İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

29 Mart 2016 Salı

IV. A. 1. KAVRAM OLARAK, İTİKAT, İMAN ESASLARI - 2



*3/84: Müslümanlar peygamberlerin hiçbiri arasında ayırım yapmamalıdır. Bak: 2/285: 2/136; 3/84. 15

**3/84: Allah ve Melekleri Peygamberi Destekler. Bak: 33/56; (9/99; 33/43); 33/41-42; Ayrıca bak: 2/157. 16

PEYGAMBERE 'SALÂVAT' GETİRMEK.. 16

Arapçada 'Sallu' fiilinin 'Salât etmek' manasında, Namaz kılmak ve dua etmek anlamlarının yanında desteklemek /şanını yüceltmek anlamları da vardır. Yaygın kullanışı olan 'namaz' ve 'dua' anlamı ile bu ayet anlaşılırsa, bu ALLAH'ın hâşâ (asla böyle olmaz) peygamber için namaz kılıp dua ettiği anlamına gelir ki bu muhaldir. (Olamaz, imkânsızdır) 17

*4/136: EY İMAN EDENLER! İMAN EDİN!' 17

İMAN VE NASİP

İMAN, KİŞİSEL SEÇİM VE TERCİHİNE BAĞLI OLARAK DİLEYENLERİN NASİBİDİR.

. 21*4/150:  Bu ayet, Muhammed peygamber zamanında yaşayan bir grup insanı tanımladığı gibi, Muhammed'in vefatından sonra Kuran'ın mesajına ihanet eden ve İslam dinini mezheplere dönüştüren grupları mahkûm etmektedir. "Allah = Kur'an, Elçi = Hadis ve Sünnet" deyip nesih ve mensuh teorileri üretenler de, bu ayetin kapsamına girerler. 25

*5/69: Kurtuluşun Minimum Koşulu Bak: 2/62. 26


IV. A. 1. KAVRAM OLARAK, İTİKAT, İMAN ESASLARI - 2



 
3. sure (ÂLİ IMRÂN) 84. ayet (Resmi: 3/İniş:94/Alfabetik:7)



Y.N. Öztürk :
De ki: "Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına indirilmiş olana, Mûsa'ya, İsa'ya ve diğer nebilere Rablerinden verilmiş bulunana inandık. Onlardan hiçbirini ötekinden ayırmayız. Biz O'na teslim olanlarız."


Dipnot:

*3/84: Müslümanlar peygamberlerin hiçbiri arasında ayırım yapmamalıdır. Bak: 2/285: 2/136; 3/84.



2/285: 'Resul, Rabb'inden kendisine indirilene inanmıştır; müminler de. Hepsi; Allah'a, onun meleklerine, kitaplarına, resullerine inanmışlardır. Allah'ın resullerinden hiç birini ötekinden ayırmayız. Şöyle demişlerdir: 'Dinledik, boyun eğdik. Affet bizi, ey Rabb'imiz. Dönüş yalnız sanadır.'

 Hıristiyanlar gibi müslümanlar da elçilerini diğer elçilerle üstünlük yarışına sokarak Kuran ile çelişen iddialarda bulunmuşlardır. Peygamber Muhammed'in diğer peygamberlerden üstün olduğunu desteklemek için yüzlerce Hadis ve mucize uydurulmuştur.

Örneğin tüm evrenin Muhammed peygamber için yaratıldığı iddiası (levlake levlake lema khalaktul eflake) 'Hadis-i kudsi' diye Tanrı'ya yakıştırılmıştır.
 Muhammed peygambere iftira edilen 'cinsel mucizeler' ise onu seks düşkünü olarak tanıtmaktadır. Buhari başta olmak üzere 'sahih Hadis kitapları' Muhammed peygamberin seks hayatıyla ilgili iğrenç abartmalarla doludur. Kendi seks fantazilerini peygambere yakıştırdıkları yalanlarla kutsallaştıran din adamları yaptıklarının hesabını verecektir ( 6/112: 'İşte böyle, biz peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. Bunlar aldatmak için birbirlerine lafın yaldızlısını fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu yapamazlardı. Bırak onları, düzdükleri iftiralarla baş başa kalsınlar;' ).

2/136: 'Şöyle deyin: 'Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, onun torunlarına indirilene, Mûsa'ya ve İsa'ya verilene ve diğer nebilere verilene inandık. Bunlar arasından hiç kimseyi ayırmayız. Biz yalnız O'na / Allah'a teslim olanlarız.'

3/84: 'De ki: 'Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına indirilmiş olana, Mûsa'ya, İsa'ya ve diğer nebilere Rablerinden verilmiş bulunana inandık. Onlardan hiçbirini ötekinden ayırmayız. Biz O'na teslim olanlarız.' .

Edip Yüksel - MESAJ Kuran Çevirisi Dipnotlarından Alıntılanmıştır.

 

**3/84: Allah ve Melekleri Peygamberi Destekler. Bak: 33/56; (9/99; 33/43); 33/41-42; Ayrıca bak: 2/157.

PEYGAMBERE 'SALÂVAT' GETİRMEK



33/56: 'Şu bir gerçek ki, Allah ve melekleri, o Peygamber'e destek verirler / onun şanını yüceltirler. Ey inananlar! Siz de ona destek olun / onun şanını yüceltin ve ona içtenlikle selam verin.'

*1.) Bu ayet (33/56), anlamı kaydırılarak suistimal edilen ayetlerden biridir.


'Desteklemek' olarak çevirdiğimiz kelime 9/99, 103 ve 33/43 ayetlerinde de geçmektedir. Bu üç ayeti birlikte incelediğinizde, söz konusu kelimeyle nasıl oynandığını göreceksiniz.

9/99: Çöl Araplarından bazıları da Allah'a ve âhiret gününe inanır, harcadığını Allah yanında yakınlıklara ve resulün dualarına vesîle edinir. Dikkat edin! O harcadıkları gerçekten kendileri için bir yakınlık vesîlesidir. Allah onları rahmetinin içine sokacaktır. Allah çok affedici, çok esirgeyicidir.

*9/99-103: 'Salla' (sallu) (desteklemek, teşvik etmek) fiilinin anlamını kaydırıp Muhammed peygamberin ismini övgü ve dualar olmadan anmayı saygısızlık kabul edenler bu ayete ne derler? Bak: 33/43, 56.

Bak: 33/43: O, odur ki sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarsın diye size acıyor / destek veriyor. Melekleri de öyle yapıyor. Zaten O, inananlara karşı çok merhametlidir.

33/56: Şu bir gerçek ki, Allah ve melekleri, o Peygamber'e destek verirler / onun şanını yüceltirler. Ey inananlar! Siz de ona destek olun/onun şanını yüceltin ve ona içtenlikle selam verin.

 **2.) Bu ayetin (33/56) anlamını kaydıran din adamları, Müslümanları, sürekli olarak Allah'ı anıp yüceltmek yerine Muhammed peygamberi anıp yüceltmeye sevk etti (33/41-42= Ey iman edenler! Allah'ı çok anın! + O'nu sabah akşam tespih edin!)


 
***3.) Ayrıca bak: 2/156 -157: 'Onlara bir ıstırap gelip çattığında şöyle derler: 'Biz Allah içiniz ve sonunda O'na dönüp gideceğiz.' + İşte böyleleri üzerine Rablerinden selamlar, bereketler var, bir rahmet var. İşte bunlardır iyiye ve güzele ermiş olanlar.' 

2/136: Şöyle deyin: 'Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, onun torunlarına indirilene, Mûsa'ya ve İsa'ya verilene ve diğer nebilere verilene inandık. Bunlar arasından hiç kimseyi ayırmayız. Biz yalnız O'na / Allah'a teslim olanlarız.'

3/84: De ki: 'Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına indirilmiş olana, Mûsa'ya, İsa'ya ve diğer nebilere Rablerinden verilmiş bulunana inandık. Onlardan hiçbirini ötekinden ayırmayız. Biz O'na teslim olanlarız.' .

Edip Yüksel - MESAJ Kuran Çevirisi Dipnotlarından Alıntılanmıştır.

 

Arapçada 'Sallu' fiilinin 'Salât etmek' manasında, Namaz kılmak ve dua etmek anlamlarının yanında desteklemek /şanını yüceltmek anlamları da vardır. Yaygın kullanışı olan 'namaz' ve 'dua' anlamı ile bu ayet anlaşılırsa, bu ALLAH'ın hâşâ (asla böyle olmaz) peygamber için namaz kılıp dua ettiği anlamına gelir ki bu muhaldir. (Olamaz, imkânsızdır)



MKA
 
4. sure (NİSA) 136. ayet (Resmi: 4/İniş:98/Alfabetik:82)



Y.N. Öztürk :
Ey iman edenler! Allah'a, onun resulüne, resulüne indirmiş olduğu Kitap'a, daha önce indirmiş olduğu Kitap'a inanın. Kim Allah'ı, O'nun meleklerini, kitaplarını, resullerini ve âhiret gününü inkâr ederse geri dönüşü olmayan bir sapıklığa gömülmüş olur.


Dipnot:

*4/136: EY İMAN EDENLER! İMAN EDİN!'

Kur'an'da 'Ey iman edenler, iman edin
…' (Nisa; 4/136) diye bir ayet var.

Acaba bununla ne denmek isteniyor?

Perşembe geceleri kimi camilerde yapıldığı gibi tecdid-i imana veya tecdid-i nikâha mı çağırılıyoruz?

'Aşk ile bir daha' deyip Kelime-i Şahedet virdine, 'Şevk ile bir daha'deyup tevbe-i nasuha mı çağırılıyoruz?

Bizden Kelime-i Tevhid'i tekraren 'dil ile ikrar' edip durmamız mı isteniyor?

Bunu anlamak için 'Ey İman edenler, iman edin
…' ayetinin geçtiği yerden, beş ayet öncesini bakmak yeterli.

Bakın, neymiş iman edenlere 'iman edin' çağrısı yapmak.
Bırakın, Kur'an kendini açıklasın

***
'Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. İyi dinleyin; önceki çağlarda kitap verilenlere de, size de, 'Allah'ın öfkesini çekmekten sakının!' diye tavsiye etmişizdir. Buna rağmen inkâr ederseniz, biliniz ki göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Allah hiçbir şeye muhtaç değildir ve övülmeye layık olan O'dur. Evet, göklerde ve yerdeki her şey Allah'ındır. Güvenip dayanmak için de Allah yeterlidir. İsterse sizleri bitirir de ey insanoğlu, yerinize başkalarını getirir! Allah'ın buna da gücü yeter. Kim dünya sevabı isterse, bilsin ki hem dünya sevabı, hem ahiret Allah'ın katındadır. Allah her şeyi işitiyor, her şeyi görüyor. Ey iman edenler! Bizzat kendinizin, anne-babanızın veya akrabalarınızın zülfü yârine dokunsa da adalet ve eşitlikten şaşmayın, zengin fakir ayrımı yapmayın. Hepsinden öncelikli olan Allah'tır. Adaletten uzaklaşıp da nefsinize uymayın. Eğer eğilir, bükülür veya savsaklarsanız, Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır. (Nisa; 4/131-135)

Görüldüğü gibi 'Ey iman edenler! İman edin!' demeden önceki bu beş ayet, iman etmenin aslında 'güvenmek' demek olduğunu tefsir ediyor.

'Allah'a inanır fakat güvenmez' tiplere sesleniyor.

Şöyle ki;


Sırayla gidelim.

1-Önce asas mesele (hem de üç kez) tekrar üstüne tekrarla vurgulanıyor: 'Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır…'
Bu, aynı zamanda Kelime-i Şahadet'in ilk cümlesi (A'raf; 158) olan 'Lehu'l-Mülk' (Gökte ve yerde Mülk Allah'ındır) ifadesinin bir diğer söylenişidir.

Lehu'l-Mülk Kur'an'da bir kaç şekilde geçer:

1- Lehu'l-Mülk (Mülk O'nundur).
2- O'nundur (Lehu) .
3- Allah'ındır (Li'llahi).

Buradaki 'Li/Le' harf-i cer'i sahiplik ifade eder ve bir şeyin sahibinin (mülkiyetinin) kime ait olduğunu gösterir.

'Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır (Li'lllahi)', gökyüzünde ve yeryüzünde ve bu ikisi arasında ne varsa (yağmur, su, ateş, toprak, hayvanlar, kuşlar, maden ocakları, bitkiler, ekinler, denizler, ırmaklar, ormanlar vs.) yani insanlar için değer ifade eden tüm üretim araçları, rızık ve rızık kaynakları O'nundur, O'na aittir, O'nun mülkiyetindedir demektir


2-Sonra yapılması istenen geliyor: 'Güvenip dayanmak için Allah yeter' (Kefa billahi vekila).

Vekil, tevekkül kökünden gelir. Bir şeyi vekil tutmak, ona güvenmek, dayanmak demektir. Bu durumda tevekkül Kur'an'da 'güven' ilkesidir.

Yani Allah'a güvenin; Yağmurun yağacağına, nebatın biteceğine, güneşin doğacağına, gece ve gündüzün birbiri ardınca geleceğine, kışın biteceğine, yazın geleceğine, canlıların üreyeceğine, ekinlerin yeşereceğine, pınarların kuramayacağına, tüm rızık ve rızık kaynaklarının tükenmeyeceğine güvenin


Doğanın üreteceğine güvenin. Hem de sizden daha fazla üreteceğine güvenin. Kimse hiç bir şey yapmasa doğanın sizin için kişi başına (800 dolarlık) değer ürettiğine, bunun hiç bitmeyeceğine, kefilinin Allah olduğuna güvenin


Güvenin, güvensizlik yapıp da kendinize biriktirmeyin, nefsiniz için yığmayın,'Yarın ne olacağım?' diye endişelenmeyin. Kendiniz için biriktirdiğiniz her şey başkasından çalıntı olup, eşitliği bozmakta, dengesizliğe yol açmaktadır. Oysa Allah, mülkünü, nüfusa göre 'takdir' ederek eşitçe paylaştırmış, herkese 'kısmetini' ayırarak 'nasibini' ulaştıracak şekilde yaratmıştır


3-Sonra uyarı geliyor: 'Kim dünya sevabı isterse, bilsin ki hem dünya sevabı, hem ahiret Allah'ın katındadır.'

'Dünya sevabı' Kur'an literatürü içinde dünya nimeti / malı / mülkü anlamında kullanılır. 'Dünya hayatı' tabiri de öyledir. 'Kim dünya hayatını isterse
…' veya 'Dünya hayatına meyletmek…' tabirleri dünya malı anlamındadır. Yoksa bir gezegen olarak dünya hayatı kastediliyor değildir.

İslam kültüründe 'Ehl-i dünya' tabiri dünya adlı gezegende yaşayanlar demek değildir. Dünyanın içinde fakat dünya malına meyledenler, onu güvence olarak gördükleri için boyuna mal toplayanlar, mülk yığanlar, para biriktirenler ve onunla şımaranlar, bunların sağladığı eğlence ve zevke kendini kaptıranlar demektir.

'Mal' kelimesi de Arapça'da meyl kökünden gelir. Meyledilen şey, gönlün kaydığı, peşine düştüğü şey demektir ki bundan dolayı mal denmiştir.

 4-Sonra öğütler geliyor: 'Kendinizin, anne-babanızın veya akrabalarınızın zülfü yârine dokunsa da adalet ve eşitlikten şaşmayın, zengin fakir ayrımı yapmayın. Hepsinden öncelikli olan Allah'tır. Adaletten uzaklaşıp da nefsinize uymayın. Eğer eğilir, bükülür veya savsaklarsanız…'

Bağlamdan kopmadan yorumlarasak, yani Allah'a inandığını söyleyip de güvensizlik içinde olmayın. 'Yarın ne olacağım' endişesi içinde kurulmuş, takdir edilmiş, kısmeti ve nasibi herkese ayırılmış adalet ve eşitlik (gıst) dengesini bozmayın. Dünya sevabını (malını) güvence olarak görüp, kendinizi ve çevrenizi güvence altına almak gerekçesiyle biriktirmeye ve yığmaya kalkmayın. Adaletten ve eşitlikten şaşmayın. Zengin fakir ayırımı yapmayın. Kendinizin, anne-babanızın ve akrabalarınızın çıkarına uymasa da biriktirmeyin, insanların hakkını kendinize yontmayın


***

Bütün bunlar dendikten sonra sarsıcı uyarı geliyor: 'Ey iman edenler! İman edin!' Yani 'Ey iman edenler! Güvenin!

Yani Allah inanıp da güvenmeyenlerden olmayın.

Allah'a inanıp Mamon'a (mala, mülke, servete, paraya) güvenenlerden olmayın.


'İt var kopuk var' diyerek mal biriktireceğinize 'dost' biriktirin.

Üzerinde Allah'ın eli olan cemaate, kardeşliğe, arkadaşlığa, dostluğa güvenin


Allah'ın yarattığı doğaya, rızka, rızık kaynaklarına güvenin

 güçlerine (melaike) güvenin. Onlar her iş için iner ve çıkarlar. Bir çoçuk ana rahmine düştüğünde, gökten bir damla yağmur fazla yağar, yerden bir tutam ekin fazla biter, Allah'ın güçlerine (melaike) güvenin

Allah'ın Elçilerine ve onlar yoluyla gelen Kitaplarına güvenin.

Onlar size adaleti, doğruluğu, dürüstlüğü, kardeşliği, hakça paylaşımı, böylece Allah'a güvenmenin ne demek olduğunu öğretirler, yaşarlar ve gösterirler. Elçilere, Kitaplara güvenin

Geleceğe, yarınlara (ahiret) güvenin. Hiçbiriniz terk edilmeyecek ve rızıksız bırakılmayacak. Gökten yağmur yağacak, yerden nebat bitecek, kış uzamayacak, güneş her gün aynı yerden doğacak, canlılar üreyecek, dereler akacak, pınarlar fışkıracak, güvenin


Mor dağlar yeşerecek, koyun kuzu oynaşacak, sütler kaymak tutacak, güvenin


Gökte ve yerde olan her şey Allah'ındır, güvenin


Rızıksız bırakılmayacaksınız, vekil olarak Allah yeter, güvenin


Güvenin de Allah'ın mülküne çit çevirerek, oraya buraya ihtirasla sahiplenerek adaletsizlik ve eşitsizlik yaratmayın, güvenin


Doğaya, doğal olana dönün. Birbirinize yaptığınız gibi aç, çıplak ve susuz bırakılmayacak, güneşin sıcağında yanmayacaksanız, doğal olan güvenli olandır, güvenin


Allah'a, güçlerine (melaike), doğal olana / fıtrata çağıran (resul), güven / tevekkül telkin eden bildirilerine (Kitab), aydınlık yarınlara ve sonsuz geleceğe (ahiret) güvenmezseniz ne mi olur?

'Ey inananlar, güvenin!' (Nisa; 4; 136) dendikten sonra ki bölümde de onlar anlatılıyor.

'İnanır fakat güvenmez' bu tiplere Kur'an 'münafıklar' diyor.

Öncesini ben anlattım, sonrasını da siz okuyun.

21 KASIM 2011 R. İhsan Eliaçık
http://www.ihsaneliacik.com/2011/11/ey-iman-edenler-iman-edin-yeni.html



İMAN VE NASİP


'Bu (Kur'an), bir öğüt verici, düşündürücüdür. Dileyen, Rabbine doğru, bir yol edinir.' 73/19. 


İMAN, KİŞİSEL SEÇİM VE TERCİHİNE BAĞLI OLARAK DİLEYENLERİN NASİBİDİR.


Nasip nedir?

Nasip: (sözlükte birinin payına düşen / bir kimsenin elde edebildiği, sahip olabildiği / kısmet, talih, baht, kazanç denilen şey,) herkesin / insanların kendi seçim ve tercihinin eyleme dönüşmesinin bir sonucu olarak, Allah'ın dilemesiyle kendine dönen, iyi veya kötü 'kazanım' larıdır.

İnsan için, çabası karşılığında, nasibinden ötesi ( fazlası / eksiği) yoktur.

Çünkü:

Gerçek şu ki, insan için çalışıp didindiğinden başkası yoktur. Ve onun çalışıp didinmesi yakında görülecektir. Sonra karşılığı kendisine hiç eksiksiz verilecektir. 53/39- 41.

Çünkü:

Korunup sakınanları Allah, kendi başarıları yüzünden kurtarır. Ne kötülük dokunur onlara ne de kederlenirler. Allah Haalik'tir, her şeyin yaratıcısıdır. Her şey üzerine vekil olan da O'dur. 39/61-62

Ve:

Kim güzel bir işe aracı olursa ondan ona bir pay vardır. Kim kötü bir şeye aracı olursa ondan da ona bir pay vardır. Allah her şeye, herkese gıda ulaştırır, Mukît'tir. 4/ 85.

İnsan, kişisel seçim ve tercihiyle inancını, inancına bağlı dilemesiyle de nasibini belirler. Allah, seçim ve tercihi size bırakmıştır.

Çünkü:

İnsanlardan bazısı şöyle der: 'Ey Rabb'imiz, bize dünyada ver.' Böylesi için ahirette bir nasip yoktur. Onlardan kimi de şöyle yakarır: 'Ey Rabb'imiz, bize dünyada da güzellik ver, ahirette de güzellik ver. Ve bizi ateş azabından koru. İşte böyle diyenlere kazandıklarından bir nasip vardır. Allah, hesabı çok çabuk görür. 2/ 200-202.

Böyle olduğu için, Ayetlere ve ahirete inanmayanların dünyada kazandıklarından ahirette işlerine yarayacak bir nasipleri yoktur. Kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler, sadece dünyada yapıp ürettiklerini karşılık olarak bulacaklardır.

Ayetlerimizi ve ahirete varılacağını yalan sayanların tüm yaptıkları, boşa gitmiştir. Bulacakları karşılık, yapıp ürettiklerinden başkası olmayacaktır. 7/147.

Nasip ile ilgili Sünnetullah (Allah'ın değişmez yol ve yasası, varlık kanunları) odur ki:

Allah'ın ayetlerine inanmayanlara Allah kılavuzluk etmez. Onlar için acıklı bir azap öngörülmüştür. 16/104.

Allah'ın izni olmadıkça hiçbir musibet gelip çatmaz. Kim Allah'a inanırsa Allah O'nun kalbini doğruya ve güzele kılavuzlar. Ve Allah her şeyi en iyi biçimde bilmektedir. 64/ 11.

Bizim uğrumuzda didinenleri biz, yollarımıza elbette ulaştıracağız. Allah, güzel düşünüp güzel davrananlarla mutlaka beraberdir. 29/69.

... Gerçek şu ki Allah, bir toplumun mâruz kaldığı şeyleri, onlar, birey olarak içlerindekini / birey olarak kendilerine ilişkin olanı değiştirmedikçe, değiştirmez
13/ 11.

Bu böyledir. Çünkü Allah bir topluma lütfettiği nimeti, o toplum birey olarak içlerindekini / birey olarak kendilerine ilişkin olanı değiştirmedikçe, değiştirmemiştir. Ve Allah, iyice işiten, gereğince bilendir. 8/ 53.

Doğrusu, biz insanı karışım olan bir spermden yarattık. Halden hale geçiririz onu. Sonunda onu işitici, görücü yaptık. Biz onu yola kılavuzladık. Artık ya şükredici olur ya nankör. 76/ 2-3.

Herkes kendi inancını beğenir, İnanmayana da yaptığı güzel görünür ama İnanla inanmayan benzeşmez, bir değildir.

Ya o kişi? Yaptıklarının kötülüğü kendisine allanıp pullanmış da onu güzel görüvermiş. Doğrusu şu: Allah dilediğini / dileyeni saptırır, dilediğini / dileyeni de doğruya ve güzele kılavuzlar. O halde canın onlar için üzüntülere dalmasın. Hiç kuşkusuz, Allah onların ürettiklerini / ortaya koydukları oyunları çok iyi bilmektedir. 35/8.

Bu, kendi, ellerinizin üretip önden gönderdiği yüzündendir. Allah, kullara asla zulmedici değildir. 3/182

Çünkü:

Körle, gören bir olmaz! Karanlıklarla ışık da bir olmaz! Gölge ile sıcaklık da aynı değildir. Diriler de eşit olmaz, ölüler de. Allah dilediğine / dileyene işittirir. Ama sen, kabirlerdekilere işittiremezsin! 35/19-22.

Bu sebeple, güzel düşünüp güzel davrananlara kazandığından fazlası / dahası da varken, kötülük kazananlar sadece 'ellerinin kazandığına' teslim edilmişlerdir.

Güzel düşünüp güzel davrananlara güzellik var. Dahası da var. Onların yüzlerine kara da bulaşmaz, zillet de... Cennetin dostlarıdır onlar; sürekli kalıcıdırlar orada. Kötülük kazananlara ise kötülüğün miktarınca karşılık vardır. Ama yüzlerini bir zillet de kaplar. Onları Allah'tan kurtaracak kimse yoktur. Yüzleri gece parçalarından karanlıklarla kaplanmış gibidir. Ateşin dostlarıdır bunlar. Sürekli kalıcıdırlar içinde. 10/26-27.

Dinlerini oyun ve eğlence haline getirmiş, dünya hayatı kendilerini aldatmış olanları bırak da o Kur'an ile şunu hatırlat: Bir kişi, kendi elinin üretip kazandığına teslim edilirse onun, Allah dışında ne bir dostu kalır ne de şefaatçısı. Her türlü fidyeyi verse de ondan kabul edilmez. İşte bunlar, kazandıklarına teslim edilmişlerdir. Nankörlük ettiklerinden ötürü onlar için kaynar sudan bir içki ve korkunç bir azap vardır. 6/70.

İşte orada, her benlik önceden gönderdiği şeyi kendisi deneyecektir. Hepsi gerçek Mevlâ'larına döndürülmüş, iftira aracı yaptıkları şeyler kendilerini koyup gitmiştir. 10/ 30.

Çünkü Allah, her benliği kendi kazandığıyla karşı karşıya getirecektir. Allah, hesabı çok çabuk görür. 14/51.

Zalimlere, 'kazanmış olduğunuzu tadın!' denildiğinde, kıyamet günü o kötü azaptan yüzünü kim koruyabilir? 39/24.

 Allah, hür iradeleri ile inkârı / küfrü seçenlerle ilgili olarak, Kur'an'da elçisine buyuruyor ki:

Kendisine Rabbinin ayetleri hatırlatıldığı halde, onlardan yüz çeviren ve iki elinin hazırlayıp önden gönderdiği şeyleri unutandan daha zalim kim olabilir? Şu bir gerçek ki, biz onların kalpleri üzerine onu anlamamaları için kabuklar geçirdik, kulakları içine de ağırlıklar koyduk. Onları hidayete çağırsan da bu durumda hidayete asla ulaşamazlar. 18/57.

De ki: 'Ben sizi ancak vahiyle uyarıyorum.' Ama sağırlar, uyarıldıklarında çağrıyı işitmezler ki! 21/45.

Sen, ölülere işittiremezsin. Eğer dönüp giderlerse, sağırlara da çağrıyı duyuramazsın. Ve sen, düştükleri sapıklıktan körleri de çıkaramazsın. Teslim olmuş kişiler halinde ayetlerimize inananlardan başkasına sesini duyuramazsın. 27/ 80-81.

Artık sen ölülere işittiremezsin. Dönüp gittikleri takdirde sağırlara da çağrıyı duyuramazsın. Ve sen körleri de sapıklıklarından aydınlığa çıkaramazsın. Sen ancak, ayetlerimize iman edenlere dinletirsin de onlar müslüman oluverirler. 30/ 52-53.

Allah, Seçim ve tercihleri öyle olduğu içim o kalpleri mühürler.

Yemin olsun ki, biz bu Kur'an'da insanlar için her türlü örneği verdik. Sen onlara bir mucize getirsen, o inkâr edenler mutlaka şöyle diyeceklerdir: 'Siz, eskiyi hükümsüz kılanlardan başkası değilsiniz.' İlimden nasipsizlerin kalpleri üzerine Allah işte böyle mühür basıyor. 30/ 58-59.

Kendilerine gelmiş bir kanıt olmaksızın Allah'ın ayetleri hakkında mücadele edenlerin durumu, hem Allah katında hem de inananların katında büyük bir öfke konusu olmuştur. Allah, tüm zorba, kibirli kalpler üzerine işte böyle mühür basıyor. 40/ 35.

İçlerinden bir kısmı seni dinler, sonra senin yanından çıktıklarında, kendilerine ilim verilmiş olanlara şöyle sorarlar: 'Az önce ne söyledi?' İşte bunlar, Allah'ın, kalplerine mühür bastığı kimselerdir, boş arzularının ardına düşmüşlerdir. 47/ 16.

İmandan nasipsiz olanlar için Sonuç:

Peki bunlar, Kur'an'ın anlamını inceden inceye düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri üzerinde kilitler mi var? 47/ 24.

Başlarına gelenler; ahitlerini bozmaları, Allah'ın ayetlerini inkâr etmeleri, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ve 'kalplerimiz kılıflıdır' demeleri yüzündendir. Doğrusu, Allah küfürleri yüzünden kalpleri üzerine mühür basmıştır da pek azı müstesna, iman etmezler. 4/155.

De ki: 'Düşünün bakalım; Allah, işitme gücünüzü, gözlerinizi alsa, kalpleriniz üzerine mühür bassa, Allah'tan başka hangi ilah onları size geri verecek?' Bak nasıl türlü türlü açıklıyoruz ayetleri, yine de yüz çeviriyorlar! 6/ 46.

Kendisinin ilahı olarak kendi duygu ve arzusunu almış kişiyi gördün mü? Allah onu bir ilim üzerine saptırmış, kulağı ve kalbi üzerine mühür basmış, gözünün üstüne de bir perde çekmiştir. Allah'tan sonra ona kim kılavuzluk edecektir. Hâlâ düşünüp ibret almıyor musunuz? 45/ 23.

İmandan nasibi olanlar için Sonuç:

Ey iman edenler! Siz, kendinizi düzeltmeye bakın. Siz, doğru yolda oldukça sapmış olan size zarar veremez. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. O size neler yapıyor olduğunuzu haber verecektir. 5/105.

Eğer hatırlatmak yarar sağlarsa hatırlat / öğüt ver! 87/ 9.

Son Söz:

Allah, dilediğini, dileyene, dilediğince 'nasip' eder.

'Vahiy', 'Kâinat' ve' İnsan' kitaplarının 'ayet'leri ışığında, Seçim ve Tercihlerimizi düşünerek ve bilinçli yapalım. İnşallah.

M. Kemal Adal
27 Şubat 2014 / İZMİR


 
4. sure (NİSA) 150. ayet (Resmi: 4/İniş:98/Alfabetik:82)



Y.N. Öztürk :
Onlar ki Allah'ı ve O'nun resullerini inkâr ederler, Allah'la O'nun resulleri arasını açmak isterler de "bir kısmına inanırız, bir kısmını inkâr ederiz" derler; böylece imanla inkâr arasında bir yol tutmak isterler.


Dipnot: 4/150: Allah ve resulünü inanmak ve itaat yönünden farklı iki kaynak görenler.

 

*4/150:  Bu ayet, Muhammed peygamber zamanında yaşayan bir grup insanı tanımladığı gibi, Muhammed'in vefatından sonra Kuran'ın mesajına ihanet eden ve İslam dinini mezheplere dönüştüren grupları mahkûm etmektedir. "Allah = Kur'an, Elçi = Hadis ve Sünnet" deyip nesih ve mensuh teorileri üretenler de, bu ayetin kapsamına girerler.



Edip Yüksel - MESAJ Kuran Çevirisi Dipnotlarından Alıntılanmıştır.



 
4. sure (NİSA) 151. ayet (Resmi: 4/İniş:98/Alfabetik:82)



Y.N. Öztürk :
İşte bunlar gerçek kâfirlerdir. Ve biz, kâfirler için yere batırıcı bir azap hazırladık.


 
4. sure (NİSA) 152. ayet (Resmi: 4/İniş:98/Alfabetik:82)



Y.N. Öztürk :
Allah'a ve O'nun resullerine iman edip onlardan birini ötekilerden ayırmayanlara gelince, Allah böylelerinin ödüllerini yakında kendilerine verecektir. Allah, Gafûr'dur, Rahîm'dir.


 
4. sure (NİSA) 170. ayet (Resmi: 4/İniş:98/Alfabetik:82)



Y.N. Öztürk :
Ey insanlar! Resul size Rabbinizden hakkı getirdi; artık inanın ona ki hayrınıza olsun. Nankörlük ederseniz göklerdekiler de yerdekiler de Allah'ındır. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir.


 
57. sure (HADÎD) 28. ayet (Resmi: 57/İniş:112/Alfabetik:33)



Y.N. Öztürk :
Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve onun resulüne inanın ki size rahmetinden iki nasip versin: Size, kendisiyle yol açacağınız bir ışık lütfetsin ve sizi affetsin. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.


 
64. sure (TEĞÂBÜN) 8. ayet (Resmi: 64/İniş:107/Alfabetik:101)



Y.N. Öztürk :
Artık Allah'a, onun resulüne ve size indirdiğimiz nura inanın. Allah, yapmakta olduklarınızı iyiden iyiye haber almaktadır.


 
5. sure (MÂİDE) 69. ayet (Resmi: 5/İniş:110/Alfabetik:60)



Y.N. Öztürk :
Şu bir gerçek ki, iman edenler, Yahudiler, Sâbiîler ve Hıristiyanlardan Allah'a ve âhiret gününe inanıp hayra ve barışa yönelik iş yapanlar için korku yoktur. Tasalanmayacaklardır onlar.


Dipnot:


*5/69: Kurtuluşun Minimum Koşulu Bak: 2/62



*5/69 (=Şu bir gerçek ki, iman edenler, Yahudiler, Sâbiîler ve Hıristiyanlardan Allah'a ve âhiret gününe inanıp hayra ve barışa yönelik iş yapanlar için korku yoktur. Tasalanmayacaklardır onlar..') Bak 2/62 ( = Şu bir gerçek ki, iman edenlerden, Yahudilerden, Hıristiyanlardan, Sabîlerden Allah'a ve âhıret gününe inanıp barışa ve hayra yönelik iş yapanların, Rableri katında kendilerine has ödülleri olacaktır. Korku yoktur onlar için, tasalanmayacaklardır onlar)



Edip Yüksel - MESAJ Kuran Çevirisi Dipnotlarından Alıntılanmıştır.

RESUL KUR'AN'IN KUR'AN MESAJLARI - M. Kemal Adal


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder