İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

8 Mart 2016 Salı

İKİYÜZLÜLER DEŞİFRE EDİLMİŞTİR…


(GEÇMİŞİN MUHASEBESİ VE GELECEĞİN ŞEKİLLENDİRİLMESİ)

Kuran,  Kuran’da gösterdiği istisnaları hariç olmak üzere; Kuran veya İncil veyahut Tevrat takipçilerinden olup;  “ İman edenlerden, Yahudilerden, Hıristiyanlardan, Sabiilerden Allah’a ve Ahiret gününe inanıp, barışa ve hayra yönelik iş (salih amel) yapanların,  Rableri katında kendilerine has ödülleri olduğunu ve tasalanmayacaklarını” müjdeler. (2 / Bakara / 62)

Allah’a ve Ahiret gününe imanın kapsamı ve iman esasları ile barışa ve hayra yönelik işler (salih ameller), ayrıntılı olarak Kuran’da açıkça belirtilmiş ve “Şanı yücedir o kudretin ki, hakla bâtılı ayıran o Furkan'ı, bütün âlemler için bir uyarıcı olsun diye kuluna indirmiştir” (25 / Furkan / 1)

“Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17 / İsra / 36) ayeti gereğince inananların, inanacakları ve yapacakları şeyin ne ve iyi mi kötü mü olduğu hakkında, öncelikle doğru bilgi sahibi olmaları gerekir.

Her konuda, sorgulama yetersizliğine düşmeden, zanna uymadan, aklı arzuların güdümüne sokmadan, bilgi kaynakları etkin kullanılarak, tahkik yapılmalı ve bir “Kitap” a dayalı (Vahiy, Kâinat ve İnsan kitaplarında yazılı) doğru bilgilerin sahibi olunmalıdır.

İmanı olmadığını ikrar edenin inancı bellidir. O’nun söyledikleri, inancı doğrultusunda değerlendirilir. Gerçeğin ifadesi olup olmadığına bakılarak, dediklerine itibar edilir veya edilmez.

Her konuda, Bilgi kirliliği sebebi olarak asıl tehlikeli olan ve sonuçta doğru yoldan saptıran, Kuran’ın betimlediği aşağıdaki tip insanlardır.

Günümüzde bunlar, Konu din ise “Allah ile aldatanlar” dır. Konu dini değilse “ O konunun baş bilgini / önderi ile aldatanlardır. Her halükarda bireysel çıkarları için, o“dava” yı kullanan ve o an hizmet ettikleri başka bir davayı da, her zaman çıkarları için“satmaya hazır” olan, ajan provokatörlerdir.  

İnsanlar içinden bazıları vardır, "Allah'a ve âhıret gününe inandık" derler ama onlar inanmış değillerdir. Allah'ı ve inanmış olanları aldatma yoluna giderler. Gerçekte ise onlar öz benliklerinden başkasını aldatmıyorlar. Ne var ki, bunun farkında olamıyorlar. Kalplerinde bir hastalık vardır da Allah onları hastalık yönünden daha ileri götürmüştür. Ve onlar için, yalancılık etmiş olmaları yüzünden acıklı bir azap öngörülmüştür. Onlara, "Yeryüzünde bozgun çıkartmayın" dendiğinde, "Tam tersine, bizler barış ve esenlik getirenleriz" demişlerdir. Dikkat edin, gerçekte onlar, bozgun getirenlerin ta kendileridir de bunun bilincinde olmuyorlar. Onlara, "İnsanların inandığı gibi siz de inanın" dendiğinde, "Yani biz de kafası çalışmayan zavallılar gibi inanalım mı?" derler. Haberiniz olsun ki, kafası çalışmayan düşük seviyeliler onların ta kendileridir; fakat bilmiyorlar. Bunlar iman etmiş olanlarla yüz yüze geldiklerinde, "îman ettik" derler. Kendi şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise söyledikleri şudur: "Hiç kuşkunuz olmasın biz sizinleyiz. Gerçek olan şu ki, biz alay edip duran kişileriz." (2 / Bakara / 8-14)

Bakınız bu iki yüzlü / riyakar insan tiplerine karşı, Allah nasıl uyarıyor:

Onları gördüğünde gövdeleri hoşuna gider. Bir şey konuşsalar sözlerine kulak verirsin. Onlar birbirine dayandırılmış keresteler / Hint kumaşı giydirilmiş kütük parçaları gibidirler. Her bağırtıyı aleyhlerinde zannederler. Düşmandır onlar; sakın onlardan! Allah onları kahretsin! Nasıl da aldatıp döndürülüyorlar! (63 / Münafikun / 4)

İnsanlardan öylesi vardır ki, onun dünya hayatına ilişkin sözü senin hoşuna gider ve o, kalbindekine Allah'ı tanık tutar. Oysaki o, düşmanların en yamanıdır. Yanından ayrıldığında / işbaşına geçtiğinde yeryüzünde fesat çıkarmak, ekini ve nesli yok etmek için işe koyulur. Oysaki Allah, fesadı sevmez. Ona, "Allah'tan kork" dendiğinde, gurur kendisini günaha götürür. Böylesine, cehennem yeter. Gerçekten ne kötü yataktır o. (2 / Bakara / 205 – 206)

Dikkatinizi çekmek isterim; Bu Kuran “ayet” lerinin (delillerin) lafzında ifade edilen mananın, sadece dini konuda iman bahsiyle sınırlı olarak algılanması, Allah’ın mesajının eksik algılaması demektir.

Bu ayetler, yaşamdaki birçok alanda, aklını çalıştıran herkesin kolayca değerlendirebileceği psikolojik ve sosyolojik birçok gerçeği ve olguyu, alınması gereken dersleri, iman konusu üzerinden ifade etmektedir.

İlgi alanınki kişi, kurum ve topluluklar, bu manada, doğru bilgiler ışığında, gözlemlenip incelenip değerlendirildiğinde de görülecektir ki:

Yoksa o kalplerinde maraz olanlar, Allah kendilerinin şiddetli kinlerini hiçbir zaman ortaya çıkarmayacak mı sandılar? Dileseydik onları sana mutlaka gösterirdik de sen onları yüzlerinden kesinlikle tanırdın. Zaten sen onları, sözlerinin tarzından da tanırsın. Allah tüm yaptıklarınızı biliyor. (47/ Muhammed / 29 -30)

Hangi alanda ve hangi konuda olursa olsun; ikiyüzlüler, dürüst / samimi inanlardan aslında güçsüzdür ve korkmaktadır. Eninde sonunda yenilir ve cezalandırılırlar: 

Onların gönüllerinde, korku bakımından siz, Allah'tan daha zorlusunuz. Bu böyledir, çünkü onlar anlamayan bir topluluktur. Onlar sizinle toplu halde değil ancak müstahkem kaleler içinde yahut duvarlar arasından savaşabilirler. Onların kendi aralarındaki problemleri / çıkmazları çetindir / ciddidir. Sen onları birlik / beraberlik halinde sanıyorsun, oysaki onların kalpleri darmadağınık / parça parçadır. Böyledir; çünkü onlar akıllarını işletmeyen bir topluluktur. Kendilerinden biraz önce günahlarının vebalini tadanlara benziyorlar. Acı bir azap var onlara... (59 / Haşr /13 -14)

Hangi alanda ve hangi konuda olursa olsun; ettikleri yeminlerini kalkan edinen, yeminleri ile yaptıkları ahit ve akitlerinden dönen ikiyüzlüler, iflah etmezler:

Yeminlerini bir kalkan edinip Allah'ın yolundan alıkoydular. Onların yapmakta oldukları ne kötüdür! Bu durumun sebebi şudur: Onlar iman ettiler, sonra küfre saptılar da kalpleri üzerine mühür basıldı. Artık onlar incelikleri anlamazlar. (63 / Münafikun / 2-3 )

Nihayet Allah, kendisine verdikleri söze ters düştüklerinden, yalana sapıp durduklarından, huzuruna çıkacakları güne kadar onların kalplerine ikiyüzlülük yerleştirdi. ( 9 / Tevbe / 77)

Sonuç Olarak:

Kuran inananı olsun olmasın, Aklını ve gönlünü çalıştıran, kalbini inanmamaya şartlamamış ve kazanımları sebebiyle Allah tarafından kalbi mühürlenmemiş her kişini, Allah’ın “İndirdiği” (5 / Maide / 44-49)  ve “Gösterdiği” (4 / Nisa /105) nde insanlar arasında hak olarak hükmedebileceği bilgiler, öğütler, dersler bulacaktır:

Şu bir gerçek ki, Allah size emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah size bu şekilde ne güzel öğüt veriyor. Allah Semî'dir, çok iyi duyar; Basîr'dir, çok iyi görür. (4 / Nisa / 58)

Dip Not:
AÇIK DUYURU



“Geçmişi Muhasebe ve Geleceği Şekillendirme” Kapsamında Değerlendirilmesi Umuduyla

İlgililere ve Kamuoyuna Saygıyla Duyurulur:

Millî ve milletler arası belgelerdeki bütün bu kayıtlar şunları göstermektedir.

1. Türkiye bağımsız bir devlettir. Türkiye’nin bağımsızlığının kaldırılması ancak düşman devletler tarafından istenebilir. Türkiye de elbette düşmanlığa düşmanlıkla karşılık verir. Bu, Türkiye’nin millî ve uluslararası hukuktan doğan en tabii hakkıdır.

2. Türkiye, sınırları uluslararası antlaşmalarla belirlenmiş, bütünlüğü olan bir devlettir. Özerklik veya federasyon gibi bütünlüğü ve sınırları bozucu talepler, ancak düşman güçler ve devletler tarafından dile getirilebilir. Elbette Türk halkı da bu taleplere gereken karşılığı verir. Ve bu karşılık halkımızın millî ve uluslararası hukuktan doğan en tabii hakkıdır.

3. Türkiye halkına Türk denir ve dolayısıyla Türkiye, Türk halkının devletidir. Devlete, Türk’ten başkasını ortak edecek veya devleti Türk halkının devleti olmaktan çıkaracak bir teşebbüs Türk halkı tarafından yok edilir. Türk halkının böyle bir teşebbüsü önlemeye ve yok etmeye hakkı vardır ve bu hak millî ve uluslararası hukuktan kaynaklanır.

Türk milleti vakurdur ve sessizdir. Bu vakar ve sessizliği hiç kimse teslimiyet olarak yorumlamaya kalkışmamalıdır.

“Özerklik, ortaklık, federasyon” gibi kavramları ağızlarına sakız edenler, Türk milletinin hak ve hukukunu korumak için, İstiklal Savaşında olduğu gibi yine kükreyeceğini akıllarından çıkarmamalıdırlar.

Aynı şekilde “Türk”ü birtakım etnik gruplarla aynı sıraya koyanlar da akıllarını başlarına devşirmelidirler.

Akıllarından geçenin ancak düşman ülke yönetimlerinin aklına gelebilecek bir “düşmanlık göstergesi” olabileceğini idrak etmelidirler.

Bu tür ifade ve kavramları Türk halkı da kadınıyla erkeğiyle, yaşlısıyla genciyle, işçisiyle memuruyla, çiftçisiyle esnafıyla, siviliyle askeriyle bu şekilde değerlendirecektir.

Yeni anayasa söylemleriyle Türkiye’yi dönüştürmeye yeltenenler şu cümleyi zihinlerine kazımalıdırlar:

 “Türkiye Devleti bağımlılaştırılamaz, bölünemez ve Türklükten uzaklaştırılamaz.”

 (Prof. Dr. Ahmet B. ERCİLASUN - Yeni Çağ - 28 Aralık 2011)

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE" ve diyebilenlere...


M. Kemal Adal

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder