İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

29 Şubat 2016 Pazartesi

KUR'AN'A GÖRE, GÜZEL AHLAK ÇERÇEVESİNDE, AHİT




A.                Ahde Vefa


 “Ahid  (Ahit) kelimesi mastar olarak "bir şeyin yerine getirilmesini emretmek, talimat vermek, birine söz vermek"; isim olarak ise "emir, taahhüt, antlaşma, güven veren söz, yükümlülük, talimat" gibi anlamlara gelir.
Ahlâkî bir kavram olarak ahit genellikle "birine söz verme, vaat etme, taahhütte bulunma, anlaşma yapma" anlamlarında kullanılmıştır.
 Fıkıh kavramı olarak ahit daha çok "anlaşma" ve "taahhüt" anlamında akid (Akit) kelimesiyle eş anlamlı olarak kullanılmaktadır.

 Ahidde hem kesin söz verme, hem de yemin anlamı vardır.
Kur'ân'da Allah Teâlâ'nın Hz. Âdem'e, Mûsâ'ya, İbrâhim ve İsmail'e ahid verdiği ifade edilmektedir  (Bakara, 2/125; A'râf, 7/134; Tâhâ, 20/115). Bu ahidden maksadın emir veya talimat verme olduğu ifade olunmuştur.
Yine Kur'ân'da Allah'la kulları arasındaki bir ahidleşmeden söz edilmiş (Yâsin, 36/60) ve bu ahdin bozulmaması istenmiştir (Nahl, 16/91).
Ahidlerine bağlı kalanlara büyük mükâfât vadedilmiş (Feth, 48/10), ahdini yerine getirmeyenler bozguncu olarak nitelendirilmiştir (Bakara, 2/27).
Tasavvufta mürîdin tarîkata girerken şeyhe verdiği söze de ahid denir.” (Diyanet İşleri Başkanlığı – Dini Kavramlar sözlüğü)

 Ahdin,  Dinde hem Allah ile İnsanoğlu / Adem soyu / Beşeriyet arası ve hem de İnsanların birbirileri arası ilişkilerde, sonuçlarının hem dünyevi yaşamda  alınan ve hem de ahiret aleminde alınacak olan çok önemli bir yeri vardır.
İş ve eylemlerdeki  (amellerdeki) yapılmış Ahit ve akitlere uymak,  aynı zamanda, İmanın kanıtı olan Özü sözü bir olmanın da en iyi göstergelerindendir.
Kuran ahlakı ile ahlaklanmış ve / veya ahlaklanmak isteyen kişilerin, kendi akıl ve iradeleri ile, konu ile ilgili aşağıdaki ayetlerde verilen Kuran Mesajını iyi anlayıp, doğru değerlendirerek ve sorumluluklarının gereğini,   bir yaşam tarzı olarak tutum ve davranışlarında topluma yansıtarak, Toplum için yararlı ve toplumu güzelleştiren, Güzel Ahlakın örnek alınan kişileri olması gerekir.

B.                Evlilik ahdi


Hem o malı nasıl alırsınız ki? Daha önce birbirinizle derinden derine kaynaşmıştınız. Ve onlar sizden çok sağlam bir söz de almışlardı. 4. sure (NİSA) 21. ayet

C.                Allah ile ahit


1.                 Âdemoğullarıyla (Tüm İnsanlarla) Ahit:

“Hani Rabbin, âdemoğullarından, bellerinden zürriyetlerini alıp onları öz benliklerine şahit tutarak sormuştu: "Rabbiniz değil miyim?" Onlar: "Rabbimizsin, buna tanıklık ederiz." demişlerdi. Kıyamet günü, "biz bundan habersizdik" demeyesiniz.” (7. sure (A'RAF) 172. ayet)

“Ey âdemoğulları! Ben size, "Şeytana kulluk etmeyin, o sizin için açık bir düşmandır!" demedim mi? "Bana ibadet edin, dosdoğru yol budur!" demedim mi?” (36. sure (YÂSÎN) 60-61. ayet)

“İman sahipleri iseniz size ne oluyor da Allah'a güvenmiyorsunuz? Oysaki Resul sizi Rabbinize inanmaya çağırıyor, sizden kuvvetli bir söz de almıştır.” (57. sure (HADÎD) 8. Ayet

2.                İsrailoğulları (Yahudiler) İle Ahit


“Ey İsrail oğulları! Size lütfettiğim nimetimi hatırlayın; bana verdiğiniz söze vefalı olun ki, ben de size ahdimde vefalı olayım. Ve yalnız benden korkun.” (2. sure (BAKARA) 40. ayet)

“Hani, sizden şu şekilde kesin söz almış da Tûr'u üzerinize kaldırmıştık: "Size verdiğimizi kuvvetle tutun ve içinde olanı hatırlayıp zikredin ki, sakınabilesiniz." (2. sure (BAKARA) 63. ayet)

İsrailoğulları'ndan şöyle bir söz de almıştık: Allah'tan başkasına ibadet etmeyin, anne-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik ve güzellikle davranın. İnsanlara güzeli ve güzelliği söyleyin. Namazı kılın, zekâtı verin. Bütün bunlardan sonra siz, pek azınız müstesna, sırt çevirdiniz. Hâlâ da yüz çevirip duruyorsunuz. Sizden şu sözü de almıştık: Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz. Birbirlerinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız. Bunu kabul etmiştiniz. Hâlâ da buna tanıklarsınız.” (2. sure (BAKARA) 83-84. ayet)

“Kesin söz vermeleri için Tûr'u üzerlerine kaldırdık ve onlara: "Kapıdan secde ederek girin." dedik. Onlara şunu da söyledik: "Cumartesi gününde azgınlık yapmayın." Onlardan sapasağlam bir söz almıştık.” (4. sure (NİSA) 154. ayet)

Yemin olsun ki, Allah İsrailoğullarının mîsakını almıştı da içlerinden on iki temsilci / başkan göndermiştik. Allah şöyle demişti: "Ben sizinle beraberim. Namazı kılarsanız, zekâtı verirseniz, resullerime inanır, onları desteklerseniz ve Allah'a güzel bir biçimde borç verirseniz, kötülüklerinizi elbette örteceğim ve sizi, altlarından ırmaklar akan cennetlere elbette koyacağım. Artık bundan sonra küfre gideniniz yolun denge noktasından sapmış olur." (5. sure (MÂİDE) 12. ayet)

Yemin olsun ki biz, İsrailoğullarının kesin sözlerini almış da onlara resuller göndermiştik. Ne zaman bir resul onlara nefislerinin hoşlanmadığı bir şeyi getirdiyse bir kısmını yalanladılar; bir kısmını da öldürüyorlardı.” (5. sure (MÂİDE) 70. ayet)

“Seni toplumundan çabucak uzaklaştıran neydi, ey Mûsa? Dedi: "Onlar, benim eserim üzerindeler. Ben sana gelmede acele davrandım ki, benden hoşnut olasın, ey Rabbim!" Buyurdu: "Biz senden sonra toplumunu tam bir biçimde imtihan ettik. Sâmirî onları saptırdı." Bunun üzerine Mûsa, öfkeli ve ümidi kırık bir halde kavmine döndü. Dedi: "Ey toplumum! Rabbiniz size güzel bir vaatte bulunmadı mı? Süre mi size uzun geldi yoksa Rabbinizden üzerinize bir gazabın inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz söze ters davrandınız?" Dediler ki: "Biz sana kendi irademizle / malımızla karşı çıkmadık. Olay şu: Bize o topluluğun süs eşyalarından bazıları yükletilmişti, onları kaldırıp attık; aynı şekilde Sâmirî de attı." Sâmirî onlar için, böğürmesi olan bir buzağı heykeli çıkardı. Dediler ki: "Bu, hem sizin hem de Mûsa'nın tanrısıdır. Ama Mûsa unuttu." Görmüyorlar mı ki; o buzağı onlara bir sözü geri çeviremiyor; kendilerine bir zarar veremiyor, bir yarar sağlayamıyor. Yemin olsun, Hârun daha önce onlara şunu söylemişti: "Ey kavmim, siz bununla imtihan edildiniz. Sizin Rabbiniz o Rahman'dır. Artık bana uyun, emrime itaat edin!" Onlar şöyle demişlerdi: "Mûsa bize dönünceye kadar ona tapıcılar olmakta devam edeceğiz." Mûsa dedi: "Ey Hârun, onların saptıklarını gördüğün zaman seni ne engelledi de, Benim ardım sıra gelmedin. Emrime isyan mı ettin?" Hârun dedi: "Ey annemin oğlu! Sakalımı, başımı tutma. Ben senin şöyle diyeceğinden korkmuştum: 'Beniisrail arasına ayrılık soktun, sözüme bağlı kalmadın!" Mûsa dedi: "Senin derdin neydi, ey Sâmirî?" Sâmirî dedi: "Onların görmediklerini gördüm. Resulün izinden bir avuç avuçladım da onu attım. Nefsim bana böylesini hoş gösterdi." Mûsa dedi: "Defol, çünkü sen, hayatın boyunca "bana dokunmayın" diyeceksin! Ve senin için asla kaytaramayacağın bir hesap zamanı da var. O başını bekleyip durduğun tanrına bir bak! Onu kesinlikle yakacağız, sonra da un ufak edip denize dökeceğiz." (20. sure (TÂHÂ) 83-97. ayet)

3.                Kitap Verilenler (Hıristiyanlar) İle Ahit


“Allah, kendilerine kitap verilenlerden şu yolda mîsak almıştı: "Onu insanlara mutlaka açık-seçik bildireceksiniz, onu saklamayacaksınız." Ama onlar Kitap'ı sırtlarının gerisine attılar, basit bir ücret karşılığı onu sattılar. Ne kötü şey satın alıyorlar!” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 187. ayet)

"Biz Hıristiyanlarız!" diyenlerden de mîsaklarını almıştık. Onlar da öğütlenmek üzere çağırıldıkları şeyden nasiplenmeyi unuttular. Bu yüzden, aralarına kıyamete değin düşmanlık ve şiddetli nefret saldık. Sınaat / teknoloji olarak ürettikleri şeylerin ne olduğunu Allah onlara yakında haber verecektir.” (5. sure (MÂİDE) 14. ayet)

4.                İnananlar (İman Sahipleri) İle Ahit


Allah'ın, üzerinizdeki nimetini ve sizi bağladığı mîsakını unutmayın. Hani, "İşittik, boyun eğdik!" demiştiniz. Allah'tan korkun. Allah, göğüslerin içindekini çok iyi bilir.” (5. sure (MÂİDE) 7. ayet)

5.                Peygamberler (Nebiler) İle Ahit


Ve unutma ki Allah, peygamberlerden mîsaklarını almış, şöyle demişti: "Size Kitap'tan ve hikmetten nasip verdim. Sonra size elinizdekini doğrulayıcı bir resul geldiğinde, ona mutlaka inanacak ve ona muhakkak yardım edeceksiniz. Kabul ettiniz ve ağır yükümü üzerinize aldınız mı?". "Kabul ettik." dediler. "O halde tanık olun, sizinle beraber ben de tanıklardanım." dedi.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 81. ayet)

Biz, peygamberlerden mîsaklarını almıştık. Senden de mîsak aldık. Nûh'tan, İbrahim'den, Mûsa'dan, Meryem oğlu İsa'dan, bunların hepsinden kuvvetli bir sözleşmeyle mîsak aldık; (33. sure (AHZÂB) 7. ayet)

6.                Hz. Muhammed İle Ahit


Biz, peygamberlerden mîsaklarını almıştık. Senden de mîsak aldık. Nûh'tan, İbrahim'den, Mûsa'dan, Meryem oğlu İsa'dan, bunların hepsinden kuvvetli bir sözleşmeyle mîsak aldık; (33. sure (AHZÂB) 7. ayet)

7.                 Allah'ın Ahdine Sığınanlar


Allah hiç bir benliğe, yaratılış kapasitesinin üstünde bir yük yüklemez / teklifte bulunmaz. Her benliğin yaptığı iyilik kendi lehine, işlediği kötülük kendi aleyhinedir / kişinin hem kendisi hem başkaları için kazandığı onun lehine, yalnız kendi nefsi için kazandığı onun aleyhinedir / kişinin kendi emeği ile kazandığı lehine, başkalarının sırtından kazandığı aleyhinedir. "Ey Rabb'imiz! Unutur yahut hata edersek bizi hesaba çekme. Ey Rabb'imiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabb'imiz! Bize, güç yetiremeyeceğimiz şeyleri de yükleme. Affet bizi, bağışla bizi, acı bize. Sen bizim Mevlâ'mızsın. Küfre sapanlar topluluğuna karşı yardım et bize!" (2. sure (BAKARA) 286. ayet)

Allah'tan bir ipe ve insanlardan bir ipe tutunmaları dışında, nerede bulunsalar üzerlerine zillet damgası vurulur. Allah'ın hışmına uğramışlardır. Üzerlerine miskinlik damgası vurulmuştur. Bu böyledir. Çünkü onlar, Allah'ın ayetlerine küfrediyor, haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı; isyan etmişlerdi, zulüm ve azgınlık sergiliyorlardı.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 112. ayet)

Ey iman edenler! Akitlerin ve ahitlerin icaplarını yerine getirin. Siz ihramlı iken avlanmayı helal saymamak şartıyla ve ileride size okunacaklar müstesna olmak üzere, davar cinsinden hayvanlar size helal kılınmıştır. Kuşkunuz olmasın ki, Allah, iradesi yönünde hüküm verir.” (5. sure (MÂİDE) 1. ayet)

Allah'ın, üzerinizdeki nimetini ve sizi bağladığı mîsakını unutmayın. Hani, "İşittik, boyun eğdik!" demiştiniz. Allah'tan korkun. Allah, göğüslerin içindekini çok iyi bilir.” 5. sure (MÂİDE) 7. ayet)

“İşte bunlardır, Allah'a verdikleri söze sadık kalanlar ve antlaşmayı bozmayanlar.” (13. sure (RA'D) 20. ayet)

“Antlaşma yaptığınızda, Allah'a verdiğiniz söze vefa gösterin. Bağlayıp pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın. Çünkü, kendinize Allah'ı kefil yapmış durumdasınız. Allah, yaptıklarınızı biliyor.” (16. sure (NAHL) 91. ayet)

“Yetimin malına yaklaşmayın. Ancak rüştüne erişinceye kadar, güzel bir yolla ilgilenebilirsiniz. Ahdinize vefalı olun çünkü verilen söz sorumluluk gerektirir.” (17. sure (İSRÂ) 34. ayet)

8.                 Allah'ın Ahdini Bozanlar


O fâsıklar ki Allah'a verdikleri ahdi, onunla anlaşıp bağlandıktan sonra bozar, Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyi keser ve yeryüzünde bozgun çıkarırlar. İşte bunlardır hüsrana uğrayanlar.” (2. sure (BAKARA) 27. ayet)

Bunun ardından da yüz çevirip döndünüz. Eğer Allah'ın size lütfu ve rahmeti olmasaydı, kesinlikle hüsrana uğrayanlardan olacaktınız,” (2. sure (BAKARA) 64. ayet)

Bir ahitle söz verdikleri her seferinde, içlerinden bir fırka ahdi kaldırıp atmadı mı? Doğrusu şu ki, onların çokları iman etmezler.” (2. sure (BAKARA) 100. ayet)

“Arkalarından, yerlerini alan halefler geldi. Bunlar, Kitap'a varis olmuşlardı. Şu basit dünyanın geçici menfaatini esas alıyorlar ve şöyle diyorlardı: "Biz zaten bağışlanacağız!" Kendilerine, bir menfaat daha gelse onu da alıyorlardı. Bunlardan, Allah hakkında, gerçek dışında bir şey söylememelerine ilişkin Kitap misakı alınmamış mıydı? O Kitap'ın içindekileri okuyup incelemediler mi? Ahiret yurdu, takvaya sarılanlar için daha hayırlıdır. Hala aklınızı işletmeyecek misiniz?” (7. sure (A'RAF) 169. ayet)

Allah'a verdikleri sözü ve yeminlerini basit bir bedel karşılığı satanlar var ya, işte onlar için âhirette hiçbir nasip yoktur. Allah onlarla konuşmayacaktır, kıyamet günü onlara bakmayacaktır, onları temizleyip arıtmayacaktır. Onlar için korkunç bir azap vardır.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 77. ayet)

Sonunda, verdikleri mîsakı bozdukları için onları lanetledik de kalplerini kaskatı yaptık. Kelimeleri yerlerinden kaydırıyorlar. Öğütlenmek üzere çağırıldıkları şeyden nasiplenmeyi unuttular. İçlerinden çok azı hariç, sen onlardan hep hainlik görürsün. Bununla birlikte onları affet, ellerini tut. Çünkü Allah güzellik sergileyenleri sever.” (5. sure (MÂİDE) 13. ayet)

Onların birçoğunda ahde vefadan eser bulamadık. Onların birçoğunu, tam fasıklar olarak bulduk.” (7. sure (A'RAF) 102. ayet)

Allah'a verdikleri sözü, onu antlaşma haline getirdikten sonra bozanlar, Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyi parçalayanlar ve yeryüzünde bozgun çıkaranlara gelince, böyleleri için lanet var. Yurdun en kötüsü de onların olacak.”  (13. sure (RA'D) 25. ayet)

“ Yetimin malına yaklaşmayın. Ancak rüştüne erişinceye kadar, güzel bir yolla ilgilenebilirsiniz. Ahdinize vefalı olun çünkü verilen söz sorumluluk gerektirir.” (17. sure (İSRÂ) 34. ayet)

9.                Allah ile Ahdini Tutana Mükâfat, Bozana Ceza Vardır. Ahdine Uymayan Bozguncudur.


O seninle el tutuşup sözleşenler var ya, onlar gerçekte Allah ile bey'atleşiyorlar. Allah'ın eli onların ellerinin üstündedir. Kim ahdi bozar, döneklik ederse kendi aleyhine döneklik etmiş olur. Ve kim Allah'a verdiği sözde vefalı davranırsa, Allah ona büyük bir ödül verecektir. (48. sure (FETİH) 10. ayet)

O fâsıklar ki Allah'a verdikleri ahdi, onunla anlaşıp bağlandıktan sonra bozar, Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyi keser ve yeryüzünde bozgun çıkarırlar. İşte bunlardır hüsrana uğrayanlar.” (2. sure (BAKARA) 27. ayet)

D.               Fıkıh Kavramı Olarak Ahit (Akit)



 Fıkıh kavramı olarak ahit daha çok "anlaşma" ve "taahhüt" anlamında akid (Akit) kelimesiyle eş anlamlı olarak kullanılmaktadır.

“Akit, Sözlükte "bağ" anlamına gelen akit, ıstılahta, hukukî sonuç doğurmak, yani bir hak veya hukukî ilişkiyi kurmak, değiştirmek veya ortadan kaldırmak amacıyla, iki veya daha çok kimsenin veya kuruluşun karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanları ile gerçekleştirdikleri işlem, sözleşme, mukavele, kontratı ifade eder.
İnsanlığın tanıdığı en eski hukukî müesseselerden biri olan akit, borç kaynağı olan hukukî işlemlerin başında gelir. İslâm'a göre de, Kur'ân ve Sünnetin koyduğu temel ilkelere aykırı olmamak, yasakları çiğnememek şartıyla her türlü akit caizdir. Kur'ân'da ahde vefa ve akde bağlılık emredilmiştir:
Ey iman edenler! Akitlerin ve ahitlerin icaplarını yerine getirin. Siz ihramlı iken avlanmayı helal saymamak şartıyla ve ileride size okunacaklar müstesna olmak üzere, davar cinsinden hayvanlar size helal kılınmıştır. Kuşkunuz olmasın ki, Allah, iradesi yönünde hüküm verir.” (5. sure (MÂİDE) 1. ayet)
Hz. Peygamber de, "Müslümanlar şartlarına bağlıdırlar. Ancak haramı helal kılan veya helâlı haram kılan şartlar müstesna." (Tirmizi, Ahkâm, 17) buyurmak suretiyle, dinin açık hükümlerini ihlal etmediği sürece akit serbestîsinin bulunduğunu bildirmiştir.
 İslâm'da, akitlerde şekil ve isimden ziyade, muhteva ve anlam önem taşımaktadır. İslâm'ın açık ilkelerine aykırı olmaması, yasaklarını ihlal etmemesi, kişilerin birbirlerini aldatmaması, beklenmedik mağduriyet ve tehlikeler doğurmaması, amme nizamını ihlâl etmemesi şartıyla taraflar, diledikleri akitleri, istedikleri şart ve muhteva ile düzenleyebilirler.
Akdin konusunun mevcut, malum ve mümkün olması, dinen ve hukuken müsaade edilmiş olması gerekir.
Akdin kuruluşunda aslolan, tarafların karşılıklı rızaları ile serbest ve hür iradeleriyle bunu beyan etmeleridir. Buna icap ve kabul denir. İcap ve kabulün şekli, akitte iradeyi ifade edip etmediği örf ve teamüle, dil kurallarına göre belirlenir…” (Diyanet İşleri Başkanlığı – Dini Kavramlar sözlüğü)

  Seçim ve Tercihlerimizle,  tutum ve davranışlarımızla, güzel ve düzgün ahlaklı insanlar olarak, yapılmış akitlerin ve ahitlerin icaplarını gereğince yerine getirerek, topluma yararlı, dürüst ve güvenilir bireyler oluruz İnşallah.

 Allah’ın Selam, Rahmet ve Bereketi ile Mağfiret ve Hidayeti, Dileyenin üzerine olsun.

"Kim güzel bir işe aracı olursa ondan ona bir pay vardır. Kim kötü bir şeye aracı olursa ondan da ona bir pay vardır. Allah her şeye, herkese gıda ulaştırır, Mukît'tir." 4. sure (NİSA) 85. ayet 

RESUL KUR'AN'IN KUR'AN MESAJLARI - M. Kemal Adal

Selam...


​ T.C. / M. Kemal Adal 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder