beklentilerine alet ederek ve halkı “Allah İle Aldatarak” sömürdüklerinin ve kendilerine yandaş edindikleriyle gün geçtikçe çoğaldıklarının yaşayan şahidiyim.

2. Dünya coğrafyasında ve ülkemizde,  çeşitli ve farklı çevrelerce oy, siyasi itibar, toplum içinde imtiyazlı / ayrıcalıklı konum, ekonomik çıkar / getiri, uygun sömürü ortamı vs. birçok süfli (aşağı, aşağılık, bayağı, adi) kişisel ve veya örgütsel kazanım için, “Din” uydurarak veya uydurulan dini kullanılarak Din istismarı, sistematik (düzenli) olarak yapılmaktadır.

3. Ne yazık ki, Allah’a Eş / ortak koşmak (şirk) olan bu tutum ve davranış, egosunu, tamah ve hırsını kendisine put yapan zihniyet sahiplerinin ”dünyevi” beklentilerine fazlasıyla katkı sağlamaktadır ama onlarla birlikte izleyenlerini de,  özünde “zulüm” olan aynı vebalin (günahın) içine sürüklemektedir.

4. Laik düzen içinde, Din İstismarını yapan, Allah ile Aldatanların yöntemi, birçok icraatlarına onay vermediğini bildikleri Kur’an’daki İslam dini yerine;  Kur’an Mesajını çarpıtıp saptıran, Kur’an dışı kaynaklarla desteklenmiş “uydurulan dini” yaymak, uygulamak ve icraatlarının doğruluğuna, iyiliğine ve güzelliğine “uydurulan dinin iman ve uygulama esaslarını” delil göstermektir.

 Dinci Yobazın da Dinsiz yobazın da yaptığı budur.

5. Bilinçli Dindarlar ile Samimi Vatanseverlerin, bu konuda halk çoğunluğunu irşad (aydınlatma) ve uyarma çaba ve yöntemlerinin yeterli olmadığı da ortadadır. 

Bu yetersizliğin en önemli sebeplerinden birisi, “Bataklığı kurutmak yerine,  kan emdikçe tek tek sivrisineklerle uğraşmaktır.”

Olumsuz / zararlı anlayışın, olayın doğmasını,  kaynağından çıkmadan toptan önlemek(öncelikle aslını bilmek ve öğrenmek, var olan müşterekte birleşmek) yerine, Toplumda her bir olumsuz / zararlı tutum, davranış ve olay çıktığında bunlar (aslında olmayan uydurmalara dayalı uygulamalar), münferit olarak düzeltilmeye (müeyyideye / yaptırıma bağlanarak, zoraki engellenmeye)  çalışılmaktadır.
Zihniyetler arası, müşterek algı ve anlayışlar dikkate alınmadan, bunların birleştiriciliği ötelenerek, “teorisi” olmayan “pratik” yapılmaktadır.
Stratejisi (Önceden belirlenen bir amaca ulaşmak için tutulan yolu) olmayan ve veya Stratejisine uymayan taktikler (yöntemler) uygulanmaktadır.

 Haliyle başarısızlığa paralel olarak “Allah ile aldatan” Dinci ve Dinsiz yobazlara da toplum değerlerini “yozlaştırma” ve “sömürme” yolları açılmakta, zalimin zulmüne istenmeden de olsa ortak olunmakta ve destek verilmektedir.

Bu uygulama stratejisi kesinlikle eksik ve yetersizdir.
6. “Allah ile Aldatmayı” önlemenin en kestirme ve doğru yolu, “kan emen sivrisineklerin ürediği”, “uydurulan din bataklığını”, insanlara gösterebilmek ve “Kur’an’daki din” ile de Zalimin batıl (doğru ve haklı olmayan / çürük, temelsiz, asılsız / geçersiz) delilerini çürütmektir.
Bu sağlandığında, Halk çoğunluğu, Hak ile batılı/ İyi ile kötüyü / güzel ile çirkini, aldanmadan sorgulayabilecek ve kandırılmamış- şartlanmamış özgür iradesi ile seçim ve tercih yapabilecektir. Allah İle Aldatanların  (Dinci ve Dinsiz Yobazın ve Dini kötü amaçlı kullanan Siyasetçinin), yandaş desteği de azalacaktır.
7. Kur’an’ daki mesaja (ayetlere) göre, Allah’tan başka Hâdi (Hidayete erdiren / doğruya kılavuzlayıp, erdiren) yoktur. Peygamberlerin bile kendileri çok isteseler de Allah’ dilemedikçe, hiç kimseye ne bir yarar ve ne de bir zarar verebilirler ve kimseyi hidayete erdiremez. Sadece bir duyurucu, uyarıcı ve müjdecidirler. Allah hükmüne ve yetkilerine kimseyi ortak etmez.
Hz. Muhammed peygamber de dâhil hiçbir insan, kimseyi hidayete erdiremez, kurtuluşa / doğru yola vardıramaz (28 /56: “Şu bir gerçek ki, sen istediğin kişiyi doğru yola iletemezsin. Ama Allah, dilediğine kılavuzluk eder. Hidayete erecekleri O daha iyi bilir”.ancak, elbette Hz. Muhammed dâhil her mümin,  Allah tarafından belirlenen “doğru yola” kılavuzluk edebilir.
Bir başka deyişle, dini ve hidayeti belirleyen Allah olup, bize düşen onun tebliğidir /duyurmaktır. Hz. Muhammed peygamberi veya bir başka insanı (Şeyhi / Şıhı /  Hacıyı / Hocayı / Evliyayı / bir başka mümini) ayrı bir hidayet kaynağı haline getirmek şirktir ve yanlış olan budur.
Sadece ve ancak Allah’ın erdirebileceği hidayette, Allah’ın vereceği hükme ortaklığa teşebbüs (niyet) ile bir kişiyi  “Müslüman” yapabileceğine inanmak ve bu gücü kendinde görerek bunun için (velev ki zor kullanmadan) uğraşmak, kesinlikle şirktir. Bu konuda sadece bildirim / duyuru / açıklama / bilgilendirmeye /tutum ve davranış ile özendirmeye yetki ve sorumluluk verilmiştir.
Hele bu maksatla zor kullanmak, o konuda kendini Allah’a eş / ortak koşmanın ta kendisidir. Çünkü: Allah’ın (rızasının neye olduğunu ve kişinin sorumluluğunu bildirerek) sonuçta kişinin seçim ve tercihine bıraktığı bir alanda (İman), bir başka kişinin o kişiyi engellemesi, zor kullanması, Allah’ın kendisine verdiği özgür irade ve kesb ( yapıp edebilme ile kazanım) gücünü doğrudan Allah’a karşı kullanması anlamı taşır ki, bu tartışmasız katmerli şirktir.
Bunları yapanlar, vazgeçip tövbe edip, doğruya yönelmedikçe Allah’ın affetmediğini bildirdiği tek ve çok büyük bir suçu/ günahı işlemekte olan zalimlerdir.
Kur’an Baştan sona, her türlü zulme, zalime ve zalime destek olmaya, zulüm karşısında sessiz / pasif kalmaya karşıdır. İnsanlara bu konuda sorumluluk yükler.
8. Kur’an’dan ve veya anadile çevirisinden bunları öğrenip bilen hiçbir Kur’an İnananı, bir mümin olarak, inanmayan bir kişinin inancıyla ilgili olarak  (kendisine doğrudan bir zarar vermediği sürece) icabında (öğüt fayda sağlayacaksa) duyurup açıklamanın dışında, hiçbir şekilde bir müdahale ve yaptırım uygulamaz, uygulayamaz. Çünkü bu inancı / imanı ile uyuşmaz.
 İnananların böyle yaptıklarında bu dünyadaki eylemi / işi / ameli, bu imanı (anlayıp kabulü ) sebebiyle ahirette de boşa girmez. İnanmayanların da bu konuyla ilgili olarak bu dünyada gördüğü zulüm ve şikâyetleri de ortadan kalkar.
Böylece Kur’an’a fatura edilen “uydurulan dinin” tüm eleştiriyi ve olumsuz değerlendirmeyi hak eden saptırma yolları tıkanır. Din duru- arı hale gelince (Kitaptaki özüne dönünce) inansın inanmasın o toplumun tamamı Dünyada barış ve esenliğe kavuşur.
Bunun olumlu kazanımı / getirisi,  Dünyada inansın veya inanmasın herkese, Ahirette ise sadece inananlaradır.
9. Bu sebeple Kur’an mesajının inansın inanmasın, insanlar tarafından kulaktan dolma üstünkörü işitmekle değil, Kur’an’dan ve veya anadile çevirilerinden okunup, düşünülerek anlaşılıp bilinmesinde, toplum ve kişiler için büyük dünyevi yararlar vardırBunun yanında okuyanın, inanıp uyması halinde ilave olarak Ahiret âleminde de yararınadır.
10. Kur’an’ın bütüncül mesajı içinde, Barış ve esenliğe (Dünya ve Ahiret mutluluğuna) ulaşanyola açılan kapı, Allah’a kulluk / ibadet etmenin ve Allah’tan başka İlahları ret etmenin (şirke düşmemenin, bulaşmamanın)  “gerçek manasını”,  SÜNNETULLAH’I (Allah’ın yol, yöntem ve yasalarını), öğrenip, bilmek ve onaylamaktır. (İman).
 Allah’ın verdiği ve gösterdiği ile doğrudan / bizatihi Kur’an’dan ve veya anadile çevirilerinden öğrenip bilen insanların oluşturduğu bir toplum, fırkalara ayrışıp bölünmekten kaçınır.  
Öyle bir toplumda, Uygulamayı (amellerini/ işlerini /eylemlerini) böyle yapan ve toplumdaki emir ve hüküm sahiplerinin işlerini, oluşu, eylemleri böyle sorgulayan inananlar(İman sahibi müminler) ile inanmayan (vahyi kalben kabul etmeyen / imanı olmayan) ve fakat Dini ve Siyasal- Toplumsal sistemi sorgulayan/ eleştirenler arasında,  dünyevi konularda sağlam bir uzlaşma sağlanabilir.
İman konuları dışında, evrensel değerlerde ve Toplum için yararlı, iyi,  güzel, iş, eylem, amel, tutum ve davranışlarda anlayış, algılama, farkı ve toplumsal çatışma konuları en aza iner.
11. Bu bağlamda bu derleme, Hakkın rızasını kazanmak için, halka hizmet amacıyla, halkın yararına, insanlara seçim ve tercihine göre kullanabilecekleri bir imkânın sunumu olması umut ve dileğiyle ve bu Allah’tan niyaz edilerek hazırlanmıştır.
Sadece ve ancak Allah’a kulluk / ibadet (Allah için iş yapıp değer üretmek) ve günümüzdeki yaygın Şirki / Din İstismarını, Allahın izniyle / dilemesiyle engelleyebilmek için yapılmıştır.
Hüküm yalnız Allah’ındır ve O, hükmüne kimseyi ortak etmez.
Amenna…

B. RESUL KUR’AN’IN, KUR’AN TEFSİR E KİTABIN İÇERİĞİ VE AMACI HAKKINDA:


1. RESUL KUR’AN’IN, KUR’AN TEFSİRİ E-KİTAP (MKA),  TÜRKÇE MUKAYESELİ / KARŞILAŞTIRMALI VE AÇIKLAMALI MEAL VE YORUMLARDAN OLUŞAN, ÖZGÜN BİR DERLEMEDİR.


Bu E- KİTAP” çalışmasında, sure bütünlüğü içinde ayet- ayet, sırasıyla, Kur’an’ın Arapça orijinal metniKur’an’ın Arapça orijinal metninin Türkçe okunuşu, bu metnin Yaşar Nuri Öztürk ve Muhammed Esed Türkçe çevirileri vardır.

            a. Ayetlerin Türkçe’ye Çevirileri, Yaşar Nuri Öztürk ve Muhammed Esed Kur’an meallerinden alıntılanmış olup, mukayese/ karşılaştırma bu iki çeviri arasında yapılır haldedir.  Kur’an mesajını doğru ve en kolay algılanabilir ve anlaşılabilir kılan, birbirinin çevirisini açıklayan iki çeviri olarak bu iki mealin seçilmesi, kişisel değerlendirme ve tercihimdir. Dileyenler, ihtiyaç duyduklarında,  diledikleri başka meallerle de ayet çevirilerini mukayese/ karşılaştırma yapabilirler /yapmalıdırlar.

            b. Kur’an Mesajının doğru, algılanması ve anlaşılmasını kolaylaştırmak maksadıyla,Surelerde birbirini takip eden ayet ve /veya ayet guruplarının ilgili olduğu  “Alt Konu Başlıkları”, sure metni içinde ilave olarak tarafımdan (mevcut Türkçe Mealler incelenerek ve Hüseyin Atay  mealinin fihristindeki konu başlıkları detaylandırılarak) yazılmış ve yeşil renk vurgusu ile belirlenmiştir.( Bu alt başlıklar bu E- kitabın başındaki içindekiler listesinde – hacmi arttırmamak için- gözükmeyecek şekilde düzenleme yapılmıştır)

2. AYETLERİN ALTINDAKİ DİP NOTLAR, RESUL KUR’AN’IN KURAN TEFSİRİDİR:


            a. Kur’an Mesajını, konularına bağlı olarak, ayetlerin delilliği ışığında açıklamak  (Tefsir / Yorum) amacıyla, Dipnotlar, ilgili ayetlerin sonuna tarafımdan ilave edilerek, mavi ve sarı renk vurgusu ile belirlenmiştir.

            b. Bu dipnotlar (açıklamalar), ait oldukları konulardaki Kur’an mesajına ulaşmada kolaylık ve çabukluk sağlaması amacıyla bu E- kitabın başındaki içindekiler listesinde gözükecek şekilde tanzim edilmiştir.

             c. Bu dipnotlar (açıklamalar),  ”Konularına göre ayet ve ayet grupları” ile Kur’an’ın kendi mesajını, ayetlerle yine kendisinin açıklamasıdır.

Bu açıklamaların içindeki ayetlerin numaralarının sıralaması, tüm başlıklarda Resmi Mushaf sıralamasına göre yazılmıştır. Ancak, bazı ana konu başlıklarında, altında yapılan Resul Kur’an’ın, Kur’an’ı tefsir ettiği açılamalarda,  “konunun tarihsel gelişimi” ne vurgu yapmak maksadıyla, konuya ait ayetler, özellikle,  nüzul / iniş sırasına göre yazılmıştır.

Resul Kur’an’ın, Kur’an’ı aracısız, doğrudan Allah’tan bunları okuyan kuluna tefsiri / açıklaması, Konularına ait olan Yaşar Nuri Öztürk çevirisi ile yazılan bu ayetler ve ayet gruplarındaki ayetlerin tefekkür edilerek okunup anlaşılmasıdır.


            d. Tefsirdeki Dip not konu gurubundaki ayetlerin konu başlığı ile irtibatlandırılarak yorumlanması “nasip sahipleri” ne bırakılmıştır.

Allah Mesajını anlamanın niceliği ve niteliği / derecesi ve doğruluğu, her insanın kendi algı ve anlayışına /akıl, düşünce, gönül / kalp, idrak ve gayretine; niyet ve maksadına;  inanç, seçim ve tercih; tutum ve davranışına bağlı olarak, kendi nasibincedir.

              e. Resul Kur’an’ın, Kur’an’ı tefsiri  (yukarıda anlatılan haliyle) Allah’ın dosdoğru yoluna açılan bir “kapı”dır. Bu kapıyı açmak ve bu kapıdan “Dosdoğru Yola Girmek” insanların kişisel seçim, tercih ve sorumluluğu olup, aynı zamanda Dünya sınavlarıdır. Çünkü:

Allah, rızasına uyanları o Kitap'la esenlik ve barış yollarına iletir ve onları kendi izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarıp şaşmayan ve sapmayan dosdoğru yola kılavuzlar. (5/16)

Gerçek şu ki, insan için çalışıp didindiğinden başkası yoktur. / ve insana uğrunda çaba gösterdiği dışında bir şey verilmeyecektir; (53/39)

Gerçek şu: Bu Kur'an sana ve toplumuna elbette ki bir hatırlatıcı / bir düşündürücü / bir şeref / bir öğüttür. Bundan sorumlu tutulacaksınız.  (43/44)

                 f.  İstediğiniz çeviriyi okuyabilirsiniz. Gerçeği onaylayanlar, doğru çeviri ile yanlış çeviri arasındaki farkı, Allah vergisi akıllarını kullanarak, karşılaştırıp tartışarak rahatlıkla görebilirler.
KURAN'IN ASIL ÖĞRETMENİ ALLAH'TIR. (55/1-2: 'O Rahman, + Öğretti Kur'an'ı,' )KUR'AN (VE ÇEVİRİLERİ) HANGİ DİLLE KONUŞURSA KONUŞSUN, TÜM İNSANLIK İÇİN TANRISAL BİR MESAJDIR, BİR ELÇİDİR. 

Bir Arap peygambere 'kusursuz, mükemmel' bir Arapça ile nazil olan Kuran, Rahman tarafından öğretildiği için (55/1-2 ), hangi dille konuşursa konuşsun, tüm insanlık için Tanrısal / İlahi bir mesajdır, bir elçidir. 

3. KUR’AN'IN ANLAŞILMASI İÇİN KUR’AN’IN DIŞINDA AYRICA TEFSİR, HADİS, İLMİHAL ... VS. KİTAPLARINA İHTİYAÇ YOKTUR.


İnkâr edenler dediler ki: "Kur'an ona toptan, bir kerede indirilseydi ya!" Biz böyle yaptık ki, onunla senin kalbini dayanıklı kılalım. Biz onu parça parça /ayet ayet okuduk. Onlar sana bir mesel getirdikçe, biz sana hakkı ve en güzel yorumu (ahsena tefsir)  getiririz.” (25/32-33)

Görüldüğü gibi kâfirler hep Kuran ile uyarılmışlardır, bu yüzden kâfirlerin itirazları da hep Kuran'a karşıdır.

Yapılması gereken yorumlar da Kuran'ın içindedir. 'En güzel yorum' ifadesinin Arapçası “ahsena tefsir”dir ve 'tefsir' kelimesinin Kuran'da geçtiği tek yer yukarıdaki alıntılanmış ayettir.

Böylece Allah, Kuran'ın tefsirinin en güzel şekilde yine Kuran'la yapılacağının dersini vermektedir.

Oysa Kuran'a eş koşulan birçok hadis de 'Kuran tefsiri' diye satılan kitaplarda geçer. Kuran en güzel yorumu içerirken ayrıca başka yorum kitapları (tefsir kitapları) dinin kaynağı olamaz.

Dinimiz tefsir kitapları olmadan da anlaşılır ve tastamamdır. Sarf (türlü şekillerde açıklama), fussilet (detaylandırma) tipi kelimelerin Kuran için kullanılması da, Kuran'ın hiçbir hadis kitabına, mezhep kitabına, tefsir kitabına ihtiyaç duymaksızın her detayı içerdiğini gösterir.

O Rahman, Öğretti Kur'an'ı,” (55/1-2) “

Onu toplamak ve okumak bize düşer. O halde, biz onu okuduğumuzda, sen onun okunuşunu izle. Sonra onu açıklamak da bizim işimiz olacaktır./ Sonra onu açıklamak da bize düşer.” (75/17-19)

Allah Kuran'ın öğretilmesini de, açıklanmasını da üzerine almıştır. Kuran, kendi kendini açıklar. Kuran'ın bir ayetinde anlaşılması gerekli konu tamamlanmadıysa, başka bir ayetin ilave yapmasıyla, o ayeti açıklamasıyla konu anlaşılır.

Yoksa Kuran'ın, Kuran dışı hadis, tefsir, içtihat başlıklı kitaplara ihtiyacı yoktur. Bu kitaplardan, bu kaynakların gereğinden Kuran hiç bahsetmez.

Kuran, Allah'ın kendisini öğreteceğini, açıklayacağını ve kendi içinde en güzel yorumu (ahsena tefsir) yaptığını söyler.

(Kuran'ın kendi açıklamasına şu konuyu örnek verebiliriz. 1- Fatiha Suresi 4. ayet 'Din gününün sahibidir O' şeklindedir. Din gününün ne olduğunu anlamayan kişiler tüm Kuran'da bu terimi araştırırlar. Bu terimin 15-Hicr Suresi 35. ayet, 26- Şuara Suresi 82. ayet, 37- Saffat Suresi 20. ayet, 38- Sad Suresi 78. ayet, 83- Mutaffifin Suresi 11. ayet ve diğer geçişlerini inceleyenler bu terimin öldükten sonraki yeniden dirileceğimiz günü ifade ettiğini anlarlar. Bu örnekte olduğu gibi din adına anlamamız gereken tüm bilgi Kuran'ın içindedir. Kuran kendi kendini açıklar. Uydurulan Din, Kuran'daki Din E – Kitap )

Bu örnekten hareketle, Resul Kur'an'ın Kur'an Tefsiri olan dip notlarda, yapılan budur.

“Kur’an Mesajında mevcut olan o dip nottaki başlık konusuyla ilgili ayetler” ayet numaraları verilerek yazılmasına ilave olarak, kolaylık ve zaman kazanmaya imkân sağlaması için,  gerekli Kur’an fihrist araştırma ve taraması tarafımdan yapılarak (Yaşar Nuri Öztürk çevirisinden ) bir arada topluca yazılmış ve okurların nasiplerince inceleme ve değerlendirmesine hazır olarak sunulmuştur.

4. RESUL KUR’AN’NIN KUR’AN TEFSİRİ OLAN DİP NOTLARIN ALTINDAKİ İLAVE DİP NOTLAR, KUR’AN’DAKİ DİN İLE UYDURULAN DİN ARASINDAKİ O KONUDAKİ FARKIN SERGİLENMESİ İÇİNDİR:


               a.Ayetlerin altındaki, Resul Kur’an’ın, Kur’an’ı tefsir ettiği / açıkladığı bu ayet ve ayet gruplarının bazılarının altındaki ilave dipnotlarda, o ayetin konusuyla ilgili bir alt başlık için, değişik kişilerin dip not açıklamaları, yorum ve yazıları, kaynak gösterilerek verilmiş olup, bunlar sadece kaynaktaki şahısları bağlar, okura görmesi ve düşünmesi için, “yol” ların gözüktüğü “pencereler” açar; (yukarıda 2. maddede anlatılan) Resul Kur’an’ın, Kur’an’ı tefsirini bağlamaz.

               b. Bu ilave Dip notlar (ve altındaki yazılar), Resul Kur’an’ın Kur’an Tefsiri olan “Kur’an’daki Din” ile Sonuçları Kur’an’a fatura edilen, yozlaştırılarak hurafelerle doldurulmuş “Uydurulan Din” arasındaki farklılıkları, Kur’an beyyinelerinin (kesin delillerin)  tanıklığında sergileyen yorumlar ve açıklamalar olduğu için,  çoğunlukla ve özellikle Edip Yüksel - MESAJ Kuran Çevirisi Dipnotlarından ve Uydurulan Din, Kuran'daki Din E – Kitap’tan alıntılanmıştır.

 

5. RESUL KUR’AN’IN, KUR’AN TEFSİRİ E KİTABIN AMACI,


Uydurulan dindeki uydurmaları gösterirken, din adına tekelin bir tek Kuran'da olduğunu,Kuran dışında hiçbir kişinin, hiçbir mezhebin, hiçbir şeyhin ve hiçbir uygulamanın ne dine tek bir ilave, ne de dinden tek bir eksiltme yapamayacağını, Dinin yalnız ve ancak Allah’a özgülenmesi gerektiğini ve “Kur’an’daki Din” i, nasip sahiplerine göstermektir.

Doğru olan ve dinin tek kaynağı olan Allah'ın kitabı Kuran'dır. Buradaki fikirlerimiz de ancak Kuran'a uyduğu ölçüde doğrudur.

C. RESUL KUR’AN’IN, KUR’AN TEFSİRİ E KİTABIN BAŞINDAKİ İÇİNDEKİLER LİSTESİ HAKKINDA:


1. Bu E- kitabın başındaki içindekiler listesinde, başka bir yazılı hiçbir Kur’an mealinde bulamayacağınız kadar ayrıntılı olarak,  “Konularına Göre Kur’an Mesajı”nın tamamı için, konu başlıklarına göre ilgili ayet guruplarındaki ayetlerin,  “resmi Kur’an / Mushaf sıralamasına göre sure numaraları ve ayet numaraları”na ulaşmak mümkündür.

Kendi başına “Konularına Göre Kur’an Mesajı Fihristi” olarak da değerlendirilebilir olan “Bu E- kitabın başındaki içindekiler listesi” nin,  bu maksatla özel bir dikkat ve özenle başlangıçta çok iyi incelenmesi, içerik hakkında yol göstereceğinden, önerilir.

Bunun,  “Kur’an Mesajını, Konularına göre Kur’an ayetlerindeni” öğrenmek ve /veya  belli bir konuyu, ayrıntısıyla inceleyip irdelemek isteyen okuyucular için, Kur’an konuları ve mesajına, ulaşma, algılama / anlama ve kavramada büyük kolaylık sağlayacağı düşünülmektedir.

2. Resul Kur'an'ın Kur'an Tefsiri, Yaşar Nuri Öztürk’ün çevirisi ile surelerin Ayet dip notlarının içinde olmak üzere “Konularına göre Kur’an Mesajı”nın tamamını da kapsamaktadır.

3 Bu E- Kitap, bu düzenlemesiyle Referans (başvuru) olarak, her seviyede “Kur’an bilgisi” sahibinin yararlanabileceği, arşivlik doküman nitelik ve içeriliğine sahip olan bir derleme olması ümidiyle ve Allah’ın nasip ettiğince  “nasip sahipleri” nin istifadesine sunulmuştur.

D. KURANDAKİ İSLAM'DA RUHBAN SINIFI VE RUHBANLIK MÜESSESESİ HAKKINDA:

 

Kurandaki İslam'da Ruhban sınıfı ve ruhbanlık müessesesi yoktur. Bu sebeple, Kur'an mesajı ışığında, diyanetin yorum ve uygulamaların, 'ilim sahibi' herhangi bir müminin yorum ve uygulamalarından farklı üstünlüğü tartışılabilir ama her ikisinin de diğer müminler üzerinde bağlayıcılığı ve sultası (otoritesi) yoktur.

Bunlar, Bilgi edinme yollarıdır. Sorumluluğu kendileri üstlense bile, kişilerin sorumluluğunu kaldıramazlar. Nereden edinilirse edinilsin, çeşitli bilgilerden hareketle seçim, tercih ve sorumluluk kişinin bizzat kendindedir.

“Fetva”,  bazı konularda irşad (doğru yolda aydınlatma) amaçlı, şura (danışma) için bir anlam taşır. “Fetva” yı kim veya hangi makam verirse versin, “fetva ya uymak”, Allah katında hesaba çekilişte kişisel sorumluluğu kaldırmaz ve kişiyi kurtarmaz. Fetva sahibine de ilave sorumluluk yükler.

Kur'an'a göre: Allah'ın insana verdikleri (Akıl, idrak, duyular vs) ile ' Allah'a teslim olan herkesin / Müslümanların, Kur'an'ı (Allah'ın indirdiğini), kendinin anlaması ve tefsir etmesi (yorumlaması) gerekir. Bu sebeple,  “Başkaları fetva verse de, sen fetvayı kalbine sor.”

Hiçbir kişi, kurum ve kuruluşun, Allah’ın hak ve hükmüne ortak olarak başka kişilerin “iman” imanlarını yargılayıp, “tekfir” etmeye (Müslüman olduğu bilinen / müslüman olduğunu söyleyen bir kişiyi, inkâr özelliği taşıyan inanç, söz veya davranışından ötürü “kâfir” saymaya ve mürted / dinden çıkan ilan etmeye) hakkı ve yetkisi yoktur.

Elbette kendi irade ve ifadesi ile islamdan ayrılma (irtidad / dinden dönme)olaylarında da kişisel iman / inanç değişikliğini yargılama ve hüküm,  müeyyide (yaptırım) kullanma hakkı da Allah’ındır.

Kişilerin, Allah ve Resulüne de -ki bu ikisi uyulma / itaat bakımından iki ayrı kaynak değildir-anladığınca iman etmesi icap eder. Birileri öyle diyor veya istiyor diye değil…

Bunun beyyineleri / kesin delilleri olan ayetler, çok muhkem (açık ve sağlam) ve kesindir.

İman ve İmana uygun tutum bir davranış konusunda, Hâdi (doğru yola kılavuzlayan, imana erdirici) olan, Sünnetullah (Allah'ın yol ve yasaları) gereğince, insanın seçim ve tercihlerine bağlı olarak, sadece ve ancak Allah'tır. Allah öğretir. Allah mutlak adildir ve hiç kimseden verdiğinden fazlasını istemez. Allah'a ulaşan yollar bu sebeple kulları adedincedir.

Yüzünü Allah'a dönüp de O'na teslim olanlar (Müslümanlar), Kur'an'ı (Arapça bilmeyenler, kendi dillerinde çevirilerini) anlamak için 'oku' duklarında, elbet ki, 'âlim' bildikleri diğer ilim/ bilgi sahibi müminlerin (ruhban değil), yorumlarını / tefsirlerini / açıklamalarını /eserlerini de inceleyebilirler ve doğrusu da bunları da inceleyip değerlendirmeleridir. Öğrenmeleridir.

Ama sonuçta Allah'ın verdikleriyle, samimi olarak kendilerinin o konuda, anlayıp inandığı ve kalbinin tasdik ettiği neyse, onun o konuyla ilgili imanı da imanı odur.

Kur'an'a göre bir kişi: Kalbi tasdik etmeden inandım diyorsa mümin değil, münafıktır / ikiyüzlüdür (Riyakârdır) .

Kur'an'a göre:

Bir kişinin, Kur'an'dan inceleyip değerlendirdiği, kendi anlayışına göre inandığı (kalbinin öyle onayladığı) bir ayeti, mümin veya değil her kim olursa olsun, başka biri / birileri veya herhangi bir dünyevi kurum / kuruluş / teşkilat yetkilisi, o kişinin anladığından (inandığından) başka olarak söyleyebilir.

 Bu durumda o kişi, tekrar düşünüp onlar gibi anlayıp, inanmadan (kalben onaylamadan),zaruret hali hariç, her ne sebeple olursa olsun, sadece onların söylemesi nedeniyle diliyle onların inandığı gibi inandığını ifade ederse, işte o zaman, şirke düşmüş / onları Allah'a eş (ortak) tutmuş / onları kendine 'put' yapmış olur.

Bütün bunlar zan ( kişisel kanaate dayalı algılama ve yorum) değildir. Kur'an'da beyyine (kesin kanıt / delil olan) ayetleri vardır. Arayan bulur. Bir bilen 'mümin'e sorarsa gösterilir. Kuran Mümini için bunun aksi muhaldir. (Olmaz. Olamaz. İmkânsızdır).

İnanmak veya inanmamaya karar vermek ve inandığının (kalbinin onayladığının) ne olması gerektiğine gelince: İşte bunda kişisel sorumluluk vardır.

'Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır' 17/36.

'Onlara ayetlerimizi ufuklarda ve öz benliklerinin içinde göstereceğiz. Ta ki, onun hak olduğu kendilerine ayan beyan belli olsun. Kendisinin her şey üzerinde bir tanık oluşu, senin Rabbine yetmez mi?' 41/53.

Allah ve resulünden (zamanımızda Kur'an ve anadile yapılmış çevirilerinden) başka birine uymak, bu kişisel sorumluluğu kaldırmaz. İşte bu, insanların dünya hayatındaki sınavının en önemli kısmıdır.

Her kişi böyle veya farklı inanır veya inanmaz. Bu doğrudur. Gerçek ise, nasıl inanırsa inansın veya inanmasın hiç kimsenin, bunun aksine olan, Kur'an'dan bir beyyine (kesin kanıt) gösteremeyecek olduğudur

İşte bunun içindir ki, İMAN Allah'la kul arasındadır ve Kur'an' da:'Hüküm yalnız Allah'ındır. Allah, hükmüne kimseyi ortak etmez' buyrulmuştur.

'Allah'a inanıp O'na sarılanları O, kendisinden bir rahmetin ve lütfun içine sokacak ve onları kendisine ulaşan dosdoğru bir yola kılavuzlayacaktır.' 4/175.

E. UYARI:


''KUR'AN'IN BÜTÜNÜNÜ BİLMEDEN BİR KISMINI, BİR AYETİNİ İHMAL EDEREK DE DİĞER AYETLERİNİ DOĞRU ANLAYAMAYIZ.''

VE

''KUR'AN'A NİSPET ETTİĞİMİZ SINIRLI ANLAYIŞIMIZ VEYA KUR'AN'DAN ANLADIĞIMIZ, KUR'AN'IN MUTLAK MANASI VE HÜKMÜ OLARAK GÖSTERİLEMEZ.'' -MKA


F. SONUÇ OLARAK RESUL KUR'AN'IN KUR'AN TEFSİRİ -E KİTAP (MKA) HAKKINDA:


 1. Resul Kur'an'ın Kur'an Tefsiri -E Kitap (MKA):

            a. Kur'an'daki İslam’ın bir algılanış yorumudur.  

            b. Aynı zamanda içeriliği itibariyle; Günümüzün Din (İslam) uygulamalarına bakarak, İnsanların anlayış, seçim ve tercihleri sonucu oluşturduğu "batıl / yanlış / kötü" sonuç, gidiş ve eylemlerinin faturasını Kur'an'a çıkaranlara bir cevaptır.

            c.  Kur'an'da olmayan, Kuran'ın öngörmediği, Kur'an'ın öğütlemediği, Kur'an'ın onaylamadığı "İnanç, tutum ve davranışları," Kur'an'a atıf / gönderme yaparak ve Kur'an'a yükleyerek "İslam"ı algılayanlara bir reddiyedir.

            d. Kur'an'ı "gereğince okumayan" tüm kişilerin, Kur’an’daki Din ve uydurulan din hakkında, tutum ve eleştirilerine ait, tatminkâr cevapları bulabilecekleri Resul Kur’an’ın (Kur’an’ın anadile çevirilerinin) Kur’an’ı tefsir ettiği / açıklayıp, anlattığı ve ilave dipnotlardaki değişik / farklı kişisel not ve yazılar ile de “uydurulan dinin”  çürütülüp yıkıldığı ana başvuru kaynağıdır.

 2. Kur'an'daki İslam'ı, önyargısız, dikkat ve özenle değerlendirenlerin, "gerçek" ile kendi "doğru"su arasında fark gördüğünde, İnananlardan (Mümin) ise kendi "doğru" sunu "gerçek" ile örtüştürecek şekilde, tutum ve davranış değişikliğine gitmesi icap eder. Çünkü: Kur'an'a göre Mümin'in özelliği, Özü sözü bir ve davranışlarıyla uyumlu olmasıdır.

Bu sebeple sonuç olarak, Resul Kur'an'ın Kur'an Tefsiri ile kişilerin kendilerinin önceden bildiği Kur’an’ mesajını karşılaştırıp tekrar değerlendirmek; okuyup, gördüğü  “Ayetler” i kendi akıl ve gönülleri / kalpleri ile yorumlamak, insanların kendi kişisel seçim, tercih ve sorumluluğundadır.

 3. Günümüz toplumunda uzlaşma ve barışın sağlanması amacıyla, Din'e yamanan "afyon" ve "gericilik" nitelemelinin çürütülmesi ve Din'e konulan çekince ve engellemelerin kalkması ve Din'in kendi mecrasına döndürülebilmesi için, fert ve toplum olarak, Kur'an'ın ve "Kur'an yeter" ifadesinin "gerçek" anlamının, "doğru" anlaşılması, kesinlikle gereklidir.

Bu,  öncelikli olarak giderilmesi icap eden sosyolojik (toplum bilimsel) bir ihtiyaçtır.
   
Kitabın, Allah'ın izniyle, bu ihtiyacın karşılanmasında bir nebze katkı sağlaması umuduyla…

Dilediğini / dileyeni, dilediğince nasiplendirmesi niyazımla, Âlemlerin rabbi Allah'a Hamd olsun.

"Kim güzel bir işe aracı olursa ondan ona bir pay vardır. Kim kötü bir şeye aracı olursa ondan da ona bir pay vardır. Allah her şeye, herkese gıda ulaştırır, Mukît'tir." (4/85.)

Allah, her şeyi İşitip, Görüp Bilendir.

M. Kemal Adal

adalkemal1@gmail.com
                                     
16 Ağustos 2014/ İZMİR

ARAPÇA AYET NUMARALARI NİN TÜRKÇE KARŞILIKLARI:



AYET NUMARALARI ARAPÇA METNİN SONUNDA (SOLDA) VE ARAPÇADIR.


HAK / DOĞRU YOL REHBERİ

İŞİT, GÖR;
OKU, DÜŞÜN;
SEÇME VE TERCİH SENİN.


KİM NE DERSE DESİN, KİME NE DERSEN DE;
ANLADIĞIN NE İSE, İNANDIĞIN DA ODUR.


M. KEMAL ADAL



1. FATİHA SURESİ


Sure Hakkında Bilgi



Bu sure, Müddesir suresinden sonra Mekke'de inmiştir. 7 ayetten oluşmaktadır. Tam olarak inen ilk suredir.

Resmi sıralamada birinci, nüzul sırası itibarıyla beşinci sûredir. Kur'an'ın ilk sûresi olduğu için açış yapan, açan manasına "Fâtiha" denilmiştir. Halk arasında yaygın olarak "El-Hamdülillah"suresi olarak da bilinir. Bu sureye "ana kitap" manasında "Ümmü'l-Kitâp", "dinin esaslarını ihtiva eden" manasında "el-Esâs" isimleri verildiği gibi, ana hatlarıyla İslâm'ı anlattığı için"el-Vâfiye" ve "el-Seb'u'l-Mesânî", birçok sırrı taşıdığı için "el-Kenz" gibi isimler de verilmiştir.

Peygamberimiz "Fâtiha'yı okumayanın namazı olmaz" buyurmuştur. Bundan dolayı beş vakit namazın her rek'atında bu sûreyi okumak vâciptir. Namaz kılan her Müslüman, bu sureyi günde kırk kere okumaktadır.

Manası itibariyle Fâtiha, en büyük dua ve münâcâttır. Kur'an'ın ihtiva ettiği esaslar ana hatlarıyla Fâtiha'da vardır.

Fâtiha'da, övgüye ve ibadete lâyık tek Allah'ın varlığı, O'nun hakimiyeti, kulluğun yalnız Allah'a yapılacağı, yardımın yalnızca Allah'tan geldiği, doğru yola varmanın da doğru yoldan sapmanın da Allah'ın iradesine (İNSANIN KESBİ VARDIR - ALLAH BİLİR – O, KULLARINA ZULMETMEZ. MKA)  dayandığı, hayrı ve şerri yaratanın Allah olduğu hususları ifade edilmiştir.

 Ayrıca bu surede Allah'ın "rabb", "rahman" ve "rahim" gibi yüce sıfatlarından da bahsedilmektedir.

Terbiye eden, besleyip büyüten, istediği şekle sokan, kullarına "yap, yapma!" diye tekliflerde bulunan, bazen sevindiren, bazen korkutan ve yavaş yavaş yetiştirip kemâle erdiren demektir.

Bu surede Allâh'ın ikinci sıfatı olup pek merhametli, sonsuz ve umûmî rahmet sahibi demektir. Başka bir deyişle Rahmân; her varlığa yaradılışının gerektirdiği gayeye göre bir takım kabiliyetler veren, şahsının ve türünün yaşaması için gereken her şeyi hepsine birden, bunların isteyip istemediğine, çalışıp çalışmadığına, îmanlı veya îmansız olduğuna bakmayarak vermiş olan ezelî, geniş, sonsuz rahmet sahibi demektir.

Çok merhamet edici demektir. Bu da, Allah'ın üçüncü sıfatıdır. Allah'ın Rahîm sıfatını taşımasının anlamı şudur: Akıl ve iradeye, iyiyi kötüden seçme kudretine sahip olarak yaratmış olduğu insanlara Allah, rahman sıfatının gerektirdiğinden fazla olarak, çalışmalarının karşılığı artı nimetler verir. Allah'ın bu nimetlerine kavuşmak için her şeyden evvel, insanın iradesini kullanarak çalışması, Allah'ın gösterdiği yoldan yürümesi gerekir. Allah isterse onun bir amelini bin bir mükâfat ile de karşılar. Bu rahîm sıfatının gereğidir.

Yüce Allah'ın surede geçen diğer sıfatıdır. Allah, insanın yaptığı her iyi ve kötü işin karşılığını(Dünya’da da verir ve- MKA) Bu sıfatı gereğince mutlaka ahirette  verir.

Fâtiha'da Allâh'ın yüce sıfatları böylece belirtildikten sonra, bu sıfatlara sahip Allah'a karşı kulun tutum ve davranışlarının nasıl olması gerektiği ifade edilir. Kul, yalnızca bu yüce sıfatlara sahip Allah'a ibadet etmeli ve ona sığınmalı, ondan kendisini hidayete erdirmesini dilemelidir. 



 Allah'ı Yardıma Çağırmak (Dua): 1/1-7


بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ ﴿١﴾

Okunuş 
Bismillahirrahmanirrahîm. 

Y.N. Öztürk 
Rahman ve Rahîm Allah'ın adıyla... 

M. Esed 
Rahman, Rahim Allah Adına 



Dipnot: 1/1*: Din: Fıtrat Dini İslam (Haniflik): Besmele: 'Bismillah': Allah adıyla / adına (bir işe başlamak), Allah'ın adını anmak. 'Bismillahirrahmanirrahîm': Rahman ve Rahîm Allah'ın adıyla... / adına...Bak: 6/118; 11/41; 27/30.


1/1*: BESMELE

Rahman ve Rahîm Allah'ın adıyla...1/1.

O halde, O'nun ayetlerine inanıyorsanız, üzerine Allah'ın adı anılmış olanlardan yiyin. 6/118.

Nûh dedi: 'Binin içine! Onun akıp gitmesi de demir atması da Allah'ın adıyladır. Benim Rabbim elbette ki Gafûr'dur, Rahîm'dir.' 11/41.

'Süleyman'dan bir mektup. Rahman ve Rahîm Allah'ın adıyla başlıyor.' 27/30.

Rahman: Rahmeti sonsuz olan. Kendisine inanan-inanmayan herkese rahmet ve merhametinin tüm nimetlerini ayrım yapmadan sunan.

Rahîm: Rahmet ve merhameti sınırsız olan. Dünya hayatını buyruklarına uygun biçimde yaşayanlara, ölüm sonrasında özel rahmetler sunan.

MKA.


1/1**: İnsanın Allah'a Karşı Ahlaki Sorumlulukları: İyi ve Övülen Tutum ve Davranışlar (Allah'a Karşı Salih Ameller / İyi İşler / İyi Eylemler): Allah'ı Yardıma Çağırmak (Dua): Bak:1/1-7; 2/45-46, 153, 186, 201; 3/8-9, 38, 53, 191-195; 7/55-56, 115-156; 9/80; 11/45-47; 13/14;14/39/41; 17/11, 80; 21/112; 23/118; 25/74, 77; 35/14; 40/7-9, 50, 60; 59/10; 41/49, 51; 113/1-5; 114/4-6.



1/1**: ALLAH'I YARDIMA ÇAĞIRMAK (DUA):

Rahman ve Rahîm Allah'ın adıyla... Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'adır. Rahman'dır, Rahîm'dir O. Din gününün Mâlik'i, sultanıdır O... Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. Dosdoğru giden yola ilet bizi... Kendilerine nimet verdiklerinin, üzerlerine gazap dökülmemişlerin, karanlık ve şaşkınlığa saplanmamışların yoluna... 1/1-7.

De ki: 'Yarılan karanlıktan çıkan sabahın Rabbine / yarılışlardan fışkıran oluşun Rabbine sığınırım! Yarattıklarının şerrinden, Çöktüğü zaman karanlığın / gelip çattığı zaman göz perdelenmesinin / tutulduğu zaman Ay'ın / battığı zaman Güneş'in / taştığı zaman şehvetin / soktuğu zaman yılanın / ümit kırdığı zaman musibetin şerrinden! Düğümlere üfleyip tüküren üfürükçülerin şerrinden! Kıskandığı zaman hasetçinin şerrinden...' 113/1-5.

De ki: 'İnsanların Rabbine sığınırım! İnsanların yöneticisine, yönlendiricisine, İnsanların ilahına; Kıvrılıp kıvrılıp saklanan, sinip sinip gizlenen vesvesenin / o sinsi, o aldatıcı şeytanın şerrinden, İnsanların göğüslerine kuşkular, kuruntular sokar o; Cinlerden de insanlardan da olur o!' 114/1-6.

Musa, bizimle buluşma vakti için toplumundan yetmiş adam seçti. Şiddetli sarsıntı onları yakalayınca Musa şöyle dedi: 'Rabbim, dileseydin, onları da beni de daha önce helak ederdin. İçimizdeki beyinsizlerin yaptıkları yüzünden bizi helak mi edeceksin? Bu iş senin imtihanından başka bir şey değildir. Onunla dilediğini şaşırtır, dilediğine yol gösterirsin. Sen bizim Veli'mizsin. O halde affet bizi, acı bize. Sen affedenlerin en hayırlısısın.' 'Bize hem bu dünyada güzellik yaz hem de ahirette. Dönüp dolaşıp sana geldik.' Buyurdu ki: 'Azabıma dilediğimi çarptırırım. Rahmetime gelince, o her şeyi çepeçevre kuşatmıştır. Ben onu; sakınıp korunanlara, zekâtı verenlere, ayetlerimize inananlara yazacağım.' 7/155-156.

Rabbinize; boyun bükerek, gizlice / ürpererek yakarın. O, haddi aşanları / azmışları sevmez. Yeryüzünde, orası barışa kavuştuktan sonra bozgun çıkarmayın. Ürpererek ve ümit ederek dua edin O'na. Hiç kuşkusuz, Allah'ın rahmeti, Güzel düşünüp güzel iş yapanlara çok yakındır. 7/55-56.

Onlar şöyle yakarırlar: 'Rabbimiz, eşlerimizden ve çocuklarımızdan bize göz aydınlığı bağışla. Bizi takvaya sarılanlara önder kıl.' 25/74.

De ki: 'Duanız / davetiniz yoksa, Rabbim sizi ne yapsın? Yalanladınız; bu yüzden azap kaçınılmaz olacaktır.' 25/77.

Onlara çağırsanız, çağrınızı duymazlar. Duysalar da size cevap veremezler. Kıyamet günü de sizin onları ortak koştuğunuzu inkâr ederler. Hiç kimse sana, Habîr olan Allah'ın verdiği gibi haber veremez. 35/14.

Şöyle yakar: 'Rabbim! Beni, gireceğim yere doğruluk dürüstlükle sok, çıkacağım yerden doğruluk dürüstlükle çıkar. Katından bana yardımcı bir güç / kanıt ver.' 17/80.

İnsan, hayra davet eder gibi şerri çağırıyor / insan, hayra duasıyla şerri davet ediyor. İnsan çok acelecidir. 17/11.

Bu arada Nûh, Rabbine yakardı da dedi ki: 'Rabbim, oğlum benim ailemdendi! Senin vaadin elbette haktır. Sen hâkimlerin, hükmü en güzel verenisin.' Allah buyurdu: 'Ey Nûh! O, senin ailenden değildi. Yaptığı, iyi olmayan bir işti. Hakkında bilgin olmayan şeyi benden isteme. Cahillerden olmaman hususunda seni uyarırım.' Nûh dedi: 'Rabbim! Hakkında bilgim olmayan şeyi senden istemekten sana sığınırım. Eğer beni affetmez, bana acımazsan hüsrana uğrayanlardan olurum.' 11/45-47.

Rabbiniz buyurmuştur ki: Dua edin bana, cevap vereyim size! Kibre saparak bana ibadetten uzaklaşanlar, aşağılanmış bir halde cehenneme gireceklerdir. 40/60.

Bekçiler derler ki: 'Resulleriniz size açık seçik mesajlar getirmezler miydi?' Derler ki: 'Elbette getirirlerdi!' Bekçiler: 'O halde yalvarın durun; inkârcıların yakarışları çıkmazda kalıp gitmiştir.' diye cevap verirler. 40/50.

Arşı yüklenip taşıyanlar ve onun çevresindeki şuurlular Rablerinin hamdi ile tespih ederler ve ona inanırlar. İman sahipleri için de şöyle af dilerler: 'Rabbimiz! Sen her şeyi rahmet ve ilim halinde kuşattın. Tövbe edip senin yoluna uymuş olanları bağışla. Ve onları cehennem azabından koru!' 'Ey Rabbimiz, onları kendilerine vaat etmiş olduğun Adn cennetlerine koy! Atalarından, eşlerinden, zürriyetlerinden barışa yönelenleri de. Azîz ve Hakîm olan, hiç kuşkusuz sensin, sen!' 'Koru onları kötülüklerden! O gün kötülüklerden koruduğuna mutlaka rahmet etmişsindir sen. İşte budur o en büyük kurtuluş ve eriş.' 40/7-9.

İnsan, hayır istemekten / hayır için dua etmekten bıkıp usanmaz. Kendisine bir şey dokunmaya görsün; hemen ümidini keser, yıkılır. 41/49.

İnsana nimet verdiğimizde yüz çevirir, yan yatar. Kendisine şer dokununca, hemen duaya koyulur. 41/51.

'İhtiyar yaşımda bana, İsmail ve İshak'ı bağışlayan Allah'a Hamd olsun! Benim Rabbim, duayı gerçekten çok iyi duyar.' 'Rabbim! Beni, namazı özenle yerine getiren bir insan yap. Soyumdan bir kısmını da. Rabbimiz, duamı kabul et!' 'Rabbimiz, hesabın ortaya geleceği gün; beni, anne babamı ve inananları affet!' 14/39-41.

Resul şöyle yakardı: 'Rabbim, hak ile hükmet! Bizim Rabbimiz Rahman'dır. Sizin nitelendirmelerinize karşı yardımına başvurulandır, Müsteân'dır.' 21/112.

Şöyle yakar: 'Rabbim! Affet, merhamet et! Sen merhametlilerin en hayırlısısın!' 23/118.

Gerçek dua yalnız O'na / hak davet yalnız O'nun için yapılır. O'nun dışında yalvarıp davet ettikleri ise onlara hiçbir şekilde cevap veremezler. Onlar, ağzına ulaşsın diye iki avucunu suya doğru açan ama suya ulaşamayan birinden başkasına benzemiyorlar. Küfre sapanların dua ve davetleri, şaşkınlığa dalmaktan başka bir işe yaramaz. 13/14.

Ey iman sahipleri! Sabra ve namaza sarılarak yardım dileyin. Hiç kuşkunuz olmasın ki, Allah sabredenlerle beraberdir. 2/153.

Kullarım sana benden sorarlarsa ben Karîb'im, gerçekten çok yakınım. Dua edenin çağrısına, bana çağırıp yakardığı anda cevap veririm. Hadi onlar da bana karşılık versinler, bana inansınlar ki doğruyu ve iyiyi bulabilsinler. 2/186.

Onlardan kimi de şöyle yakarır: 'Ey Rabb'imiz, bize dünyada da güzellik ver, âhırette de güzellik ver. Ve bizi ateş azabından koru.' 2/201.

Sabra ve namaza sarılarak yardım dileyin. Hiç kuşkusuz bu, kalbi ürperti duyanlardan başkasına çok ağır gelir. O ürperti duyanlar, Rablerine kavuşacaklarını düşünürler ve bilirler ki onlar, mutlaka O'na döneceklerdir. 2/45-46.

Aklı ve gönlü işletenler o kişilerdir ki, ayakta, otururken, yan yatarken hep Allah'ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler: 'Ey Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Şanın yücedir senin. Ateş azabından koru bizi.' 3/191.

'Ey Rabbimiz! Sen birini ateşe soktun mu onu tam rezil etmişsindir. Zalimlerin, yardımcıları olmayacaktır.' 'Ey Rabbimiz! Bir çağırıcının, 'Rabbinize inanın!' diye imana çağırdığını işittik ve iman ettik. Ey Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla bizim. Kötülüklerimizin üstünü ört ve bize iyilerle birlikte ölmek nasip et.' 'Ey Rabbimiz! Resullerin aracılığıyla bize vaat etmiş olduğunu da bize ver, kıyamet günü bizi rezil etme. Sen, vaadine asla ters düşmezsin.' Rableri onlara cevap verdi: 'Ben sizden, erkek-kadın hiçbir çalışanın ürettiğini boşa çıkarmayacağım. Hep birbirinizdensiniz. Göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda işkenceye uğratılanlar, çarpışıp da öldürülenler var ya, onların kötülüklerini yemin olsun örteceğim. Ve yemin olsun ki onları, Allah katından bir karşılık olarak, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağım.' Allah katındandır karşılıkların en güzeli. 3/192-195.

'Ey Rabbimiz! Senin indirdiğine iman ettik, resule uyduk; artık bizi gerçeğin tanıklarıyla beraber yaz!' 3/53.

Zekeriyya orada Rabbine yakarmıştı: 'Rabbim, demişti, katından bana tertemiz bir soy bağışla. Sen yakarışı en iyi duyansın.' 3/38.

Ey Rabbimiz! Bizi doğruya ve güzele yönelttikten sonra kalplerimizi bozup eğriltme ve bize katından bir rahmet bağışla. Sen, yalnız sen Vahhâb'sın, bol bol bağışta bulunansın. Ey Rabbimiz! Sen Câmî'sin; insanları varlığında kuşku bulunmayan bir günde mutlaka toplayacaksın. Allah, sözünü yerine getireceği yer ve zamanı asla şaşırmaz. 3/8-9.

Onlardan sonra gelenler de şöyle derler: 'Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş kardeşlerimizi affet; kalplerimizde, inananlara karşı bir düşmanlık bırakma! Rabbimiz, sen çok şefkatli, çok merhametlisin!' 59/10.

İster af dile onlar için, ister dileme. Yetmiş kez af dilesen de onlar için, Allah onları affetmeyecektir. Çünkü onlar Allah'ı da resulünü de inkâr ettiler. Allah, yoldan çıkmış böyle bir topluluğa kılavuzluk etmez. 9/80.

MKA.


1/1***: İbadet / Allah'a Kulluk: Yalnız Allah'a Yapılır. Bak: 1/1-5; 2/21, 112, 138, 172; 3/150; 4/36, 146; 6/102; 7/29; 10/3; 11/123; 15/99; 16/51, 114; 18/14; 19/65; 20/14; 21/19/, 25, 92; 22/31, 77; 24/55; 29/56; 36/61; 39/2-3, 11, 14, 45, 66; 40/12, 14, 65-66, 84; 51/56; 60/4; 98/5; 106/3.



1/1***: İBADET, YALNIZ ALLAH'A YAPILIR:

Rahman ve Rahîm Allah'ın adıyla... Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'adır. Rahman'dır, Rahîm'dir O. Din gününün Mâlik'i, sultanıdır O... Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. 1/1-5.

Ey insanlar! Sizi de sizden öncekileri de yaratan Rabb'inize ibadet edin ki, korunabilesiniz. 2/21.

İş onların sandığı gibi değil! Kim güzel davranışlar sergileyerek yüzünü Allah'a teslim ederse, Rabb'i katında ödülü vardır onun. Korku yoktur böyleleri için; tasalanmayacaklardır onlar... 2/112.

Allah'ın boyasını esas alın. Allah'tan daha güzel kim boya vurabilir! Biz yalnız O'na kulluk ederiz. 2/138.

Ey iman sahipleri! Size verdiğimiz rızkların temizlerinden yiyin ve - eğer kendisine kulluk ediyorsanız - Allah'a şükredin. 2/172.

Hayır, hayır! Sizin Mevlâ'nız Allah'tır. Ve O, yardımcıların en hayırlısıdır. 3/150.

Allah'a kulluk edin. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetim ve öksüzlere, çaresizlere, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa, size bağımlı olanlara iyi ve güzel davranın. Allah, kasılıp böbürlenen şımarıkları sevmez. 4/36.

Ancak tövbe edip hallerini düzelterek Allah'a yapışan ve dinlerini samimiyetle Allah'a özgüleyenler müstesnadır. İşte böyleleri, müminlerle beraber olacaktır. Ve Allah, müminlere yakında çok büyük bir ödül verecektir. 4/146.

Rabbiniz Allah işte budur! İlah yok O'ndan başka. Her şeyin yaratıcısıdır, Haalik'tir O. O'na kulluk/ibadet edin! O her şeye Vekîl'dir. 6/102.

Şunu da söyle: 'Rabbim bana adaleti emretti. Her mescitte yüzlerinizi O'na doğrultun. Dini yalnız O'na özgüleyerek O'na yakarın. Tıpkı sizi ilk yarattığı gibi O'na döneceksiniz.' 7/29.

Şu bir gerçek ki, sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arş üzerine egemenik kurup iş ve oluşu çekip çeviren Allah'tır. O'nun izni olmadıkça hiçbir şefaatçı devreye giremez. İşte bu Allah'tır sizin Rabbiniz. Artık O'na kulluk/ibadet edin. Düşünüp anlamıyor musunuz? 10/3.

Göklerin ve yerin gizli bilgileri Allah'a aittir. Tüm iş ve oluş O'na döndürülür. O halde O'na kulluk et, O'na dayanıp güven! Rabbin, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir. 11/123.

Sana şaşmaz ve kesin bilgi gelinceye kadar Rabbine ibadet et! 15/99.

Allah buyurdu ki: 'İki ilah edinmeyin; O sadece bir tek ilahtır. Yalnız benden korkun.' 16/51.

Allah'ın sizi rızıklandırdığı şeylerden helal ve temiz olarak yiyin! Eğer yalnız O'na kulluk/ibadet ediyorsanız, Allah'ın nimetlerine şükredin. 16/114.

Kalpleriyle aramızda bir bağ kurduk/kalplerini dayanıklı kıldık. Kalkıp şöyle dediler: 'Rabbimiz, göklerin ve yerin rabbidir. O'ndan başka hiçbir ilaha yakarmayız. Aksini yaparsak saçma söz söylemiş oluruz.' 18/14.

Göklerin, yerin ve bunlar arasındaki şeylerin Rabbidir o. O'na kulluk/ibadet et ve O'na ibadette sabırlı ol. O'na adaş olacak birini biliyor musun? 19/65.

'Hiç kuşkulanma ki ben Allah'ım. İlah yoktur benden başka. O halde bana kulluk/ibadet et ve namazını, beni hatırlayıp anmak için yerine getir.' 20/14.

Göklerde ve yerde kim varsa O'na aittir. Ve O'nun katındakiler, O'na ibadet etmekten ne çekinirler ne de yorulurlar. 21/19.

Senden önce hiçbir resul göndermedik ki ona şöyle vahyetmiş olmayalım: 'Gerçek şu: İlah yok benden başka, artık bana kulluk/ibadet edin.' 21/25.

İşte şu sizin ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de Rabbinizim. O halde bana kulluk/ibadet edin. 21/92.

Allah'a ortak koşmadan, hanîfler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgâr onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir. 22/31.

Ey iman edenler! Rükû edin, secde edin; Rabbinize ibadet edin, hayır işleyin ki kurtulabilesiniz. 22/77.

Allah; sizin, iman edip hayra ve barışa yönelik iyilikler yapanlarınıza şu vaatte bulunmuştur: Onlardan öncekileri halef kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka halef kılacak. Onlar için beğenip seçtiği dinlerini yine onlar için güç kaynağı yapacak, onları korkularının arkasından mutlaka güvene ulaştıracak. Bana kulluk/ibadet edecekler, hiçbir şeyi bana ortak koşmayacaklar. Bundan sonra nankörlük edenlerse, yoldan sapanların ta kendileridir. 24/55.

Ey benim iman eden kullarım! Hiç kuşkusuz, benim yerkürem geniştir. O halde, yalnız bana kulluk/ibadet edin. 29/56.

'Bana ibadet edin, dosdoğru yol budur!' demedim mi? 36/61.

Emin ol, bu Kitap'ı biz sana hak olarak indirdik. O halde, dini yalnız Allah'a özgüleyerek O'na kulluk/ibadet et! Gözünüzü açıp kendinize gelin! Arı duru din yalnız ve yalnız Allah'ındır! O'ndan başkasını veliler edinerek, 'biz onlara, bizi Allah'a yaklaştırmaları dışında bir şey için kulluk etmiyoruz.' diyenlere gelince, hiç kuşkusuz Allah onlar arasında, tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü verecektir. Şu bir gerçek ki, Allah, yalancı ve nankör kişiyi iyiye ve güzele kılavuzlamaz. 39/2-3.

De ki: 'Bana, dini yalnız Allah'a özgüleyerek, O'na ibadet/kulluk etmem emredildi.' 39/11.

De ki: 'Ben, dinimi yalnız kendisine özgüleyerek, Allah'a ibadet ediyorum.' 39/14.

Allah yalnız başına anıldığında, ahirete inanmayanların kalpleri nefretle ürperir; O'nun dışındakiler anıldığında ise hemen müjdelenmiş gibi sevinirler. 39/45.

Başkasına değil, sadece Allah'a kulluk/ibadet et; şükredenlerden ol! 39/66.

Bu halinizin sebebi şu: Allah'a, yalnız O'na çağrıldığınızda inkâr etmiştiniz. O'na ortak koşulduğunda ise iman ediyordunuz. Artık hüküm o en yüce, o en büyük olan Allah'ın... 40/12.

Kâfirler hoşlanmasa da siz, dini yalnız O'na özgüleyerek, Allah'a dua edin! 40/14.

Hayy O'dur! Tanrı yoktur O'ndan başka. Dini kendisine özgüleyerek dua edin O'na. Hamd olsun âlemlerin Rabbi'ne! De ki: 'Ben, Rabbimden bana açık seçik ayetler gelince, sizin, Allah'ın berisinden yakardıklarınıza kulluk etmekten yasaklandım. Ben, âlemlerin Rabbi'ne teslim olmakla emrolundum.' 40/65-66.

Hışmımızı gördüklerinde, 'Allah'a, yalnızca O'na inandık, O'na ortak koştuğumuz şeyleri inkâr ettik.' dediler. 40/84.

İbrahim'le, beraberinde olanlarda sizin için çok güzel bir örnek vardır. Hani, onlar toplumlarına şöyle demişlerdi: 'Biz sizden de Allah dışındaki kulluk ettiklerinizden de uzağız. Sizi tanımıyoruz. Sizinle bizim aramızda, siz Allah'a, yalnız Allah'a inanıncaya kadar, sürekli düşmanlık ve nefret olacaktır.' Ancak İbrahim babasına şöyle demişti: 'Senin için hep af dileyeceğim ama Allah'tan sana gelecek şeyi geri çevirme gücüm yoktur. Ey Rabbimiz! Yalnız sana güveniyoruz, yalnız sana yöneliyoruz! Dönüş yalnız sanadır!' 60/4.

Ben, cinleri ve insanları bana ibadet etmeleri/benim için iş yapıp değer üretmeleri dışında bir şey için yaratmadım. 51/56.

Oysaki onlara, dini yalnız O'na özgüleyerek, dosdoğru yürüyen kişiler halinde sadece Allah'a ibadet etmeleri, namazı kılmaları, zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte budur doğru, eskimez ve aşınmaz din. 98/5.

Bu evin Rabbine ibadet etsinler! 106/3.

MKA.


1/1****: Din yalnız ve ancak Allah'a özgülenir. Bak: 2/139; 7/29; 39/2,11,14; 40/14,65; 98/5.



1/1****: DİN YALNIZ VE ANCAK ALLAH'A ÖZGÜLENİR:

2/139: De ki onlara: 'Allah hakkında bizimle tartışıyor musunuz? Oysaki Allah hem bizim Rabb'imizdir hem sizin Rabb'inizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz size. Biz yalnız O'na / Allah'a gönül verenleriz.'

7/29: Şunu da söyle: 'Rabbim bana adaleti emretti. Her mescitte yüzlerinizi O'na doğrultun. Dini yalnız O'na özgüleyerek O'na yakarın. Tıpkı sizi ilk yarattığı gibi O'na döneceksiniz.'

39/2: 'Emin ol, bu Kitap'ı biz sana hak olarak indirdik. O halde, dini yalnız Allah'a özgüleyerek O'na kulluk/ibadet et!'

39/11: ' De ki: 'Bana, dini yalnız Allah'a özgüleyerek, O'na ibadet / kulluk etmem emredildi.'

39/14: 'De ki: 'Ben, dinimi yalnız kendisine özgüleyerek, Allah'a ibadet ediyorum.'

40/14: 'Kâfirler hoşlanmasa da siz, dini yalnız O'na özgüleyerek, Allah'a dua edin!'

40/65: 'Hayy O'dur! Tanrı yoktur O'ndan başka. Dini kendisine özgüleyerek dua edin O'na. Hamt olsun âlemlerin Rabbi'ne!'

98/5: 'Oysa ki onlara, dini yalnız O'na özgüleyerek, dosdoğru yürüyen kişiler halinde sadece Allah'a ibadet etmeleri, namazı kılmaları, zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte budur doğru, eskimez ve aşınmaz din.'

MKA


*1/1: RAHMAN VE RAHİM ALLAH



1. GENEL OLARAK RAHMAN VE RAHİM:

'Rahman ve Rahîm Allah'ın adıyla... ' 1/1.

'Rahman'dır, Rahîm'dir O.' 1/3.

'Sizin İlâh'ınız Vâhid'dir, bir tek İlâh'tır. İlâh yoktur O'ndan başka. Rahman'dır O, Rahîm'dir.' 2/163.

'Süleyman'dan bir mektup. Rahman ve Rahîm Allah'ın adıyla başlıyor.' 27/30.

'Rahman ve Rahîm'den indirilmedir bu...' 41/2.

'Öyle Allah ki O, tanrı yok O'ndan başka. Gaybı da görünen âlemi de bilen O! Rahman O, Rahîm O.' 59/22.

a) RAHMÂN (Diyanet İşleri Başkanlığı - Dini Kavramlar sözlüğü):

Merhamet etmek, acımak, esirgemek, korumak, affetmek, bağışlamak, nimet vermek, ikamet etmek ve kadının rahminden şikâyet etmesi anlamlarındaki 'r-h-m' kökünden türeyen rahmân kelimesi sözlükte, çok merhametli olan demektir.

Kur'ân'da 57 defa geçen rahmân kelimesi, Allah'a özgü bir sıfat olup Allah'tan başkaları için kullanılmamıştır. Bu isim, 'sıfat-ı gâlibe' olup Allah'ın güzel isimlerinin ikincisidir. Bu kelimenin ikili ve çoğulu yoktur. Kur'ân'da da sadece tekil olarak kullanılmıştır.

Rahmân kelimesi Allah'ın ismi-sıfatı olarak; pek merhametli, çok merhamet sahibi, çok nimet verici ve çok müşfik şeklinde anlamlandırmak mümkün ise de Allah'ın ismi olarak bu kelimeyi tam karşılayacak Türkçe bir sözcük yoktur.

Türkçedeki 'esirgeyen', 'bağışlayan', 'acıyan' ve 'yarlığayan' kelimeleri 'rahman' kelimesinin anlamını karşılamamaktadırlar. 'Esirgeyen' sözcüğünde 'kıskanma' anlamı vardır ki 'rahmân' kelimesinde bu anlam yoktur.

'Acıyan' sözcüğü, 'rahmân' kelimesinin anlamını tam ifade etmemektedir. Çünkü 'merhamet' sadece acımak değil; acıyı, musîbeti, sıkıntıyı, derdi ve belayı giderip yerine sevinci, nimeti, sıhhati, devayı, ferahı ve rahatlığı getiren bir hayır ve iyiliktir. 'Bağışlayan' sözcüğü ise 'rahmân' kelimesinin değil 'vehhâb' ve 'afüvv' kelimelerinin karşılığıdır.

Allah'ın rahmân sıfatı, rahîm sıfatından daha kapsamlıdır. Yüce Allah, rahmân sıfatının gereği olarak yarattığı bütün varlıklara merhamet eder. Bu konuda mümin-kâfir ve itâatkâr-âsi ayırımı yapmaz.

O'nun merhameti her şeyi kuşatmıştır (A'râf, 7/156).

O, rahmeti kendisine farz kılmıştır (ketebe) (En'âm, 6/12, 54).

Bütün insanları yaratan, yaşatan, sıhhat, akıl, irade ve rızık veren Allah'tır. Dünyayı, içindekileri, ayı, güneşi, yıldızları, gezegenleri, havayı, suyu, rüzgarı, bitkileri, ağaçları, hayvanları, geceyi, gündüzü... kısaca her şeyi insan için yaratmış, insanın hizmetine sunmuş (teshir) (Bakara, 2/29; İbrâhim, 14/32-33; Lokmân, 31/30)

Ve insana sayılamayacak kadar çok nimet vermiştir (İbrâhim, 14/34).

Allah, dünyada insana emeğinin karşılığını verdiği gibi (Necm, 53/39), insanın emeği olmadan da bildiğimiz ve bilmediğimiz pek çok nimet de vermiştir.

Yüce Allah, oksijeni, suyu, güneş enerjisini, ağaçları, bitkileri, birçok meyveyi, etinden, sütünden, yününden, derisinden ve gücünden yararlandığımız pek çok hayvanı ve daha nice nimetleri insan emeği olmadan bizlere merhameti sebebiyle vermiştir. Bu, Allah'ın rahmân olmasının sonucudur. Bu konuda mümin, kâfir, ibadet eden ve etmeyen ayırımı da yapmamaktadır.

Allah, insanın dünya ve âhirette mutlu olmasını istemektedir. Bunu sağlayacak yolu göstermek için peygamberler ve kitaplar göndermiştir.

İlâhî kitaplar, insanlar için bir rahmettir (En'âm, 6/154; A'râf, 7/52; 103; Hûd, 11/17).

Kur'ân, müminler için bir rahmettir (Yûnus, 10/57; Nahl, 16/89; İsrâ, 17/82).

Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.) âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir (Enbiyâ, 21/107). (İ.K.)

b) RAHÎM (Diyanet İşleri Başkanlığı - Dini Kavramlar sözlüğü):

Merhamet etmek, acımak, esirgemek, korumak, affetmek, bağışlamak, nimet vermek, ikamet etmek ve kadının rahminden şikâyet etmesi anlamlarındaki 'r-h-m' kökünden türeyen rahîm kelimesi sözlükte, çok merhametli olan demektir.

Kur'ân'da 114 defa geçen rahîm kelimesi, bir âyette 'rahîm' şeklinde (Tevbe, 9/128) Hz. Muhammed'in (a.s.), bir âyette 'ruhamâ'' şeklinde (Fetih, 48/29) Hz. Peygamber ve müminlerin sıfatı olarak kullanılmıştır.

Rahîm ismi rahmân ismine göre daha özeldir. Sadece imân edip sâlih amel işleyenlere, muttakî ve muhsinlere yöneliktir.

Dünyada sadece müminlerin güzel amellerine sevap verir, âhiret nimetlerinden yararlandırır, onlardan razı olur ve onları cennetine koyar. Mümin olmayanlar, Allah'ın dünyadaki nimetlerinden yararlanırlarsa da âhiretteki nimetlerinden mahrum kalırlar.

'Rahmân' ve 'rahîm' kelimelerinin bu anlamı sebebiyle Allah, dünya ve âhiretin, mümin ve kâfir herkesin rahmanı, âhiretin ve müminlerin rahîmi denilmiştir.

Allah'ın rahmetinin her şeyi kuşattığı, âhirette ise sadece müminlere merhamet edeceğini âyetlerde bildirilmiştir (A'râf,7/156).

Allah, merhametlilerin en hayırlısı (Mü'minûn, 23/118) ve en merhametlisidir (Yûsûf, 12/64).

Allah, dilediğine rahmetini ihsan eder (Bakara, 2/105).

Ancak Allah Kur'ân'da;

Muttakilere (Hadîd, 57/28),
Sâlihlere (Câsiye, 45/30),
Kur'ân'a sarılanlara (Nisâ, 4/175)
İtaakârlara (Âl-i İmrân, 3/132),
Namaz kılanlara (Nur, 24/56),
Zekatını verenlere (A'râf, 7/156),
Muhsinlere (A'râf, 7/56),
Mallarından Allah yolunda infak edenlere (Tevbe, 9/99),
Musibetlere sabredenlere (Bakara, 2/155-157),
Emr-i bi'l-ma'ruf ve nehyi ani'l-münker yapanlara (Tevbe, 9/71),
Allah yolunda cihat edenlere (Bakara, 2/218),
Kötülüklerden korunanlara (Mü'min, 40/7-9),
Okunan Kur'ân'ı dinleyenlere (A'râf, 7/204)
ve âhiretten korkanlara (Zümer, 39/9) merhamet edeceğini bildirmiştir. (İ.K.)

2. RAHMAN (ALLAH):

'İşte seni böylece, kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmet içinde resul kıldık ki, onlar Rahman'a küfrederlerken sen kendilerine, sana vahyettiğimizi okuyasın. De ki: 'O'dur benim Rabbim, ilah yok O'ndan başka, O'na dayanmışım ben! Yalnız O'nadır tövbem!' 13/30.

'De ki: 'İster Allah diye yakarın, ister Rahman diye yakarın. Hangisiyle yakarırsanız yakarın, en güzel isimler / Esmâül Hüsna O'nundur. Namazında sesini yükseltme, kısma da. İkisi ortası bir yol tut.' 17/110.

'Meryem demişti: 'Ben senden, Rahman'a sığınıyorum. Takva sahibi biriysen dikkatli ol.' 19/18.

'Babacığım, şeytana kulluk etme! Çünkü şeytan Rahman'a isyan etmişti.' 'Babacığım, ben sana Rahman'dan bir azap dokunmasından, böylece şeytanın dostu haline gelmenden korkuyorum!' 19/44-45.

'İşte bunlar, Allah'ın kendilerine nimet lütfettiği peygamberlerdendir: Âdem'in soyundan, Nûh'la birlikte taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail'in soyundan, kılavuzluk edip seçtiğimiz kimselerden. Kendilerine Rahman'ın ayetleri okunduğunda, ağlayarak secdelere kapanırlardı.' 19/58.

'Rahman'ın, kullarına gaybda vaat ettiği Adn cennetlerine girecekler. Kuşkusuz, O'nun vaadi yerine gelir.' 19/61.

'Sonra her gruptan, Rahman'a karşı kafa tutmada daha şiddetli davrananlar kimlerse, onları ayıracağız.' 19/69.

'De ki: 'Her kim sapıklıkta ise Rahman ona iyice süre versin. Nihayet, kendilerine vaat edileni, azabı veya kıyametin kopuşunu gördüklerinde mekânca daha kötü, taraflarca daha zayıf olanın kim olduğunu bilecekler.' 19/75.

'Bu adam gaybı mı öğrendi, yoksa Rahman katında bir söz mü aldı?' 19/78.

'Gün olur, o sakınanları biz, Rahman'ın huzurunda heyet halinde toplarız.' 19/85.

'Rahman katında söz almış olandan başkaları şefaat imkânı bulamazlar. 'Rahman çocuk edindi.' dediler.' 19/87-88.

'Rahman için çocuk iddia ettiklerinden ötürü. Rahman'a çocuk edinmek yakışmaz. Göklerde ve yerde bulunan herkes, Rahman'a kul olarak gelecektir.' 19/91-93.

'İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlara gelince, Rahman onlar için bir sevgi oluşturacaktır.' 19/96.

O Rahman, arş üzerine egemenlik kurmuştur.' 20/5.

'Yemin olsun, Hârun daha önce onlara şunu söylemişti: 'Ey kavmim, siz bununla imtihan edildiniz. Sizin Rabbiniz o Rahman'dır. Artık bana uyun, emrime itaat edin!' 20/90.

'O gün, eğip bükmesi olmayan davetçiye uyarlar. Rahman'ın huzurunda sesler kısılır, artık bir hışıltıdan başka bir şey işitmezsiniz. O gün şefaat yarar sağlamaz. Ancak Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimse müstesna... ' 20/108-109.

'Rahman çocuk edindi' dediler. Hâşâ, bundan arınmıştır O! Onlar, lütuflandırılmış kullardır.' 21/26.

'O küfredenler seni gördüklerinde, seni şu şekilde alaya almaktan başka bir şey yapmazlar: 'İlahlarınızı diline dolayan bu mu?' Ama Rahman'ın zikrini / Kur'an'ı bizzat onlar örtüp inkâr ediyorlar.' 21/36.

'De ki: 'Sizi gece ve gündüz Rahman'dan kim koruyabilir?' Hayır, hayır! Onlar, Rablerinin zikrinden / Kur'an'ından yüz çeviriyorlar. 21/42.

'Resul şöyle yakardı: 'Rabbim, hak ile hükmet! Bizim Rabbimiz Rahman'dır. Sizin nitelendirmelerinize karşı yardımına başvurulandır, Müsteân'dır.' 21/112.

'O gün gerçek mülk ve yönetim Rahman'ındır. Ve o, kâfirler için çok zorlu bir gündür.' 25/26.

Gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri altı günde yaratıp sonra arş üzerinde egemenlik kuran O'dur. Onlara, 'Rahman'a secde edin' dendiğinde şöyle derler: 'Rahman da neymiş? Senin emrettiğin şeye secde eder miyiz hiç?' Ve bu söz onların nefretini artırdı.' 25/59-60.

'Rahman'ın kulları, yeryüzünde böbürlenmeden / rahatsız etmeden yürüyen kişilerdir. Cahiller onlara hitap edince, 'selam' derler.' 25/63.

'O Rahman'dan kendilerine söze bürünmüş yeni bir hatırlatma gelmeye dursun, ondan mutlaka yüz çevirirler.' 26/5.

'Sen ancak o zikire / Kur'an'a uyan ve görmediği halde Rahman'dan korkan kimseyi uyarırsın. Böylesini, bir bağışlanma ve seçkin bir ödülle müjdele!' 36/11.

'Kent halkı dedi ki: 'Siz, bizim gibi birer insandan başka şey değilsiniz. Rahman hiçbir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz.' 36/15.

'O'ndan başka tanrılar mı edineyim ben? Eğer Rahman bana bir zorluk / zarar dilerse onların şefaati benden hiçbir şeyi savamaz; beni kurtaramazlar.' 36/23.

'Şöyle diyecekler: 'Vay başımıza gelene! Kim kaldırdı bizi mezarımızdan? Rahman'ın vaat ettiği işte bu! Peygamberler doğru söylemişler.' 36/52.

'Onlardan biri, Rahman'a benzer gösterdiği / Rahman'a isnat ettiği kız evlatla müjdelendiğinde, yüzü simsiyah kesilir de öfkeden yutkunur durur.' 43/17.

'Rahman'ın kulları olan melekleri, dişiler saydılar. Onların yaratılışına tanık mıydılar? Tanıklıkları yazılacak ve sorguya çekilecekler. Bir de dediler ki: 'Rahman dileseydi, onlara tapınmazdık.' Bu konuda hiçbir bilgileri yoktur. Sadece saçmalıyorlar.' 43/19-20.

'Kim Rahman'ın Zikri'ni görmezlikten gelip ondan uzaklaşırsa biz ona bir şeytanı musallat ederiz de o ona can yoldaşı olur.' 43/36.

'Senden önce gönderdiğimiz resullerimize sor: Rahman'dan başka kulluk / ibadet edilecek tanrılar yapmış mıyız?' 43/45.

'De ki: 'Eğer Rahman'ın bir çocuğu olsaydı, ona kulluk edenlerin ilki ben olurdum.' 43/81.

'Görmediği halde Rahman'dan ürperen ve Allah'a yönelik bir kalp getiren herkese... ' 50/33.

'Birbiriyle uyum ve ahenk içinde yedi gökleri yaratan da O'dur. O Rahman'ın yaratışında / yarattıklarında herhangi bir uyuşmazlık, aykırılık, çelişme göremezsin. Bir kez daha bak! Bir çatlaklık, bir uyuşmazlık görüyor musun?' 67/3.

' Üstlerinde, kanatlarını açıp kapayarak uçun kuşları hiç görmediler mi? Onları Rahman'dan başkası tutmuyor. Kuşkusuz O, her şeyi görmektedir. Rahman'a karşı / Rahman'dan başka size yardım edecek ordunuz kimdir? İnkârcılar bir aldanış / gurur içindeler; hepsi bu!' 67/19-20.

'De ki: 'Rahman'dır O, O'na inandık biz ve yalnız O'na güvendik. Yakında bileceksiniz kimmiş apaçık sapıklığın içinde.' 67/29.

'Göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbidir O! Rahman'dır. O'nun huzurunda söze cüret edemezler. O gün, Rûh ve melekler saf bağlayıp kıyama geçerler. Rahman'ın izin verdiği dışındakiler konuşamazlar. O izin verilen, doğruyu söyler.' 78/37-38.

3. RAHİM (MERHAMETLİ, ŞEFKATLİ ALLAH):

'Bunun üzerine Âdem, Rabb'inden bazı kelimeler öğrenip belledi de O'na yöneldi. O da onun tövbesini kabul etti. Gerçekten de O, evet O, Tevvâb'dır, tövbeleri cömertçe kabul eder; Rahîm'dir, rahmetini cömertçe yayar.' 2/37.

'Rabb'imiz! Bizi, sana teslim olmuş iki müslüman kıl. Soyumuzdan da sana teslim olan müslüman bir ümmet oluştur. Bize ibadet yerlerimizi göster, bizim tövbemizi kabul et. Sen, evet sen, Tevvâb'sın, tövbeleri cömertçe kabul edersin; Rahîm'sin, rahmetini cömertçe yayarsın.' 2/128.

'Eşcinselliği içinizden iki erkek yaparsa onlara eziyet edin. Bu ikisi tövbe eder, durumlarını düzeltirlerse onlara eziyetten vazgeçin. Allah Tevvâb'dır, tövbeleri çok kabul eder; Rahîm'dir, merhametine sınır yoktur.' 4/16.

'Biz hiçbir resulü, Allah'ın izniyle kendisine itaat edilmesi dışında bir amaçla göndermedik. Eğer onlar, öz benliklerine zulmettiklerinde sana gelip Allah'tan af dileseler, resul de kendileri için af dileseydi, elbette ki Allah'ı tövbeleri cömertçe kabul eden bir Rahîm olarak bulacaklardı.' 4/64.

'Kim Allah yolunda hicret ederse yeryüzünde, varıp sığınarak karşı harekete girişecek çok yer bulur; geniş bir imkân da bulur. Ve her kim, evinden Allah'a ve resulüne hicret niyetiyle çıkar da kendisine ölüm yetişirse onun ödülünü vermek Allah'a düşer. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.' 4/100.

'Allah'a ve O'nun resullerine iman edip onlardan birini ötekilerden ayırmayanlara gelince, Allah böylelerinin ödüllerini yakında kendilerine verecektir. Allah, Gafûr'dur, Rahîm'dir.' 4/152.

'Şunlar size haram kılınmıştır: Boğazlanmayarak ölmüş hayvanın eti, kan, domuz eti, üzerine Allah'tan başkasının adı anılmış, boğulmuş, vurulmuş, yuvarlanmış, süsülmüş, canı üzerineyken yetişip kestikleriniz müstesna olmak üzere canavar tarafından yırtılmış ve dikili adak taşları üzerinde boğazlanmış hayvanlar ve bir de fal oklarıyla kısmet paylaşmanız... Bütün bunlar birer sapıştır. Küfre batmış olanlar bugün dininizden ümitlerini kestiler. Artık onlardan korkmayın, benden korkun! Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'ı / Allah'a teslim olmayı seçtim. Şu da var ki, her kim ciddi bir açlıkla yüz yüze gelir de günaha kaçmak maksadı olmaksızın onlardan yemek zorunda kalırsa, elbette Allah Gafûr ve Rahîm'dir.' 5/3.

'Ancak onları gücünüz altına almadan önce tövbe edenler olursa biliniz ki, Allah Gafûr ve Rahîm'dir.' 5/34.

'Hâlâ Allah'a yönelip tövbe ederek ondan af dilemiyorlar mı? Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.' 5/74.

'Bilin ki Allah, azap ettiğinde çok şiddetli eder. Allah; Gafûr'dur, Rahîm'dir.' 5/98.

'O haram aylar çıktığında artık müşrikleri, kendilerini bulduğunuz yerde öldürün. Yakalayın onları, kuşatın onları, tüm geçit noktalarını tıkayın onların. Bunun ardından tövbe eder, namazı gereğince kılar, zekâtı verirlerse, yollarını açın onların. Kesin olan şu ki, Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.' 9/5.

'Sonra Allah, bunun ardından da dilediğinin tövbesini kabul eder. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.' 9/27.

Güçsüzlere, hastalara, infak edecek bir şey bulamayanlara, Allah ve resulü için öğüt verdikleri takdirde bir günah yoktur. Güzel davrananlar aleyhine bir yol yok. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.' 9/91.

'Diğer bazıları da günahlarını itiraf ettiler. Bunlar, iyi bir işle kötü olan diğer bir işi birbirine karıştırdılar. Belki Allah tövbelerini kabul eder. Çünkü Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.' 9/102.

'Bilmediler mi ki, Allah'tır kullarından o tövbeyi kabul eden, o sadakaları alan. Ve Allah'tır, O Tevvâb, O Rahîm...' 9/104.

'Yemin olsun ki, Allah, içlerinden bir grubun kalpleri kaymaya yüz tuttuktan sonra, peygambere ve o güçlük saatinde ona uymuş olan Muhacirlerle Ensar'a tövbe nasip etmiş, sonra da onların tövbelerini kabul buyurmuştur. Çünkü onlara karşı Raûf ve Rahîm'dir.Geride bırakılan üç kişinin de tövbesini kabul etmiştir. Bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmiş, öz benlikleri kendilerini sıkıştırmıştı; Allah'ın öfkesinden kurtulmak için yine Allah'a sığınmaktan başka çare olmadığını fark etmişlerdi. Sonra onlara tövbe nasip etti ki, eski hallerine dönsünler. Hiç kuşkusuz, Allah, tövbeleri çok çok kabul eden, rahmeti sınırsız olandır. 9/117-118.

'Allah sana bir zarar dokundurursa, onu kaldıracak olan başkası değil, yine O'dur. O sana bir hayır dilerse, O'nun lütfunu reddedecek yoktur. Kullarından dilediğini lütfuyla nasiplendirir. Gafûr'dur O, Rahîm'dir.' 10/107.

'Nûh dedi: 'Binin içine! Onun akıp gitmesi de demir atması da Allah'ın adıyladır. Benim Rabbim elbette ki Gafûr'dur, Rahîm'dir.' 11/41.

'Rabbinizden af dileyip O'na yönelin. Rabbim Rahîm'dir, rahmeti sınırsızdır; Vedûd'dur, çok sevgilidir.' 11/90.

'Rabbim, onlar insanlardan birçoğunu saptırdılar. Artık beni izleyen bendendir. Bana isyan edene gelince, onun hakkında sen Gafûr ve Rahîm'sin.' 14/36.

'Haber ver kullarıma: Hiç kuşkusuz benim, evet benim, Gafûr ve Rahîm.' 15/49.

'Ve ağırlıklarınızı yüklenir, canlarınızın yarısını tüketmeden varamayacağınız beldelere kadar taşırlar. Hiç kuşkusuz, Rabbiniz gerçekten Raûf'tur, çok acıyıp esirger; Rahîm'dir, sınırsızca merhamet eder.' 16/7.

'Allah'ın nimetlerini saymaya kalkarsanız, onların sonunu getiremezsiniz. Allah, gerçekten Gafûr ve Rahîm'dir.' 16/18.

'Yoksa kendilerini korkuta korkuta, sindire sindire yakalamayacağından emin midirler? Kuşkusuz ki, sizin Rabbiniz gerçekten Raûf'tur, Rahîm'dir.' 16/47.

'Şu da var: Rabbin, bilgisizlik yüzünden kötülük işleyip de bunun ardından tövbe edip hallerini düzeltenler lehindedir. Sonra senin Rabbin gerçekten Gafûr ve Rahîm'dir.' 16/119.

'Görmedin mi, Allah yeryüzündekileri ve denizde O'nun emriyle akıp giden gemileri sizin hizmetinize verdi. O'nun izni olmaksızın yerkürenin üstüne düşmemesi için göğü O tutuyor. Allah, insanlara karşı elbette Raûf, Rahîm'dir,' 22/65.

'Bu suçtan sonra tövbe edip iyi hal sergileyenler müstesna. Şu bir gerçek ki, Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.' 24/5.

'Ya Allah'ın lütfu ve rahmeti üzerinizde olmasaydı! Allah Raûf'tur, Rahîm'dir.' 24/20.

'Şöyle söyle: 'Onu göklerde ve yerdeki sırrı bilen indirmiştir. Kuşkusuz O, Gafûr'dur, Rahîm'dir.' 25/6.

'Tövbe ederek inanan ve barışa yönelik iyi bir iş yapan müstesna. Allah, böylelerinin kötülüklerini güzelliğe dönüştürür. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.' 25/70.

'Ve şüphesiz, senin Rabbindir O mutlak Azîz, mutlak Rahîm.' 26/ 68, 104, 122,140,159, 175, 191 ayet)

'O Azîz, O Rahîm olana güvenip dayan.' 26/217.

'Zulme bulaşan müstesna. O da bunu kötülüğün arkasından güzelliğe çevirirse hiç kuşkusuz ben Gafûr'um, Rahîm'im.' 27/11.

'Rabbim, öz benliğime zulmettim, beni affet' diye yakardı da Allah onu affetti. Gafûr O'dur, Rahîm O'dur.' 28/16.

'Allah'ın yardımıyla. Dilediğine yardım eder O! Azîz'dir, Rahîm'dir O.' 30/5.

'İşte budur Allah! Gaybı da görüneni de bilen O'dur. Azîz'dir o, Rahîm'dir.' 32/6.

'Evlatlıklarınızı öz babalarına nispet ederek çağırın! Böyle yapmanız Allah katında adalete daha uygundur. Eğer onların babalarını bilmiyorsanız, o takdirde onlar sizin din kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Yanılarak işlediğiniz şeyde, üzerinize günah yoktur; fakat kalplerinizin kastetmiş oldukları müstesna. Ve Allah Gafûr ve Rahîm'dir.' 33/5.

'Çünkü Allah, doğru sözlülere doğruluklarının karşılığını verecek. İkiyüzlülere de dilerse azap edecek. Belki de onlara tövbe nasip edecek. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.' 33/24.

'Ey Peygamber! Biz sana şu hanımları helal kıldık: Mehirlerini verdiğin eşlerin, Allah'ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunanlar, amcalarının, halalarının, dayılarının, teyzelerinin kızlarından seninle birlikte hicret edenler. Peygamber kendisiyle evlenmek istediğinde, kendisini Peygamber'e hibe eden mümin bir kadını da öteki müminlere değil, yalnız sana özgü olmak üzere helal kıldık. Onlara eşleri ve elleri altındakiler hakkında neler farz kıldığımızı biz biliriz. Sana bir zorluk olmasın diyedir bu... Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.' 33/50.

'Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, dış giysilerini üzerlerine alsınlar. Bu, onların tanınmaları ve incitilmemeleri için çok daha uygun bir yoldur. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.' 33/59.

'Bunun böyle olması, Allah'ın; ikiyüzlü erkeklerle ikiyüzlü kadınlara, şirke sapmış erkeklerle şirke sapmış kadınlara azap etmesi, mümin erkeklerle mümin kadınların tövbelerini kabul etmesi içindir. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.' 33/73.

'Yerin içine gireni, oradan çıkanı, gökten ineni, oraya yükseleni o bilir. Rahîm'dir O, Gafûr'dur.' 34/2.

'Azîz ve Rahîm'in indirdiği üzeresin.' 36/5.

'Rahîm Rab'den bir de sözlü selam!' 36/58.

'De ki: 'Ey öz benlikleri aleyhine sınırı aşan/aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Allah, günahları tümden affeder. Çünkü O, mutlak Gafur, mutlak Rahim'dir.' 39/53.

'Gafûr ve Rahîm Allah'tan bir ikram olarak...' 41/32.

'Allah'ın rahmet ettiği kimse müstesna. Allah Azîz'dir, Rahîm'dir.' 44/42.

'Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır! Dilediğini affeder, dilediğine azap eder. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.' 48/14.

'Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya dek sabretmiş olsalardı, kendileri için elbette daha hayırlı olurdu. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.' 49/5.

'Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve onun resulüne inanın ki size rahmetinden iki nasip versin: Size, kendisiyle yol açacağınız bir ışık lütfetsin ve sizi affetsin. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.' 57/28.

'Ey iman edenler! Resulle gizlice konuşacağınız zaman, bu gizli konuşmanızdan önce bir sadaka verin! Bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Eğer bu imkânı bulamazsanız bilin ki, Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.' 58/12.

'Öyle Allah ki O, tanrı yok O'ndan başka. Gaybı da görünen âlemi de bilen O! Rahman O, Rahîm O.' 59/22.

'Ey Peygamber! İnanmış kadınlar sana gelip Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık etmemeleri, zina etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup ortaya sürmemeleri, iyilik ve güzelliği belirlenmiş bir işte sana isyan etmemeleri hususunda seninle bey'atleşmek isterlerse, onlarla bey'atleş ve onlar için Allah'tan af dile! Kuşkusuz, Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.' 60/12.

'Ey Peygamber! Allah'ın sana helal kıldığı şeyi, eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek neden haramlaştırıyorsun? Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.' 66/1.

M. Kemal Adal.


**1/1: 'Besmele'



**1/1: Besmele olarak bilinen bu ayet, Kuran'da özel bir konuma sahiptir. 9'uncu sure hariç tüm surelerin açılış cümlesidir. Besmele, 1974 yılında bilgisayar yoluyla keşfedilen ve Müddesir (Gizlenen) adlı 74'üncü Surede sözü edilen 19 kodu üzerine kurulu matematiksel mucizenin temelini oluşturur.

Besmele, 19 Arap harfinden oluşur ve içerdiği dört kelime (İsim, Allah, Rahman, Rahim) Kuran'da ayrı ayrı 19'un katları kadar tekrarlanırlar. Bu rakamlar, 19'un sırasıyla 1, 142, 3 ve 6 katları olup bu faktörlerin toplamı da 19'un tam katıdır (152=19×8). Böylece, daha girişte, Kuran'ın insan ürünü olmadığının fiziksel delilleri verilir.

Pek çok matematiksel özellik bu ayetle ilişkilidir. Örneğin; 9'uncu surenin başında bulunmayan Besmele 19 sure sonra, iki Besmele içeren 27'inci surede tamamlanır ( 27/30 Bu ayette geçen 'Besmele', 19 sure önce 9. Surenin başında kayıp olan 'Besmele'yi karşılamaktadır. Bu, 'Besmele'lerin sayısını 114 (19×6) ya çıkarmaktadır. ). Böylece, tüm Besmelelerin sayısı 114 (19×6)'ya tamamlanmış olur.

Fatiha'nın başındaki Besmele'nin numaralanması ve diğer surelerin başındaki Besmelelerin ise bağımsız ayet numarasına sahip olmaması matematiksel sistemin bir özelliğidir. Bu kitabın sonunda sunulduğu gibi, bu mucize o kadar muhteşem ki Allah'tan başka hiçbir güç onu düzenleyemez (17/88-De ki: 'Yemin olsun, eğer insanlar ve cinler şu Kur'an'ın bir benzerini getirmek üzere bir araya toplansalar, birbirlerine de destek olsalar, onun bir benzerini yine de ortaya getiremezler.').

Edip Yüksel - MESAJ Kuran Çevirisi Dipnotlarından Alıntılanmıştır.


BESMELE ÇEKMEK NE DEMEK



Yeni bir işe Besmele ile başlamak Müslümanların önemle korumaları gereken bir davranıştır. Ama bu başlama şeklinin esas amaç ve anlamını gözden kaçırmamak gerek.

Kur'an, mesajlarını vermeye Besmele ile başlayarak, ana konusunun 'Allah' ve Allah'ın temel niteliklerinin de 'esirgemek ve bağışlamak' olduğu gerçeğine dikkat çekmiştir.

Peygamberimiz, 'Besmelesiz başlayan işler sonuçsuz kalmaya mahkûmdur' diyor.

Kuran'ın ve Hz. Peygamber'in dikkat çektikleri gerçek, Besmele'nin herhangi bir işe başlarken bilinçsizce telaffuz edilmesi değildir. Yani, burada istenen, bugün birçoklarının yaptığı gibi, dudaktan mekanik bir 'söyleme' değil, içten ve şuurlu bir yöneliştir.

Daha doğrusu, Besmele çekmek, el atacağımız her işte Tanrı'nın rahmetini egemen kılmak üzere iş yapacağımıza dair Tanrı'ya söz vermek demektir.

Rahmeti Yozlaştıranlar

Rahmet nedir Kur'an'ın temel kavramlarından biri olan 'rahmet' sevgi, şefkat ve merhamet anlamları taşır. O halde, Besmele çekmek, bu değerleri hayata ve insana egemen kılmak olacaktır.

Bir yandan Besmele çekip öte yandan dini kin ve düşmanlık aracı, soygun vasıtası yapmak, Besmele çekmek değil, kendini ve insanları aldatmak olur ki, bunun adı şirktir.

Kur'an buna, 'Allah ile aldatmak' veya 'riyakârlık' diyor ki insanoğlunun bulaşacağı en namert kötülüktür. Biz buna, yine Kur'an'dan aldığımız bir tabirle, 'Mâûn Suresi Mücrimliği' diyoruz.

Birincisinden bir rahmet olan dindarlık, ikincisinden ise bir musibet olan dincilik doğar. Bugün ne yazık ki ikincisi galiptir.
Özellikle Türkiye'de
.

Çünkü Türkiye, din yerine, kinin pazarlandığı kahırlı bir coğrafya artık


Yaşar Nuri Öztürk.

http://www.yurtgazetesi.com.tr/icerik/6213/bismillah.html


UYARI:



''KUR'AN'IN BÜTÜNÜNÜ BİLMEDEN BİR KISMINI, BİR AYETİNİ İHMAL EDEREK DE DİĞER AYETLERİNİ DOĞRU ANLAYAMAYIZ.''

VE

''KUR'AN'A NİSPET ETTİĞİMİZ SINIRLI ANLAYIŞIMIZ VEYA KUR'AN'DAN ANLADIĞIMIZ, KUR'AN'IN MUTLAK MANASI VE HÜKMÜ OLARAK GÖSTERİLEMEZ.'' –MKA


KURANDAKİ İSLAM'DA RUHBAN SINIFI VE RUHBANLIK MÜESSESESİ YOKTUR.



Bu sebeple, Kur'an mesajı ışığında, diyanetin yorum ve uygulamaların, 'ilim sahibi' herhangi bir müminin yorum ve uygulamalarından farklı üstünlüğü tartışılabilir ama her ikisinin de diğer müminler üzerinde bağlayıcılığı ve sultası (otoritesi) yoktur.

Bunlar, Bilgi edinme yollarıdır. Sorumluluğu kendileri üstlense bile, kişilerin sorumluluğunu kaldıramazlar. Nereden edinilirse edinilsin, bilgilerden hareketle seçim, tercih ve sorumluluk kişinin bizzat kendindedir.

Kur'an'a göre: Allah'ın insana verdikleri (Akıl, idrak, duyular vs) ile, ' Allah'a teslim olan Herkesin / Müslümanların, Kur'an'ı /Allah'ın indirdiğini, kendinin anlaması ve tefsir etmesi (yorumlaması) gerekir. Bu bağlamda Allah ve Resulüne de -ki bu ikisi uyulma / itaat bakımından iki ayrı kaynak değildir- anladığınca iman etmesi gerekir ki, bunun delilleri olan ayetler, çok muhkem (açık ve sağlam) ve kesindir.

İman ve İmana uygun tutum bir davranış konusunda, Hâdi (doğru yola kılavuzlayan, imana erdirici) olan, Sünnetullah (Allah'ın yol ve yasaları) gereğince, insanın seçim ve tercihlerine bağlı olarak, sadece ve ancak Allah'tır. Allah öğretir. Allah mutlak adildir ve hiç kimseden verdiğinden fazlasını istemez. Allah'a ulaşan yollar bu sebeple kulları adedincedir.

Yüzünü Allah'a dönüp de O'na teslim olanlar (Müslümanlar), Kur'an'ı (Arapça bilmeyenler, kendi dillerinde çevirilerini) anlamak için 'oku' duklarında, elbet ki, 'âlim' bildikleri diğer ilim/ bilgi sahibi müminlerin (ruhban değil), yorumlarını / tefsirlerini / açıklamalarını /eserlerini de inceleyebilirler ve doğrusu da bunları da inceleyip değerlendirmeleridir. Öğrenmeleridir.

Ama sonuçta Allah'ın verdikleriyle, samimi olarak kendilerinin o konuda, anlayıp inandığı ve kalbinin tasdik ettiği neyse, onun o konuyla ilgili imanı da imanı odur.

Kur'an'a göre bir kişi: Kalbi tasdik etmeden inandım diyorsa mümin değil, münafıktır / ikiyüzlüdür (Riyakârdır) .

Kur'an'a göre bir kişinin, Kur'an'dan inceleyip değerlendirdiği, kendi anlayışına göre inandığı (kalbinin öyle onayladığı) bir ayeti, mümin veya değil her kim olursa olsun, başka biri / birileri veya herhangi bir dünyevi kurum / kuruluş / teşkilat yetkilisi, o kişinin anladığından (inandığından) başka olarak söyleyebilir.

Bu durumda o kişi, tekrar düşünüp onlar gibi anlayıp, inanmadan (kalben onaylamadan), zaruret hali hariç, her ne sebeple olursa olsun, sadece onların söylemesi nedeniyle diliyle onların inandığı gibi inandığını ifade ederse, işte o zaman, şirke düşmüş / onları Allah'a eş (ortak) tutmuş / onları kendine 'put' yapmış olur.

Bütün bunlar zan ( kişisel kanaate dayalı algılama ve yorum) değildir. Kur'an'da beyyine (kesin kanıt / delil olan) ayetleri vardır. Arayan bulur. Bir bilen 'mümin'e sorarsa gösterilir. Kuran Mümini için bunun aksi muhaldir. (Olmaz. Olamaz. İmkânsızdır).

İnanmak veya inanmamaya karar vermek ve inandığının (kalbinin onayladığının) ne olması gerektiğine gelince: İşte bunda kişisel sorumluluk vardır.

'Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır' 17/36.

'Onlara ayetlerimizi ufuklarda ve öz benliklerinin içinde göstereceğiz. Ta ki, onun hak olduğu kendilerine ayan beyan belli olsun. Kendisinin her şey üzerinde bir tanık oluşu, senin Rabbine yetmez mi?' 41/53.

Allah ve resulünden (zamanımızda Kur'an ve anadile yapılmış çevirilerinden) başka birine uymak, bu kişisel sorumluluğu kaldırmaz. İşte bu, insanların dünya hayatındaki sınavının en önemli kısmıdır. Her kişi böyle veya farklı inanır veya inanmaz. Bu doğrudur. Gerçek ise, nasıl inanırsa inansın veya inanmasın hiç kimsenin, bunun aksine olan, Kur'an'dan bir beyyine (kesin kanıt) gösteremeyecek olduğudur.

İşte bunun içindir ki, İMAN Allah'la kul arasındadır ve Kur'an' da:'Hüküm yalnız Allah'ındır. Allah, hükmüne kimseyi ortak etmez' buyrulmuştur.

'Allah'a inanıp O'na sarılanları O, kendisinden bir rahmetin ve lütfun içine sokacak ve onları kendisine ulaşan dosdoğru bir yola kılavuzlayacaktır.' 4/175.

M. Kemal Adal
16 Ağustos 2014 /İZMİR


اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ ﴿٢﴾

Okunuş 
El hamdu lillahi rabbil alemîn. 

Y.N. Öztürk 
Hamt, âlemlerin Rabbi Allah'adır. 

M. Esed 
Her türlü övgü yalnızca Allah'a özgüdür, bütün âlemlerin Rabbi, 



Dipnot: 1/2*: Rab: Besleyip, terbiye edip eğiten. Yarattıklarını belirlediği bir programa uygun olarak, birtakım hedeflere götüren. Tekâmülü programlayıp yöneten.



1/2**: Hamd etmek: Hamd (her türlü övgü / bütün övgüler), göklerin Rabbi, yerin Rabbi, âlemlerin Rabbi olan Allah'adır. Bak: 38/70; 45/36.


1/2**: HAMD, GÖKLERİN RABBİ, YERİN RABBİ, ÂLEMLERİN RABBİ OLAN ALLAH'ADIR

"Bana, sadece açık bir uyarıcı olduğum vahyediliyor." 38/70

Hamd; göklerin Rabbi, yerin Rabbi, âlemlerin Rabbi olan Allah'adır! 45/36.

MKA.


اَلرَّحْمٰـنِ الرَّحٖيمِ ﴿٣﴾

Okunuş 
Er rahmanir rahîm. 

Y.N. Öztürk 
Rahman'dır, Rahîm'dir O. 

M. Esed 
Rahman, Rahim, 



Dipnot: 1/3*: Rahman: Rahmeti sonsuz olan. Kendisine inanan-inanmayan herkese rahmet ve merhametinin tüm nimetlerini ayrım yapmadan sunan (Allah).Bak: 1/1, 3; 13/30; 17/110; 19/18, 44-45, 58, 61, 69, 75, 78, 85, 87-88, 91-93, 96; 20/5, 90, 108-109; 21/26, 36, 42, 112; 25/26, 59-60, 63; 26/5; 27/30; 36/11, 15, 23, 52; 41/2; 43/17, 19-20, 36, 45, 81; 50/33; 55/1; 59/22;67/3, 19-20, 29; 78/37-38.


 
1/3*: RAHMAN (ALLAH)

“İşte seni böylece, kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmet içinde resul kıldık ki, onlar Rahman'a küfrederlerken sen kendilerine, sana vahyettiğimizi okuyasın. De ki: "O'dur benim Rabbim, ilah yok O'ndan başka, O'na dayanmışım ben! Yalnız O'nadır tövbem!"  13/30.

“De ki: "İster Allah diye yakarın, ister Rahman diye yakarın. Hangisiyle yakarırsanız yakarın, en güzel isimler / Esmâül Hüsna O'nundur. Namazında sesini yükseltme, kısma da. İkisi ortası bir yol tut." 17/110.

“Meryem demişti: "Ben senden, Rahman'a sığınıyorum. Takva sahibi biriysen dikkatli ol."19/18.

"Babacığım, şeytana kulluk etme! Çünkü şeytan Rahman'a isyan etmişti." "Babacığım, ben sana Rahman'dan bir azap dokunmasından, böylece şeytanın dostu haline gelmenden korkuyorum!" 19/44-45.

“İşte bunlar, Allah'ın kendilerine nimet lütfettiği peygamberlerdendir: Âdem'in soyundan, Nûh'la birlikte taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail'in soyundan, kılavuzluk edip seçtiğimiz kimselerden. Kendilerine Rahman'ın ayetleri okunduğunda, ağlayarak secdelere kapanırlardı.” 19/58.
                                                                                                                                            
Rahman'ın, kullarına gaybda vaat ettiği Adn cennetlerine girecekler. Kuşkusuz, O'nun vaadi yerine gelir.” 19/61.

“Sonra her gruptan, Rahman'a karşı kafa tutmada daha şiddetli davrananlar kimlerse, onları ayıracağız.” 19/69.

“De ki: "Her kim sapıklıkta ise Rahman ona iyice süre versin. Nihayet, kendilerine vaat edileni, azabı veya kıyametin kopuşunu gördüklerinde mekânca daha kötü, taraflarca daha zayıf olanın kim olduğunu bilecekler." 19/ 75.

“Bu adam gaybı mı öğrendi, yoksa Rahman katında bir söz mü aldı?” 19/78.

“Gün olur, o sakınanları biz, Rahman'ın huzurunda heyet halinde toplarız.”  19/85.

“Rahman katında söz almış olandan başkaları şefaat imkânı bulamazlar. "Rahman çocuk edindi." dediler.”  19/ 87-88.

Rahman için çocuk iddia ettiklerinden ötürü. Rahman'a çocuk edinmek yakışmaz. Göklerde ve yerde bulunan herkes, Rahman'a kul olarak gelecektir.”  19/91-93.

“İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlara gelince, Rahman onlar için bir sevgi oluşturacaktır.” 19/96.

O Rahman, arş üzerine egemenlik kurmuştur.” 20/5.

“Yemin olsun, Hârun daha önce onlara şunu söylemişti: "Ey kavmim, siz bununla imtihan edildiniz. Sizin Rabbiniz o Rahman'dır. Artık bana uyun, emrime itaat edin!" 20/90.

O gün, eğip bükmesi olmayan davetçiye uyarlar. Rahman'ın huzurunda sesler kısılır, artık bir hışıltıdan başka bir şey işitmezsiniz. O gün şefaat yarar sağlamaz. Ancak Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimse müstesna... “ 20/ 108-109.

"Rahman çocuk edindi" dediler. Hâşâ, bundan arınmıştır O! Onlar, lütuflandırılmış kullardır.”21/26.

“O küfredenler seni gördüklerinde, seni şu şekilde alaya almaktan başka bir şey yapmazlar: "İlahlarınızı diline dolayan bu mu?" Ama Rahman'ın zikrini / Kur'an'ı bizzat onlar örtüp inkâr ediyorlar.”  21/36.

“De ki: "Sizi gece ve gündüz Rahman'dan kim koruyabilir?" Hayır, hayır! Onlar, Rablerinin zikrinden / Kur'an'ından yüz çeviriyorlar. “Resul şöyle yakardı: "Rabbim, hak ile hükmet! Bizim Rabbimiz Rahman'dır. Sizin nitelendirmelerinize karşı yardımına başvurulandır, Müsteân'dır." 21/112.
                                                                                                                                                        
“O gün gerçek mülk ve yönetim Rahman'ındır. Ve o, kâfirler için çok zorlu bir gündür.” 25/26.

Gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri altı günde yaratıp sonra arş üzerinde egemenlik kuran O'dur. Onlara, "Rahman'a secde edin" dendiğinde şöyle derler: "Rahman da neymiş? Senin emrettiğin şeye secde eder miyiz hiç?" Ve bu söz onların nefretini artırdı.” 25/59-60.

“Rahman'ın kulları, yeryüzünde böbürlenmeden / rahatsız etmeden yürüyen kişilerdir. Cahiller onlara hitap edince, "selam" derler.” 25/63.

“O Rahman'dan kendilerine söze bürünmüş yeni bir hatırlatma gelmeye dursun, ondan mutlaka yüz çevirirler.” 26/5.

“Sen ancak o zikire / Kur'an'a uyan ve görmediği halde Rahman'dan korkan kimseyi uyarırsın. Böylesini, bir bağışlanma ve seçkin bir ödülle müjdele!” 36/ 11.

“Kent halkı dedi ki: "Siz, bizim gibi birer insandan başka şey değilsiniz. Rahman hiçbir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz." 36/15.

"O'ndan başka tanrılar mı edineyim ben? Eğer Rahman bana bir zorluk / zarar dilerse onların şefaati benden hiçbir şeyi savamaz; beni kurtaramazlar." 36/23.

“Şöyle diyecekler: "Vay başımıza gelene! Kim kaldırdı bizi mezarımızdan? Rahman'ın vaat ettiği işte bu! Peygamberler doğru söylemişler." 36/52.

“Onlardan biri, Rahman'a benzer gösterdiği / Rahman'a isnat ettiği kız evlatla müjdelendiğinde, yüzü simsiyah kesilir de öfkeden yutkunur durur.”  43/ 17.

“Rahman'ın kulları olan melekleri, dişiler saydılar. Onların yaratılışına tanık mıydılar? Tanıklıkları yazılacak ve sorguya çekilecekler. Bir de dediler ki: "Rahman dileseydi, onlara tapınmazdık." Bu konuda hiçbir bilgileri yoktur. Sadece saçmalıyorlar.”  43/19-20.

“Kim Rahman'ın Zikri'ni görmezlikten gelip ondan uzaklaşırsa biz ona bir şeytanı musallat ederiz de o ona can yoldaşı olur.” 43/36.

“Senden önce gönderdiğimiz resullerimize sor: Rahman'dan başka kulluk / ibadet edilecek tanrılar yapmış mıyız?”  43/45

“De ki: "Eğer Rahman'ın bir çocuğu olsaydı, ona kulluk edenlerin ilki ben olurdum."  43/81.

“Görmediği halde Rahman'dan ürperen ve Allah'a yönelik bir kalp getiren herkese... “  50/33.

“Birbiriyle uyum ve ahenk içinde yedi gökleri yaratan da O'dur. O Rahman'ın yaratışında / yarattıklarında herhangi bir uyuşmazlık, aykırılık, çelişme göremezsin. Bir kez daha bak! Bir çatlaklık, bir uyuşmazlık görüyor musun?”  67/3.

“ Üstlerinde, kanatlarını açıp kapayarak uçun kuşları hiç görmediler mi? Onları Rahman'dan başkası tutmuyor. Kuşkusuz O, her şeyi görmektedir. Rahman'a karşı / Rahman'dan başka size yardım edecek ordunuz kimdir? İnkârcılar bir aldanış / gurur içindeler; hepsi bu!”  67/19-20.

“De ki: "Rahman'dır O, O'na inandık biz ve yalnız O'na güvendik. Yakında bileceksiniz kimmiş apaçık sapıklığın içinde."  67/29.

“Göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbidir O! Rahman'dır. O'nun huzurunda söze cüret edemezler. O gün, Rûh ve melekler saf bağlayıp kıyama geçerler. Rahman'ın izin verdiği dışındakiler konuşamazlar. O izin verilen, doğruyu söyler.”  78/37-38.

MKA.



1/3**: Rahim: Rahmet ve merhameti sınırsız olan. Dünya hayatını buyruklarına uygun biçimde yaşayanlara, ölüm sonrasında özel rahmetler sunan (Merhametli, Şefkatli Allah). Bak: 1/1, 3; 2/37, 54, 128, 143, 160, 163, 173, 182, 192, 199, 226; 3/31, 89, 129; 4/16, 23, 25, 29, 100, 129, 152; 5/3, 34, 39, 74, 98; 6/54, 145, 165; 7/151, 153, 167; 8/69-70; 9/5, 27, 91, 99, 102, 104, 117-118; 10/107; 11/41, 90; 12/53, 64, 98; 14/36; 15/49; 16/7, 18, 47, 110, 119; 17/66; 21/83; 22/65; 24/5, 20; 25/6, 70; 26/68, 104, 122, 140, 159, 175, 191, 217; 27/11, 30; 28/16; 30/5; 32/6; 33/5, 24, 43, 50, 59, 73; 34/2; 36/5, 58; 39/53; 41/2, 32; 44/42; 46/8; 48/14; 49/5, 12; 52/28; 57/9, 28; 58/12; 59/10, 22; 60/7, 12; 64/14; 66/1; 73/20.



1/3**: RAHİM (MERHAMETLİ, ŞEFKATLİ ALLAH)

“Bunun üzerine Âdem, Rabb'inden bazı kelimeler öğrenip belledi de O'na yöneldi. O da onun tövbesini kabul etti. Gerçekten de O, evet O, Tevvâb'dır, tövbeleri cömertçe kabul eder; Rahîm'dir, rahmetini cömertçe yayar.”  2/37.

"Rabb'imiz! Bizi, sana teslim olmuş iki müslüman kıl. Soyumuzdan da sana teslim olan müslüman bir ümmet oluştur. Bize ibadet yerlerimizi göster, bizim tövbemizi kabul et. Sen, evet sen, Tevvâb'sın, tövbeleri cömertçe kabul edersin; Rahîm'sin, rahmetini cömertçe yayarsın."  2/128.

“Eşcinselliği içinizden iki erkek yaparsa onlara eziyet edin. Bu ikisi tövbe eder, durumlarını düzeltirlerse onlara eziyetten vazgeçin. Allah Tevvâb'dır, tövbeleri çok kabul eder; Rahîm'dir, merhametine sınır yoktur.”  4/16.

“Biz hiçbir resulü, Allah'ın izniyle kendisine itaat edilmesi dışında bir amaçla göndermedik. Eğer onlar, öz benliklerine zulmettiklerinde sana gelip Allah'tan af dileseler, resul de kendileri için af dileseydi, elbette ki Allah'ı tövbeleri cömertçe kabul eden bir Rahîm olarak bulacaklardı.”  4/64.

“Kim Allah yolunda hicret ederse yeryüzünde, varıp sığınarak karşı harekete girişecek çok yer bulur; geniş bir imkân da bulur. Ve her kim, evinden Allah'a ve resulüne hicret niyetiyle çıkar da kendisine ölüm yetişirse onun ödülünü vermek Allah'a düşer. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.”  4/100.

“Allah'a ve O'nun resullerine iman edip onlardan birini ötekilerden ayırmayanlara gelince, Allah böylelerinin ödüllerini yakında kendilerine verecektir. Allah, Gafûr'dur, Rahîm'dir.”  4/152.

Şunlar size haram kılınmıştır: Boğazlanmayarak ölmüş hayvanın eti, kan, domuz eti, üzerine Allah'tan başkasının adı anılmış, boğulmuş, vurulmuş, yuvarlanmış, süsülmüş, canı üzerineyken yetişip kestikleriniz müstesna olmak üzere canavar tarafından yırtılmış ve dikili adak taşları üzerinde boğazlanmış hayvanlar ve bir de fal oklarıyla kısmet paylaşmanız... Bütün bunlar birer sapıştır. Küfre batmış olanlar bugün dininizden ümitlerini kestiler. Artık onlardan korkmayın, benden korkun! Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'ı / Allah'a teslim olmayı seçtim. Şu da var ki, her kim ciddi bir açlıkla yüz yüze gelir de günaha kaçmak maksadı olmaksızın onlardan yemek zorunda kalırsa, elbette Allah Gafûr ve Rahîm'dir.”  5/3.

“Ancak onları gücünüz altına almadan önce tövbe edenler olursa biliniz ki, Allah Gafûr ve Rahîm'dir.”   5/34.

“Hâlâ Allah'a yönelip tövbe ederek ondan af dilemiyorlar mı? Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.” 5/74.

“Bilin ki Allah, azap ettiğinde çok şiddetli eder. Allah; Gafûr'dur, Rahîm'dir.”  5/98.

“O haram aylar çıktığında artık müşrikleri, kendilerini bulduğunuz yerde öldürün. Yakalayın onları, kuşatın onları, tüm geçit noktalarını tıkayın onların. Bunun ardından tövbe eder, namazı gereğince kılar, zekâtı verirlerse, yollarını açın onların. Kesin olan şu ki, Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.”  9/5.

“Sonra Allah, bunun ardından da dilediğinin tövbesini kabul eder. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.” 9/27.

Güçsüzlere, hastalara, infak edecek bir şey bulamayanlara, Allah ve resulü için öğüt verdikleri takdirde bir günah yoktur. Güzel davrananlar aleyhine bir yol yok. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.”  9/91.

“Diğer bazıları da günahlarını itiraf ettiler. Bunlar, iyi bir işle kötü olan diğer bir işi birbirine karıştırdılar. Belki Allah tövbelerini kabul eder. Çünkü Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.”  9/102.

“Bilmediler mi ki, Allah'tır kullarından o tövbeyi kabul eden, o sadakaları alan. Ve Allah'tır, O Tevvâb, O Rahîm...”  9/104.

“Yemin olsun ki, Allah, içlerinden bir grubun kalpleri kaymaya yüz tuttuktan sonra, peygambere ve o güçlük saatinde ona uymuş olan Muhacirlerle Ensar'a tövbe nasip etmiş, sonra da onların tövbelerini kabul buyurmuştur. Çünkü onlara karşı Raûf ve Rahîm'dir.Geride bırakılan üç kişinin de tövbesini kabul etmiştir. Bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmiş, öz benlikleri kendilerini sıkıştırmıştı; Allah'ın öfkesinden kurtulmak için yine Allah'a sığınmaktan başka çare olmadığını fark etmişlerdi. Sonra onlara tövbe nasip etti ki, eski hallerine dönsünler. Hiç kuşkusuz, Allah, tövbeleri çok çok kabul eden, rahmeti sınırsız olandır.  9/117-118.

“Allah sana bir zarar dokundurursa, onu kaldıracak olan başkası değil, yine O'dur. O sana bir hayır dilerse, O'nun lütfunu reddedecek yoktur. Kullarından dilediğini lütfuyla nasiplendirir. Gafûr'dur O, Rahîm'dir.”  10/107.

“Nûh dedi: "Binin içine! Onun akıp gitmesi de demir atması da Allah'ın adıyladır. Benim Rabbim elbette ki Gafûr'dur, Rahîm'dir." 11/ 41.

"Rabbinizden af dileyip O'na yönelin. Rabbim Rahîm'dir, rahmeti sınırsızdır; Vedûd'dur, çok sevgilidir."  11/ 90.

"Rabbim, onlar insanlardan birçoğunu saptırdılar. Artık beni izleyen bendendir. Bana isyan edene gelince, onun hakkında sen Gafûr ve Rahîm'sin.”  14/36.

“Haber ver kullarıma: Hiç kuşkusuz benim, evet benim, Gafûr ve Rahîm.”  15/49

“Ve ağırlıklarınızı yüklenir, canlarınızın yarısını tüketmeden varamayacağınız beldelere kadar taşırlar. Hiç kuşkusuz, Rabbiniz gerçekten Raûf'tur, çok acıyıp esirger; Rahîm'dir, sınırsızca merhamet eder.”  16/7.

“Allah'ın nimetlerini saymaya kalkarsanız, onların sonunu getiremezsiniz. Allah, gerçekten Gafûr ve Rahîm'dir.”  16/18.
“Yoksa kendilerini korkuta korkuta, sindire sindire yakalamayacağından emin midirler? Kuşkusuz ki, sizin Rabbiniz gerçekten Raûf'tur, Rahîm'dir.”  16/47.

“Şu da var: Rabbin, bilgisizlik yüzünden kötülük işleyip de bunun ardından tövbe edip hallerini düzeltenler lehindedir. Sonra senin Rabbin gerçekten Gafûr ve Rahîm'dir.”  16/119.

“Görmedin mi, Allah yeryüzündekileri ve denizde O'nun emriyle akıp giden gemileri sizin hizmetinize verdi. O'nun izni olmaksızın yerkürenin üstüne düşmemesi için göğü O tutuyor. Allah, insanlara karşı elbette Raûf, Rahîm'dir,”  22/65.

“Bu suçtan sonra tövbe edip iyi hal sergileyenler müstesna. Şu bir gerçek ki, Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.”  24/5.

“Ya Allah'ın lütfu ve rahmeti üzerinizde olmasaydı! Allah Raûf'tur, Rahîm'dir.”  24/20.

“Şöyle söyle: "Onu göklerde ve yerdeki sırrı bilen indirmiştir. Kuşkusuz O, Gafûr'dur, Rahîm'dir." 25/ 6.

“Tövbe ederek inanan ve barışa yönelik iyi bir iş yapan müstesna. Allah, böylelerinin kötülüklerini güzelliğe dönüştürür. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.”  25/70.
“Ve şüphesiz, senin Rabbindir O mutlak Azîz, mutlak Rahîm.”  26/68, 104, 122, 140 , 159, 175, 191.

“O Azîz, O Rahîm olana güvenip dayan.”  26/217.

"Zulme bulaşan müstesna. O da bunu kötülüğün arkasından güzelliğe çevirirse hiç kuşkusuz ben Gafûr'um, Rahîm'im."  27/11.

"Rabbim, öz benliğime zulmettim, beni affet" diye yakardı da Allah onu affetti. Gafûr O'dur, Rahîm O'dur.”  28/16.

“Allah'ın yardımıyla. Dilediğine yardım eder O! Azîz'dir, Rahîm'dir O.”  30/5.

“İşte budur Allah! Gaybı da görüneni de bilen O'dur. Azîz'dir o, Rahîm'dir.”   32/6.

“Evlatlıklarınızı öz babalarına nispet ederek çağırın! Böyle yapmanız Allah katında adalete daha uygundur. Eğer onların babalarını bilmiyorsanız, o takdirde onlar sizin din kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Yanılarak işlediğiniz şeyde, üzerinize günah yoktur; fakat kalplerinizin kastetmiş oldukları müstesna. Ve Allah Gafûr ve Rahîm'dir.”  33/5.

“Çünkü Allah, doğru sözlülere doğruluklarının karşılığını verecek. İkiyüzlülere de dilerse azap edecek. Belki de onlara tövbe nasip edecek. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.”  33/24.

“Ey Peygamber! Biz sana şu hanımları helal kıldık: Mehirlerini verdiğin eşlerin, Allah'ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunanlar, amcalarının, halalarının, dayılarının, teyzelerinin kızlarından seninle birlikte hicret edenler. Peygamber kendisiyle evlenmek istediğinde, kendisini Peygamber'e hibe eden mümin bir kadını da öteki müminlere değil, yalnız sana özgü olmak üzere helal kıldık. Onlara eşleri ve elleri altındakiler hakkında neler farz kıldığımızı biz biliriz. Sana bir zorluk olmasın diyedir bu... Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.”  33/50.

“Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, dış giysilerini üzerlerine alsınlar. Bu, onların tanınmaları ve incitilmemeleri için çok daha uygun bir yoldur. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.”  33/59.

“Bunun böyle olması, Allah'ın; ikiyüzlü erkeklerle ikiyüzlü kadınlara, şirke sapmış erkeklerle şirke sapmış kadınlara azap etmesi, mümin erkeklerle mümin kadınların tövbelerini kabul etmesi içindir. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.”  33/73.

“Yerin içine gireni, oradan çıkanı, gökten ineni, oraya yükseleni o bilir. Rahîm'dir O, Gafûr'dur.” 34/2.

“Azîz ve Rahîm'in indirdiği üzeresin.”  36/5.

“Rahîm Rab'den bir de sözlü selam!”  36/58.

“De ki: "Ey öz benlikleri aleyhine sınırı aşan/aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Allah, günahları tümden affeder. Çünkü O, mutlak Gafur, mutlak Rahim'dir."  39/53.

"Gafûr ve Rahîm Allah'tan bir ikram olarak..."  41/32.

“Allah'ın rahmet ettiği kimse müstesna. Allah Azîz'dir, Rahîm'dir.”  44/42.

“Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır! Dilediğini affeder, dilediğine azap eder. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.”   48/14.

“Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya dek sabretmiş olsalardı, kendileri için elbette daha hayırlı olurdu. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.”  49/5.

“Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve onun resulüne inanın ki size rahmetinden iki nasip versin: Size, kendisiyle yol açacağınız bir ışık lütfetsin ve sizi affetsin. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.”  57/28.

“Ey iman edenler! Resulle gizlice konuşacağınız zaman, bu gizli konuşmanızdan önce bir sadaka verin! Bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Eğer bu imkânı bulamazsanız bilin ki, Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.”  58/ 12.

“Öyle Allah ki O, tanrı yok O'ndan başka. Gaybı da görünen âlemi de bilen O! Rahman O, Rahîm O.” 59/22.

“Ey Peygamber! İnanmış kadınlar sana gelip Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık etmemeleri, zina etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup ortaya sürmemeleri, iyilik ve güzelliği belirlenmiş bir işte sana isyan etmemeleri hususunda seninle bey'atleşmek isterlerse, onlarla bey'atleş ve onlar için Allah'tan af dile! Kuşkusuz, Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.”  60/12.

“Ey Peygamber! Allah'ın sana helal kıldığı şeyi, eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek neden haramlaştırıyorsun? Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.” 66/1.

MKA.



مَالِكِ يَوْمِ الدّٖينِ ﴿٤﴾

Okunuş 
Maliki yevmid dîn. 

Y.N. Öztürk 
Din gününün Mâlik'i, sultanıdır O... 

M. Esed 
Hesap Günü'nün Hakimi.




Dipnot: 1/4*: İtikat: Ahiret: Kıyamet: Kıyametle İlgili Vahiy Haberleri / Doğru Bilgiler: Kıyamette, Din Günü'nün sahibi Allah'tır: 'Mâliki Yevmi'd-Dîn' (Din Günü'nün Sahibi): Allah, insanın yaptığı her iyi ve kötü işin karşılığını, (Dünya'da da verir ve- MKA) bu sıfatı gereğince mutlaka ahirette verir. Bak: 6/73.


1/4*: KIYAMETTE DİN GÜNÜ'NÜN SAHİBİ ALLAH'TIR.

Din gününün Mâlik'i, sultanıdır O... 1/4.

Gökleri ve yeri hak olarak yaratan da O'dur. 'Ol!' dediği gün, hemen oluverir. Sözü haktır O'nun. Sûra üfleneceği gün de mülk ve yönetim O'nundur. Âlim'dir, görünmeyeni de görüneni de bilen O'dur. O'dur Hakîm, O'dur Habîr. 6/73.

MKA.


1/4**: Din Günü: Bak: 15/35; 26/82; 37/20; 38/78; 83/11.



1/4**: DİN GÜNÜ:

Din gününün Mâlik'i, sultanıdır O... 1/4.                   

"Din gününe kadar üzerinde lanet var." 15/35.

"Din gününde hatalarımı affetmesini umup durduğum da O'dur." 26/82.

Şöyle derler: "Vay başımıza! Din günüdür bu!" 37/20.

"Din gününe kadar lanetim üzerinedir 38/78.

Onlar ki din gününü yalanlarlar. 83/11.


*1/4 'Din Günü' nün tanımı

'Din Günü' nün tanımı için 82/15-19 (= Din günü girerler oraya. Onlar ondan, görülmeyecek şekilde uzaklaşmış değillerdir. Din gününün ne olduğunu sana bildiren nedir? Evet, din gününün ne olduğunu sana bildiren nedir? Bir gündür ki o, bir benlik bir başka benlik için hiçbir şeye güç yetiremez. O gün, buyruk yalnız Allah'ındır! ) ayetlerine bakınız.

Edip Yüksel - MESAJ Kuran Çevirisi Dipnotlarından Alıntılanmıştır.

DİNİN KAYNAĞI NEDİR?

Din adına uydurulanları ve dinin kendisini nasıl ayırt edeceğiz?

Din hakkında yapılan tartışmalar hem medyada, hem de halkın arasındaki tartışmalarda sürekli gündeme gelmektedir. Bu tartışmalarda kimin doğru olduğuna, hangi fikrin dinin gerçek görüşü olduğuna nasıl karar vereceğiz? Neden din adına farklı doğrular ileri sürülmektedir?

Din adına uydurulanları ve dinin kendisini nasıl ayırt edeceğiz?

İşte elinizde duran bu kitap tüm bu soruları cevaplamak ve bu konudaki kafa karışıklıklarını gidermek için yazılmıştır.
Cevaplanması gereken en önemli soru, 'Dinin kaynağı nedir?' sorusudur. Bu soruya ve-receğimiz cevap diğer soruların cevabını da belirleyecektir. İlerleyen sayfalarda göreceğiz ki, din adına ortaya atılan farklı fikirlerin kaynağı bu soruya verilen farklı cevaplardır.

Dini tartışmalara 'Dinin kaynağı nedir?' sorusuna cevap vermeden girişmek ve her soruyu teker teker, dini anlamadaki yöntemi belirlemeden ele almak, medyada ve halkın arasında gördüğümüz çıkmazın sebebidir.

'Dinin kaynağı nedir?' sorusuna verdiğimiz cevap bizim dini anlamadaki yöntemimizi belirleyecektir.

Bu soruyu cevaplamadan tartışmaya girişenler yöntemsiz bir şekilde dini anlamaya kalkıyorlar demektir. Bu tip kişilerin bir soruya Kuran'dan, bir soruya bir hadis kaynağından, bir soruya kendi dünya görüşlerinden, bir soruya bir mezhepten, başka bir soruya apayrı bir mezhepten cevap verdiklerini görüyoruz.

Yöntemsiz bir şekilde dine yaklaşanlar sonunda; kendi istek, arzu ve saplantılarını dinselleştirmeye kalkmaktadırlar. Bu kişilerin ileri sürdükleri fikirler sağlam bir mantığa (yönteme) dayanmadığı için ise, bu görüşleri duyan kişiler, bu fikirlerin neden ve nereden kaynaklandığını anlayamamaktadırlar.

Dini anlamadaki yöntemi belirlemek, yani 'Dinin kaynağı nedir?' sorusuna cevap vermek, din adına ortaya atılan kafa karışıklığını gidermenin en önemli şartıdır.

Din, Allah'ın insanlara gönderdiği sistemdir. O zaman 'Dinin kaynağı nedir?' sorusunun cevabı, Allah'ın insanlardan beklentilerinin, isteklerinin, emirlerinin, tavsiyelerinin neler olduğunun da cevabı olacaktır.

Acaba dinin kaynağı sadece ve sadece Kuran mıdır?

Kuran'ın yanında hadisler dinin kaynağı mıdır?
Mezheplerin dindeki otoritesi ne olmalıdır?
Tarikatlar ve bu tarikattaki şeyhleri nasıl değerlendirmeliyiz, bunların dindeki konumu nedir?

İşte tüm bu soruların cevabını bu kitapta işleyeceğiz ve bu sorulara verilen yanlış cevapların dini anlamadaki yöntemi yanlış belirlediğini, yanlış yöntemin ise din adına ortaya atılan uydurmalara sebep olduğunu göstereceğiz.

Bu kitabı okuduktan sonra din hakkında konuşan kişilere ilk olarak dini anlamadaki yöntemlerini sormanızı; 'Dinin kaynağı nedir?' sorusuna verdikleri cevapları öğrenmenizi, sonra bu kişilerin bu soruya verdikleri cevaplar ile (yöntemleriyle) çelişip çelişmediklerini kont-rol etmenizi öneriyoruz.

Sırf bunu bile uygulamayı becerebilirsek, din hakkında otorite olarak sunulanların, aslında kendi içlerinde nasıl çelişkide olduklarını saptayabiliriz.

Toplumda yöntemi olmadan din hakkında konuşan kişiler kadar, savundukları yöntemleriyle hayattaki uygulamaları birbirine uymayan kişilere de dikkat etmeliyiz.

Bu kişilerin uygulamalarına bakanlar, bu kişilerin dini inancının aslını anlayamayabilirler.

Örneğin 'Dinin kaynağı nedir?' sorusuna verdikleri cevap, aslında Afganistan'daki Talibanlar gibi yaşamalarını gerektiren bu kişilerin, yaşam tarzları hiç de Talibanlara benzememektedir.

Bu kişiler savundukları teori (yöntem) ile yaşadıkları pratik arasında uçurum olan kişilerdir. Şunu belirtmeliyiz ki örneğini verdiğimiz bu kişiler, Türkiye'nin ufak bir azınlığı değil önemli bir kalabalığıdır.

Yapılması gereken bu kişilerin savundukları sistem ile (teori, yöntem) yaşam tarzlarının (pratik, uygulama) arasını daha da açmaya çalışıp, bunların yaşam tarzlarını düzeltmek değildir.

Gerekli olan, yöntem ve teori diye adlandırdığımız temeli doğru kurmak ve yaşam ile inanç arasındaki çelişkiyi kaldırmaktır.

Ancak sağlam, ayakları yere basan, doğru bir yöntem ile dini anlamanın neticesinde ve yaşam tarzını teoriden, yöntemden kopartmayan bir yaklaşım ile rasyonel, mantıklı, düzgün bir sonuç ortaya çıkabilir.

Tüm bunları sağlayacak olan ise en başta 'Dinin kaynağı nedir?' sorusunu doğru cevaplamamız ve bu doğru cevaptan hiç kopmadan, sapmadan yaşam tarzının (pratiğin) nasıl olması gerektiğini ortaya koymamızdır.

Allah'ın gönderdiği sistem olan dinin saptırmalardan, sömürülerden, geleneklerden ve keyfiliklerden korunmasının çaresi budur.

Çünkü dinin kaynağı olanı, dinin kaynağı olmayandan ayırt etmeye dayanan yöntemimiz, aslında Allah'tan olanı ve insani olanı ayırt etmek anlamına gelmektedir.

Bu yöntemdeki titizlik, Allah'tan olanı (dinin kaynağını), insani olanla (uydurma dini kaynakla) karıştırıp, din diye (Allah'ın sistemi diye) sunma çabalarına set çekecektir.
 Uydurulan Din, Kuran'daki Din E – Kitap

اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَعٖينُ ﴿٥﴾

Okunuş 
İyyake na'budu ve iyyake nesteîn. 

Y.N. Öztürk 
Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. 

M. Esed 
Yalnız Sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz. 



Dipnot: 1/5*: Allah'a kulluk / ibadet: Yalnız ve Ancak Allah'a Kulluk Edilir, Yakarılır, Tövbe Edilir, Yardım ve Bağışlanma Dilenir. Din Yalnız ve Ancak Allah'a özgülenir. + İtikat: Ahiret: Yargılanma (Hesap): Şefaat: Şefaatin Aslı, Hakikati, Hak / Gerçek Şefaatçilerin Şefaatlerini Kabul Etmekle Allah, Yüzünü Kendisine Çeviren İnanan Kullarını Bu Dünyada Yaşarlarken İyi İşler / Salih Ameller Yapmaya, Tövbeye, Duaya Kılavuzlar ve Affına Hazırlar. Şefaat, Allah'ın Bağışlaması (Af) Sebeplerinden / Vesilelerinden Biridir ve İşin Aslı: Yalnız ve ancak Allah'a kulluk / ibadet edilir ve yalnız ondan istenir. + İnanç, Tutum ve Davranışa Göre Yardım: Yardım, yalnız ve ancak Allah katındandır. Bak: 3/126; 7/29; 8/2, 10; 39/2, 11, 14, 43; 40/14, 65; 72/18; 98/5.


1/5*:YALNIZ VE ANCAK ALLAH'A KULLUK EDİLİR VE YARDIM YALNIZ ONDAN İSTENİR:

Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. 1/5.

Allah bunu size bir müjde olması ve onunla kalplerinizi yatıştırması dışında hiçbir şey yapmamıştır. Yardım, Azîz ve Hakîm olan Allah katından başka hiçbir yerden gelmez. 3/126.

Şunu da söyle: 'Rabbim bana adaleti emretti. Her mescitte yüzlerinizi O'na doğrultun. Dini yalnız O'na özgüleyerek O'na yakarın. Tıpkı sizi ilk yarattığı gibi O'na döneceksiniz.' 7/29.

İnanmış olanlar ancak o kişilerdir ki, Allah anıldığında yürekleri ürperip titrer ve onlara Allah'ın ayetleri okunduğunda, bu onların imanlarını artırır. Ve onlar yalnız Rablerine güvenip dayanırlar. 8/2.

Allah bunu, sadece bir müjde olsun ve o sayede kalpleriniz huzur ve rahatlık bulsun diye yaptı. Yardım yalnız ve yalnız Allah katındandır. Hiç şüphesiz Allah Azîz'dir, Hakîm'dir. 8/10.

Emin ol, bu Kitap'ı biz sana hak olarak indirdik. O halde, dini yalnız Allah'a özgüleyerek O'na kulluk/ibadet et! 39/2.

De ki: 'Bana, dini yalnız Allah'a özgüleyerek, O'na ibadet/kulluk etmem emredildi.' 39/11.

De ki: 'Ben, dinimi yalnız kendisine özgüleyerek, Allah'a ibadet ediyorum.' 39/14.

Yoksa Allah'tan başka şefaatçiler mı edindiler? De ki: 'Onlar hiçbir şeye sahip olmayan/hiçbir şeye gücü yetmeyen, aklını da işletmeyen varlıklar olsalar da mı?' 39/43.

Kâfirler hoşlanmasa da siz, dini yalnız O'na özgüleyerek, Allah'a dua edin! 40/14.

Hayy O'dur! Tanrı yoktur O'ndan başka. Dini kendisine özgüleyerek dua edin O'na. Hamd olsun âlemlerin Rabbi'ne! 40/65.

Hiç kuşkusuz, mescitler/secdeler Allah içindir. O halde, Allah ile birlikte bir başkasına yakarmayın/Allah'ın yanında bir başkası için çağrıda bulunmayın. 72/18.

Oysaki onlara, dini yalnız O'na özgüleyerek, dosdoğru yürüyen kişiler halinde sadece Allah'a ibadet etmeleri, namazı kılmaları, zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte budur doğru, eskimez ve aşınmaz din. 98/5.

MKA.


1/5**: Allah'a kulluk / ibadet, Allah için iş yapıp değer üretmektir (MKA). Bak:Kavram Olarak, İbadet, Allah'a Kulluk. Bak: 2/21; 17/22-23; 19/65; 22/78; 25/17-19; 29/6; 39/2-3; 40/14, 60; ; 51/56, 73/20.



1/5**: KAVRAM OLARAK, İBADET, ALLAH'A KULLUK:

Hiç kuşkun olmasın, Rabbin senin durumunu biliyor. Gecenin üçte ikisinden daha azını, yarısını, üçte birini ayakta geçiriyorsun. Seninle beraber olanlardan bir grup da öyle. Allah, geceyi de gündüzü de ölçüye bağlamıştır. Sizin onu kuşatamayacağınızı bildi de size tövbe nasip etti. O halde Kur'an'dan, kolay geleni okuyun. Sizden hastalar olacağını bildi. Bir kısmının yeryüzünde dolaşıp Allah'ın lütfundan bir şeyler isteyeceklerini, diğer bir kısmının da Allah yolunda çarpışacaklarını bildi. O halde Kur'an'dan, kolay geleni okuyun! Namazı kılın! Zekâtı verin. Güzel bir ödünçle Allah'a ödünç verin! Öz benlikleriniz için önden gönderdiğiniz iyiliğin, Allah katında hayrını daha çok, ödülünü daha büyük olarak bulacaksınız. Allah'tan af dileyin. Hiç kuşkusuz, Allah çok affedici, çok esirgeyicidir. 73/20.

Onları ve Allah dışındaki taptıklarını haşredeceği gün şöyle sorar: 'Şu kullarımı siz mi saptırdınız yoksa onlar mı yoldan çıktılar?' Derler ki: 'Tespih ederiz seni; seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize yaraşmazdı. Ama sen onları ve atalarını öylesine nimetlendirdin ki, zikiri / Kur'an'ı unuttular ve helâke giden bir topluluk oldular.' İşte haklarında söz söyledikleriniz de sizi yalanladılar. Artık ne azabı savabilirsiniz ne de yardımcı olabilirsiniz. Zulmedenlerinize zorlu bir azap tattıracağız. 25/17-19.

Göklerin, yerin ve bunlar arasındaki şeylerin Rabbidir o. O'na kulluk / ibadet et ve O'na ibadette sabırlı ol. O'na adaş olacak birini biliyor musun? 19/65.

Allah'ın yanına başka bir ilah koyma ki, yapayalnız ve horlanmış olarak oturup kalmayasın. Rabbin şöyle hükmetti: O'ndan başkasına kulluk / ibadet etmeyin, anaya babaya çok iyi davranın: Onlardan birisi yahut her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına gelirse sakın onlara 'Öf!' bile deme; onları azarlama, onlara tatlı, iltifatlı söz söyle. 17/22-23.

Emin ol, bu Kitap'ı biz sana hak olarak indirdik. O halde, dini yalnız Allah'a özgüleyerek O'na kulluk/ibadet et! Gözünüzü açıp kendinize gelin! Arı duru din yalnız ve yalnız Allah'ındır! O'ndan başkasını veliler edinerek, 'biz onlara, bizi Allah'a yaklaştırmaları dışında bir şey için kulluk etmiyoruz.' diyenlere gelince, hiç kuşkusuz Allah onlar arasında, tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü verecektir. Şu bir gerçek ki, Allah, yalancı ve nankör kişiyi iyiye ve güzele kılavuzlamaz. 39/2-3.

Kâfirler hoşlanmasa da siz, dini yalnız O'na özgüleyerek, Allah'a dua edin! 40/14.

Rabbiniz buyurmuştur ki: Dua edin bana, cevap vereyim size! Kibre saparak bana ibadetten uzaklaşanlar, aşağılanmış bir halde cehenneme gireceklerdir. 40/60.

Ey insanlar! Sizi de sizden öncekileri de yaratan Rabb'inize ibadet edin ki, korunabilesiniz. 2/21.

Allah uğrunda O'na yaraşır bir gayretle didinin. O sizi seçmiş ve dinde size hiçbir güçlük çıkarmamıştır. Babanız İbrahim'in milletini esas alın. Allah sizi, önceden de şu Kitap'ta da 'Müslümanlar/Allah'a teslim olanlar' diye adlandırdı ki, resul sizin üzerinize bir tanık olsun, siz de insanlar üzerine tanıklar olasınız. O halde namazı kılın, zekâtı verin ve Allah'a sarılın. O'dur sizin Mevlâ'nız. Ne güzel Mevlâ'dır O, ne güzel yardımcıdır O! 22/78.

Ve kim didinir, gayret sarf ederse hiç kuşkusuz kendi benliği lehine gayret sarfetmiş olur. Gerçek olan şu ki, Allah, âlemlere muhtaç olmaktan uzak, mutlak bir Ganî'dir. 29/6.

Ben, cinleri ve insanları bana ibadet etmeleri / benim için iş yapıp değer üretmeleri dışında bir şey için yaratmadım. 51/56

+Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. 1/5.

MKA.


1/5***: Yaratılış ve Varlıklar: İnsanlar: İnsanlar ve Cinler Allah'a Kulluk Etsinler (Allah için iş yapıp değer üretsinler) Diye Yaratılmışlardır (51/56). Ama ALLAH MUTLAK GANİ VE SAMED'İR. HİÇBİR ŞEYE MUHTAÇ DEĞİLDİR. ( Ve kim didinir, gayret sarfederse hiç kuşkusuz kendi benliği lehine gayret sarfetmiş olur. Gerçek olan şu ki, Allah, âlemlere muhtaç olmaktan uzak, mutlak bir Ganî'dir. 29/6). İNSANLARIN İŞİNE DE KENDİSİNİN İHTİYACI YOKTUR. ALLAH İÇİN İŞ YAPIP DEĞER ÜRETMEK, DÜNYADA ALLAHIN RIZASI OLAN MEŞRU EYLEMLER İÇİNDE OLARAK YAŞAMAK SURETİYLE DÜNYADAKİ YAŞAMA / HAYATA KÖTÜLÜKLERDEN UZAK KATKIDA BULUNMAK VE İNSANIN KENDİSİNE VE ÇEVRESİNE HİZMET ETMESİ DEMEKTİR. HAKK İÇİN HALKA VE DOĞAYA HİZMETTİR. - MKA.


1/5****: İnanç, Tutum ve Davranışa Göre Yardım: İnananlar ve Peygamberler, Yardımı Yalnız ve Ancak Allah'tan isterler. Bak: 7/128; 21/112.

1/5****: YARDIM, İNANANLAR VE PEYGAMBERLER YARDIMI YALNIZ VE ANCAK ALLAH'TAN İSTERLER:
Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. 1/5.

Musa kendi toplumuna şöyle dedi: 'Allah'tan yardım dileyin, sabırlı olun. Yeryüzü Allah'ındır, Allah ona, kullarından dilediğini mirasçı kılar. Sonuç, takvaya sarılanlarındır.' 7/128.

Resul şöyle yakardı: 'Rabbim, hak ile hükmet! Bizim Rabbimiz Rahman'dır. Sizin nitelendirmelerinize karşı yardımına başvurulandır, Müsteân'dır.' 21/112.



Ayrıca Bak: 1/1***: İbadet / Allah'a Kulluk: Yalnız Allah'a Yapılır. Bak: 1/1-5; 2/21, 112, 138, 172; 3/150; 4/36, 146; 6/102; 7/29; 10/3; 11/123; 15/99; 16/51, 114; 18/14; 19/65; 20/14; 21/19/, 25, 92; 22/31, 77; 24/55; 29/56; 36/61; 39/2-3, 11, 14, 45, 66; 40/12, 14, 65-66, 84; 51/56; 60/4; 98/5; 106/3.



1/1***: İBADET, YALNIZ ALLAH'A YAPILIR:


Rahman ve Rahîm Allah'ın adıyla... Hamd , âlemlerin Rabbi Allah'adır. Rahman'dır, Rahîm'dir O. Din gününün Mâlik'i, sultanıdır O... Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. 1/1-5.

Ey insanlar! Sizi de sizden öncekileri de yaratan Rabb'inize ibadet edin ki, korunabilesiniz. 2/21.

İş onların sandığı gibi değil! Kim güzel davranışlar sergileyerek yüzünü Allah'a teslim ederse, Rabb'i katında ödülü vardır onun. Korku yoktur böyleleri için; tasalanmayacaklardır onlar... 2/112.

Allah'ın boyasını esas alın. Allah'tan daha güzel kim boya vurabilir! Biz yalnız O'na kulluk ederiz. 2/138.

Ey iman sahipleri! Size verdiğimiz rızkların temizlerinden yiyin ve - eğer kendisine kulluk ediyorsanız - Allah'a şükredin. 2/172.

Hayır, hayır! Sizin Mevlâ'nız Allah'tır. Ve O, yardımcıların en hayırlısıdır. 3/150.

Allah'a kulluk edin. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetim ve öksüzlere, çaresizlere, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa, size bağımlı olanlara iyi ve güzel davranın. Allah, kasılıp böbürlenen şımarıkları sevmez. 4/36.

Ancak tövbe edip hallerini düzelterek Allah'a yapışan ve dinlerini samimiyetle Allah'a özgüleyenler müstesnadır. İşte böyleleri, müminlerle beraber olacaktır. Ve Allah, müminlere yakında çok büyük bir ödül verecektir. 4/146.

Rabbiniz Allah işte budur! İlah yok O'ndan başka. Her şeyin yaratıcısıdır, Haalik'tir O. O'na kulluk/ibadet edin! O her şeye Vekîl'dir. 6/102.

Şunu da söyle: 'Rabbim bana adaleti emretti. Her mescitte yüzlerinizi O'na doğrultun. Dini yalnız O'na özgüleyerek O'na yakarın. Tıpkı sizi ilk yarattığı gibi O'na döneceksiniz.' 7/29.

Şu bir gerçek ki, sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arş üzerine egemenik kurup iş ve oluşu çekip çeviren Allah'tır. O'nun izni olmadıkça hiçbir şefaatçı devreye giremez. İşte bu Allah'tır sizin Rabbiniz. Artık O'na kulluk/ibadet edin. Düşünüp anlamıyor musunuz? 10/3.

Göklerin ve yerin gizli bilgileri Allah'a aittir. Tüm iş ve oluş O'na döndürülür. O halde O'na kulluk et, O'na dayanıp güven! Rabbin, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir. 11/123.

Sana şaşmaz ve kesin bilgi gelinceye kadar Rabbine ibadet et! 15/99.

Allah buyurdu ki: 'İki ilah edinmeyin; O sadece bir tek ilahtır. Yalnız benden korkun.' 16/51.

Allah'ın sizi rızıklandırdığı şeylerden helal ve temiz olarak yiyin! Eğer yalnız O'na kulluk/ibadet ediyorsanız, Allah'ın nimetlerine şükredin. 16/114.

Kalpleriyle aramızda bir bağ kurduk/kalplerini dayanıklı kıldık. Kalkıp şöyle dediler: 'Rabbimiz, göklerin ve yerin rabbidir. O'ndan başka hiçbir ilaha yakarmayız. Aksini yaparsak saçma söz söylemiş oluruz.' 18/14.

Göklerin, yerin ve bunlar arasındaki şeylerin Rabbidir o. O'na kulluk/ibadet et ve O'na ibadette sabırlı ol. O'na adaş olacak birini biliyor musun? 19/65.

'Hiç kuşkulanma ki ben Allah'ım. İlah yoktur benden başka. O halde bana kulluk/ibadet et ve namazını, beni hatırlayıp anmak için yerine getir.' 20/14.

Göklerde ve yerde kim varsa O'na aittir. Ve O'nun katındakiler, O'na ibadet etmekten ne çekinirler ne de yorulurlar. 21/19.

Senden önce hiçbir resul göndermedik ki ona şöyle vahyetmiş olmayalım: 'Gerçek şu: İlah yok benden başka, artık bana kulluk/ibadet edin.' 21/25.

İşte şu sizin ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de Rabbinizim. O halde bana kulluk/ibadet edin. 21/92.

Allah'a ortak koşmadan, hanîfler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgâr onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir. 22/31.

Ey iman edenler! Rükû edin, secde edin; Rabbinize ibadet edin, hayır işleyin ki kurtulabilesiniz. 22/77.

Allah; sizin, iman edip hayra ve barışa yönelik iyilikler yapanlarınıza şu vaatte bulunmuştur: Onlardan öncekileri halef kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka halef kılacak. Onlar için beğenip seçtiği dinlerini yine onlar için güç kaynağı yapacak, onları korkularının arkasından mutlaka güvene ulaştıracak. Bana kulluk/ibadet edecekler, hiçbir şeyi bana ortak koşmayacaklar. Bundan sonra nankörlük edenlerse, yoldan sapanların ta kendileridir. 24/55.

Ey benim iman eden kullarım! Hiç kuşkusuz, benim yerkürem geniştir. O halde, yalnız bana kulluk/ibadet edin. 29/56.

'Bana ibadet edin, dosdoğru yol budur!' demedim mi? 36/61.

Emin ol, bu Kitap'ı biz sana hak olarak indirdik. O halde, dini yalnız Allah'a özgüleyerek O'na kulluk/ibadet et! Gözünüzü açıp kendinize gelin! Arı duru din yalnız ve yalnız Allah'ındır! O'ndan başkasını veliler edinerek, 'biz onlara, bizi Allah'a yaklaştırmaları dışında bir şey için kulluk etmiyoruz.' diyenlere gelince, hiç kuşkusuz Allah onlar arasında, tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü verecektir. Şu bir gerçek ki, Allah, yalancı ve nankör kişiyi iyiye ve güzele kılavuzlamaz. 39/2-3.

De ki: 'Bana, dini yalnız Allah'a özgüleyerek, O'na ibadet/kulluk etmem emredildi.' 39/11.

De ki: 'Ben, dinimi yalnız kendisine özgüleyerek, Allah'a ibadet ediyorum.' 39/14.

Allah yalnız başına anıldığında, ahirete inanmayanların kalpleri nefretle ürperir; O'nun dışındakiler anıldığında ise hemen müjdelenmiş gibi sevinirler. 39/45.

Başkasına değil, sadece Allah'a kulluk/ibadet et; şükredenlerden ol! 39/66.

Bu halinizin sebebi şu: Allah'a, yalnız O'na çağrıldığınızda inkâr etmiştiniz. O'na ortak koşulduğunda ise iman ediyordunuz. Artık hüküm o en yüce, o en büyük olan Allah'ın... 40/12.

Kâfirler hoşlanmasa da siz, dini yalnız O'na özgüleyerek, Allah'a dua edin! 40/14.

Hayy O'dur! Tanrı yoktur O'ndan başka. Dini kendisine özgüleyerek dua edin O'na. Hamd olsun âlemlerin Rabbi'ne! De ki: 'Ben, Rabbimden bana açık seçik ayetler gelince, sizin, Allah'ın berisinden yakardıklarınıza kulluk etmekten yasaklandım. Ben, âlemlerin Rabbi'ne teslim olmakla emrolundum.' 40/65-66.

Hışmımızı gördüklerinde, 'Allah'a, yalnızca O'na inandık, O'na ortak koştuğumuz şeyleri inkâr ettik.' dediler. 40/84.

İbrahim'le, beraberinde olanlarda sizin için çok güzel bir örnek vardır. Hani, onlar toplumlarına şöyle demişlerdi: 'Biz sizden de Allah dışındaki kulluk ettiklerinizden de uzağız. Sizi tanımıyoruz. Sizinle bizim aramızda, siz Allah'a, yalnız Allah'a inanıncaya kadar, sürekli düşmanlık ve nefret olacaktır.' Ancak İbrahim babasına şöyle demişti: 'Senin için hep af dileyeceğim ama Allah'tan sana gelecek şeyi geri çevirme gücüm yoktur. Ey Rabbimiz! Yalnız sana güveniyoruz, yalnız sana yöneliyoruz! Dönüş yalnız sanadır!' 60/4.

Ben, cinleri ve insanları bana ibadet etmeleri/benim için iş yapıp değer üretmeleri dışında bir şey için yaratmadım. 51/56.

Oysa ki onlara, dini yalnız O'na özgüleyerek, dosdoğru yürüyen kişiler halinde sadece Allah'a ibadet etmeleri, namazı kılmaları, zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte budur doğru, eskimez ve aşınmaz din. 98/5.

Bu evin Rabbine ibadet etsinler! 106/3.

MKA.



1/1****: Din yalnız ve ancak Allah'a özgülenir. Bak: 2/139; 7/29; 39/2, 11, 14; 40/14,65; 98/5.



1/1****: DİN YALNIZ VE ANCAK ALLAH'A ÖZGÜLENİR:

2/139: De ki onlara: 'Allah hakkında bizimle tartışıyor musunuz? Oysaki Allah hem bizim Rabb'imizdir hem sizin Rabb'inizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz size. Biz yalnız O'na / Allah'a gönül verenleriz.'

7/29: Şunu da söyle: 'Rabbim bana adaleti emretti. Her mescitte yüzlerinizi O'na doğrultun. Dini yalnız O'na özgüleyerek O'na yakarın. Tıpkı sizi ilk yarattığı gibi O'na döneceksiniz.'

39/2: 'Emin ol, bu Kitap'ı biz sana hak olarak indirdik. O halde, dini yalnız Allah'a özgüleyerek O'na kulluk/ibadet et!'

39/11: ' De ki: 'Bana, dini yalnız Allah'a özgüleyerek, O'na ibadet / kulluk etmem emredildi.'

39/14: 'De ki: 'Ben, dinimi yalnız kendisine özgüleyerek, Allah'a ibadet ediyorum.'

40/14: 'Kâfirler hoşlanmasa da siz, dini yalnız O'na özgüleyerek, Allah'a dua edin!'

40/65: 'Hayy O'dur! Tanrı yoktur O'ndan başka. Dini kendisine özgüleyerek dua edin O'na. Hamt olsun âlemlerin Rabbi'ne!'

98/5: 'Oysa ki onlara, dini yalnız O'na özgüleyerek, dosdoğru yürüyen kişiler halinde sadece Allah'a ibadet etmeleri, namazı kılmaları, zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte budur doğru, eskimez ve aşınmaz din.'

MKA


اِھْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقٖيمَ ﴿٦﴾

Okunuş 
İhdinas siratal mustekîm. 

Y.N. Öztürk 
Dosdoğru giden yola ilet bizi... 

M. Esed 
Bizi dosdoğru yola ilet, 



Dipnot: 1/6*: (İNSANIN KESBİ VARDIR - ALLAH BİLİR - O, KULLARINA ZULMETMEZ. MKA)



1/6**: Yol:Doğru yol üzerinde olmak. Bak: 2/5, 38, 120, 135, 143, 150, 157, 186, 198, 272, 3/73; 4/88, 175; 5/16; 6/71, 82, 87-88, 90, 125, 161; 7/43, 178; 9/33, 115; 10/25, 35; 16/121; 17/97; 18/13, 17; 20/50, 21/51; 22/54; 28/56, 85; 29/69; 31/5; 35/8; 37/118; 38/18, 22-23, 37; 47/17; 48/28; 49/17; 53/23; 61/9; 68/7; 87/3.



1/6**: DOĞRU YOL ÜZERİNDE OLMAK:

Dosdoğru giden yola ilet bizi... 1/6.

İşte bunlardır Rablerinden bir hidayet üzere olanlar, işte bunlardır gerçek anlamda kurtuluşu bulanlar. 2/5.

'Hepiniz oradan aşağı inin.' dedik. Benden size bir yol gösteriş ulaşır da kim bu yol gösterişime uyarsa artık böylelerine hiç bir korku yoktur. Onlar kederle de yüz yüze gelmeyeceklerdir. 2/38.

Sen onların öz milletlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da senden asla hoşnut olmazlar. De ki: 'Allah'ın kılavuzluğu erdirici kılavuzluğun ta kendisidir.' İlimden sana ulaşan nasipten sonra bunların boş ve iğreti arzularına uyarsan, Allah katından ne bir Velî'n olur ne de bir yardımcın. 2/120.

'Yahudi yahut Hıristiyan olun ki doğruya kılavuzlanasınız.' dediler. De ki: 'Hayır, öyle değil. Şirk ve yozlaşmadan uzak bir biçimde, İbrahim milletinden olalım. O, şirke bulaşanlardan değildi.' 2/135.

İşte böyle! Biz sizi, insanlar üstüne tanık olasınız, resul de sizin üstünüze tanık olsun diye, orta yolu izleyen bir ümmet yaptık. Biz, eskiden üzerinde olduğunu kıble haline getirdik ki resule uyanı, ökçesi üstüne gerisin geri dönenden ayıralım. Bu, Allah'ın kılavuzluk ettikleri dışındakilere gerçekten zor gelecektir. Ama Allah imanınızı işe yaramaz hale getirmeyecektir. Şu da bir gerçek ki, Allah öncelikle insanlara karşı çok acıyıcı, çok merhametlidir. 2/143.

Nereden çıkarsan çık, yüzünü Mescid-i Haram'a çevir. Nerede olursanız olun, yüzünüzü ona doğru çevirin ki, insanların elinde sizin aleyhinize bir delil bulunmasın. Onların zulme sapanları müstesna. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Yüzünüzü Mescid-i Haram'a dönün ki, üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım. Ve bu sayede güzeli ve iyiyi bulmanız da umulmaktadır. 2/150.

İşte böyleleri üzerine Rablerinden selamlar, bereketler var, bir rahmet var. İşte bunlardır iyiye ve güzele ermiş olanlar. 2/157.

Kullarım sana benden sorarlarsa ben Karîb'im, gerçekten çok yakınım. Dua edenin çağrısına, bana çağırıp yakardığı anda cevap veririm. Hadi onlar da bana karşılık versinler, bana inansınlar ki doğruyu ve iyiyi bulabilsinler. 2/186.

Rabb'inizden bir lütuf ve bereket istemenizde hiç bir sakınca yoktur. Arafat'tan ayrılıp akın ettiğinizde Meş'ar-i Haram'da Allah'ı zikredin. O'nu, O'nun size gösterdiği gibi anın. Siz bundan önce gerçekten sapıklardan idiniz. 2/198.

Onların iyiyi ve güzeli bulmaları, senin üzerine bir borç değildir. Tam aksine, dilediğini/dileyeni iyiye ve güzele kılavuzlayan Allah'tır. Nimet ve imkândan başkalarına bağışladığınız, esasında sizin öz benlikleriniz lehinedir. Allah'ın yüzünü arzulama dışında bir şey için infak etmiyorsunuz. İnfak ettiğiniz her nimet size tam bir biçimde geri verilir. Ve siz, asla zulme uğratılmazsınız. 2/272.

Dininize uyandan başkasına inanmayın.' Söyle onlara: 'Hidâyet, Allah'ın kılavuzlamasıdır. Size verilenin benzeri bir başkasına veriliyor yahut Rabbinizin katında tartışarak size üstün gelecekler diye mi bütün bunlar?' De ki: 'Lütuf Allah'ın elindedir; onu dilediğine verir. Allah Vâsî'dir, varlığı sürekli genişletir; Alîm'dir, her şeyi en iyi şekilde bilir.' 3/73.

Size ne oluyor da münafıklar hakkında iki gruba ayrılıyorsunuz? Allah onları kazandıkları yüzünden baş aşağı etmişken, Allah'ın saptırdığını yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah'ın şaşırttığına sen asla yol sağlayamazsın. 4/88.

Allah'a inanıp O'na sarılanları O, kendisinden bir rahmetin ve lütfun içine sokacak ve onları kendisine ulaşan dosdoğru bir yola kılavuzlayacaktır. 4/175.

Allah, rızasına uyanları o Kitap'la esenlik ve barış yollarına iletir ve onları kendi izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarıp şaşmayan ve sapmayan dosdoğru yola kılavuzlar. 5/16.

De ki: 'Allah'ın berisinden, bize yarar da zarar da veremeyecek şeylere mi yakaralım? Allah bize kılavuzluk ettikten sonra ökçelerimiz üstüne geri mi döndürelim? O kişi gibi, şeytanlar kendisini ayartıp yeryüzünde şaşkın dolaşır hale getirmişlerdir. Oysaki onun, 'Bize gel!' diye doğruya ve güzele çağıran arkadaşları vardır.' De ki: 'Allah'ın kılavuzluğudur gerçek kılavuzluk. Âlemlerin Rabbi Allah'a teslim olmakla emrolunduk biz.' 6/71.

İman edip de imanlarını herhangi bir zulümle kirletmeyenler var ya, güvende olma/güvenilir olma işte onların hakkıdır; doğruyu ve güzeli yakalayanlar da onlardır. 6/82.

Atalarından, soylarından, kardeşlerinden bir kısmını da... Onları seçtik ve onları dosdoğru bir yola kılavuzladık. Allah'ın yol göstermesidir bu. Kullarından dilediğini bununla iletir iyiye ve güzele. Eğer onlar şirke bulaşsalardı yapıp ettikleri kendilerine yararsız hale gelirdi. 6/87-88.

İşte böyleleri, Allah'ın yol gösterdiği kimselerdir. Sen de onların yolunu izle ve şöyle söyle: 'Ben şu yaptığıma karşılık sizden bir ücret istemiyorum. O sadece âlemlere bir öğüttür.' 6/90.

Allah, iyiye ve güzele götürmek istediğinin göğsünü İslam'a açar. Saptırmak dilediğinin de göğsünü öylesine daraltıp tıkar ki, o, göğe yükseliyormuş gibi olur. Allah, iman etmeyenler üzerine pisliği işte böyle atıverir. 6/125.

De ki: 'Beni, dosdoğru yola Rabbim iletmiştir. Güçlü, pürüzsüz bir dine, hanîf olan İbrahim'in milletine. Müşriklerden değildi o.' 6/161.

Göğüslerinde düşmanlıktan ne varsa söküp atmışızdır. Irmaklar akar altlarından. Şöyle derler: 'Hamdolsun bizi buraya ulaştıran Allah'a. Eğer Allah bize kılavuzluk etmeseydi, biz buraya ulaşamazdık. Andolsun ki, Rabbimizin resulleri gerçeği getirmişler.' Şöyle seslenilir: 'İşte size, yaptıklarınıza karşılık mirasçı kılındığınız cennet.' 7/43.

Allah'ın yol gösterdiği, gerçeğe varmıştır; saptırdıkları ise hüsrana batıp kalmıştır. 7/178.

O, resulünü hidayet ve hak dinle gönderdi ki, müşrikler hoşlanmasa da o dini dinlerin tümünün üstüne çıkarsın. 9/33.

Allah bir topluluğa kılavuzluk ettikten sonra, sakınacakları şeyleri kendilerine ayan-beyan bildirinceye kadar, onların sapıklığına hükmetmez. Allah her şeyi hakkıyla bilendir. 9/115.

Allah, esenlik yurduna çağırır ve dilediğini dosdoğru bir yola kılavuzlar. 10/25.

Şunu da söyle: 'Ortak tuttuklarınızdan kim var hakka götüren?' De ki: 'Allah götürür hakka. Hakka götürebilen mi izlenmeye daha layıktır yoksa kılavuzlanmadıkça yolu bulamayan mı? Peki, ne oluyor size? Nasıl hüküm veriyorsunuz siz?' 10/35.

O'nun nimetlerine şükrediyordu. Allah onu seçip yüceltti ve dosdoğru bir yola kılavuzladı. 16/121.

Allah kime hidayet verirse doğru olan yolu bulan odur. Kimi de şaşırtırsa, böyleleri için O'nun dışında dostlar bulamazsın. Kıyamet günü böylelerini kör, dilsiz ve sağır bir halde yüzleri üstüne sürerek haşrederiz. Varacakları yer cehennemdir ki, alevi dindikçe kızgın ateşini körükleyiveririz. 17/97.

Biz onların haberlerini sana doğru bir şekilde anlatacağız. Şu bir gerçek ki onlar, Rablerine iman etmiş bir yiğitler grubuydu. Ve biz de onların hidayetini artırdık. 18/13.

Güneş'i görüyorsun: Doğduğu vakit mağaralarından sağ tarafa kayar, battığı vakit ise onları sol tarafa doğru makaslayıp geçer. Böylece onlar mağaranın geniş boşluğu içindedirler. Bu, Allah'ın mucizelerindendir. Allah'ın kılavuzluk ettiği, doğruyu bulmuştur. Şaşırttığına gelince, sen ona yol gösteren bir velî asla bulamazsın. 18/17.

Allah, doğru yolda olanların hidayetini artırır. Barışa ve hayra yönelik kalıcı işler, Rabbin katında sevapça daha üstün, sonuç bakımından daha hayırlıdır. 19/76.

Mûsa dedi: 'Rabbimiz, her şeye yaratılışını lütfeden, sonra da yol yordam gösteren kudrettir.' 20/50.

Yemin olsun, İbrahim'e daha önceden, doğruyu bulma gücünü vermiştik. Onu bilmekteydik biz. 21/51.

Kendilerine ilim verilenler onun, senin Rabbinden bir hak olduğunu bilsinler, ona inansınlar da kalpleri ona saygı duysun diye böyle yapılmıştır. Şu bir gerçek ki Allah Hâdî'dir, iman edenleri dosdoğru yola mutlaka ulaştıracaktır. 22/54.

Şu bir gerçek ki, sen istediğin kişiyi doğru yola iletemezsin. Ama Allah, dilediğine kılavuzluk eder. Hidayete erecekleri O daha iyi bilir. 28/56.

Bu Kur'an'ı sana farz kılan, elbette ki seni vaat edilen yere/belirlenen sona götürecektir. De ki: 'Hidayeti getireni de açık bir sapıklık içinde olanı da en iyi Rabbin bilir.' 28/85.

Bizim uğrumuzda didinenleri biz, yollarımıza elbette ulaştıracağız. Allah, güzel düşünüp güzel davrananlarla mutlaka beraberdir. 29/69.

İşte onlardır Rablerinden bir kılavuzlanma üzere olanlar; işte onlardır gerçek kurtuluşu bulanlar. 31/5.

Ya o kişi? Yaptıklarının kötülüğü kendisine allanıp pullanmış da onu güzel görüvermiş. Doğrusu şu: Allah dilediğini/dileyeni saptırır, dilediğini/dileyeni de doğruya ve güzele kılavuzlar. O halde canın onlar için üzüntülere dalmasın. Hiç kuşkusuz, Allah onların ürettiklerini/ortaya koydukları oyunları çok iyi bilmektedir. 35/8. s

Her ikisini dosdoğru yola kılavuzladık. 37/118.

Onlar ki, sözü dinler de en güzeline uyarlar. İşte bunlardır, Allah'ın kılavuzladıkları; işte bunlardır, akıl ve gönül sahipleri. 39/18.

Allah'ın, göğsünü İslam'a açtığı kimse, Rabbinden bir ışık üzerinde olmaz mı? Allah'ın Zikri'ne/Kur'an'a karşı kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun! İşte onlardır, açık sapıklık içindekiler. Allah, sözün en güzelini, birbirine benzer iç içe ikili manalar ifade eden bir Kitap halinde indirmiştir. Rablerinden korkanların ondan derileri ürperir. Sonra da hem derileri hem de kalpleri, Allah'ın Zikri/Kur'an'ı karşısında yumuşar. Bu, Allah'ın kılavuzudur ki, onunla dilediğini/dileyeni hidayete erdirir. Allah'ın saptırdığına gelince, ona kılavuzluk edecek yoktur. 39/22-23.

Andolsun, biz bu Kur'an'da insanlara her türden örnekler verdik ki düşünüp öğüt alabilsinler. 39/27.

Allah'ın kılavuzluk ettiğini ise saptıran olamaz. Allah Aziz ve intikam alıcı değil mi? 39/37.

Kılavuzlarını bulmuş olanlara gelince, Allah onların hidayetini artırmış ve korunma imkânlarını kendilerine vermiştir. 47/17.

O, resulünü hidayet ve hak dinle gönderdi ki, o dini tüm dinlere üstün kılsın. Tanık olarak Allah yeter. 48/28.

İslam'a girmelerini senin başına kakıyorlar. De ki: 'İslamınızı benim başıma kakmayın! Aksine, eğer özü sözü doğru insanlarsanız, sizi imana kılavuzladığı için Allah, hepinizi minnet borcu altına sokar.' 49/17.

Bunlar, sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka şeyler değildir. Onlar hakkında Allah bir kanıt indirmemiştir. Onlar, sadece sanıya, bir de nefislerin hoşlandığı şeylere uyuyorlar. Yemin olsun, onlara hidayet Rablerinden gelmiştir. 53/23.

Resulünü hidayet ve hak dini getirmek üzere o gönderdi ki, ortak koşanlar hoşlanmasa bile, onu tüm dinlerden üstün kılsın. 61/9.

Senin Rabbin, evet O'dur kendi yolundan kimin saptığını en iyi bilen. Ve O'dur kimin doğruya ve güzele kılavuzlandığını en iyi bilen. 68/7.

O ki miktarını, şeklini belirledi, yolunu çizip aydınlattı. 87/3.

MKA.
1/6***: Yol: Doğru / Hak yol Allah'ın gösterdiği, İnananların ve küfre sapmayanların yoludur. Bak:1/6-7; 2/142, 213; 4/68, 175; 5/16; 6/39, 87, 161; 10/25; 14/1, 12; 16/9, 121; 19/43, 22/24, 54; 24/46; 25/57; 29/69; 31/15; 34/6; 38/22; 42/52-53; 43/43; 46/30; 48/2, 20.


1/6***: DOĞRU / HAK YOL ALLAH'IN GÖSTERDİĞİ, İNANANLARIN VE KÜFRE SAPMAYANLARIN YOLUDUR:

Dosdoğru giden yola ilet bizi... Kendilerine nimet verdiklerinin, üzerlerine gazap dökülmemişlerin, karanlık ve şaşkınlığa saplanmamışların yoluna... 1/6-7.

İnsanlar içinden bazı beyinsizler: 'Onları, yönelmekte oldukları kıbleden ne çevirdi?' diyecekler. De ki: 'Doğu da Allah'ın, batı da. O, dilediğini dosdoğru yola kılavuzlar.' 2/142.

İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, peygamberleri müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak gönderdi. Onlarla beraber, anlaşmazlığa düştükleri konularda, insanlar arasında hükmetsinler diye gerçeği taşıyan Kitap'ı hak olarak indirdi. O Kitap'ta anlaşmazlığa düşenler, o Kitap'ın bizzat muhataplarından başkası değildi. Bunlar, kendilerine açık kanıtlar geldikten sonra sırf aralarındaki kıskançlık ve azgınlık yüzünden, çekişmeye girdiler. Sonra Allah kendi izniyle, inananları, üzerinde tartışmaya girdikleri gerçeğe tekrar ulaştırdı, Allah, dilediği kişiyi / dileyeni doğru yola iletir. 2/213.

Ve onları dosdoğru bir yola elbette kılavuzlardık. 4/68.

Allah'a inanıp O'na sarılanları O, kendisinden bir rahmetin ve lütfun içine sokacak ve onları kendisine ulaşan dosdoğru bir yola kılavuzlayacaktır. 4/175.

Allah, rızasına uyanları o Kitap'la esenlik ve barış yollarına iletir ve onları kendi izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarıp şaşmayan ve sapmayan dosdoğru yola kılavuzlar. 5/16.

Bizim ayetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklara gömülmüş sağır ve dilsizlerdir. Allah, dilediği/dileyen kişiyi şaşırtır, dilediğini/dileyeni de dosdoğru yol üzerine koyar. 6/39.

Atalarından, soylarından, kardeşlerinden bir kısmını da... Onları seçtik ve onları dosdoğru bir yola kılavuzladık. 6/87.

De ki: 'Beni, dosdoğru yola Rabbim iletmiştir. Güçlü, pürüzsüz bir dine, hanîf olan İbrahim'in milletine. Müşriklerden değildi o.' 6/161.

Allah, esenlik yurduna çağırır ve dilediğini dosdoğru bir yola kılavuzlar. 10/25.

Elif, Lâm, Râ. Bir kitaptır bu. Ki indirdik sana, çıkarasın diye insanları Rablerinin izniyle karanlıklardan nura; Hamîd, Azîz olanın yoluna... 14/1.

'O, bize yollarımızı göstermişken neden Allah'a tevekkül etmeyecekmişiz? Bize yaptığınız eziyetlere elbette sabredeceğiz. Tevekkül edenler yalnız Allah'a tevekkül etsinler.' 14/12.

Yolu doğrultup denge noktasını bulmak Allah'ın işidir. Ondan sapan da var. Allah dileseydi, sizi toptan hidayete erdirirdi. 16/9.

O'nun nimetlerine şükrediyordu. Allah onu seçip yüceltti ve dosdoğru bir yola kılavuzladı.
16. sure (NAHL) 121. ayet (Resmi: 16/İniş:70/Alfabetik:75)

'Babacığım, bana ilimden, sana ulaşmayan bir nasip geldi. O halde bana uy ki, seni düzgün bir yola ileteyim.' 19/43.

Sözün güzeline ve tatlısına ulaştırılmışlardır; Hamîd olan Allah'ın yoluna ulaştırılmışlardır. 22/24.

Kendilerine ilim verilenler onun, senin Rabbinden bir hak olduğunu bilsinler, ona inansınlar da kalpleri ona saygı duysun diye böyle yapılmıştır. Şu bir gerçek ki Allah Hâdî'dir, iman edenleri dosdoğru yola mutlaka ulaştıracaktır. 22/54.

Yemin olsun, biz açık seçik bilgiler veren ayetler indirdik. Allah, dilediğini/dileyeni dosdoğru yola iletiyor. 24/46.

De ki: 'Onun karşılığında sizden bir ücret istemiyorum; ancak Rabbine varmak için bir yol tutmayı dileyenler istiyorum.' 25/57.

Bizim uğrumuzda didinenleri biz, yollarımıza elbette ulaştıracağız. Allah, güzel düşünüp güzel davrananlarla mutlaka beraberdir. 29/69.

Eğer onlar, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi bana ortak koşman için seni zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada örfe uygun geçin; ama bana yönelenin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz banadır. Yapıp ettiklerinizi size haber vereceğim. 31/15.

Kendilerine ilim verilenler, Rabbinden sana indirilenin, hakkın ta kendisi olduğunu, Hamîd ve Azîz olan Allah'ın yoluna kılavuzladığını görürler. 34/6.

Davûd'un yanına girmişlerdi de onlardan korkmuştu. 'Korkma!' dediler, 'biz iki davacıyız. Birimiz ötekinin hakkını çiğnedi. Şimdi sen, aramızda hak ile hükmet, adaletsizlik etme. Bizi yolun denge noktasına ilet.!' 38/22.

İşte böylece sana da emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nur yaptık. Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yola kılavuzluk etmektesin. 42/52.

Göklerde ve yerdeki her şeyin sahibi olan Allah'ın yoludur o. Gözünüzü açın, bütün iş ve oluşlar Allah'a varır! 42. sure (ŞÛRÂ) 53. ayet (Resmi: 42/İniş:62/Alfabetik:95)

Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl! Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yol üzerindesin. 43/43.

Dediler ki: 'Ey toplumumuz! Biz; Mûsa'dan sonra indirilen, kendinden öncekini doğrulayan, hakka ve dosdoğru yola ileten bir Kitap dinledik.' 46/30.

Ki Allah senin günahından geçmiş olanı da gelecek olanı da bağışlasın, nimetini senin üzerinde tamamlasın ve seni dosdoğru bir yola kılavuzlasın. 48/2.

Allah size, elde edeceğiniz birçok ganimetler vaat etti. Şunu da size aceleden verdi ve insanların ellerini de sizden uzak tuttu ki bu, inananlara bir ibret olsun ve Allah sizi dosdoğru yola kılavuzlasın. 48/20.

MKA.



1/6****: Din: Fıtrat Dini İslam (Haniflik): Müslümanlar (Kendini Allah'a Tam Teslim Edenler) : Doğru / Dosdoğru Yol: (İtikat: İman Esasları: İman:) Sünnetullah: Allah Hadi'dir. 'Allah'a inanıp O'na sarılanları O, kendisinden bir rahmetin ve lütfun içine sokacak ve onları kendisine ulaşan dosdoğru bir yola kılavuzlayacaktır'. Bak: 3/51,101; 4/68, 175, 5/16; 6/39, 153, 161; 7/16; 10/25; 11/56; 15/41; 16/76, 121; 19/36, 43; 23/73; 24/46; 36/4, 61; 37/118; 42/52; 43/43, 64; 46/30; 48/2, 20; 67/22; 81/28.



1/6****: DOĞRU YOL; ALLAH HADİ'DİR. 'ALLAH'A İNANIP O'NA SARILANLARI O, KENDİSİNDEN BİR RAHMETİN VE LÜTFUN İÇİNE SOKACAK VE ONLARI KENDİSİNE ULAŞAN DOSDOĞRU BİR YOLA KILAVUZLAYACAKTIR'

Dosdoğru giden yola ilet bizi... 1/6.

'Allah benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir; o halde, O'na kulluk edin. İşte bu, dosdoğru bir yoldur.' 3/51.

Allah'ın ayetleri size okunuyor, Resulü de aranızda; peki, nasıl küfre sapıyorsunuz? Kim Allah'a sarılırsa dosdoğru yola iletilmiştir o... 3/101.

Ve onları dosdoğru bir yola elbette kılavuzlardık. 4/68.

Allah'a inanıp O'na sarılanları O, kendisinden bir rahmetin ve lütfun içine sokacak ve onları kendisine ulaşan dosdoğru bir yola kılavuzlayacaktır. 4/175.

Allah, rızasına uyanları o Kitap'la esenlik ve barış yollarına iletir ve onları kendi izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarıp şaşmayan ve sapmayan dosdoğru yola kılavuzlar. 5/16.

Bizim ayetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklara gömülmüş sağır ve dilsizlerdir. Allah, dilediği/dileyen kişiyi şaşırtır, dilediğini/dileyeni de dosdoğru yol üzerine koyar. 6/39.

Atalarından, soylarından, kardeşlerinden bir kısmını da... Onları seçtik ve onları dosdoğru bir yola kılavuzladık. 6/87.

Rabbinin yolu işte budur; dosdoğru, kıvamında... Biz öğüt alan bir topluluğa ayetleri ayrıntılı bir biçimde açıkladık. 6/126.

Bu benim dosdoğru yolumdur, onu izleyin, başka yolları izlemeyin! Yoksa bu hal sizi O'nun yolundan uzaklaştırıp parçalara böler. Sakınıp korunasınız diye O bunu önermiştir size. 6/153.

De ki: 'Beni, dosdoğru yola Rabbim iletmiştir. Güçlü, pürüzsüz bir dine, hanîf olan İbrahim'in milletine. Müşriklerden değildi o.' 6/161.

Dedi: 'Beni azdırmana yemin ederim ki, onları saptırmak için senin dosdoğru yolun üzerine kurulacağım.' 7/16.

Allah, esenlik yurduna çağırır ve dilediğini dosdoğru bir yola kılavuzlar. 10/25.

'Ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a dayanıp güvendim. Hiçbir canlı yoktur ki O, onu perçeminden yakalamış olmasın. Hiç kuşkusuz benim Rabbim dosdoğru bir yol üzerindedir.' 11/56.

Buyurdu: 'İşte bana varan dosdoğru yol budur.' 15/41.

Allah şöyle bir örnekleme de yaptı: İki adam; birisi dilsiz; hiçbir şeye gücü yetmez, efendisi/yöneticisi üstüne sadece bir yük. Efendi onu nereye gönderse hiçbir hayır getiremez. Şimdi bu adam, dosdoğru bir yol üzerinde bulunup adaletle emreden kişi ile aynı olur mu? 16/76.

O'nun nimetlerine şükrediyordu. Allah onu seçip yüceltti ve dosdoğru bir yola kılavuzladı. 16/121.

Şüphesiz, Allah, benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O halde O'na ibadet edin. Dosdoğru yol budur. 19/36.

'Babacığım, bana ilimden, sana ulaşmayan bir nasip geldi. O halde bana uy ki, seni düzgün bir yola ileteyim.' 19/43.

Şu bir gerçek ki, sen onları dosdoğru bir yola çağırıyorsun. 23/73.

Yemin olsun, biz açık seçik bilgiler veren ayetler indirdik. Allah, dilediğini/dileyeni dosdoğru yola iletiyor. 24/46.

Dosdoğru bir yol üzerindesin. 36/4.

'Bana ibadet edin, dosdoğru yol budur!' demedim mi? 36/61.

Her ikisini dosdoğru yola kılavuzladık. 37/118.

Tağuttan, ona kulluk etmekten kaçınıp Allah'a yönelenlere müjde var. Muştula kullarıma! Onlar ki, sözü dinler de en güzeline uyarlar. İşte bunlardır, Allah'ın kılavuzladıkları; işte bunlardır, akıl ve gönül sahipleri. 39/17. sure (ZÜMER) 17.

İşte böylece sana da emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nur yaptık. Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yola kılavuzluk etmektesin. 42/52.

Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl! Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yol üzerindesin. 43/43.

Hiç kuşkusuz o, kıyamet saati için bir bilgidir. O halde sakın o saat hakkında şüpheye düşmeyin; bana uyun. Dosdoğru yol budur. 43/61.

'Kuşkusuz, Allah hem benim Rabbimdir hem sizin Rabbiniz. O halde O'na kulluk/ibadet edin! İşte bu, dosdoğru bir yoldur.' 43/64.

Dediler ki: 'Ey toplumumuz! Biz; Mûsa'dan sonra indirilen, kendinden öncekini doğrulayan, hakka ve dosdoğru yola ileten bir Kitap dinledik.' 46/30.

Ki Allah senin günahından geçmiş olanı da gelecek olanı da bağışlasın, nimetini senin üzerinde tamamlasın ve seni dosdoğru bir yola kılavuzlasın. 48/2.

Allah size, elde edeceğiniz birçok ganimetler vaat etti. Şunu da size aceleden verdi ve insanların ellerini de sizden uzak tuttu ki bu, inananlara bir ibret olsun ve Allah sizi dosdoğru yola kılavuzlasın. 48/20.

Peki, yüzüstü kapanarak yürüyen mi daha düzgün gider yoksa dosdoğru yol üzerinde dik ve düzgün yürüyen mi? 67/22.

İçinizden, dosdoğru yürümek isteyen için. 81/28.

MKA.


صِرَاطَ الَّذٖينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّالّٖينَ ﴿٧﴾

Okunuş 
Siratallezine en'amte aleyhim ğayril mağdubi aleyhim ve laddâllîn. 

Y.N. Öztürk 
Kendilerine nimet verdiklerinin, üzerlerine gazap dökülmemişlerin, karanlık ve şaşkınlığa saplanmamışların yoluna... 

M. Esed 
Nimet bahşettiklerinin yoluna; gazab(ın)a uğrayanların ve sapkınlarınkine değil! 



Dipnot: 1/7*: İnanç, Tutum ve Davranışa Göre Gazap. Bak: 2/61, 90; 3/112, 162; 5/60; 7/71, 152; 8/16; 16/106; 20/81, 86; 24/9; 42/16.


1/7*: GAZAP:

Kendilerine nimet verdiklerinin, üzerlerine gazap dökülmemişlerin, karanlık ve şaşkınlığa saplanmamışların yoluna... 1/7.

Siz şöyle demiştiniz: 'Ey Mûsa, biz bir tek yemeğe asla dayanamayız, bizim için Rabb'ine dua et de bize yerin bitirdiklerinden, baklasından, acurundan, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından çıkarıversin.' Mûsa şöyle demişti: 'Siz daha aşağı bir nimeti daha üstün bir nimete mi değişmek istiyorsunuz? İnin bir kasabaya; istediğiniz sizin olacaktır.' Ve üzerlerine zillet, eziklik ve yoksulluk damgası vuruldu, Allah'tan bir gazaba çarpıldılar. Bu böyle oldu, çünkü onlar Allah'ın ayetlerini inkâr ediyor ve haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı. İsyan ettikleri için böyle oldu. Sınır tanımıyor, azgınlık yapıyorlardı. 2/61.

Allah'ın, kullarından dilediğine lütfunun eseri olarak indirdiğini zalimce kıskanarak, Allah'ın vahyettiğini inkar etmeleri uğruna öz benliklerini sattıkları şey ne çirkindir! Bu yüzdendir ki gazap üzerine gazaba çarpıldılar. Gerçeği örtenler için rezil edici bir azap vardır. 2/90.

Allah'tan bir ipe ve insanlardan bir ipe tutunmaları dışında, nerede bulunsalar üzerlerine zillet damgası vurulur. Allah'ın hışmına uğramışlardır. Üzerlerine miskinlik damgası vurulmuştur. Bu böyledir. Çünkü onlar, Allah'ın ayetlerine küfrediyor, haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı; isyan etmişlerdi, zulüm ve azgınlık sergiliyorlardı. 3/112.

Allah'ın hoşnutluğunu izleyen kişi, Allah'ın gazabına uğrayan ve barınağı cehennem olan kişiyle aynı mıdır? Ne kötü varış yeridir o! 3/162.

De ki: 'Allah katında ceza olarak bundan daha kötüsünü size bildireyim mi? Allah'ın lanetlediği, üzerine gazap indirdiğidir o. Allah böylelerinden maymunlar, domuzlar ve tağut uşakları yapmıştır. İşte bunlardır yer bakımından daha kötü, yolun denge noktasını kaybetme bakımından daha şaşkın olanlar.' 5/60.

Hud dedi: 'Rabbinizden bir azap ve gazap indi ya! Haklarında Allah'ın hiçbir kanıt indirmediği, sadece atalarınızın ve sizin uydurduğunuz birtakım isimler hakkında mı benimle çekişiyorsunuz? Bekleyin bakalım, sizinle beraber ben de bekleyenlerdenim.' 7/71.

Buzağıyı ilah edinenler var ya, yakında onlara Rablerinden bir öfke ve dünya hayatında bir zillet ulaşacaktır. İftiracıları böyle cezalandırırız biz. 7/152.

Her kim böyle bir günde, savaşmak için başka bir yer tutmak yahut başka bir birliğe katılmaya gitmek dışında onlara arkasını dönerse, Allah'tan bir gazaba çarpılmış olur. Varacağı yer cehennemdir onun. Ne kötü varış yeridir o! 8/16.

Her kim imanından sonra Allah'a küfür eder, kalbi iman ile yatışmış halde iken baskıyla zorlanan hariç olmak üzere, inkâra göğüs açarsa, böylelerinin üzerine Allah'tan bir gazap iner. Bunlar için büyük bir azap da öngörülmüştür. 16/106.

Size verdiğimiz rızkın temizlerinden yiyin! Bu konuda azgınlık etmeyin! Yoksa öfkem üzerinize çöker. Ve kimin üstüne öfkem inerse o uçuruma gider. 20/81.

Bunun üzerine Mûsa, öfkeli ve ümidi kırık bir halde kavmine döndü. Dedi: 'Ey toplumum! Rabbiniz size güzel bir vaatte bulunmadı mı? Süre mi size uzun geldi yoksa Rabbinizden üzerinize bir gazabın inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz söze ters davrandınız?' 20/86.

Bu durumda kadının beşinci sözü, suçlayan erkek doğru söyleyenlerdense, 'Allah'ın gazabının kendisi üzerine olması'nı söylemekten ibarettir. 24/9.

Kabul edilişinin ardından Allah hakkında tartışmaya girenlerin delilleri Rableri katında geçersizdir. Bunların üzerlerine öfke, kendilerine şiddetli bir azap vardır. 42/16.

MKA.



1/7**: İnsanın Kendisine ve Çevresine Karşı Ahlaki Sorumlulukları: İyi ve Övülen Tutum ve Davranışlar (Salih Ameller / İyi İşler/ İyi Eylemler): Genel Olarak İyilik ve Doğruluk: Rahmet: Allah'ın İnananlar / Müminler üzerindeki nimeti ve nimetini tamamlaması. Bak: 2/47, 105, 122, 150, 211, 231; 4/54, 69-70, 73, 94, 113; 5/3, 6, 11, 20, 23, 110; 6/53, 75; 7/74; 12/6; 14/28; 33/17, 37, 47; 35/3; 52/29; 68/2, 4.



1/7**: RAHMET, ALLAH'IN İNANANLAR / MÜMİNLER ÜZERİNDEKİ NİMETİ VE NİMETİNİ TAMAMLAMASI:

Kendilerine nimet verdiklerinin, üzerlerine gazap dökülmemişlerin, karanlık ve şaşkınlığa saplanmamışların yoluna... 1/7.

Ey İsrailoğulları! Size lütfettiğim nimetimi, sizi âlemlere üstün kıldığımı hatırlayın. 2/47.

Ehlikitap'ın küfre sapanlarıyla müşrikler, Rabb'inizden size bir hayır indirilmesini istemezler. Ama Allah, rahmetini dilediğine özgüler. Allah, büyük lütfun sahibidir. 2/105.

Ey İsrailoğulları! Size lütfettiğim nimetimi hatırlayın. Ben sizi âlemlerden daha üstün kılmıştım. 2/122.

Nereden çıkarsan çık, yüzünü Mescid-i Haram'a çevir. Nerede olursanız olun, yüzünüzü ona doğru çevirin ki, insanların elinde sizin aleyhinize bir delil bulunmasın. Onların zulme sapanları müstesna. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Yüzünüzü Mescid-i Haram'a dönün ki, üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım. Ve bu sayede güzeli ve iyiyi bulmanız da umulmaktadır. 2/150.

Sor İsrailoğulları'na, onlara nice açık ayet verdik. Kim Allah'ın nimetini, o kendisine geldikten sonra başka kılığa sokarsa kuşku duymasın ki, Allah'ın azabı pek zorludur. 2/211.

Kadınları boşadığınızda, bekleme sürelerini tamamladılar mı ya onları örfe uygun olarak tutun yahut da örfe uygun olarak serbest bırakın. Onları, zulmetmeniz için, zararlarına bir biçimde, tutmayın. Bunu yapan, öz benliğine zulmetmiş olur. Allah'ın ayetlerini eğlence aracı yapmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini ve kendisiyle size öğüt vermek için indirdiği Kitap'ı ve hikmeti hatırlayın. Allah'tan korkun ve bilin ki, Allah her şeyi çok iyi bilmektedir. 2/231.

Hep birlikte Allah'ın ipine yapışın, fırkalara bölünüp parçalanmayın; Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Birbirinizin düşmanı idiniz, Allah kalplerinizi uzlaştırıp kaynaştırdı da O'nun nimeti sayesinde kardeşler haline geldiniz. Ateşten bir çukurun kenarında idiniz; sizi oradan kurtardı. Allah size ayetlerini bu şekilde açıklıyor ki, doğruya ve güzele yol bulasınız. 3/103.

Yoksa insanları, Allah'ın lütfundan kendilerine verdiği nimet yüzünden kıskanıyorlar mı? Evet biz, İbrahim Ailesi'ne de Kitap'ı ve hikmeti vermiş, onlara çok büyük bir mülk de lütfetmiştik. 4/54.

Allah'a ve resule itaat eden kişilere gelince, bunlar, Allah'ın kendilerine nimet verdikleriyle beraberdirler. Peygamberlerle, hak dostlarıyla, şehitlerle, hayır ve barışı sevenlerle. Ne güzel dosttur bunlar! Böylesi bir beraberlik Allah'ın lütfudur. Her şeyi bilici olarak Allah yeter. 4/69-70.

Eğer size Allah'tan bir lütuf erişirse o -sizinle kendisi arasında hiçbir sevgi yokmuş gibi- şöyle diyecektir: 'Keşke ben de onlarla olsaydım da büyük bir başarı kazansaydım!' 4/73.

Ey iman edenler! Allah yolunda gaza için dolaştığınızda, iyice anlayıp dinleyin de size selam verene / barış teklifi sunana 'Sen mümin değilsin!' demeyin. İğreti hayatın menfaatine göz dikiyorsunuz ama Allah katında çok ganimetler vardır. Önceden siz de öyle idiniz ama Allah size lütufta bulundu. O halde, iyice araştırın, anlayın dinleyin. Çünkü Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır. 4/94.

Eğer Allah'ın senin üzerindeki lütfu ve rahmeti olmasaydı, onlardan bir grup seni şaşırtmaya mutlaka yeltenecekti. Ama onlar kendilerinden başkasını saptıramazlar. Ve sana hiçbir şekilde zarar veremezler. Allah sana Kitap'ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah'ın senin üzerindeki lütfu çok büyüktür. 4/113.

Şunlar size haram kılınmıştır: Boğazlanmayarak ölmüş hayvanın eti, kan, domuz eti, üzerine Allah'tan başkasının adı anılmış, boğulmuş, vurulmuş, yuvarlanmış, süsülmüş, canı üzerineyken yetişip kestikleriniz müstesna olmak üzere canavar tarafından yırtılmış ve dikili adak taşları üzerinde boğazlanmış hayvanlar ve bir de fal oklarıyla kısmet paylaşmanız... Bütün bunlar birer sapıştır. Küfre batmış olanlar bugün dininizden ümitlerini kestiler. Artık onlardan korkmayın, benden korkun! Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'ı / Allah'a teslim olmayı seçtim. Şu da var ki, her kim ciddi bir açlıkla yüz yüze gelir de günaha kaçmak maksadı olmaksızın onlardan yemek zorunda kalırsa, elbette Allah Gafûr ve Rahîm'dir. 5/3.

Ey iman sahipleri! Namaza duracağınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın; başlarınızı meshedin ve topuklara kadar ayaklarınızı meshedin / yahut yıkayın. Eğer cünüp iseniz iyice temizlenin! Hasta yahut yolculuk halinde iseniz yahut biriniz tuvaletten gelmişse yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız temiz bir toprakla teyemmüm edin: Yüzlerinizi ve ellerinizi ondan meshedin. Allah size zorluk çıkarmak istemiyor. Ancak sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor ki, şükredebilesiniz. 5/6.

Ey iman edenler! Allah'ın, üzerinizdeki nimetini hatırlayın! Hani bir topluluk ellerini size uzatmaya niyet etmişti de Allah onların ellerini sizden çekmişti. Allah'tan sakının! Müminler yalnız Allah'a tevekkül etsinler! 5/11.

Mûsa, kavmine şöyle demişti: 'Ey toplumum! Allah'ın, üzerinizdeki nimetini hatırlayın. İçinizde peygamberler vücuda getirdi, sizi krallar yaptı, âlemlerden hiç kimseye vermediklerini size verdi.' 5/20.

İçine ürperti düşenlerden, Allah'ın nimet verdiği iki adam dedi ki: 'Onların içine kapıdan girin. Oraya girdiğinizde galip geleceksiniz. Eğer inananlar iseniz yalnız Allah'a güvenin.' 5/23.

Hani, Allah şöyle demişti: 'Ey Meryem'in oğlu İsa! Senin ve annenin üzerindeki nimetimi hatırla. Seni Ruhulkudüs'le desteklemiştim, beşikte iken ve erginlik çağında insanlarla konuşuyordun. Sana Kitap'ı, hikmeti, Tevrat'ı, İncil'i öğretmiştim. Benim iznimle çamurdan kuş görünümünde bir şey yaratıyor, içine üflüyordun da o benim iznimle kuş oluyordu. Doğuştan körü, abraşı benim iznimle iyileştiriyordun. Benim iznimle ölüleri çıkarıyordun. İsrailoğullarını senden uzak tutmuştum. Hani, sen onlara açık-seçik ayetleri getirdiğinde, küfre sapanları şöyle deyivermişti: 'Açık bir büyüden başka bir şey değil bu.' 5/110.

Biz böylece onların bir kısmını diğer bir kısmıyla imtihana çektik ki, şunu söylesinler: 'Allah aramızdan şunlara mı lütufta bulundu?' Allah şükredenleri daha iyi bilmiyor mu? 6/53.

Böylece biz İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk ki, gerçeği görüp bilerek inananlardan olsun. 6/75.

'Hatırlayın ki, Allah sizi Ad'dan sonra halefler yaptı ve yeryüzünde sizi yerleştirdi. O'nun düzlüklerinde saraylar kuruyorsunuz, dağlarını yontup ev yapıyorsunuz. Artık Allah'ın nimetlerini anın da fesat çıkararak yeryüzünü berbat etmeyin.' 7/74.

İşte böyle! Rabbin seni seçip yüceltecek, olayların ve sözlerin tevilinden, sana bir şeyler öğretecek, hem senin hem Yakub soyunun üzerinde nimetini tamamlayacaktır. Tıpkı bundan önce ataların İbrahim ve İshak üzerine o nimeti tamamladığı gibi. Şu kesin ki, senin Rabbin Alîm'dir, Hakîm'dir. 12/6.

Bakmadın mı şunlara ki, Allah'ın nimetini inkârla / nankörlükle değiştirdiler ve toplumlarını helâk yurduna kondurdular. 14/28.

De ki: 'Allah size bir kötülük murat eder yahut bir rahmet dilerse, Allah'la aranıza kim girebilir?' Onlar kendileri için, Allah'tan başka ne bir dost bulabilirler ne de bir yardımcı. 33/17.

Hani sen Allah'ın nimetlendirdiği, senin de lütufta bulunduğun kişiye 'Eşini yanında tut, Allah'tan kork!' diyordun ama Allah'ın açıklayacağı bir şeyi de içinde saklıyordun; insanlardan çekiniyordun. Oysaki kendisinden korkmana Allah daha layıktır. Zeyd o kadından ilişiğini kesince onu sana nikâhladık ki, evlatlıkları eşleriyle ilişkilerini kestiklerinde, müminler için o kadınlarla evlenmede bir güçlük olmasın. Zaten Allah'ın emri yerine getirilmiştir. 33/37.

Ve muştula inananlara: Kendilerine Allah'tan büyük bir lütuf vardır. 33/47.

Ey insanlar, Allah'ın, üzerinizdeki nimetini anın! Allah'tan başka yaratıcı mı var? Sizi gökten ve yerden rızıklandırır. O'ndan başka ilah yoktur. Hal böyle iken nasıl oluyor da yüz geri çevriliyorsunuz? 35/3.

Artık hatırlat, öğüt ver! Rabbinin nimetine yemin olsun ki, sen ne kâhinsin ne de cin çarpmış. 52/29.

Ki sen, cin tasallutuna uğramış değilsin; Rabbinin nimeti sayesinde, 68/2.

Ve gerçekten sen, çok büyük bir ahlak üzerindesin. 68/4.

MKA.



KURAN'I VE ATATÜRK'Ü ANLAMAK



İnanç / itikat, insanların kişisel seçim, tercih ve sorumluluğu; eylemleriyle beraber Dünya hayatındaki sınavıdır.

İslami İtikada göre:

ALLAH, indirdiği (Vahiy) ve gösterdiği (Kâinat ve İnsan) Kitaplarında, insanlara Hak ile batılı / iyi ile kötüyü / doğru ile yanlışı / güzel ile çirkini anlatıp gösterir. Dileyene / dilediğine bunları ayırt etme gücünü verir.

ALLAH, İnsanlara seçim ve tercihlerine göre yol gösterir, onları kılavuzlayıp hidayete erdirir.

ALLAH, peygamberlerini sadece TEBLİĞ (Hakikati Duyurma), İNZAR (Uyarma) ve TEBŞİR (Müjdeleme) ile görevlendirmiş ve yetkilendirmiştir.

Allah'ın peygamberlerine indirdiği vahiy kitapları, insanlar için yolladığı mesajlarıdır. Allah mesajlarını seçtiği peygamberlerine / elçilerine, toplumun anlaması için o toplumun diliyle göndermiştir.

Allah'ın elçisi / resulü olan son peygamber de (Hz. Muhammed), tüm insanlar için kendisine Arapça olarak indirilen /vahyedilen Allah sözünü (Kuran) , ana dili Arapça olmayan toplumlara, anlamaları için, o toplumların diliyle konuşan kendi elçileriyle göndermiş ve tebliğ etmiştir.

Allah Kuran'da: 'Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.' (17/İSRA/36) buyurmuştur.

Atatürk de: 'Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın' (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.

Atatürkçü düşünceye göre toplumların temel kurumlarından birini oluşturan din, evrende meydana gelen ve açıklanabilen olayların ötesindeki, ilmin sınırı ilerisindeki gerçeği insanların anlaması, onunla temas etmesi ve ona uygun olarak yaşama çabasıdır. Vahye dayanan dinlerin temel görevi, insanların kişiler olarak tek tek ulu bir varlık olan Allah'a bağlanmalarını sağlamaktır ('Din' Atatürkçülük: Atatürkçü Düşünce Sistemi, Üçüncü Kitap, MEB Yayını, İstanbul 1984, A.g.m., s. 225.)

Atatürk şöyle demiştir: 'Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur. Yalnız şurası vardır ki din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır' (Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, Atatürk Araştırma Merkezi yayını, Ankara 1999 s.228), 'Milletimiz din ve dil gibi iki kuvvetli fazilete sahiptir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz'(Kocatürk, a.g.e., s.233.)

'Büyük dinimiz, çalışmayanın insanlıkla alâkası olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler zamanın yeniliklerine uymayı kâfir olmak sanıyorlar. Asıl küfür, onların bu zannıdır. Bu yanlış yorumu yapanların amacı, İslâmların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, beyinledir.' (Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri II, Toplayan: Nimet Unan; Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yayınları: I, İkinci Basım, 1959, s.128.) diyen Atatürk, milletimizin dinini kaynağından öğrenmesi için çalışmıştır.

Elmalılı Hamdi Yazır'ın, günümüzde de önde gelen İslam âlimleri tarafından da hala en güvenilir tefsir olarak kabul edilen, Hak Dini Kur'an Dili (Kuran'ı Kerim'in Türkçe Tefsiri), Atatürk'ün Diyanet İşleri Başkanlığı'na verdiği talimatı üzerine yazdırılmıştır. Atatürk, bu eseri devlet eliyle bastırarak halka ücretsiz ve / veya çok ucuz bir ücretle dağıttırmıştır. Kurân-ı Kerim'in Türkçeye çevrilmesi için Mehmet Akif'e teklif götürmüştür..

Görüldüğü gibi Atatürk, milletimizin dinini en iyi şekilde öğrenmesi için onlara Türkçe eserler sunmuştur.

(Konularına Göre Kuran Mesajı ve Resul Kur'an'ın Kur'an Tefsiri derleme çalışmalarını yapmamın bir gerekçesi de budur. MKA)

Ancak O, dini çıkarlarına alet edip toplumu geriletenlerle sürekli bir mücadele halinde idi. Bu konudaki düşüncelerini de şöyle ifade etmiştir: Dinden maddî menfaat temin edenler, iğrenç kimselerdir. İşte biz, bu vaziyete karşıyız ve buna müsaade etmiyoruz. Bu gibi din ticareti yapan insanlar, saf ve masum halkımızı aldatmışlardır. Bizim ve sizlerin asıl mücadele edeceğimiz ve ettiğimiz bu kimselerdir. (Kocatürk, a.g.e., s.77)

Kulak, göz ve gönlünü kapatarak kendini Kuran'ı ve/veya Atatürk'ü anlamamak için şartlandıran 'bağnaz' ların asla bilmeyecekleri gerçek, 'Samimi bir Mümin ve Müslim olmak, bilinçli bir Atatürkçü olmaya engel değildir. Samimi bir Atatürkçü olmak da bilinçli bir Mümin ve Müslim olmaya engel değildir.' gerçeğidir.

Toplumumuzun kendini okumuş, tahsilli, aydın ve Atatürkçü olarak kabul eden ve / fakat Kuran'ın gerçek muhtevasından haberdar olmayan kesimi, Kuran'a uzak durmaktadır. Böyle yapmakla da, Atatürk'ün yapıp istediği gibi Kuran konusunda, din konusunda bilgili ve donanımlı olmak yerine, bilgisiz ve cahil kalma kararlılığını sürdürmektedir.

Kuran söylemlerinin dışında toplumu yönlendiren yobaz ve yarı cahillerin uydurmalarına / hurafelerine / iftiralarına karşılık, 'Hayır! Yanlış, o öyle değil. Kuran' da bu konuda şöyle denmektedir' diyememek ve hatta dini konuları tartışmaktan kaçınmak / kaçmak, Kuran'a göre yanlıştır, Atatürkçüyüm diyene ise hiç yakışmaz.

Her devirde ve günümüzde, 'Kuran'daki İslam' yerine, Allah'a iftira atarak / Allaha isnat ederek, Allah adına din uyduranlar, dini gerçek amacından saptırarak sahte din üreten, Kuran söylemiyle 'ŞİRK' (Allah'a ortaklık) koşan 'Allah ile aldatanlar' olmuştur, olacaktır.

Cumhuriyet Türkiyesinde de, 'Atatürkçü Düşünme Sistemi Uygulaması' yerine, Atatürk'ü kişisel inanç ve anlayışına siper eden, Atatürk'e iftira atarak / Atatürk'e isnat ederek, Atatürk adına laiklik ilkesini amacından saptırarak Atatürk'ün yaptıklarına uymayan söylem ve eylemleri olan 'Atatürk ile aldatanlar' olmuştur, olacaktır.

Allah'ın istediği gibi bir Mümin ve Müslim olabilmenin yolu ile dini anlama konusunda Atatürk'ün gösterdiği yol aynıdır. O yol Kuran'ın gösterdiği yoldur.

Türkiye'nin Atatürkçü Düşünce Sistemindeki lâiklik anlayışı, hiçbir şekilde dine karşı olmamıştır. İslâm dinini, maneviyatı, ahlakiyatı reddetmiş değildir. Atatürk, siyaset sahnesinde sömürülmekten kurtarmakla dini yüceltmiştir.

Ayrıca, Türkiye Cumhuriyetinin lâik devlet anlayışını, Marksizmin her türlü dini inancı ve Allah'ı reddeden ateizmi ile asla karıştırmamak lazımdır Ne Atatürk, ne de devrimin öğretisini ortaya koymaya çalışmış olan aydınlar, hiçbir zaman din düşmanlığı etmemişlerdir. Atatürk'ün çabası toplum yaşamını laik bir temele oturtmaya yöneliktir. (Atatürk Yolu, Turhan Feyzioğlu koordinatörlüğünde bir ekip tarafından hazırlanmıştır, Atatürk Araştırma Merkezi yayını, Ankara 1987, s.218-219.)

Çağdaş bir devlet içinde mutlu bir yaşam sürdürebilmek için, Atatürk ilke ve inkılâplarını tam anlamıyla anlamalı ve hayata geçirmeliyiz. Dinin kişisel kazanç ve politik çıkar sağlamak amacıyla kullanılmasına, her iyi ve güzel şey karşısında onu yok edecek gerici kuvvet oluşturmak için alet edilmesine engel olan lâiklik ilkesine sahip çıkmalıyız.

Ardına düşüp alınan yolun 'Allah ile aldatanlar' ve/veya 'Atatürk ile aldatanlar' ın yolu olup olmadığını anlamanın yolu da Kuran'ı anadilde okuyup içindeki mesajı algılayıp anlamaktır.

'Gerçek şu ki, insan için çalışıp didindiğinden başkası yoktur. Ve onun çalışıp didinmesi yakında görülecektir. Sonra karşılığı kendisine hiç eksiksiz verilecektir.' (53/NECM/39-41)

Allah'ın Selam, Rahmet ve Bereketi ile Mağfiret ve Hidayeti, Dileyenin üzerine olsun.

M. Kemal Adal
adalkemal1@gmail.com

YALANLAMAK VE REDDETMEK İÇİN, İNANMAK VE HERŞEYİ KABUL ETMEK İÇİN, KONUŞMAK VE NUTUK ÇEKMEK İÇİN OKUMAYIN !.. TARTMAK, KIYASLAMAK VE DÜŞÜNMEK İÇİN OKUYUN! (F. BACON)

LAİKLİK VE BAĞNAZLIK

Değerli bir okur, Siyasal ve maddi çıkarları için İslam dinini istismar eden din tüccarlarına verdiğim cevaplarda, Kuran ayetlerine atıfta bulunmamı eleştiriyor ve 'Aklın gereği olan en yalın gerçekler için dayanak olarak neden illâ da ayet aramış ve sıralamış olduğunuzu anlayabilmiş değilim
… Bunu akıl etmek için ayet gerekmez. Bu husus, asgarî bir zekâya sahip olmak kaydıyla Müslüman olmayanların dahi genel kültürleri icabı bilebilecekleri bir husustur' diyor.

Demokrasinin olmazsa olmaz şartı olan 'laikliğin' özümsendiği ülkelerde, koyu dindar da olsa, hiç kimse içinde yaşadığı demokratik laik devleti, dini esaslara dayalı bir rejime dönüştürmeye çalışmaz.

Aynı şekilde, demokratik laik düzeni içselleştirmiş siyasi partiler de, dini istismar ederek ve sömürerek rejimi değiştirmeye çalışmaz. Söz konusu siyasi partiler, bırakın rejim değişikliğini, dini siyasete alet ederek oy kapmayı bile akıllarına getirmezler.

Diğer taraftan, demokrasiyi ve laikliği özümsemiş bilinçli seçmen de, koyu dindar da olsa, dini değerleri istismar eden siyasi partilere pirim vermezler ve bu tür siyasetçileri baş tacı yapmazlar.

Netice olarak, hepimizin özlemini çektiğimiz gerçek demokrasiler:

' Ağaya, beye, hocaya, efendiye, şeyhe, şaha ve padişaha hür iradesini teslim etmeyen, biat etmeyi insan onuruna yakıştıramayan, aklı hür ve vicdanı hür bireyler ister.
' Tarikatlar, cemaatler ve aşiretler, bireysel özgürlükleri ve demokratik hakları ipotek altına alamazlar.
' Eğer demokrasimizle, siyasi partilerimizle ve seçmenimizle bu olgunluğa ulaşmış olsaydık; ağızlarını din, iman, peygamber ve Allah adıyla eğip büken din tüccarları ortalıkta cirit atamazdı. Seçmenlerimiz de bu gibi sahtekârlara kanarak onları başlarının üstüne koymazlardı.
' O zaman, benim gibi birisi de 'Ey millet dindar geçiniyorsunuz ama din bu değil, bu hayâsızlar sizi Allah adıyla aldatıyorlar, gözünüzü açın ve aldanmayın, şimdiye kadar defalarca aldatılmaktan ve sömürülmekten bıkmadınız mı?' diyerek dini referanslara atıfta bulunmak ihtiyacını duymazdı.

Bu gün maalesef;

1. Bu ülkenin vatansever gerçek aydınları, din tüccarı yobazlara yenilmiştir.
2. Bu ülkenin öğretmenleri, cami imamlarına yenilmiştir ( gerçek aydın imamları tenzih ederek söylüyorum).
3. Bu ülkenin sözde Atatürkçüleri, gerçek Atatürkçülüğün esasını özümseyemedikleri için Türkiye Cumhuriyeti ile hesabı olanların torunlarına meydanı kaptırmışlardır.
4. Bu Cumhuriyetin bazı anayasal kurumları tarikatların ve cemaatlerin denetimine geçmiştir.
5. Bu ülkenin pek çok yerinde medeni hukuk düzeni değil, tarikat ve cemaatlerin yarattığı mahalle baskısı geçerlidir.

Kendi kendinize hiç sordunuz mu, bu Cumhuriyet bu kadar çok Cumhuriyet karşıtını nasıl üretti? Laiklik taraftarı Cumhuriyetçiler bu halkı neden kaybettiler ve Cumhuriyetle hesabı olanlar bu halkı nasıl yanlarına çektiler? Tarikatlar ve cemaatler birdenbire, adeta devlete meydan okuyacak şekilde nasıl güç odakları haline geldiler?

Çünkü bu Cumhuriyetin Atatürkçü geçinen elitleri halktan koptu. Yazılı ve görsel medyada, sıradan vatandaşın anlamayacağı tumturaklı laflarla, birbirlerine ne kadar entelektüel olduklarını kanıtlama yarışı içine girdiler. Hedef kitleleri sıradan vatandaş değildi ve halka ulaşmak gibi bir dertleri yoktu.

Beğenmediğimiz din tüccarları (siyasal İslamcılar) ile Cumhuriyetle hesabı olanlar ise, vatandaşın anlayacağı tarzda sade, basit ve anlaşılır cümlelerle halka ulaşmayı ve onların dini hassasiyetlerine hitap etmeyi bildiler.

Prof. Dr. Şerif MARDİN'e göre; ' Mahalle baskısı denen olgu, sınıf, gelenek ve din gibi öğelerden meydana gelen bir kültür karışımıdır. Eylem ve söylemleriyle bu kültür karışımının dışına düşenler ve bu karışımın kökenini anlayamayanlar kaybediyor. Buna, halkı anlama birikimi de diyebiliriz. Örneğin; Turan GÜNEŞ, Paris'te eğitimini almış ve batı kültürüyle yetişmiş tam anlamıyla laik bir politikacıydı. Ama Batı kültürünü Türk kültürüyle bağdaştırarak halkı batının değerleriyle buluşturmayı başarmış ve yönlendirebilmiş bir politikacıydı' diyor.

Bu ülkenin vatansever aydınlarına öneriyorum;
' Lütfen, kenar mahalle ve köy kahvelerine gidip, oradaki insanlarla sohbet ediniz.
' Köy öğretmeni ve cami imamlarıyla konuşunuz.
' Mahalle esnafının düşüncelerini öğrenmeye çalışınız.
' Siyasal İslamcılar tarafından hiç aksatılmadan düzenlenen ev sohbetlerinde neler konuşulduğunu ve ev hanımlarına nasıl ulaşıldığını gözlemlemeye çalışınız.
' Ayrıca, Ortadoğu Uzmanı Fransız Profesör Gilles KEPEL tarafından yazılmış olan CİHAT isimli kitabı okuyunuz.

Bu kitapta İran, Mısır, Fas, Cezayir, Tunus, Pakistan, Afganistan ve Endonezya gibi Müslüman ülkelerde radikal İslamcıların halkı nasıl yanlarına çektiklerini, yönetimlere nasıl nüfuz ettiklerini ve din adına yapılan katliamları okuyacaksınız ve Türkiye'de uygulanan yöntemlerle birebir örtüştüğünü göreceksiniz.
Size bazı gözlemlerimi aktarmak istiyorum:

1. Televizyonlarda ve mitinglerde 'kahrolsun şeriat yaşasın laiklik' diye bağıran sözüm ona Atatürkçü elit, Cumhuriyeti koruduğunu zannediyor.

Bildiğiniz gibi şeriatın lügat anlamı hukuk demektir. Fakat kenar mahalle ve köy kahvelerindeki sıradan vatandaşla konuştuğunuz zaman 'Beyim şeriat demek İslam ve Kuran-ı Kerim demektir. Bu dinsiz laikler benim dinime küfrediyor ' diyorlar. Vatandaşın kafasında bu algıyı yarattıktan sonra, bu halkın laik Cumhuriyete sahip çıkmasını nasıl bekleriz?

2. İşte size, gazetelere yansıyan bir haber; 'Eylül ayında bir belediye tarafından düzenlenen 'Demokrasi ve Anayasa' konulu panelde, konuşma yapan bir yazar;

'Şu an benim karşımda güzel bayanlar oturuyor, onlar da benim gibi insan. Türbanlı bir bayan görünce erkekliğimi hissediyorum' diyor.

Bu 'hakaret' üzerine, salonda bulunan 'başörtülü hanımlar' toplantıyı terk edince, içeride kalanlar 'slogan' atmaya başlıyor: 'Türkiye laiktir, laik kalacak!'

Eğer bu haber doğruysa, bu kadarına da pes diyorum. Laikliği ve laik Cumhuriyeti savunmak bu mudur? Bu Mütedeyyin dindar sıradan vatandaşı laikliğe ve laik Cumhuriyete düşman etmez mi? Din tüccarlarının ekmeğine yağ sürmez mi? Böyle Atatürkçülük mü olur?

3. Bu gibi saçmalıklar nedeniyle, dini siyasal çıkarları için kullanmayı alışkanlık haline getiren birilerinin 'Referandumda evet oyu vermek vaciptir ve umreye gitmekten daha sevaptır ' sözü, bu ülkenin mahallelerinde ve camilerinde süratle dolaştırılmış, imamlar tarafından cemaate yeminler ettirilmiştir.

4. Yine bu ülkenin insanları, İslami holdingler kuracağız ve sizlere kar payı vereceğiz diyen din tüccarları tarafından Allah adı kullanılarak defalarca aldatılmıştır. Mütedeyyin dindarların dişlerinden ve tırnaklarından arttırdıkları birikimleri böylece yok edilmiştir. Bütün bu acı deneyimlere rağmen; din, iman, Allah ve peygamber sözlerini kullanarak insanlarımızı hala aldatmak mümkündür ve bunun en son örneği Deniz Feneri (Av)'dir.

5. Lafa gelince, Müslümanlığı hiç kimseye bırakmayan birtakım insanlar, 13 yaşındaki kız çocuklarına bile cinsel tacizde bulunabilmekte ve bu ahlaksızlıkları ortaya çıkınca, belki imam nikâhı kıymıştır diyerek dini bir mazeret uydurma hayâsızlığına sığınmaktadırlar.

6. Helal gıda, helal giyim, helal evlilik sitesi ve helal seks mağazası gibi akla hayale gelmedik her alanda dini değerler ve semboller fütursuzca istismar edilmektedir.

7. Bugün yazılı medyanın %60'ı ve Görsel medyanın % 70'i siyasal İslamcıların eline geçmiştir. Bu medya kuruluşları dini değerleri kullanarak bıkmadan usanmadan 365 gün 24 saat Atatürk Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesine ve temel kurumlarına saldırmaktadırlar. Türk Ordusu mensuplarını İslam karşıtı olmakla itham eden yayınlardan etkilenen bir okuyucunun gönderdiği yorum söyle:

' Bu Orduyu 3'e bölüp; bir kısmını Ermenilere, bir kısmını Yunanlılara, bir kısmını Yahudilere verelim. Biz de kurtulalım
… Bizim askerimiz dimimize karşı, geleneklerimize karşı, Osmanlıya karşı, tarihimize karşı, milletimize karşı, ne diye besliyoruz bunları' Size bu tür binlerce okuyucu yorumu gösterebilirim.

Arz ettiğim bu örnekler; bölücüler, siyasal İslamcılar ve din tüccarları tarafından, mütedeyyin Müslümanların dini duygularının nasıl istismar edildiklerini, beyinlerinin nasıl yıkandığını ve nasıl yönlendirildiklerini göstermektedir. Dini alanın tamamen din tüccarlarına, tarikatlara ve cemaatlere terk edilmesinin bedelinin ağır olacağı endişesini taşımaktayım.

Halk dalkavukluğu yapmadan açıkça konuşmak gerekirse;
' Bugün halkımızın ortalama eğitim seviyesi ilköğretim düzeyindedir.
' Aşiret, tarikat ve cemaatler, sosyal hayatın kılcal damarlarına kadar nüfuz etmiş olup, sorgusuz sualsiz itaat (biat) kültürü yaygınlaşmıştır.
' Bu nedenle, insanlarımızda okuduklarını ve dinlediklerini sorgulama alışkanlığı gelişmemiştir.
' Halkımız maalesef okumayı sevmiyor. Bu nedenle, dini hassasiyetleri olmasına rağmen Kuran-ı Kerimi açıp okumuyor.
' Hacının, hocanın ve mahalle vaizlerinin yalan yanlış söylediklerine itibar ediyor.

Evet, halkımız genelde sağduyu sahibidir. Ama dini meselelere gelince akan sular durmaktadır. Siz hiç, şeyh ve hocaların söylediklerine, beyinleri sorgusuz sualsiz itaate şartlanmış insanların yanlış inanışlarını, akıl ve mantık yoluyla değiştirmeyi denediniz mi?

Bu şekilde şartlanmış insanlarla dini konularda akıl ve mantık yoluyla iletişim kuramıyorsunuz. Hepsi adeta buzdan duvar kesiliyor. Sizi dinlemiyorlar bile. Onlar için doğru olan, cami hocalarının ve ev sohbetlerine giderek halkı şartlandıran gezici vaizlerin söyledikleridir.

Eğer 'Bak kardeşim, filan ayet şöyle söylüyor. Bu nedenle hocanın ve gezici vaizin söylediği doğru değil. Günaha girmemek için, her söylenene inanma biraz da aklını kullan' deyince, sizi can kulağıyla dinlemeye başlıyorlar ve iletişime geçiyorlar.

Evet, okuduğunu, dinlediğini ve yaşadığını sorgulamaya alışmış beyinlerin bazı şeyleri algılaması ve akıl etmesi için illa da ayet gerekmediğini ben de biliyorum. Ama teorik doğrular ile hayatın gerçekleri her zaman örtüşmüyor.

Kabul etseniz de, etmeseniz de, hayatın akışı içinde din çok önemli sosyal bir olgudur. Dini alandaki meseleler, sorgusuz sualsiz inanmayı ve iman etmeyi gerektirir. Kötü niyetli kişilerin, kendi siyasal ve ekonomik çıkarları için, dini alanı istismar ettikleri ve cahil kitleleri istedikleri gibi yönlendirdikleri bilinen bir gerçektir.

Eğer 'CİHAT' isimli kitabı okursanız; 'din adına beraber yola çıkanların, bir müddet sonra birbirleriyle dindarlık yarışına girdiklerini ve zaman içinde birbirlerini dinden çıkmakla suçlayıp, katli vaciptir fetvalarıyla yoldaşlarını ve insanları öldürdüklerini' görürsünüz.

Sözde laik fakat özde laik olmayan bir ülkede ' tarikatların, cemaatlerin, şeyhlerin, hocaların ve gezici vaizlerin ayetlerle yalan yanlış şartlandırdığı kitleleri, biz ayetlere atıfta bulunmadan akıl ve mantık yoluyla doğruyu gösterip ikna edeceğiz' dersek yanılırız. Böylece dini alanı, bugüne kadar olduğu gibi, din tüccarları ile tarikat ve cemaatlerin hâkimiyetine bırakmaya devam ederiz. Bu suretle, onların değirmenine su taşırız diye düşünüyorum.

Allah adını ağzına almamayı, mütedeyyin Müslümanları galeyana getirecek şekilde kahrolsun şeriat diye bağırmayı, Antalya'da çarşaflı kadınların çarşaflarını yırtmayı, türbanı rahibe kıyafetiyle özdeşleştirmeyi ve dindar kesimi tahrik edercesine onların dini hassasiyetlerine saldırmayı laiklik zanneden zihniyet siyasal İslam'ın, tarikatların ve cemadatların değirmenine su taşımaktadır.

Teorik olarak, laikliğin sözde ve özde özümsendiği ülkelerde, hiç kimse dini istismar etmediği için, hiç kimse de ayetlere atıfta bulunmak ihtiyacını duymaz. Ama teorik doğrular her zaman gerçek yaşamla uyuşmuyor. Yeri zamanı gelince dini kullanan yobazların yanlışlarını ayetlere atıfta bulunarak çürütmeye çalışmanın, nasıl dincilerin değirmenine su taşımak veya dini propaganda yapmak olduğunu anlamakta güçlük çekiyorum. O zaman bırakalım, dini alanda tarikatlar, cemaatler, şeyhler, şıhlar, hacılar, hocalar bildikleri gibi at koştursunlar. Halkı istedikleri gibi yönlendirsinler, din adına Cumhuriyetin temellerini dinamitlesinler, bölücülerle işbirliği yapsınlar ve çıkarları için halkı soyup soğana çevirsinler, bunu mu istiyoruz?

İşte bu zihniyet nedeniyle:
' Öğretmen cami imamına yenilmiştir.
' Laik kesim, tarikat ve cemaatlere yenilmiştir.
' Aklı hür ve vicdanı hür bireyler yerine şeyhine ve hoca efendisine aklını ve vicdanını ipotek etmiş müritler orduları çoğalmıştır.
' Araştıran ve sorgulayan yurttaşlık bilinci yerine biat kültürü gelişmiştir.

Atatürk'ün 1927 yılında, ilk Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi hocaya hutbelerin dili ve önemi konusunda söyledikleri şu sözleri dikkatle okumanızı öneririm;

'Hocam, camilerimizde okunan hutbelerden milletimiz tam aydınlanıyor mu? Senden isteğim, ayetlere dayanan bir hutbe kitabı hazırlanması. Çünkü bizim dilimiz Türkçedir. Okunan hutbeler de siz daha iyi bilirsiniz ki Arapça aktarılmaktadır. Milletimiz bu yüce İslam Dinini çok iyi anlamamaktadır. İyi anlaşılması için açık bir Türkçe ile hutbelerin vatandaşımıza seslenmesini istiyorum. Bu büyük milletin diniyle, kültürüyle daha iyi büyüyeceğine inanıyorum. Yalnız dinimiz, bilginin ışığında müspet ilimler yolunda ele alınmazsa, vatanımız ve milletimiz için bir felakettir
…'

Görüldüğü gibi Atatürk, dini alanı din tüccarlarına terk etmenin yaratacağı felaketi sezmiştir.

Evet, büyük Atatürk'ün dediği gibi; ' Yüce dinimiz, bilginin ışığında ve müspet ilimler yolunda halkımıza çok iyi anlatılmalıdır.'

Bazı kimseler, Atatürk'ün söz ve yazılarından cımbızla çekilmiş bazı cümlelere atıfta bulunarak, sanki Atatürk dine karşı mesafeliymiş ve hatta ateistmiş izlenimini yaratıyor. Buna dayanarak; ' Kardeşim mademki laiksin ve Atatürkçüsün, o halde dini, imanı ve ayetleri ağzına alma' demeye çalışıyor. Bu düşüncede olanların; ön fikirlerinden arınıp Atatürk'ü iyi incelemelerini ve araştırmalarını öneriyorum. Çünkü Atatürk tarafından çıkar tezgâhlarına çomak sokulan din tüccarları da müritlerine ' Atatürk'ün din karşıtı ve hatta ateist olduğu' çamurunu yapıştırmaya çalışıyorlar. Katıksız Atatürkçü olduğunu iddia edenlerin din tüccarlarıyla aynı noktada buluşmaları size garip gelmiyor mu?

Anayasa referandumu sürecindeki söylem ve eylemleri şöyle bir hatırlayalım:

' Bu referandumda;
1. Habur görüntüleri seçmeni etkilememiştir.
2 Terörist başıyla pazarlık iddiaları seçmeni etkilememiştir.
3. Şehit tabutları seçmeni etkilememiştir.
4. Yolsuzluk ve yoksulluklar seçmeni etkilememiştir.
5. İnsanların yatak odalarına varıncaya kadar dinlenmeleri seçmeni etkilememiştir.

' Bu referandumda;
1. Evet, oyu vermek vaciptir ve umreye gitmek kadar sevaptır sözü seçmeni etkilemiştir.
2. Umredeki bir hocanın ' umreden erken dönmeyelim de, ortalığı hayır diyecek kâfirlere mi bırakalım' söylemi etkili olmuştur.
3. Cami önünde 'evet' propagandası yapmak etkili olmuştur.
4. Devlet parasıyla verilen bedava iftar yemekleri etkili olmuştur.
5. Tarikat şeyhleri ve cemaat hocalarının işareti etkili olmuştur.

Netice olarak; din tüccarlığına dayalı siyaset pirim yapmaktadır. İyice yoksullaşan halk, dünya nimetlerinden ümidini kesmiştir. Hiç olmazsa dinimize sahip çıkarak sevaba girelim ve ahretimizi kurtaralım telaşı içindedir. Tam da istenen budur.

Diğer taraftan devlet yöneticileri ile bazı gazete ve köşe yazarlarına yönelttiğim eleştiri, dilek ve şikâyetlerde Kuran ayetlerine atıfta bulunmamı yadırgayan sayın okuyucu; 'Onlar, anayasamıza ve yasalarımıza göre, lâik Türkiye Cumhuriyeti'nin yöneticisi olmak durumundalar. Onlara iletilecek bir görüş ve şikâyetiniz varsa, yine aynı lâik anayasa ve yasalar çerçevesinde cevap vermeliydiniz' diyor.

Onların bugüne kadarki geçmişleri, eylemleri ve söylemleri kayıtlara geçmiş durumdadır ve bunları cümle âlem biliyor.
Ayrıca, eylemleri ve söylemleriyle laiklik karşıtı olan, laikleri dinsiz olmakla damgalayan ve mütedeyyin dindarları kışkırtan odaklara, sanki 'laik MİŞ' gibi davranmamız neyi değiştirir. Kusura bakmayın bugüne kadar '
…MİŞ' gibi davranarak bu ülkeyi bu hale getirdiler. Bunun adı 'sindire sindire alıştırmaktır.' Acaba bunu mu istiyoruz?

Ordu mensuplarının, eşlerinin ve çocuklarının imanını yargılamaya kalkan densizlerin şirke girdiklerini ayetleri referans göstererek kanıtlamanın ve onların istismarcılıklarını teşhir etmenin ve bu suretle mütedeyyin Müslüman halkımızı uyarmanın ne mahsuru var.

'Sen laiksin dinden bahsetme, sen laiksin Allah adını ağzına alma, sen laiksin AYETLERE ATIFTA BULUNMA' zihniyeti din istismarcılarının değirmenine su taşıdı ve su taşımaya devam ediyor.

Laiklik taraftarları ile dini hassasiyetlerini ön plana çıkaran konuşmacıların televizyon tartışmalarına hiç dikkat ettiniz mi? Din tüccarları, tartışmayı süratle dini alana çekiyorlar ve ağızlarını din, iman, Allah ve Peygamber adıyla eğip bükerek halkımızı etkileyebiliyorlar ve laikliği savunanları sanki din karşıtıymış durumuna düşürüyorlar. Bu tür din tüccarlarına 'Bak kardeşim senin söylediklerin şu nedenlerden dolayı İslam dinine aykırı, bana Müslümanlık satmaya kalkma da sadede gel' diyerek onları susturabilseydik ve 'kahrolsun şeriat' söylemleriyle halkın tüylerini diken diken etmeseydik daha iyi olmaz mıydı?

Sonuç olarak; ülkesiyle ve milletiyle bölünmez bütünlük temeline dayalı, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olan Atatürk Cumhuriyeti sevdalıları:
' Siyasal ve maddi çıkarları için dini istismar etmemeli,
' Ama din tüccarlarının maskelerini düşürerek onları teşhir de edebilmeli,
' Eylem ve söylemleriyle din karşıtı olmadıklarını aksine dine saygılı olduklarını gösterebilmeli,
' Kendi kültürüne yabancılaşmadan Batı kültürünü Türk kültürüyle bağdaştırarak, batının değerleriyle buluşmayı başarabilmeli diye düşünüyorum.

Saygılarımla.
Hikmet YAVAŞ (İZMİR)
Şubat 14, 2011

Dip Not:

DİNDE YOZLAŞMAYI ENGELLEYİP ÖNLEMEK, KURAN'DAKİ İSLAMI ANA KAYNAĞINDAN ÖĞRENMEK VE BİLMEK, HEM HER MÜSLÜMANIN GÖREVİDİR VE HEM DE MÜSLÜMAN OLSUN VEYA OLMASIN HER ATATÜRKÇÜNÜN GÖREVİDİR.

(Konularına Göre Kuran Mesajı derleme çalışmasının ve Resul Kur'an'nın Kur'an Tefsiri derleme çalışmasının yapılmasının gerekçesi de bu görevin yapılmasıdır.)

KURAN'DAKİ İSLAM' A İNANIP UYGULAMAK İSE, ATATÜRKÇÜ OLSUN VEYA OLMASIN SADECE HER MÜSLÜMANIN AYRICALIĞIDIR
.
'İnsanlardan bazısı şöyle der: 'Ey Rabb'imiz, bize dünyada ver.' Böylesi için ahirette bir nasip yoktur. Onlardan kimi de şöyle yakarır: 'Ey Rabb'imiz, bize dünyada da güzellik ver, ahirette de güzellik ver. Ve bizi ateş azabından koru. İşte böyle diyenlere kazandıklarından bir nasip vardır. Allah, hesabı çok çabuk görür.'(2/200 - 202)

Allah, seçim ve tercihi size bırakmıştır.

Referansınız (başvuru kaynağınız) 'İslam' ise; Doğruyu bulacağınız, Doğru Kitap Kuran'dır.

Konularına Göre Kuran Mesajı derlemesini de kapsayan, RESUL KUR'AN'IN KUR'AN Tefsiri, Ana dilimizde 'Doğru Bilgi Ana Kaynağı' nın kullanılmasına imkân ve katkı sağlayabilmek amaç ve niyetiyle, Kuran'ın ışığında bir kısım 'Kitap' bilgisini, yorumsuz olarak doğrudan Kuran ayetleriyle, zandan azade, aklını ve gönlünü işleten 'Nasip Sahipleriyle' paylaşabilmek için yapılmıştır.

Allah Kelamın algılanıp anlaşılmasında, gerçeğe ulaştıran yollardan bir yol, hakikate açılan kapılardan bir kapı olması umulmaktadır.



ÜCRETSİZ PAYLAŞARAK YAYMANIZ DİLEĞİ İLE İLGİLENENLERE SAYGIYLA DUYURULUR.



Allah'ın Selam, Rahmet ve Bereketi ile Mağfiret ve Hidayeti, Dileyenin üzerine olsun.

'Kim güzel bir işe aracı olursa ondan ona bir pay vardır. Kim kötü bir şeye aracı olursa ondan da ona bir pay vardır. Allah her şeye, herkese gıda ulaştırır, Mukît'tir.' (4/85.)

M. Kemal Adal
adalkemal1@gmail.com

24 / Kasım 2014/ İZMİR.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder